@nisanur_0n9nn
|
OY VE YORUM GELMEZSE KİTAP YAYINDAN KALIRILACAKTIR. BAŞKA BİR KURGUMU DAHA YAYINLADIM DUYURULUR... ******** Barlas göz temasını bozmadan "Görevde oldu, önemli değil. Sana verdiğim kremi alabilir miyim?"diyerek yorgun sesiyle konuştuğunda hızla başımı salladım "Tamam getiriyorum."diyip odama doğru giderken yüzündeki yaralar hariç başka yarası olup olmadığını merak etmiştim. Kremi alıp tekrar hızlıca yanına giderken kapıya yaslanmış beklediğini gördüm. Kremi uzatırken "Başka yaran var mı?"dediğimde "Hangi yaram? Ruhumdan bahsedersem bitmez ama fiziki olarak bir tane."diyerek boğuk ve kısık sesiyle konuştu. Mesleğinin zorluğu yaşanmadan bilinmezdi ama sesindeki yorgunluk ve ağırlık bazı şeylerin cevabıydı. "Kimin ruhunda yara yok. Fiziksel olanı söyle sen."dediğimde "Sırtımda."derin bir nefes aldığında anlık olarak yüzünü buruşturması belki saliselikti ama ben görmüştüm. "İyi geceler sana."diyerek arkasını döndüğünde "Barlas."derin bir nefes alıp cümlemi toplamaya çalıştım. "Yardımcı olabilir miyim?"dediğimde sessiz kalmasıyla boğazımı temizleyip "Yani... Sırtına sürerken zorlanabilirsin."dedim durumu toparlayabilmek adına. Bir kaç saniye sessizlikten sonra başıyla onayladı sadece. "Sen üzerine bir şey al istersen, ben bekliyorum."demesiyle ister istemez üzerime baktığımda pijamamın kayan askısını düzeltip hayatımdaki bir ilki yapıp gözlerimi kaçırdım. "Tamam ben geliyorum."diyerek odama geçip üzerime hırka alıp tekrar yanına döndüm. Bir üst kattı evi ama yarasından dolayı zorlanabilir diye düşünerek asansöre binmiştik. Aramızda garip bir sessizlik vardı ne o konuşuyor ne de ben bir şey söylüyordum. Evine girince etrafta en sevdiğim koku vardı. Yağmur sonrası toprak kokusu. Onun söyleyişiyle petrikor. Derin bir nefes almıştım ister istemez. Trabzon'a güzel kokuyor diyordu ama bilmiyordu ki kendi evi belki de kendi kokusu petrikordu. Etrafa bakarken koyu gri ve ahşap bir şekilde dizayn edilmişti çoğu yer. Salona gelince yanına oturdum öylece durmasıyla "Üzerini çıkarmazsan nasıl yapabilirim?"demekten kendimi alıkoyamamıştım. "Kolumu gerildikçe sırtımdaki yara büyüyor gibi hissediyorum."demesiyle saçlarımı kulağımın arkasına alıp "Tamam o zaman, ben yardım ederim."dedim. Üzerinde siyah bir sweatshirt vardı. Yavaşça kollarını kaldırdığında yüzünü buruşturduğunda ister istemez benimde yüzüm buruşmuştu. Üzerindekini çıkarırken vücudunu görmemle öylece kalmıştım. Karnındaki baklavaları, giydiği eşofmandan dolayı gözüken adonisleriyle ama en çokta vücudundaki kurşun izi olduğu belli olan izlerle yaşamıştım bu şoku. Sweati biraz daha kaldırınca sağ göğsünün altında gördüğüm beş altı santimlik dikiş iziyle içimde bir burukluk oluşmasına engel olamamıştım. "Umay... Çıkar artık."diyen Barlas'la kendime geldim. Üzerini çıkarırken bozuntuya vermeden "Yara izlerin, acıyor mu?"dedim. "Hayır. Uzun zaman oldu."demesiyle