Yeni Üyelik
22.
Bölüm

20. Bölüm

@nisanur_0n9nn

Ölümü Hatırlatan Kadın

 

Kayalıklarda gördüm seni,bir sisli günde,

Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.

O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde

Çöllerden aşık dönen bir genç intihar etti...

 

Seni her nerde,artık,her ne suretle görsem

Bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü.

Ben de o aşık gibi bir kayada ölürsem

Rabb'im mukaddes etsin seni gördüğüm günü!

 

Kayalıklarda bir genç öldüğü gün beldenin

Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş,

Ey yadı gönlümüzden çıkmayan afet senin

Sevmediklerin değil,sevdiklerin ölürmüş.

 

Bazı ruhum kararır kefenlerden,mezardan;

Yok mu,Rabb'im,ölümün bir güzel şekli,derdim.

O kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman

Hayalimde ölüme en güzel şekli verdim.

 

Başka bir göz yaşını dudaklarınla silsen

Ürpererek:Bu,derim,mezardan bir nefestir!

Buna kıskançlık deme,bence değil yalnız sen,

Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!

 

Kimse karşında belki titremez gönlüm gibi,

Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.

Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi

Daha cana yakındır görünüşün uzaktan...

 

Faruk Nafiz Çamlıbel

 

 

🌊🌊🌊

 

 

Makyaj masamda aynanın karşısında makyajımı yaparken derin bir nefes aldım. Barlas göreve gideli bir ay olmuştu. Bu kadar uzun süreceğini düşünmüyordum, mesajlarıma da geri dönmüyordu. Telefonu ilk günden beri kapalıydı ve bir kez bile açılmamıştı.

 

İçimde korku vardı... Ama özlem daha ağır basıyordu. Günlerdir sesini duymamış, kokusunu solumamıştım ve benim tabirimle yağmur sonrası toprak kokusu ama ona göre her zamanki ciddiyetiyle petrikor kokusunu özlemiştim.

 

Telefonumda kısık seste çalan şarkıyı mırıldanırken yüzümdeki bir kaç noktaya kapatıcı sürdüm. Yeni aldığım maskaranın paketini açıp iki kat sürdüm. Maskarayı kapatıp önümdeki masaya gelişi güzel bıraktım. Yüzümün bazı noktalarına highlighter sürdüm. Rujlarıma kısa bir göz gezdirip parlak kırmızı ruju alıp sürdüm. Parfümlerimden birini alıp boynuma ve bileklerime de olacak şekilde sıktım.

 

Aynaya bakıp hazır olduğuma kanaat getirince küçük puftan kalkıp çantalarımın olduğu dolaba ilerledim. Üzerimde siyah, üzeri straplez olan bol pantolonlu bir tulum vardı. Ayakkabı olarak kırmızı tabanlı stilettolarımı giymiştim. Seçtiğim kırmızı çantam ve rujum güzel bir uyum oluştururken içerisinde laptop ve dosyaların olduğu çantamı da alıp evden çıktım.

 

Dışarda gördüğüm ekip araçlarıyla sinirle nefes alıp arabay ilerledim ve hızla adliyeye sürmeye başladım. Beni tehdit eden her kimse hâlâ bulunamamıştı şu iki hafta da bir çok konuma eş zamanlı operasyon düzenlenmişti ama hiç birinden bir şey çıkmamıştı. Her zamanki gibi saçma sapan notlar çıkıyordu.

 

Hedef kimdi hiç bir fikrim yoktu ama sevdiğim birine bir şey yapacaklarını düşünmüyordum. Böyle bir amaçları olsa daha önce yaparlardı. Amaç daha farklıydı. Paranoya hissi yaratmak.

 

Her an birisi takip ediyor mu, gece uyurken sevdiklerimden herhangi birine zarar geldi mi gibi bir çok düşünce içerisindeydim. Amaçları buysa eğer çok iyi başarıyorlardı. Önceden telefonumu genellikle sessizde kullanan ben her an sevdiğim birine bir şey olmuş haberiyle aranabilirsem duyayım diye telefonumu hep sesi açık kullanıyordum mesela.

 

Düşüncelerim eşliğinde adliyeye geldiğimde arabayı rastgele bir yere park edip büyük binaya girdim. Gireceğim duruşma için mahkeme salonuna doğru ilerlerken kolumdan tutulmamla hızla arkama döndüm. Cenk'in kolumu tuttuğunu görmemle derin bir nefes verip gözlerimi kapattım. Adliyeye kimse giremez Umay. Panik yok. Soğukkanlılık var. Duygularını belli etme.

