Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7.Bölüm

@nisanurozkan28

"Geldim, geldim." Diyerek kapıyı kapattım. Güne altı buçukta başlamıştım ve Esra'nın dolabından kıyafet almak için onun odasına girmiştim. Uykusu hafif olduğu için uyanmıştı ve kıyafetlerimi o seçmişti. Beyaz, sade bir tişört vardı üstümde. Altımda ise yeşil, midi boy, sol tarafından yırtmaçlı ama çok zorlamadıkça belli olmayan, beyaz çiçekli bir etek vardı.

 

Saçlarımı açık bırakmıştım. Ve siyah bir kol çantası almıştım. Doğru düzgün kahvaltı yapamamıştım. Çünkü Esra'nın beni hazırlaması çok uzun sürmüştü. Neyse ki arabada muhallebim vardı.

 

Hala kulağımda tuttuğum telefonla dışarı koştum. Apartmandan çıkar çıkmaz Ayaz'ı buldum karşımda. Beyaz, polo yaka bir tişört ve haki yeşil bir pantolon giymişti. Hiç konuşmadan bu kadar uyumlu giyinmemiz şaşırtıcıydı.

 

Onu görür görmez gülümseyerek telefonu kapattım. "Günaydınlar Defne Hanım. Nasıl, iyi uyudunuz mu dün?" Diye sordu kapımı açarken.

 

"Günaydın!" Dedim şen şakrak bir sesle. "Uyumuşuz belli ki." Diyerek kapımı kapattı. Koşarak kendi kapısına ulaştı. Biner binmez arkaya uzanıp bir kap uzattı bana. Hemen kapağını açtım. Araba da hareketlenmeye başlamıştı.

 

"Tam olarak uyudum sayılmaz ve tekrar teşekkür ederim. Muhallebi için." Diyerek bir kaşık aldım.

 

"Rica ederim." Diyerek vites değiştirdi. Arabanın içi buram buram muhallebi kokmuştu. "Uyudum sayılmaz derken?" Dedi. Bir kaşık aldım muhallebiden. Hala sıcaktı ve gerçekten çok güzeldi.

 

"Geç uyuduk aslında ama yer yatağında yattık dün. Sabah kendi kendime ve çok zinde uyandım. Eskiler bu işi biliyormuş. Yer yatağının etkisi inanılmaz." Dedim. Hala kaşık kaşık yiyordum ama o yemediği için biraz garip hissediyordum.

 

"Başka kaşık var mı?" Dedim. Sağ eliyle arka koltukları işaret etti. "Poşette olması lazım. N'oldu, kaşık kirli miymiş?" Dedi. Cevap vermeden poşete uzanıp bir kaşık çıkardım içinden. Önümdeki muhallebiden biraz alıp ona uzattım. Bir elim dökülme ihtimaline karşı kaşığın altında duruyordu.

 

Şaşkın şaşkın kaşığa baktı. "Sen de ye." Dediğimde gülümseyerek kaşığa uzanıp muhallebiyi yedi.

 

"Hala sıcak." Dedi yuttuğunda. Kendim bir kaşık yedim. "Çok güzel olmuş." Dedim bu sefer ona bir kaşık uzatırken. Çok keyifliydim ama bunu söylerken. "Yediğim en güzel muhallebi."

 

Göz ucuyla öyle mi dercesine kaşlarını kaldırarak bana baktı. Sonra uzattığım kaşıktaki muhallebiyi yedi.

 

"Gerçekten öyle. Şimdiye kadar en çok teyzeminkini severdim. O da böyle sıcak ve pürüzsüz yapardı ama..." Ağzıma bir kaşık muhallebi attım. Farkı anlamaya çalışıyordum. "Seninkinde ayrı bir tat var. Ne olduğunu çözemedim ama daha güzel. Artık en sevdiğim seninki." Dedim. Kaşığı hafifçe havaya kaldırarak. Son kaşığı yine ona uzattım.

 

"Afiyet olsun." Diyerek yedi uzattığım muhallebiyi. Tesise varmıştık.

 

Arabadan indik. Yine neler yaşayacağımızdan bir haber tesise girdik.

 

⛸️

 

"Siz spora başlayın çocuklar. Kostümlerde ufak hatalar var, bir de Defne'nin elbisesini daralttırmak lazım. Bugün öğlene kadar yokum. Antrenman odasına girmeyin. Öğleden önce bir tur prova alın. Ben geldikten sonra kostümleri denersiniz. Olmayan bir yer falan olursa tekrar terziye göndeririz." Diyerek odadan çıktı.

 

Sabah yedide başlaması gereken serüvenimiz Ebru Hoca'yı bulamadığımız için saat dokuza kaymış ve düzen bozukluğu yaşamıştık.

 

Birbirimize baktık. Arabada konuştuğumuzdan bu yana hiç konuşmamıştık. Birbirimize söylemiyorduk ama heyecanlıydık. En azından ben öyleydim. O normalde de çok konuşan taraf değildi.

 

"Sen iyi misin?" Dedi. Başımı salladım. "Başlayalım hadi." Diyerek kenardaki lastiklere uzandım. Çok merak ediyordum kostümleri. Heyecan yapmıştım.

 

"İyi bakalım." Dedi ağzının içerisinde bir şeyler mırıldandı sonra. Anladım ama ne dediğini. "Yemiş gibi yapayım."

 

Sağımda duran ağırlıklara uzandı. Ben sabitlenen lastikleri kendime doğru çekip bırakırken o ağırlık kaldırdı.

 

Bir yerden sonra yorulduk. Nefes seslerimiz karıştı odaya. Ben dinlenmezsem devam edemezdim. O yüzden soluklanmak adına yere oturdum. Sırtımı duvara yasladım. Yanıma koyduğum sudan birkaç yudum aldım.

