@nisanurozkan28
|
(İlahi bakış açısı)
"Asya!" Diye bağırdı Ayaz. Sinirliydi şu an. Eve yeni gelmişti. Defne, Ömer'e inanacak kadar saf bir kız değildi ama öyle davranıyordu. İncinecekti. İncitirdi Ömer. Tesiste bilmeyen mi vardı?
"Hoşgeldin Abi." Dedi Asya. Önüne bağladığı mavi kareli bir mutfak önlüğü vardı. Gülünecek bir görüntüydü ama gülmedi Ayaz. Ömer'e sinirliydi. Değer veriyordu Defne'ye. Çok gülen birisi değildi ama onun sayesinde güler olmuştu. Üzülsün istemezdi. Bozmadı kardeşini.
"Hoşbulduk Asyacığım." Sırıttı Asya. "Gel ve yemeğini ye. Sonra biraz dışarıya çıkarız, olur mu?" Yorgundu ama kıyamadı. Başını salladı usulca.
İçeriye girdiği an şaşkınlığını gizleyemedi Ayaz. "Sen mi yaptın bunu?" Dedi. Çünkü masada iki adet kocaman porsiyonlarda iskender vardı. Başını salladı Asya. "Yeni öğrendim yapmayı. Dene bakayım, güzel olmuş mu?" Ellerini yıkayıp hemen sofraya oturdu. İskenderden bir çatal aldı. Beklentiyle ona bakan kardeşine döndü. Muazzam bir lezzetli. "Madem böyle yeteneklerin var, neden söylemiyorsun be abiciğim?"
Güldü Asya. Memnundu halinden. Aile evinde sıkılıyordu. Zar zor izin almıştı abisinin yanına gidip bir ay kalmak için. Abisi başta huysuzlanmıştı ama alışkınlardı. Gelince sevineceğini biliyordu Asya. Severdi abisini. Tabii abisi de onu.
"Her akşam isterim." Dedi bir çatalı daha ağzına atarken. "Her gün yapmam, büyüsü bozulur." Diye cevapladı Asya. Neşeyle yemeklerini yediler. Sonra ise abi kardeş hazırlanıp dışarıya çıktılar.
⛸️
(Kahraman bakış açısı)
Bittim ben! Bugün benim bu dünyadaki son günüm. Öldüm ben!
Şu anda annem ile babamın arasına zorla oturtulmuş bulunuyorum. Açlıktan geberebilirim ama pek umursandığımı sanmıyorum.
"Siz ne iş yapıyorsunuz peki Suat amca?" Dedi Ömer büyük bir merakla. Senin merakın batsın Ömer! Çığlık atıp kovacaktım şimdi o olacaktı. Pis çocuk, annemlerin gözüne girebilmek için kırk takla atmıştı. Ve sanırım başarmıştı da. Sedef ise benim az önce oturduğum koltukta oturuyordu ve yapacak hiçbir şeyi yoktu. Aynı benim gibi.
Saf saf on beş dakikadır oturuyoruz. Babam, annem ve Ömer ise sohbet ediyor. Sizin evlatlarınız biziz, o değil! Desem bana gülerler miydi? Neyse en azından Sedef işini fark edilmeden atlatmıştık.
"Esnafım oğlum ben. Mahalle berberiyim. Serap teyzen de ev hanımı." Dedi.
"Sakal tıraşına çok para istiyorlar bu ara Suat amca. Bu kadar zam neyin nesi?" Dedi Ömer. Kendimi boğazlayabilirim bol sıkıntı ve stresten. Bu nasıl soru Ömer? Bu mu senin vizyonun?
"Anca geçiniyoruz be oğlum. Pahalandı her şey." Başını salladı büyük bir ciddiyetle Ömer bu cevaba. "Sen de haklısın, ne diyeyim." Bu sohbetten sonra futbol konuşmaya başlarlarsa şaşırmam.
"İyi o zaman." Dedim araya girerek. Sırıtıyordum. "Ömer de yorgundur zaten." Dedim. Ufaktan, göz ucuyla bir Ömer'e baktım. Tehdit bakışımdı bu. Anlamış olmasını ümit ediyordum. "Ben onu geçireyim."
Ayaklandım. Benle beraber herkes ayaklandı. Neden herkes ayaklandı, Ömer gidecek sadece?
"Kendine iyi bak evladım." Dedi annem. Nereden evladın oluyor anne!
Başını salladı Ömer. "Siz de kendinize iyi bakın efendim." Ben sana bir iyi bakarım, şaftın kayar iyilikten Ömer.
Babam da ufak bir teşekkür etti. Kolundan itekleyerek odadan dışarıya çıkardım. Sonra da evden dışarı attım.
"Sonra görüşücez biz seninle!" Dedim tehditkar anne modunda. Sağ elimin işaret parmağını kaldırıp ona doğru da sallamıştım. Daha o bir şey demeye fırsat bulamadan yüzüne çarptım kapıyı.
Tekrar oturma odasına girdim. Girmemle karnımın muazzam guruldaması bir oldu. Öğlenden beri yemek yememiştim ki. Her yerim de ağrıyordu zaten. Uğraştıklarıma bak.
Kendimi direkt koltuğa attım. Ama koltuğa kokusu sinmişti pisliğin. Direkt ayaklandım. Ne biçim sıkıyordu parfümünü bu adam? Bu kadar hızlı sinmesi imkansızdı.
"Kızım niye söylemiyorsun?" Dedi annem mutlulukla. Muhattabı bendim sanırım. Neyi anne, neyi!?
"Bir şey yoktu ki." Dedim. "Çok yeni zaten." İki yıl kadar yani.
Sesimden bile yorgunluk akıyordu. Öyle yoğun bir tempodaydım şu sıralar.
Ayakta kaldığım için Sedef'e ufak bir kalk hareketi yaptım. Hayatta arkamda bulunan koltuğa oturmazdım. Onun kokusuna ihtiyacım yoktu.
