@noktali._virgul
|
Selaammmm! Yine ben yine ben yine bennnn! Arkadaşlar bölüme geçmeden önce şunları söylemek istiyorum. Önceki bölüm hakkında bazı yorumlar aldım ve bu yorumlar bölümün bazı kısımlarının mantıksız olduğu hakkındaydı. Şimdi onu şöyle izah edeyim canikolarım. Kız ailesiyle kavga etti ve sokakta kalıyor bu yüzden de biraz donuk. Mesela Can ona günaydın dedi fakat bu cevap vermedi çünkü uykusuz olduğundan dolayı hayal falan gördüğünü zannediyor ki orda da yazmıştım fazla anlaşılır olmadıysa kusuruma bakmayın. İkinci olaraktan da müdüre sarılması saçma olmuş gibi bir yorumdu. Aslında biraz haklılık payı var ama benim orayı tam betimleyemememden dolayı. Çünkü müdür dünyalar tatlısı bir adama benziyor ve kız da gün boyu gezip en sonunda kabul görünce haliyle fazlasıyla seviniyor. Sevincini de sarılarak yansıtıyor. Ben fazla betimleyememişim kusura bakmayı o yüzden tekrardan. Her neyse burayı da böyle hallettiğimize göre yeni bölüme geçebilirizzz! Lütfen oy ve yorum yapmayı ayrıca anlattığım gibi mantıksızlıklar ve betimleme hataları varsa belirtmeyi unutmayınızzz! İyi okumalarrrr!✨✨ ... O gece Can ile birlikte hem konuşarak hem de susarak sohbet ettik. Yine gitmemişti, benimle sessizce oturmuştu bir süre sonra. Rahatsız olmadım bundan, iyi bir çocuğa benziyordu. Ama en sonunda dayanamayarak "Benim geçerli sebeplerim olduğundan dolayı buradayım, peki sen?" diye sordum. İlk başta sessiz kaldı, sanırım yine ne diyeceğini bilmiyordu. Bir kaç dakika geçti. Soruma cevap vermemiş, elindeki kitabı inceliyordu. Belki onun da geçerli nedenleri vardır diye ısrar etmemiştim. Bakışlarını üstümde hissettiğimde ben de ona döndüm. "Burası çok da tekin bir yer değil. Üstelik gecenin geç saatlerindeyiz. Tek kalmanı istemem." dedi. Şaşırmamıştım çünkü tahminlerim arasındaydı. Gerçekten tekin bir yere benzemiyordu, anlayışla başımı sallayıp tekrar önüme döndüm. Geri kalan süre sessiz geçti. İkimiz de konuşmaya çekiniyor gibiydik. O elindeki kitabı inceliyor ben ise hafif bir şekilde Garip'in tüylerini okşuyordum. Neden bu kadar sessizdi? Neden sessizlik bu kadar üstüme üstüme gelmişti? Dayanamadım, "Sevdin mi?" diye sordum elindeki kitaba bakarak. Başta şaşkın bakışlarını yine üstümde hissetsem de aldırmayarak kitaba bakmaya devam ettim. O da kitaptan söz ettiğimi anlamış olacak ki bakışlarını benden çekti. Bir süre bekledi, cevap vermekte yine gecikti. "Evet, güzel bir kitap." dedi. Neresindesin diye sormadım, bana neydi? Onun bu cevabından sonra derin bir sessizlik daha. Sanırım sessizliği seviyordu, benim aksime. Ben konuşmayı severdim ama o sevgim de elimden alınmıştı. Artık canım hiçbir şey konuşmak istemiyordu. Bu hayatta önemi olmayan fazla şey vardı ve bu da onlardan biriydi. Aldırmadım, Garip'i sevmeye devam ettim. ... Telefonumu cebimden çıkardım ve saate baktım. Altıyı otuz yedi geçiyordu. Dün isminin Haydar olduğunu öğrendiğim müdür bey amca, bana yedide orda olmam gerektiğini söylemişti. Hiç garsonluk yapmamıştım ve bunu sorun etmemesi Haydar beyi daha çok sevmeme neden olmuştu. Bir haftalık deneme sürem vardı. O gün karşılaştığım fakat adını öğrenemediğim kumral kızdan biraz tırsmış olduğum doğruydu. Umarım başka