 

Ayaz elindeki ağırlıkları bıraktı. Yanıma oturdu. Normalde bu süreçte asla susmazdık. Bu sefer sustuk.

 

Ayaz ayaklandı. Çok oturmadı. Ben de hemen onun arkasından ayaklanmak istedim ama başaramadım. Çünkü ayaklarım birbirine dolaşmıştı. Ben ufak bır çığlık atıp yere düşmeyi bekliyordum.

 

Olmadı.

 

Belime dolanan bir el hissettim. Kocaman, tedirgin gözlerle bana bakan Ayaz, gözlerimin hemen önünde belirdi. "Yavaş Defne." Dedi fısıltı şeklinde. Ama ben ne dediğini çok anlayamamıştım. Kalbim deli gibi atıyordu. N'oldu, maraton koşusu mu yaptım? Az yavaş hareket etsen ölür müsün kalbim?

 

Belimdeki eli hafifçe yukarıya tırmandı. Yutkunmama sebep oldu bu hareket. Hem terlemiştim. Neden bu kadar yakındık?

 

"Sen iyi olduğuna emin misin?" Dedi. Nefesi yüzüme vuruyordu. "Hı hı." Şeklinde alık bir ifadeyle onayladım onu. Burası çok mu sıcak oldu ne?

 

"Niye konuşmuyorsun o zaman?" Diye sordu. Hala fısıltıyla konuşuyordu. "Bilmem." Dedim. Ben de fısıltıyla konuşuyordum. Sebep neydi peki?

 

Önce kocaman sırıttı bu ifademe. Bakışlarım gamzelerine kaydı. Her zamanki gibi... Sonra ise dudaklarına kaydı. Kesinlikle bilinçli yapmamıştım bu hareketi. Gözüm kaymıştı. İşin kötüsüyse Ayaz'ın direkt bunu fark etmesiydi. Gülüşü yavaşça soldu. Adem elması hareketlendi.

 

"Defne." Dedi yine kısık bir sesle. "Hm?" Diye yanıtladım onu ama aklım hiç onda değildi. Az önce yüzüme vuran nefesi bu sefer dudaklarıma vuruyordu. Ben ise onun aksine nefesimi tutmuştum.

 

"Nefes al." Dedi. Bocaladım bu sefer. Ama dediğini de yaptım. Birkaç göz kırpışı eşliğinde.

 

Tam ağzını açmış bir şey daha diyecekti ki spor odasının kapısı açıldı. Işık hızında ittirdim onu. Zaten az önce bunu neden yapmadığımı da bilmiyordum. Derin bir nefes bıraktım dışarıya. Kalbimin üstüne sağ elimi attım. Sol elim terleyen saçlarımın üzerindeydi.

 

Ayaz üç adım öteme gitmişti. Asla ona bakmıyordum. Anlamsız bir utangaçlık içindeydim. Odadan içeriye girmiş, kapıda dikilen Ceydayla kesişti bakışlarımız. Ayaz'ın birkaç kez öksürerek boğazını temizlediğini duydum.

 

"Ne oldu Ceyda?" Dedim. İlk defa insan görmüş gibi bakıyordu ikimize. Kaşları çatıktı. Ben soru sorunca düzeltti. Ayaz'da olan bakışlarını bana çevirdi. Sol elindeki telefonu havaya kaldırdı.

 

"Ebru Hoca aradı da..." dedi. Şaşkın ördek yavrusu gibiydi. Tavırlarımıza şaşırmış olmalıydı. Ben de şaşkındım, az önce yaşanan olaylar yüzünden. "Size ulaşamamış." Dedikten sonra dışarıyı gösterdi. "Piste insinler, prova alsınlar. Yarım saate gelirim, dedi."

 

"Tamam." Dedim. Aşağı yukarı salladım başımı. "Geliyoruz biz." Dedim. O da başını salladı. İkimize saçma bir bakış atıp odadan çıktı sonra.

 

Birkaç saniye süren ama bana yıllar gibi gelen bir zaman sessiz kaldık. İkimiz de ağzımızı açmadık. Hatta amaçsızca etraftaki spor aletlerine bakışlar attık.

 

"Defne." Dedi Ayaz. Derin bir nefes aldım. Tam "Efen-" diyordum ki yine kapı açıldı. Bu sefer bezgince baktım kapıdan girene. Melih'ti. "Ne var!" Dedi Ayaz da. Bence haklıydi. İki kelime ettirmiyorlardı. "Ne diye bağırıyorsun?" Dedi Melih. Sadece kafasını ve üst gövdesini uzatmıştı odaya. "Yok bir şey." Dedi derin bir nefes eşliğinde. "Ne oldu, niye geldin?"

 

"Ceyda, piste inecekler, dedi. Beş dakika oldu hala yoksunuz ortalıkta. Bir bakayım dedim." Dedi. Ama o da garip garip bize bakıyordu. Bugün neden herkes bize böyle bakıyordu?

 

"Geliyoruz." Dedim. Der demez de kapının yanına koyduğum patenlerime uzanıp Melih'i de ittirmemle dışarıya çıktım. O oda gerçekten çok sıcakmış. Çıkınca fark ediliyordu. Benim arkamdan da Ayaz çıktı.

 

Sağdaki koltuğa oturup patenimi giydim. Ayaz normalde hep yanıma otururdu ama bu sefer kapının solundaki koltuğa oturmuştu. Ayaklanıp piste ilerledim. Direkt piste indim. Benim arkamdan da Ayaz'ın pateninin sesi geldi ama arkamı dönüp de bakamadım. Hala saçma bir utangaçlık vardı üzerimde. Ona bakarsam kızarırmışım gibi geliyordu.