Havada kaptı yaptığım hareketi. Kalktı koltuktan. Hemen oraya attım kendimi. Sedef de az önce benim oturduğum sonrasında ise hemen kalktığım koltuğa geçti. Ufak bir yüzünü buruşturdu ama toparladı.
"İyi, iyi." Dedi annem memnunca. "Beyefendi çocuk." Ne beyefendi, ne beyefendi... sorma. Kırılacak beyefendilikten!
"Tamam Serap." Dedi babam. Bence de tamamdı. Şu konu kapansın lütfen.
"Aman ne dedik sanki?" Dedi annem. Ne demedin ki anne?
Bıkkınca geriye yasladım kafamı. Kafamı bile kaldıramıyordum şu an.
"Yorgun musun babacığım?" Dedi babam bana ilgiyle bakarken. Başımı salladım. "Git dinlen biraz hadi." Dedi annem. Çok isterdim ama açtım. Açken uyuyamıyordum.
"Abla!" Diye çığlık atan Sedefle irkilerek ona döndüm. "Hı?" Dedim en kibar halimle.
"Sen yemek yemedin daha değil mi?" Canım kardeşim ya.
İki yana salladım başımı. "Bekle, dolapta sarma vardı getireyim bir tabak." Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Sarma mı! Dedim içimden heyecanla. Bayılırım.
Tam iki dakika sonra Sedef tekrar girdi odaya. Elindeki tabağı bana uzattı. Bir tabak dolusu sarma vardı tabakta. Hızlıca alıp birkaç tane attım ağzıma. Tam bir taneyi daha atıyordum ki annemle göz göze geldim. Babama baktım sonra. Bana bakıyorlardı. "Aç mısınız?" Diye sordum. İki yana salladı başını annem. "Gelirken yedik." Dedi babam. "Sen ye kızım." Başımı salladım. Devam ettim yemeye.
"Senin mezuniyetin ne zaman şimdi kızım?" Dedi annem. Bu sorunun muhattabı ben değildim. Sedef'ti. "Çarşamba günü anne." Dedi.
İnanılmaz bir hızda yediğim için bitirmiştim sarmaları. Bugün de doyduk, çok şükür. Modunda karnımı sıvazladım. Koltuktan kalkıp mutfağa adımladım. Sedef mezuniyetin gidişatını anlatıyordu annemlere.
Tabağı bırakıp kapı kenarından onlara baktım. "Yatıyorum ben." Dedim. Duyan Sedef'ti. Başını salladı. Arkamı dönüp odama gittim. Yan yanaydı Sedefle odalarımız. Direkt yüz üstü yatağa attım kendimi. Pijamalarımı giymeye bile enerjim yoktu.
"Kedimiz de olsun mu?" "Olsun sevgilim. Adını ne koyalım?" "Güneş koyarız, dünyamızı aydınlatan bir güneş... aşkımız kadar büyük bir ışık yayan güneş. Sapsarı tüyleri olur." "Olsun, o da olsun. Sen ol yanımda da, sen ne istersen o olsun."
Sımsıkı yumdum gözlerimi. Sesi istila ediyordu beynimi. Bu kadar mı sevmiyordu artık beni? Soğumuş muydu benden? Nasıl gelmiştik bu raddeye?
Bir damla yaş yastığımı ıslattı. Susmuyordu ilgi dolu sesi. Kafamda geziyordu her cümlesi...
"Ormanlarında kayboldum Defne. Yolumu bulamıyorum. Bulmaya da niyetim yok. Yolum da sensin, izim de."
"Sevmek az kalır."
"Sen benim güneşimsin, hiç batmayan güneşim."
Batmıştım işte. O yoktu. Günlerdir yoktu yanımda. Sönmüştüm ben. Güneş yerine ateşi mi seçmişti şimdi?
Bir damla yaş daha düştü gözümden. Küçük bir hıçkırık kaçtı boğazımdan. Kapımın açıldığını duydum. Hızla sildim gözlerimi. Kafamı kaldırıp kapıya baktım usulca. Sedef vardı kapıda. Kapıyı hafifçe aralayıp bana bakıyordu. Dikildim yatakta. Burnumu çektim. "Gelsene."
Girdi içeriye. Kapıyı kapattı yavaşça. Yanıma oturdu. "Ağlamışsın." Dedi. Gözlerim kızarmıştı muhtemelen.
Bir şey demedim bu dediğine. "Özür dilerim." Diye başka bir konuya geçtim. Kaşlarını çattı. "Ne için?"
"Seni balondan çağırdığım için. Çok hevesliydin, keşke kalabilseydin." Güldü yarımca. Burnumu çektim bir kez daha. Mümkün mertebe bakmıyordum gözlerine. "Önemli değil. Sen iyi ol yeter bana." Bir ses daha giriş yaptı beynime.
"İyi misin?" Demiştim ayak bileği hafifçe kesildiği için. Patenimin bıçağıyla kesmiştim yanlışlıkla. "Bakayım." Diyor. Bana bakıyor. "Gayet iyi gözüküyorum." Diyor. Anlam veremiyorum. Gülümsüyor bu ifademe. "Sen iyi ol bana yeter." Diyor. Elimi tutuyor. Devam ediyoruz kaymaya.
İyi değildim. Çenem titredi bu cümleye. Sedef'in elini sırtımda hissettim. "Ömer mi?" Dedi. Başımı salladım yalnızca. Konuşursam ağlardım.
"Anlatmak ister misin?" Gözümden bir damla yaş firar etti. Tutamadım. Anlatacak bir şey yoktu ki.