 

Endişeni yut. Korku ve paniği geriye at. Öfken savaş zırhın, zekan silahın olsun.

 

"Umay iyi misin, sabahtan beri sesleniyorum duymadın hiç?"Cenk'in sesiyle birlikte minik bir öksürükle boğazımı temizleyerek başımı salladım. "İyiyim, davayı düşünüyordum. Dalgınım biraz."dediğimde onayladı sessizce.

 

"Çıkışta kafeye gidelim mi? Kafan dağılır."dediğinde sessiz kaldım. Eve gitmek ve Barlas gelene kadar orada kalmak aynı zamanda da tüm ailem dediklerimin yanında durmak istiyordum.

 

"Umay... Seni tanıyorum. Kaç yıllık dostumsun. Bu dalgınlığının sebebini de biliyorum. Gidelim, İstanbul'u da ararım?"dediğinde onayladım. Haklıydı. Günler böyle geçmezdi.

 

"Gidelim. Bugün çok işim yok zaten 1-2 saate gideriz."dediğimde onaylamasıyla birlikte yanından ayrılıp davanın olacağı salona girdim. Bütün dikkatimi toplayarak duruşmaya odaklandım.

 

En sonunda duruşma bitmişti. Bir sonraki tarihe ertelenen duruşma ile yüzümü buruşturmadan edemedim. Tek seferde olsa ne olurdu sanki?

 

Dosyaları toplayarak salondan çıktım ve Cenk'i bulmak için üçüncü kata çıkmaya başladım derken o iğrenç sesi duydum: "Umay Hanım. Uzun zamandır göremiyordum sizi. Bu ne güzelliktir böyle. Tam bir siyah kadını-"sinirle geldiğim yönün tersinde giderek peşimi bırakmayan sözde avukatın önünde durdum.

 

"Yavşak piç! Rahat bırak duydun mu? Yakamı bırak. Beni taciz etmeyi bırak. Bu son uyarım. Bu hareketlerine bir daha devam edersen o çok güvendiğin mesleğini elinden alırım. Duydun. Siktir git artık!"diye sinirle soludum kulağına doğru. Normalde de bu kadar sabırlı değildim ama özellikle şu son günlerde beyaz tüy değilde siyah tüy gördüğüm için, kanadını düşüren kuşa bile sayıp sövebilecek durumdaydım. Bu adama da zerre sabrım yoktu.

 

Cevabını beklemeden merdivenlerden çıkmaya devam ettim. Cenk'i görünce onunda hazırlanmasını bekleyip birlikte çıktık adliyeden. İstanbul direkt kafeye geçecekti orada buluşacaktık.

 

Cenk'in evine yakın bir kafeye gittikten sonra ben mocha kahve, Cenk filtre kahve almıştı. "Barlas ne zaman geliyormuş?"demesiyle omuz silktim. "Bilmiyorum. Telefonu kapalı."diyerek kahvemden bir yudum aldım. Kapıya baktığımda gördüğüm İstanbul'la yüzüme bir tebessüm yayıldı.

 

Siyah bir tayt üzerine de pembe oversize bir tişört giymişti. Saçlarını yukarıdan bir topuz yapmış yorgun olduğu belli bir şekilde geliyordu yanımıza. "Allah'ım canım çıktı iki gündür. Ruh gibi geziyorum ortalıkta..."diyerek bezgince konuşma sebebi merkezinin dün açılmış olması ve yoğun bir talep olmasıydı.

 

Cenk İstanbul'a sarılıp dudaklarından öptüğünde Cenk'i ittim. İstanbul'a sarılıp "Hoşgeldin... Uçak bu akşam."dedim heyecanla. Milano'daki defile için gidecektik bu gece. Normalde Cenk ve Barlas'ın da gelmesini istiyorduk ama Barlas'ın son dakika çıkan görevi planımızı sekteye uğratmıştı. İstanbul heyecanla karşıma oturup "Çok heyecanlıyım kaç aydır bekliyoruz... Ki gidebilmek için bir taraflarımızı yırttık."demesiyle küçük bir kahkaha attım.