başımla onayladım sessizce. Sırtına baktığımda sargı bezi kırmızı olmuştu. "Kanamış, ilk yardım eşyaları var mı?"dedim. "Banyoda."dediğinde banyoya doğru ilerledim. Evlerimizin mimarisi aynıydı bu yüzden biliyordum banyonun yerini. Bir yandan da koridorda duvarları dolduran çerçevedeki fotoğraflara bakıyordum. Sol tarafta gördüğüm fotoğrafla adımlarım durdu. Elim benden bağımsız fotoğrafa uzandı. Çok güzel bir kadın ve Barlas vardı. Kadın Barlas'ın üzerindeki gömleğin yakasından tutup gülerken Barlas'ın başı kadının omzunda yatıyordu. Belki de boynunda... Tam gözükmüyordu. Sevgilisi olan birinin vücudunu dikizlemiştim biraz önce, doğru muydu peki ona pansuman yapacak olmam? Bir sonraki fotoğrafa baktım. Yine aynı kadın vardı. Bu defa Barlas, kadına kolye takıyordu. Bir sonraki fotoğrafta Barlas pastanın üzerineki mumları üflerken kadın ona gülerek bakıyordu. Gözlerimi çekip hızla banyoya girdim işime yarayacak malzemeleri alıp salona ilerledim. Pansuman yapacak sonra çıkıp gidecektim. Yanına gittiğimde telefonuna bakarken buldum. Arkasına geçtiğimde gözüm ister istemez telefonuna kaydığında biraz önceki kadının bir fotoğrafını beğendiğini gördüm. Telefonu kapattığında hayatı hakkında bir şeyler daha öğrenebilmek için "Kendinden bahsetsene biraz."derken buldum kendimi. "Ne anlatayım ki. Biliyorsun çoğu şeyi."dediğinde sırtındaki kanlı bezi çıkarmış ve yeni bir gazlı bezden önce yaranın etrafını temizleyecektim. Zaten dikiş atılmıştı o yüzden fazla bir şey yapmama gerek yoktu. "Üç kardeşiz, ikizim var. Birde bizden beş yaş küçük kardeşimiz."dediğinde "Hep ikizim olsun istemiştim."dediğimde gülme sesini duydum. Ben ise o sırada dikişin kenarlarını hafifçe siliyordum. Sırtının kasılmasıyla "Acıdı mı özür dilerim."diyerek üfleyip kremi sürmeye başladım. Öksürüp "Yok önemli değil. Üfleme ama."dediğinde geri çekildim. "Daha çok mu acıyor? Ne yapmam gerekiyor acımaması için?"derken bekliyordum. Yardım edeceğim derken daha çok acımasız iyi olmazdı. "Üfleme... Sür direkt dayanırım ben."dediğinde o görmese bile başımla onaylayıp hafifçe sürdüm kremi. Bitirince tekrar gazlı beze sarıp üzerini giymesine yardım ettim. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?"dediğimde başını iki yana sallamıştı. "Sen?"dediğinde neyden bahsettiğini anlamadığım için kaşlarım çatıldı bunu anlamış olacak ki "Sen kendinden bahsetsene."dediğinde omuz silkip güldüm. "Hiç bir şeyim yok ki. Babam, abim, ablam birde babaannem var. Başka da kimsem yok zaten."dedim kısaca. "Trabzon'a sonradan mı geldin?"dediğinde "Hayır, doğma büyüme Trabzon'luyum. Soyadımdan anlaşılacağı üzere yedi kuşak Trabzon'luyuz diyeyim sen anla."dedim yüzümdeki tebessümle. Ne çok güler olmuştum bu aralar. "Güzel."dediğinde "Ne güzel?"diyerek saçma bir tepki vermiştim anlık olarak. "Şey ya, Trabzon."dediğinde başımla onayladım. "Çok."demekle yetindim. "Neyse ben gideyim. Geçmiş