@nisanur_0n9nn
|
"Oyy annesinin miniği."küpelerimi takarken bir yandan da etrafımda dönen Deniz'i seviyordum. Bugün duruşma vardı o kadın daha doğrusu çetenin içeriye girmesi için bir sürü avukat ve iki savcı olarak iş başındaydık. Duruşma öğleden sonra olduğu için kahvaltı yapmak için vaktim vardı. Yan tarafta duran dolaptan Deniz'in tasmasını alıp taktım. "Gel kızım birlikte pastaneye gidelim."diyerek bir kaç bina yan taraftaki pastaneye gidip simit alacaktım. Spor ayakkabılarımı giyip Deniz'le birlikte evden çıktım. Yürüyerek pastaneye gidip alacağımı adlım eve dönerken Deniz gördüğü yeşil alanlara girmişti. Bu haline gülerken sabah yürüyüşünü de tamamlamış eve dönmüştük. Binaya gireceğim sırada Barlas ve dün gece yanında olan kadını gördüm. Kadın dün gecenin aksine uzun bir elbise giymişti. Barlas'a baktığımda boynunda ki çiziği gördüğümde gerçekten aralarında bir şey geçtiğini anlamak zor olmamıştı. Yoksa o tırnak izinin başka bir açıklaması olamazdı. Yanlarından geçerken onlara bakmadan sadece kısa bir günaydınla binaya gireceğim sırada "Günaydın... Umay!"diyerek Barlas'ın seslenmesiyle arkaya döndüm. "Tanıştırayım."diyerek bir eliyle kadını göstermişti. "Halam Elif Mahir dava için geldi. Şu görmüş olduğunda Pırtık."dediğinde kısa çaplı bir şok yaşamıştım. Pırtık diye bahsettiği kişiyse halasının kucağındaki siyah kediydi. Bir hala bu kadar genç olabilir miydi? Hâlâ cevap vermediğimi farkedince elimi kadına uzatıp "Umay."demekle yetindim. "Ay memnun oldum."diyerek dinç bir sesle konuştuğunda kucağında kedi Barlas'a pati atıyordu. Barlas kalın ve tok sesiyle "Hala şunu sabit tut sabah ki gibi bir uyandırma istemiyorum."dediğinde halası şuh bir kahkaha atmış ve bana dönmüştü. "Kendisi sabah oğlum tarafından tırmalanarak uyandırıldı."diyerek yanıma yaklaştı. "Kendisinin kediye alerjisi var."dediğinde bu sefer gülen bendim. Demek ki boynundaki iz bu tatlı kediye aitti. "Hala bende burdayım duyuyorum seni."diyerek baskın bir şekilde konuştuğunda halası "Sen sus."diyerek bana dönüp "Davanın başrollerinden biri olan hala benim."dedi. Kaşlarım yaşadığım şaşkınlıkla havaya kalkarken Barlas'ın hakkı olan payın verileceği hala olduğunu anlamıştım. "Anladım, daha sonra detaylı bir şekilde konuşuruz o zaman."dediğimde "Ay kahvaltıya gidiyoruz biz sende gel istersen."diyerek hızla konuştuğunda Barlas gibi az mimikli ve çok da sıcakkanlı olmayan birinin halası nasıl böyle tam tersi olabilir aklım almıyordu. Elimdeki poşeti göstererek "Kahvaltı için bir şeyler almaya çıkmıştım. Çay bile hazır. Siz gelin ister isterseniz."diyerek eve davet ettim. "Rahatsız etmeyelim."diyerek düşünceli bir şekilde konuşan Elif Hanımla yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu. "Yok ne rahatsızlığı."derken bakışlarım Barlas'a kaydı yüzümdeki tebessüme baktığını farkettiğimde eski mimiksiz halime döndüm. Bir kaç dakikanın ardından eve çıkınca Pırtık ve Deniz kavga edeceği için onu eve bırakıp gelmişlerdi. Şimdiyse hep birlikte kahvaltı yapıyorduk. "Öncelikle, Rüstem Bey'in mal varlığına vefatı gerçekleşmeden kimse bir şey söyleyemez. İleride çocuklarına ve torunlarına bırakılacak olabilir ama şu an kendisi hariç