Yeni Üyelik
21.
Bölüm

19. Bölüm

@nisanur_0n9nn

Yaşama Dair Şeyler

Bilirmisin ay çiçeklerini?

Sabah güneşe döner ya.

Kaybolunca ufuk çizgisinde;

O hep boynunu büker ya.

  

Değiştir artık soğuk geceleri

Yeni doğan güne bir bak.

Çiçeklere, ağaçlara, güllere!

Uçmayı yeni öğrenen kuşların sevincine.

  

Yaşam; bir çiçeğin,

Sabırsız bekleyişinde.

Bir kerecik görebilmek güneşi!

O kısacık ömründe.

  

Sende dön yüzünü.

Bak ilk defa görmüşcesine

Hangi aşk, hangi acı değer?

Günü yaşayamadan ölmeye.

 

Halide Edip Adıvar

 

 

 

 

🌊🌊🌊

 

 

 

 

 

Koluma yediğim sert darbeyle gözümü açtığımda ilk bir kaç saniye ne olduğunu anlamadım. "Ula kalk bacaklaruni kıracağum yoksa!"babaannemin sesiyle birlikte hızla yanıma baktığımda neyseki Barlas yoktu. Babaannem bizi o halde görse buradan Batum'a kadar kovalardı sanırım.

 

"Kalktım babaanneciğim."diyerek bıkkın bir şekilde konuştuğumda yatağa oturduğunu hissettiğimde ona baktım tekrar. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Sen ba dün gece ne söylüyordun... Babaanne ben öyle yapaca insan miyum. Ula gece kontrole geldum yanuna, bir de ne göreyum koçarinin üstü çıplak bizim kız da maşallah üstune çıkmiş uşağun!"dediğinde gözlerim şokla açıldı.

 

Kapıyı kitledim diye düşünüyordum ama dün geceyi detaylıca aklıma getirince kitlemediğim gerçeği yüzüme vurmuştu. "Yanlış anla-"

 

"Ula sus koca savcisun demeyeceğum alacağum ayağımun altuna. Baban senu aramuş açmamişsun, baluğa gidecemişsuğuz. Kalkup hazurlanasun."her zamanki gibi diyeceğini dedikten sonra bir şey söylememe fırsat vermeden çıkıp gitmişti. Şu an düşündüğüm tek şey Barlas neredeydi? Babaannem gece onu burada gördüğü halde hiçbir şey söylememiş miydi ve biz gece boyu Barlas'la beraber miydik? Aklımdan bir çok soru peşpeşe geçerken açılan kapıyla bakışlarım oraya kaydı.

 

Barlas gayet rahat bir tavırla gelmişti. "Neredeydin sen, babaannem gece bizi görmüş kafanı kırmadı değil mi?"saçma sorularımla onu bunaltırken o aynı rahatlıkla yatağa oturmuştu. "Öncelikle dışarıdaydım telefonla konuşuyordum. İkincisi biliyorum babaannen odaya girip söylendiğinde uyandım. Sonra bir kaç saniye baktı seni benim üstümde görünce söylenip uyu koçari dedi. Sonrada çıkıp gitti."söyledikleriyle birlikte göz devirdim. Bu kadının tek garezi banaydı.

 

"Çık dışarı da giyineyim."dediğimde rahatlıkla dün akşam benim kendisini izlediğimi söylüyordu. "Barlas bak çık sinir etme beni. Ayrıca sen zaten bir taraflarını göstermeye bayılıyorsun."dediğimde kaşlarını çatarak oturduğu yerde dikleşmişti. "Ne demek istiyorsun sen?"diyerek yataktan kalkıp yanıma doğru adımladı.

 

Omuz silktim "Hiç bir şey. Çık dışarı hadi."dediğimde tamamen önümde durmuştu boy farkından dolayı yukarı bakma mecburiyetindeyken sorusunu yinelemesiyle ofladım. Şimdi adama Instagramına baktım. Detaylı baktım... Takip ettiğin açık hesaplara tek tek baktım. Eski sevgilinin hesabına bile baktım. İlayda'nın hesabından ve takip ettiklerinden seninle bir bağlantısı var mı diye bir çok kişinin hesabına göz gezdirdim... Nasıl söylenirdi ki?

 

"Takibe almak için Instagram hesabına baktım. Tabii sen saçma saçma bir ton fotoğraf koymuşsun. Yorumlar sana hayran tonla kızla dolu."dediğimde içimdeki sinir geçmemişti. Sinirle göğsünden ittim. Hareket etmiş ama geriye tek bir adım bile atmamıştı.

