@nisanur_0n9nn
|
************* "Oy ben nerelere gideyum."yanımdan gelen sesle kapalı gözlerimi açıp İstanbul'a baktım. Elindeki rakı şişesiyle kendini Karadeniz'li sanıyordu sanırım. Elindeki şişeyi çekip yandaki çöpe attım. "Beynin mi sulandı."dedim cümlemi toparlayıp bana bir kaç saniye bakıp öylece durdu sonra sanki beni tanımıyormuş gibi başka bir yere bakıp sessizliğine devam etti. "Biz ne bekliyoruz?"dediğinde "Barlas'ı."dedim sadece. Şu an konuşmak bile eziyetmiş gibi geliyordu. "Eniştem mi geliyor bizi almaya uhey kalkın ula komşiler horona durayuruz."dediğinde göz devirmiştim. "Ne eniştesi? Ayrıca Karadeniz ağzıyla asla konuşamıyorsun sus o yüzden."dedim. Durayuruz neydi Allah aşkına. "Heee..."kelimelerini uzatarak "Gelecekteki eniştem şimdi anladım."diyip kahkaha attı. İlerde gördüğüm araba farlarıyla birlikte bir kaç dakika sonra araba önümüzde durmuştu. Arabadan inen Barlas'la ayağa kalktım ama çantam yere düştüğünde "Allah'ım sen bana sabır ver."diyerek eğildim. Kalkarken dengemi kaybedince bir çift kol tarafından tutulmuştum. Baktığımda Barlas olduğunu gördüm. Mavi gözleri sıkıntıyla bakıyordu. "Arabaya geçin hadi."dediğinde başımla onayladım sadece. Arabaya yaklaşınca "Aaa benim arabanın kocası."dedim ne dediğimi bilmezce. "Nasıl yani, kocası derken?"diyen Barlas'la birlikte çoktan İstanbul arkaya ben ön koltuğa geçmiştik bile. Zor olmuştu ama başarmıştık. "Kocası... Benim araba bundan ama yanaklı olanı."dedim şu an arabayı nasıl tarif edeceğimi bilmiyordum. "Anladım... Arabanın modeli ne senin, belki o zaman gerçekten anlarım?"dediğinde "Off hiç bir şey anlamıyorsun? Senin arabanın karısı işte hani suv'lar kız oluyor Sedanlar erkek ya. Benimki de x1 işte suv."dedim. Sonra da başımı arkaya yasladım "Arabaların cinsiyeti olduğunu ilk kez senden duydum."diyip güldüğünde bende gülmüştüm. "Senin arabanın modeli ne modeli?"diyerek yüksek sesli konuşmuştum. Şu an sebepsizce beni duymama ihtimalini düşünmüş ve yüksek sesle konuşmaya karar vermiştim. "520d x-"sözünü kesip "Aaa bu ne?"diyerek arabanın aynasında asılı olan şeye baktım. "Arabayı aldığında aldığın galerinin oluyor ya."dediğinde elimle tamam yeter anlamında bir hareket yaptım. "Yeter çok konuştun başım ağrıdı."diyip arkaya baktım İstanbul uyuklama evresine geçmişti. "Aynen ben çok konuştum."diyen Barlas'la ona döndüm. "Bir şey mi dedin?"dediğimde başını olumsuz anlamda sallayıp arabayı durdurdu. Baktığımda eve geldiğimizi farketmiştim. "Arkadaşını kendi evine mi götüreyim?"dediğinde bir tarafı bozulmuş ojemi inceliyordum. "Umay!"dediğinde "Benim."diyerek Barlas'a döndüm. Ağzının içinde bir şeyler mırıldanıp tekrar bana döndü "Arkadaşının evi nerde?"dediğinde İstanbul başını öne uzatıp "Ben burda yaşamıyorum."demişti. Bende o sırada çantamı açmış para arıyordum. Barlas da ne yaptığıma bakıyordu. "Çantanda silahın ne işi var senin?"diyip çantamda gözüken silahı almıştı. Ters bakışlar atıp silahımı geri aldım. "Karşında Cumhuriyet Savcısı duruyor asker bey ne sandın?"dediğimde "Doğru unutmuşum."dediğinde "Sen mi sarhoşsun ben mi anlamıyorum ki!"dedim sesimi yükseltip. Neye sinirlendiğimi bile bilmiyordum. "Neyse inin hadi."dediğinde elimdeki parayı uzatıp "Bu ne Umay?"dediğinde "Taksimetre ücreti."dediğimde göz devirmişti. "Gerek yok Umay. İnin hadi."dediğinde zorda olsa kazasız belasız inmiştik. Binaya girince "Hayde kendine iyi bakasun."diyerek bize kapıya kadar eşlik eden Barlas'ın yüzüne kapatmıştım kapıyı. "İso, hadi iyi geceler."diyip ondan da cevap beklemeden odama geçtim. Üzerimdekileri değiştirip hemen uyumuştum. Ertesi sabah gözlerimi açtığımda başımdaki ağrının kendini belli etmişti. Yüzümü buruşturup yataktan kalktım. Aynaya baktığımda "Aptal mıyım lan ben?"diye mırıldanmaktan kendimi alıkoyamamıştım. O kadar içmeme sinirlenmiştim. Yetmiyor gibi bir de daha iki gündür tanıdığım adamı o kadar uğraştırmıştım. Akmış olan makyajımı temizlemek için odamdaki banyoya giderken hatırladığım şeyle alnıma vurdum. Adama teşekkür etmek yerine kapıyı yüzüne kapatmıştım. "Of ya of ula bir kere