@nsude33
|
Yeni bir bölümle karşınıza geldim. Keyifli okumalar.
Şarkı:
Dark Life/ Savai Say Yes To Heaven/Lana Del Ray (Instrumental)
BÖLÜM 2:Karanlığın İçindeki Işık
Bizimkileri ayıltmaya gidiyordum ki, otobüsteki tanımadığım bir kız çığlık attı. Korkuyla o kıza dönüp baktım kızın kucağında bir erkek vardı. Galiba ölmüştü. Kız ona sarılmış çığlık atıp ağlıyordu. Galiba sevgilisi ya da erkek kankası falandı.
Bir an duraksadım ve onun yerinde olsaydım ne olurdu diye düşündüm. Kucağımda ölü bir beden, ben çığlık atarak ağlıyorum. Hayal edilemez bir şey olurdu benim için ya. Hele bir de kucağımdaki ölü beden benim sevdiğim çocuğun olsaydı. Yıkılırdım.
Neyse bu düşünceleri bir kenara bırakıp Berk'i uyandırmaya gittim. Eğer ki geç olmadıysa onları uyandıracaktım.
Ben Berk'in yanına ilerledim. O sırada kafamı döndürdüm Damla'ya baktım o Caner'in yanına gitmişti bile.
Ben ise Berk'in yanına gittim. Gözleri kapalıydı. Kulağımı onun burnununa paralel gelecek şekilde eğip nefes alıyormu diye kontrol ettim. Evet, nefes alıyordu. Nefes alıyordu, iyiki alıyordu.
Neyse ki ölmemişti. Ölseydi az önce düşündüğüm şey başıma gelecekti.
Önce onun yanağına dokundum gözünü hafif aralar gibi oldu ama gözünü açmadı. Bende mecbur kalıp hafif bir tokat attım. Bu sefer bir daha aralandı gözleri. Artık kendine gelicek diye umut ederek onu oturur pozisyona getirdim.
Bana şunu sordu "Ne oldu?"
Bende sadece "Kaza yaptık." Dedim bu her şeyi açıklardı onun için. Onunda yüzü düştü. Yani üzülmeseydi şaşırırdım.
"Biz bu hâle nasıl düştük ya, o kadar mutluyduk şimdiki gibi üzgün değil, sabah saatleriydi şimdiki gibi karanlık değil, üstümüzde ki elbiseler tertemizdi şimdiki gibi kanlı değillerdi bu nasıl oluyordu ya nasıl!" Dedim yani içimde bir burukluk vardı bunu konuşmam lazımdı yoksa kafayı yiyebilirdim.
Arkamı dönüp onlara baktığımda Caner konuşabilir hale gelmişti. Ama Berk sanki uyku sersemi gibi gözleri düşüktü.
"Melis bak şuan bunları düşünmek yerine nerde olduğumuzu bulmamız lazım." Dedi bana Caner.
Aslında haklıydı bunları düşünmek beni bir çıkmaza sürükleyecekti. Onun yerine gidip nerede olduğumuzu bulmak için bir şeyler yapabilirdim.
"Madem öyle tamam şoföre gidip bakalım. Ölmemişse ondan öğreniriz."diye bir fikir sundum.
"İşte bu ya! İşte gerçek Melis bu!" Diyerek bana gaz vermeye çalışıyordu Damla.
Bende "Ben gazla çalışmıyorum yalnız." Diyerek ön tarafa yöneldim.
Şoförün olduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Etraf karanlık ve otobüsün ışıklarıda az yanar şekilde olduğu için etrafı zar zor görüyordum.
Orada bir çocuk gördüm. Keşke görmez olaydım! Gözleri kapalıydı ve ıslaktı gözleri galiba ailesiyle birliktelerdi. Ama ailesi…
Burada gereğinden fazla ceset vardı 10’a yakın ya da fazla sayıda. Şoförün koltuğunun yanına gittiğimde şoför orada yoktu. Ama bu nasıl oluyor bizi yani hala hayatta olan yolcuları bırakıp kaçmışmıydı yoksa.
Arkaya gitmem ve onlara bu durumu söylemem lazımdı.
