@nisanurozkan28
|
Hayat beklenmedik yerden vurmayı sever derler. Öyledir de. Olmaz dediğin olur. Bu sefer kesin olacak dediğin olmaz. Hayat şaşırtır.
"Eşleşmeleri okuyorum." Beş yıldır yanında olduğum paten eşimden ayrılıyorum. Ayrıca sevgilim oluyordu kendileri.
"Esra ve Melih." Tam oturmuş bir çift. Esra benim yakın arkadaşım ve 3 yıldır Melih'e aşık. Şu an yanımda sırıtıyor hatta. Fazlasıyla mutlu.
"Ceyda ve Murat." Onlar da kardeş gibiler zaten. Suratım iyice düştü. Bana sessiz çocuk gelecekti kesin.
"Ayaz ve Defne." Bingo! Ben Defne Yıldırım. 21 yaşındayım. Dans hareketlerini en iyi yapan kişilerden biriyim ve eşleştiğim kişi tam olarak uyumsuzun teki. Korkunç bir ekip olacağımızdan eminim. Ayaz Argın. Ekibin en sessiz çocuğu.
"Ceren ve Ömer." Ağlamam için uğraşıyor sanki hayat. Ömer Saydam. Benim 2 yıllık sevgilim. Eşleştiği kişi ise Ceren Kızıl. Ekibin en güzel kızı. Kıpkırmızı saçları var, beline kadar uzanan hem de. Yeşil gözlere sahip ve mükemmel bir vücudu var. Kıskanmak için çok yeterli sebepler.
"Yarın çalışmaya başlayacaksınız. Ayrıca Ayaz ve Defne siz benimle geliyorsunuz." Dedi Ebru hoca. Göz devirerek peşinden ilerledim. Hemen sağımda ise Ayaz Argın vardı. Biz Ebru hocanın ofisine ilerlerken arkadan fısıltılar duydum. Özellikle gözüme çarpan şey ise Ömer'in Ceren'e bakarak gülümsemesiydi. Sinirle dişlerimi sıktım. Ömer neden bu kadar rahat davranıyordu ki!
Ofisten içeriye girdiğimizde Ebru hoca koltuğuna oturup bize de karşısındaki koltukları işaret etti. Oturduk.
"Çocuklar siz Artist buz pateni yarışmasına katılacak olan çiftsiniz." Dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Biz ülkemizi mi temsil edecektik? Çok yanlış bir karardı. Olmaması gereken bir şeydi. Hayat şaşırtmaya devam ediyordu. Ayaz hiç şaşırmış gözükmüyordu oysa. Farkında mıydı acaba yaşananların?
"Biz mi?" Dedim büyük bir hayretle. Çok olağan bir şeymiş gibi başını salladı Ebru hoca. Baya ciddiydi sanırım.
"Altı ayımız var çocuklar. Gece gündüz demeden çalışacaksınız. Sizin mesainiz yarın sabah yedide başlayacak. İyi günler." Diyerek bizi nazikçe odasından kovdu.
Hocam hocam bizden olmaz! Çocuk konuşmuyor bile.
Sadece başını salladı ülkeyi temsil edeceğim şahsiyet. Ayağa kalktı ve gitti. Yüzüme bile bakmadan hem de. Çıktı ve gitti. İşimiz fazlasıyla zordu. Umarım bu altı ay boyunca zorluk çıkartmazdı.
Ben de Ebru hocaya veda ederek odadan çıktım. Soyunma odasına ilerlediğimde dans eden bir Esra görmek beklenmedikti. Beni görür görmez kollarını boynuma dolayıp beni boğmak suretiyle sarılmıştı. "Defne, Melihle eşleştim!" Diyerek çığlığı bastı. Kulak zarımın zonkladığını hissettim.
