Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm

@nisanurozkan28

Herkese selamlar.

 

Bölüm başında konuşmayı sevmem ama bu bölüm size ufak bir liste sıraladım.

 

Bölüm şarkıları; Hepsi-Yeter, Gökhan Özen- Aramazsan Arama, Bengü-Kocaman Öpüyorum, Sibel Can-Çantada Keklik, Gökhan Özen-Kısa kes, Atiye-Salla

 

Keyifli okumalar diliyorum.

 

️⛸️

 

"Gayet sağlıklı bir kediniz var Defne Hanım." Dedi karşımda eldivenlerini çıkaran veteriner.

 

Dağa kaçırılma maceramın üzerinden bir hafta geçmişti ve ben ancak Bitter'i veterinere getirebilmiştim. Ebru hoca gerçekten sözünün eriydi. Yoğun bir çalışma sürecimiz vardı. Sabah yedide spor odasına giriyorduk. İki saatlik süremiz orada geçiyordu. Sonrasında antrenman odasına geçiyorduk. Pistte yanlış yaptığımız hareketleri ve birbirimizi zorlayan hareketlere alışmaya çalışıyorduk burada. Yaklaşık üç saat sürüyordu bu iş. Öğle arasına giriyorduk sonrasında. Yarım saatlik bir molaydı. Saat on iki buçukta piste inmiş olmak zorundaydık. Detaylıca çalıştığımız bütün hareketleri deniyorduk. Yapıyorduk ama hiç hatası olmaması gerektiği için sürekli tekrarlıyordu bu döngü. Akşamı zor ediyorduk. Bazen eve gelir gelmez yemek bile yemeden uyuyakalıyor ve sabaha kadar kesintisiz uyuyordum. Bir ayımızı doldurmuştuk ve elemelere bir ay kaldığı için fazlasıyla gergindik. Çünkü Ebru hoca sürekli bir yanlış buluyordu.

 

Annemler de gitmişlerdi. Gitmeden önce de bol bol tembihlenmiştim dikkatli ol, gözünün önüne bak diye. Esra iyileşmiş ve tekrar piste inmişti. Antrenman hocalığı elinden alınmadığı için mutluydu. Aynı zamanda da Türkiye'de yapılacak yarışma için hazırlanıyordu Melihle. Mutlulardı. Sözde sevgili değillerdi ama öyle davranıyorlardı.

 

"Zaten daha önce de ev kedisiymiş. Eski sahipler artık bakamadıkları için ormana bırakıp gitmişler sanırım. Şanslısınız ki erken bulmuşsusnuz." Dedi. İnsanlar böyleydi. Bakamayacaklarsa almayacaklardı. Kediler de canlıydı. Onlara da yazıktı.

 

"Peki kaç yaşında?" Diye sordum. Yavru gibi gözüküyordu ama çok da küçük değildi. "Dört yaşında." Dedi. Beklediğimden büyüktü. Bitter'i kucakladı. "Haydi bakalım Bitter prenses." Dedi. Cinsiyeti dişiydi. "Gel bakalım." Diyerek kucakladım. Alışverişini de yapmak lazımdı ama şu an yapamazdım maalesef.

 

"Teşekkür ederiz Burcu hanım. İyi günler." Diyerek veterinerden çıktım. Direkt eve gidecektim çünkü yorgundum. Saat şu anda yediye on vardı. İşten çıkıp eve gitmiş ve evden Bitter'i alıp direkt veterinere gelmiştim. Şimdi de tekrardan eve gitmekle meşguldum.

 

Arabaya binip Bitter'i yan koltuğa bıraktım. Fazla sakin bir kediydi. En çok o yüzden korkmuştum ama sağlıklı oluşu içime su serpmişti. Arabayı çalıştırıp yola çıktım.

 

Sırf veterinere gelmek için Esra'yı bizim eve gelmeye ikna etmiş ve arabasını alıp gelmiştim. Fazlaca söylenmişti ama umurumda değildi.

 

Kırmızı ışık yandığı için durdum. Başımı ovuşturdum. Ağrıyordu birkaç gündür. İlaç da işe yaramıyordu. Bünyem dile gelecekti utanmasa. Sal beni be! Diyecek olurdu muhtemelen. Bütün kaslarım ağrıyordu ama değecek gibiydi. Tam dört haftamız kalmıştı. Tarihimiz belli olmuştu. Yirmi üç Temmuzdaydı elemler. Korkuyordum ama yapacağımıza dair inancım yüksekti. Yanımda Ayaz vardı çünkü.

 

Son bir haftadır daha da yakındık. Bir yerim ağrısa hemen ilgileniyor, canım yanmasın diye elinden geleni yapıyordu. Ve bir yere giderken ayriyetten nereye diye soruyordu. Travma oluşmuştu adamda kaçırılışımdan sonra.

 

Ömer çok ayrı bir teraneydi zaten. Doğru düzgün görmüyordum ama gördükçe bile asla göz göze gelmiyorduk. Bakmıyordu bana. Sanki tanımıyordu. Her ne kadar ben ayrılmış olsam da iki yıldır hayatımda sürekli olan birisiydi ve beni görmezden gelmesi kırıcıydı.

 

Korna sesiyle kendime geldim. Yeşil yanmıştı ama daha yeni yanmıştı. Nereye yetişiyordunuz? Neydi bu acele. Ben de ilerledim. Maalesef ki evim buraya uzaktı ve tam trafik saatindeydim. Gıdım gıdım ilerleyerek varacaktım eve. Ofladım. Uykum vardı ve midem gurulduyordu. Çalışmamızın karşılığını alamazsak hüngür hüngür ağlardım.

 

Ağır ağır ilerleyerek yedi buçukta ancak varmıştım. Esneye esneye indim arabadan. Yemek yemek bile umurumda değildi. Kendimi direkt yatağıma atmak istiyordum. Açken uyuyamayan benim şu anda geldiğim hale bak!

 

Bitter'i kucaklayarak apartmana koştum. Yine aynı hızda merdivenleri çıkıp ard arda kapıyı yumrukladım.