 

Doğruydu. Çok fazla uğramıştık. Şahsen ben üniversite için o kadar çabalamamıştım. İstanbul'da sipariş verdiğinde sohbetler eşliğinde bir kaç saat geçmişti. Birden omzumda hissettiğim el ile arkama döndüm hızla. Genç bir adamın bana baktığını gördüğümde kendimi sakinleştirmrye çalışıyordum. Sakin. Kimse yok. Tehlike yok.

 

Ben bunları düşünürken artık adama nasıl baktıysam ellerini havaya kaldırıp "Okey... Sadece numaranı isteyecektim."demesiyle gözlerimi kapadım. Böyle bir sebepten dolayı mı bu kadar telaş olmuştum.

 

Amaçları paranoya etkisi yaratmaktı ve işe yarıyordu.

 

"Hayatımda birisi var. Numaramı vermek istemiyorum."dediğimde "Kusura bakma rahatsız ettiğim için."diyerek yanımızdan ayrıldığında derin bir nefes verdim. "Umay. Sen iyi misin?"İstanbul'a sorgular bir şekilde baktığımda elini koluma koyarak öne eğildi. "İyiyim. Korktum bir an."diyerek yalan söylemedim.

 

Küçük bir iç çektiğinde "Tehdit mevzusu değil mi?"diyerek asıl konuya değindi. Başımla onaylayarak kahvemden bir yudum aldım. "Yaptıkları bir şey yok. Korkutuyorlar. Ger gittiğim olay yerinden bir not çıkıyor. Gece uyuyabiliyor musun rahat, diye bir not buldum geçen gün. Ama hiç bir şey olmadı. Ne bana... ne de yakınlarıma. Bir şey yapmıyorlar, korkmamı istiyorlar."dedim.

 

Saatime baktığımda "Ben kalkıyorum. Valiz hazırlayacağım. İstanbul geç kalma sakın. Haber verdiğimde kapıda ol."dedim çantamı alırken. Kendi evine taşınmıştı ve onu alıp sonra geçecektir havaalanına.

 

"Okey baby."dediğinde göz devirip dışarı çıktım. Arabaya binip hızla eve sürerken bir yandan da telefonuma bakıyordum Barlas telefonunu açmış mı diye ama değişen hiç bir şey yoktu.

 

Eve gelince kısa bir duş alıp kısa kollu ve şorttan oluşan, önü düğmeli saten pijamamı giydim. Yüzüme kil maskesi yapıp valizimi çıkarttım. Giyebileceğim elbiselerimi koyduktan sonra defileye gideceğim zaman giyeceğim elbiseyi özel bir giysi poşetine koydum. Kırışmasını istemiyordum çünkü orada kuru temizleme gibi bir imkanım yoktu.

 

Saç maşamı da aldıktan sonra valizi kapattım. Birden etrafın kararmasıyla etrafa bakıp ayağa kalktım. Evdeki tüm ışıklar gitmişti. Basit bir elektrik kesintisiydi belki de ancak benim aklıma çokça ihtimal geliyordu bunun başında gelen ihtimali de tahmin etmek zor değildi.

 

Oflaz... Oflaz... Geceleri iyi uyuyor musun?

 

Güzellik uykunu alıyor musun?

 

Evinde rahat mısın?

 

Aldığım notlar bir bir aklıma gelirken telefonumun flaşını açtım. Elektrik sigortasına baktığımda bir sorun yoktu. Sitenin yöneticilerinden birini arayıp bekledim. "Alo?"

 

"Alo, Mert Bey. Ben A blokta oturuyorum. Umay Oflaz. Elektrikler gitti ama genel bir sorun mu?" ard arda sıraladığım cümlelerimle "Evet Umay Hanım. Tüm sitenin elektrikleri gitti. Sahil şeridi boyunca elektrik yok şu anlık."dediğinde rahat bir nefes verdim. "Tamamdır teşekkürler."diyerek telefonu kapatınca odama geçip son hazırlıklarımı da yaptım.

 

İlerleyen saatlerde evden çıkıp İstanbul'u aldım ve havaalanına geçtik. Uçağımızın saati geldiğinde valizleri teslim edip tüm kontrollerden geçerek koltuk numaralarımız olduğu yerlere yerleştik. "Çok heyecanlıyım ya! Kızım düşünebiliyor musun Milano'ya defileye gidiyoruz."İstanbul'un heyecanlı sesine tezat sakince başımı sallamakla yetindim.

 

Bu tavrını umursamadan telefonuna bakmaya devam ederken bende telefonumu açıp bakmayacağını bile bile Barlas'a mesaj attım.