Dış kapının sesini duydum bu süreçte. Beklemediğim bir anda odamın kapısı açıldı hızla. Büyük bir coşkuyla içeriye girdi Esra. "Defne ne diyeceğim sana!" Diyordu heyecanla ama ağlayan beni görünce anında söndü coşkusu. Kapıyı kapattı. Annemler görmesin diye muhtemelen. Hıçkırdım. Şelale misali akıyordu gözyaşlarım. "Esra." Dedim titreyen sesimle. Sedef'e ufak bir bakış attı. "N'oldu Defoşum?" Diye sordu. Yere oturup ellerimi tuttu. Konuşamadım ama. Dilim dönmedi. Gözyaşlarımda boğuldum birkaç saniye. Derin derin nefes almaya çalıştım ama olmadı.
"Ayrılacakmış." Konuya açıklık getirdi Sedef. "Ama annemle babama basılmışlar. O da kendini sevgilisi olarak tanıtmış." Bir anda sımsıkı sarıldı bana Esra. Ellerim yavaşça sırtına sarıldı. Sövüyordu şu an içinden Ömer'e. Biliyordum. Ama benimle gurur duyduğunu da biliyordum. Ayrılma kararımı en doğrulayacak kişiydi. Büyük bir hıçkırık takıldı boğazıma. Yutkunamadım.
"Tamam Defoşum. Sakinleş." Diyerek sırtımı okşadı. Benden ayrılıp diğer yanıma da o oturdu. Ellerimi tuttu yine. Başımı sağlam tutamıyordum. Sedef'in omzuna yasladım. O da saçlarımı okşadı. İkisi de konuşmadı. Sızlanmalarımı dinlediler bir süre.
Onca işin, onca yorgunluğun arasında beni daha da yoruyordu. Gerek var mıydı? Odağım kaçıyordu birkaç gündür, değer miydi? Seviyordum ki ben onu, yetmez miydi?
Birkaç dakika sonra ağlamam sakinledi. Gözyaşlarım durdu, iç çekişlerim kaldı sadece. İyice mayışmıştım. Yatağa yatırdılar beni.
"Senin bugün mezuniyet balon yok muydu?" Diye sordu Esra. Başını salladı Sedef. "Annemler gelince erken dönmek zorunda kaldım." Dedi. Başını salladı Esra. Bana döndü sonra. "İstersen yarın için izin ayarlayayım sana Defne. Yat, dinlen evinde."
İki yana salladım başımı. Depresyonluk bir şey yoktu. Kendi kararımdı ayrılmak. Saçma olurdu.
Sonrasında da uyuyakaldım zaten. Duymadım gerisini. Bedenim dayanamadı daha fazla.
⛸️
(İlahi bakış açısı)
"Abi sen iyi misin?" Dalgınca yürüyen abisine bakıyordu Asya. Duyduğu sesle başını kaldırdı Ayaz. Başını salladı. "Kağıt helva alayım mı, ister misin?" Asya da heyecanla başını salladı bu sefer.
"Tamam." Dedi Ayaz. Sahildeki bankları gösterdi eliyle. "Sen oraya otur, geliyorum ben." Yorgundu ama kardeşini mutlu görmeyi seviyordu. Yoğun tempoları en az Defne kadar onu da yoruyordu. Pek belli etmiyordu ama.
Defne aklına gelince cüzdanını açan eli duraksadı bir saniyeliğine. Üzülüyordu ve ne olduğunu merak ediyordu. Mesaj atsa ileri mi gitmiş olurdu? Tutamadı kendini. Telefonunu çıkarıp yazdı.
Kime; Paten eşim
İyi misin?
Sonrasında kağıt helvayı alıp kardeşinin yanına gitti. Keyifle yediler, ama aklının bir köşesinde hep Defne vardı. Mesajına cevap gelmedi...
⛸️
(Kahraman bakış açısı)
Mükemmel bir baş ağrısıyla açtım gözlerimi. Ağlayarak uyuduğum için başıma ağrı girmişti muhtemelen.
Allah da seni bildiği gibi yapsın Ömer!
Evde büyük bir kargaşa mevcuttu. Annem buradaydı çünkü.
Başımı tutarak yataktan kalktım. Saate bakmak için telefonumu elime aldığım an alarmın çalmaya başlamasını beklemiyordum. İrkildim bir anlığına. Alarmı kapattım.
Saat 06.20
Vakitli bir uyanış sergilemenin verdiği gururla ayaklandım. Odadan çıktım. Mutfaktan gelen curcuna sesleri biraz daha arttı.
"Kızım siz hiç yemiyor musunuz yumurta?" Diyordu annem kızgınlıkla. Yemiyorduk. Doğru düzgün kahvaltı bile yapamıyorduk son iki haftadır. Ekmek arası atıştırıyorduk sadece. Benim işler sağ olsun.
"Yemiyoruz anne!" Dedi en sonunda patlayan Sedef. Bu saatte uyanmazdı normalde. Annem başına dikilmişti muhtemelen.
Cıkladı annem. Kınıyordu muhtemelen. "Bunlar benim yetiştirdiğim kızlar mı?" Dedi. "Ben sizi yanımdan ayırmayacaktım, hata ettim." Mutfağa daldım bu noktada.
"Günaydın." Dedim coşkuyla. Başım hala ağrıyordu ama. İlaç içmeden geçmeyecek gibiydi. Buzdolabına ilerledim.
"Günaydın kızım." Dedi annem içli içli. Sedef tip bir bakış attı. Uyandığından beri başının etini yiyordu kızın. Bir tık kıskanmıştı sanki.
İlacı alıp geri kapattım dolabı.
"Ona ağam paşam, bana gelince çalış köle. Nerede adalet!" Güldüm bu haline. Güldüğümü görünce keyiflendi. Ama anneme attığı tip bakışlar sürüyordu.
"Sus kız!" Dedi annem. Bana döndü ilacı görünce elimden aldı. "Aç karnına içilmez!" Diye kızdı bana da. Tekrar Sedef'e döndü. "Onun sevgilisi var." Diye ekledi. "Otursun onunla konuşsun o." Bir an kalakaldım. Konunun Ömerle alakası neydi pardon? Ömer olmasa bana da mı 'çalış köle' diyecekti?