 

"Ay n'oluyor?" Dedi kapıyı açan Esra. "Ne vuruyorsun alacaklı gibi?" Diye azarladı kapıda beni görünce.

 

Çok da umurunda değildi açıkçası. Nefes nefese içeriye girip Bitter'i yere bıraktım. Koşarak oturma odasına gitti. En sevdiği odamdı. Ayrılmıyordu köşedeki koltuğun üzerinden.

 

Elimdeki arabanın anahtarını da Esra'nın kucağına atıp ayakkabılarımı çıkarmaya koyuldum. "Alacaklıyım zaten." Dedim. "Uyku alacağım bir doz." Diyerek cevabını dinlemeden odama attım kendimi.

 

Üzerimi çıkartıp pijamalarımı giydim. Kendimi yatağa attığım gibi de karnım guruldadı. Oflayarak yastığa gömdüm yüzümü.

 

Korkunç bir, bir hafta geçiriyordum. Dayanacaklarımın da sınırı vardı. Hadi bir yerden vuruyorsun be hayat, bir yerden de güldür yani!

 

Telefonum titreyince hızlıca elime aldım. Saçma bir şekilde Ömerden bekliyordum mesajı. Yüzüme bakmayan adam neyin mesajını atacaksa artık!

 

Mesaj başkasındandı ama.

 

Kimden; Annem

 

Nasılsın, daha iyi oldun mu?

 

İki gündür biraz hasta hissediyordum kendimi. Ondan soruyordu bunu. Ihlamur iç, iyi gelir demişti. Dün iki bardak ıhlamur içirmişti Sedef o yüzden. Kesinlikle daha iyiydim ama baş ağrım devam ediyordu.

 

Ben iyiyim.

Merak etme sen.

 

Diye mesaj atıp tekrar gömdüm yüzümü yastığa. Son bir haftadır yaptığım gibi moral bozukluğumla uyumayı bekledim. Bu sefer olmadı ama. Uyuyamadım. Zoruma gidiyordu Ömer'in tavırları. Etrafıma belli etmek istemiyordum ama bir yerde canımın sıkkın olduğunu görüyorlardı.

 

Ben ayrılmıştım ama acısını da ben çekiyordum.

 

Çok düşününce gözlerim doldu. Onun için ağlamak istemiyordum. Hem açtım da. Ağlarsam midem bulanırdı.

 

Kafam dağılsın diye telefonumdan müzik açtım. Ama daha ikinci şarkıda tekrardan aşk acısı çekmeye başlamıştım.

 

Gecesi gündüzü ne diye başa dönüyor,

Yine mi yoksun hala saat üçe geliyor.

Sözünü tutmadın ki hiç bu ara.

Gelebilir miyim şu an yanına...

 

Diyordu sevgili Bengü. Keşke demeseydi. Özlemiştim onu çünkü. Ama imkansızdı. Vazgeçemiyordum. Çünkü sevgi, alışkanlıktı.

 

Tutmayacaktım artık kendimi. Gözyaşlarımı bıraktım o yüzden. Ağlarsam rahatlardım belki.

 

Şarkı bitti. Farklı bir şarkı başladı ama kendi şarkım dışında, çok daha yüksek sesli bir müzik apartamanı inletiyordu.

 

Tam duyamıyordum şarkıyı ama aynı saniyelerde evin kapısı yumruklanınca gözlerimi silip yataktan kalkmak zorunda kalmıştım.

 

Müzik artık az da olsa anlaşılıyordu. Dört Yüzdü şarkıyı söyleyen.

 

Kız kıza gezelim bu gece!

 

Diyorlardı. Burnumu çektim. Aynı anda oturma odasından Esra çıktı. Kapıya ilerliyordu ki beni gördü. "Ağladın mı sen?" Dedi büyük bir şokla. Arkasında dikilen Sedef çok da şaşkın değildi oysa.

 

Ben cevap veremeden kapı tekrar yumruklanınca kapıya adımlayıp açtım. Ceydaydı kapımda elinde hoperlörle dikilen. "Kız gecesi!" Diye bağırarak içeriye girdi. Yüzümü buruşturdum. Bu kadar yüksek sesli bir müzik açmak zorunda değildi bence. Zaten başım çatlıyordu.

 

Diğer elinde de bir market poşeti vardı. Sedef'in eline tutuşturup mutfağa gönderdi. Beni kolumdan tutup oturma odasına soktu. Hoperlördeki müzik değişmişti. Çok ayrı telden çalıyordu şarkı. Hadise, Sıfır tolerans diyordu.

 

Bitter anında sinirli bir miyavlamayla koltuktan atladı. Kuyruğunu havaya dikti ve koşarak odadan çıktı.

 

"Duyduğuma göre modun çok düşmüş Defne kuşum." Dedi Ceyda. Öyleydi. Onun da haberi vardı zaten. Şu bir haftada iyice yakınlaşmış ve çok da iyi arkadaş olmuştuk. Kafalarımız uyuşuyordu. Tatlı bir kızdı. Tesiste öğle yemeklerinde başlayan muhabbetimiz, bir hafta içinde dozunu artırmış birlikte evlere gitmeye kadar ulaşmıştı.

 

"O yüzden," diyerek bekledi biraz. Heyecan oluşturuyordu kendince. Kendimi koltuğa attım o sıra. Ayakta duracak tâkâtim yoktu. Kapıdan elinde bir tepsi ve tabaklarla Sedef girdi odaya. "Partiliyoruz!" Dedi. Göz devirdim.

 

"Hiç halim yok Ceyda." Dedim ama onda da bunu kabul edecek bir hal yoktu. "Yok canım. Olmaz öyle şey." Diyerek beni masaya çekiştirdi.

 

Birkaç çeşit cips, kola, bisküvi falan vardı masada. Baya düzenlenmişti her şey. Ceyda elindeki hoperlörü de masaya bıraktı.

 

En baş köşeye oturtuldum. Arkada bir roman havası çalıyordu. Kızların modu benim aksime öyle yüksekti ki roman havasını duyunca karşılıklı oynamaya başlamışlardı.