olsun."dedim ayağa kalkarken. Yavaş bir şekilde peşimden gelmesiyle kapıya kadar eşlik etmiş olmuştu. Yan taraftaki duvara bakışlarım değdiğinde daha fazla dayanamadım ve aklımdaki o soruyu sordum. "Şey o kadın kim?"gösterdiğim yere baktığında yüzünde oluşan tebessümle fotoğrafa baktı biraz önce kadının yakasını tuttuğu fotoğraftı. "İlayda. İkizim."dediğinde ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi bıraktım. "Anladım. Çok güzel bir kadın."dediğimde yüzünde yerini koruyan tebessümüyle onayladı. "Neyse ben gideyim artık. Bir şeye ihtiyacın olursa söyle."diyerek evden çıktığımda "Teşekkür ederim her şey için."dedi. "Rica ederim."diyebildim sadece. Ne söylemem gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Normalde bütün laflarım, söyleyeceğim her bir kelime dilimin ucunda beklerdi. Keskindi sözlerim. Kırar incitirdi, zayıf noktalardan vururdu. Yakar yıkardı. Ama Barlas'a böyle değildi. Ona ne söylemem gerektiğini bilmiyordum dilim lâl oluyordu sanki. Her zaman hazır bekleyen sözlerim yok oluyor. Sadece tebessüm edebiliyordum. Yeni tanıdığım biri olduğu için değildi bu hissettiğim çünkü yeni tanıdığım insanlara karşı duvarlarım vardı hayatıma girmemeleri girseler bile kalıcı yer edinmemeleri için sıkı sıkı kapalı olan kapılara sahipti. Barlas'a böyle davranmamıştım. İlk gün bize yardım ettiği için miydi tüm bunlar? Düşüncelerimden ayrıldığımda hâlâ birbirimize baktığımızı farkettiğimde gözlerimi kaçırıp "İyi geceler."diyerek cevap vermesini beklemeden ayrıldım. Eve girince gözlerimi kapatıp sırtımı kapıya yasladım. Hayatıma bir kişi daha girmemeliydi. Barlas'a da kapanmalıydı o kapılar. Gözlerimi açıp odama ilerledim yarın mahkemede duruşma vardı bu yüzden sabah giyeceğim kombini hazırlayıp kısa sürede uyumuştum. 🌊🌊🌊 "Duruşma bitmiştir!"hakimin sesiyle birlikte mahkeme salonundan çıkarken karşımda bir kaç dava önce Karman Sarp'ın avukatı olan avukat Ümit vardı. Bana doğru yüzündeki o cins gülümsemeyle geliyordu. Onu görmezden gelip çıkışa doğru ilerledim peşimden gelme sesini duyduğumda arkamı döndüm. "Ne oldu yine avukat?"diyerek kısa bir şekilde derdini öğrenecektim. Bir de bu adamla uğraşamazdım. "Umay... Umay, güzel ve bunun farkında olan kadın. Derdim belli değil mi? Bir şans ver bana."dediğinde kısa bir kahkaha attım. "Bir önceki sefer sana ne dediğimi hatırlıyor musun?"dediğimde yüzündeki gülümseme gitmiş yerini ters bir ifade almıştı. "Hatırlıyorum."dediğinde "Hâlâ aynı fikirdeyim ama ben."dedim. Konuşacağı sırada çalan telefonumla susmak zorunda kalmıştı. Arayana baktığımda Barlas olduğunu gördüm. Aklıma gelen şeyle telefonu açtım. "Alo Umay ben dava-"derken sözünü kesip aklımdaki şeyi gerçekleştirdim. "Alo sevgilim... Geliyorum birazdan."dediğimde karşımdaki adamın yüzü sinirden gerildiğinde güldüm. "Umay ne diyorsun?" "Bende seni özledim sevgilim. Tamam birazdan anlatırım ben