 

Her zamanki yerlerimizi aldık. Üzerimde hala yeşil eteğim vardı. Üstümü değiştirme ihtiyacı hissetmemiştim. Yine her zamanki hareketlerimizle başladık. Üç ayrı şarkı değiştirdiğimiz bir koreografimiz vardı. Ve ikinci şarkı tam bir vals şarkısıydı. Zaten o şarkıdaki ilk hareket benim Ayaz'ın sağ bacağına yaslanıp iki ayağımı da sırayla sol bacağının üstüne atıp hafifçe ona sarılmamla başlıyordu. Bütün prova boyunca ne göz teması kurmuştuk ne de konuşmuştuk. Ama bu harekette Ayaz normalde yapmaması gereken bir şeyi yapmış ve sol bacağımı açtığım an baldırıma kadar açılan bacağımı kapatmak için eteği üzerine kaldırmış ve dikkatli ol. Demişti.

 

Normalde on beş dakika süren provalarımızın aksine bu prova tam sekiz dakika sürmüştü. Bizim için rekordu. Bir prova daha aldık. Yine hiç konuşmamış ve göz teması kurmamıştık. Aramızda hem bir bağ var gibiydi hem de birbirini tanımayan iki insan gibiydi şu anki tavırlarımız.

 

On yedi dakikanın sonunda dayanamayıp yüzüne bakan bendim. Konuşma yeminini bozansa o. Ben ona baktığım an derin bir nefes aldığını hissettim.

 

"Defne." Dedi yine. Bu kez bölünmemek adına hızlı cevap verdim. "Efendim?" Dedim. Ellerim omuzundaydı. O ise bacaklarını hafifçe iki yana açmış ve boylarımızı eşitlemişti. Elleri sırtımdaydı.

 

"Ben-" dedi. Bu sefer bölen coşkuyla pistin kenarından bize bağıran Ebru hocaydı.

 

Sakinliğini korumak adına gözlerini kapattı. Haklıydı ama ifadesi komikti. Güldüm o yüzden. Anında gözlerini açtı. "Komik mi?" Dedi. Hala sırıtırken cevap verdim. "Olay komik değil ama ifaden öyle." Dedim. Kollarının arasından sıyrıldım.

 

Sırıtarak bize bakan Ebru Hocaya doğru kaydım. Bende de ufak bir tebessüm mevcuttu. Aynı zamanda heyecanlıydım da. Kostümlerimiz gelmişti!

 

Pistten dışarı attım kendimi. Benim hemen ardımdan da Ayaz çıktı. Ebru Hoca ikimize de birer poşet uzattı. "Deneyin bakalım."

 

⛸️

 

Şu an üzerimde pespembe, fırfırlı, pullu bir elbise vardı. Çok güzeldi. Göğüsünden başlayan ve dalgalanarak kasığıma kadar inen bir yırtmacı vardı.

 

Soyunma odasındaydım şu an. Ve bir anda kapının açılmasını beklemiyordum. Aynaya bakan yüzümü tam arkamda kalan kapıya çevirdim. İçeriye giren kişi Esra'ydı. Ve girdiği gibi kalakalmıştı. Kapıyı bile kapatmamıştı hatta.

 

"Esra?" Dedim. Tamamen ona döndüm. Kostümümü tamamen gördüğü an ağzı beş karış açıldı.

 

Güldüm bu tepkisine. "Ağzını kapat, ağzını." Dedim.

 

Birkaç adım attı bana doğru. "Defne!" Dedi büyülenmiş bir sesle. "Çok güzel olmuş!"

 

Sırıtmaya devam ettim bu iltifatlar karşısında. Ufak bir çığlık attı bu süreçte Esra. Elbisemin fırfırlarında gezdirdi elini. "İlk kostümün bu mu şimdi?" Dedi. Başımı salladım. Heyecandan ağzımı açamıyordum.

 

Tam o sıra yarısına kadar açık olan kapı tamamen açıldı. "Ne oldu?" Diye telaşla baktı Ceyda. Sonra beni gördü. Gözleri kocaman oldu. "Çok güzel..." dedi. Kapıda dikilen başka birisi daha vardı. Melih...

 

Esra'nın çığlığına gelmişti muhtemelen. Yüzünde imalı bir sırıtış vardı. Sol odadan çıkan Ayaz belirdi o ara kapının önünde. Onun da bakışları endişeliydi başta. Beni görünce bakışlarındaki endişe dağıldı. Yerini yavaş yavaş hayranlık aldı.

 

Kendisi de siyah bir pantolon ve bluz giymişti. Bluzun ön tarafı hafifçe kesikti ve kesilen kısımların etrafı benim kostümündeki pulların aynılarıyla kaplıydı. Çok yakışmıştı ve inanılmaz uyumlu gözüküyorduk.

 

O soyunma odasına girmedi. Bazı prensipleri vardı. Ben kızların arasından sıyrılarak ona ilerledim o yüzden. Üç adım sonra tam karşısındaydım. Sağ eliyle benim sağ elimin parmaklarını tuttu nahifçe. Havaya kaldırdı. Kendi etrafımda dönmem için bir işaretti bu. Döndüm.

 

"Yakışmış." Dedi sadece tekrar ona baktığımda. Ama geçiştirilmiş bir söz değildi. Gayet içten söylemişti bunu. Gülümsedim o yüzden.

 

"Sana da." Diyen sesim kısıktı. İki adım sağımdaki Melih'in bile duymadığına emindim. Onun da dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı.

 

Ne zaman geldiğini bilmediğim Ebru Hocanın dikkatleri üzerine çekmek için yaptığı iki alkışla ona döndük.