 

"Siz benim!" Diye bağırdı Ceyda. "Ayakkabım!" Diye eşlik etti Esra. "Makyajım!" Dedi eliyle yüzünü gösteren Sedef. Hepsi birden saçını savurup "Saçım olamazsınız!" Dediler. Güldüm bu hallerine. Elimde cips kemirerek izliyordum bu hallerini.

 

Esra yorulmuş olmalı ki ikinci şarkıda masaya gelip oturdu. Birkaç bisküvi ve cips attı ağzına. Kolasından içti. Tekrar ayaklandı en sevdiğı şarkıcı konuşunca. Bağıra bağıra eşlik ederek yanlarına ilerledi. Sibel Can konuşuyordu.

 

Esen rüzgar, uçan kuşlar getirdiler kara haberi. Elin diline dolamışsın beni. Cık cık cık cık çok ayıp.

 

Dedi. Ceyda kolumdan tutarak yanlarına çekti beni. Elimde kolamla kaldığım için bir yudum içtim önce ama kendimi bu ortamdan mahrum da bırakmadım. Ben de Sibel Can'a eşlik ettim.

 

"Sana olan sevgimi hafife alıp da kendini, üstün tutmuşsun öyle mi?" Diye bağırdım. "Cık cık cık cık çok ayıp."

 

"Eş dost diyor ki gıyabında, atıp tutuyor sağda solda. O her emrime amadedir diyormuşsun ona buna."

 

Kıvırta kıvırta devam ettim. Bu gece söylediğim şarkılar Ömer'eydi . Kolamı havaya kaldırıp devam ettim. "Şimdi yan, hadi yan, oturup da haline yan." Deyip elimi kafama vurdum birkaç kere. "Vur başını, vur, vur, vur taşlara."

 

"Hiç ağlama, sızlanma. Nafile yalvarma ben de. Bittin sen, geçmişler ola." Hepimiz durduk. Sibel Can ise emrine amadeymiş dedi. Devam ettirdik.

 

"Daha neler amanın daha neler! Amma da yaptın? Sen beni çantada keklik var, sevip aldandın. Daha neler amanın daha neler. Amma da abarttın. Ben elimi sallasam ellisi güzelim kala kala sana mı kaldım?"

 

Diyerek şarkıyı sonlandırdık. Arkasına hemen Hepsi başladı.

 

Herkes hayrandı o gülüşüne. Ben de bir başka.

Kuşlar uçardı sıcak iklimlere. Vurdum tek taşla.

O güzel masallarla kimleri kandırdın, sen beni çocuk mu sandın?

 

Aynı anda daldık şarkıya. "Yeter! Seni çok sevdim. Yeter! Çok çalıştım. Yeter! Artık kazanıp kaybetmekten of sıkıldım. Yeter! Sana inandım. Yeter! Çok yanıldım. Yeter! Artık utanıp yıkıl karşımdan sıkıldım senden!"

 

Grup hepsi sustu, Gökhan Özen konuştu bu sefer. O sustu Bengü, kocaman öpüyorum dedi. Ve ben şarkıların ağlamaktan daha etkili olduğunu çok net bir şekilde öğrendim. Güldük eğlendik. Ve geceyi komşum Sabriye teyzenin kapıma bastonla vurmasıyla sonlandırdık.

 

⛸️

 

"Bacaklarını biraz daha arala Defne." Dedi Ebru hoca.

 

Duruş çalışıyorduk. Antrenman odasındaydık. Bacaklarımı biraz daha açtım ama esnemem kaçınılmazdı. Dün gece kızlar bizde olduğu için geç uyumuştum ve bu durum bana sabah çok fena bir dönüş yapmıştı. Odaklanamıyordum! O kadar uykum vardı ki sabah yaptığım spordan bile hiçbir şey anlamamıştım. Eğer on dakika kestirmezsem bir anda uyku moduna girip yere yapışmam kaçınılmazdı.

 

Ebru Hoca'nın umurunda değildi tabii ki. "Elini biraz daha yukarı koy." Dedi. Elimi biraz daha yukarıya koymak için kaldırdım ama tekrar esneyimce kaldırdığım elimi belime koymak yerine ağzımı kapatmak zorunda kalmıştım.

 

"Defne!" Diye azarladığı an elimi indirip belime koymuştum. "Pardon hocam." Dedim hanım hanımcık halimle. Gözlerimi zor açık tutuyordum.

 

"Defne." Dedi bu sefer incecik bir ses. Hemen arkamda dikilen Ayazdan geliyordu bu ses. "Hm?" Diye karşılık verdim. Ebru Hoca elindeki deftere bir şeyler yazıyordu. Yerimizden bir milim bile oynamamız lazımdı. Ona dönemiyordum o yüzden.

 

"İyi misin sen?" Dedi. Başımı salladım ama yine minikçe esnemiştim. Ben esneyince o da öbür tarafa hafifçe dönerek esnemişti. Güldüm bu haline. "Niye esniyorsun o zaman?" Diye sordu.

 

"Gece geç uyudum." Diye mırıldandım. "Kızlar bizdeydi."

 

"Tamamdır." Dedi Ebru Hoca. Ardından en sevdiğim cümle duyuldu. "Yemek molası."

 

Anında duruşmu düzelttim. Sırıtmam kaçınılmazdı. Ayazla beraber dışarıya adımladık. Tam yemekhanenin dönüşüne gelmiştik ki dönmeme izin vermedi. Bileğimden hafifçe tutarak yanımda sürükledi. "Nereye gidiyoruz?" Diye sormadan edemedim. "Sen beni takip et." Diye yanıtladı. Aynen öyle yaptım.

 

Dinlenme odasına gittik. Bu saatte kimse olmazdı orada. Yavaşça kapıyı aralayıp içeriye baktı. Kimsenin olmadığını görünce içeriye girdik. Koltuğa doğru iteledi beni. Kendisi ise kenardaki dolaplara ilerledi. Normalde içleri boştu. Neden yapıldıklarını bile anlamıyordum. Soyunma odası vardı.