da bir şey düzgün gitse dişimi kıracağum."diye sinirlice mırıldandım. Yüzümü yıkayıp tekrar odaya girince saate baktım. Sorguya gidecektim bugün ve daha 2 saat vardı. Bu demek oluyordu ki hızlı hazırlanmam gerekiyordu. Bugün karakolda ve adliyede olacaktım hava da sıcak olacaktı bu yüzden bileklerimde biten siyah kumaş pantolon, üzerime ise beyaz, ceket takımlarında olan yelekten giymiştim. Beyaz stilettolarımı giydiğimde siyah çantamı da alıp odadan çıktım. İstanbul'un mutfakta kahvaltı hazırladığını görünce yanına gittim. "GÜNAYDIN!"diye bağırmamla "Siktir! Elimi kestim lan!"dediğinde gözlerimi devirip yanına gittim. Baktığımda küçük bir yer olduğunu görmemle elimi tutup suyun altına tuttum. Sonra elini gözleri hizasında kaldırıp parmağına bakmasını sağladım. "Bak, kopmamış parmağın."diyerek güldüğümde "Kopsaydı seninkini alırdım ama, o zaman görürdün sen."dediğinde omuz silktim. Çayları bardaklara koyarken "Ayrıca çok küfür ediyorsun. Etme ya da azalt sana zahmet. Kendimi stadyumda tuttuğu takım kaybeden taraftarlar içerisinde kalmış gibi hissetmeme sebep oluyorsun."dedim. Sinsice gülüp ağzını açtığında ne yapacağını bildiğim için elimle ağzını kapattım. Bir şeyler mırıldandıyordu yüksek ihtimal o müthiş küfür haznesini bana söylüyordu. Ama hiç duymazdım. "Aman be nasıl konuşayım."dediğinde tabağıma zeytin koyarken "Sansürlü."dedim. "Ayy gerçekten avukat ya da savcı biriyle arkadaş olmadan önce bu kadar hazır cevap olacaklarını bilsem asla olmazdım. Bu ne ya Cenk'te senin gibi tövbe yani."dediğinde gülmüştüm. "Oyy ula sen bendan iyisini mi bulacasun. Gül gibiyim daha ne isteysun?"dediğimde göz devirip "Sana ve sinirlenince kayan konuşmanla mutluyum ben asicim istemem başkalarını."dediğinde gülümsedim bu söylediğine. Hep inatlaşırdık ama birbirimizden de vazgeçemezdik. Kahvaltıyı yaptıktan sonra çıkmam gerektiği için İstanbul ortalığı kendisinin toparlayabileceğini söylemişti. Bende hızlıca evden çıkarken aklıma gelen şeyle Barlas'ın dün beni aradı numarayı aradım. Bir kaç çalıştan sonra açıldığında "Alo, Barlas."dedim nasıl bir konuşma başlayacağımı bilmediğim için. Telefonla konuşmayı sevmiyordum fazla doğaçlamaydı bense hayatımın her yerinde plan yapardım. Bir nevi telefonla konuşma fobim vardı. "Umay, bir sorun mu var?"dediğinde "Teşekkür ederim ben dün gece için. Uğraştırdık seni de kusura bakma."dedim. "Yok önemli değil."dediğinde ne için aradığımı hatırlayıp "Ben sana gelen kargoyu verecektim. Akşam versem olur mu?"dediğimde "Olur ama ben bugün geç gelirim. Sen istersen kapının önüne bırak ben alayım."demişti. İçim öyle rahat etmezdi bunu bildiğim için "Yok olmaz öyle ben direkt sana vereyim içim rahat etmez öyle."dedim. Gerçekten böyleydi bana güvenip, kargoyu bana getirtmişti. Başına bir şey gelirse kendimi mahçup hissederdim. "Tamam o zaman. Ama dediğim gibi çok geç gelirsem bırak oraya beklemene gerek yok."dediğinde emniyete gelmiştim. Araba için yer ararken "Tamamdır, iyi günler."dedim "Sana da iyi günler."dediğinde telefonu kapatmış arabayı park etmiştim. Karakola girdiğimde dün olay yerinde olan polislerden biri beni görüp yanıma gelmişti. "Hoşgeldiniz savcım, Latif komiserim sizi bekliyordu."diyerek ilerlediğinde hızlı ve sert adımlarla takip etmiştim. İlerdeki odanın önünde Latif komiseri görünce "Gerisini ben hallederim. Teşekkürler."dedim yanımdaki polise. Yanımdan ayrılınca hızlıca yanına gitmiştim. "Hoşgeldiniz savcım."derken uzattığı elini sıkıp başımı salladım. "İfade ne durumda?"dediğimde "Hâlâ aynı, bir şey itiraf etmedi. Sadece Cansu Hanımı sevdiğini onu öldürmeyeceğini söylüyor ısrarla."dediğinde "Peki, beni götürür müsünüz sorgu odasına. Ben alacağım ifadesini."dediğimde başıyla onaylayıp sorgu odasına doğru ilerliyordu. Telefonunuyla birini arayıp "Sorgu odasına götürün. Savcı Hanım girecek sorguya."dediğini duymuştum. Merdivenlerden indikten sonra sorgu odasına girmiştik. "Tek kalmak istiyorum."dediğimde başıyla onaylayıp dinleme odasına girmişti Latif Bey. Karşımda gördüğüm adam, güvenlik kayıtlarında gördüğüm dövmeli