Bana cevap veren olmadı. Sonra kulağımı kapıya dayadım ve sesleri dinlemeye çalıştım. Çok uzaklardan bir çığlık sesi gelmekteydi. Yutkunduktan sonra cesaretimi topladım ve kapıyı kontrol ettim. Herhangi bir kulpu yoktu ve ben de açabilmek için rastgele hareketler yapma-ya başladım. Parmağımın girebileceği her yeri zorluyor bir düğme, aralık ya da kulp arıyor-dum. Sonunda rastgele araştırmam bir işe yaramış ve kapı itilip çekilince açılmıştı.
Yağlanmaya ihtiyaç duyan menteşeleri gıcırdayınca kapıyı elimle sabit tuttum ve sadece geçebileceğim kadar bir boşluk bıraktım. Koridor linolyum zemin ile kaplanmıştı. Çıplak ayaklarım soğuk fayansı hissedince ürperdim. Ortamda amonyak kokusu vardı ve bu kokuyu ne zaman duyumsasam ellerim yanardı. Sanırım bir zamanlar amonyak ile ellerimi yakmıştım ama şimdi bu anı bana değil de bir başkasına aitmiş gibi geliyordu.
Etrafımda bir tur döndüm ve nereye gideceğimi kestirmeye çalıştım. Koridorun sonundan birisi nereye gittiğini bilen birinin özgüveniyle koşturarak geçmişti. Hızlı adımlarla ona doğru yürümeye başladım ve bir yandan da hastane önlüğünün arkasını kapatmaya çalışıyordum.
Koridorun sonuna ulaştığımda önce sağımı sonra solumu kontrol ettim. Sol taraftan kala-balık insan gruplarına ait konuşma ve gülüşme sesleri geliyordu. Ürkek adımlarla seslere doğru yürüdüm. Gözümü kamaştıran bir aydınlatma ile karşılaştım. Uzun masalar etrafında benim yaşlarımdaki gençler oturmuş, yemek yiyor ve muhabbet ediyordu. Herkeste hastane önlüğü vardı.