Arkaya koşar adımlarla ilerledim ve Damla hemen bana sordu "Hayatta mı?" Bilmiyorum şeklinde kafamı sağladım.
“Nasıl bilmiyorsun?” Şaşkın bir ifadeyle söyledi Damla
“Şoför koltuğunda kimse yok sanırsam şoför gitmiş?” Yavaşça yere çömeldim.
Damla bana göz devirdi sanki şoförün gitmesi benim suçum.
"Ee şimdi ne yapacağız?" Dedim.
"En arkaya geçip orada uyuyacağız ve sabah olunca bu otobüsten çıkıp gideceğiz." diye karşılık verdi bana Berk.
Aslında güzel fikirdi. Ama kapılar açıktı.
"İyi güzelde kapılar açık ya içeri bişi girerse nasıl kaçacağız?!" Dedi Damla
"Yapacak bişi yok, bir şey girerse o zaman bakacağız çaresine." Başka bir çaremiz yoktu.
Hava karanlık olduğu için etraf görünmüyordu. Dışarı çıktığımızda bişi göremediğimiz için bir yere gidemeyeceğiz, yani burda kalmak daha mantıklı.
Otobüsün en arkasına gittik. Neyse ki orda ceset yoktu.
Damla ile ben en köşeye geçtik çömeldik. Caner ve Berk ise önümüze geçip çömeldiler.
~~~~~Yeni Gün~~~~~
-"Meliss,Meliss" Diye kısık bir ses geldi kulağıma bu Berk'in sesiydi.
-"Efendim" diye uyur konuşur şekilde cevapladım.
-"Melis, sakin ol sakın bağırma otobüste yavru ayı var." Dedi Berk
Kısık sesle "Ne!" Dedim. Gözümü açtım. Hafif ayağa kalkıp baktığımda otobüsün içinde yavru ayı olduğunu gördüm.
Harbi harbi içeriye yavru ayı girmişti. Demek ki dün gece içimize doğmuş.
Öndeki ezilmiş insanların olduğu yerdeydi yavru ayı orda ki insanlardan biri yerdeydi. Gerisini düşünmek bile istemiyorum.
Berk bana elini uzattı ve onun yardımıyla yerden kalktım. Tam otobüsten indik, dışarıdan bir ses geldi bu sefer olduğum yerde oturdum. Berk’te birkaç adım ilerimde çömeldi.
Bu bir ayıydı ama yavru değildi. Baya büyük kahverengi renkli bir anne ayıydı bu. Anne ayı olduğu her halinden belli.
Kaza işi bitti birde ayı ile uğraşıyorduk. Bu nasıl bir çile böyle ya.
Caner "Yere yatın ve ses çıkarmayın!" Dedi
Yere uzandım. Tamda otobüsün kapısının önünde yere yatmıştım. Gözlerimi kapadım. Biraz bekledim.
Ayının ayak sesi baya kuvvetliydi. Ayının ayak sesi iyice yakınından geliyordu. Hatta tam sağ yanımdan.
Bir anda kükredi ve hemen peşine içerden yavru ayının kükreyişi duyuldu. Sanırım yavrusunun yanına içeriye girecek. Bir an üzerime basacak diye korktum. Ama öbür kapıya yöneldi derken. Aklıma gelen başıma geldi ayı baldırıma bastı. Çat diye ses geldi. Büyük ihtimalle baldırımda ki kemik kırıldı.
Ayı içeri geçti. Ama ben sadece gözümü açıp bizimkilere baktım. Bağırırsam ayı geri gelicek daha kötü olacak. Sadece yumruğumu ve dişlerimi sıkıyorum.
"Gitmemiz lazım! Berk sen Melis'i kucakla hemen şu ağacın arkasına gel." Dedi Caner
Ardından Berk hemen dizinin üstünde yanıma geldi. Beni bir çırpıda kucağına alıverdi.
Ayağım çok kötü acıyordu.
Berk bizi ağacın arkasına götürdü. Damla ile Caner de hemen yandaki ağacın arkasınadalardı.