bir iş bulmak zorunda kalmazdım. Yanımda sessizce kitabını okuyan Can'a çevirdim bakışlarımı. Baktığımı fark etmedi. Garip ise bu sırada ona aldığım sütü içiyordu. Yerimden kalktığımda Can bu sefer bana bakmıştı. Sorgular bakışlarını üzerime diktiğinde onu cevapsız bırakmak istemedim. "İşe gitmem gerek." dedim. Bakışları değişmedi. Muhtemelen onun da benim yaşım hakkında tahminleri vardı ve bu yaşta neden çalıştığımı sorguluyordu. Fakat sonrasında hayat şartları ve iki gündür bu parkta kaldığım aklına gelmiş olacak ki gülümsedi. "Kolay gelsin." dedi. Bakışlarım tekrardan Garip'e döndü. Karnını doyurmuş bir şekilde bizi izlediğini gördüm. Sonra da Can'a baktım ve kısık bir sesle "Hoşçakal." dedim. Ondan da gülümseyen bir yüzle aynı cevabı alınca yakınlarda olan kafenin yolunda ilerlemeye başladım. ... Oraya vardığımda kafenin kapısından içeri girmeden önce Garip'e baktım. Eğildim ve başını okşadım. Beni burada beklemesi sanırım bir mucize olurdu. Ona son kez bakıyormuş, onu son kez seviyormuş gibi hissettim birden. İçli içli baktım ve derin bir nefes aldım. Sevdiğim tek kedi olarak tarihe geçmesi gerekiyordu. Normalde kedileri bir metreden fazla yaklaştırmazdım yanıma, yolda görsem yönümü değiştirirdim. Ama şimdi Garip'e bakarken öyle hisler sarmıştı ki bedenimi, ben bile şaşırıyordum halime. Ardından doğrularak Garip'e son bir bakış attım ve hüzünle gülümseyerek kafeden içeri girdim. Kasaya doğru ilerlediğimde aynı kızı görmek bir tık rahatlatmıştı beni. En sonunda yanına vardığımda kafasını kaldırdı ve beni görünce ağzı kulaklarına varacak derecede gülümsedi. "Hoş geldin!" dedi yine beni korkutacak şekilde bir neşeyle. Ben de ona gülümseyerek "Hoş buldum." dedim onun aksine duyabileceği kısık bir sesle. Yine kasanın arkasından çıkarak koluma girdi ve aynı kişiye seslendi. İlerlemeye başladığımızda yadırgamadım. İtiraz etmeden onunla birlikte yürüdüğümde bu sefer müdürün odası değil de başka bir odaya gittik. Bu oda biraz küçüktü ve duvara sabit küçük dolaplar vardı. "Burası çalışanların dolaplarının bulunduğu odadır. Aynı zamanda telefonda konuşmak için de bu odayı kullanırız. Tabii mesai saatleri içinde telefonla konuşamazsın ama olur ki acil bir şey olursa burayı kullanabilirsin." Heyecanlı heyecanlı anlattığı şeylere olumlu bir şekilde başımı salladım. Sözleri bitince elini uzatarak "Ben Umay bu arada." dedi. Elini tutarak "Efnan." dedim. Gülümseyince ben de gülümsedim. Sevmiştim bu kızı, enerjisi çok iyiydi. Sanırım onunla arkadaş olabilirdik. Kumral ve kıvırcık olan saçları çok hoş duruyordu. Yeşil gözlerinin güzelliğinden ise bahsetmiyordum bile. Ellerimiz birbirinden ayrıldığında odanın içindeki dolaplardan birine doğru ilerledi. Onu izlediğim sırada elini bir dolabın üzerine koyarak tekrar konuştu o neşeli sesiyle. "Burası da senin dolabın." dedi, dolabın üzerindeki anahtarı alarak yanıma geldi ve anahtarı bana verdi. İçim heyecanla doldu birden. Uzun süredir çalışmak istiyordum fakat para biriktirmek içindi, mecburiyetten değil... Bir anlık önleyemememden dolayı gözlerimin dolmasıyla başımı önüme eğdim. Gözlerimi kırpıştırarak yaşların akmaması için uğraştım. Umursamamam gerekiyordu, önemli değillerdi