Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2

@nuperi

"Ah Atina sevgisizliğin ne olduğunu bilir misin?" Derin bir iç çekip cevap vermesini bekledim.

‌"Bilmiyorum."

‌‌Gözlerini kaçırıp kapıya baktı."Ama senin olmadığın zamanlarda içimde garip bir his var onu kimseye anlatamıyorum, tarif edemiyorum, bunu ben bile anlamıyorum." Dedi. Ellerini dizlerinde birleştirip kafasını eğdi. Bir bilse bu duyguyu yaptığı şeyin ne kadar kotu olduğunu çok iyi anlardı.

‌"Bu değil Atina, sevgisizlik bu değil. Sen bunun nasıl bir duygu olduğunu bilemeyeceksin."

‌Kafasını kaldırıp bana baktı. İki adımla yanına yaklaştım.

‌"Bilmekte isteme sana bu duyguyu yaşatmak istemem, seni o duygularla koca bir harabeye çeviremem. Bunu sana yapamam güzel sevgilim." Dedim tek nefeste.

Gözlerim kapalı olsa da bilincim açık bir şekilde sıraya kafamı koymuş derste anlatılanları dinliyordum. Sınıf arkadaşlarımdan biri ders kitabında işlediğimiz konuyla ilgili paragrafı okuyordu. Yaklaşık yedi ders işledikten sonra Edebiyatı dinlemek çok zor geliyordu.

Onca ders gerçekten kafamı çorbaya çevirdi, derste anlatılanlara dikket kesildim çünkü hocamız altını çizin diyordu, bu da demek oluyordu ki sınavda benzer bir tane sorulacaktı. Edebiyat dersi zaten ilk üçe girerdi bana göre, yüksek not almak ayrıca çok önemliydi, eğer yüksek alırsam genel ortalamam da yüksek gelirdi bu da demek oluyordu ki üniversite sınavında iyi puanla görebileceğim.

Sınıfta herkes sıcak havanın verdiği bunaltıcı havaya kapılmıştı, bazılarıysa gerçekten dinleneyip uyuyordu. Derdi umursamamaları onlar için ileride çok büyük sıkıntı doğurabilirdi ancak kendileri umursamıyorsa bneim yapabileceğim şeyler çok kısıtlıydı. Derslerin çoğunda aldığım notları sınıfla paylaşır anlamadıkları bir yer olursa çekinmeden sormalarını isterdim.

Uyuyanların ne kadar umrunda olmasada benin o kadar umrumdaydı. Düşük almazdım, derin bir iç çektim zihnimde kendimce verdiğim küçük savaşa karşın.

Kafamı kaldırdım, tahtanın üzerinde bulunan saate baktım ve tam tahmin ettiğim gibi çıkış ziline çok az vardı. Herkes eşyalarını toplamaya başlamıştı bile ben de kendi defterimi kalemliğimi yerleştirdim, az önce uyuyan çoğu kişi sanki hiç uyumamış gibi bir anda canlanmışlardı.

Omuzlarımı silktim, eve gidince de yapacak çok şeyim vardı; önce odamı toplayacak ardından günün tekrarını yapacak kısa bir dudun ardından dışarıda çekirdek kola yapacaktım. Sabah okula geldiğimizde arkadaşımla kararlaştırmıştık. Çantamı koluma takip sınıf kapısının önüne çıktım, şimdi koridor çok doluydu herkes birbirine girmiş okuldan bir an önce çıkmaya çalışıyorlardı. O kalabalığa girersem meftam çıkardı kesin o yüzden o kendi sınıfından çıkana kadar burada bekleyecektim.

Uzun boyu ve bütün heybetiyle koca kalabalığı dele dele gelen büyük şeye baktım. Saçlarının kızıllığında güneş parlıyordu, o gözlerinin yeşilliği aramızdaki mesafeye rağmen çok net seçiliyordu. "Şükür, hiç bitmeyecek sandım." Derin nefes alıp kolunu omzuma attı. Sınıftan çıkan birkaç arkadaşımla vedalaşıp kolumdaki omzunu ittirdim. Hava zaten çok sıcaktı, kolumdaki omuzu sayesinde erimeme ramak kalmıştı. "Hiç sorma, ben de neredeyse uyuyacaktım derste." Dedim onun gibi sıkkın.

"Sizin derdiniz neydi ki?" İttirdigim omzunu umursamayaıp yeniden omzuma koydu. Okulun çıkışına bizde yavaştan yürüyorduk, "Edebiyat." Dedim. "Of, bir de en kötüsü. Sibel hoca mı giriyor?" Kafamı salladım. Cansuyla liseye başladığımızdan beridir çok iyi anlaşırız. Lisenin ilk günü yan yana oturmuştuk o günden sonra ayrılmayan karı kocalar gibi olmuştuk. Çoktan dışarı çıkmıştık, okulun bahçesindeki golgelerden geçerek çıkışına ilerledik. "Direkt eve mi geciyorsun?" Benim eve uğramam lazımdı, yoksa annem beni keserdi.