kimse söz hakkı değil. Rüstem Bey'le konuştu Barlas. Onun hakkını babasına değil size verecek."dediğimde Elif Hanım biraz önceki çılgın hallerinin aksine ciddiyetle beni dinliyordu. "Peki, abim bunu kabul eder mi?"dediğinde başımla onayladım. "O'na bu konuda seçim hakkı sunulmayacak. Bütün varlık şu an babasının. Babası istese ona miras bile vermeyebilir. Ya da mirasını çocukları arasında değil başka bir kuruma veya kişiye de devredebilir."dedikten sonra çayımdan bir yudum aldım. "Biz bu davayı kesin kazanır mıyız yani?"diyen Barlas'la "Kazanırız."demekle yetindim. Bugüne kadar tek bir davayı kaybetmiştim o da avukat olduğum zamanda devletin görevlendirmesiyle tecavüzcü bir adamdı. Savunmasını iyi yapmadığım için hapis cezası almıştı. İyi ki kaybettiğim bir dava olarak bahsediyordum o davadan. Evet işim buydu ama şeref yoksunu bir insanın elini kolunu sallayarak dışarda gezmesi vicdanımla büyük bir savaş vermeme sebep olurdu. Daha sonra o kişi cezaevinde intihar etmişti zaten. "Umay ben seni çok sevdim bu beyefendi senden donuk bir tip olarak bahsetmişti ama hiç öyle değilsin sen aşkım."diyerek sessizliği bozan Elif Hanım'a döndüm. Tabi son duyduğum şeyle şaşkınlıkla Barlas'a baktım. "Ben mi donuğum?"diye düz bir ses tonuyla konuştum. "Yani donuk değilsin halam abartarak anlattı. Ama ciddisin."dediğinde başımı sallamakla yetindim. Bir kaç dakika sonra "Biz artık gidelim. Değil mi hala?"diyerek ayağa kalkan Barlas'ı onaylayıp ona eşlik etmişti halası. Onlar gittikten sonra eve geçip adliye için mini siyah bir etek, beyaz büstiyer ve siyah crop ceket giymiştim. Siyah stiletto da giyince hazırlanıp hızlıca evden çıktım. Adliye giderken radyodan Şevval Sam'ın sesi duyuldu. Yüzümde oluşan tebessümle sesini açtım. Etmeyelim sevdalık, edenler yaşamadı diyordu. Doğruydu sevdalık edenler yaşamamıştı. Bu yüzdendi aşka olan ön yargım. Bugüne kadar mutlu biten aşk görmemiştim ben. Aklıma İstanbul'un söyledikleri geldi. Bu düşünce hayatımı olumsuz etkiliyordu başta basit geliyordu ama sanki her şey imkansızmış gibiydi de. Düşüncelerimden adliyenin bahçesine girmemle ayrıldım. Hızla duruşmanın olacağı salona giderken Alp savcı ve bir kaç avukat daha oradaydı. Dakikalar sonunda salona girmiştik duruşma başlamıştı ve en sonunda görevli diğer korumalar tazminat ve kınama cezası alırken başta Büşra olmak üzere diğerleri hapis cezası almıştı. Duruşma bittiğinde karşı taraftaki kişiler üzerimize yürümeye çalışıyordu ama yanlarında bulunan polisler onları tutarken bu hallerini göz devirip adliyeden çıktım. "Savcı, kendine dikkat et!"arkamdan gelen sesle gülerken sesin geldiği yere döndüm. İlk tehdit edilişim değildi. Bir elimi havaya kaldırıp "Sağol canım benim, sende kolla bir taraflarını aman şişlemesinler seni içerde."diyerek duyabileceği şekilde bağırdım. "Bu burda bitmedi!"demesiyle gülerek arabama bindim. Hep böyleydi. Kaybedip gururuna yediremez sonra içi boş tehditler havada uçardı. Söylediğini yapanlar da vardı. Avm çıkışı arabamı kurşun yağmuruna tutan ya da evime tehdit mesajları yollayan. Ama hepsinin sonu aynıydı. Cumhuriyet Savcısını öldürmeye teşebbüs ve tehdit suçundan ceza. Eve gidince yapacak işim olmadığı