sana."dediğimde telefonu cevap beklemeden kapatıp karşımdaki adama baktım. "Sevgilim bekliyor avukat. Rahatsız etme beni bir daha."diyerek arkamı döndüm aklıma gelen şeyle adımlarım durmuş ve arkama dönmüştüm. "Bu arada düğün davetiyemi ilk sana yollayacağım."diyerek tekrar arabaya doğru ilerleyip tekrar Barlas'ı aradım. "Alo, Umay ne oldu biraz önce?"diyerek hızla konuşmasıyla "Bir sorun vardı da... Hallettim ama."dedim. "Ne sorunu?."demesiyle adliyenin bahçesinden çıkmış olay yerine gidiyordum. "Bir adam var yapıştı bırakmıyor ondan kurtulmak için."diyerek kısaca açıkladım. Aklıma gelen düşüncelerle neden açıklama yaptığımı sorguladım. Ben kimseye açıklama yapmazdım ki. "Rahatsız mı ediyor seni?"diyerek sert ve kalın sesiyle konuşmasıyla kaşlarım çatıldı. "Hallettim Barlas."dediğimde "Umay, rahatsız mı ediyor şerefsizin teki?"diyerek beni duymazdan gelip tekrar sorduğunda derin bir nefes aldım. "Barlas hallettim dedim ya!"dediğimde karşıdan gelen nefe sesiyle birlikte onaylayan sesi geldi. "Sen ne için aramıştın?"diyerek asıl konuya girdim. "Şu miras meselesi için dedem aradı. Olayları öğrenmiş. Ne gerekiyorsa yapacağını söyledi. Bizden yana."demesiyle ister istemez gülümsedim. "Bu iyi oldu. İşimiz kolaylaşır. Ama son defa anne ve babanla konuş fikirleri değişti mi diye?"dediğimde sıkıntılı bir şekilde "Aradım annem telefon numarasını değiştirmiş İlayda ile konuştum."demesiyle olay yerine gelmiş arabayı park ediyordum. "Yani afedersin annen sonuçta bir şey demek istemiyorum ama..."diyerek cümlemi kestiğimde karşıdan gelen erkeksi gülmeyle "Sonradan görme. Biliyorum."diyen sesini duydum. "Afedersun ama gerçekten öyledur. Bunedur da evladun o senin. Anlamay anlamay."dediğimde kahkaha sesiyle bende istemsizce gülmüştüm. Bir kaç saniye sonra kendime gelip gülmeyi kestim. "Neyse ben olay yerine geldim. Kapatıyorum."dediğimde "Kolay gelsin. Dikkat et."dedi. Derin bir nefes alıp telefonu kapattığımda sinirle kendi kendime mırıldanırken arabadan indim. "Fuşki girsun. Ah Umay ah!"derken sitemim kendimeydi. Etkileniyordum etkilenmemeliydim, çekiliyordum çekilmemeliydim. Salak değildim ne hissettiğimi anlayabiliyordum ama olmazdı. Hayatımda gördüğüm tek aşk anne ve babamdı. Onun da sonu ortadaydı. Karadeniz'de sevdalar yürümezdi. Karadeniz'de sevda zordu, imkansızdı. Karadeniz'in dalgaları araya girerdi sevdayı alır öldürürdü. İmkansızlıklar yeriydi. Düşüncelerimden ayrılıp hızla olay yerine ilerledim unutmam lazımdı. İşimi düşünmem gerekiyordu. Lüks villanın bahçesine girince olay hakkında konuşan başsavcı ve komiseri gördüğümde yanımdaki polisin eşlik etmesiyle yanlarına ilerledim. Cübbem üzerimdeyken kimse siz kimsiniz demezsi ama yine de kendimi tanıttım. Savcının sorgular bir şekilde bakmasıyla "Cumhuriyet Savcısı Umay Oflaz."diyerek kendimi tanıttım. Elimi sıkıp "Cumhuriyet Başsavcısı Alp Kaya."dediğimde onaylar biçimde başımı