Esra 3 yıldır Melih'e aşıktı. Tatlı bir çocuktu. Kumraldı, kehribar renginde, çekik gözlere sahipti. Derin bir çene gamzesi vardı. Hafif sakallı bir çocuktu. Ve kendileri Esradan üç yaş büyüktü. Onu tanıdık tanıyalı hiç sevgili haberi almamıştık. Ayaz kadar olmasa da sessiz bir tipti. Fakat kesinlikle daha sosyaldi. Esra ise onun tam zıttı bir şekilde esmerdi. Saçları simsiyah ve dalgalı olup belinin biraz üzerine uzanıyordu. Teni ise saçlarına nazaran daha açık bir esmer tonundaydı. Çekik gözleri ve uzun kirpikleri vardı. Fazlasıyla koyu kahverengi gözlere sahipti ve benimle yaşıttı.
"Esra boğuluyorum." Dedim kısık bir sesle. "Ay pardon." Diyerek uzaklaştı hemen. Ağzı kulaklarındaydı. Onun adına mutluydum. Kendi adıma ise ağıt yakasım vardı.
"En azından birimiz eşleşmelerden mutlu." Dedim buruk bir ifadeyle. "Sen kiminle eşleştin ki?" Diye sordu. Kendi isminden sonrasını dinlememişti muhtemelen. Göz devirdim. "Ayaz Argın." Dedim bezmiş bir ifadeyle koltuğa otururken.
Başta boş boş baktı ama sonra cevapladı. "Defoş o kimdi?" Güldüm bu sorusuna. "Sarışın ,yeşil gözlü, çift gamzeli ve ekibin sessiz tipi olan var ya canım." Kafasını salladı. "İşte o." Dedim kafamı sallarken.
"Ne?" Dedi hayretler içerisinde e harfini uzatarak. "O çocuk çok yakışıklı!" Dedi. Uzun uzun bana baktı. Ben ise onun bana baktığı süreçte tip tip bakışlar attım ona. "Yakışırsınız ha." Dediğinde omuzuna vurmuştum.
"Sevgilim var benim!" Diye azarladım onu. Muzip bir bakış attı. "Olmasa tamamsın yani?" Dedi. Ters bir bakış atıp ayaklandım. Dolabımın önüne gittim.
"Esra beni sinirlendirme! Ayaz kadar dış dünyaya kapalı tek bir insan daha görmedim. İnsan nezaketen de olsa tanışır! Adam benim yüzüme bile bakmadı ya! Ebru hoca Artist buz pateni yarışmasına siz katılacaksınız dedi de, tepki bile vermedi! Bildiğin ruhsuz bu-" derken lafımı kesen şey tam olarak dolabımın kapağının arkasından bağıran Esraydı. "Siz ülkeyi mi temsil edeceksiniz?"
Bezgin bir nefes eşliğinde başımı salladım. Bu sefer de bana karşı bir zafer dansı yaptı. "Kızım bu ne şans be!" Diyerek omzumu dürtükledi. Ben ise eşyalarımı alıp dolabı kapatmıştım. En sert şekilde hem de. Burada dans edilecek bir şey mi vardı! Gerginlikten çatlamak üzereydim ben!
"Dans edip benim sinirlerimi daha da bozma Esracığım. Yoksa ben de seninle bir güzel dans edeceğim." Diyerek gülümsedim. Tehdidimi havada kaptı. Kesti dans etmeyi.
"Defoşum sen niye gerginsin bu kadar? Anlamadım ki?" Diyerek eşyalarımı yerleştirmek için debelendiğim çantamın yanına oturdu. Ofladım. "Esra çocuk bana bakmıyor bile. Bir de yarışmaya katılacağız. Beraber! Bak altını çiziyorum. Beraber! Bu da yetmezmiş gibi Ömer Cerenle eşleşti. Kıza pis pis sırıtıyordu en son. Bana o kızı övüp övüp duruyordu zaten. Kıskanıyorum. Sinirlerim harap durumda."