adamdı. Nâmı değer Talan Sarp. Bana garip bir şekilde bakmasıyla kaşlarımı çatıp ciddi bie tonlamayla "Dinliyorum?"dedim. Boydan boya beni süzüp "Siz mi alacaksınız günlerdir alamadıkları saçma itirafı?"dediğinde tek kaşım kalkmıştı. "Nedir size bunu düşündüren?"dediğimde dudaklarını büzmüş ve boş vermişlikle omuz silkmişti. Çantamı masaya bırakıp "Cumhuriyet Savcısı Umay Oflaz. Bu sorguda beraberiz. Daha doğrusu siz bir şeyleri itiraf edene kadar."dediğimde vay be der gibi dudak büzmüştü bu defa da. Mimikleriyle anlaşmayı tercih ediyordu. Fazla rahattı. "Başlıyoruz. Bu saniyeden itibaren söyleyeceğiniz her şey kayıt altına alıyor."diyerek karşısındaki sandalyeye geçtim. "Öncelikle, Talan Sarp?"dediğimde başıyla onaylamıştı. "Kelimeleri kullanın Talan Bey."diyerek sert bir şekilde konuşmuştum. Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp göz devirmişti. "Genel karakteriniz mi sert sizin yoksa beni suçlu sandığınız için mi böylesiniz."dediğinde göz devirme isteğine engel oldum. "Talan Bey sizinle burda sohbet etmiyoruz. Cinayetin baş şüphelilerindensiniz."dedim. "O gece neredeydiniz?"dediğimde gözlerini devirip "Bar."dediğinde "Eve girdikten sonra ne yaptınız?"dediğimde "Ceseti görüp güvenliğe haber verdim."dediğinde "Karman Sarp neyiniz oluyor?"dediğimde yüzünü buruşturmuştu. "İkizim."dediğinde "Siz bardayken yanınızda mıydı?"dediğimde "Hayır, biz onunla görüşmeyiz. Aynı ortamda bulunmayız."dediğinde "Neden?"dedim. "Çok soru sormadın m-" "Kes edebiyat yapmayı, anlat."dediğimde oflayıp "Ben o şerefsiz psikopata kardeş demeye utanıyorum."dediğinde "Neden onun psikopat olduğunu düşünüyorsun?"dedim. "Takıntılı, benim sevdiğim kadına onu sevdiğimi bile bile takıntılı olan piçin teki."dediğinde "Cansu'ya aşıksan neden öldürdün?"dedim. Katil olmasa bile ağzından alabileceğim kadar laf almam gerekiyordu. Suçlu psikolojisi uyguluyordum eğer gerçekten suçluysa bir şekilde açık verecekti. "Ben öldürmedim."dediğinde "Kim öldürdü o zaman?"dedim sesimi yükseltip, bunaldığımı hissettiğimde ayağa kalkıp odada dolaşmaya başladım. "Bak Talan, sevdiğin kadın öldürüldü! Sen veya başka biri, bir kadını öldürdü. Anlıyor musun durumun ciddiyetini. BİR KADIN CİNAYETE KURBAN GİTTİ!"dedim en son bağırarak. Rahatlığı canımı sıkıyordu. "BEN ÖLDÜRMEDİM!"dediğinde derin bir nefes alıp "Söyle! Kim öldürdü? Karman senin öldürdüğünü söyledi!"dediğimde sinirli gözlerle bana döndü. "BEN ÖLDÜRMEDİM! CANSU ONUNLA MUTLU DİYE SESİMİ BİLE ÇIKARMADIM BEN. GÖZÜMÜN ÖNÜNDE BİRBİRLERİNİ ÖPTÜKLERİNDE BİLE SESİMİ ÇIKARMADIM BEN!"dediğinde tek kaşım havalandı. "Karman Sarp, senin öldürdüğünü senin Cansu'ya takıntılı olduğunu söyled-"derken sözümü kesmişti. "O öldürdü! Karman öldürdü! O gece o eve gittiğimde sevdiğim kadının ensesinde kocaman bir delik vardı. Ve onun söylediği son şey 'Karman yaptı' oldu. Gözlerimin önünde ağzından kan geldi!"diyerek hırsla konuştuğunda "Sorgu bitmiştir."diyerek odadan çıktım. "Savcım, Karman Sarp Mersin'de yakalandı. Yarın sabah burda olacak."diyen Latif Bey'i başımla onayladım. "Sorguya ben gireceğim. Talan doğru söylüyorsa Cansu itiraf etmiş ama evde kamera kaydı yok emin olamayız."dedim. "Tamamdır savcım, iyi günler."dediğinde çoktan karakolun çıkışına gelmiştik. "İyi günler."diyerek arbaya hızlı adımlarla ilerledim. Yağmur yağıyordu yine. Trabzon yılın çoğu zamanı yağışlı bir şehirdi bu durumdan hiç şikayetçi değildim seviyordum memleketimi ve yağmuru. Ayakkabılarıma baktığımda oflamaktan kendimi alamadım. Beyaz giymeseydim iyi olurmuş çünkü şu an beyaz ayaklarımın yanları çamur olmuştu. Emniyetin bahçesinden çıkıp eve geçtim İstanbul'la birlikte avm'ye gideriz diye düşünüyordum. Eve geldiğimde İstanbul yoktu. Arayacağım sırada kapının sesiyle gidip açtığımda evde aradığım İstanbul tam karşımdaydı. "İso, nerdesin sen kızım insan bir haber verir?"dediğimde "Ya geçen gece telefon numarasını aldığım çocukla buluşmaya gittim. Bir baktım yanında bir kız, kız bunun yüzünü, ağzını, burnunu öpüyor. Sonra gittim çocuğu ıslattım. Dedim kıza da bu seni aldatıyor bu defa