"Ne alaka anne!" Dedik aynı anda. Annem bize baktı bir süre. Sonra da bir şey koklar gibi burnunu buruşturdu. "Ay yumurta yandı!" Diyerek arkasını döndü.
Güldüm bu haline. Ama mutluydum da. Aile sıcaklığı girmişti evimin içine.
Annem tavayı masaya koyarken esneyerek içeri giren babam konuştu.
"Günaydın." Hep beraber yarım ağız bir günaydın dedik.
Sofraya oturduk beraber. Mükemmel bir sofraydı. Annem iyi iş çıkarmıştı.
Tereyağlı yumurta yapmıştı. Simit de vardı sofrada. Sabah Sedef'i göndermişti almaya yüksek ihtimalle.
"Senin işin niye bu kadar erken başlıyor anneciğim?" Dedi annem. Sorma anne, sorma...
Ağzıma bir lokma simit attım. "Artistik buz pateni yarışmasına katılacağım." Dedim. Annem de babam da baktılar bir süre bana. Hem de bön bön. Ben biraz da yumurta yedim bu süreçte. Özlemiştim annemin yemeklerini. İyi olmuştu bu üç günlük tatil işi.
"Sen bunu bize şimdi mi söylüyorsun?" Dedi babam büyük bir heyecanla. Annemin aklı çok başka yerlerdeydi ama. "Paten eşin Ömer mi?" Dedi o.
Anneme göz devirdim. "Hayır anne, değil." Dedim. Sevgilim de değil zaten demek vardı ama açıklama yapmaya zamanım yoktu.
"Çok yoğundum unutmuşum babacığım." Diyerek babama da cevap verdim. Sonra da ağzıma bir simit atıp ayaklandım.
"Gidiyorum ben." Dedim boğuk bir sesle. "Size afiyet olsun." Deyip el sallayarak çıktım mutfaktan. Odama gidip hazırlandım. Sonra da direkt dışarıya çıktım.
Her zamanki rutinim olan merdivenleri koşarak indim. Binadan dışarıya çıktım. Tabii ki beni kapı önünde bekleyen bir Esra vardı. Şaşırmadım. Direkt arabasına yürüdüm.
"Günaydın Esroş." Diye klasik selamımı vererek arabaya bindim.
"Günaydın balım." Diyerek arabayı çalıştırdı o da.
Telefonumu elime aldım. Bildirimlerime bakayım dedim. Ayaz mesaj atmıştı dün gece. Benim ağladığım saatlerde hem de.
İyi misin? Diyordu mesaj. Birazdan görüşecektik zaten ama cevap vermeden edemedim.
Kime; Gamzeli
Görmemişim, özür dilerim. İyiyim. Neden sordun ki?
Kısa bir mesajdan sonra tekrar Esraya döndüm.
"Keyiflisin bugün. Maşallah." Dedi. Onaylayarak başımı salladım.
"Ailemin hepsinin evimde olduğu bir sabaha uyandım kızım." Dedim. "Nasıl keyifli olmayayım?" Güldü o da. Ciddiyetle bana baktı sonra. Kırmızı ışıkta durmuştuk.
"Serap teyzeler niye geldi?" Dedi kaşları hafifçe çatılırken. Yeşil yandı o sıra tekrar. "Sedef'in mezuniyeti için geldiler. Birkaç gün kalacaklar."
"Haa." Dedi anlamış ifadesiyle. Birkaç saniye sessiz kaldık. Tesise az kalmıştı. "Defne!" Diye heyecanla bana döndü Esra.
"Efendim." Dedim. Yola bakıyordum. "Melih beni buluşmaya çağırdı!" Dedi yine heyecanla. Şok içinde ona döndüm. "Ciddi misin?" Dedim. Kız üç yıllık platoniğiyle ne hallere gelmişti, bir de benim iki yıllık sevgilime bak!
Başını salladı yine heyecanla. "Evet!" Dedi harfleri uzata uzata. Güldüm bu haline. "Ne zaman?" Diye sordum. "Bugün akşam." Dedi. Arabayı durdurdu. Gelmiştik. İndik beraber arabadan. Heyecanla nereye gideceklerinden falan bahsediyordu. "Haydi hayırlı olsun." Dedim omzuna dostça vururken.
Bana döndü. "Kusura bakma Defoş, toplu taşımaya kaldın." Dedi. Tam önemli olmadığına dair bir cümle kuracaktım ki arkamızdan bir ses geldi.
"Ben bırakırım." İyi alışmıştı beni eve bırakıp evden almaya. Konuşan Ayaz'dı.
Ona döndüm. "Günaydın Ayaz." Dedim hafif imalı bir sesle. "Günaydın Defne." Dedi benim ses tonumu taklit ederek.
Ben, tartışmayalım, bırakmayacaksın. Diyordum.
O, Tartışmayalım, bırakacağım. Diyordu.
Kabullendim. Peki der gibi başımı indirip kaldırdım.
"Günaydın Esra." Diyerek Canım arkadaşımın da burada olduğunu hatırlattı Ayaz. Esra çok başka telden çalıyordu ama.
Küçük aynasını eline alıp ruj sürüyordu. İsmini duyunca bize baktı. "Günaydın Ayaz." Dedi. Sonra da el sallayıp tesise doğru yürümeye devam etti. Hem de şarkılar söyleyerek.
"O iyi mi?" Diye sordu Ayaz. Sorgulayan bakışları Esradaydı. Başımı salladım. "Melih buluşmaya çağırmış." Dedim. Şaşırdı ama uzun bir şaşkınlık değildi. "Geç kalmış." Dedi. E biraz der gibi bir bakış attım.
