Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm

@nisanur_0n9nn

Biliyorum sana giden yollar kapalı

Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;

İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm

Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım

Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya

Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki.


🌊🌊🌊


Şu an çok tuhaf bir durumun içinde bulunmaktaydım. Solumda babam, sağımda Barlas, onun yanında da İstanbul olmak üzere neredeyse elli kişi horon oynuyorduk.


Ayaklarım artık gerçekten iflas bayraklarını çekmiş durumdaydı ki ayağımın arkasının yara olduğunu hissediyordum. Ve bu durumu birilerine her söylediğimde her zamanki gibi kimse beni umursamıyordu ve elimden tutup tekrar oyuna sokuyordu.


En son ellerimi çekip aradan çıkınca arka tarafa doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan İstanbul yaklaşıp "Umay... Ya beklesene! Ne güzel oynuyorduk neden çıktı-"arkamı dönüp sinirle bir nefes verdim. "İstanbul bugün sana hatta çoğu kişiye aynı cümleyi kurdum ben!"dedim arka tarafa yakın olduğumuz çoğu kişi bizi duymazdı.


Ayakkabımı çıkarıp, ayağımın arkasında yara olmuş çoktan kanamaya başlamış yeri gösterdim ve "Sabahtan beri herkese aynı cümleyi kurdum ben. Ayaklarım acıyor! Ama kimse bir taraflarına takmadı. Herkes sürükleyip tekrar oyuna götürdü."dedim.


İstanbul'un üzgün bir şekilde yara olan ayağıma baktığını gördüğümde derin bir nefes alıp sakin bir sesle "Sen eğlenmene bak, ben buralardayım."diyerek arka taraftaki masaya gittim.


İstanbul bir kaç saniye sonra hiç bir şey demeden durmuş ardından ilerde bulunan masalara gidip abime bir şeyler demişti. İkisi birden yanıma gelirken bu defa da oyuna alırlarsa ne yaparım diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım.


"Umay ayağına bakayım."diyen abime hafifçe gösterdim. Bir kaç saniye baktıktan sonra arabasına doğru gitmişti. İstanbul'a dönüp "İso sen eğlenmene bak gerçekten sonra gideriz."dediğimde başını olumsuz anlamda sallamıştı. "Yok sıkılmıştım zaten."demesiyle sessiz kaldım.


Abim yanımıza gelmişti ve elinde benim olan crocs terliklerim vardı. "Abi onlar sende miydi bende her yerde aradım onları."dedim. "Tatile gidince arabada kalmış."dediğinde terlikleri giyerken yüzümü buruşturdum "Hiç mi temizletmedin arabanı."diye şakayla karışık sormamla başını olumsuz anlamda sallamıştı.


"Hadi siz gidin artık. Ben babaannemle konuşurum."demesiyle başımı salladım. "Ablamlar nerde kalacak."dediğimde "Bende kalacaklar."demişti. Başımla onayladığımda ayağa kalkmış İstanbul'la birlikte gitmek için hazırlanıyorduk.


Kimseye bir şey demeden sessiz sedasız bir şekilde arabanın yanına gelmiştik. "Umay!"adımın seslenmesiyle arkama baktığımda Barlas'ı gördüm.


Yanımıza yaklaştığında İstanbul imalı imalı arabaya gittiğini işaret etmişti. Bazen bu kızı parçalamak istiyordum. "Bir şey mi oldu?"dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.


"Yok, ben buraları pek bilmiyorum daha gezmeye de vaktim olmadı sen ayarlar mısın konuşacağımız yeri?"dediğinde başımla onayladım. "Ayarlarım. İyi akşamlar."diyip cevap beklemeden arkamı döndüğümde "Bir dakika bekler misin?"diyerek gittiğinde neyi beklediğimi de bilmeden öylece durdum.


Bir kaç dakika sonra elinde bir kutuyla geldiğinde anlamaz gözlerle ona baktım. "Abin babana söylerken duydum. Ayağın yara olmuş, al kremi yaralara iyi geliyor."dediğinde tebessüm edip uzattığı kremi aldım. "Teşekkür ederim de... Arabanda krem mi taşıyorsun?"dediğimde "Askerlikte, lazım oluyor."dediğinde ne demek istediğini anlayıp başımı salladım "Sağol."dediğimde o da tebessüm etmişti.