 

"Çok iyi." Dedi memnuniyetle. "Bir de pistte görelim şu kostümleri."

 

Hemen patenlerime uzandım. Ayaz erkek soyunma odasına uzanıp direkt oturaklardan birine oyurdu. Hemen soluna oturdum ben de. Hızlıca patenimi ayağıma geçirip iplerini bağladım. Sonrasında ayağa kalkamayı denedim. Pek becerememiştim. Heyecandan elim ayağım birbirine dolaşmıştı.

 

Ayağa kalkmış ama kalktığım gibi popom üzerine geri düşmüştüm. Bugün düşüşlere doyamamıştım maşallah!

 

Bu sefer Ayaz tutmadı ama. Daha doğrusu tutamadı. Çünkü o bile nasıl dengemi koruyamadığımı anlamamış ve bocalamıştı. Haklı olduğu bir konuydu. On bir senedir buz pateni yapıyordum. Ayakta duramamam çok manasızdı.

 

Birkaç kez göz kırpıştırdım oturduğum yerde. Sonra hemen önüme bir el uzandı. Ayaz'dı. Her zamanki gibi tuttum elini. Yere daha sağlam basarak ayaklandım bu sefer. Başarılı bir girişim olmuştu.

 

Yaklaşık sekiz adım sonra pistin girişindeydik. Piste yine el ele girdik. Girer girmez ise ellerimizi havaya kaldırdık. Çünkü... çünküsü yok. Canımız öyle istedi.

 

Küçücük bir çocuk gibi sağa sola dönerek fırfırlarımı salladım. Hatta sallandıklarını görünce sırıttım. Kafamı kaldırıp Ayaz'a baktım. Ama o zaten bana bakıyordu. "Çok tatlısın." Dedi yine fısıltı şeklinde. Gülüyordu bunu söylerken.

 

Her zamanki başlangıç duruşumuzu yaptık. Kafamı hafifçe arkamdaki Ayaz'a çevirdim. "Teşekkür ederim." Dedim. O sıra müziğimiz başladı ve biz yine yeni yeniden bir prova daha aldık.

 

Daha neşeli, daha heyecanlı ve daha içten bir prova...

 

Ve bu sefer gerçekten rekorumuzu kırdık. Tam dört dakika sürdü provamız. Sonrası bizi izleyen kişiler tarafından bir alkış tufanı ve Ebru Hoca'nın bize attığı gururlu bakışlardı.

 

⛸️

 

"Kim o?" Diyerek ayaklandım yatağımdan. Ebru Hoca, öğleden önceki son performansımızdan sonra öğleden sonrayı boş bırakmıştı. Canıma minnetti. O yüzden öğle yemeğini bile yemeden eve bırakmıştı Ayaz beni. Horul horul uyumak suretiyle saatlerce yatağımdan çıkmamıştım. Gün benim günümdü.

 

Ama kapıyı savaşa gider gibi çalan birisi yüzünden uyanmıştım. Huysuz olmam gereken bir andı ve kesinlikle öyleydim.

 

"Benim Defoş. Aç şu kapıyı artık!" Dedi Esra kapının dışından. Anlam veremediğim bir heyecan vardı sesinde. Anında şişmiş gözlerim, dağılmış saçlarım ve üzerimdeki pembe kalpli pijamalarımla açtım kapıyı.

 

Yüksek sesli bir esneme eşliğinde "Ne oldu?" Diye sordum. Esra'nın pek umrunda değildi bu tavrım. Resmen üzerime atlayarak bana sarıldı. Ufak bir mutluluk çığlığı attı. Ben şokla kalakaldım olduğum yerde.

 

Gözlerim bile açılmıyordu. İdrak edememiştim olanı. Yanımdaki demir kapıyı ittirdim. Yüksek bir sesle kapandı. Yineledim kendimi. Bu sefer daha netti sesim. "Ne oldu?"

 

Benden ayrıldı. Yerinde hafifçe zıpladı birkaç kere. Sonra ciddileşti. "Şu an karşında gördüğün şahsiyet var ya Defoş'um." Dedi. Başımı salladım. "O şahsiyetin artık bir sevgilisi var!" Dedi. Sonlara doğru ciddiyetini kaybetmişti cümle. Aynı heyecana bürünmüştü seni.

 

Boş boş baktım önce. Yeni uyanmış olmanın gazabına uğradım. Sonra ise yavaş yavaş aydınlandım. Uykum açıldı ve ben Esra'dan daha çok heyecanlanarak çığlık çığlığa "Hadi be!"

 

"Gerçekten!" Dedi. "Herkese yaydım tesiste. Ama sen yoktun ortalıkta. Ne diye eve geldin kızım sen ya?" Diye sordu. Sesi sonlara doğru sorgular halde çıkmıştı.

 

"Ebru Hoca boş bıraktı. Ben de fırsatını bulmuşken yatayım dedim." Diyerek açıklama yaptım. "Neyse. Sen onu bunu bırak da anlat bakayım, nasıl oldu bu iş?"

 

Heyecandan ayakkabılarını çıkrmadan salona doğru ilerleyince anında omzundan yakaladım. "Çıkar o ayakkabıları!" Dedim tehditkar bir sesle.

 

Anında çıkarttı. Ama sağa sola savurmak suretiyle. Bu hareketiyle sessiz bir ya sabır çekerek içeriye ilerledim peşinden.

 

"Defoşum şimdi biz tesisteydik tamam mı?" Dedi. Başımı salladım. Yayılarak oturduğu koltukta hemen yanına oturup bacaklarımı popomun altına toplayarak ona döndüm.

 

"Öğle arası yemeği beğenmedik. Siz de yoksunuz zaten. Dedik ki dışarıda bir kafeye gidelim." Derin bir nefes aldı.