Ağacın arkasında Berk'in kucağında öylece duruyordum. Berk bana bakıyordu bense tam bileğimin üst kısmıyla kırılan ayağıma.
Caner yanımızdaki ağacın oradan seslendi "Burada bekleyemeyiz gitmemiz lazım eğer burada kalıp ayının gitmesini beklersek tehlike daha fazla artacak."
“Ama ben bu haldeyken nasıl yürüyeceğim veya koşacağım.” diye sordum çünkü bu mümkün olmayan bir şey idi. Hem elbiseyleyiz hem de topuklu ayakkabıyla tabi birde ayağım kırık.
Berk şaşkın bir ifadeyle bana döndü ve "Tabi ki ben seni kucağımda götüreceğim o nasıl soru öyle."
Bunu söylemesi hoşuma gitti. Ama şu anda önemli olan kaçabilmekti.
"Hadi şimdi çıkacağız ve arkamıza bakmadan gideceğiz." diye söyledi Caner
“Ama yolun nereye gittiğini bilmiyoruz ki” diye düşündüm ama sormayacaktım.
Caner önden, Damla peşinden ben ve Berk ise en arkadan gidiyoruz. Biraz ağaçların içinden ilerledikten sonra artık yürümek zorlaştığı için yola yani asfaltın üstüne çıktık.
Hava kararmaya başlıyordu ama yol bitmiyordu. Ayı falanda görünürde yoktu.
Berk'e yoruldun mu diye sordum. "Yok, ben iyiyim. Sen rahat mısın?" dedi bana. Bende evet anlamına gelecek şekilde kafamı salladım.
Hava artık zifiri karanlıktı. Yoldaki ışıklar sayesinde halen yürümeye devam ediyorduk. Damla "Ben yoruldum artık yürüyemeyeceğim." dedi ve yolun kenarına geçip oturdu.
Üstündeki elbisesi nedeniyle rahat oturamadığı çok belliydi. Tabi birde topuklusu ayağını acıtmıştır diye düşünürken Damla ayakkabılarını çıkardı. Caner ona dedi ki "Şuan her türlü tehlikedeyiz, eğer çok fazla yorulduysan gel seni sırtıma alayım öyle devam edelim."
Damla "Yok öyle olmaz o zaman sen yorulursun." deyip ayağa kalktı. Ama Caner yerinde duramadı ve Damla'ya arkasından yaklaşıp bir anda kucağına aldı.
Tabi o arada da biz onları sinema filmi izler gibi izliyoruz.
Damla "İndir beni!" diye bağırıp dururken arkada bir ışık fark ettim ve hemen Berk'e benim gördüğümü görüyor musun dedim.
"Neyi görüyor muyum?" diye sordu bende parmağımla işaret ettim bak orada bir ışık geliyor deyince Caner'le Damla da duraksadılar ve işaret ettiğim yere doğru baktılar.
Hadi gidelim ne ışığı o orada bakalım dedim. İlerlemeye başladık ve orada kırmızı ve mavi ışık daha vardı evet bu polis arabasıydı. Ama bu saatte polis arabasının burada ne işi vardı ki.
Oraya doğru koşar adımlarla ilerledik. Arabanın içinden sadece bir kişi indi. Galiba başka biride yoktu. Yaka kartında 'Selim' yazıyordu. Bize dedi ki, "Siz burada ne yapıyorsunuz?"
Allah Allah napıyoruz acaba etrafımız kan içinde ayağım kırık kaza yaptığımız belli değil mi? "Kaza yaptık, göründüğü üzere." dedi Berk
"Tam olarak nerede yaptınız kazayı?" Biz burada kaza geçirmişiz ayağım kırık bekliyorum, önce bir hastaneye gitsek de sonra sorgulasak olmaz mı polis abi dedim artık ağzımı bozmamak için.
Öne Caner oturdu. Caner'in kucağına da Damla. Arkaya ben ve Berk geçtik, ben ayağımı uzattım uzattığım gibi çat diye bir ses daha geldi ve ayağım daha çok acımaya başladı. Sanırım ya yerine oturdu kemik yada bir daha kırıldı.