Arabaya ilerleyip bindiğimde İstanbul hızla bana dönmüş elimdeki kreme bakıyordu "Pişt o ne, o ne?"demesiyle "Krem."dedim.


Alkış sesiyle ona döndüğümde "Ne kadar zekisin sen ya."demişti cevap vermeyip omuz silkmekle yetindim.


Konuşmaya bile dermanım kalmamıştı. Uzun süre sonra ilk kez bu kadar yorulmuştum.


"Neyse krem elinde araba sürmeyeceksjn herhalde verde tutayım."demesiyle çantamı alıp içine koydum kremi "Teşekkür ederim ama burda dursun."dediğimde gülmemek için kendini tuttuğunu anlamak zor değildi.


Köy yollarının o dağlı taşlı kısmı bittikten sonra nihayet ana yola çıkmıştık hızla arabayı sürerken tek amacım eve bir an önce gidebilmektedi.


"Umay."yanımdan gelen sesle bir kaç saniyelik İstanbul'a baktım sırıtarak bana bakıyordu. "Efendim İso?"dediğimde "Yavaşlasan mı biraz."dediğinde gülüp biraz daha hızlandım.


"Ya! Yavaşlasana."demesiyle "Geldik zaten."dedim sessiz kalmasıyla yavaşladım ve normal bir hızda sürmeye başladım.


Eve geldiğimizde hızla İstanbul'a iyi geceler dileyip odaya geçtim. Ayaklarımın durumu gerçekten kötüydü yüzümü buruşturup üzerimi değiştirdim. Barlas'ın verdiği kremi hafifçe sürdüğümde soğuk olması iyi gelmişti. Kremi makyaj masama bırakıp yatağa geçtim.


Barlas'la yarın dava hakkında konuşmak için deniz kenarında bildiğim güzel bir restoran ayarlamaya karar verdim. Bugüne kadar hep böyle yapmıştım davalarım için müvekkillerimle aynı restoranı ayarlar konuşurdum sonra sahile gider ve o kayalıklarda otururdum.


Bu hep böyleydi, yine aynı restoranda yer ayarlayıp Barlas'a konumu ve saati mesaj olarak attım.


Yattığımda ayağımın acısıyla "Sabır sabır sabır."dişlerimi sıkarak konuşmamla ayağımın acımasını umursamadan uyudum.


Sabah kalktığımda ayarladığım saate bir saat olduğunu gördüm. Hızlıca kalkıp odayı bile toplamadan üzerime mavi yırtık jeans ve crop giydim. Üzerine de deri siyah bir ceket giyince kombinimi tamamlamıştım.


Ayakkabı dolabını açınca gördüğüm topuklu ayakkabılarıma yan bir bakış atıp "Giymeyeceğim sizi bir süre."diyerek mırıldandım ve spor ayakkabılarımı giydim.


Çantamı da alıp odadan çıkınca etraftaki sessizlikle İstanbul'un uyuduğunu anladım yine de odasına baktığımda gerçekten uyduğunu görmemle hızla evden çıktım. Restorana gidince arabayı park edip içeriye girdim.


"Hoşgeldiniz, rezervasyonunuz var mıydı efendim?"diyen garsonla tebessüm edip "Hoşbuldum, evet var. Umay Oflaz."dediğimde gülümseyerek karşılık verip masaya kadar eşlik etmişti. Barlas gelmiş masada telefonuna bakıyordu.


Beni görünce yerinde doğrulup "Hoşgeldin."demesiyle "Hoşbuldum."demekle yetindim. Karşısına geçince garson gelmişti siparişlerimizi verdiğimizde garsonun yanımızdan ayrılmasıyla "İlk önce baştan tanışsak daha iyi olabilir. Neden buraya gelmende dahil."dedim.


Ona en iyi şekilde yardımcı olmam için olayla ilgili her şeyi bilmem gerekiyordu ve tahminlerim beni yanıltmazdı buraya gelmesi o reddi miras dilekçesi aklıma bir şeyler geliyordu.