Başını iki yana salladı. Şarj aletimi teptim bu sırada çantama. O da elime koluma dolanmıştı zaten. Koparıp atasım gelmişti. "Öncelikle bacım." Diyerek bir parantez açtı. Asık suratımla ona döndüm. "Ayaz soğuk birisi olabilir ama buz pateni konusunda ne kadar iyi ve profesyonel olduğunu biliyorsun. Bu konuda stres olman çok saçma. Çocuk hepimizin iki saat uğraştığı hareketi yarım saatte yapmıştı hatırlarsan." Diyerek teyit etmemi bekler gibi bir bakış attı. Haklıydı. Başımı salladım. "İkinci olaraksa inşallah Ömerle ayrılırsın." Dediğinde omuzuna bir tokat atmıştım. "Tövbe de. Seviyorum ben onu." Dedim.
"O seni sevmiyor ama." Dedi. Kollarını önüne bağladı. "Allah aşkına sana Ceren'i övdüğünü söylüyorsun Defne. Bir insan sevgilisine karşı cinsinden birini över mi?" Diyerek ters ters baktı. "Güzele güzel diyorsa ne olmuş? Sen de Melih'e aşıksın ama yakışıklı görünce yakışıklı diyorsun." Diye azarladım. Ayıplayarak baktı bana. Bildiğin kınandım. "Aynı şey mi? Salak!" Diyerek ayaklandı. Kendi çantasını aldı kenardan. Ben de koluma astım çantamı. "Tamam sus! Ömerle moralimi bozamam şimdi." Dediğinde soyunma odasından çıkmış ana kapıya ilerliyorduk.
"Yarın sekize on kala kapındayım bebek!" Diye şakıyarak ana kapıyı itti. Güldüm. Deliydi. "Yeni hayatının ilk günü." Dedi.
"Maalesef Esroş. Beni almıyorsun. Çünkü çalışma saatlerim değişti. Artık 8-5 değil, 7-6 çalışacağım. Anlayacağın uykusuz günlere merhaba diyorum." Dediğimde anlık duraksadı. "Yazık be!" Dedi. "Beni 8-5 bile perişan ediyor." Dediğinde başımı salladım. Beni de yoruyordu ama yapacak bir şey yoktu. Ülkeyi temsil etmek kolay değildi.
Arabanın yanına geldiğimizde Esra hala arabanın anahtarını arıyordu. Arabaya yaslandım. "Hayat bana Daha da perişan olacaksın diyor Esra!" Diyerek ufak bir isyanda bulundum. Eli çantasını karıştırırken güldü bana.
"Nerede bu ya?" Diyerek farklı bir isyanda bulundu o da. Tam o saniyede ise solumdan bir kol arabanın anahtarını uzattı. "Bunu mu arıyordun Esra?" Dedi Melih. "Soyunma odasının önünde buldum." Dediğinde Esra titreyen bir elle anahtara sarıldı. "Teşekkür ederim." Dedi. Ufak bir kekelemiş gibi olmuştu ama toparlamıştı. Bu kız nasıl bu kadar aşık olabiliyordu, anlamıyordum. Gözlerinden kalp fışkıracaktı neredeyse.
Melih gülümsedi "Rica ederim." Dedi. Ardından ise göz kırparak "yeni eşim." Diye ekledi. Esra eridi. Gözümün önünde buharlaştı resmen. Elini kendine doğru çekti. O da gülümsedi. "Görüşürüz." Diyerek uzaklaşan Melih'in arkasından melül melül baktı. Aptal bir aşıktı ama tatlıydı. "Gelecekte tek eşin olmak dileğiyle." Diye mırıldandı.
"Esra!" Diye bağırdığımda irkilerek bana döndü. "Hı?" Dedi en kibar haliyle. "Arabayı açacak mısın artık?" Dediğimde ancak kendine gelebilmişti. "Evet, araba!"