 

Barlas🤍

-Milano'ya gidiyoruzzz

-Heyecanlı ve mutluyum...

-Seni çok özledim

-Bak artık telefonuna bir kaç saniye olsa bile

-Gelince seni çok çok çok öpeceğim Barlas ve dudakların şişmiş demen beni durdurmayacak

-Seviyorum seni...

-Bana gel.🖤 (01.11)

 

Mesajları attıktan sonra telefonumu uçak moduna aldım. Uçak kalktıktan sonra önümde bulunan koltuğun arka kısmına boş boş bakmam sıkıcı gelemeye başladığında yanıma bir davanın belgelerini almıştım. Onları incelemeye başladım.

 

İstanbul'da olan bir olaydı. Duruşması da İstanbul'da yapılacaktı. Ülkenin bir kaç bölgesinden iyi savcı ve avukatların seçildiği bir davaydı ve bende seçilmiştim. Kara para aklama ve fuhuş çetesiydi. Büyük bir baskın yapılacaktı. Eş zamanlı operasyonlar olacaktı. İstanbul'da büyük bir malikanenin içerisi genel ev olarak kullanılıyordu. Kadın satışı, fuhuş olduğu düşünülüyordu.

 

Özel kuvvetlerlerden bir kaç askerle çalışacaktık. Yüksek ihtimalle içlerine sızıp suç üstü yakalayacaktık. Şu an için içlerine kimin gireceği belli değildi çünkü o güne daha üç ay vardı. Ben bunları düşünüp dava için uğraştıktan belli bir süre sonra uçak inişe geçti.

 

Çıkardığım belgeleri toplayarak hazırlandım. Uçak indiğinde taksiye binerek kalacağımız otele geldik. İki yatak bulunan bir oda ayarlamış, İstanbul'la birlikte kalacaktık. Defilede giyeceğim elbiseyi hemen çıkarıp dolaba astım. İyi bir modacının imzası olan bir elbiseydi ve çok şıktı. Kendisine her ne kadar milyarlar dökmüş olsam da elbise, ayakkabı, makyaj ürünleri için verdiğim para gözüme gelmiyordu.

 

"Acıktım ben yemeğe inelim mi?"İstanbul'un sorusuyla birlikte son eşyalarımı da yerleştirip yerimde dikleştim. Başımla onaylayarak "Gidelim bende açım."dedim. Geldiğimiz otelde yemek saatleri yoktu. Herkes hangi saatte yemek isterse o zaman iniyordu ve yemekler sürekli yenileniyordu. Bu özelliğini sevmiştim.

 

Yemeğe indiğimizde giyebileceğim bir kaç şeyi tabağıma alarak masaya geçtim. Yemeklerimizi yedikten sonra yorgun olduğumuz için odaya çıktık. Ertesi gün kahvaltıdan sonra dışarı çıkmış ve gezilecek yerlere gitmeye başlamıştık.

 

Kilise ve müzeleri ziyaret etmiş sonrasında ise alışveriş yapmak için büyük bir alışveriş merkezine girmiştik. Tabii geldiğimiz noktalar belliydi. Türkiye'de olmayan ya da sayısı çok az olan markalara girmiştik. İstanbul mesleğinin hakkını vererek büyük makyaj setleri de almıştı. Merkezi için değil ama ünlüler ve büyük ailelerin yanına giderken kullanabilmek içindi bunlar. Bir çok aile ferdi başkalarının kullandığı en ufak bir farı dahi istemiyor. Ve büyük markalar hariç makyaj malzemesi kullandırmıyormuş.

 

Akşam olmak üzereyken tekrar otele geçtik ve oteldeki konsere geçtik. Her gece farklı eğlencelerin olduğu bir oteldi.

 

Telefonuma gelen bildirimle telefonuma baktım. Barlas'tan mesaj olduğunu görmemle birlikte hızla mesajlarını açtım.

 

Barlas🤍

-Bende seni çok özledim ve seviyorum güzelim.

-En çok ben öpeceğim sen hiç merak etme... Belki sadece öpmeyiz birbirimizi😉

-Üç gün kaldı güzelim. Görüşürüz 🖤

 

Mesajlarına cevap vermiştim ama telefonu yine kapalıydı. Bu duruma içten içe üzülürken en azından durumunun iyi olduğunu bilmek içimin huzur ile dolmasına yetmişti.