 

Sessiz kaldığında devam ettim sözlerime. "Hayır biz senin Calvin Klein donunu görmek zorunda mıydık!? Birde hesabını az kişi takip etmiyor... Sözer ailesisin ya sen, ülkenin milyoner ailelerinden biri falan filan. Ülkenin diğer yarısı seni takip ediyormuş zate-"dudaklarımdaki dudaklarıyla susmak zorunda kalmıştım.

 

Normal şartlarda seve seve dudaklarını kabul eder, seve seve de karşılık verirdim ama bu sefer ayrıldım. "Sakin... Hararet yaptın. İstemiyorsan kaldırırım."söyledikleriyle birlikte yüzümü buruşturdum. Birde dalga geçer gibi söylüyordu. "Ama bir şartla..."dediği şeyle merakla ona baktım.

 

İyice dibime girdiğinde derin bir nefes aldım. Burnuma gelen petrikor ve traş losyonu kokusuyla kendimi sonsuz bir huzurda gibi hissederken "Sende denizdeki fotoğraflarını kaldıracaksın."tek kaşım kalkmış ve alayla gülmüştüm. Kollarımı boynuna sararken "Araştıran tek ben değilmişim o zaman."dediğimde sessiz bir mırıltıyla onaylamıştı söylediklerimi.

 

"Umay... Denizin ortasında herkesin içinde seni öpmemi istemiyorsan şu an beni öpebildiğin kadar öp."sessiz emriyle birlikte cüretkar bir şekilde güldüm. "Emredersiniz komutanım."dudaklarına yaklaştığımda o aramızdaki mesafeyi kapatmış ve birleştirmişti dudaklarımızı.

 

Nefeslerimiz birbirine karışırken içimdeki babaanneme yakalanma korkusu o an için gitmişti. Dünya üzerinde sadece ikimiz var gibiydik ve sonsuza kadar bu anda kalabilirdim. Ne ara üzerimdeki tişörtün çıktığını anlamamıştım ama sorgulamadım. Barlas'ın sırtımda tüy kadar hafif dokunuşlarla oluşturduğu desenler huylanmama sebep olduğunda ondan ayrılarak güldüm.

 

Ne oldu der gibi göz kırptığında "Huylandım."dedim. Şu an ben şifonyerin üzerinde, sadece üzerime sütyen varken bacak aramda duran Barlas'ın karşısındaydım. Bu durum ister istemez geri çekilmeme ve gözlerimi kaçırmama sebep olmuştu.

 

Yüzümde kapatıcı veya fondöten namına hiçbir şey olmadığı için yanaklarımdaki kızarıklıklarda net bir şekilde belliydi. Kollarımı önümde birleştireceğim sırada Barlas kollarımı tutarak şifonyerin köşelerinde sabitlemişti. Mükemmel hiç bir şekilde hareket edemiyordum. Çok fazla utanmayan kendim için bir çukur olsa ve yerin içine girsem diye düşünüyordum.

 

"Utanma... Çok güzelsin."gözleri saçlarımda, gözlerimde dolaştığında biraz yaklaşıp fısıldadı. "Siyah senin rengin."sıcak nefesi dudaklarıma vururken sinirle ve utançla geri çekildim. Ellerimi çekmeye çalıştığımda sadece çalışmakla kalmıştım çünkü karşımda özel kuvvetler askeri varken o istemediği sürece pek mümkün durmuyordu.

 

"Barlas bırak. Geri zekalı. Niye utandırıyorsun... Bıraksana ellerimi."bunca sitem tek bir şey içindi... Siyah senin rengin dediği için? Değil tabii ki karşısında durduğum sütyen siyah olduğu içindi.

 

Gülerek geri çekildiğinde "Kızma hemen. Seni sinirlendirmeyi seviniyorum."cümlesini tamamlamadan kulağıma yaklaştı. "Sinirlenince inanılmaz ateşli oluyorsun ve ben bu hallerine bitiyorum."söyledikleriyle birlikte tam bir domatese dönmemek için omuzlarından iterek biraz önce giyeceğim tişörte ilerledim. Alıp giydim. Altına siyah bir tayt giydim ve upuzun çoraplar giydim.

 

Arkamı döndüğümde Barlas açık pencereden dışarıya kollarını yaslamış telefonuna bakıyordu. "Ben hazırım gidelim artık."dediğimde bana bakıp pencereyi kapatmıştı. Hiç bir şey söylemeden elimi avuçları arasına almıştı. Odadan çıktıktan sonra babaannemin yanına gittik namazını kılmış olmalıydı ki seccadeyi dolaba koymuştu. Yanına gidip yanaklarını sıktım. "Ula biz gidiyruz kendine iyi bakasun."dediğimde ilk önce ters ters bakmış sonra parmakları saçlarımın üçünü okşarken "İnatçu, arlanmaz. Gelmezsan küserum."dediğinde gülerek yanaklarını öptüm.