Biz de tesise doğru adımladık. "Kardeşinin adı neydi bu arada?" Dedim. Dün aklıma gelmişti bir anda. Niye sormadım diye düşünmüştüm. Madem merak ediyordum. Soracaktım.
"Asya." Dedi. "Evde çok sıkılıyordu. Annemleri zar zor ikna ederek geldi buraya. Bir ay kalıp gidecek." Dedi.
"Kaç yaşında ki?" Dedim. Zar zor izin aldığına göre küçüktü.
Tesisten içeriye girdik. "On yedi." Dedi. O kadar de küçük değilmiş. Sedef 14 yaşında gelmişti yanıma.
"Ailem çok baskıcı insanlar mı?" Dedim şaşkınlıkla. Ayaz hiç öyle bir ailede büyümüş gibi gelmemişti bana.
Güldü bu ifademe. "Hayır." Dedi hemen. "Ama Asyaya çok düşkünler."
Haa modunda aşağı yukarı salladım başımı.
Soyunma odalarının önüne gelmiştik. Ayrıldık bu noktada. Hızla dolaba ilerledim. Çantamı bıraktım. Siyah taytımı ve bordo badimi giydim. Saçlarımı bağlayarak odadan çıktım. Ayaz da benden birkaç saniye sonra çıkmıştı. Siyah eşofmanı ve tesisin kırmızı üst kıyafetini giymişti. Antrenman odasına adımladık. Ama yolda her zamanki gibi Ebru hocayla karşılaştık. "Günaydın." Dedi neşeyle.
O neşeliyse bizim günümüz zehir olacak demekti. Derin bir nefes verdim o yüzden dışarıya. "Günaydın hocam." Dedim tedirgince. Ellerimize baktı bir. Sonra bize döndü. Bakıştık. Niye bilmiyorum.
"Sizce de bir şey eksik değil mi?" Dedi. Ne gibi hocam?
Yoo, değil der gibi iki yana salladım başımı. Bir Ayaz'a baktım, bir kendime. Değildi. Antrenman yapmaya gidecektik işte.
"Evladım sizin işiniz ne?" Dedi Ebru hoca. "Buz pateni?" Dedi Ayaz. Ne var bunda? der gibiydi ama sesinin tonu. "Patenleriniz nerede peki?" Dedi. Ben cevapladım bu sefer. "Dolabımızda."
Daha beynimiz açılmamıştı sanırım. Anlam veremedim o an için ama sonrasında hemen idrak ettim. Heyecanla kıpırdandım yerimde. "Ciddi misiniz hocam?" Dedim aynı heyecanla. Utanmasam yerimde zıplar yaşasın diye çığlık atardım ama rezilliğe gerek yoktu.
"Koşun hadi koşun!" Dedi. Ayaz'a baktım. Mutluydu o da. Özlemiştik pisti. İnip bir tozunu alalım pistin modunda koştur koştur soyunma odasına geri döndüm. Dolabımdan petenlerimi çıkardım. Hayatım bu patenlerdi benim.
Yine koştur koştur pistin önündeki oturma yerlerine oturdum. Ayaz da yanıma oturdu hemen. Benim patenlerim beyazdı, onunkiler ise siyah.
Sağ ayağıma geçirdim pateni. Bağcıklarını bağlamaya başladım. Ayaz da aynı şekilde başladı. "Ne yaptın dün oturup dua mı ettin piste çıkalım diye?" Dedi gülerken. "Yoo." Dedim umursamazca. "Ağladım ama." Dedim diğer ayağıma pateni geçirirken. "Sayılır mı?"
Kaşları çatıldı. Pateni ayağına geçirip bana baktı. "Ağladın mı?" Dedi. "Neden?" Endişeliydi sesi.
"Ömerden ayrılacaktım. Hatta ayrılıyordum da. Ama annemler geldi tam ayrılacakken." Diye açıklama yaptım. Ayaklandım. Hemen ardıma Ayaz da ayaklandı. "Ayrılacağın için mi ağladın yoksa ayrılamadığın için mi?"
Sağ büktüm başımı. Ona döndüm. "Her ikisi için de." Dedim. Bir adım attım. Dengede durmak zordu.
"Ağlama bir daha." Dedi. O da bir adım attı. "En doğru kararı vermişsin, neden ağlayasın. Akmasın göz yaşların onun için." Dedi. Dümdüz baktı gözlerime. Ama ilgi doluydu aynı zamanda. Bana yakın olan eli hep tetikteydi mesela. Dengede duramasam tutacak gibiydi. Ağladığım için üzülmüş gibiydi. Sinirliydi biraz da. Ömer'e mi bana mı bilemedim. Hayran hayran baktım birkaç saniye yüzüne.
Bu anı bölen Ebtu hocanın sesiydi. "Hadi Ayaz, hadi Defne!"
Anında Ebru hocaya döndük. Pistin kapısının başında bize bakıyordu. Büyük ama yavaş adımlarla piste ikerledik. Elini uzattı bu sefer daha piste inmeden. Tuttum yine. Güven vericiydi.
Aynı anda piste indik. Kaydı patenlerimiz. Neşeli bir kahkaha attım. Kahkahama baktı. "Ha şöyle." Dedi. "Sen hep gül Defne." Diye ekledi. "Sana yakışan bu."
Dudağımda kalan tebessümle ona baktım. O da bana öyle bakıyordu. Pist dopdoluydu. Esra ve Melih takıldı gözüme. Gülerek dans ediyorlardı. Onları görünce ben de güldüm. Ayaz'a baktım. "Baksana şunlara." Diyerek başımla Esrayla Melih'i gösterdim. Döndü. O da hafif bir tebessüm etti.
"Tencere kapak." Dedi. Haklıydı. Yine Ebru hocanın gazabına uğradık bu süreçte. O da patenlerini giymiş, arkamıza durmuştu. "Dikilmeye mi geldiniz çocuklar?" Dedi. İğneleyici bir ses tonu vardı.