kızda ıslattı. Kız bundan ayrıldı bizde kızla birlikte çıktık, taksi bekliyordu bende evine bıraktım. Sonra gelirken Cenk'le karşılaştık falan."dediğinde "Yani İstanbul bir günde yaşadıklarını ben bir ayda yaşamıyorum."dedim şaşkınlıkla. Fazla dolu dolu bir hayatı vardı. "Cenk hakkında ne düşünüyorsun?"dediğimde kaşlarını çatmıştı. "Ne düşüneyim seviyorum, arkadaşım."demişti. Cenk, İstanbul'dan hoşlanıyordu ama bizim kızın hiç o gözle bakmadığını anlamıştım. Konuyu değiştirmek için "Neyse ya, hadi avm'ye gidelim."dedim ellerini birbirine çarpıp "Ah tabii ki bayıldığım yerlerden biri kendisi."dediğinde odaya gitmişti. Bu haline gülerek mutfağa gideceğim sırada Barlas'a gelen dilekçeyi görmemle kendime engel olamayıp aldım. 'Reddi Miras Dilekçesi' İstanbul çok zengin olduklarını söylemişti. Mirasdan mı men edildi acaba diye düşündüm. Çünkü bu dilekçe bir mirasın bütün mal varlığından pay almayacağı için imzalanacaktı. Başka bir açıklaması olamazdı. Düşüncelerimden ayrılıp tekrar yerine bıraktım bir kaç dakika sonra İstanbul gelince evden çıkmıştık. "Bu şarkının başını dinledim ben güzel."diyerek bir önceki şarkıyı açmıştı. Bağıra bağıra şarkıya eşlik etmesine gülmüştüm ben ne kadar ciddiysem o da benim tam tersimdi bir o kadar çatlaktı. Kısa bir süre de avm'ye geldiğimizde "Şimdi asiciğim indiğimiz an koşmaya başlıyoruz okay?"dediğine"Neden?"dedim dehşet içerisinde kalmış gibi bir ses tonuyla. "Yağmur yağıyor?"dediğinde göz devirdim "Tamam."dediğimde başıyla onaylayıp arabadan inmiş ve koşmaya başlamıştı. Bu haline gülerken bende arabadan indim, sakin ve yavaş adımlarla yürümeye başladım. Yağmuru zaten seviyordum, bana kalırsa etrafı temizlerken insanın ruhunu da temizleyip sakinleştiriyordu. Ya da bu kadar sevme sebebim, ben üzgünken hep ağlamasıydı. Sahilde kayalıklarda saatlerce oturduğumda bir kez bile beni yalnız bırakmamıştı. Bugüne kadar üzüldüğümü anların hiç birinde havanın güneşli olduğunu görmemiştim. Trabzon hep ağlıyordu. İçeriye girdikten sonra x-ray'lerden savcı ruhsatımı gösterip geçtim. Sırada İstanbul'u bulmak var diyecektim ki karşımda gördüğüm makyaj mağazasıyla aramama gerek kalmadı. Makyöz biri ilk nereye giderdi ki? Dükkana girdiğimde İstanbul yanıma elinde kocaman bir far paleti ile gelmişti. "Aşkım bu 88 renkten oluşuyor ama bak çekmeceli."diyerek gösterdiğinde gerçekten çok hoş olduğunu gördüm. "Çok güzel ama bu kadar rengi ne yapacaksın?"dediğimde attığı bakışla keşke hiç sormasaydım diye düşündüm. "Makyözüm ben, bak gözlerime."dediğinde gözlerini kapatıp bakmamı bekliyordu. Göz kapaklarına baktığımda gerçekten 3-4 rengi sıra sıra kullanmıştı ve çok güzel duruyordu. "Aman anladık makyözsün."dedim gülerek. Saçlarını arkaya savurup "Tabii ki."dediğinde yanımdan uzaklaştı. Bende ojelere bakıyordum. En sevdiğim ve kendime yakıştırdığım lacivert ve bordo ojelerden alıp rujlara bakıyordum ki İstanbul tekrar gelmişti. Bu defa elinde diğer far paletinden bir tane daha vardı. Ayağa kalkıp "Oha İso, anladık sevdin de iki taneyi ne yapacaksın?"dedim. "Biri bana biri iş için. İstiyorsan sana da alalım bir tan-"derken "Yok kalsın. Yeter bu kadar ayrıca ben far sevmiyorum."dediğimde göz devirip elimdeki ojelere bakmıştı. "Neden sürekli aynı renkler bugüne kadar seni lacivert bordo dışında bir renkle görmedim. Bordo lacivert, bordo lacivert."gözlerini kocaman atıp "HA bordo mavi, Trabzon'la bir alakası var mı?"dediğinde "Saçmalama İso, Trabzon'a aşığım ama onunla alakalı değil bi sebebi yok. Seviyorum."dediğimde "Lan acaba bunlar ne kadar tutacak."dedi. Göz devirip "Sallama İso, istesen mağazayı Yeme beni sus o yüzden."dedim. Elimdekilerle kasaya ilerleyip aldıktan sonra İstanbul'la birlikte çıkmıştık mağazadan. Gün boyu alışveriş yapmıştık hatta İstanbul yazın tatile gideceğiz diyip şimdiden tatil için mayo ve türevi şeyleri bile aldırmıştı. Yemek yedikten sonra "Gidelim mi?"dediğimde başıyla onaylamıştı. Avm'den çıkınca yağmur bitmişti ama gökyüzü griye bürünmüştü. Trafik olmadığı için hızlı bir şekilde eve gelebilmiştik. İkimizde odamıza