Yeni Üyelik
4.
Bölüm

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

@nrkca

Sare KORKMAZ

Bugün her zamankinden farklı olarak, Hale değilde zeytin uyandırmıştı beni. Üzerime çıkmış, patilerini yüzümde gezdirip uykumdan ayıltmıştı, sağolsun. Sabahın erken saatleri olduğu için evimizde çalışan çoğu kişi daha gelmemişti. Mutfaktan sorumlu olan Gülden ablada buna dahildi.

O yüzden mutfakta işimi rahatça halletmiş, zeytinin karnını doğurmuştum. Kahvaltı saatine kadar odamda zeytinle oynamış, Hale beni uyandırmaya gelmeden önce zeytini banyoya bırakmış, Hale gelip gittikten sonra zeytini tekrar odama almıştım.

Zeytini odamda bırakıp, zorunda bırakıldığım kalvaltıya indim. Şimdide babamın sofradan kalkmasını bekliyordum. Babamdan önce sofradan kalkamazdım. Kurallarından biriydi.

Önümde duran boş tabağımı seyretmeyi bırakıp başımı kaldırdığımda karşımda oturan Bade'yle göz göze geldim. Gülümseyerek bana baktı.

Bana gülümsedi!? Bade!? Benden nefret eden, beni sevmeyen kardeşim!? Hangi dağda kurt öldü?

Daha ben şaşkınlığımı atlatamadan bakışlarını benden çekip babama doğru döndü.

"Baba!?" Bade heyecanla babama seslendiğinde, babam elinde ki telefonunu bırakıp Bade'ye döndü.

"Efendim güzelim?" Bade'ye içten bir şekilde gülümseyip, yumuşak ses tonuyla sordu.

"Kedi istiyorum!" Bade'nin konuşmasıyla kalp atışımın hızlandığını hissettim.

"Olmaz güzelim, biliyorsun hayvanlardan hoşlanmıyorum. Başka bir şey iste." Bade kaşlarını çatıp babama baktı.

"Ama bu haksızlık! Sare'nin kedisi varken benim neden olamıyor!?" Yüzünü somurtup sorduğunda, babam kaşlarını çattı.

"O da ne demek!?" Göğsüm sıkışıyor, kalbim deli gibi atıyordu.

"Duydum! Sare odasında kedisiyle konuşuyordu. Hatta kedinin sesini de duydum!" Babam hızla bana döndüğünde sertçe yutkundum. Nefes alamıyordum.

"Sen benden habersiz eve kedi mi aldın!?" Babamın bağırışıyla irkildim. Gözlerim dolmuştu.

"Ba-baba öyle değil." Konuşamamla babam daha da sinirlendi. Öfkeyle ayağa kalkıp içeriye doğru gitti. Hızlıca başımı çevirip Bade'ye baktığımda kanım dondu. Sırıtarak bana bakıyordu.

Bilerek mi yapmıştı? Gerçekten bu kadar alçalmış mıydı?

Zeytinin sesini duymamla hızlıca başımı çevirdim. Panikle bakışlarım etrafta dolandı.

"Zeytin!" Bağırmamla biri sağıma biri soluma doğru iki koruma geldi. İkiside kollarımdan sıkıca tuttuğunda çırpınarak haykırdım.

"Bırak!" O kadar sert tutuyorlardı ki ne kadar debelenip dursamda ellerinden kurtulamıyordum. Çaresizce ağlamaya başladığımda zeytinin tıslamasını, hırlamasını duydum. Bakışlarım etrafta gezinip sesin kaynağını bulduğunda dehşete düştüm.

Karşımda duran korumanın elinde büyük boy siyah bir poşet vardı. Ağzı sıkıca kapatılmıştı.

İçinde ki zeytin debeleniyor, poşet sağa sola doğru haraket ediyordu. Korumanın arkasından babamın çıktığını gördüğümde bağırdım.

"Baba! Ne istersen yaparım! Lütfen, lütfen zeytine zarar verme!" Bir yandan ağlıyor, bir yandan çırpınıyordum.

"Ben sana çok müsamaha göstermişim." Nefret dolu bakışlarıyla bana bakıp, zeytini tutan korumaya döndü.

