Yeni Üyelik
2.
Bölüm

İKİNCİ BÖLÜM

@nrkca

Öncelikle bölüme geçmeden önce oylarınız ve yorumlarınız için hepinize teşekkür ederim 💛 Beni çok şaşırttınız. Bu kadar okunacağını tahmin etmemiştim. Okunmaz zannediyordum. Okuyan herkese tekrardan teşekkürler💛

Sare KORKMAZ

Üzerimde bir ağırlık vardı ve üzerimde hissettiğim ağırlık hareket ediyordu. Bir dakika,ne! Üzerimde ki ağırlık hareket mi ediyordu!?

Gözlerimi aniden açtığımda, siyah tüylü bir kediyle karşılaşmayı beklemiyordum.

Yaşadığım ani şokla tepki dahi veremezken, kucağımda ki kedi kendine rahat bir yer bulmaya çalışıyordu sanırım. Bunu yaparken de tırnakları bluzumu delip, karnıma batıyordu.

Bu durum canımı acıtsada sesimi çıkarmadan sağ kolumu yavaşça başımın altına sokup, etrafıma bakındım.

Hava kararmış, akşam olmuştu. Yine her zaman olduğu gibi kimse bana yardım etmemiş, atak geçirmiş, yorgun düşmüş, uyuya kalmıştım. Acınacak haldeydim. Sıkıntıyla iç çektiğim sırada bakışlarım kucağımda ki siyah tüylü kediye kaydı.

 

Göbeğimin üzerinde sabit bir şekilde durmuş, bana bakıyordu. O kadar tatlı duruyordu ki boşta kalan elimle başını okşadım.

"Nereden geldin sen?" Tatlı çıkarmaya çalıştığım sesimle sordum. Bir yandan da başını okşamaya devam ediyordum. Soruma cevap olarak miyavlayıp etrafına bakındı.

Kediyi rahatsız etmemek için kımıldamadan sevmeye devam ettim.

Bir süre daha yattığım yerden kucağımda ki kediyi sevmeye devam etmiş, sonrasında rahatsız olunca doğrulup oturur pozisyona geçmiştim.

O sırada kedi de hareketlenmemle kucağımdan inmiş ama yanımdan ayrılmamıştı. Karşımda durarak bana bakmaya devam ediyordu. Bağdaş kurmuş, sevmeye okşamaya kaldığım yerden devam etmiştim. Onunda hoşuna gitmiş olmalı ki o da sevmeme izin vermişti.

Siyah tüylerini hem okşayıp hem de incelerken o da pür dikkat beni izliyordu. İstemsizce gülümsedim. Sahibi yoktu sanırım.

"Sanırım sahibin yok." Gülümseyerek baktığımda o da bana bakıyordu.

"O zaman sana ben baksam olur mu?"

"İsmini de Zeytin koysam olur mu?" Heyecanla sorduğumda soruma cevap olarak yüzüme bakıp miyavladı.

"Bunu kabul ettiğini varsayıyorum."

Zeytinin başını tekrar okşamaya devam edeceğim sırada yakından gelen babamın sesi panik yapmama yetmişti. Düşünmeden refleksle zeytini kucağıma alıp, ayağa kalkarak odama doğru koşmaya başladım.

Merdivenleri aceleyle çıktığımda etrafta çalışanların olmaması içimi rahatlatmıştı. Eğer kucağımda bir kediyle beni görseydiler hemen babama haber verirlerdi, eminim.

Odamın kapısı açıp, hızlıca içeriye girdim. Arkamdan hemen kapıyı kitleyip, sırtımı kapıya dayayarak yere çöktüm.

Zeytini yere koyup serbest bıraktım. O tırnaklarını bacağıma geçirip üzerime çıkmaya çalışırken, ben de hızlı aldığım nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Acizdim. Daha kendimi koruyamıyor, bakamıyordum. Nasıl kediye bakacaktım? Aptaldım. Daha fazla tutamadım kendimi, göz yaşlarım birer birer akmaya başladı. Sesimin çıkmaması için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım.

Zeytinse o sırada rahat durmuyor, üzerime çıkmaya çalışıyordu. Göz yaşlarımı elimle sildim. Bacaklarımı uzatıp zeytinin üzerime çıkmasını bekledim. Üzerime çıktığında başını okşadım.