 

Dolaplardan birini açıp içinden bir poşet çıkardı. Yanıma oturup poşetten bir saklama kabı çıkardı içinden. Saklama kabında iki adet ince belli bardak vardı. Onları da çıkarıp çay doldurdu. Birini bana uzattı. "Seversin." Dedi. Severdim. Gülümseyerek aldım o yüzden.

 

Bir tane de simit uzattı önüme. Güzel bir öğle yemeğiydi. Hemen simitten bir ısırık aldım. "Neden burada yiyoruz?" Diye sordum ağızım dolu olduğu için boğuk bir sesle.

 

Çayından bir yudum alırken cevapladı. "Zaman kazanmak için." Dedi. Kaşlarım çatıldı. Çayımdan bir yudum aldım. Simiti yarılamıştım bile. "Ne için?" Dedim simitimi bir kez daha ısırırken.

 

"Eğer yukarı çıksaydık senin uyuman için vaktimiz olmazdı. Hızlı ye, uyu biraz. Ölü gibi geziyorsun ortalıkta. Alışık değilim." Dedi. Gülümsedim.

 

"Daha ne kadar hızlı yiyebilirim?" Dedim ince bir sesle. Diğer kısma verecek bir cevap bulamamıştım. Beni önemsemesi hoşuma gidiyordu ama o an kitlenip kalıyordum. Sonra keşke şunu deseydim dediğim çok oluyordu ama o an beynim duruyordu. Öyle bir andaydık.

 

İki dakika içerisinde çayımdan son yudumu da aldığımda arkama yaslandım. Gözlerim kapanıyordu. Biraz daha tutamayacaktım. Tutmak da istemedim zaten. Kendimi uykuya bıraktım.

 

Uyumadan önce ise hissettiğim ilk şey başımın daha yumuşak bir şeye koyulduğu, son şey ise saçımdaki parmaklar...

 

"İyi uykular bal."

 

⛸️

 

"Biz bugünü hayırlısıyla kazasız belasız atlatırsak inşallah..." diye mırıldandım yanımdaki Ayaz'a bakarak. Hak verdi. Usulca başını aşağı yukarı salladı.

 

Ebru Hoca bir hayli gergindi. Sadece bir dakika geç kalmıştık antrenmana. Çünkü Ayaz da uyuyakalmıştı. Esra'nın "Defne!" Diye çığlık atmasıyla sıçrayarak uyanmıştım. Tam Ayaz'ın dizlerinden ayrılmış ayılmaya çalışırken Esra dinlenme odasına girmişti. Gözlerimi ovuştura ovuştura ona baktığımda o da alık alık bana bakmış ve aramızda ufak bir bakışma geçmişti. Sonrası tam bir kaostu. "Çabuk çabuk, geç kaldınız!" Diye bağırmış ve Ayaz'ın da sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştu. "Ebru Hoca görmesin." Diyerek odadan çıkmıştı. Ancak ayıldığımda saate bakmış ve buz pistine inmemiz gereken saatin geldiğini görmüştüm. Gördüğüm gibi Ayaz'ın kolunu tutarak sürüklemiş ve piste götürmüştüm. Fakat vardığımızda her şey için çok geçti. Sadece bir dakika geç kalmıştık ama tam yirmi iki dakikadır Ebru Hoca susmuyordu. Allah bize bol bol sabır versin demekten başka çaremiz yoktu.

 

Pistteydik. İki dakika içerisinde patenlerimizi giyip piste inmiştik ama Ebru Hoca gergin olduğu için her yaptığımız şeyde bize kızmak için bahane arıyordu.

 

Her şeye rağmen mutluydum ama. Ne de olsa on yedi dakikalık dolu dolu bir uyku geçirmiştim ve oldukça dinçtim. Ebru Hoca bile moralimi bozamazdı.

 

"Biraz daha hızlı kay Defne!" Diye azarlandım. Yine zor bir figür üzerine çalışıyorduk. Ayaz'ın sol tarafından seri hareketlerle adım adım kayarak geliyordum. Ayaz belimden tutuyor ve beni havaya kaldırıyordu, tam o ara bacaklarımı beline doluyor ve arkaya yatıyordum. Geri kalktığımda ise bir saniye içinde pistin üzerinde oluyordum.

 

Ama Ebru Hoca attığım adımları beğenmemişti. "Seri bir şekilde, hafif zıplayarak kayacaksın." Diyerek yapmamı istediği şeyi gösterdi. Aynı şeyi tekrarladığımda memnundu.

 

Ayaz'ın kucağına atladım. Daha doğrusu atlamaya çalıştım. Çünkü Ayaz beni tutamamıştı. Ufak bir çığlıkla kendimi yerde bulmayı bekliyordum. Değildim. Son saniye Ayaz beni tutmayı başarmıştı. Ama dengemi sağlayamadığım için kaymıştım.

 

"Özür dilerim." Dedi Ayaz. "Ne için?" Dediğimde beni yukarı çekerek pistle aramdaki bağı kesti. Tekrar piste bıraktığında dengedeydim.

 

"Tutamadım. Odağım kaydı." Diye açıkladı kendini. İki yana salladım başımı. "Dileme." Dedim. "Senin hiçbir suçun yok. Ortada suç yok. Hem düşmedim bile." Diye yanıtladım.

 

Gülümsedi. Gamzeleri bir kez daha serildi önüme. Benim için de gülümsemek kaçınılmazdı böyle bir durumda. Ben de gülümsedim.

 

"Hadi çocuklar. Hadi!" Diyen Ebru hoca böldü bu anı. Normalde de gergindi ama bugünkü gerginliği daha farklı gibiydi.

 

Ayaz beni bıraktığı an Ebru Hoca'ya döndüm. Telefonu çaldığı için bizden kayarak uzaklaştı.

 

"Pişt." Diye bir ses geldi solumdan. Refleks olarak o tarafa döndüm. Ayaz da bana eşlik etti. Melihle Esra sırıtarak bu tarafa geliyorlardı.

 

"N'oldu?" Dedim. Gözüm bir yandan da Ebru Hoca'daydı. "N'aber?" Dedi Esra. El elelerdi.