çekildiğimizde makyaj masama ilerledim. Makyajımı tamamen silip gözlüklerimi taktım, gözlerim bozuk değildi sadece dinlendirici gözlük kullanıyordum bazen. Üzerimi değiştirip eşofman giydikten sonra saate baktığımda 22.22 olduğunu görmemle yüzümdeki bir tebessüm oluştu yakalamıştım. Bu sevincim geri planda bırakıp aklıma gelen şeyle mutfağa geçtim. Barlas'a dün gece için teşekkür mayetinde yemek yapmak istiyordum. Ne yapacağıma karar verdikten sonra dolaptan malzemeleri çıkarıyordum turşu kavurması yapacaktım İstanbul'un uyumuş olma ihtimali olduğu için sessiz olmaya çalışıyordum. Yemek yapmayı bilip, yapmamayı tercih edenler listesinin başında yer alabilirdim sevmiyordum yemek yapmayı. Pelin Oflaz nâmı değer canım annem beni terk etmeden önce onunla yemek yapmayı çok severdim anıları zorladığımda annemle birlikte yemek yaptığımızı ve ona, onunla birlikte yemek yapmayı sevdiğimi söylediğimi hatırlıyordum. Artık sevmiyordum. Mutfağın kapısı açılınca baktığımda İstanbul sünger Boblu pijamalarıyla duruyordu. Bu haline güldüğümde göz devirdi "Kusura bakmayın savcı Hanım. Biz sizin gibi gece uyurken bile tarz olamıyoruz."dediğimde bu defa göz deviren bendim. Göz devirenler klüp başkanı olarak atanmak istiyordum. Göz devirmekten nefret eden ben İstanbul yanımda olduğu süreçte sürekli göz deviriyordum. O bunu sürekli yapıyordu ve bende de alışkanlık olmaya başlamıştı. Bu huydan bir an önce vazgeçmem gerekiyordu. Yanıma gelip "Çok güzel kokular alıyorum bunlar nedir böyle?"dediğinde "Turşu kavurması."dedim. "Çabuk yapta yiyelim."dediğinde "Sana değil bunlar."dediğimde gözleri şokla açılmış ve imayla "Hmm, kimmiş bu kişi... Baş harfi Barlas mı acaba?"dediğinde oflayıp başımla onayladım. "Havada aşk kokusu vaaar."dediğinde ona dönüp bakmamla "Ay aman dilim sürçtü, enişteme mi yapıyorsun?"dediğinde sinirle elimdeki kaşığı tezgaha bıraktım. "Ula sıçtın sıvaysun yavas ula yavas."dedim sinirle. "Ama neden ki o mavi gözler, senin mavi gözler-"derken sözünü kestim. Tamamen ona dönüp "İstanbul! Söylediğin şeyin saçmalığının farkına var. Bana böyle şeyler diyeceğine gözlerini aç ve Cenk'in sana mecnun oluşunu fark et."dedim belki biraz sert bir çıkış olmuştu ama ısrarla tekrarlayıp duruyordu ve hoşuma gitmiyordu bu durum. "Ne?!"dediğinde omuz silkip yemeğe devam ettim "Öyle da, seni kendune leyla kenduni da mecnun ilan ettu uşak."dedim alayla. "Sen ciddi misin?"dediğinde sinirle gözlerimi kapattım. "Sen bayağı ciddisin yani? Nerden biliyorsun belki değil?"diyerek bir umut sorduğunda "Kendisi söyledi. Birinci elden haber yani."dedim. Sessizleşen İstanbul'la ona döndüğümde öylece masaya bakıyordu. Derin bir nefes alıp "Bak İso, Cenk yıllardır sana olan aşkını anlatıyor. Seni sevdiği için tek bir kıza bile bakmadı. Eğer ona karşı tek bir şey bile hissetmiyorsan yine arkadaşlığına devam et. Üzülmesin."dedim. Bana şaşkınca bakarken "Çünkü o seni her ay başka biriyle gördüğünde içip ayık olmayan kafayla bile sadece seni anlattı."dedim. Bir kaç saniye süren sessizlikten sonra sadece başını sallayıp mutfaktan çıktı. Bu hali mutlu etmemişti beni ama bir şeylerin artık öğrenilmesi gerekiyordu. Bir kaç saat sonra yemek bitince güzel bir tabağa koyup bekledim. Düşündüğüm şey eve gelip gelmediğini nasıl anlayacağımdı. En iyisi gidip bakmak diye düşündüm böylece geldiyse hemen verebilirdim. Aramak veya mesaj atmak da olabilirdi ama bir dakika öncesine kadar telefonumun şarjı bitip kapanmasıydı. Yemeği alıp, dilekçeyi de aldıktan sonra evden çıktım. Saat gece yarısını geçmişti gelmiştir diye düşünüyordum. Üst kata çıkacağım için asansör kullanmamıştım merdivenlerden çıkıp kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Zile bastığımda açan olmayınca evde olmadığını anlayıp tekrar eve gitmek için geri döndüğüm sırada asansörün açılan kapılarının arkasından Barlas çıkmıştı. Beni görünce gözlerinden geçen bir kaç saliselik şaşkınlığı yakalamıştım. "Ben dilekçeyi getirdim."dediğimde alıp baktı sıkıntıyla bir nefes aldığında elimdeki tabağı uzatmıştım. Sorgular bir biçimde baktığında "Dün gece