Derin bir nefes almasıyla düşüncelerimden ayrılıp dikkatimi ona verdim. "Sözerler, hiç duydun mu bilmiyorum. Babam Harun Sözer iş adamı. İşte ülkenin zengin ailelerinden biri. Magazinler, cemiyet, sosyete falan."dedikten sonra su içmesiyle sessizliği korudum.


"Ben her zaman yani küçüklüğümden beri şirketin başına geçecek varis olarak büyütüldüm, lisenin son yılına kadar bende böyle düşünüyordum. Okula her meslek grubundan birileri gelip seminer veriyordu bir gün askerler geldi o gün hayatımın değiştiği andı sanırım.


Asker olmak istedim, annemlere söylediğimde çok karşı çıktılar. Hayatımın bir önemi yok muymuş, beni tehlikenin içine gideyim diye doğurmamış gibi bir ton laf etti.


Tabii dinlemedim sınav için bayağı hazırlandım. Aslında her şey ayarlıydı üniversiteyi özelde, işletme okuyacak şirketin başına geçecektim. Onlardan gizli tercih yaptım yerleştim üniversiteye.


Annem ve babam hâlâ karşıydı ama kabullenmişti de, en azından ben öyle sanıyordum. Üniversitenin son yılı magazinlerde Sözer Grup varisi diye haberleri gördüm."histerik bir şekilde güldükten sonra devam etti.


"Annem her yerde üniversiteden sonra şirketin başına geçeceğimi, askerliği bırakacağımı söylüyor."dediğinde yemeklerimiz gelmişti. Garsona teşekkür ettikten sonra yemeklerimizi yerken o anlatmaya devam etti.


"Aradım tartıştık. Üniversite bitince istnabul'a gittim yine tartıştık. En son tayinimi istedim annem gidersen mirastan men ederiz seni dedi. Umursamadım geldim... İşte böyle kısa hayat hikâyem."dediğinde elimdeki çatalı bırakıp arkama yaslandım.


"Peki baban, hiç bir şey demedi mi miras konusunda?"dediğimde "Babam, annemin sözü üzerine pek bir şey demiyor. Hanımcı diyorlar ya ondan sanırım."dediğinde kendimi tutamayıp gülmüştüm.


"Anladım. Öncelikle deden hayatta mı?"dediğimde başıyla onayladı. Ellerimi birleştirip biraz öne eğilip masaya yaslandım. "Şimdi, deden hayatta olduğu için onun vefatına kadar, dedenin mirası pay edilemez. Bahsi geçen miras annenin mi babanın mı?"dediğimde "Babamın. Annemin ailesi yokmuş yetimhanede büyümüş."dediğinde "Annen şu an kocasının bile olmayan mallar hakkında konuşmuş anlaşılan."


"Deden ne dedi peki bu olaya?"dediğimde başını olumsuz anlamda sallayıp "Haberi yok."dediğinde "Dedene haber ver. Babanın mirasını reddettin ve belgeyi gönderdin geri dönüşü yok ama deden halan veya amcan varsa torunlarının haklarını normal şartlarda babalarının veya annelerine vermesi gerekiyor."dedim aklıma gelen şeyle "Halan veya amcan var mı?"dediğimde "Halam var sadece."demişti.


Başımı sallayıp "Tamamdır, dedenle konuşacağız bu durumu ve senin hakkını halana verecek. Sende halandan alacaksın."dediğimde "Kesin mi peki? Alabilir miyim?"dediğinde ters bir bakış atıp yemeğimi yemeye devam ettim.


Gülme sesiyle başımı kaldırıp baktığımda tekrar yemeğini yemeye başlamıştı ama yemeden önce ellerini havaya kaldırıp "Sormam hataydı galiba."dediğinde "Öyle, bugüne kadar girdiğim bir dava hariç hiç birini kaybetmedim."dediğikten sonra çayımdan içtim.


Barlas çaya şeker atacağı sırada elinden şekeri aldım. Sorgular bir biçimde bakmasıyla "Karadenizli birinin yanında, Karadeniz sınırları içinde çayı çay gibi içmelisin, şerbete çevirerek değil."dediğimde "Farketmez bana iki türlü de içiyorum ama şekerli daha güzel geliyor."dediğinde kınayan bakışlarımı yolladım.