için avm'ye geçmeye karar verdim. Savcı kimliğimi göstererek giriş yaptıktan sonra çoğu mağazada indirim vardı. İlk önce spor mağazalarına gidip rahat bir şeyler aldıktan sonra Penti'ye girdim. Bu mağazayı seviyordum sebebi yoktu sadece seviyordum. Yazın tatile gideceğim için daha doğrusu her yıl olduğu gibi Cenk, İstanbul ve ben gideceğimiz için bikinilerin olduğu tarafa gittim. Bir tane siyah ve bir tane de lila rengi aldıktan sonra iç çamaşır bölümüne geçtim. Reyonlara bakarken gördüğüm siyah sütyenle bir kaç dakika alsam mı almasam mı diye düşünürken "Beyaz tenlisin, sana yakışır siyah."yanımdan gelen kalın sesle başımı sağ tarafa çevirip konuşana baktığımda bir adamın bana baktığını gördüm. "Sormadım."diyerek bakmaya devam ederek yanımdan gitmeyen adamla tekrar ona döndüğümde bacaklarıma ve büstiyerden açık kalan göğüs dekoltemde dolaşıyordu bakışları. "Adın neydi?"dediğimde gözlerindeki ışıltıyla piçimsi bir şekilde gülüp "Emir."dedi. "Emir... O gözlerini çek. Yani kendi iyiliğini düşünüyorsan çek bence. Çünkü ben çekersem iyi olmaz, bırak o pis bakışlarınla benim göğüs ve bacağıma bakarak beni taciz etmeyi aynada kendini bile göremezsin bir daha."derken yüksek bir şekilde mağazadaki herkesin bizi duyabileceği ses tonuyla konuşuyordum. Hiç bir şey demeden yanımda uzaklaşırken insanların bağırmaları ve kınayıcı söylemleri eşliğinde dışarı çıkmıştı. Uçkuruna düşkün insanların yaşamaya hakkı yoktu bana göre. Kendilerine sahip çıkamayıp insanları rahatsız edemezlerdi. Böyle bir hak hiç kimseye verilmemişti. Herkes haddini bilecekti. Sinirle alacağım şeyleri alıp çıktım. İnsanın gününü zehir ediyorlardı. Yemek katına çıkıp kendime bir şeyler alınca kendi başıma oturdum ve yemek yedim. Bir insanın kendi başına bir şeyler yapabilmesi çok güzeldi. Bir kaç saattir aklımda olan düşünceyle İstanbul'a mesaj attım. -Bana psikolog arkadaşının numarasını atar mısın? Cevap gecikmemişti. Zaten sürekli telefona bakan biri ne kadar geç cevap verebilirdi ki mesajlara. -Okito bebiş -05********* -Güle güle kullan💃🏻 Sonda attığı emojiye gülme istediğimi bastıramamış ve sessiz bir kahkaha atmıştım. Yemeğimi yedikten sonra eve gitmek için çıktım. Saatlerdir buradaydım ve zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Telefonuma baktığımda abimden gelen mesajı gördüğümde arabaya binmeden baktım. Her zamanki mekana çağırmıştı. Onaylayan mesajı atıp İstanbul'un geldiği gün gittiğimiz meyhaneye geçtim. İçeriye girdiğimde abim köşede bir masaya oturmuştu yanına gittiğimde beni görmesiyle telefonunu bırakıp yanıma geldi. Açtığı kolları arasına girerken sımsıkı sarılmıştım. "Fırat Bey ne oldu efendim?"diyerek şakayla karışık konuşmamla sıkıntıyla nefes aldı bu duruma kaşlarım çatılırken "Oturalım güzelim konuşuruz."dediğinde başka bir şey söylemeden abimin karşısına geçtim. Gelen garsona abim sipariş verirken gelmeden önce yemek yediğim için sadece içecek bir şeyler istemiştim. "Abi anlatacak mısın artık, bir şey olmuş belli."dediğimde "Gidiyorum ben."dediğinde öylece kaldım. Tepki vermek hiç bu kadar zor olmuş muydu? "Ne demek gidiyorum? Nereye gidiyorsun?"diyerek hızla konuştum. Abim derin bir nefes alıp burun