salladım. "Olay neydi savcım?"diyerek konuya giriş yapmamla "Cinayet, bebekleri varmış tabii anne baba çalıştığı için evde bakıcı ve çalışanlar oluyormuş. Bir kaç gün önce bebek ölü bulunmuş ama yatarken kusup boğuldu düşünülmüş. Zorlama izi yok diyerek sorgulamamışlar. Evde yas varken üç yaşındaki çocuk ve mutfak çalışanlarından biri ölü bulunuyor. Böyle olunca bir şey olduğunu anlayıp haber veriyorlar. Bugün olay için geldiğimizde aşçı da ölü bulundu. Ne tesadüf ki bunlar olurken kameralar kayda girmemiş."dediğinde ihtimaller bir bir aklımda sıralanıp eleniyordu. Evdeki çalışanlardan biri katildi bu belliydi. Ama kimdi? "Bakıcı ilk şüpheli, ilk onu sorguya alalım savcım."dediğimde salondaki bakışlarını bana çevirdi. "Karakolda tüm çalışanlar. Ama kanıt yok."dediğinde mutfağa doğru ilerlemiştim. "Savcım, peki diğer maktulüllerde boğuşma belirtisi var mı?"dediğimde yanıma gelip "Hayır."demişti. "Arkadaşlar eldiven verir misiniz?!"diyerek dışardaki polislere seslendim. Bir kaç saniye sonra eldiveni takıp mutfaktaki eşyalara baktım. İz olmayabilirdi ama belki cinayet silahı buradaydı. İlk önce bıçakların olduğu yere gittim. Bıçaklara tek tek bakarken üstlerinin toz olduğunu görmemle kaşlarım çatıldı. "Bu evin sahibi hiç yemek yememiş mi?"dedim. Evdeki tüm bıçaklar buradaydı ve toz içindeydi. Hiç bıçak kullanılmamış mıydı bu evde. "Dışarda yiyormuş çift. Çocuklar ve çalışanlar evde."diyen cinayet büro polisleriyle "Bıçaklar hiç kullanılmamış ya da kullanılmadı süsü verilmiş."diyerek üzerinden biraz tozu parmağıma sürdüm. Biraz ilerleyip buzdolabını açtım içerisinde yiyecek namına hiç bir şey yoktu. "Savcım dolap boş."dediğimde yanıma gelip baktı. Sıkıntılı bir nefes alırken "Ne sikim dönüyor lan burda."diye mırıldanması kulağıma geldiğinde umursamadan etrafa bakmaya devam ediyordum. Dolapları açıp tek tek baktığımda tabaklar ve içki dolabı dışında bir şey yoktu. Verandaya çıkıp arkaya giderken havuza doğru ileyip eve dışardan baktım. Üst odaların bazılarının camları demirliydi bunun sebebi çocuk odası olmasıydı sanırım çünkü camlarında animasyon çıkartmaları vardı. Başımı sağa çevirdiğimde havuzun içinde baktım. "Siktir! Arkadaşlar çabuk buraya gelin!"gördüğüm şeyle hızla dökülmüştü kelimeler dudaklarımdan. Havuzun dibinde siyah büyük bir poşet vardı ve içinden tahmin ettiğim şeyin çıkmamasını umut ediyordum. Bir kaç dakika sonra poşet ekipler yardımıyla çıkarılınca olay yeri inceleme ekipleri içerisine baktı. "Savcım, ceset var."dediğinde kaşlarım çatıldı. "Bu olay küçük bir şey değil resmen seri katil var evde."dedim. Evdeki çoğu kişi tek tek öldürülmüştü. Alp elindeki fotoğraflarla kıyaslayarak adamın yüzüne bakıyordu. "Bu adam çalışan değil kapıdaki korumalardan biri."dediğinde "Bu aile ne iş yapıyor?"demekten kendimi alıkoyamadım. "Büyük bir catering firması sahibiler. Yurt dışında da bağlantıları var."diyen komiserle