İkimiz de arabaya bindiğimizde arabayı çalıştırdı. "Aşık olunca beyin sıfırlanması yaşayan aptal bir aşıksın." Derken kemerimi bağlıyordum. "Bal Defoş. Sen hiç aşık olmadın mı?" Dedi. Ardındansa sırıttı. "Adam bana göz kırptı!" Diye çığlık attı mutlulukla. "Aşık oldum ama gözüm dönmedi benim. Hatırlatırım." Diyerek işaret parmağımı göğsüme bastırdım. "Benim sevgilim var." Sonra aynı parmağımı Esra'ya çevirdim. "Senin yok." Dedim. İlk kırmızı ışığımız gelmişti. Besmele çektim. 10 dakikada bir vardı bunlardan. Asla yeşil ışığa denk gelemiyorduk. Bahtımız karaydı. Pardon, kırmızı. En parlağından.
"Hava atma bana! Sanki senin sevgilin adam gibi birisi de!" dedi. bir tık haklıydı. Eğer o ben sevgili olduğum birisiyle iş yapmak istemiyorum. Bence etik değil. Eşlerimizi değiştirelim Defne. Demeseydi hiç eş değiştirmeyecektik. ne garezi varsa beyefendinin!
Tabii bu durum inkar etmememe sebep değildi. "Hiç de bir kere, kıskanıyorsun." diyerek saçımı savurdum. Bu süreçte araba tekrar hareketlendi. "Ömer'i mi kıskanacağım. Onunla sevgili olmaktansa Melih'e hep platonik kalmayı tercih ederim Defoş. Adam gıcık bir çapkın!" dedi ve ardından ,ikinci kırmızı ışığımız sağ olsun, durdu.
Göz devirdim. Abartıyordu. O kadar da değildi. "Onu bunu boş ver de," diyerek bana döndü. "Hadi totem yapalım." dedi.
"Ne totemi be!" cevap gecikmedi. "Hayata meydan okuyacağız bir nevi. Mesela bu ışıktan sonraki ışık yeşil yanarsa Melihle sevgili olacağım." dedi. Başımı iki yana salladım. "Sıra sende. Mızıkçılık yapma." diye uyardı beni. "Yapmayacağım." dedim ama içimden bir cümlenin geçmesine engel olamadım. Fazla iddialı bir cümleydi, gerçekleşmesi imkansızdı.
Eve gidene kadar bütün ışıklar yeşil yanarsa hayatım güzelleşir.
Ve hiç olmayacak bir şey oldu. Eve gidene kadar hiç kırmızı ışığa yakalanmadık. Hayat bu sefer güzel anlamda şaşırtmıştı. Eve gittiğimdeyse beni çok güzel bir tablo bekliyordu. Bana akşam yemeği hazırlamış bir adet Sedef...
"Abla!" diye çığlık atıp boynuma atlamasını asla beklemiyordum. Yemek hazırlayıp bana yaranmaya çalışması da benden bir şey isteyeceği anlamına geliyordu. Yanmıştık, söndürenimiz yoktu.
"Ablacığım." diyerek elimdeki çantayı sağımdaki koltuğa bıraktım. "Ne gerek vardı bunlara!" diyerek kinayeli bir soruda bulundum. Masaya dönük yüzümü ona çevirdim. "Ne isteyeceksin bu sefer?"
Tatlı tatlı gülümsedi. "Okulun yıl sonu balosu var." dedi. Çantamın hemen yanına kendimi de bıraktım. Bacaklarım sızlıyordu. "Balo mu?" dedim yüzümü buruşturarak. "Sizin okulunuz İngiliz Kraliyet okulu mu Sedef? Balo ne?"
"Ya abla öğrenciler olarak düzenledik! Hocalarımızın haberi yok ki!" dediğinde kararım netti. "Gidemezsin." Lavaboya doğru ilerledim. "Ama abla!" diyerek peşimden gelmesi kaçınılmazdı. Ellerimi yıkarken ona bakmadım bile. O ise izin almak için elinden geleni yapıyordu. Yanımdaki havluyu alıp bana uzatıyordu mesela. Ters bir bakış attım.