 

"Koçari sende gelesun bir daha. Bekleyrum gelmezsenuz bendan çekeceğinuz var."demesiyle Barlas yüzündeki küçük tebessümle elini öpmüştü. Vedalaşmanın ardından çıkmış, limana gidiyorduk. Kısa bir yolculuk sonrası geldiğimizde Barlas etrafı incelemekle meşguldü benim gözlerim ise Oflaz 3'ü arıyordu. Teknelerin ortasındaki büyük olanı görünce gülerek Barlas'a döndüm. "Evet, hedef göründü. Gidiyoruz."dediğimde sorgulamadan beni takip ediyordu.

 

Gemiyi göstererek "Tanıştırayım... Oflaz 3."dediğimde bana dönerek "Sizin mi?"diye saçma bir soru sormuştu göz devirip "Benim."dediğimde geminin her bir detayını ezberlemek ister gibi bakmıştı.

 

Yan taraftaki Oflaz 1 ve 2'yi gösterip "1 abimin, 2 de ablamın... Ben evin üç numarası olduğum için 3 benim."diye bir açıklama yapmıştım. "Birde hangi gemiye gideceğiz diyordum..."kendi kendine mırıldanmıştı yüksek ihtimalle ama duymuştum.

 

Bir kaç dakika sonra babamın yanına gittiğimizde hazırlanıp gemiye çıkmıştık. Hazırlanmadan kastım uzun sarı çizmeler, yine sarı bazılarının siyah olan yağmurluklar ile hazırdık.

 

Saat daha 04.30'du bugün hava yağmurlu olduğu için daha erken bir saatte açılacaktık. Gemi limandan ayrıldığında Barlas'a baktım. Babam onu da yanında diğer tarafa götürmüş miçolar ve kaptanla tanıştırıyordu. Aradan geçen yarım saat sonunda ağlar suya atılmıştı. Barlas, babam derken yaklaşık 11-12 kişi daha hep birlikte ağı düzeltiyorlardı. Bende elimde çayımla onları izliyordum.

 

Çayım bitince kalkıp Barlas'ın yanına ilerledim. "Üsteğmen miço bey... Nasıl beğendin mi sürprizimi?"dediğimde gülerek baktı. "Çok... Zor değil ama."elimi sallayarak "Senin gördüğün eğitimlerin yanında devede kulak kalır bunlar."dedim. Bir kaç saat böyle geçerken Barlas'la birlikte arka tarafa geçmiştik. Birlikte denizi izlerken "Göreve gideceğim."demesiyle yutkunamadığımı hissettim.

 

Neden diyemezdim, gitme demeye hakkım yoktu. Ama zordu. Görevden dönüşünü beklerken kalbinin sıkışması zordu mesela. "Ne kadar sürecek?"diyebilmiştim sadece. Bir çok şey geçiyordu kalbimden ama bu sözler dökülmüştü dudaklarımdan yalnızca.

 

Omuz silkerek "Belli değil. Belki bir hafta belki bir ay... Belki de aylar."dediğinde sessiz kaldım. En son uzun bir göreve gittiğinde esir düşmüştü. Vücudunda hâlâ izlerini taşıdığı yaralar vardı. Her gördüğümde kalbime bir acı saplanıyordu... Ya yine bir şey olursa.

 

Bu ihtimal beynimi istila ederken derin bir nefes aldım. Belime sarılan kollar ve saçımda hissettiğim küçük öpücüklerle birlikte sol tarafımda kalan Barlas'a baktığımda "Üzülme... Endişelenme. Geleceğim."dediğinde tam söz mü diyeceğim sırada yüzündeki varla yok arası tebessümle "Söz." demişti.

 

Sessiz kalsam bile o bu görevden dönene kadar ihtimallerin, telaşların peşimi bırakmayacağını biliyordum.

 

Ondan ayrılıp "Gel şu kenara gidelim."diyerek elinden tutarak peşimden götürüyordum. Daha doğrusu o istediği için peşimden geliyordu yoksa o cüsseyi hareket ettirmeyeceğim şöyle bir bakıldığında fizik kurallarına aykırıydı.

 

Geminin ucundaki küçük iskele yere gidip arkama yani Barlas'a doğru döndüm. Bana anlamaz gözlerle bakarken alttan alta gülerek ucuna doğru ilerledim. "Umay. Düşeceksin daha nereye ilerliyorsun."dediğinde arkasına baktım. Babam ve kaptan Ahmet Abi gelmişti. "Ula Allah'un delisu yapmayasun yine."

 

"Umay... Kizum hasta olaysun sonra gelesun ha buraya."dediğinde omuz silkip Barlas'a baktım. Ne yapacağımı anlamış olacak ki bana doğru adımladı.