 

"İyiyiz. Siz?" Diye yanıtladım ama onlara bakmıyordum bile. Ebru Hoca baya hararetli konuşuyordu. Gözüm ondaydı.

 

"Defne?" Dedi Melih şaşkınca. Onlara döndüm. "Efendim?"

 

"Nereye bakıyorsun sen?" Diyerek arkasını döndü. Ebru Hoca onun arkasında kalıyordu.

 

"Hiç." Diye geçiştirdim. "N'oldu siz niye geldiniz bakayım?" Dedim modumu değiştirip imalı bir göz kırpışla. "Çifte kumrular."

 

Güldü Ayaz bu tabirime. İki-üç gündür böyle diyordum onlara. Dip dipe geziyorlardı tesiste. Aralarından su sızmıyordu.

 

"Asıl sizsiniz çifte kumru." Dedi Esra benim ifademe benzeyen bir ifadeyle.

 

Göz devirdim. Çünkü değildik. Ne alakası vardı. "Öğlen beraber uyumuşsunuz." Dediğinde ufak bir öksürük krizine girmiş ama toparlamıştım. "Sen nereden gördün onu." Dedim fısıltı şeklinde. Tamam bizi görmüştü ama Ayaz'ın dizinde uyuduğumu görmemişti. Ayrıca Ne diye bağırıyordu, dedikodumuz çıkacaktı bu gidişle.

 

"Ben görmedim." Dedi iki eli de ben suçsuzum dercesine havaya kalkarken. "Selin görmüş. Öğle arası dinlenme odasına gideyim dedim bir de ne göreyim diyerek Sinan'a anlatıyordu." Dedi. Selin'i taklit ettiği kısımda sesini inceltmişti.

 

Alt dudağımı dişlerken Ayaz'a döndüm. Buram buram eyvah! diyordu şu an ifadem. İki yana salladı başını. Bu kadar sakin olmayı nasıl beceriyordu, anlamıyordum. Düşüncelerimi bölen Esra'nın imalı ses tonuydu.

 

"Ha uyudunuz yani?" Dedi bir Melih'e bir bize bakarken. Melih de sırıtıyordu. İki haftada kendine benzetmişti çocuğu.

 

"Yok canım." Dedim en sessiz sesimle. Duyduğunu bile düşünmüyordum ki yüzüm de piste dönüktü zaten. "Ne uyuyacağız?" Derken Esra ve Melih hariç her yere bakıyordum. Bakınırken bize doğru gelen Ebru Hoca çarptı gözüme. Anında Esrayla Melih'i kenara iteledim. Sendelediler ama düşmediler. Gerçi Esra ufak bir çığlıkla ayak bileğine yapışmıştı ama bana bir şey diyemeden Ebru Hoca ortama girdiği için susmak zorunda kaldı.

 

"Defne, Ayaz!" Dediğinde hazır ol konumundaydık. "Kostümleriniz gelmiş ama almak için şubeye gitmem lazım. Serbestsiniz bugün." Diyerek gitti. Dünyalar bizimdi ama Esra için aynı şeyi söyleyemeyecektim.

 

Melih kenara çekmiş ve duvara oturtmuştu Esra'yı. İlgiyle ayağının bileğine bakıyor, bir şey olup olmadığını kontrol ediyordu.

 

O tarafa doğru sürdüm patenleri ama sürerken Ayaz'ın da bileğini tutarak yanıma çekmiştim.

 

Onlara yaklaştıkça ne dediklerini duyar olmuştum.

 

"Böyle yapınca acıyor mu güzelim?" Diye soruyordu Melih. Gülümseyerek başını iki yana sallıyordu Esra. "Acımıyor. İyiyim."

 

Ben de güldüm bu hallerine. Çok tatlılardı. Yakın zamanda sevgili olduklarını kabul etseler daha da iyi olacaktı.

 

"Biz boşuz." Dedim yanlarına tamamen ulaştığımızda. Beni devam ettiren Ayaz'dı. "Ebru Hoca bizim kostümleri almaya gitti. N'apıyoruz?"

 

Melihle Esra da boştu. Çünkü bugün normalde antrenörlük yaptıkları gündü ve öğlene kadar işleri bitiyordu.

 

İkisi de bize döndüğünde Esra'nın yüzündeki yalancı siniri görebiliyordum. "Özür dilerim." Dedim mahcupça. Gülümseyerek iki yana salladı başını. "Sorun yok." Dedi.

 

Hatta kanıtlamak için burkulan ayağını birkaç kez üst üste piste vurdu ve "Bak." Dedi.

 

Melih hala tedirgindi. Bakışlarından anlayabiliyordum ama bir şey demedi.

 

"Fakat iyi olmam intikam alacağım gerçeğini değiştirmez." Diye yüksek bir sesle lafa girdi Esra. Ona döndük.

 

"Meydan okuyorum." Dedi serçe parmağını bana uzatarak. "Az sonra videosunu izleteceğim hareketi hangi çift daha iyi yaparsa, kaybeden grup onları yemeğe çıkaracak."

 

Bir ona baktım bir de bana uzattığı serçe parmağına. Sonra Ayaz'a döndüm. Ona sormadan bir karar vermezdim.

 

Yavaşça iki gözünü kapatıp açtı. Anında Esra'ya dönüp serçe parmağımı onunkine doladım. "Kabul." Dedim kararlıkla. İnşallah saçma sapan bir video izletmezdi.

 

Telefonunu çıkardı. Bir şeyler kurcaladı. Sonra bize çevirdi. Ayazla beraber videoya yaklaştık. Çok zor bir hareket değildi ama senkronizasyon gerekiyordu.

 

Erkek arkada kadın önde ters bir kayışla başlıyordu video. Bir yerde oğlan kıza sarılıyordu ve sağa doğru yatıyorlardı. Sağ elleri pistte belirli bir merkezi tutuyor, sol elleri ise havaya bakıyordu. Erkeğin ayakları büküktü ve pistte dengedeydi. Zaten çiftin dengeli bir şekilde kayabilmesini sağlayan erkeğin ayaklarının bükük olmasıydı. Kadının ayakları ise uzanmıştı ve biri pistle temas halindeyken diğerini kendine doğru çekerek pistle temasını kesmişti. Bir tam tur döndükten sonra yine erkek kadına sarılarak yavaşça ayaklanıyordu.