"Sen beni teselli etmeye mi çalışıyorsun?" Kısık sesle sorduğumda miyavladı. Tatlılığına gülümsedim. Daha fazla dayanamadım, canını acıtmadan nazik bir şekilde başından öptüm.

"İyi ki geldin zeytin." Gülümseyerek zeytine baktım. Bir yandan da parlak tüylerini okşuyordum. İçim mutlulukla doldu.

Güldüğümü fark ettiğimde gülümsemem dondu. Gülüyordum. Ben gülüyordum. Gülümsem yavaşça soldu. En son ne zaman gülümsemiştim? Sekiz yaşında mı? İçimi kasvet sardı. Ben gülümsemeyi hak ediyor muydum? Annemin katiliydim ben. Mutlu olmamam lazımdı. Olmamalıydım. Babamın bağırışlarını işittim.

"Gülme! İğrençsin. Gülerken utanmıyor musun?" Tiksinmiş ifadesiyle baktı.

"Katil! Karımı öldürdün sen. Şimdide utanmadan karşımda gülüyor musun!?" Sonlara doğru sesini yükseltmişti. Yüzünü buruşturmuş, bana iğrenç bir varlıkmışım gibi bakıyordu.

"Git başımdan! Gözüm görmesin seni, katil!"

Göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken, bir yandan da koşuyordum. O günler aklıma geldikçe göğsüm sıkıştı. Zeytin beni anlamış gibi miyavlayıp başını karnıma sürttü.

Başını okşadım usulca ama gülmedim. Gülemedim.

Bakışlarım duvardaki asılı saate kaydı. Akşam yemeğine on dakika kalmıştı. Panikle kucağımda yatan zeytini yavaşça yere bırakarak ayağa kalktım.

Şimdi ne yapacaktım? Zeytini nasıl saklayacaktım? Bugünlük odamda dursada eninde sonunda fark edilirdi. Panik ve stresten dolayı başım ağrımaya başlamıştı. Derin bir nefes aldım. Şu an bunu düşünecek zamanım yoktu. Şimdilik odamda kalabilirdi, sabah olmadan bir çaresine bakardım artık.

Bakışlarım zeytini bulduğunda onun da bana baktığını fark ettim. Çömelip kafasını okşadım.

"Özür dilerim zeytin, burada kalmalısın. Benim şimdi gitmem lazım. İşim bitince hemen yanına geleceğim. Uslu ol beni bekle, olur mu?" Yumuşak tonda konuştuğumda beni anlıyormuş gibi miyavladı.

"Aferin oğluma." Son kez başını okşayıp doğruldum. Odadan çıkmadan önce üzerimde ki kırışmış kıyafetimi düzeltip, üzerimi silkeledim. Odadan çıkarken son kez zeytine bakmış, çıkmıştım. Kapıyı kapatıp, sessiz bir şekilde kilitleyip,anahtarı cebime koyup merdivenlerden aşağı doğru inmeye başladım.

Merdivenlerden aşağı inerken istediğim tek şey akşam yemeğinin sorunsuz geçmesiydi.

...

Akşam yemeği bitmişti. Çok şükür bir sorun çıkmadı. Babamla kardeşim yanımda durmamak için gitmişlerdi. Ben de mutfağı kolaçan edip, kimsenin olmadığını görmüş, fırsat bu fırsat diyerek hemen mutfağa girip dolaptan küçük bir kase çıkartıp tezgaha koydum. Aceleyle buzdolabından sütü çıkartıp, kaseye döktüm. İşim bitince ağzına kadar dolu olan kaseyi yanıma alarak sessiz bir şekilde odama çıktım.

Odama girdiğimde, zeytin yatağımın üzerinde yatıyordu.

"Zeytin!" Diye kısık sesle konuştuğumda elimde ki kaseye baktı. Yataktan çabucak inip yanıma geldiğinde daha fazla beklemesin diye yere çömelip, yavaşça kaseyi yere koydum. Zeytin hızlı hızlı sütü içerken içim burkuldu. Acıkmıştı.

"Özür dilerim." Fısıltıyla seslendim. Rahat rahat sütünü içsin diye rahatsız etmemek için ayağa kalktım. Kalkmamla anlık başını bana çevirsede sonrasında hemen sütünü içmeye kaldığı yerden devam etti.