Ona döndük ilgiyle. Ellerimiz ayrıldı. "Şimdi size birkaç hareket anlatacağım. Yalvarıyordunuz bana pist diye. Düşe kalka öğrenin." Kızmıyordu ama sinirliydi de biraz. "Bir yerinizi kırmayın da." Diye de homurdandı.
"Kayarken Ayaz'ın sırtına binip taraf değiştireceksin Defne." Diyerek bir figürü anlatmaya başladı. "Sırtından atlayacaksın bir nevi. Diye devam etti. Yanına buz pistinin kenarında duran başka bir antrenörü çağırdı. Bize hareketi uygulamalı bir şekilde gösterdi. Dikkatli bir şekilde izledik biz de. Sonra bize döndü. "Deneyin." Dedi.
Yan yana kaydık. Ele eleydik aynı süreçte. Bir elimi boynuna bir elimi omzuna koydum. O da bir elini belime sardı. Diğer eli havadaydı. Haydi bismillah.
Kendimi kaldırıp sırtına attım. Aynı anda diğer tarafa düştüm. Ayaz dengemi sağlama amaçlı elimi tuttu. Devam ettik. Biraz daha ilerleyip ellerimizi ayırdık. Sağ elimle sol patenimin bıçağını tuttum. Sol elim başımın üstüne dolandı. Kendi etrafımda döndüm birkaç tur. Aynı hareketi Ayaz da tekrarladı benimle beraber.
Durduk bir saniye. Ellerimizi öne atıp birleştirdik uçlarını. Tekrar döndük birkaç tur. Başım dönmüştü.
Başımı tuttum durunca. "Bu hissi özlemişim." Dedim dudağımda hafif bir gülümsemeyle. Nefes nefeseydi ama kafa salladı. "Ben de."
Esra'nın gözlerini üzerimde hissettim o an. Ona baktım. Gülümseyerek benden tarafa bakıyordu. Ben de ona gülümsedim.
Ebru hocanın yanına gittik tekrar. "Başarılıydı." Dedi gururla. "Ama daha çok çalışacağız." Dedi. Pıstte olalım da isterseniz 7/24 çalışırız hocam. Sorun yok.
⛸️
"Annenler mi evde yani şimdi?" Dedi Ayaz hoşnutsuzca. Hoşnutsuz olduğu konu annemlerin evde olması değil, ayrılacağım sevgilimi hala sevgilim olarak bilmeleriydi. Hoşuna gitmemişti. O yüzden eve de bırakamazsın dediğim için ayrıca huysuzdu.
"Evet." Dedim. Aynı süreçte salatamı yiyordum. Arkasına yaslanıp ufak bir ofladı. Güldüm bu haline.
"Takma kafana, hallederim." Dedim. "Halledeceğini biliyorum. Buna şüphem yok zaten." Dedi sakince. "Ömer'e sinirlendim ben." Dedi. O da önündeki salatadan bir çatal aldı.
"Asla kafama takacağım bir konu değil. Durması gerektiği yeri en kısa sürede öğreteceğim." Keyiflendi bu cümleden sonra. "Beni boş ver de," dedim. "Asyayla sen ne yaptınız dün?"
"Dışarı cıkıp sahilde yürüdük sadece." Dedi omuz silkerken. "Sınav senesi geldi hanımefendinin." Dedi abartılı abartılı hareketlerle. "Çok bunalıyormuş. Hava aldık o yüzden." Dedi. Yanımdaki sandalye çekilince cevap veremedim. Nefes nefese Esra kuruldu yanıma. "Defne!" Dedi yine nefes nefese. Ne var? Diye bağırsam ayıp olur muydu?
"Defne, Defne, Defne!" Diye yineledi kendini. Koluma yapışmış, beni sarsıyordu aynı anda da.
"Efendim Esra?" Dedim. "Melihle sevgili olduk biz galiba!" Dedi kısık sesle bağırarak. Ufak bir çığlık attı sonrasında. "Galiba mı?" Diyen Ayaz'dı. "Bu kadar hızlı mı?" Diyense ben.
"Yani..." dedi musmutlu ifadesiyle. Arkasına yaslandı. Elleriyle oynadı. "Bir grup çocuk geldi az önce. Bir liseden mi gelmişler ne." Dedi. Her neyse işte der gibi bir ifadesi vardı. "Çocuklardan biri bana hafif bir yürüyünce elimden tutup götürdü beni." Dedi aynı eriyik ifadesiyle. Ayaz'a döndü bu süreçte. "Bu, seni seviyorum demek değil mi şimdi?"
Bir Ayaz'a bir ona baktım. Cevap vermekte pek emin olamadı Ayaz. "Yani..." dedi. "Seviyorum değil de daha çok hoşlanıyorum ya da değer veriyorum demek olabilir." Dedi. "Peşin hükümlü olma." Dedi abi tavsiyesi verir gibi. "Hemen kaptırma kendini." Ufak bir baş hareketiyle beni gösterdi. "Sonun ona benzemesin bak sonra." Dedi ama dalga geçer gibi bir ifadesi vardı. Ciddi değildi bunu derken.
Göz devirdim. "Ha ha. Ne komik!" Dedim. Benim bu ifademe güldü sonra.
"Hayırlı olsun Esroşum. Sen bakma Ayaz'a." Dedim sinsice. "Kaptır gitsin."
Güldü Esra bu halimize. "Neyse. Ben gidiyorum. Ne tartışıyorsanız ben gidince tartışın." Deyip ayaklandı. Tekrar bana döndü. "Ha bu arada," Kucağıma bir şey fırlattı. İrkildim. "Arabam sende, beni Melih bırakacak akşam." Dedi. Gülümsedim. İyi olmuştu bu iş.