 

Güzel hareketti. Ama inşallah düşmezdik. Gerçi Ayaz varken benim düşmem pek mümkün değildi.

 

"Kim puanlayacak peki bizi?" Diye sordum video bittiğinde.

 

Ses başkasından geldi. "Biz." Dedi Ceyda ve Murat. "Bakayım harekete." Diyerek bize yaklaştılar. Aynı videoyu onlara da izletti.

 

Önce Esra ve Melih yaptılar. Kayarken güldükleri ve mutlulukları göze çarpan bir gerçekti. Ve kesinlikle çok iyi yapmışlardı. Ellerini uzattıkları merkezden bir santimetre bile oynatmamışlardı.

 

Bittiğinde bir alkış tufanı koptu. Çünkü bütün pist onları izlemişti. Sıra bizde olduğuna göre bizi de izleyeceklerdi. Allah'ım bismillah.

 

Ayaz elimi tuttu. Birkaç adım öteye birlikte kaydık. Sonra ellerimiz ayrıldı. Ters kayış yaptığımızda kalbim çok hızlı atıyordu. Nedeni belirsiz bir şekilde çok heyecanlanmıştım.

 

Ayaz bana sarıldığında derin bir nefes vererek aşağıya doğru kaydım. Elimi Ayaz'ın elinin tam yanına koydum ve sırtımı büktüğü dizlerinden birine yasladım. Nefesi yüzüme vuruyordu ve aşağıdan bakıldığında çok hoş bir çehresi olduğunu görebiliyordum.

 

Göz ucuyla bana baktı. Güldü. Tamamen bana döndü sonrasında. Ama benim aklım fazla yakından gördüğüm gamzelerde kalmıştı. Kesinlikle fazla göz alıcıydılar.

 

"Rahat mısın?" Dedi. Aşağı yukarı salladım başımı. Birkaç saniye sonra tekrar sarıldı bana. Nefesimi tuttum. Bu da anlamsızdı. Ama yaptım. Rahatça ayağa kalktığımızda bir alkış tufanı da bizim için koptu.

 

Tuttuğum nefesi dışarı bırakrım. Ayaz ufak bir gülümsemeyle insanlara selam verdiğinde ben bize gıptayla bakan Ceyda ve Esra'ya bakıyordum. Murat ve Melih'te bile değişik bir yüz şekli vardı. Sanki gurur duymuş gibiydiler. Ya da...

 

Düşüncelerim bu kez Ayaz'ın belimi tutan eliyle bölündü. Beni hafifçe iteleyerek arkadaşlarımızın yanına doğru kaydı. "Ee?" Dedi oraya vardığımızda. "Sonuç ne? Kim kazandı?"

 

Ceyda ağzının içinde bir şeyler geveledi. Anlamadığımızı görünce boğazını temizledi. Murat'a baktı. Sanki bir şeyde anlaşmışlar gibi başını salladı ve yeniden bize döndü. "Berabere." Dedi. "Dördünüz de harikaydınız. Asla bir seçim yapamayız."

 

Adil olan olmuştu. İyi de olmuştu. Yemek parasını bölüşeceğiz demek oluyordu bu. Yani hep beraber keyifli bir yemek yenecekti.

 

⛸️

 

Dolabımın kapağını kapatıp çantamı omuzuma taktım. Saat şu anda 18.10'du.

 

Berabere biten iddiadan sonra yemek gününü ve saatini kararlaştırmıştık. İki gün sonra saat 19.30'da karar kılmış ve ayrılmıştık. Esra ve Melih'in de mesaisi bir saat uzatılmıştı çünkü Türkiye geneli bir yarışmaya hazırlanıyorlardı. Yani çıkış saatimiz eşitlenmişti. İşime geliyordu. Hala araba almamıştım ve almamakta ısrarcıydım. İstanbulda ben o arabayla bin kere kaza yapardım stresten. İnanılmaz bir trafikti.

 

"Melihle nasıl gidiyor?" Diye sordum saçlarını bağlamaya çalışan Esra'ya. İsmini duyar duymaz sırıttı. Mutluluğunu gören herkes tebbessüm ederdi. Ben de öyle yaptım.

 

"Çok iyiyiz." Dedi bana dönüp. Koltuğa oturdum. Çünkü ayaklarım ağırıyordu. "Sevgili değilsiniz ama." Dedim. İmalı bir gülüşle karşılık verdi bana. "Şimdilik değiliz." Dedi.

 

"Asıl!" Diyerek hemen yanıma oturdu. Koluma yapıştı. "Ayazla sen hayırdır?" Dedi. Göz bile devirmedim bu soruya.

 

"Bir şey yok." Dedim ama kalbim bunu derken ufaktan teklemişti. Gerçekten bir şey yok muydu?

 

"Bir git Allah aşkına!" Dedi. Onaylamaz bakışları üzerimdeydi. "O gülüşler, o bakışmalar, o hareketler varken bana aranızda hiçbir şey olmadığına inandıramazsın Defne!"

 

Derin bir nefes verdim dışarıya. "Ne gülüşü ne bakışı Esra. Normal takılıyoruz işte." Dedim.

 

"Yok yok." Dedi kaşları havalanıp geri inerken. "Sen kendini kandırıyorsun. Sen kör olmuşsun. Ayrıca bugün bahanen de yok. Önceden sevgilim var deyip çekiliyordun aradan. Şimdi yok. Neyi inkar ediyorsun anlamıyorum. Aranızda bir çekim var işte. Kabul et Defoş."

 

İkna etmeye çalışıyordu beni ama olmayacaktım. Benim de anlam veremediğim şeyler vardı ama bunlar benim Ayaz'a aşık olduğumu falan göstermezdi.