 

🌊🌊🌊

 

Otelden çıkmış defilenin olacağı yere gidiyorduk. İzleyebilmek daha doğrusu içeriye alınabilmek için özel davetiyelerimiz vardı. Bence davetiye demek yanlış olurdu çünkü kendi paramızla almıştık bilet demek daha makbuldü. Ama onların kültürüne göre bu bile bir davetti.

 

Taksiden inip üzerimi düzelttim. Üzerimde siyah, ince askılı ve göğüs dekolteli. Sırtında da hatrı sayılır bir dekolte olan elbisem. Gece mavisi çanta ve ayakkabımla birlikte tam anlamıyla hazırdım. Saçlarımı su dalgası yapmış ve gözlerimi ön plana çıkaracak bir makyaj yapmıştım.

 

İçeriye girdiğimizde bir çok ışıkla aydınlatılmış podyum ve bir çok koltuk vardı. Yerlerimize geçtiğimizde geriye bir tek izlemek için bir yerlerimizi yırttığımız defile kalmıştı.

 

🌊🌊🌊

 

Duruşmanın bitmesiyle birlikte odamdan çıktım. Nöbetçi mahkemeyle boşanma davası vardı. Anlaşmalı bir boşanmaydı zaten o yüzden zor olmamıştı.

 

İki gün önce Milano'dan dönmüştük. Bugün Barlas'ta geliyordu. Geldiğinde haber verecekti. Cenk'i görmemle yanına gittim. "Nabersiniz avukat bey?"dediğimde oflayıp oğlunun boşanma davasına gelen bir teyze beni kızıyla."tırnak işareti yaparak "Yavuklu yapmaya karar verdi. Sabahtan beri peşimdeydi yeni kurtuldum."söylediğiyle küçük bir kahkaha attım.

 

Bugün çok mutluydum Barlas geliyor diye miydi bilmiyorum ama içimde farklı bir huzur vardı. Sanki bulutların üzerine çıkacakmış ve sonsuza kadar huzurlu olacakmışım gibi.

 

Barlas'tan gelen mesajla dışarı doğru ilerledim. Cenk'te benimle birlikte geliyordu.

 

Barlas🤍

-Dışarı çıkarsa bu güzel savcı... Karadeniz'imi görmek isterim.

 

"Bugün neden bu kadar mutlu olduğun anlaşıldı."diyen Cenk ile güldüm.

 

"Çok seviyorum ula napayum?"dediğimde adliyenin bahçesine çıkmıştık. Biraz ilerde elinde gül ve papatya karşık bir buket çiçekle ve üniformasıyle karşımda duran Barlas'ın eve bile gitmeden buraya geldiği anlaşılıyordu.

 

Onun yüzünde belki dışardan gözükmeyecek benim yüzümde ise savcı Umay kimliğinden çok uzak bir şekilde büyük bir gülümsemeyle buluyordum. İkimizde birbirimize doğru büyük bir özlemle yaklaşırken duyduğum tanıdık sesle adımlarım durdu. Yüzümüzdeki gülümsemeler gibi.

 

Bazı olaylar hemen atlatılamazdı...Ya da izin verilmezdi. İkinci bir ses daha duyuldu. Barlas'a baktığımda ilk kez gözlerinde korku gördüm.

 

Kurşun sesi.

 

İki tekrar.

 

Gözlerde korku.

 

O akşam haber bültenlerinde geçen son dakika haberlerinden biriydi...

 

TRABZON ADALET SARAYINDA SİLAHLI SALDIRI. BİR KİŞİNİN AĞIR YARALANDIĞI BİLGİSİNİ SİZLERLE PAYLAŞIYORUZ.

 

🌊🌊🌊

 

HELLOGGGGG selam öncelikle. Nasılsınız???

 

Biliyorum beklettim. :( çünkü ben sınav öğrencisiyim.

 

Bu hafta full dershanedeydim. Bugün yoktu sadece. Birde yarın onun dışında full oradayım. O yüzden belli bir günü yok bölümlerin.

 

Bu yıl birazcık sabredin

lütfen... Bu yazarınız istediğim üniversiteyi bölümü kazansın bomba bir şekilde sizlerle🥂

 

Bölüm sonu?minik bir spoi... Koyduğum şiirler ve her bir dava...

 

En sevdiğiniz sahne?

 

29.08.2024

 

Loading...
0%