artık. Değillerdi, değil mi? En sonunda başımı tekrar kaldırıp Umay'a baktım. Bakışları endişeliydi, muhtemelen neden bir anahtara o kadar çok baktığımı sorguluyordu. Daha fazla endişelenmemesi için dolu gözlerimi tatlı tatlı kırpıştırıp gülümseyerek " Teşekkür ederim." dedim. O da gülümsedi ve tekrardan koluma girdi. Birlikte kasanın oraya geri döndük. Biz kasaya doğru giderken yolda kısaca çalışanlar hakkında bilgi verdi ve yapacaklarımı anlattı. Kasada Ateş ile tanıştık. O da aynı Umay gibi neşeli birine benziyordu. Ardından gelen birkaç müşteriyle çalışmaya başladım. ... Uzun süreli çalışmamdan sonra yorgunlukla kasadaki Umay'ın yanına ilerledim. Garip'in gittiği gerçeğiyle yüzleşmemek için dışarıya gözüm bile kaymamıştı. Umay'ın yanına vardığımda bir müşteriyle ilgilendiğini fark ettim. Müşteri gittikten sonra kasanın arkasından çıktı ve neşeyle "Mola vakti!" diyerek koluma girdi. Birlikte, aynı kafe gibi küçük olan mutfağa doğru ilerledik ve içeri girdik. Adını yine Umay'dan öğrendiğim Gülpembe hanım tatlı yapmakla uğraşıyordu. O da çok neşeli bir kadındı ve ayrıca Rizeliydi. Ona kolay gelsin diyerek arka kapıya ilerledik. Umay bana burayı daha önce göstermişti. Burada iki küçük masa vardı ve mola veren çalışanlar genellikle buraya geliyordu. Biz de masalardan birine ilerleyerek oturduk ve bir süre kimse konuşmadı. En sonunda Umay dayanamamış olacak ki "Kaç yaşındasın?" diye sordu. Beni Ateş'le tanıştırması ve kafeyi gezdirmesi dışında çalıştığımız için çok fazla konuşamamıştık. Şimdi aklındaki bütün soruları soracağını düşünerek derin bir nefes aldım. "17." dedim. Müdür gibi o da şaşırmıştı yaşıma. Bir süre sessiz kaldı. Muhtemelen sormaya çekindiği için burada çalışma nedenimi kendi tahmin etmeye çalışıyordu. Samimiyetinden dolayı ona gerçek nedenini söylemek ve daha onu tanımadığım için söylememek arasında gidip geldim. En sonunda en fazla ne olabilir ki düşüncesiyle "Evden kaçmışım gibi bir şey oldu. Çalışmam gerekiyordu." dedim. Tabii ki beklemediği bir şeydi ve doğal olarak fazlasıyla şaşırdı. Bunu saklama gereği duymadan gözlerini fal taşı gibi açtığında hafifçe güldüm. En yakın zamanda bir ev bulabileceğim düşüncesiyle nefes alıyordum. O yüzden birkaç gün sokakta kalmak benim için sorun değildi. Bu sefer ben ona "Senin yaşın kaç?" diye sordum. Sanırım söylediklerimin etkisinden çıkamamıştı ki "Sokakta mı kalıyorsun?" dedi sorumu es geçerek. Gözlerimi kaçırarak olumlu anlamda kafa salladım. Bu sefer uzun süren bir sessizlik oldu. Ne o soruma cevap verdi ne de ben başka bir şey söyledim. Bu sessizliğin ardından konuya nasıl başlayacağını bilemiyormuş veya söyleyeceği şeyden emin değilmiş gibi gözlerini kaçırarak "Aslında..." dedi. Söyleyeceği şeyi merak ederek kaşlarımı çattım. "Ben 20 yaşındayım ve üniversite ikinci sınıfa geçtim. Babam sağ olsun kendime ait bir evim var ve..." diyerek gerisini getirmedi. Merakım daha da artmıştı. "Evimde tek yaşıyorum. İnan yalnızlık çok zor ve bir ev arkadaşı hiç de fena olmaz. Eğer sen de istersen..." dedi ve tekrar sustu. Tepkimden çekiniyordu sanırım çünkü bunları söylemesi epey uzun sürmüştü. Gözlerini en sonunda yüzüme çıkardığında yalvarır gibi baktı bana. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Eğer Garip beni bekliyorsa onsuz gidemezdim. Ve ayrıca hiç tanımadığım birine de yük olmak istemezdim. Bir ev arkadaşı aradığını söylemesi ve bana yalvaran gözlerle bakması çok da yük olmayacağımı gösterse de emin olamamıştım. Ben de gözlerimi kaçırarak "Teklifin için gerçekten çok teşekkür ederim." dedim. Kabul etmeyeceğimi zannetmiş olmalı ki yüzü düştü. Aldırmadan devam ettim. "Aslında ben sokakta bir kedi sahiplendim. Yani eğer bir mucize olduysa şuan dükkanın kapısında beni bekliyor. Eğer öyleyse ben onsuz bir yere gidemem." dedim biraz çekinerek. Tepkisine bakmak için bakışlarımı ona çevirdiğimde resmen sevinçten ağlayacak gibi duruyordu. "Oldu bu iş!" diye sevinçle şakıdığında ben de onun gibi hafifçe gülümsedim. Bir süre sustu ve sevinç dolu bakışlarıyla bana baktı. Sanki kendini zor tutuyor gibiydi. En sonunda birden yerinden kalktı ve hızla kollarını boynuma doladı. "Ay, yaşasın! Sonunda bir ev arkadaşım oldu. Aslında Parla'ya söylemiştim ama o ailesiyle yaşadığı için istemedi." dedi gözlerini devirerek. Parla da bu kafede çalışan bir garsondu. Siyah saçları ve kömür karası gözleriyle Umay gibi çok güzel bir kızdı. Göz devirişine hafifçe gülerken o da benden ayrılarak geri yerine geçti. "E, sen hangi okula gidiyorsun?" dedi. Gözlerimi kaçırarak bu sorunun cevabını tekrar düşündüm. Para kazanmaya başlamıştım. Üstelik ev işini de hallettim sayılırdı. Okula gidebilirdim fakat hâlâ bu psikolojiyle okuyabileceğimi sanmıyordum. Başımı iki yana sallayarak "Sanırım okulu bir süreliğine bırakmak zorunda kalacağım." dedim umutsuzca. Şuan yaz tatilindeydik ve bu yüzden tam emin olamıyordum. Arkadaşlık ilişkilerine çok değer verirdim. Bu yüzden belki de Umay ile olan arkadaşlığımız ilerlerse daha iyi bir duruma gelebilirdim. Ve okula geri dönebilirdim. Bunu zaman gösterecekti. Umay yüzüme anlamaz bir şekilde bakarken "Nasıl yani, neden?" diye sordu. Yine gözlerimi kaçırdım. Ailemle kavga ettiğimi anlatmayı sonraya bırakmalıydım, o kadar tanımıyordum onu. Ama belki de daha fazla yakınlaşmamızı sağlardı. Hayır, böyle bir şey yapmayacaktım, sonraydı. "Boş ver, belki sonra anlatırım." dedim anlamasını umarak. Gülümsedi ve peki der gibi omuz silkti. Ardından molamızın bitmesiyle işimize geri döndük. Aklım hâlâ Garip'teydi. Acaba gitmiş miydi? Meraktan çatlayacaktım. O bir kedi, seni bekleyecek hâli yok ya diyordu bir tarafım. Diğer tarafımsa o da senin gibi sana bağlandı, gitmez diyordu. En sonunda bu düşüncelerle kafayı yiyeceğimi düşünerek işime odaklanmaya çalıştım. ... Mesai bittiğinde Umay yine gelip koluma girmişti. Artık alışmıştım o yüzden aldırmadım. Asıl dikkatimi çeken Parla'nın da bizimle geliyor olmasıydı. Umay, öbür kolunu da onun koluna geçirmişti ve üçümüz birlikte çıkışa doğru ilerliyorduk. Saat 22.07 idi. Kapıya doğru ilerlerken birden tüm bedenimi bir hüzün kapladı. Garip'i göremeyecek olmak, arkadaşlığımızın bu kadar kısa sürmesi beni üzmüştü. Bu kadar kısa sürede ona nasıl bu denli bağlandığım ise bir muammaydı. Tam kapıdan çıktığımız sırada gelen miyavlama sesiyle arkamı döndüm. Oturup ağlayabilirdim, Garip gitmemişti! Yani belki gidip geri gelmiş olabilirdi