"Şimdi evet savcımsın ama arkadaş olabiliriz?"diye cevap bekler şekilde konuşmasıyla "Oluruz, neden olmayalım. Hem komşuyuz da sürekli karşılaşıyoruz."dedim.


"Peki, sen de kendini tanıt o zaman."dediğinde derin bir nefes aldım. "Anlatılacak pek bir şeyim yok aslında. Savcıyım, doğma büyüme Trabzon'luyum. Abim var, ablam var birde babam ve babaannem. Başka da kimsem yok."dedim kendimi başka nasıl anlatabilirdim ki başka kimsem yoktu zaten. Açıklayıcı olduğunu düşünüyordum ama o buna yeterli gelmemişti anlaşılan ki bir soru daha sormuştu.


"Ve birde sevgilin."dediğinde "Sevgilim yok. Arkadaşımdı o."dedim. O gün dinleseydi öğrenirdi ama kendi yazmış kendi okumuştu. "Ben öyle görünce sevgilin sandım."demesiyle "Boş ver."dedim kolumdaki saate baktığımda biraz önce gelen mesajla haberimin olduğu bir olay yerine gitmem gerektiği için "Kalkmam gerekiyor benim. Halledeceğim davayı."dediğimde başıyla onaylamıştı.


Hesabı istedikten sonra ödeyip kalkmıştık. "İyi günler."demesiyle "Sanada."diyip arabaya bindim. İstanbul'un aramasını gördüğümde "Efendim İso?"derken biraz önce atılan konuma gidiyordum.


"Nerdesin sen? Kaçtın mı en sonunda?"dediğinde gülüp "Kaçtım. Batum sınırlarına dayandım alın beni diye."dediğimde "Ciddi misin sen?"demesiyle "Kızım git kahvaltı yap. Aç karnına beynin çalışmıyor."dedim.


"Aman be! Nerdesin?"demesiyle "Barlas'ın davası için her zamanki restorandaydım. Şimdi olay yerine gidiyorum."dediğimde "Desene gelecekteki-"derken sözünü kesmiştim çünkü cümlenin sonunu tahmin etmek zor değildi.


"Kahvaltını yap İstanbul."diyerek telefonu cevap beklemeden kapattım. Bir kaç dakika sonra olay yerine gelince şeritlerin olduğu yere doğru ilerledim. Savcı ruhsatımı gösterip geçtiğimde her vakada olduğu gibi yine bir cinayet büro komiseri bana eşlik ediyordu.


"Merhaba, Cinayet Büro Komiseri Melike Polat."dediğinde uzattığı elini tutup "Cumhuriyet Savcısı Umay Oflaz."demekle yetindim.


Birlikte camları paramparça olmuş berbere doğru ilerlerken "Olay nedir? Kamera kayıtlarına bakıldı mı?"dediğimde kıvırcık saçlarını topuz yaparken bana dönmüştü.


"Mobese kayıtları var, dükkanın kamerası yok. Kayıtlarda bir araba geçiyor plakası da net bir şekilde gözüküyor. Geçerken dükkanı kurşun yağmuruna tutuyorlar. Bir müşteri ve dükkan sahibi ölüyor."dediğinde "Aracın plakası sorgulatıldı mı?"dediğimde başıyla onaylamıştı.


"Evet arabanın sahibi o saatlerde devlet hastanesindeymiş. Doğru söylüyor hastanenin kamera kayıtlarına bakıldı adam oradaymış. Araba çalıntıymış yani. Sahibinin haberi yokmuş."dediğinde "Belki çalıntı süsü verildi."dediğimde "Sorguya alındı iki aylık bebeği var ateşi çok yükselince karısıyla aceleyle gelmişler. Kamera kayıtlarında da koşarak giriyorlar içeriye ve arabanın şoför kapısı açık kalıyor."demişti.


"Anlaşıldı, peki araba alınırken yüzleri gözükmüyor mu alan kişilerin?"dediğimde dükkana girmiştik. Aynaya sıçramış kan lekeleri vardı ve müşteri diye tahmin ettiğimiz kişi başı ön tezgaha düşmüş şekilde üzeri kapalı duruyordu.