Koşarak gitti sonrasında. Biz de salatalarımı yeyip tekrar piste indik. Ortalık insan kaynıyordu. "Nereden çıktı bu gezi şimdi?" Dedi hoşnutsuzca yüzünü buruşturak insan düşmanı. Ayaz oluyordu bu kişi. İlk defa hak verdim çünkü kırk kişiye yakın insan vardı ve çığlık sesleri yankı yapıyordu.
"Boşver." Demekle yetindim. Elini tutup kaydım. En köşede Ömer'i görür gibi oldum ama bakmadım. Zor bir figür üzerine çalışıyorduk. Dikkat toplamak şarttı.
Normal dans ederken bir anda yan durur şekilde koluna atlıyordum. Beni tutup sırtımı omzuna yatırıyordu. Bir saniye sonrasında bacağımı tutup diğer taraftaki bacağının üstüne ayağımı oturtuyordu. Ayaklanıp tek bacağının üzerinde birkaç saniye dengede kalıp piste geri iniyordum. Bu süreçte koluna ağrılar girmiş, omzu çürümüş, bacağı kesilmiş olabilirdi. Ama yine hiç söylenmemişti. Tövbe ben sızlanmadan duramazdım. O ise tam zıttımdı. Bedenimde morluk oluşmasın, bir yerim incinmesin diye çok nazik davranıyordu. Kesinlikle favori paten eşimdi. Şimdiye kadar üç tane olmuştu.
On bir yaşında bu serüvene başlamıştım. Ortaokul bitene kadar bir hobi olarak yapmış, sonrasında spor okulu yazıp bölümümü buz pateni yapmış ve aynı eşimle iki yıl daha devam etmiştim. Eşim olan çocuk büyüdükçe değiştiği için yollarımızı ayırmıştık. Yollarımız Ömerle denk düşmüştü. Üç yıl birlikte paten eşliği yapmıştık. Ve on sekizinci yaş günümde sevgili olmuştuk. Gerisi malumdu.
Atladım. Derin bir nefes verdim. Anında omzundaydım. Ufak bir dişlerini sıkıyor gibi geldi ama elimden pek bir şey gelmedi. Kendimi diğer bacağına atıyordum ki ayağım hafifçe sürttü. Dengesini kaybetti. Direkt piste atladım. Düşmek üzere olan Ayaz'ı tuttum. "Çok özür dilerim." Dedim mahcupca. Pistin kenarına ilerledik. "Bakayım." Dedim. Eşofman kesilmişti. Teninde de ufak bir sıyrık vardı. Hafifçe kanıyordu. Pek umursadığı söylenemezdi.
"Beni boşver." Dedi endişeyle bana bakarken. "Dengede kalamadım. Sen iyi misin?" Daha cevap veremeden sağımdan birinin omzuma çarpıp beni sarsmasını beklemiyordum.
Sarsmak diyorum çünkü daha düşmeden elimi tutup tekrar dengemi sağlamıştı. "Pardon." Dedi. Bana baktı. Gözleri yeşil, kumral bir çocuktu. "Önemli değil." Diyerek tekrar Ayaz'a dönüyordum ki izin vermedi. "Çok güzelsiniz." Dedi. Göz devirmek istedim ama deviremedim. Kabalık olurdu. "Teşekkürler." Dedim umursamazca. Tekrar Ayaz'a dönmeye çalıştım. Ama çocuk sülük gibi yapışmıştı. Bırakmaya pek niyeti yok gibiydi. "Boş musunuz?" Dedi çapkın bir gülüşle. Tövbe ya Rabbim. O nasıl soru?!
Tam cevap verecektim ki diğer kolumdan tutan Ayaz beni yanına çekti. "Değil." Dedi net bir şekilde. "Benimle beraber o koçum. Hadi sen git." Dedi. Küfür etmedi, etmezdi de zaten ama sesiyle küfür etmiş kadar olmuştu.
⛸️
"O kimin arabası Defne!" Diye bağırdı annem. Kapıdan yeni girdim anne!
"Esra'nın." Derken esniyordum.
Öğleden sonra durmadan figür çalışmıştık. Ama hiç sızlanmamıştık. Buz pistine inmiştik biz. Var mıydı daha ötesi?
"Hadi kızım sen sofraya gel. Bakma annene." Dedi babam. Koştur koştur elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa gelip sofraya oturdum.
"N'aptın kızım?" Dedi annem. Kime anne? Ömer'e mi?
"İş güç." Dedim. "Yoruldum geldim işte." Önüme yaptığı tas kebabını koydu canım annem.
Çok severdim tas kebabını. Hele ki annemin yaptığını. Oh, mis.
Bir kaşık aldım yemekten. "Siz ne yaptınız?" Dedim. Cevap veren Sedefti. "Temizlik." Dedi bıkkınca. Anında omzuma ufak bir tokat yedim. Annem konuştu hemen attığı tokattan sonra. "Bu evin," omzuma tekrar bir tokat attı. "Hali ne!" Dedi sinirlice. Biraz dağınıktı sadece. Son birkaç gündür temizlik yapamamıştık. Ben eve geldiğim gibi bayılıp kalıyordum çünkü.
"Ne varmış?" Derken bir kaşık daha aldım yemeğimden. Sırtıma bir tokat yedim bu sefer. Yemek boğazıma kaçtı bu tokattan sonra. Birkaç kez öksürdüm. Yapma anne. Yapma sırtım Ayaz'ın omzu yüzünden ağrıyor zaten. Vurma.
"Ben biraz daha gelmesem sinekler yuva yapacakmış." Dedi yine sinirlice. "Çöplüğe dönmüş ev anneciğim, ne olmuş yani." Diye de dalgasını geçti. Tekrar sinirli haline büründü. "Ben ne yapayım siz düzgün durun diye. Burada mı kalayım kızım!" Diye de ağıt yaktı. Bir kaşık daha aldım yemeğimden. "Abartma anne." Dedim boğuk bir sesle.