derin bir nefes aldım. Sandığımdan daha büyük ve geniş bağlantılı bir olay olabilirdi. "Peki bu ailenim düşman olduğu bir firma falan var mı?"dediğimde "Özsoy, Tanel, Kara gruplarla ihaleye çok girmişler. Yani rakip şirket diyebiliriz."diyen polis memuruyla "Tamamdır bir şey bulamazsak şirketlerin sahiplerini de alalım sorguya."dedim. Üç saattir buradaydım ve hâlâ bir sonuç elde edememiştik. Mola verilmesiyle arka tarafa arabanın yanına gidip boş kalmaya, rahatlamaya ihtiyacım vardı. Çantamı alıp sigara yakarken yanıma doğru gelen Alp'in "Bugünlük bitti. Yarın tekrar geleceğiz."demesiyle derin bir nefes aldım. "Trabzon'da bu kadar olay olduğunu savcı olmadan önce bilmiyordum."dediğimde "Kim bilir daha polise taşınmayan ne olaylar var."dediğinde önümdeki dumanları izliyordum. "Bilemeyiz."demekle yetindim söylediklerine "Gidiyorum ben, iyi akşamlar savcım."dediğinde küçük bir tebessüm belirdi yüzümde "Size de savcım."dedim. Sigara bitince söndürüp arabaya geçtim. Kısa bir sürede eve gelince aklıma gelen şeyle kendi evimin olduğu katta değil bir üst katta, Barlas'ın evinin olduğu katta indim. Kapısına gelince yavaşça zile bastım. Açmazsa gidecektim. Bir kaç saniye sonra açılan kapıyla birlikte Barlas'ın şaşkın bakışları girdi görüş açıma. "Umay?"diyerek refleks olarak verdiği bir tepki olduğunu düşündüğüm sesiyle "Gelebilir miyim?"dedim sadece. Başıyla onaylayıp "Tabii, gel."diyerek arkaya doğru çekildiğinde eve girdim. Bu kokunun kendi kokusu mu yoksa oda kokusu mu olduğunu anlamam gerekiyordu. Oda kokusuysa aynısından alabilirdim ama kendi kokusuysa yapacak bir şeyim yoktu. İkimizde içeriye doğru gideceğimiz sırada "Yemek yedin mi?"dedim. Dalgın gözlerle bana bakarken "Hayır."dedi sadece. "Barlas yaralısın ve sabahtan beri hiç bir şey yemedin mi?"dediğimde gülerek başını olumsuz anlamda salladı. "Komik bir şey mi söyledim?"dediğimde ciddileşip "Hayır, ama aç değildim."dedi. Onu dinlemeyip mutfağa giderken o da peşimden geliyordu. Dolapları açıp bakarken bana anlamaz gözlerle bakmasıyla "Tencereler nerde?"dediğim sırada bulduğumda bir tanesi aldım. O öylece ayakta durup beni izlerken ben her şeyi bir kaç denemede de olsa bulabilmiştim. "Kremalı tavuk çorbası mı, domates çorbası mı?"seçenek sunmuş elimdeki paketleri gösterirken "Domates."cevabını almamla yüzümü ekşittim. "Hiç sevmem."diyerek tavuk çorbasını yapmaya başlamıştım. Kulağıma dolan erkeksi kahkahayla çorbayı karıştırmaya odaklandım ama ses tonu fazla güzeldi. Ona döndüğümde "Madem tavuk yapacaksın neden bana soruyorsun?"demişti. Omuz silkip "Evinde tavuk çorbası da olduğuna bunu da seviyorsun demektir. Ben kendi sevdiğim yemekleri güzel yapabiliyorum."dedim. "Başka ne yapsak acaba?"derken bir yandan da dolaplara göz atıyordum. "Geçen gün yaptığın çok güzeldi."diye mırıldanmasıyla "Sevindim. Yani beğenmene."dedim. "Başka bir şey yapmana gerek yok. Bu yeter