ama sonuç olarak buradaydı. Umay'ın kolundan çıkarak Garip'in yanına gittim ve onu kucağıma aldım. Başının üzerinden öptüğümde gerçekten de gözlerimin dolduğunu hissettim ve sevinçle gülümsedim. O sırada Umay ve Parla da yanıma gelmiş ve Garip'i sevmeye başlamışlardı. Tam da o an aklıma gelen bir detayla Umay'a döndüm. "Şey, aslında küçük bir işim var. Bana evin konumunu atabilir misin?" dedim. Umay çatık kaşlarıyla bana baktığında Parla da anlamaz bakışlarla ikimize bakıyordu. "Çok mu acil ki? Gece gece şimdi dışarda tek başına ne işi kızım? Ben de geleyim mi?" diye sordu. Sorgulamasını yadırgamadım. Gün boyunca da böyle sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi konuşmuştu benimle. Abla edasıyla sorduğu soruya "Sorun yok, çok uzun sürmez zaten." diye cevap verdim. Çatık kaşları düzelmemişti. Başıma bir şey gelmesinden korktuğunu anlayabiliyordum ve bu da beni mutlu ediyordu. Beni düşünen ikinci kişi, birincisi Can'dı. Endişelenmemesi gerektiğini belirtmek için samimi bir gülümsemeyle baktım ona. "Bir dakika, neler oluyor?" diye yanımızda olduğunu unuttuğum Parla girdi araya. Günün sessiz kızı sonunda konuşmaya karar vermişti. Umay ile birlikte ona baktığımızda o konuşmaya başladı. "Tanıştırayım güzelim, yeni ev arkadaşım!" dedi sabahki sevinciyle. Ardından devam etti. "Şuan gece gece ne işi olduğunu sorguluyorum kendisinin hem arkadaşı hem de ablası olarak. Muhtemelen sen de bunu yapıyorsun değil mi, lütfen yap!" dedi az önceki sevincinden eser kalmayacak şekilde. Onun bu hâllerine hafifçe gülerek geri geri adımlamaya başladım. "Merak etme, gerçekten uzun sürmeyecek." dedim ve arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Sonra aklıma gelen şeyle geri döndüm ve Garip'i onun kucağına bırakarak "Konumu atmayı unutma." dedim, arkamı dönerek tekrar ilerlemeye başladım. 15-20 dakika ilerledikten sonra sonunda oraya ulaşmıştım. Gözlerimle parkı taradığımda daha gelmediğini görünce ben de hâlâ açık olan bakkala doğru ilerledim. İçeri girdiğimde bakkal amca, duvara sabitlenmiş küçük televizyondan maç izliyordu. "İyi akşamlar." diyerek kasaya doğru adımladım. Gülümseyerek yerinden kalktığında "Sana da kızım." dedi. Bir su ve çikolata alarak kasaya bıraktım. Cebimden 50 TL çıkardım ve bakkal amcaya uzattım. Paranın üstünü alırken gözüm yine sigaralara kaymıştı. Nereye baktığımı anlayan bakkal amcanın yüzündeki gülümseme bir tık solar gibi olsa da kendini toparlamıştı. "Geçen gün aldığımdan alabilir miyim?" diye sordum. Arkasını döndü ve ben de cebimden 50 TL daha çıkardım. Aldıklarımı bir poşete koyup para üstüyle birlikte bana uzattığında teşekkür ederek aldım fakat içindekileri elime alarak poşeti ona geri uzattım. Arkamı dönerek kapıya ilerlediğim sırada ismini sormadığımı hatırlayarak geri döndüm. "İsminiz neydi acaba?" diye sorduğumda gülümsemişti. Adının Kadir olduğunu öğrenerek çıktım bakkaldan. Parka doğru ilerledim ve hâlâ gelmediğini gördüğümde her zaman ki gibi banka oturup onu beklemeye başladım. Evet, Can'ı bekliyordum. Buraya bir daha geleceğimi zannetmiyordum. Can ile de arkadaş olduğumuz için ona veda etmeden gitmek istemedim. O kadar beni düşünüp burada sabahlamıştı benimle. Bir vedayı