"Tamam kızım." Dedi. Siz haklısınız, tamam. Der gibi bir hali vardı. Suçluluk duyalım istiyordu. "Benim aklım hep burada kalsın, siz hiç düzelmeye çalışmayın." Diye devam etti.
Alışıktım bu hallerine. Bir kaşık daha aldım o yüzden yemeğimden. "Kime anlatıyorum ki?" Dedi elini havada sallarken. Birkaç saniye sessiz kaldık. Bu sessizliği bölen yine annemdi.
"Ömer nasıl?" Dedi hafif tripli bir sesle. Bu sefer tutmadım kendimi. Göz devirdim. Cidden yaptım bunu.
"Anneciğim." Dedim anneme bakarken. Sonra babama döndüm. "Babacığım." Dedim. Derin bir nefes aldım.
"Biliyorum her şey çok hızlı oluyor. Daha yeni bir sevgilim olduğunu öğrendiniz." Sakin sakindi konuşmam. Kabullenmeleri şarttı. Dikkatlice beni dinliyorlardı onlar da. "Ama Ömer benim sevgilim değil. Eskiden öyleydi, evet." Dedim. Şaşkınlık vardı yüzlerinde ama konuşmalarına fırsat vermeden devam ettim. "Ama siz bizi arabada görmeden hemen önce ayrılıyordum ben ondan. Alışmayın." Dedim. Neden diye soracaklardı şimdi. Yine onlara fırsat vermedim. "Beni aldatmasaydı sevgili kalmaya devam ederdik." Diyerek son noktayı koyup artık boş olan tabağımı alarak masadan ayaklandım. Tezgaha koydum. Sonra da "Size afiyet olsun." Diyerek mutfaktan çıktım.
Yorgunca odama ilerledim. Uyumak isterdim ama annemlere ayıp olurdu. Üzerimi değiştirip tekrar odadan çıktım o yüzden. Komodinin üzerine bıraktığım telefonumu almayı da unutmamıştım tabii ki. Oturma odasından sesler geliyordu. Oradaydılar muhtemelen. Oraya ilerliyordum ki mutfağın yanından geçerken Sedef'in sesini duydum.
"Ayrıldın mı sonunda." Mutfakta bulaşık yıkıyordu. Mutfağa girip bir sandalyeye oturdum ben de.
"Ayrılmaya çalıştım." Dedim. "Ama köşe bucak kaçıyor benden." Diye de ekledim. Gerçekten de öyleydi. Bugün ne zaman ayrılayım artık deyip yanına gitmeye kalktıysam ortalıktan kaybolmuştu. Saklambaç oynamıştık tesiste.
Telefonum titredi o ara. Ayaz mesaj atmıştı.
Kimden; Gamzeli
Halledebildin mi? Yardım lazım mı;)
Güldüm istemsizce.
Tabii ki hallettim. Ben Defne Yıldırım'ım Ayaz Bey. Bana kinse karşı koyamaz.
Hiç şüphem yok:)
Sende ne var ne yok?
Asya n'apıyor?
Karşımda oturmuş dışarı çıkalım diye yalvarıyor.
Çıkarsana o zaman kızı.
Oturmaya mı geldi buraya!
Bana mı sordu gelirken?
Saçmalama. Kardeşin o senin.
İyi, çıkarayım o zaman.
Onca yorgunluğumun arasında.
Görüşürüz yarın.
Görüşürüz. İyi gezmeler;)
"Alo! Dünyadan Defne Yıldırım'a." Dedi bir ses. Sedef'ti. "Hey! Kime diyorum!" Ona döndüm.
"Efendim?" Dedim elimdeki telefonla. Bir bana baktı bir telefona.
"Biz de akıl veriyoruz. Güya ayrılacak! Hala aklı gidiyor mesajlaşırken." Dedi. "Annemlerin yanına gidelim diyorum. Hadi." Diye de ekleyip mutfaktan çıktı.
Ömer değildi. Demedim. Dersem konu büyüyecekti. Gerek yoktu.
Oturma odasına gittik beraber. O bir köşeye kuruldu, ben başka köşeye. Bir yeşilçam filmi açıktı televizyonda. Annemin en sevdiklerinden...
Telefonum tekrar titredi o sıra.
Kimden; Esroş
Benim evin oradayım. Buluşmam iyi geçti. Eğer gelip beni alırsan detayları konuşuruz.
Sahilde;)
Sedef'i de getirirsen sevinirim. Mezuniyetini kutlarız beraber.
Arabamı unutma!
Sedef'e baktım. "Esra çağırıyor. Gelin de dolaşalım biraz, hem mezuniyetini kutlarız dedi." İkimizin de gözü aynı anda anneme döndü bu cümlemden sonra. Sorumuz netti. Gidebilir miyiz?
Bakıştık bir süre anlamsızca. Biz anneme baktık, annem bize. Arkada da inceden bir yeşilçam müziği çalıyordu.
Birkaç saniye sonra aşağı yukarı salladı başını. Zaferle gülümsedim. Bu cevap da netti. Gidin, ne yaparsanız yapın.
Bir elimi havaya kaldırdım. Sedef de aynısını yaptı. Havada bir beşlik çakıp ayaklandık. Aslında yorgundum ama özlemiştim sahil havasını. İyi gelirdi yorgunluğuma.
Üzerime lacivert bir ispanyol paça pantolon ve kırmızı bir gömlek geçirdim. Sedef de beyaz, çiçekli bir gömlek ve açık mavi bir kot pantolon giymişti. Arabanın anahtarını alıp evden çıktık. Beyaz spor ayakkabılarımızı giyip eğlenmek üzere kapıyı ardımıza kapattık.
⛸️
Selam dostlar.
Yeni bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunuyorsunuz.
Keyifli okumalar efendim. Yıldıza basmayı unutmayın.
Yazar kaçar...
|
0% |