 

"Neyse gittik. Yemeği yedik, kahve içiyoruz. Döndü bana, elimi tuttu." Yine her zamanki aşık bakışlarıyla iç çekti.

 

Bu sefer mutlu ve hayran gözlerle izledim bu halini. Böylesine mutlu olması beni de mutlu ediyordu.

 

"Bana dedi ki Defoş, seninle partner olmak hayatımdaki en güzel ikinci şeydi. Ve birincisi seni sevmemdi. Eğer ki sen de beni seviyorsan güzeller güzelim, benimle sevgili olmayı kabul eder misin?"

 

En eriyik ifadesiyle koltuktan aşağıya kaydı. Ben ise sırıttım. Cidden sırıttım çünkü bu kadar etkileyici bir çıkma teklifi beklemiyordum. "Orada yere bayılmış olma ihtimalin kaç Esroşum?"

 

Anında dikleşti yerinden. "Üç kez bağırarak evet! Demem bayılmamdan daha iyi bir ihtimal bence." Dedi ufaktan tırsarak. Güldüm bu ifadesine de. Hem de kahkaha atarak. Tam ondan beklenebilecek bir hareketti çünkü.

 

"Neyse. Onu bunu bırak da Defoş, biz sevgiliyiz!" Dedi yine. Durup durup anlatırdı artık.

 

Zil çaldı o sıra tekrar. Kalktım. Esra telefonundaki Melih fotoğrafını kalbine bastırarak iç çekiyordu o sıra. "Geldim!" Diyerek kapıyı açtım. Gelen kişi pek sevgili kardeşimdi. Arkadaşlarıyla buluşmaya gitmişti bugün. Sınava gireli beş gün oluyordu. Okul araştıracaklardı beraber.

 

"Çok sıcak!" Dedi kendisini içeriye atarken isyanla. Haklıydı. Ve ben bu sıcakta buz pateni yaptığım bir işte çalıştığım için çok şanslıydım.

 

"İçerde kim var?" Dedi çantasını asarken. Esra'nın sevgi dolu fısıltıları duyuluyordu. "Esra burada." Dedim imayla. "Duaları kabul olmuş da." Diye ekledim. Sedef'in ifadesi Esra'nınkiyle yarışırdı. "Ciddi misin sen!" Dedi bana. Cevabını beklemeden direkt içeriye koştu. Hem de "Esra abla!" Diye çığlık atarak.

 

Peşinden gidiyordum ki telefonum titredi. Uyurken uyandırılmamak için eve girdiğim an koltuğun üstüne fırlatmıştım. Hemen elime aldım. Gelen mesaj gülümseticiydi.

 

Kimden;Gamzeli

 

İyi uyudun mu uyuyan güzel?

 

Yavaş adımlarla oturma odasına ilerledim. Esra bana anlattıklarını aynen Sedef'e aktarıyordu.

 

Uyudum;)

Esra geldi az önce. Zile alacaklı gibi bastığı için uyandım.

 

Ne diyormuş?

 

Melihle konuşmadın mı?

 

Konuşmadık bugün hiç?

Ne oldu ki?

 

Esra'ya çıkma teklifi etmiş ya?

 

Ciddi misin?

 

Kolumu kapının pervazına çarptığım için cevap veremedim bu mesaja. Ufak ve hafif acı dolu bir inlemeyle telefondan kaldırdım başımı. Kapının pervazıyla bakıştık. La havle modunda kafa eğdim gülerek. Saçma bir olay dizisiydi.

 

İçerdien bana bakan iki çift göz vardı. Onlar da şaşkındılar. Birkaç saniye sırıtan yüzümle bakıştılar. Ben de onların şaşkın yüzleriyle.

 

"Ne bakıyorsunuz? İnsanlık hali. Çarpamaz mıyım ben kapıya?" Dedim. Hala sırıtmam dışında bir sorun yoktu.

 

"Kapılara çarpayım derken çarpılma da ne yaparsan yap." Dedi Esra. Buna da güldüm. Çünküsü yoktu.

 

"Abla sen iyi misin?" Dedi Sedef. Çok haklı bir soruydu. "İyiyim." Diye cevapladım silkelenerek. Oturma odasına girdim. Oturdukları kanepenin sağ çaprazındaki koltuğa attım kendimi.

 

Hala garip bakışları üzerimdeydi. Umurumda sayılmazdı. Bir yerden sonra onlar da sohbetlerine geri döndüler zaten. Esra aynı eriyik ifadesini kuşandı. Sedef aşk doktoru bakışlarıyla izledi.

 

O an bir şey oldu. Aklıma bir şey dank etti. Ben Ayaz'a cevap vermemiştim.

 

Anında telefonuma sarıldım. Bir sürü mesaj atmıştı.

 

Kimden;Gamzeli

 

Değil misin?

Defne?

Bir şey söylesene.

Arayayım mı?

Defne neredesin?

Yine kaybolmadın değil mi?

Merak etmeye başlıyorum.

 

Dudağımı dişledim. Endişe konusunda maşallahı vardı çünkü. Cevap vermek için elimi klavyeye attım ama yukarıdan gelen bir arama bildirimiyle yerimden zıplayarak ayaklanmam bir oldu.

 

Gamzeli arıyor...

 

Endişesi üst seviyelerdeydi. Boğazımı temizledim. Odada bakışlar yine bana dönmüştü. Ama bu sefer ben onlara bakmadım. "Önemli bir telefon." Diyerek odadan çıkıp koşarak odama gittim. Kapıyı yavaşça kapattım ve sırtımı kapıya yaslayarak telefonu açtım.

 

"Alo." Dedim sessizce. Cevap gecikmedi.

