Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM: SON PİYES

@notredamemus

 

 

 

 

Sessizdi. Her şey sessizdi. Koridorlarda neşe yoktu artık. Hiçbir şey yoktu. Eksikti. Ben eksiktim artık. Hayatıma hep yabancılık çektim ama tek tanıdığımda yoktu yanımda artık. Kalmam için ortada bir engelde kalmamıştı. Yıllardır kardeşim için savaş veriyordum ben bu evde. Kardeşimi severlerdi. Onun yuvası vardı. O buraya layıktı. Bende onu burdan koparmamak için 18 sene boyunca durmaksızın bana biçilen rolü oynadım. Kardeşim için oynadım. Sadece onun içindi. Bugün oyunun son perdesiydi. Benim masalım sonunda prensesle prensin evlendiği türden değildi. Benimki mutsuzdu. Benimki karamsardı. Benimki umutsuzluğun ışık tuttuğu bir masaldı. Kız gitti ve kadın öldü. O kadın bugün bu evde öldü.

 

Oyunu iyi oynamam için çok şık bir oda verilmişti. Odama ilerledim. İçerisine baktım ve kısa bir anlığına boğuldum tekrardan. Bu 4 duvarda hiçbir zaman iyi anılarda eşlik etmemişti bana.

 

Elime ne bulduysam alıyordum. Ne kadar şey varsa. Orda burda biriktirmiş olduğum Ne kadar şey varsa. Acele ediyordum çünkü artık tahammülüm yoktu. Okulu siktir etmiştim. Ailemi siktir etmiştim. Hepsinden önce hayallerimi siktir edip silmiştim kafamdan. En büyük saygısızlığı kendime ediyordum her zamanki gibi.

 

Kendi odamda işimi bitirdikten sonra Aden'in odasına bakmak istedim. Kapıyı ilk açtığımda çok güzel bir mezuniyet fotoğrafı karşılıyordu beni. Gülüşünün içinde kaybolacağınız kadar derin bakıyordu. Tek bir fotoğrafına bile hasrettim. Kardeşimin odasında bize özel ne kaldıysa almıştım. Fotoğrafları, takıları, notları, günlükleri... Onsuz çok eksiktim.

 

Burdan sonrasında nereye gideceğimi, nerede kalacağım konusunda en ufak endişem yoktu. En kötü savrulurdum. Dünya üzerindeki her yer buradan güzeldi artık benim için. Ben entrikaların çatı olduğu evde tek bir saniyemi bile kaybetmek istemiyordum bu saatten sonra. Keşke bana kaybolan yıllarımı geri verebilselerdi.

 

Aşağıdaydı ikiside. Arzu ve Serter. Ve bende Kayraydım. Onların yüz karaları.

Onlarla ilk defa bugün hesaplaşacaktım. Bugün benim için her şey ilkti.

 

Merdivenlerden indim. İkiside ayrı bir kenara savrulmuştu. Hala ama hala ağlıyordu Arzu. Hala susmamıştı. Serter aynıydı. Yummuştu gözlerini. Yaslamıştı kafasını geriye. Aslında onlara içimden gelen tek bir açıklama yapma isteği yoktu ama sadece nefret kusmak istiyordum. Elimde aldıkları pahalı saatler, burdan gittiğim an bloke edilecek kredi kartları, telefonum ve laptopum vardı. Bunları onların yüzüne fırlatıp siktir olup gitmek istiyordum bu evden.

 

Karşılarındaydım. İkisindende tık yoktu. Farketmemişlerdi sanırsam. Seslendim.

 

"Canım ailem." Tek bu çıktı ağzımdan. Amacım dikkatlerini çekmekti. İşe yaradı. Elimdeki valizi gören Serter bomboş bakıyordu yüzüme. Diğerinin çok umurunda olduğum söylenemezdi.

 

"Ne bu hal? Dalga mı geçiyorsunuz analı kızlı siz benle? Git bırak şunları asabımı bozma." Dedi.

 

"Üzgünüm babacım 18 yıl boyunca siz beni yeterince bozdunuz maalesef. Size daha fazla katlanabileceğim konusunda herhangi bir şey söylemediğimi hatırlıyorum. Aynen öyle yapacağım. Gidiyorum. Sevinmen gerek. Aile ekonomisine katkı sağlamış olurum hem. Ne kadar az insan, o kadar az masraf değil miydi baba?" Dedim.