teşekkür ederim."demesiyle dolapta bulduğum şeylerle bir tava çıkarıp malzemeleri ayarladım. "Şimdi ne yapacaksın Karadeniz kızı?"diyerek yanımda tezgaha yaslanıp kollarını birbirine bağlandıktan sonra yaptıklarımı izlemeye başladı. "Her ne kadar tavuk çorbasından alakasız olsa da... Mıhlama."dedim gülerek. "Bakalım nasıl olacak. Savcı Hanımın eli lezzetli mi?"dediğinde "Hadi bakalım."diyerek başladım. Bir kaç dakika sonra ikiside hazır olunca "Bitti!"diyerek heyecanla konuşunca gülüp masaya geçtik. Onun evi benimkinin bir üst katı olduğu için evler tamamen aynıydı. Balkon manzaramız da aynıydı ama daha yukardan bakıyorduk denize. Sessiz bir şekilde yemeklerin tadına bakarken "Nasıl olmuş?"diyerek gereksiz bir heyecan içindeydim. Barlas biraz sonra "Çorba zaten hazır o yüzden onu geçiyorum. Mıhlama çok iyi olmuş. Eline sağlık."dediğinde "Afiyet olsun."diyebildim sadece. Onunda yardımıyla masayı toplarladıktan sonra çay alıp balkona geçmiştik. "Ben sana biraz emrivakiyle geldim ama."derken aklım başıma daha yeni geliyordu. "Hiç önemli değil. Sevindim gelmene hatta. Uzun zamandır ev yemeği yemedim bir tek snein yaptıkların. Hem sohbet ediyoruz işte."dediğinde kendimi iyi hissediyordum. Rahatsızlık vermek veya mahçup olmak sevmediğim şeyler içinde yer alıyordu. Camları açıp sigara yakmıştım paketi ortadaki küçük masaya bırakınca Barlas da eğilip bir tane aldı. "İçme şunu içme."dediğinde gülüp içimde biriken zehri bıraktım. "Bunu sigara içen birinin söylemesi komik."dediğimde bir şey söylememişti. Sol tarafa dönüp ona baktığımda başını arkaya yaslamış gözleri kısıktı ve dumanı üflüyordu. "Özel değilse bir şey soracağım."diyerek sessizliği bozduğunda "Soracağın şeye bağlı."dedim. Ne soracağını merak ediyordum. "Köprücük kemiğinin bitişinde omzunun başlangıcında arada kalan dövmen, anlamı var mı?"dediğinde sigaradan derin bir nefes aldım. "Var."diyebildim sadece. Benim için özel olan şeylerin vücudumda yer edinmesini seviyordum. Bu yüzden anlamı olan şeyleri vücuduma aktarmakta sıkıntı görmemiştim. İki tane dövmem vardı. Birisi kolumun arkasında küçük beyaz bir tüydü. Diğeri ise Barlas'ın bahsettiği dövme olan on sayısının içinde şaha kalkmış beyaz bir attı. "On Umay'ın büyüdüğü daha doğrusu büyümek zorunda kaldığı yaş. Şaha kalkmış at ise geleceğim, umutlarım, beni bekleyen güzel şeyler."dediğimde başını sallamıştı. "Derin anlamı var."demesiyle "Her şeyin derin anlamları vardır."dedim yalnızca. Kendi sigarası bitmişti bana dönüp uzun ve silah tutmaktan nasırlaşmış parmaklarına tezat nazik bir şekilde parmaklarım arasındaki sigarayı almıştı. "İçme."dediğinde gülmüştüm. Bunu bana her dediğinde de gülecektim. Sigara içen birinin bir başkasına içme demesi komikti. "Neden, sende içiyorsun?"dediğimde aldığı sigaradan derin bir mefes alıp söndürmesiyle eş zamanlı olarak cevap vermişti. "Kokusu kokunun önüne geçmesin." 🌊🌊🌊 |
0% |