Hızlı olabilir miyiz acaba hastaneye gitmek için dedim, çünkü ayağım aşırı derecede acıyordu.
"Tamam en yakın hastaneye en hızlı şekilde gideceğiz." dedi polis abi.
Bir yandan da polis arabasından gelen ışık aşırı derecede gözümü alıyordu.
Aradan 15-20 dakika geçti ve artık şehir içine inmiş hastanenin kapısına yaklaşıyorduk. Yavaşça kapıya doğru geldik.
Berk önce indi ve ilerden tekerlekli sandalye getirdiklerini görünce bana dedi ki "Tekerlekli sandalyeyle mi gitmek istersin kucağımda mı götüreyim?" çok düşünceliii. Berk çok düşünceli davranıyorsun ama sende yoruldun tekerlekli sandalyeyle giderim dedim ve hemşireler gelip benim sandalyeye binmeme yardım ettiler.
Bir odaya girdim ve orada malzemeler vardı sargı için. Tabii birde doktor vardı.
Doktor bana sordu "Nasıl oldu?" bende hemen "Ayı bastı," dedim. Doktorun suratı öyle komik bir hal aldı ki gülmemek için kendimi zor tuttum.
“Bir bakalım kemik yerine oturmuş mu yoksa halen çıkık mı.”
Ayağımın belli noktalarına dokunup açıyor mu diye soruyordu. Birbirine paralel iki noktaya bastırınca acıdı sadece.
"Tamam, şimdi senin ağzına bir bez parçası vereceğim sonrada kemiği yerine oturtacağım, alçı gerekiyor." Bana bir bez parçası verdi bende ağzıma tıktım. Uzandım ve artık kemiği oturtmasını beklemeye başladım.
"Ama nasıl?!" diye şaşkınlıkla konuştu. Ağzımda ki bezi çıkarıp ne oldu dedim ve bana dedi ki "Ben ayağını oturtmama rağmen canın acımadı." dedi şaşırmıştım ama çokta önemli değil canımın acıması, önemli olan ayağımın iyileşmesi. Biraz bekledim ve doktor ayağımı alçılamak için malzemeler getirdi 5 ya da 7 dakika sonra işlem bitmişti.
Destek çubuğuyla birlikte odadan dışarı çıktım. Berk, Caner ve Damla tam karşımdaki koltukta oturuyorlar. Ne oldu neden kimse bana bir şey demiyor dedim garibime gitti konuşmamaları.
"Ne olmadı ki o kazadan biz dışında kimse çıkmamış orada gördüğümüz canlı insanları da ayı öldürmüş." üzgün bir şekilde dedi Caner.
“Biz buraya gelirken oraya başka polisler gitmiş?”
Damla "Tamam, şimdi fazla üzülmeye gerek yok biz nerede kalacağız?" deyip sustu. Damla’ya bir şeyler olmuş gibi çok kaba davranıyordu.
"Evde kalacağız ya, farklı bir şehre gitmedik ki." Berk ona bu şekilde cevap verdi.
Hastanede çok oyalanmadık hemen hastanenin kapısına gittik. Hastanenin kapısında polis abi bekliyordu.
Polis abi beni baştan aşağıya süzdü "Evet, hastamızın ayağı alçıya alındığına göre doğru karakola gidelim." dedi
Ben şaşkın bir şekilde önce bizimkilere sonda polis abiye baktım. Bizden ben hariç kimse şaşkın değildi neden bu kadar sakin kalıyorlardı anlamıyordum.
Neden karakola gideceğiz biz bir suç falan mı işledik? dedim. Polis abi "Hayır, ifade vereceksiniz."
Başka bir şey deme gereği duymadım. Sırasıyla Berk, ben ve Damla arka koltuğa bindik Caner de ön koltuğa geçti.
Ben Berk'in omzuna kafamı yasladım ve karakola varmayı bekledim. Beklerken uyumuşum, geldiğimizde Berk bana nazikçe seslenip beni uyandırdı. Yarı uyur halde karakola girdim. Saat 4-5 sularıydı.
Bizi bir odanın önünde beklettiler önce Damla sonra Caner sonra Berk ve en sonda beni aldılar o odaya.