 

"Defne neredesin?" Dedi endişeyle. Adamda gerçekten travma oluşturmuştum.

 

"Evdeyim. Az önce kapı pervazına çarpınca cevap veremedim sana." Diyerek açıklama yaptım. Hala elimden geldiğince sessiz konuşuyordum.

 

"Kapı pervazına mı çarptın?" Sesi şaşkınlık doluydu. Haklıydı.

 

"Evet. Sana mesaj atarken odaya yürüyordum. Kolum çarptı. Sonra Esrayla Sedef bana odaklanınca sana cevap vermeyi unuttum."

 

Upuzun bir konuşmada tek bir yer dikkatini çekmiş gibiydi. "Kolun acıyor mu?"

 

Bu soru istemsizce gülümsetti beni. Sırtım hala duvardayken ve gülmeye devam ederken yere doğru kayarak oturdum. "Acımıyor."

 

Derin bir befes verdiğini hissettim bu cevabıma. Bana da öyle gelmiş olabilirdi. Emin değildim.

 

"Şimdi söyle bakalım, Esra ve Melih ne olmuş? Melih ne demiş?"

 

"Melih'e sorsana. Arkadaşım demedin mi?"

 

"Öyle. Ama ben sana sormak istiyorum."

 

Ufak bir sessizlik çöktü ortama bu cümleyle. Çok kısa sürdü.

 

"Esrayla Melih öğle yemeğini tesiste yemek istememişler." Diyerek olayı başından sonuna kadar anlattım. Arada Melih ile gurur duyduğunu belirtti. Arada Esra'nın tepkilerine benimle güldü.

 

O kapının ardında, oturduğum yerde sessizce konuştuğum konuşma hayatımda en mutlu olduğum konuşmalardan biri oldu.

 

Odadan çıktığımdaysa beni bekleyen bir sürpriz vardı. Hatta iki.

 

Kapı kenarında beni dinleyen Esra ve Sedef...

 

⛸️

 

"Kalktım ya tamam!" Dedim. Yatağıma vura vura atarlı bir uyanış sergiledim.

 

Dün Esrayla Sedef başımın etini yemişlerdi. Yok efendim ne konuştunuz, biz tam duyamadık, ne olmuş, ne dedi?

 

Onlar yetmiyormuş gibi bir de yancı çağırmışlardı.

 

Ceyda.

 

Onu da arayıp haber vermiş ve bütün olayı o yoldayken anlatmışlardı. Hiç dedikodu ya da olay yokmuş gibi bunu konuşmuşlardı başımın yanında.

 

O gecenin sabahındaydık şu an. Sedef benden erken uyanmıştı bu sabah. Beni uyandırmaya çalışıyordu yirmi dakikadır. Şu saate kadar çok kararlıydım aslında kalkmamaya. Ama hayat kararlarımın üstüne gitmeyi pek seviyordu.

 

Bugün ciddi bir provamız vardı. O yüzden tesise erken gitmeliydim.

 

Söylene söylene ayaklandım. Siyah bol bir pantolon geçirdim altıma. Üstüme de bol, koyu mavi bir tişört.

 

Saçlarımı açık bıraktım bugün. Kahvaltı yapmak gibi bir planım olmadığı için kol çantamı alarak kapıya yöneldim. Daha hala midem uyanmamıştı. Kahvaltı yapasım da yoktu.

 

"Nereye?" Dedi o sıra Sedef sinirli bir sesle. "Tesise gidiyorum izninle." Diyerek kapı kolunu çektim. Kapı daha açılmadan geri kapandı çünkü Sedef elini kapının üzerine dayamıştı.

 

Göz devirmeden edemedim bu hareketle. "Otur şu masaya." Diyerek masayı işaret etti başıyla. Sesi hala sinirliydi. Acaba o mu benim ablamdı? Bu hareketleri benim yapmam gerekiyordu çünkü normal şartlarda.

 

Mecbur geri masaya döndüm. En sevdiğim kahvaltıydı. Hemen uyandı midem. Krep yapmıştı Sedef. Hızlı bir şekilde uzanıp yedim iki tanesini. Sedef de yanımdaydı bu süreçte.

 

Geç kalıyordum ama. Çayımın son yudumunu içerek ağzım doluyken ayaklandım masadan. "Görüşürüz." Dedim boğuk bir sesle. Beni geçirmek amaçlı ayaklandı Sedef. İzin vermedim. Gerek yok ifademle geri oturttum yerine. Çantamı koluma takıp ayakkabımı giydim.

 

Koşarak aşağı indim. Esra belirdi kapının önünde. Bugün Talha Hocayla konuşmuş, akşamki geç çıkış saatlerini bir saate erken çekip o bir saati sabaha ekletmişlerdi. Çünkü akşam yiyeceğimiz yemek aynı zamanda onların resmi olarak sevgili oldukları ilk buluşma olacaktı.

 

"Günaydın!" Dedim yine her zamanki şen şakrak sesimle. O da şen şakraktı bu sefer "günaydın." Derken. Ceyda bizimle değildi. Onun antrenmanları bir saat sonra başlıyordu.

 

"Ne giyeceksin akşam?" Dedi Esra. Kemerimi bağlarken cevapladım sorusunu. "İnce askılı, buz mavisi elbisemi." Bakışları bana döndü. Hafifçe gözleri büyüdü.

 

"Kolları yıldız işlemeli olan?" Diye bir soru yöneltti. Kırmızı ışıktı. Arabayı durdurdu. Başımı salladım. Zarif bir elbiseydi ve çok nadir giyiyordum. İki yandan çapraz inen bir üst detayı vardı. Eteği çok dar değildi. Hatta arada uçuşuyordu ve dizime kadar geliyordu. En önemli detaysa ince askılı kollarındaki küçük yıldızlardı. Kolyemle çok uyuyodular. Başıma da yıldızlı tokamı takıp altıma gümüş rengi topuklularımı giyeceğim için daha hoş duracaktı.