 

Ayaklandım. "Of Esra!" Dedim. O da ayaklandı. Bana söylene söylene bahçeye ilerledik. Çıktığımızda Esra söylenmeyi bırakmıştı. Çünkü solumuzdan gelen üç kişi vardı. Biri biraz daha öndeydi. Koşarak yanımızda dikildi. Ceydaydı. O da bizimle gelecekti çünkü bugün Esra'nın evine gidecektik hep beraber.

 

Arkadan salına salına gelenler ise Melih ve Ayaz'dı.

 

"Esra ben seni sabah alırım. Arabanla gelme yarın." Dedi Melih. Ayaz karşımda dikiliyordu ama daha bir şey dememişti.

 

"Tamam. Konuşuruz akşam zaten." Dedi Esra da. Sonra Melih başka bir şeyler daha söyledi ama benim odağım Ayaz'a kaydığı için duyamadım.

 

"Bugün o kadar geç uyuma. Sabah senin enerjin olmayınca gün aymıyor bana." Dedi. Güldüm. "Tamam." Diyerek onayladım. "Ayrıca." Diye ekledi. "Sabah ben seni almaya gelirim. Otobüse falan binme." Dedi. Bir haftadır Esra beni almaya gelemiyordu çünkü o da yoğundu. Ben de toplu taşıma kullanarak geliyordum tesise. Fazla yorucu bir tempoydu ama alışmıştım. Bu sabah Ayaz sürpriz yaparak beni almaya gelmişti ama ben otobüs durağında olduğum için şaşırmıştı. Durumu açıkladığımdaysa neden ona söylemediğime dair sitemde bulunmuştu. Zorlamadan kabul ettmiştim o yüzden.

 

"Evin önüne gelince beni ara o zaman." Dediğimde memnunca tebessüm etti.

 

Ceyda'nın yalancı öksürüğüyle bu an da bozulunca vedalaşarak ayrılmıştık. Esra'nın arabasına bindiğimiz an Esra arabayı çalıştırmıştı ama hala "Aramızda bir şey yok ya. Ne olabilir ki?" Diyerek beni taklit ediyordu. Arkamızda oturan Ceyda başını öne uzattı. "Haklı." Dedi ve geri çekildi. Diyecek hiçbir şeyim yoktu.

 

Yol boyu kaldırım kenarındaki şeritleri izleyerek dinlenmeye çalıştım. Esra ve Ceyda evde ne yapacağımızı konuşuyorlardı. Asla dahil olmadım konuya. Esra'nın evi benim evime göre daha da uzaktaydı tesise. Yolun yarısında da abur cubur bir şeyler almak için yol kenarı bir markette durmuştu araba. Kızlar inmişlerdi ama ben arabada kalmayı tercih etmiştim. Zorlamamışlardı ,ki normalde asla zorlamadan bırakmazlardı, ben de bir şey dememiştim.

 

"Geldik. İnin hadi." Diyerek el frenini kaldırdı Esra. Emniyet kemerimi çözüp indim. Ruhsuz gibiydim. Yorgun ve uykusuz olunca böyle oluyordu. Ayakta zor duruyordum. Öğlen kaçamak olarak çektiğim kestirme uykum beni ancak bu saate kadar zinde tutabilmişti ve ben eve gidip uyumak istiyordum.

 

Maalesef mümkün değildi. Çünkü altın günü yapan teyzeler gibi haftalık kız günü sözleşmesi yapmıştık. Dün gece hangi akılla bu teklifi kabul etmiştim bilmiyorum. Zaten yorgunluktan perişandım bir haftadır. Bir de kız günü çıkmıştı başıma.

 

"Sen iyi misin Defne?" Dedi Ceyda. Apartmandan içeriye girmiştik ve ne büyük şanstı ki Esra'nın dairesi ilk kattaydı.

 

Aşağı yukarı salladım başımı. "Uykusuzum sadece." Dedim. Anladığını belli eden bir ifadeyle "Tamam o zaman." Dedi.

 

O sırada Esra kapıyı açmıştı. İçeriye girdik. Anında sağ çaprazdaki kapıyı açıp içeriye geçtim. Kendimi koltuğa fırlattım. Ceyda güldü bu halime. Birkaç dakika sonra elinde tabaklar ve bardaklarla Esra girdi odaya. İki gün üst üste bir yığın abur cubur yemiş olacaktık. Hiç sağlıklı değildi.

 

"Niye abur cubur aldık ki?" Dedim masaya alınanları yerleştiren Esra ve Ceyda'ya doğru. "N'oldu?" Dedi Esra alayla. "Kilo almaktan mı korktun?" Dedi.

 

"Kilo almaktan korkmam da." Diyerek ayaklandım yerimden. Yanlarına doğru ilerledim. "Spor yapıyoruz o kadar, kilo almayız zaten. Ama ya sivilce çıkarsa yüzümüzde?"

 

Kolaları alıp dağıttım ve yine en baş köşeye kuruldum. Bir cips alıp ağzıma attım. Esra ve Ceyda da oturdu. "Pek umursar gibi bir halin yok." Dedi Ceyda.

 

Evet, umursamıyordum. Çünkü çok sivilce çıkaran bir cildim yoktu. Ama onların vardı. Gün boyu iki kez cilt bakımı yapıyorlardı. Ona rağmen sivilce çıkartabiliyorlardı. Ben ise ayda yılda bir kez yapıyordum ama hiç sivilcem yoktu. Gururluydum bu konuda.

 

"Bende çıkmaz zaten. Umursaması gerekenler sizlersiniz." Dedim. Şokla baktı bana Ceyda.

 

"Onun cildi sivilce çıkarmıyor maalesef. Hiç bakım bile yapmıyor yüzüne. Ben sabah akşam yapıyorum mesela. Ama bak." Diyerek kulağının altından çıkan bir sivilceyi gösterdi Esra.

 

"Cidden hiç bakım yapmıyor musun?" Dedi Ceyda. Kafa salladım sadece.

 

Sonra konu değişti. Onlar konuştu ben dinledim. Ceyda hayatında kimsenin olmamasından yakındı. Konu yine ben ve Ayaz'a geldi. Cevap vermedim yine. Omuz silkmekle yetindim.