hak ediyordu sanırım. Onu beklerken bir sigara içmiştim. En sonunda geldiğinde yanına giderek selam verdim. Gülümseyerek cevap verdiğinde konuşmaya başladım. "Artık buraya gelmeyeceğim. Bu yüzden sana veda etmek istedim." dedim kısa keserek. Bir an yüzü düşer gibi oldu ama hemen toparladı. Beklemiyor olacaktı ki bir süre konuşmadı. En sonunda konuşmayacağını anlayarak ben konuşacaktım ama izin vermedi ve "Numaranı alsam, belki haberleşiriz. Arkadaşlığımız bitsin istemem." dedi kısık bir sesle. Gözleri benden başka her yere bakıyordu. Cevabımdan çekindiği belliydi. Bu haline gülümsedim ve zaten yapmayı düşündüğüm şey olarak numaramı verdim. Gözlerindeki hüzün gitmiş yerine umut ve mutluluk gelmişti. Ya da her zaman ki gibi ben kafamda kuruyordum. "O zaman sana iyi geceler." dedim gülümseyerek. O da bana gülümseyerek cevap verdiğinde arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Arka cebimden telefonumu çıkararak Umay'ın attığı konuma baktım. Kafeye neredeyse yarım saatlik uzaklıktaydı. Sabah Umay'ın şarj aletini kullandığım için neyse ki şarjım vardı. ... Sonunda Umay'ın attığı konuma geldiğimde apartmanın önünde karşılamıştı beni. Beni gördüğü gibi şükrederek boynuma atladı. Onu endişelendirmiş olmak beni her ne kadar üzmüş olsa da aynı zaman da sevindiriyordu. Benim için endişelenen biri... Eve geldiğimizde de bu sefer de Garip beni karşılamış, bacaklarıma sürtünerek sevgisini yeterince belli etmişti. Eğilerek ben de onun tüylerini okşadığım sırada Umay da içeri girerek beni kolumdan tutmuş ve koridorda ilerletmeye başlamıştı. Bu hâllerine alıştığım için itiraz etmeden onu takip ettim. Koridorun sonundaki odaya ulaştığımızda kapıyı açtı ve kolumu serbest bırakıp gülümseyerek bana döndü. "Burası senin odan." dediğinde ben de ona gülümseyerek baktım ve düşünmeden kollarımı bedenine doladım. O da bana sıkı sıkı sarıldı. "Yemek hazır, seni bekliyorduk. Hadi gel!" dedi ayrıldığımızda ve mutfağa ilerledik. Evin kapısı direk salona açılıyordu ve sol taraf odaların bulunduğu koridordan oluşuyordu. Sağ tarafta ise beyaz rengin ağır bastığı ve kahve tonlarının bulunduğu bir Amerikan mutfak vardı. Bana verdiği odaya ise diyecek kelime bulamıyordum. Mutfağa geldiğimizde evde olduğunu fark etmediğim Parla ile karşılaştım. Ona gülümsediğimde o da bana gülümsedi ve hep birlikte masaya geçtik. Umay, Garip için bir kaba mama koymuştu, muhtemelen gelirken almıştı. Minnetle ona baktığımda gülümsedi. ... Sohbet ederek yemeğimizi yedikten sonra Parla televizyon izlemek için L koltuğa geçmiş, biz de bulaşıkları makineye diziyorduk. İşimiz bitince Umay'a çok fazla uykum olduğunu söylediğimde bana birkaç parça kıyafet getirmiş ve odamdaki banyoda duş alabileceğimi söylemişti. Ona yine minnetle bakarak sarıldım ve en sonunda duş aldıktan sonra yatağa geçtim. Ben yatınca Garip de yanıma kıvrılmıştı. Gözlerimi tavana dikerek düşünmeye başladım. Ne ara buraya kadar gelmiştim ben? Daha birkaç gün önce 12. sınıf için hazırlık yapıyordum, şimdiyse işten yorgun argın gelmiş ve yemek yiyip yatmıştım. Kimin yüzündendi bunlar? Derin bir nefes alarak Garip'e baktım. Kedilerden gerçekten hoşlanmazdım fakat şuan sokakta rastgele karşıma çıkan