"Atın bir yere, ya da öldürün." Koruma babamın komutuyla zeytini götürürken göz yaşları içinde haykırıyordum.

Bırak! Ne olursun bırak!" Ne kadar yalvarsam yakarsam da etkili olmuyordu. Bacaklarımda derman kalmadı. Kendimi bıraktığımda dizlerimin üzerine düştüm. Avazım çıktığı kadar bağırarak ağlasam da içimdeki yangın bir türlü geçmiyordu. Zeytin benim yüzümden zarar görmüştü.

Benim bencilliğim yüzünden. Göğsümün sıkışması geçmiyordu. Ağlamamdan dolayı bulanık görüyor, başım dönüyordu. Gözlerimin kararmasıyla kendimi bıraktım. En son gördüğüm, babamın acımasız dolu bakışlarıydı.

...

Bilincim yerine geldiğinde, odamda yattağımda yattığımı fark ettim. Sanırım bayılmıştım.

En son yaşadığım olayları hatırladığımda göğsüm sıkıştı. Zeytin... Benim yüzümden zarar görmüştü. Belki de... ölmüştü. Boğazım düğüm düğüm oldu. Göğsümün ortasında hiç geçmeyen bir ağırlık vardı. Hüngür hüngür ağlamak istedim ama gözümden tek bir damla gözyaşı akmadı.

Kapının açıldığını duysamda bakışlarımı çevirip kimin geldiğine bakmadım.

"Kalk çabuk, aşağıya gel!" Bakışlarımı yavaşça kapının önünde duran babama çevirdim. Sert görünen yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

Açıkcası artık umrumda değildi. Nasıl baktığı, bana ne yapmak istediği, hiçbiri umrumda değildi.

Bir, iki adım daha attı.

"Sana diyorum! Kalk çabuk! Aşağıda seni bekleyen misafirler var!" Yüzüne baktım sadece. Bu onu daha da sinirlendirdi.

Hızlı adımlarla yanıma gelip kollarımı sıkıca tuttu. Kollarımın acısıyla kaşlarımı çattım.

Kollarımla ne alıp veremediğiniz var! Ben de insanım, canım yanıyor!

Gücüyle beni kendisine doğru çektiğinde doğrulmak zorunda kaldım.

"Seninle mi uğraşacağım böyle!" Gülmeden edemedim. Uğraşma! Ben mi dedim sana benimle uğraş diye!

Çenemi kavrayıp sıktı. Sertçe başımı yukarı kaldırıp ona bakmamı sağladı. Bakışlarında ki öfkeyi görüyordum.

"Bir daha tekrar etmeyeceğim! Şimdi ayağa kalkıp aşağıya geliyorsun! Anladın mı!?" Tuttuğu çenemi sertçe ittiğinde geriye doğru savruldum. Başka bir şey demeden odadan çıktı.

İsteksizce oturduğum yataktan kalktım. Üzerimde tarif edemediğim bir yorgunluk vardı. Ne kadar uyusam da geçmeyeceğini düşündüğüm bir yorgunluk.

Ağır adımlarla ayaklarımı yerde sürterek odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı indiğimde salona doğru yavaş adımlarla yürüdüm.

Salonda karşımda duran tanımadığım kişilerle durdum. Babam yaşlarında bir adam, benden büyük durduğu belli olan bir adam, onun yanında da belki benim yaşıtlarımda genç duran bir adam vardı.

Genç olan adamla bakışlarımız kesiştiğinde hızlı adımlarla yanıma geldi. Ben daha ne olduğunu kavrayamadan sıkıca bana sarıldı. Anın şaşkınlığıyla tepki veremedim. Donup kaldım. Geri çekildiğinde mahçup yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

"Özür dilerim, ben kendimi tutamadım. Bir anda seni görünce..." utanıp elini ensesine attı.

"Dayanamadım." İçten bir şekilde bana gülümsedi. Gülümsemesine karşılık 'sorun değil' demek istedim ama kendimde konuşacak hali bulamadım. Bakmakla yetindim.