On sekiz yaşındaydı. Lisesi yeni bitiyordu ve on beş yaşında liseyi okuması için ana ocağından benim yanıma gönderilmişti. Aramızda üç yaş olmakla beraber ikiz gibi büyümüştük ve benim yanıma gelmek için annemlere yalvaran oydu. Benim aksime babama çeken Açık kahverengi saçları ve benimle annemde olduğu gibi yeşil gözleri vardı. Yaz tatillerinde kırk güne yakın annemlerin yanına Eskişehir'e gidiyorduk ama hayatımızın geneli burada geçiyordu.
"Gitmiyorsun Sedef. Bitti." Dudak büzdü. "Ama neden?" Diye isyan etti. Masaya oturmuştum bu süreçte. "Çünkü," diyerek oturmasını işaret ettim. "Siz on sekiz yaşında ergenlersiniz ve o baloda saçma sapan şeyler yapacaksınız." Masaya oturdu. Soslu makarna yapmıştı canım kardeşim. Hem de benim çok sevdiğim kendi tarifinden...
Hızla iki yana salladı başını. "Vallahi yapmayacağız. Hem yapılacak olsa senden saklar mıyım? Biraz dans edip eğleneceğiz sadece. Söz veriyorum ne zaman ararsan açacağım, tek tek rapor sunacağım sana ama yeter ki gideyim abla ne olur." Dediğinde abla modum etkinleşmişti. Kıyamadım. Kotam dolmuştu. Derin bir nefes eşliğinde başımı salladım. "Aslansın be! Kraliçem benim!" Diyerek tekrar bana sarılmaya kalktı.
"Tamam sırnaşma." Diyerek uzaklaştırdım onu. Ağız tadıyla yemeğimi yiyecektim. "Ne zaman bu balo?" Diye sordum. "Mezuniyetten üç gün önce." Dedi ağzındaki makarnayı çiğnerken. Yine başımı salladım. "Elbise alacak mısın?"
"Hayır. Gerek yok, dolabım elbise kaynıyor. Giyerim bir tanesini." Asla anlayamıyordum bu olayı. Ben en ufak fırsatta kendine bir şeyler alan biriydim. Bulmuş fırsatını hala eskilerini giyiyor. Umurumda bile değildi. Ne yaparsa yapsın.
"Aa!" Diye abartılı bir şekilde kafasını gömdüğü yemeğinden kaldırdı. "Sen bugün eş değiştirecektin. Kimle eşleştin?" Dediğinde sıkıntıyla ona baktım. "Ayazla." Dediğimde Esra'dan daha bilgili bir şekilde "Sessiz çocuk mu?" Dedi. Başımı salladım. Bu sefer gülümsedim. "Asıl bombayı patlatıyorum." Dedim. Beklentiyle suratıma baktı.
"Artist buz pateni yarışmasına Türkiye'yi temsil edecek çift olarak çıkıyoruz!" Dediğimde sırıtmıştı. Ardından ise göz kırpmıştı. Aferin benim ablama hareketiydi bu. Gururlandım.
Gecenin devamı ise fazlasıyla sessiz geçti. Yorgunluğumdan ötürü bulaşıkları da Sedef'e kilitledim. Yatağımda bugün olanları ve gelecekte olabilecek olanları düşleyerek uyuyakaldım.
⛸️
Herkese selamm!
Öncelikle bu bölümü birine ithaf etmek istiyorum. Kendisi bu kurguyu yazmamda çok ısrarcı ve destekleyiciydi. Teşekkürler Meliha Özkan. Bölümle veya kurguyla ilgili sorularınız varsa bu köşede buluşalım.
Bölüm sıklıkları konusunda net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama iki haftada bir atmaya çalışacağım.
Kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Kapakta gördüğünüz kişiler aynı zamanda bizim modellerimiz. Fakat hikayedeki asıl kişiler onlar değil. Vasilisa Kaganovskaia ve Valeriy Angelopol sadece birer temsilci.
Yıldıza basmayı unutmayın. Sizi seviyorum...
|
0% |