 

"İyi değilsin. Geç odana dinlen biraz. Açsan yemek ye biraz beynine vurmuş belli. Gitmek falan filan. Saçmalamayı bırak elimden kaza çıkmasın." Dedi.

 

Zorluyordu. Hemde çok zorluyordu. Ama o nasıl oynuyorsa bende eşlik ediyordum. Daha sonrasında gözlerinin içine baktım. Beklememiş olacaktı ki elimden boşalan eşyalara bakıyordu. Onları resmen firlatmıştım. Bu kadar para manyağı bir insana yapılabilecek en tehlikeli kışkırtmalara biriydi belkide. Yerde tuzla buz olan eşyalardayken gözü tekrar konuşmaya başladım.

 

"Baba gitmek istiyorum. Hayatında hiçbir zaman duymadığın saygıyı şuan duy lütfen bana. Gitmek istiyorum diyorum. Elinin altından çıkacağım diyorum. Sizi istemiyorum. Anlaman için daha ne şekile girmem gerekiyor? Bunu size yıllarca anlatmak için yaptıklarım yetmedi mi size? Bıkmadınız mı artık her şeyin hesabını bana kesmekten? Bıkmadın mı baba? Yorulmadın mı beni hiç sayıp hep kulaklarını tıkamaktan? Ben söyleyeyim baba: Ben çok ama çok yoruldum. O kadar yoruldum ki idrak bile edemezsiniz bazı şeyleri. Sadece yaşadığımı hissetmek istiyorum artık. Hüsrev olmak istemiyorum. Belkide gerçekten sizinde dediğiniz gibi haketmemiştim doğmayı. Ama o gün keyif için yaptığınız şeylerin bedeliyim ben. Eğer o sikini tutmuş olsaydın günahkar bir bedeni dünyaya getirmemiş olacaktınız. Ama ne yazık ki yapamadınız. Bu yüzden bırakın artık beni. Sizin elinizden gitmeyi teklif eden benim bu sefer." Dedim. Uzun soluklu ve parçalıyıcı bir konuşma olmuştu. Gözlerimin içinde kalmıştı gözleri. Oturduğu koltukta küçülüp kalmıştı. Arzu ise eli başında bizi dinliyordu sadece.

 

Elimden düşmüş olan valizi tekrar ayağa kaldırdım. Kolundan tutup çekiştirirken o da konuştu.

 

"Bu evden dışarı çıkarsan, bir daha buraya gelemezsin Kayra. Bir daha benim kızım olamazsın. Bir daha asla ama asla seni kucaklamaya kalkmam. Eğer gidersen, umarım hayatında hiç olmadığı kadar güzel şeylerle karşılaşırsın. Sana bahsettiğin kadar rahatsızlık vermişsek şayet, bu senin en doğal hakkın. Şimdi git gidebilirsen. Durdurmayacağım. Kızına şuan bile bir şey demeyecek misin Arzu? " Dedi Serter Hüsrev.

 

"Benim onun gibi bir kızım yok. O bir iblis. Ben doğurmadım onu Serter. Benden çıkmış olamaz böyle bir şey. Ben hiç sevemedim onu. İnsan çocuğuna dokunmaktan iğrenir mi? İğrenmezdi Serter. Ben Aden'e dokunurken iğrenmezdim ki. Neden sen değilde Aden? Niye seni bu kadar çok sahiplendi bu dünya? Ne diye sen yaşıyorsun pislik!" Diye haykırıyordu. Arzu beni şaşırtmıyordu. Ondan tamda beklediğim buydu. Kulaklarım ona artık aldırış etmiyordu. Zihnim üstünü çizmişti.

 

 

 

 

"Belki babama benziyorumdur anne." Dedim bastırarak. O neyden bahsettiğimi çok iyi anlamıştı. Bunu söylerken Serter'e bakmamıştım. Babam kimdi bilmiyordum ama Serter olmadığına emindim. Ruh bağı yoktu aramızda. Çok garipti aramızdaki. Ama emin olduğum tek şey babam olmamasıydı. Gözleri yine cenaze sırasındaki gibi kocaman olmuştu. Sürekli böyle olurdu korktuğunda.

 

"Aşağılık pislik! Siktir olup git hayatımızdan. Bir dahada hiçbir şey için gelme buraya. Buraya bir daha gelirsen seni kendi ellerimle öldürecek olan ben olurum bu sefer!" Diye bağırıyordu arkamdan. Ama ben çoktan dış kapının önündeydim. Her zaman ki gibi karşımda Hasan abi vardı. Bu evde sevdiğim ve bana kalan tek kişiydi. Gözlerinde bana karşı bir şeyler vardı o adamda. Sadece şoför değildi benim için. Çok seviyordum onu.