bir kediyle aynı yatağı paylaşıyordum. Ona nasıl bu kadar çok bağlanabilmiştim? Ne ara bu denli her şeyim olmuştu? Sinir bozukluğuyla güldüm. Ben daha 17 yaşındaydım! Derslerimi düşüneceğim yerde acaba işten atılır mıyım, acaba uygun fiyatlı bir ev bulabilir miyim diye düşünüyordum. Bu nasıl bir işti böyle?! Yine mi? Yine mi akmaya başladı bu yaşlar?! Yeterdi artık, bunlarla uğraşamazdım ben, düşünmem gereken bir geleceğim vardı. Evet, düşünmem gereken geleceğimdi! Babamın bana inanmaması, bana attığı tokat ya da annemin ağlayışları değildi! Ellerimi yüzüme götürerek akan yaşları sertçe sildim ve doğruldum. Derin derin nefesler almaya çalıştım fakat işe yaramıyordu. Kızlar duymasın diye sessiz sessiz ağlamak ise beni daha çok zorluyordu. Biraz hava almak için odanın balkonuna çıktım. Fazla geniş olmamasına rağmen göz kamaştırıcı bir güzelliği vardı balkonun. Geri dönüp sigaramı almaya karar vermiştim fakat hızla bu fikirden vazgeçmiştim. Umay ne kadar burası artık senin de evin demiş olsa da, sigara içtiğimi bilmiyordu ve rahatsız olabilirdi. Bu yüzden sigara içmeyi sonraya bırakıp müsait bir zamanda ona söylemeyi aklıma not ettim. Balkona geçerek koltuğa oturduğumda gözyaşlarım akmayı bırakmıştı. Biraz rahatlayarak derin bir nefes aldım. Havanın boğucu bir sıcaklığı olmasa da sıcak olduğu için üstüme battaniyeyi almadım. Bu sefer beni ağlatacak şeyleri düşünmek yerine başka şeyler düşünmeye karar verdim. Mesela Parla'yı düşünebilirdim. Umay ile gayet iyi anlaşıyorduk fakat Parla ile Umay'ın bizi tanıştırması dışında hiç sohbet etmemiştik. Sessiz bir kızdı, bu her hâlinden belliydi. Çalışırken gözlemlediğime göre de kafede sadece Umay ile yakındı. Acaba o da mı yeni gelmişti? Umay'ın söylediğine göre Parla ile liseden tanışıyorlarmış ve aynı okuldalarmış. Ama Parla ondan bir yaş küçükmüş. Yani bu da demek oluyor ki üniversiteye yeni geçmiş. Sonra Umay'ın bahsettiği diğer çalışanlar geldi aklıma. İlk geldiğim gün kasaya bakması için seslendiği çocuk olan Ateş de gayet sıcak hatta komik denebilecek biriydi. Ve onun yakın arkadaşı olan Volkan ile birebir tanışamamıştım daha ama muhtemelen onunla da yarın tanışırdım. Bir de Gülpembe hanım vardı. Belki de orta yaşlı olmasından ya da Rizeli olmasından kaynaklanan bir sevecenliği ve sıcaklığı vardı. Evet, Rize'yi çok seviyorum ve nedenini bilmiyorum. Tıpkı Rize gibi Gülpembe hanım, daha doğrusu Gülpembe teyzeyi de çok sevmiştim. Ona Gülpembe teyze dememi istemişti. Günüm beklemediğim kadar güzel geçmişti. Evet, belki sonlara doğru biraz moral bozukluğu yaşamış olsam da gayet iyiydim. İlk günlüğümü alırken ki sevincimi ise asla unutamayacaktım. O anı, parayı aldığım gibi gözyaşlarıyla Haydar beye sarılmamı hatırlayınca hafifçe güldüm. Rezil bir andı ama güzeldi. Zaten Haydar bey de hiç kızmamış, aksine gülmüştü. Hatırladıkça daha fazla duygulandım ve salya sümük ağlamama ramak kaldığını fark ederek tekrar güldüm. Ardından kalkıp içeri geçtim ve yatağa uzandım. Balkona çıkmak ve temiz hava almak gerçekten de iyi gelmişti. Bakalım yarın beni ne bekliyordu. Son kez telefonumu kontrol ettim, ne bir arama ne de bir mesaj vardı. Umursamamaya çalışarak gözlerimi yumdum. ... |
0% |