 

"Sen o elbiseyi çok giymezsin. Neden bugün giyeceksin ki?" Araba yeniden çalıştı. "Canım onu giymek istiyor." Dedim omuz silkerek.

 

"Sen ne giyeceksin?" Diye sordum konu değiştirmek adına. Yüzünde gülümsemesiyle cevapladı. "Kalın askılı kırmızı elbisemi."

 

Bu sefer de ben şaşırmıştım. Çünkü fazla kısa ve dardı. Esra öyle elbiseleri pek sevmiyor, içindeyken rahat edemiyordu. Normalde öyle bir elbise almazdı bile ama o dönemde çok özenmişti. Uzun süredir de hiç giymiyordu.

 

"Beli açık olanı mı?" Dedim. Başını salladı hemen. "Niye?"

 

"İlk buluşmamız Defoş. Güzel gözükmek istiyorum." Dedi.

 

"Esra eğer bu yüzden yapıyorsan bence yapmamalısın çünkü bu sizin ilk buluşmanız değil. Hem o zaten seni böyle şeyler giymeden önce de beğenmiş bir çocuk. Rahatsız olacağın elbiseler giymeni önermiyorum." Dedim. Ciddiyetle dinledi.

 

"Yok be Defoş. Tam olarak o değil sebep. Ne bileyim, ciddi bir duruşum olsun istiyorum. Çok salaş giyinmek istemiyorum, çok ciddi giyinmek de ortama uygun değil. Hem dün denedim elbiseyi. Eskisi kadar rahatsız etmiyor artık." Diye yanıtladı. El mecbur kabullenerek sustum. Kendi bilirdi.

 

⛸️

 

"Ben bu tempoya ne zaman alışacağım acaba?" Dedim nefes nefese. Buz pistinin duvarında oturuyordum. Üst üste beş kez prova yapmıştık ve bunun öncesinde her zamanki gibi spor odası rutinimizi de yapmıştık. Toplam dört buçuk saattir sürekli hareket içerisindeydim ve toplasan beş dakika dinlenmemiştim.

 

"Alışabileceğini sanmıyorum." Dedi sağımda, oturduğum duvara kalçasını yaslamış su şişesini kapatan Ayaz. Güldüm bu cevaba. Haklıydı. Ama bence çok büyük bir ilerleme kaydetmiştik. Çünkü sabahtan bu yana hiç söylenmemiştim.

 

Zor bela nefesimi topladım. Öğle yemeği için ikinci kata çıkmamız lazımdı ama hiç halim yoktu. "Öğle yemeğine gitmesek açlıktan ölür müyüz?"

 

İnce bir gülüş sesi geldi. "Ölmeyiz ama buz pistinde bayılabiliriz." Dedi. Bedenini bana çevirdi. Hiç beklemediğim bir şekilde koltuk altlarımdan tuttu ve beni aşagı çekti. "O yüzden gidiyoruz." Dedi. Ama benim arkamda duvar ve önümde de o olduğu için duvardan indiğim an aralarına sıkıştım. Birkaç saniye Ayaz'ın göğüsüyle bakıştım. Sonrasında ne yaşandığını idrak ettim ve bir adım sola kayarak bu garip yakınlıktan kurtuldum. İki gündür saçma anlar yaşanıyordu. Anlam veremiyorduk ikimiz de.

 

"Hadi gidelim o zaman." Diyerek pistten çıktım. O da yavaşça peşimden geldi. Patenleri çıkardık. Yemekhanede sıraya girdik.

 

"Çok açım!" Dedim sessiz bir isyanla. Ayaz yine her zamanki tepkisini verde. Kafasını hasbinallah modunda sallayarak güldü. İsyanlarım onda güldürücü bir etki bırakıyordu ve ne hikmetse böyle güldüğü zamanlarda gamzeleri parlıyordu gözümde.

 

Yanımızdan birisi geçri o sıra. Bugün benim en sevdiğim menü vardı. Mutlulukla gülümsedim o yüzden.

 

Yayla çorbası

Soslu tavuk

Pirinç pilavı

Salata

 

"Hadi yine iyisin." Dedi Ayaz. Başımı salladım. "İyiyim." Dedim. Ama bu iyiyim sadece şanlı oluşumu içermiyordu. Ben gerçekten birkaç gündür çok iyiydim. Normalde Ömer'in arkasından bu kadar hızlı toparlanmam imkansızdı. Çünkü çok seviyordum. Ama Ayaz ben onu ne zaman görsem beni güldürecek şeyler yaparak, ne zaman dalıp gitsem beni eğlendirerek ve beni hiç yalnız bırakmayarak bu işi çok basit bir şekilde halletmişti.

 

Onun sayesinde daha iyiydim.

 

"N'aber?" Sesiyle derin bakışmamız bölündü. Esra ve Melih gelmişti. Aynı zamanda da yemek sırası bize gelmişti. Çorbamı alırken cevapladım.

 

"Her zamanki gibi Esra. Sizden?" Bıktırmıştı şu soruyu sora sora. Sabaktan beri beni gòrdüğü her yerde sırıtarak aynı soruyu soruyordu. Ve ben ona sorduğumda cevap hiç değişmiyordu.

 

"Bizde de öyle... aşığız." Kesinlikle aşıktı. Bunu üç yıldır tanımasam yine anlardım. Öyle belli ediyordu. Göz devirdim.