Üzerindeki örtüyü kaldırdığımda başına mermi girişi vardı fakat çıkış yeri yoktu. Çoktan ölmüştü yüzü bembeyaz dudakları ise mordu.


Derin bir nefesle Melike'ye döndüğümde "Cesetler otopsiye gittikten sonra çıkan kurşunda illaki parmak izi çıkacaktır. Çıkmazsa bile gerekirse tüm Trabzon'da bu kurşuna ait silah kullanan herkesi tek tek sorguya alırız."derken dükkandan çıkmıştık.


"Öyle, cinayeti işleyenlerden biri mutlaka gelir diye düşünüyorum. Amaçları dükkan sahibini öldürmek miydi, yoksa sadece dükkanı taramak mı?.. Eğer ikinci ihtimalse kesin gelecekler."dediğinde "Umarım."dedim.


Şeritlerin dışına çıkıp "Telefon numaramı size vereyim gelişmeleri bildirirsiniz ama sizden başka kimse almasın numaramı."dediğimde başıyla onaylamış ve telefon numaramı kaydetmişti.


Numaramı herkese veren biri değildim ki vermemem gerekiyordu. İşle ilgili kamera kayıtları ve benzeri şeyler mail olarak gönderiliyordu genellikle.


Arabaya doğru ilerlerken aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı Barlas benim numaramı nerden bulmuştu? Eğer mesleğini kullanarak bulduysa hiç hoş değildi yaptığı.


Bunu onu gördüğümde mutlaka soracaktım.


Olay yerinden ayrılırken her zamanki gittiğim sahile sürdüm. Bir kaç dakikanın ardından geldiğimde arabayı park edip kayalıklara oturdum. İlkbaharda olmamıza rağmen sürekli yağmur yağıyordu.


Şu an yağmur yoktu ama hava her yağmurdan önce olduğu gibi kapanmış, dalgalar hırçınlaşmıştı.


Dakikalarca orda öylece oturmuştum. Birden yanımda hissettiğim bedenle sol tarafa baktığımda Barlas olduğunu gördüm. "Senin ne işin var burda?"dediğimde hafif uzamış saçlarını karıştırıp "Eve gidiyordum seni gördüm. Rahatsız olduysan giderim."dediğinde daha çok soru soruyor gibiydi.


"Gitmene gerek yok oturabilirsin."dedim. Aramızdaki sessizlik sürerken "Sen benim telefon numaramı nerden buldun?"dedim aklımdaki o soruyu sorarken.


Hiç beklemeden gelmişti cevap. "Sitenin grubundan."anladığımız belirtir bir şekilde başımı sallarken ilerde bir kız ve annesini gördüm. Kız elimde pamuk şeker almış denize doğru gidiyordu.


Annesi hızla yanına gidip geri çekti ve kucağında aldı. Kızını bir sürü öperken kız gülüyordu. Birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. İster istemez bir tebessüm oluşturmuştu bu görüntü yüzümde.


Kadın kızının elinden tutarken yola doğru ilerleyip gözden kayboldular. Tekrar Barlas'a baktığımda sigara yakmış denizi izliyordu. "Bir tane alabilir miyim?"dediğimde yavaşça bana bakmış "Neden sigara içiyorsun?"demişti.


"Sen neden içiyorsun?"dediğimde sessiz kalmasıyla "Benim de kendimce sebepler var."dedim. Paketi uzatmasıyla bir tane alıp içmeye başlamıştım. Her seferinde söz veriyordum kendime bir daha içmeyeceğim diye ama hep başa dönüyordum.


Bu bittikten sonra tekrar söz verecektim mesela kendime, bu yıllardır hep böyleydi.


Sigaranın sonuna gelirken "Annen nerde?"Barlas'ın sorduğu soruya kısa cevaplarımdan birini verdim.


"Bilmiyorum."ortaokuldan beri onu soran herkese aynı cevabı veriyordum. Yine değişmedi cevap.


"Nasıl bilmiyorsun?"derken sesinde şaşkınlık vardı. "Nerde bilmiyorum. Bıraktı sonra siktir olup gitti."dememle "Küfür yakışmıyor."demesiyle başka soru sormayıp takıldığı nokta bu olduğu için güldüm.