 

Mesaj sesim odada yankılandı o sıra. Kızlar konuşmaya devam ettiler ama ben telefonuma baktım. Yazan Ayaz'dı.

 

Kimden;Gamzeli

 

N'apıyorsun?

 

Kızlarla Esra'nın evindeyiz.

Oturuyoruz.

Sen?

 

Asya'nın canı tatlı istiyormuş.

Yemek konusunda çok becerili ama tatlı yapamıyor.

Ben de kalkıp ona muhallebi yapma kararı aldım.

 

Muhallebi mi?

Çok severim biliyor musun?

Canım çekti vallaha.

Kızlara desem de biz de mi yapsak?

 

İstersen yarın sabah yapıp getireyim.

Arabadayken yersin.

 

Çok güzel olur Ayaz.

Teşekkür ederim şimdiden.

 

Rica ederim, ne demek?

 

Yarın sabah görüşürüz o zaman.

Kolay gelsin sana da.

 

Sağ ol.

Görüşürüz;)

 

Telefonumu bırakıp cipse uzandım. Ama bana bakarak sırıtan iki çift göz görmeyi beklemediğim için duraksamıştım.

 

"Ne?" Dedim elim cips tabağının üzerindeyken. "Ne oldu?"

 

Esra, Ceyda'ya baktı. "Sanki bu kızın yüzüne bir renk geldi değil mi Ceydoş?" Dedi aynı sırıtan ifadesiyle.

 

"Evet, evet." Dedi Ceyda bana bakarak. "Bir sırıtmalar, bir telefona dalmalar falan." Dedi.

 

Anında yüzümü düzelttim. Ufak bir öksürükle boğazımı temizledim. Gülümsediğimi bile şu an fark ediyordum.

 

Havadaki elimle cips alıp ağzıma attım. "Ne sırıtması?" Dedim anlamamazlıktan gelerek.

 

Esra pes etmedi. "Ayaz vurdu sanki. Camı kapatsana Ceyda." Dedi. Yok artık! O nasıl bir ima!

 

Ben kınayan bir bakış atınca güldü. "Ne konuştunuz?" Dedi Ceyda büyük bir beklentiyle.

 

"Havadan sudan." Dedim. Kolamdan bir yudum aldım. "Muhallebi yapıyormuş. Yarın sana da getireyim mi diye sordu." Dedim. Bence gayet normal bir şey söylemiştim ama kızlar öyle anlamamış gibiydiler.

 

"Oooo!" Dediler büyük bir tepkiyle. "Bunlar çoktan olmuşlar ya." Dedi Esra. "Biz de arabuluculuk yapmaya çalışıyoruz hala." Diye devam ettirdi Ceyda. "Sanki arayı çoktan bulmamışlar gibi." Diyerek son noktayı koydu.

 

"Ne var canım?" Dedim. "Muhallebiyi çok seviyorum. O da düşünceli bir davranış sergileyip yarın sabah yapıp getireyim dedi."

 

"Bir de yarın sabah erken kalkıp sana özel bir muhallebi mi yapacak?" Dedi Esra şokla. "Aşık o aşık. O yüzden işte." Dedi Ceyda. Ne alakası var?

 

"Ne alaka Ceyda?" Dedim. Bir tane daha cips attım ağzıma.

 

"Alakasını ben söyleyeyim Defoşum." Dedi Esra büyük bir ciddiyetle bana dönerken. "Sen sırf ben senin kurabiyelerini seviyorum diye sabah erken kalkıp kurabiye yapar mısın?" Diye sordu. İki yana salladım başımı. Hiçbir şey uykumdan daha önemli değildi. Kendisi kalkıp kurabiye yapabilirdi.

 

"Ama Ayaz senin için erkenden kalkıp muhallebi yapacak. Anladın mı canım benim." Dedi. Olabilir yani. Ne var bunda?

 

"Yok." Dedim Kafamı yukarı kaldırarak. "Anlamadım." Derin bir nefes verdi bu cevabıma Esra. "Tamam." Dedi. "Şöyle anlatayım o zaman. Ayaz sana pankek yemeyi çok sevdiğini söyledi. Sen erkenden kalkıp yapar mısın?" Diye sordu. Birkaç saniye duraksadım. "Yapmam." Dedim ama kafamdaki cevap çok başkaydı. Yapardım. Eğer ki istesin hiç uyumazdım bile.

 

"Tamam Defne. Sen o güzel kafanı hiç yorma. Demedik biz bir şey." Diyerek pes etti Esra. İstediğini elde ettiğinden habersiz.

 

"Kalkın o zaman." Dedi Ceyda. "Madem kız günü yapıyoruz, cilt bakımı yapacağız."

 

"Evlere dağılmayacak mıyız?" Diye sordum. Çünkü Ayaz sabah beni almaya gelecekti. Burada kalamazdım. "Senin haberin yok tabii." Dedi Esra. "Sen Ayaz ile mesajlaşırken biz geceyi burada geçirelim dedik." Diyerek ayaklandı o da. Ceyda'ya yardım ederek tabakları mutfağa taşıdı. Ben se onlar odadan çıkar çıkmaz telefonu elime alıp tek bir mesaj yazdım.

 

Kime; Gamzeli

 

Gece Esra'nın evinde kalacağım:)

 

•Konum

 

Birlikte cilt bakımı yaptık, film izledik, gülüştük, eğlendik. Gecenin sonunda ise salona açtığımız yer yatağında yan yana uyuyakaldık.

 

⛸️

 

Bölüm sonuna hoş geldiniz ballarım.

Bölümü erken attım;)

Çünkü diğer bölümdeki tepkinizi o kadar merak ediyorum ki, öğrenmezsem çatlarııım.;)

 

Yavaştan yavaştan asıl çiftimize odaklanabiliriz. (Yavaştan mı oldu emin olamadım ama:))

Yıldıza basmayı unutmayınız. Keyifli okumalar dilerim. Sizi seviyorum. Öpüldünüz:')

 

Yazar kaçar;)

 

 

Loading...
0%