Yatağa uzandığımda zeytine doğru dönüp zeytini izlemeye devam ettim. Tatlılığı içimi huzurla doldurmuştu. Her ne kadar zeytinin doyduğundan emin olmak istesemde kendimi çok yorgun hissediyordum.

Bütün vücudum uyuşuyor, feci şekilde beni rahatsız ediyordu. Belki gözlerimi kapatsam geçer umuduyla gözlerimi kapattım. Zeytinin doyduğu görmek istiyordum ama bunu göremeden çoktan uykuya dalmıştım.

DOĞAN AİLESİ

Vehbi DOĞANIN ölümüyle herkes bir tarafa dağılmıştı. Bazıları güçlü durmak için acısını içinde yaşıyorken, bazıları feryat figan ederek ağlıyordu. Her biri acısını farklı bir şekilde göstersede hepsinin çektiği acı aynıydı. Sevdikleri kişiyi kaybetmişlerdi.

Vehbi DOĞANIN oğlu Mert, acısını içinde yaşayan, kendini ayakta durmaya zorlayan kişilerden biriydi. Babasının ölümüyle sarsılmış olsa da ailesi için güçlü durmak zorundaydı.

Herkes üzüntüsünden ne yapacağını bilemez haldeyken, sadece bir kişi stresten dolayı terliyordu.

Evin çalışanı Hilmi, Mert'den bakışlarını çekmemiş, baş sağlığı dileyen insanların Mert'in başından gitmesini bekliyordu.

Mert'in yalnız kaldığını gördüğün an tereddüt etmeden yanına gitti.

"Efendim sizinle konuşmam gereken önemli bir mesele var." Hilminin konuşmasıyla, Mert 'Şimdi sırası değil,sonra' diye konuşacağı sıra Hilmi izin vermeden tekrar söze girdi.

"Aslında bu konuyu hepinizle konuşmak istiyorum. Hepinizi ilgilendiren bir mesele. Vehbi beyle ilgili." Mert, Hilminin yüz ifadesini görünce meselenin ciddi olduğunu fark etti.

Konuşacak hali olmadığı için başını olumlu anlamda sallamakla yetindi. Biraz sonra herkes ayrılmış, evde sadece aile üyeleri kalmıştı. Mert herkesi salona çağırdı.

Bütün aile salonda toplanmıştı. Hilmi gergin bir şekilde yerinde kıpırdandı. Hafif bir öksürükle dikkatleri üzerine çekti.

"Öncelikle nereden başlasam gerçekten bilemiyorum... Acınız taze olduğu için lafı da çok uzatmak istemiyorum." Hilmi sertçe yutkunup bakışlarını Mert'e çevirdi.

"Kızınız Çiçek aslında ölmedi, yaşıyor." Mert duyduklarıyla hışımla oturduğu yerden ayağa kalktı.

"Ne dedin sen!" Öfkeyle bağırdığında Hilmi Mert'in bakışlarından korkmuştu.

Mert'in konuşmasına izin vermeden konuşmasına devam etti. Başka bir zaman bu cesareti bulamayacağını biliyordu.

"Vehbi bey, her ne kadar size belli etmesede, kız torunu sahibi olucağını öğrendiğinden beri bu durumdan rahatsızlık duyuyordu. Kız çocuğunun gereksiz olduğunu düşünüyordu. Biliyorsunuz ki Nergis hanımın doğumu riskliydi."

Nergisin ismi geçmesiyle gerilen ortam daha da gerildi.

"Nergis hanım doğum anında öldüğünde Vehbi bey bunu fırsata dönüştürmeye karar verdi" Hilmi sertçe yutkunup soluklandı. Elleri stresten dolayı titriyordu.

"Bebek erken doğduğu için ölmesi göze batmaz diye düşündü. Bana kızınızı öldürmem için teklifte bulundu. Kabul etmedim. Kızımla, karımla tehdit etti. Size söyleyemezdim ama küçücük bir cana da kıyamazdım."

"Tanıdığım bir arkadaşım Nergis hanımın doğum yapacağı hastanede morgda çalışıyordu. Durumu izah ettim. Bana yardımcı oldu. Ölen bebekle yerini değiştirdim. Vehbi bey de bu durumu fark etmedi. Sonuçta istediği gerçekleşmişti, kız bir torunu yoktu artık." Hilmi konuşmasını bitirdiğinde hıçkırarak ağlamaya başladı.