"Kızım aslında biz seninle önemli bir konu hakkında konuşmak istiyoruz." En büyükleri olan ismini bilmediğim adam konuştuğunda bakışlarımı babama çevirdim. İfadesiz yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

Bakışlarımı babamdan çekip benimle konuşmak isteyen adama baktım. 'Olur' manasında kafamı salladım. Gülümyerek bana baktı. O sırada ben de arkamda ki koltuğa oturdum. Oturmamla onlar da karşımda ki koltuğa oturdular.

Karşımda duran ismini dahi bilmediğim adama bakıp konuşmasını bekledim. Önce derin bir nefes alıp verdi.

"Öncelikle ismim Mert." Duraksadı. Ne söyleceğini bilemiyormuş gibi sıkıntılı yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Senin öz babanım." Gözlerimi kırpıştırdım. Doğru mu duymuştum? Ben senin babanım mı demişti?

İsminin Mert olduğunu öğrendiğim adama bakışlarımı sabitledim.

"Şaka!?" Gülerek sorduğumda dolu dolu gözleriyle bana bakıp, buruk bir şekilde gülümsedi.

Duyduklarım gerçekti! Kahkaha atarak güldüğümde kendime inanamadım. Neden gülüyordum?

Kahkahalarımı durduramadım. Gülmekten gözlerim dolduğunda, göz yaşlarım yanaklarımı ıslattı. Göğsümde ki sızı kendini belli etti.

Daha demin hüngür hüngür ağlamak isteyip ağlayamayan ben hıçkırıklara boğuldum. Ağladım. Göz yaşlarım kuruyuncaya kadar hüngür hüngür ağladım.

Neden bu kadar çok ağlamıştım? Bilmiyordum. En sonunda kendime geldiğimde sadece tek bir soru çıktı ağzımdan

"Neden!?" Neden daha önce değilde şimdi geldin? Neden beni bıraktın? Neden şimdi buradasın?

Mert beye baktığımda bakışlarında ki acıyı gördüm.

"Senin öldüğünü sanmıştık. Yaşadığından haberimiz yoktu. Gerçekten. Daha dün öğrendim bütün gerçekleri. Öğrenmemle de hemen buraya geldim." Mert bey konuşurken bir an olsun bakışlarımı Mert beyin üzerinden çekmedim.

Konuşurken ki ifadesini, mimiklerini inceledim. Yalan söylemiyordu. Ya da usta bir yalancıydı.

Aklımda bir sürü soru vardı. Neden benim öldüğümü sanmıştı? Neden şimdi yaşadığımı öğrenmişti? Nasıl öğrenmişti? Yanında ki adamlar kimdi? Annem neden yoktu, niye gelmemişti?

Bir dakika neden hemen inandım ki! Ya usta bir yalancıysa!?

Başım düşünmekten mi, yoksa deli gibi ağladığım için mi ağrıyordu bilmiyordum. Sıkıntıyla şakaklarımı ovaladım.

"DNA testi istiyorum." Mert bey olumlu anlamda kafasını salladı.

"Yapalım tabii. İstersen şimdi hastaneye gidip testi yapalım." Görmeye alışkın olmadığım bakışları beni afallattı. Sanki bana kıyamıyormuş gibi bakıyordu.

Ne tepki vermem gerektiğini bilemedim. Hızlıca oturduğum yerden kalktım.

"O zaman şimdi hastaneye gidip, şu testi yaptıralım." Benim konuşmamla Mert bey ayağa kalktı. Yanlarında oturan iki adamda Mert beyin kalkmasıyla birlikte kalktılar. Kimseyi beklemeden evden çıktım.

Onları beklerken düşündüm. 'Ya gerçekse?' O zaman ne yapacaktım? Bilmiyorum. Anı yaşamaktan başka ne yapabilirdim ki? Bekleyip görecektim.

 

Öncelikle herkese selam 👋🏼 Bu bölümü yazarken baya zorlandım. Yazıp sildim. Yazıp sildim😂 bir şekilde bitirdim. Açıkçası çok içime sinen bir bölüm olmadı ama daha fazla da sizi bekletmek istemedim. Neyse okuduğunuz için teşekkürler ❤️

Loading...
0%