için... Teşekkür ederiz, uğraştırdık."dedim. Başını olumsuz anlamda sallayıp "Önemli değil, teşekkür ederim."dediğinde başımı sallayıp yanından geçecektim ki "İstersen gel, tek başıma bitiremem bunu zaten."demişti. İki gündür tanıdığım birine güvenmeyeceğim için "Yok ben gideyim. Bir kaç işim var hem. Afiyet olsun sana."dedim. "Tamam kolay gelsin. Tekrar teşekkür ederim."dediğinde "Rica ederim."diyerek eve geçtim. İstanbul kapının hemen yanında "Ay ne dedi ne dedi?"dediğimde "Dedi ki sana aşığım, sevgilim olur musun? Yarın evlenelim iki de çocuk yaparız dedi."diyerek alayla konuşurken en başta heveste dinlemişti ama sonda dediklerimden sonra "Of bende dinliyorum ciddi misin diye!"dedi. "Ay tebessüm ederek mi konuştunuz? Sizli bizli mi?"dediğinde tek kaşım havalandı. "Gel yarın adliyeye de işe başla iyi ifade alırsın sen bu dil ve ısrarla."dediğimde dil çıkarıp odasına doğru gitmişti. Bu haline gülerken bende odaya geçtim. Telefonumu gitmeden önce şarja taktığım için artık bakabilirdim. Kitaplıkta gözüme çarpan tüylü defterle adımlarım beni oraya götürdü. Elime alıp ilk sayfasını açınca yatağa oturdum. Sevgili günlük meraba nasılsın bugün. Bugün babamlarla çay toplamaya gittik. Kocamandı ora. Bende çay topladım. Az kalsın yuvarlanıyodum. Komiktim herkes güldü. Yine yamur yadı bugün sonra da çok güzel koktu. Annemle bebeyimin bacanı diktik. Yazdıklarıma gülerken parmaklarım sayfanın üzerinde gezdi. Müthiş diksiyonumla yazdığım o günlük. Yamuk yumuk yazılmış harfler, kelimeler. Mutlu olduğum günler. Derin bir nefes verip düşüncelerimden ayrıldım, düşünmeye devam edersem çıkamazdım bu işin içinden. Sabah erken kalkacağım için giyeceğim kombini hazırladım aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı ister istemez. Acaba Barlas beğenmiş miydi yemeği? Ya kötü olduysa, tadına bakmayı da unuttum. Kendi düşüncelerimi umursamayıp beğenmezse yemesin diye kendimi telkin ederek yatağa girdim. Bir kaç dakika telefona baktıktan sonra gelen bildirim ister istemez tebessüm etmemi sağlamıştı. 05********* -Yemek için teşekkür ederim. Çok beğendim. Neyseki beğenmişti. Turşu kavurmayı da kötü yapsaydım babaannem bunu duyduğunda beni evindeki o tüfekle vururdu herhalde. -Rica ederim. Beğenmene sevindim. En sonunda göndere bastığımda telefonu kapatıp komodine bırakmıştım. Bir kaç dakika sonra çalan telefonla "Ula bi uyutmadunuz ha."diyerek mırıldanıp telefona baktığımda abimin görüntülü aradığını görmemle yerimde heyecanla doğruldum. Uzun zamandır konuşmamıştık. Açtığımda loş bir ortamda olduğunu gördüm. Kardeşler arasında en çok abimle benziyordum. İkimizde sarı saçlı, mavi gözlüydük. Ablamsa bize hiç benzemiyordu kahverengi saçlı kahverengi gözlüydü. Anneme benziyordu. Biz ise babama. "Naber güzelim?"dediğinde gülüp "İyiyim abim sen?"dediğimde cevap vermeden önce patates yediğini gördüğümde kahkaha attım. "Nerdesin sen?"dedim. Abim Samsun'daydı bir süredir. "Arkadaşımın mekanındayım. Ee nasıl gidiyor hayat."dediğinde "İyi ama zor."dediğimde bu defa kahkaha atan oydu. "Tabii hanımefendi savcı olmak kolay mı?"dediğinde "Zor."dedim. Kendisinin mobilya dükkanları vardı her dükkanı olan böyle miydi bilmiyorum ama abim ailedeki en varlıklı kişiydi. Değirmenin suyunun nereden geldiğini bir türlü bulamamıştım. "Bana bak kumar falan oynuyorsun da haberimiz mi yok?"dediğimde "Abart Umay, eşek gibi çalıştım kızım."dediğinde hak vermiştim. Dükkanı ilk açtığında her gece çalışıyordu. Şimdiyse işe iki üç ayda bir uğruyordu. Türkiye iş açısından erkeklere daha kolay bir ülkeydi. Kızların okumaktan başka bir çaresi yoktu. "Tamam tamam. Ne zaman geliyorsun sen?"dedim. "Kaldırma o tek kaşını, bir şeyleri sorgularken ya da merak edince yapıyorsun şunu germe insanı."dediğinde "Ben ne yaptım sanki ya ağzımı bile açmadım."dedim sitemle. "O hareketi yapınca ağzını açmadan gerek kalmıyor zaten."dediğinde göz devirip "Ne zaman celiysun uşak?"dedim. "İki üç güne gelirim."dediğinde "Tamam ben sabah erken kalkacağım. İyi geceler."dedim. "İyi geceler."dediğinde telefonu kapatmıştım, nihayet