İfade de bana soru soran polis abi dedi ki "Tamam, siz suçsuzsunuz kapıdaki polislerden Emre var ona söyleyin Eren Komiser dedi bizi eve bırakacakmışsın, o sizi bıraksın eve."
Zaten nasıl suçlu olabilirdik ki.
Odadan çıktım ve Hadi gelin dedim bizimkilere. Kapıya doğru ilerledik orada iki polis vardı yanlarına doğru ilerledim birinin yaka kartında Emre yazıyordu birinde Kadir. Emre olana doğru yöneldim ve "Eren Komiser dedi bizi eve bırakacakmışsın." dedim
O da "Buyurun araba şu tarafta" bizde Polis Emre'yi takip etmeye başladık. Hemen alıştığım için destek çubuğuna yürümekte zorlanmıyordum ama Berk gene benim hizamda yürüyordu bir şey olmasın diye. Gri bir doblo ile eve doğru yol almaya başladık. Kimse doğru dürüst konuşmuyordu çünkü herkesin uykusu vardı.
Eve vardık artık hepimizin uyku gözlerinden akıyordu polise teşekkür edip hemen saksının altından anahtarı çıkardım.
Eve girince herkes odalarına koştu bende kapıyı kilitleyip odama gittim.
Ayağım böyleyken nasıl uyuyacağım bilmiyordum ama mecbur uyumam lazımdı bir yastık buldum ayağımın altına koydum. Yastığımı da ayarladım ve artık uyumaya hazırdım. Gözlerimi kapadım...
Sabah olmuştu güneş bile çıkmıştı uyandığımda, gözümü ovalayıp duvardaki saate baktım. Saat 14:30'du ben bu kadar uyudum mu ya dedim kendi kendime yanımdaki koltuğun oradan Damla'nın sesi geldi "Evet, uyudun kanka."
Bir an korktum ondan senin burada ne işin var dedim. "Telefonun nerede diye bakacaktım."
Benim telefonumla işi ne ki acaba. Bir şey demedim.
Destek çubuğunu alıp içeri doğru ilerledim. Berk ve Caner koltukta oturmuş sohbet ediyorlardı.
Bende gidip yanlarındaki koltuğa oturdum. Sohbetinizi bölüyorum ama bugün kahvaltı sizden beyler biliyorsunuz ki benim ayağım kırık şimdi ben fazla ayakta durmayayım bir şey olur falan dedim.
Bana dönüp baktılar sonra ayağa kalkıp birbirlerine baktılar ardından odalarına koştular onlara yetişmeye çalıştım ama koşamadığım için onlara yetişemedim. Odalarının kapılarını kitledikleri için odalarına giremedim de.
Mecbur gene Damla ile ben hazırlayacaktık kahvaltıyı. Damla'ya seslendim geldi ve bana "Sen geçip otursana, ben hazırlarım sen dinlen kanka." dedi
“Bana göre hava hoş ben geçip otururum da sen yorulmayacak mısın?” hayır anlamında kafasını salladı.
Bende koltuğa doğru ilerledim ayağımı uzattım altına bir yastık koydum ve yarı uzanır yarı oturur şekilde Damla'nın kahvaltıyı hazırlamasını izledim.
Damla kahvaltıyı hazırladı bende sandalyeye geçip oturdum ardından Berk ve Caner'e seslendim. Onlarda kahkahalar içinde masaya geldiler.
Damla da "Çok kurnaz ve yaramazsınız ya." dedi ve haklıydı da.
Berk'te "Bizim yaramazlığımızda kurnazlığımız da size." dedi ve Caner'le bakışıp güldüler.
Kahvaltımızı yapmaya başladık ve anında kapı çaldı. Ama kimse normalde kapımızı çalmazdı kimdi acaba bu gelen?
"Evet bölüm sonuu.." "Sizce kapıyı açınca ne olacak? "Yeni bölümü nasıl buldunuz?" "Sizce gelecek bölüm nasıl olacak?" "Evvettt gençlikler sonra ki bölüm yakında.." |
0% |