 

"Manyak mısın yavrum, bu havada suya mı atlanır?"dediğinde yaklaşık 10 dakika önce başlamış yağmur bizi ıslatmaya devam ediyordu. Bunu her geldiğimde yapıyordum. Ağlar toplandıktan sonra tekrar limana dönerken hep suya atlıyordum. Sonrasında hasta olsam bile o suya ilk girdiğimde oluşturduğu şok hissi bana çok iyi hissettiriyordu.

 

"Umay gel buraya. Hasta oluyorsun diyorlar delirdin mi?"dediğinde kendimi arkaya doğru bırakmıştım. Tabii atlamamam için beni tutan Barlas'ı da beraberimde suya çekmemle ikimizde soğuk suyu boylamıştık.

 

Vücudumda hissettiğim ani soğuklukla kendimi daha özgür hissederken bir kaç saniye sonra suyun yüzeyine çıktım. Benim peşimden suyun yüzeyine çıkan Barlas başını sallayarak saçlarındaki suları bir nebzede olsa azaltmıştı.

 

Şu an çok mutluydum. Belki de yıllar sonra kendimi ilk kez bu kadar mutlu hissediyordum. Barlas ile birlikte buz gibi suda sağanak yağmurda yürüyorduk. "Sen... Sen bu dünya için çok fazlasın. Güzelliğinle, kalbinle, karakterinle..."başını iki yana sallayıp "Senin gibisini görmedim ben ömrümde."dediğinde gülerek suya daldım. Dalgaların arttığını hissetmemle tekrar yüzeye çıktım.

 

Yukardan babamın ve Ahmet Abinin birbirine karışan sesleriyle onlara çevirdim bakışlarımı. "Ula Umay, uşağum çıkasunuz artuk. La yağmur yağay bu havada Karadeniz'le oyun mu olur!?"babamın söyledikleriyle birlikte hiç bir şey söylemeden Barlas'ın yanına yüzdüm ve birlikte bizim için atılan ip merdiven ve simitlerin yanına yüzdük.

 

İtiraz edemezdik çünkü haklılardı. Karadeniz'de yüzmek normalde bile tehlikeliyken bizim şu an yaptığımız şey kumar oynamaktan farksızdı.

 

İkimizde gemiye çıkınca buradaki rüzgarla birlikte titrememe engel olamadım. Gemiden çalışan çocuklar Barlas'a ve bana battaniye getirdiğinde hemen alıp üzerime örttüm. Donuyordum çünkü.

 

"Umay aşağıda benum odamda senun kıyafetlerun vardur. Koçari sende kaptan odasundan sana olacak bir şeyler bulasun. Biz limana gidene kadar, odada ısıtıcı vardur orada kurur kıyafetlerun."babamın ikimize söyledikleriyle birlikte, ikimizde hızlı adımlarla odalara ilerledik. Çenemin bile titrediği duruma geldiğime göre kesinlikle hemen giyinmem gerekiyordu yoksa ağır bir hastalık beni bekliyordu.

 

Odaya girip küçük dolaptan kalın gri bir eşofman ve beyaz bir sweatimi bulup giydim. Saçlarım rüzgarda kalmasın diye yukarıda bulduğum balıkçı berelerinden birini tüm saçlarım içinde olacak şekilde taktıkdan sonra çıkıp Ahmet Abinin odasına ilerledim. Barlas'ın üzerini giydiğini düşünüyordum o yüzden içeriye girdim.

 

Tahmin ettiğim gibi giyinmişti. Paçaları kısa gelen eşofmanla birlikte dayanamayıp güldüğüme "Ula ne kadar uzunsun maşallah."dedim. Gülen halime kısaca bakıp ıslak kıyafetlerini ısıtıcının önünde koymaya devam etti. "Aynen, uzunum."diyip göz kırptığında imalı bakışıyla kıpkırmızı oldum. Aklıma babaannemin bu uşak senu altunda ez- derken ki durum içerisindeydim.

 

Gözlerim şokla açıkken bir anda vücuduma dolanan kollarla kendimi ısıtıcının önünde buldum. "Burda dur. Hasta olma daha fazla üşüyüp."dediğinde "Niye bakmaz mısın hasta olursam?"dedim. Bir kaç saniye sessizlikten sonra onun avuçları içinde kalan ellerimi ısıtırken "Ben sana hep bakarım ama göreve gidiyorum. Sana iyi bakamazlar diye düşünür dururum."dediğinde sırtımı arkamdaki göğüsüne yaslayıp başımı da omuzuna bıraktım.

 

Şakağımda hissettiğim dudaklarıyla yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

 

Her ne kadar kendisi aşırı kastan oluş

muş olup yaslandığım göğsü bile sert olsa da hayatımda kendimi huzurlu hissettiğim nadir limanlardan biriyidi.

 

 

🌊🌊🌊

 

Loading...
0%