 

"Gidiyorsun demek küçük hanım." Dedi imalı bakışlar atarak.

 

"Gidiyorum artık. Gitmek zorundayım Hasan abi. Bu evdeki her şey kötü benim için. Sen nasıl katlanıyorsun bunlara?" Diye sordum gülerek.

 

"Ekmek parası kızım. Hiçbir şey için değil. Sen ne yapacaksın ki tek başına. Koskoca İzmirde tek başına ne halt etmeyi planlıyorsun? Paran var mı yanında? Evin? Araban? Neyin var kızım senin? Hiçbir şeyin olmadan ne yapacaksın?"Diye peşi peşine sıralıyordu soruları. Bombardımandı adeta.

 

"Belkide bir şey yapmam abi. Sadece bir kaldırıma oturup dilenmekten başka hiçbir şey yapmam belkide. Umurumda değil. Karnım aç olsun ama zihnim huzur dolsun. Ben ilk defa bu kadar huzurluyum." Dedim.

 

"Al bunları. Bu benim numaram. Bu zarftada bir iş bulana kadar yetecek para var. Bana ulaşacaksın. Kimseye değil. Başını kötü işlere sokma. Sakın ama sakın yolundan sapma Kayra. Yapma bunu kızım. Kendine bunu eyleme." Dedi son kez.

 

"Alamam ben bunları. Benim dışında çocukların var Hasan abi deli misin sen? Ayrıca zorla kimse beni kötü yola sokamaz. Yaparsam en kötü kötülüğü kendime yaparım ben zaten başkasına kalmadan. Yapmayacağım. Söz veriyorum. Seni çok ama çok seviyorum ama bunu bil." Dedim bende son kez sımsıkı sarılarak ona.

 

"Nereye gideceksin peki? Bırakayım mı seni?" Dedi.

 

"İşinden olmak istiyorsan eyvallah buyur. Zahmet bile etme sakın. Gideceğim sessizce işte." Dedim ona arkamı dönüp bakarken.

 

"Bizde kal. Olmaz mı?" Dedi çaresizce tekrar.

 

"Olmazz. Kendi başımayım artık abicim. Gerçek ve doğru olan tek şey bu. Yaptıklarına minnettarım ama elinden ancak bu gelebilir zaten. Kendine ve ailene çok iyi bak." Dedim tekrar elimi sarmış elini sıkarak.

 

Baktı arkamdan öylece. Bende baktım ona. Ama yapmam gereken buydu.

 

 

 

Saat çabuk geçiyordu. Kızılına bürünmüştü güneş. Batıyordu. Sokaktaki ilk gecemdi belkide. Gelebileceğim en güzel yere gelmiştim. Kordon. Huzur vericiydi. Okul çıkışı kaçabildiğim zamanlar genellikle buraya gelirdim. Kafa dinlerdim.

 

Bankta değildim bu sefer. Tamda kaldırımın üzerinde ayaklarımın değebileceği şekilde oturmuştum. Bu daha rahattı benim için daha çok severdim böyle oturmayı. Bazen tek başıma gelmezdim. Adende yapışıp dururdu. Kılıbık. Onu her hatırladığımda sadece gülüyordum. Gülecektim.

 

Ayaklarımın altında koca bir deniz vardı. Su sesleri çok hoşuma gidiyordu. Mısırcılar bir kenarda, boydan geçen binlerce insan sesi dolduruyordu kulağımı. Yürüyüş yapmak istedim. Kalktığım gibi kordonu dolaşmaya başladım. Elimde ne bir telefon, ne de iletişim kurabileceğim hiçbir şey yoktu. Şu saatten sonra herhalde şansa yaşamaya başlamıştım. Ama en acilinden iş lazımdı bana. Her şeyden önce lazım olan oydu.

 

Elimde sürüklediğim valiz ile daha ne kadar yürüyeceğimi kestiremiyordum. Ne de olsa gidecek yerim yoktu. Şuan en güvenliği bir park bulmaktı. Otel bana çok pahalıya patlardı. Hiç o riske girmeye gerek yoktu o yüzden. Aklım yerinde değildi açıkcası. Gerçektende ne yapmayı düşünerek terk ettim evi?