kemerini sıktı. "İngiltere'ye, taşınacağım."dediğinde kahkaha atmama engel olamamıştım. Abimin hala ciddi olduğunu görmemle gülüşüm soldu. "Ne gitmesinden bahsediyorsun sen! Nereye gidiyorsun abi?"diyerek çıkıştım. "Ben nefes alamıyorum burda. Aldığım her nefes kalbime batıyor."dediğinde "Gitmeyeceksin."diyerek Küçük bir çocuk gibi itiraz ediyordum. Bir kişi tarafından daha bırakılmaya gücüm yoktu. "Umay! Sormadım abiciğim. Zorunda olmasam gitmezdim."dediğinde sinirle güldüm. Yükselen sesime engel olamazken "Neymiş bu zorunluluklar. Bahset biraz Fırat Oflaz. Neymiş seni ailenden ayırmaya zorunlu kılan şey."dediğimde konuşacağı sırada "Bizi bırakıp gidecek zorunluluğun ne olabilir senin?"dediğimde etrafa bakıyordu. "Herkes bize bakıyor Umay bağırıp durma."dediğinde sinirle etrafa döndüm bize bakan bir kaç bakışla "Neye bakıyorsunuz dönün önünüze."diyerek yüksek sesle konuşmamla çoğu kişi önüne dönmüştü. "Bak Umay! Anlayışla karşılamanı istiyorum."dediğinde gülerek başımı sağa sola salladım. "Aynen Umay ikinci kez terk edilecek ya kesin anlayışla karşılar."dediğimde "Terk etmiyorum sizi."diyerek kızgın ses tonuyla konuşan kişi bu sefer abimdi. "Beni çıldırtma abi söylesene niye gidiyorsun, kız meselesi falan-" "Benim sevdiğim kız toprağın altında Umay!"abimin cümlemi keserek söylediği şeyle öylece kaldım. "Ne?"verebildiğim tek tepki buydu. Böyle bir şeyi ömrüm boyunca düşünsem aklıma gelmezdi. Abimin sessiz kalmasıyla "Anlatsana abi! Susma konuş ya sen sustukça ben burda delirecek noktaya geliyorum."dediğimde sabrımın son demlerine geliyordum artık. Sessiz kalıp telefonunun ana ekranını gösterdiğinde babaannemin evine gittiğimiz gün gördüğüm ama sormadığım kadındı. "Nasıl oldu?"dedim sessizliği bozarken. "Naz, lise sonda tanışmıştık tabi arkadaş kaldık uzun bir süre beş yıl önce sevgili olduk bana kalsa ben bu ilişkiyi bir iki sene önce daha da ilerletmek isterdim ama ailesi karşıydı ilişkimize."demesiyle kaşlarım çatılmıştı. "Neden karşılarmış peki?"dediğimde "Kızlarını üniversite mezunu, iyi bir işi olan biriyle evlendirmek istiyorlarmış."dediğinde "Senin işin mi kötüymüş? Benim bir ayda kazandığım parayı senin bir haftada kazandığın zamanlarda oluyor!"dediğimde omuz silkip dudak büzmüştü. "Bilmiyorum. Neyse işte biz ailesine söylemeden devam ettik ilişkimize. Hatırlıyor musun bir yıl önce Antalya'ya gitmiştim."başımla onayladığda devam etti. "Birlikte gitmiştik tatile, her şey güzeldi sonra akşamüzeri denize girmek istedi... Bir kaç saat sonra içecek almaya gittim ama yoktu. Her yerde aradım. Sonra arama ekipleri geldi denize bile baktılar."dediğimde aklı gelen şeyin olmamış olması için dua ediyordum. "Sonra... Onu çıkardılar denizden gittim yanına uyandırmaya çalıştım açmadı gözlerini. Kendim suni teneffüs yaptım o da olmadı. Gitti ellerimden."dediğinde gözlerinden akan yaşları silmişti. "Neden anlatmadın peki?"dediğimde ne tepki vermem gerektiğini kestirmiyordum. Ama bunun çözümü yoktu başka ülkeye gitmesi de bunu değiştirmeyecekti. "Bilmiyorum."dediğinde sinirden gülmeye başladım. Dalga geçiyordu sanki. "Bunun çözümü Trabzon'dan gitmek mi? Hemde başka ülkeye. Aileni terk etmek mi çözümün?"dediğimde