Kimse ne konuşacağını bilemiyordu. Herkes dehşete düşmüştü.

"Özür dilerim efendim, çaresizdim. Lütfen siz de beni anlayın." Hilmi titrek sesiyle konuştu. Bir yandan da ağlamaya devam ediyordu.

Mert daha fazla dayanmadı. Hilmi'nin yakasından tutup sertçe ayağa kaldırdı.

"Bunu Nergise, bana nasıl yaparsın!?" Mert'in sesi her ne kadar öfkeli çıksada içten içe hayal kırıklığına uğramıştı. Hilmi'yi elemanı olarak değil, oğlu olarak görüyordu.

Hilmi, Mert'in soruna cevap veremedi. Ne söyleyebilirdi ki? Başını önüne eğip ağlamaya devam etti. Mert, Hilmi'nin perişan halini görünce sıkıca tuttuğu yakasını bıraktı.

Mert'in ayakta durmaya mecali kalmamıştı. Kendini koltuğa bıraktığında ne düşünmesi gerek bilmiyordu.

Hangisini düşünecekti? Örnek aldığı babasının hainliğini mi? Oğlu yerine koyduğu Hilmi'nin ihaneti mi? Nergis'e kızını koruyacağına dair verdiği sözü mü? Kızının nasıl bir hayatı olduğunu, nasıl yaşadığını bilmediğini mi?

Düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu. Her ne kadar sakin kalmaya çalışsa da bu durumda kim sakin kalabilirdi ki?

İşin içinden çıkamadığını hissettiğinde Hilmi'ye döndü.

"Kızım, Çiçeğim nerede!?"

Mert'in şu an önceliği kızıydı. Diğer olayları sonra düşünecekti. Hilmi eğdiği başını kaldırıp Mert'e baktı.

"Ben korktum. Vehbi bey kandırıldığını anlarsa kızıma, karıma zarar verirdi. Çiçeği İzmir'de tutamazdım. Arkadaşım Burak iş için buraya gelmişti. İstanbul'da yaşıyordu. Çiçeği ona verdim. İstanbul'da bir yetimhaneye bırakmasını söyledim." Mert duydukları karşısında nefes alamadı. Biricik kızı başka bir şehirde, kimsesiz tek başına mı büyümüştü?

Mert rahat bir nefes almak için gömleğinde ki düğmeleri çözdü. Her ne kadar duydukları karşısında paramparça olmuş olsa da kızı için ayakta durması gerektiğini bilincindeydi.

"Peki şimdi Çiçeğim, İstanbul'da yetimhane mi kalıyor?" Mert içi giderek sordu. Hilmi halsiz bir şekilde başını iki yana salladı.

"Yok, hayır. Evlat edinildi." Mert duyduklarıyla ayağa kalktı. Bu kadar yeterdi. Hemen şimdi İstanbul'a gidip, kızını yanına alıcaktı. Yeterince kızına geç kalmıştı. Daha fazla vakit kaydedemezdi. Hilmi'ye bakıp

"Sen Çiçeğimin nerede kaldığını biliyorsun değil mi?" Hilmi hemen söze girdi.

"Evet biliyorum." Sonuçta Hilmi, Çiçeğin güvende olmasını istiyordu. Burağa, takipte olmasını söylemiş,evlat edinildiği ailenin yerini de öğrenmişti.

"İyi, nerede olduğunu mesaj olarak at bana. Daha fazla burada kalamam, İstanbul'a gidiyorum." Babalarının konuşmasıyla Tüzün ayağa kalktı.

"Bende seninle geliyorum, kardeşimi görmek istiyorum." Tüzün'ün ayaklanmasıyla, Çetin' de ayaklandı.

"Bende geliyorum." Sesi kendinden emin çıkmış, itiraz istemiyordu. Babaları Mert de karşı çıkacak durumda değildi. Şu an kafası çok doluydu.

Bir şey söylemeden Mert evden çıktı. Tüzün ve Çetin de babalarının arkasından çıktı.

Aralarında en sakin kafada Çetin olduğu için arabayı onun kullanmasında karar kılmıştılar. Çetin arabayı sürerken, arka koltukta oturan Mert ve Tüzün derin düşüncelere dalmıştı.

 

 

 

 

 

Loading...
0%