 

 

 

 

 

 

Düşünüp duruyordum. He birde sabahtan beri yüzüme dönüp bakan bakanaydı. Malum Hüsrevler sağolsun. Aman alışsalar iyi ederdi. Bugün burada Hüsrevler gibi dolaşmıyordum çünkü. Umurumda değildi açıkcası. Şuan umurumda olan tek şey adam akıllı bir yer bulup sadece yatabileceğim bir yer bulmaktı. Bir yere sığınmam için kordondan ayrılmam lazımdı. Kordondan çıkıp birazcık sahil taraflarına ilerledim.

 

Çok ama çok yorulmuştum. Şimdi geldiğim yere hiç gelme fırsatım olmamıştı. Kordonun baya aşağısında kalan bir yerdi. Issızdı. Korkmuyor değildim ama en büyüklerini atlatmıştım zaten. Gördüğüm ilk banka atmıştım kendimi. En son birinden öğrendiğim kadarıyla gece bir gibiydi. Ve ben o günden beri hiç uyumamıştım. Aden öldüğünden beri hiçbir şey aklımı temizliyememişti. Uykularımı haram kılıyordu.

 

Başımın üstünde ortamı loşlaştıran bir sokak lambası vardı. Çok huzur vericiydi. Uykuya davetiye gibi. Huzurluydum. Ama uyumak istiyordum. Çok uyumak istiyordum. Gözlerim ara ara aralanıp sanki etrafı kolaçan etmem gerektiğini hatırlatıp duruyordu. Burnumun direğini kıran bir koku vardı. Baya kötü kokan. Gözlerimi bu sefer araladığımda aramızda sadece birkaç santim olan adamla gözgöze geldim. Çığlığımı içimde tutamadım görünce. Tabi üstümden itip hemen ayağa kalktım adamı görür görmez.

 

"Amca geberiyordum az önce. Ödümü kopardın ya!" Dedim sitemli şekilde.

 

 

"Hastayım." Dedi sırıtarak.

 

"Ona şüphe yok amcacım." Dedim valizimi kenara çekip yürümeye çalışırken.

 

Kolumdan tutup durdurdu.

 

"Sana hastayım." Dedi.

 

Hayatımda bu kadar rahatsız verici başka anım olmamıştı sanırsam.

 

"Amca hadi işine ya. Pis pis kokuyorsun. Utanmıyor musun? Az iç az. O zaman iyileşirsin." Diyip kolumu kurtardım elinden.

 

Arkamda hissettiğim sivri ve soğuk şeyi ilk defa deneyimliyordum. Arkamda vücuduma hafifçe batan bir çakı vardı. Kanatmıyordu ama çiziyordu. Çakı nereye hareket ediyorsa oraya savruluyordum. Duvarına dibine gelmiştik usulca.

 

"Konuşalım mı? Buna gerek yok. Sadece beni tedirgin ediyorsun." Diyebildim.

 

"Konuşacak bir şey yok güzellik." Diye direnmeye devam ediyordu.

 

 

 

Çığlık atamıyordum. Hemen vücuduma batan bir çakı vardı çünkü. Sadece ama sadece durmuştum. Elleriyle vücudumu kurcalıyordu. Çakıyı çekmeme konusunda kararlıydı sanırsam. Sürekli hareket ettirip duruyordu. Birde iğrenç bir koku yayılıyordu etrafımıza. Bu kadar kötü şeye az şahitlik etmiştim.

 

"Bırak kadını." Diye oldukça soğukkanlı bir ses doldurdu kulaklarımı.

 

Sırtımda olan çakı şimdi boğazımdaydı. Adamın beni boğazımı tutup döndürmesi ile çocukla karşı karşıyaydık.

 

Uzundu. Baya sanırsam. Hafif kısa saçlarını görebiliyordum karanlıkta sadece. Ayağında botlar vardı. Karşımızda dimdik duruyordu.

 

"Hadi be ihtiyar. Uğraştırma daha fazla." Diye ikinci kez konuştu.

 

 

"Sanane lan piç! Çok istiyorsan ölüsünü alırsın." Derken bıçağı dahada bastırıyordu.

 

"Yola mı gelirsin? Getireyim mi? Son uyarım." Dedi tekrardan.

 

"Sıkıysan lan!" Dedi ve bir adım geri attı adam.

 

Çocuk yaklaştıkça boğazıma bastırılan bıçak daha fazla yara açıyordu.