uyuyabilecektim. Sabah alarmın sesini duyduğumda neden böyle olduğunu sorguladım. Öğrenciyken okula gitmek için alarmla sabahın köründe kalkıyorduk. Meslek sahibi olduk hâlâ aynı. Sanırım mezara gidince rahatça uyuyabilecektik. Düşüncelerimden ayrılıp banyodaki işlerimi halledince krem rengi şort etek, beyaz bel kısmı dar olan bir gömlek gitmiştim. Krem rengi stiletto giyip beyaz çantamı da aldığımda hazırlanma kısmı bitmişti. Makyajımda açık kahverengi simli bir farla birlikte makyajımı yaparken kırmızı rujla birlikte makyajımı da tamamlamıştım. Geç kaldığım için kahvaltı yapmaya vaktim olmayacaktı, mutfakta kahvaltı hazırlayan İstanbul'un yanına gidip "İso, benim çıkmam gerekiyor sana afiye-"bağırmasıyla birlikte yüzümü buruşturmuştum. "OHA! KIZIM SEN ŞAKA MISIN? BİRDE FAR YAKIŞMIYOR DİYORSUN."derken yüzüme iyice yakınlaşmıştı. "Umay çok iyi yapmışsın yalnız. Hep far yapıyorsun hatta ben bugün gidiyorum ve kendime aldığım far paletinden sana da alıyorum."diyerek taramalı bir şekilde konuşmasıyla "Geç kalayrum diyrum, bırak da kolumu gideyum!"dediğimde hala göz makyajıma bakarken "Bir gün ceset görmekten sıkılıp işi falan bırakırsan benim merkezde işin hazır."diyerek masayı kurmaya devam etmişti. Bu haline gülüp gidip yanağından öptüm. Yanağından kırmızı ruj varken kahkaha atıp "Teşekkür ederim İso'm hadi bay."diyerek evden çıktım. Arabama doğru giderken hemen benim arabamın arkasında üzerinde üniformasıyla Barlas duruyor ve arabasının önünde bir şeylerle uğraşıyordu. Yanına doğru giderken "Günaydın, bir sorun mu var?"dediğimde başını arabanın motorundan kaldırıp "Çalışmıyor."dediğinde "Anladım, servis çağır istersen. Burdan bakınca pek yapabiliyorsun gibi durmuyor."dedim. "Yani, arabalardan anlarım ama olmuyor motor arızası veriyor ama motorda bir sorun yok."dediğinde başımla onayladım. "Benim gitmem gerekiyor kolay gelsin sana."diyerek kendi arabama doğru giderken "Umay!"arkamdan seslenmesiyle arkamı döndüm. Bir elini ensesindeyken mahçup bir şekilde "Beni gideceğim yere bırakabilir misin?"dediğinde kolumdaki saate baktım. "Bırakırdım aslında ama 12.30'da ifadeye yetişmem gerekiyor."dedim iki gün önce, gece bizi evimize kadar getirmişti bende onu bırakmak isterdim ama geç kalmam benim açımdan iyi olmazdı. "2 saat var daha yetişemez misin?"diye şaşırdığını belli eden bir ifadeyle konuşmasıyla kaşlarım ister istemez çatılmıştı. "Nasıl ya?"diyerek saate baktığımda 11.30 olduğunu gördüm. "Ee bir saat var, iki yok."dediğimde o da kendi telefonundan saate baktı. Bana çevirdiğinde saat daha 10.22'ydi. Fuşki girsin senin gibi saate!"dediğimde kahkaha atmasıyla ona döndüm. Normalde uzun ve sert yüz hatlarına sahipti ama gülerken çok farklı duruyordu. Gülerken çok şeydi. Şey işte devamını söylemek istemiyordum söylersem bu beni düşüncelere sürükleyecekti ve bu benim şu an hiç istemediğim bir şeydi. "Neye gülüyorsun?"dediğimde gülmesini durdurup "O kelimeyi sık kullanıyor gibisin ve küfür etmeden küfür ediyorsun tuhaf."dediğinde "Yerine göre küfür ederim ben ayrıca en sevdiğim kelimelerden biridir fuşki."derken bu defa bende gülmüştüm. "Daha çok varmış seni bırakayım. Ama servisi çağır önce."dedim. Başını sallayıp "Akşam çağırırım servis, beklemeyelim daha fazla."dediğinde başımla onayladım. Arabaya geçince "Benim arabanın karısı."dediğinde bir kaç saniye ne dediğini anlamaya çalıştım. Hatırladığım şeyle yüzüm buruştu. Sarhoşken çenemi tutmayı bilmiyordum. "Kusura bakma."diyebildim sadece nefret ediyordum insanlardan özür dilemekten, mahçup olmaktan nefret ediyordum. "Umay kaç kere önemli değil dedim. Olabilir böyle şeyler."dediğinde başımı salladım. Sahil yoluna çıkınca "Sen bana yolu tarif eder misin?"dediğimde nerden girmem gerektiğini ne zaman dönmem gerektiğini söylüyordu. Ve dilime hakim olamayıp o soruyu sordum. "O dilekçe ne içindi?"dediğimde sıkıntılı bir nefes verdi. "Önemli bir şey değil ya."dediğinde bu cevap bana yeterli olmamıştı. "Miras reddettin?"dedim. "Nerden biliyorsun Karadeniz kızı?"dediğinde ters bakışlar atıp alayla gülümsedim. Boştaki elimi