"Kime yakışıyor ki?"dedim.


Sigarayı söndürüp cevap vermesini beklemeden ayağa kalktım. "Gidiyorum ben."elimdeki sigara izmaritini gösterip "Teşekkür ederim."dedim. Başını sallaması sessiz bir ricaydı.


Beklemeden arabanın yanına doğru ilerledim. Yan taraftaki çöpe izmariti atıp arabaya bindim. Eve gittiğimde İstanbul yoktu. Uzun zamandır işten fırsatım olmadığı için temizlik yapmamıştım bu yüzden üzerimi değiştirip temizlik yapmaya başladım.


Evi süpürme kısmına geçtiğimde "Keşke maaşımın hepsini telefonuma, gezmeye ve kıyafetlerime yatırmak yerine birde senin robot olanını alsaydım."diye mırıldandım deli değildim kendi kendime konuşmak hoşuma gidiyordu.


En sonunda temizliği bitirdiğimde zilin sesiyle kapıyı açtığımda İstanbul karşımdaydı. "Nerdeydin kaç saatir yoksun arıyorum açmıyorsun?"dedim mutfağa doğru ilerlerken.


"O kadar oldu mu ya."diye mırıldanmasıyla ona döndüm. "Nerdeydin İso?"dediğimde saçlarını kulağının arkasına almıştı üzerine baktığımda siyah dar bir elbise giymiş bayağı özendiği belli oluyordu. Normalde de böyle şeylere önem verirdi ama bugün bir farklıydı.


"Şeydeydim ya şey."diyip etrafa bakarken "Sen çekilsene bir bak çay taşacak şimdi."diyerek mutfağa alelacele girmesiyle "İso. Çayın altı kapalı."dedim.


"He ben şey sandım."demesiyle yanına yaklaşıp "Nerdeydin söylesene ya sanki devlet sırrı soruyorum."dememle "Ay Umay! Cenk'in yanındaydım."dediğinde yüzümdeki gülümseme kahkahaya döndü.


"Ha sen o yüzden süslenip püslenip gideysun."diye imalı imalı konuşmamla "Deme öyle ya!"dediğinde "Neyse ne yaptınız? Sevgili misiniz yoksa?"dedim.


"Yok ama flört gibi bir şeyiz. Ben Cenk'e açık açık söyledim. Onu sevmek istediğimi ama uzun zamandır arkadaş olduğumuz için o anlamda hiç düşünmediğimi."derken bir anda susmuştu.


"N'oldu neden sustun?"dememle "Şey dedi o da."demesiyle yanına yaklaşıp "Ne dedi?"dedim.


"Ben seni beklerim dedi."diyen İstanbul'a gülüp elini tuttum. Horon halinde durup "Tabancamun sapuni gülle donatacağum gülle donatacağum..."hem söyleyip hem oynarken İstanbul elini çekip "Of Umay dalga geçme ya!"diye sitemle konuştuğunda "Ha sen düğüne isteysun?...Olur o da olur."dediğimde dayanamamış o da gülmüştü elimi tekrar tutup bu sefer o söylemeye başlamıştı.


"Alacağum başka yar, seveceğum başka yar..."Biraz kendi halimize oynadıktan sonra "Tamam yeter bu kadar."diyip ayrıldığım sırada kapının çalmasıyla birlikte ikimizde oraya ilerledik.


Kapıyı açtığımda karşımda ablam, eniştem, abim vardı ve yanlarında Barlas.


İşin kötü yanı hepsi birbirine sen kimsin derecesine bakıyordu.


Barlas'ın elinde geçen gün turşu kavurması verdiğim kap vardı ve o kap çay bardağı desenliydi abimle birlikte ev alışverişi yaparken abim çok çay seviyorsun diyip zorla aldırmıştı.


Abim bir kaba birde Barlas'a bakıyordu yüksek ihtimal kabın Barlas'ta ne işi olduğunu ve Barlas'ın benim evimin önünde ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.


Durumu bir nebzede olsa düzeltebilmek adına "Hoşgeldiniz."diyebildim.

*********


Bölümlere vote gelmezse kitabı kaldırmayı düşünüyorum. Lütfen okuyup beğenen herkes oy versin.

Loading...
0%