 

Melihle arasında derin bir bakışma geçiyordu. Son olarak salatamı da alarak yanlarına doğru ilerledim. Esra'ya hafifçe yaklaştım. "Yemek ye, yemek." Dedim. Bakışları bana döndü. Kendini toparladı. "Aşk karın doyurmuyor."

 

Kenardaki masalardan birine oturdum. Birkaç saniye sonra karşıma Ayaz oturdu. Onun yanına Melih ve benim yanıma da Esra.

 

"Akşam nereye gidiyoruz? Karar vermedik." Diyerek sohbeti başlatan Melih'ti.

 

"Sahil kenarında bir balıkçı var. Ben oraya gideriz diye düşünmüştüm." Dedi Ayaz. Ne ara düşünmüştü? Ben nefes almaya zar zor zaman buluyordum.

 

"Hangi sahil?" Dedi Esra.

 

"Bebek."

 

Böyle bir cevap beklemediğim için ağzıma attığım pilav boğazımda kaldı. Bebek sahili en sevdigʻim sahil olabilirdi. Hele ki akşam vakti...

 

"Helal." Dedi Esra sırtıma vururken. Birkaç öksürük sonrası toparladım kendimi.

 

"Yemek yer yemez evlere geçmeyiz değil mi?" Diye sordum.

 

Ayaz benden bu soruyu bekliyordu ki güldü. "Dolaşırız sahilde biraz." Diye yanıtladı beni. Daha çok keyiflendim.

 

⛸️

 

"Çok geç kalma!" Dedi Sedef. Bazen annemmiş gibi davranıyordu. Ne gerek vardı buna? Kaç yaşına gelmiş insandım, neyi ne zaman yapmam gerektiğini biliyirdum herhalde.

 

Şu anda aynamın karşısındaydım. Buz mavisi elbisemi giymiş, kolyemi takmıştım ama saçlarımı yapamamıştı. Çünkü saat 19.00da evden çımmam gerekiyordu ve on beş dakikam kalmıştı.

 

Ben ise saçlarımı maşa ile dalgalandırmaya çalışıyordum. Daha takılarımı da takmamıştım.

 

"Sus Sedef!" Diye bağırıyordum ki maşayla kulağımın köşesini yaktım. Cümlemin sonu ufak bir çığlıkla sonlanmıştı.

 

"Ne oldu?" Diye koşarak yanıma geldi. Ben isyankardım. Oflaya puflaya kapattım maşayı. Yatağıma oturdum.

 

"Nereni yaktın?" Dedi endişeyle. Kulağımı gösterdim. Kıpkırmızı olmuştu. Makyajımı yapmıştım. Ağlamak istiyordum ama rimelim vardı.

 

Kulağıma üflerken komodinimin çekmecesini açtı. Yanık kremini çıkarttı. Sürdü. "Buz mavisi elbiseni giymişsin." Dedi elinde kalan kremi peçeteyle silerken. Soru sorar gibi değil de bir tespitte bulunur gibi bir hali vardı. Ne anlamıştı bilmiyorum ama ben canım istediği için giyiyordum.

 

"Hem sen maşa mı yaptın?" Dedi. Evet, normalde yapmazdım. "Oooo!" Diye devam ettirdi konuşmasını. "Hayırdır? Sen bu yemeği baya önemsiyorsun herhalde?" İmalı bir ses tonu vardı. Keşke olmasaydı.

 

Pek de umurumda değildi ama. Bilekliğimi koluma takmakla meşguldüm.

 

Aşağıdan gelen bir korna sesiyle daha da hızlandım. Elim ayağıma dolaştı. Küpemi takamadım. Yere düşürdüm. Yine oflaya puflaya eğilerek küpeyi aldım. Zor bela taktım. Kenardan bana bakan Sedef gülerek izliyordu halimi.

 

"Gülme!" Diyerek elime gümüş, yıldız tokamı aldım. Saçlarımın önlerinden birer tutam alarak arkada birleştirdim. Sedef devraldı bu süreçte işi. Tokayı elimden alarak saçıma tutturdu.

 

"Sen de sakin ol biraz." Dedi. Umursamadım. Bekliyordu adam beni aşağıda!

 

Yatağın üzerinde duran çantamı aldım. Koştur koştur kapıya gidip gümüş rengi topuklu ayakkabılarımı giydim. Dışarıya çıktım. Sedef arkamdan "İyi eğlenceler!" Diye bağırdı ama cevap vermedim. Topuklularımla düşmeden, hızlıca merdivenlerden inmek gibi işlerim vardı.

 

Sonunda dışarıya çıkabikdiğimde krem rengi bir kumaş pantolon; beyaz, polo yaka bir tişört ve yine krem rengi bir ceket giyen Ayaz vardı karşımda.

 

Arabasından inmiş, kaputun önünde dikiliyordu. Beni görür görmez ufak bir ıslık çaldı. Kendi etrafımda dönerek gülümsedim.

 

"Yıldız takarak yıldızdan daha çok parlayan bir kadın görmemiştim hayatımda daha önce."

 

⛸️

 

Selam ballarım.

 

Bana çok kızmayın çünkü burada bitmesi gerekiyordu yani.

 

Şu bölümler çok eğleneceğiz, en azından ben eğleneceğim, tadını çıkarın;)

 

Şu sıralar yoğun olduğum günler başladı. Normalde haftada bir atma gibi planlarım vardı ama iki haftaya aksayacak gibi artık bölümler.

 

Yine haftada bir atmaya çalışırım ama atamazsam iki hafta bekleyeceksiniz. Pazar günleri buluşuyoruz zaten. Biliyorsunuz:)

 

Seviliyorsunuz.

 

Keyifli okumalar dilerim. Yıldiza basmayı unutmayın.

 

Ve tabii ki son söz.

 

Yazar kaçar...

 

 

Loading...
0%