uzattığımda tuhaf tuhaf bakarken "Tanışalım, Cumhuriyet Savcısı Umay Oflaz ben."dedim. Büyük elleri elimin çoğunu kaplarken elini geri çekip "Üsteğmen Barlas Sözer bende."dediğinde göz devirdim. "Ula sordun ya nerden biliysun diye, diyrum ki savcıyum ben. Kaç yıl okudum. Biliyrum yani reddi miras dilekçesinin ne oldiğini."dedim. "Pardon Karadeniz kızı, savcı olduğunu her şeyden çok hazır cevap olduğunu unutmuşum."demesiyle tabura geldiğimizi görmüştüm. Arabayı sağa çekip "İn!"dedim. Bir 500 metre falan vardı taburla durduğumuz yer arasında "Ne!"diye bir tepki vermişti anlık. "İn, hazır cevabım ben in. Geldik zaten."dedim. Arabadan inip "Teşekkür ederim."dedi kapıyı kapatmadan önce "Öyle... Reddettim."diyip kapıyı kapatıp uzaklaşmıştı. Arkasından bir kaç saniye bakmakla yetindim. Düşüncelerimden ayrılıp emniyete doğru sürmeye başladım. Kısa bir süre sonra emniyete gelince hızlıca Latif Bey'le birlikte sorgu odasına geçtik ve karşımda Karman Sarp vardı. "Savcı Umay Oflaz. Konuşmalarımız kayıt altında."diyerek çantamı masaya bıraktım. "Karman Sarp?"dediğimde "Evet."demesiyle "Cansu neyin oluyor?"dediğimde yüzünde beliren saniyelik öfkeyi yakalamıştım. "Sevgilimdi."dediğinde "Emin misin? Seviyor muydu seni? Yoksa sevdiği başka biri var mıydı?"dediğimde sinirle "Benim sevgilimdi, beni seviyordu, benden başkasını sevemezdi o."diyerek takıntılı biri olduğunu görmüş oldum. "Neden seni sevsin ki. Belki başka birini seviyordu. Başka biriyle evlenecekti. Belki ilerde çocukları olac-"ellerini sertçe masaya vurup "Yeter yeter yeter. Benim sevgilimdi o öldürdüler onu."dedi. Kaşlarımı çatıp sert adımlarla ona yaklaştım. Boynunu büküp "Ayakkabıların çok ses çıkarıyor."dediğinde "Konumuz bu mu?"dedim. Sessiz kalmasıyla "Talan Sarp, ikizin. Senden önce sorgudaydı. Her şeyi itiraf etti. Senin cinayeti işlediğini."dedim. Kaşları çatılırken "Kanıtı yok. İnanmayın ona. Hep kıskanıyordu beni."dediğinde alayla güldüm. "Bıçak bulundu. Üzerinde sizin parmak izleriniz var."dedim. "Mümkün değil."diye mırıldanmasıyla "Neden mümkün olmasın? Elinde eldiven yokmuş o an. Senin parmak izlerin."dedim. "Benim değil."dediğinde ısrarı karşısında güldüm. "O geceyi baştan anlat."dediğimde hareketlerini izliyordum. Tırnak kenarlarındaki etlerle oynamaktan kanatmıştı ama şu an stresten acısını bile hissetmiyordu. "Club'a girmiştik. Eğlendik sonra onun evine geçtik. Biraz evde içtikten sonra iyice sarhoş olmuştu o. Sonra bir şeyler oldu aramızda. Sonra babam beni bir iş için aradığında çıktım evden."dediğinde "Son cümlene kadar hepsi doğru."dedim. "Otopsi sonucunda sperm örnekleri senin olduğunu gösteriyor zaten. Ama sonra seni baban aramadı. Çünkü baban yıllar önce öldü."dediğimde göz bebeklerinin titremesiyle kahkaha attım. "Ah Karman ah. Sen işledin o cinayeti itiraf et sende kurtul bizde. Eninde sonunda söyleyeceksin zaten."dedim. "Ben yapmadım."dediğinde "Evin içinde gizli kameralar varmış Karman Sarp. Saniye saniye gördük her şeyi."dedim sesimi yükselterek. "ÖLDÜRMEK İSTEMEDİM BEN ONU."dediğinde zaferle güldüm. "Neden peki? Ne oldu da öldürdün?"dememle "Benim altımda inlerken Talan dedi çünkü. Beni seviyor o, beni sevmeli, benim o."diyerek peşpeşe konuşmasıyla dinledim şokla dinledim. Sessiz kalmasıyla "Evde kamera yoktu. Bıçak bulunmadı. Kendiniz suçunuzu itiraf ettiniz. Sorgu bitmiştir."diyerek odadan çıktığımda arkamdan bağırma seslerini duyuyordum ama umursamadım. "Umay Hanım, her şey için teşekkürler. Mahkeme tarihi verildiğinde haber vereceğiz size."demesiyle başımla onayladım. "Tamamdır, iyi günler."diyerek emniyetten çıktım. Yağmur yağdığını görmemle yüzümde bir tebessüm oluştu. Gökyüzüne bakıp "Sevindiğimde sen varsın, üzüldüğümde sen varsın. Seni ben sevmeyeyim de kim sevsin."dediğimde arabama binip eve doğru sürmeye başlamıştım. Tabii eve gittiğimde İstanbul'un beni dinlemeyip aldığı kocaman far paleti ile beni kapıda karşılayacağını bilmeden. ********** Oy verin lütfen. Yorum ve takiplerinizi bekliyorum. Kitabın diğer bölümlerini okumak isteyenleri Wattpad hesabıma bekliyorum. |
0% |