bardağını tekleyip sertçe masaya bıraktı. "Umay sinirlendirme beni! Terk ettiğim falan yok."dediğinde üçüncü bardağa geçmiştim. "Aynen yok! Lan terk ediyorsun ne değişiyor. Sende o..."sinirle gözlerimi kapadım. Sakin Umay! Terbiyeni bozma Umay! "Sende o kadın gibi gidiyorsun ne değişiyor. Haber vermen mi seni o kadından farklı yapıyor."dediğimde "Beni o kadınla bir tutma."diyerek karanlık bir ses tonuyla konuşmasına alaycı bir gülüşle karşılık verdim. "Aynısınız. İkinizde kendi çıkarları için ailesini bırakan insanlarsınız. Bencilsiniz!"dediğimde ileri gittiğimin söylememem gereken şeyleri söylediğimin farkındaydım ama canım acıyordu onunda canının acıması gerekiyordu. "Umay kes sesini!"dediğinde "Sende bırak git, genlerinizde var zate-"dediğimde abim sinirle kalkıp kolumdan tutmuştu. Hızlı bir şekilde dışarı çıkarken Ali Amca'ya hesabı sonra ödeyeceğini söylediğini duymuştum. Fazla içmişim ve şu an hafif çakır keyiftim bu da adımlarımın karışmasına sebep oluyordu. "Yavaşla! Bileğimi burkarsam ayakkabımın topuğuna ağzına sokarım."derken ne dediğimi bilmiyordum beynim çoktan uçmuştu. Abimin derin bir nefes alma sesini duyduğumda bir şeyler mırıldanıyordu ama anlamıyordum. "Umay! Bir daha beni o kadınla bağdaştıran tek bir şey söylemeyeceksin abiciğim tamam mı?"dediğinde kahkaha atıp "Bizi bırakıp gideceğini söyleyince aklıma başka kimse gelmiyor kusura bakma."dedim. Arabaya gelince beni oturtup kapı açıkken bekledi. "Alo, kardeşim ben sana bir konum atacağım ordan Umay'ın arabasını alabilir misin?"diyerek biriyle telefonda konuşmaya başlamıştı. Arabadan sinirle inip sarhoşken ne kadar iyi yürünebilirse o kadar yürüdüm. "Nereye gidiyorsun, nereye?"diyerek kolumdan tutan abimden çektim kolumu. "Arabama, defol git sende. Ben Barlas'ı ararım gelir o."dedim hiç düşünmeden. "Barlas geliyor zaten ama sen gel benimle."dediğinde yüzümü buruşturdum. Cevap vermeden yürümeye devam ettiğimde arabamın yanına gelip yolcu koltuğunda bekledim. Abim tekrar telefonla konuşurken bir kaç dakika sonra taksiden inen Barlas'ı görmüştüm. Kendi aralarında konuştuktan sonra Barlas buraya gelmeye başlamıştı. Arabaya bindiğinde "Kendinde misin Karadeniz?"diyerek yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. "Hı?"dediğimde gülerek önüne dönüp arabayı çalıştırmıştı. Yoldayken aklıma gelen şeyle "Sahile git."dedim. Konuşmak yük gibi geliyordu ki konuşsam da kimse anlamıyordu zaten. "Eve gidip dinlen bence."dediğinde yorgunca başımı ona çevirip boş gözlerle onu izledim. Vücudunun aksine küçük ve kusursuz burnunu, mavi gözlerini, sert çehresini, dolgun dudaklarını... Ona baktığımı anlamış olacak ki bana bakıp göz kırptı. "Biraz önce söylediğim cümleyi tekrarlasana."dememle anlamaz gözlerle bakmıştı ama sorgulamadı ve biraz önceki cümlemi tekrarladı. Gülüp "Bak soru sormamışım, sür hadi sahile."dediğimde "Biz senin bu sivri dilinle ne yapacağız."diyerek sitemle konuşmasıyla omuz silkip yolu izlemeye devam ettim. "Barlas, dudaklarına dolgu mu yaptırdın yoksa doğal mı?"kendi dudaklarımı büzerek "Benimkiler güzel mi?"sorduğum soruya aldığım tek cevap dudaklarımdaki mavi gözler ve duyduğum sert yutkunma sesiydi. 🌊🌊🌊 |
0% |