 

Sonunda bakışları bizden farklı bir yere bakıyordu. Yukarımıza doğru. Bir saliselik bıçağı tutan adamda baktığı sırada ışık hızıyla bir yumruk savruldu. Aniden boynumdaki kolların boşaldığını hissettim. Adam elindeki bıçak ile yere savrulmuştu. Bayıldı.

 

"Öldürdün lan adamı!"Diye şaşırarak tepki verdim.

 

"Niye? Sen mi ölmeyi tercih ederdin yoksa? Yanlış değilsem şuan bana canını kurtardığım için teşekkür etmen gereken dakikalardayız." Dedi gülerek.

 

"Sağol demir adam." Dedim ve arkamı dönerken konuştu tekrardan.

 

 

"Bir, yaran var. İki, gecenin saat bir buçuğu iken tek başına ıssızca dolaşıyorsun. Üç, başına başka bir sokakta bir şey daha gelirse bu sefer yetişemeyebilirim. Bu yüzden akıllı ol." Dedi.

 

 

 

 

"Akıllı ol derken? Gidiyorum. Çok teşekkür ettiğimi daha öncede söylediğimi hatırlıyorum. Ayrıca yaramı hallederim sağol." Dedim ve bankın orda kalan valizimi yerden kaldırdım.

 

 

"Gidecek yerin var mı?" Diye sordu. Arkamdan gelmeye devam ediyordu.

 

"Uçağım var saat üçte. Gidiyorum." Diye bir yalan uydurdum.

 

 

"Buraya en yakın havalimanın 2 saatlik bir yolu olduğunu biliyorsundur umarım. Ya da berbat bir yalancısın." Dedi gülerek. Bu sefer lambanın altındaydı ve ela gözleri ile küstah bir bakış attı. Çenesinin bitiminde bir sürü beni vardı. Güzel çocukmuş.

 

 

 

"Desene uçağı kaçırdım. "Diye ortamı yumuşatmak için sahte bir gülüş attım.

 

"Şuanlık kaldığım ev şurada. Bir yere gittiğin yoksa bugün misafir edebilirim. Ha dersen fakir ama gururluyum, buradaki serseriler ile uğraşmaya devam edebilirsin. Beni hiç ilgilendirmez." Dedi ve yüzünü benden uzaklaştırdı.

 

 

"Sen serseri değilsin yani." Dedim. Çok aptalca oldu herhalde.

 

 

"Bilmem. Öyle miyim?" Dedi.

 

Birkaç saniye aptalca bakıp durdum. Şuan yaşanan her şey aptalcaydı aslında.

 

 

"Ha birde şey diyecektim. Gözlerinin altı ve boynun çok berbat gözüküyor. Göz zevkime aykırıda." Dedi.

 

 

"Allah Allah!" Dedim şaşkın ve boş bakarak. Aramızdaki mesafeyi tek adımla kapatarak konuşmaya devam etti. Nefesini hissedebiliyordum.

 

 

"Geliyor musun? Gelmiyor musun?"Diye sordu. Çok düşünmedim cevap vermek için. Neyden bu kadar eminsem.

 

 

"Gelmiyorum." Dedim gözlerinin içine tekrar bakarak.

 

 

 

"İyi, zombi." Dedi ve son kez gözlerimin içine bakarak ve arkasına dönüp yürümeye başladı.

 

 

 

 

Aniden duyduğum havlamayla karışık ulumaya benzettiğim sesle tiz bir çığlık daha attım.

 

 

 

"Buraya kurt iniyor mu!" Diye bağırarak sordum.

 

 

 

 

Onunda uzakta olsada kahkahasını duymuştum.

 

 

"Ya safsın, ya da salak bir kızsın. Burası neresi zombi?" Diye sordu.

 

 

 

 

"İzmir." Diye cevapladım kendimden emin şekilde.

 

 

 

"İzmirde değil kurt, köpeğe bile az rastlarsın. Paranoyaklaştın iyice he." Dedi ve tekrar önüne dönüp yürümeye başladı.

 

 

 

 

 

"Ha şey, teklifin hala geçerli mi? Eğer bana kızmadıysan tabi." Diye sordum aptalca. Niye kızsın gerizekalı?

 

 

"Düş önüme. Yaranı temizleriz evde." Diye arkasını dönmeden cevap verdi.

 

 

 

 

Ayaklarımı popoma vura vura koşuyordum. Bu kadar aksiyon yeterdi sanırsam. Hala gülüyordu...

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%