"He ya eve gidecem," saçını yana atıp yüz yüze geldik. Onun annesi de aynı benimki gibi biraz üzerimize düşkündü. "Sen de gidersin kesin." Soru sormamıştı biliyordu, bu bizim günlük rutinimiz gibiydi. Kafamı salladım, "Gideceğim, haberleşiriz." Telefonumu gösterip onun tersi yöne doğru yürüdüm. Kolunu kaldırıp elini sallayınca ben de on karşılık verdim.

***

"Ben geldim." Dedim kapıdan girer girmez, ayakkabımı elime aldım dolaba yerleştirebilmek için. "Hoşgeldin, Anıl seninle gelmedi mi?" Okul başladıktan sonra hep ayrı gelirdik ama annem bunu kabul etmiyordu. Artık ikimizde okula beraber gidip gelmek istemiyorduk bu yüzden okul çıkışlarında onu beklemeden erken gelirdim o da arkadaşlarıyla biraz takılır öyle gelirdi.

Ben o gelene kadar çoktan yapacaklarımı bitirir öyle çıkardım. "Ben tek geldin anne Anıl yok." Çantamı çıkarıp yere bıraktım. Okul formamı değiştirip lavaboda ellerimi yıkadım. Kolumdaki tokayla saçımı toplayip mutfağa annemin yanına girdim. "Erkencisin?" İşten bukadar erken çıkmazdı açıkçası merak etmiştim onu bu kadar erken çıkaran şey neydi. "Birşey olmadı, patron herkese izin verdi." Annem özel sektorde çalıştığı için böyle şeyler pek mümkün olmuyordu.

"Aslı..." Dolaptan su almak için arkamı dönmüştüm. "Efendim?" Tezgahın üzerine elimdeki sürahi bıraktım."Kızım neden Anıl'ı beklemiyorsun? Beraber gelin, neden ayrı ayrı geliyorsunuz ya başına bir iş gelse, aynı okula gidiyorsunuz ama beraber niye gelmiyorsunuz?" Annem tezgaha yaslanmış, sorgulama moduna girmişti çoktan. Derin bir nefes aldım, "Anne kocaman adam oldu, ne bileyim belki benimle gelmek istemiyor yada okuldan arkadaşları var onlarla takılıyordur."

Doldurduğum suyu içip bardağımı yıkadım. "Sen onun bekle, Anıl istemese de kardeşini bekle. Dünya kötü kimin ne yapacağı belli olmaz." Annemin gereksiz kafada kurmaları... Kafamı salladım, "Ben beklerim de o beni bekler mi bilmem anne." Diyip odama girdim. Şimdi burayı toplamam lazımdı, her yer birbirine girmiş ayrıca dolabımda katlı kıyafetim kalmamıştı neredeyse. Çantamı yerden kaldırdım içini bir güzel boşaltıp koltuğa koydum. Kıyafetleri katladım, yatağımı topladım ders çalışıp kısa bir duşumu da aldıktan sonra neredeyse akşam olmuştu.

***

Dünya ne garip yerdi hakikaten, kimin ne olduğu belli değil. Artık o kadar çok değişmişti ki içinde bulunduğumuz zaman, bazen benim bile kafam karışıyordu. Hatta bazı zamanlar durup kendi kendime soruyorum; 'şuan ben ne yapıyorum?" diye. Hatta bezen gerçekten de sormak gerekiyor. Hayat durup düşününce daha yaşanabilir bir hal alıyor. Hayata herşey o kadar boş ki tek bir saniyemi bile boşa harcamak istemiyorum, dolu dolu olsun ki göçüp gittiğimde en azından 'evet, olmuş, başarmışım.' Diyebileyim. Karanlıkta kaldığımda tek yol gösteren şey zihnimdi...

Banyodan çıkmadan önce havluyu saçıma doladım. Aynaya bakıp karşımı, gözümü elimle düzelttim. Salondan Annemle babamın konuşma sesleri geliyordu. Babam ben ders çalışırken gelmiş Anıl'ı sorup oturma odasına gitmişti.

Anıl hep böyleydi, okul çıkışlarında ya arkadaşlarıyla takılır yada eve gelir birkaç saat sonra çıkar akşam 11.00' dan önce de gelmezdi. Haliyle ailem onun için endişeleniyordu. Okulda ders aralarında beraber oturup konuşurduk hatta bunu annneme anlatırdım ama klâsik Türk ailesi çocuğunun başına kötü bir şey gelsin istemiyorlardı.

"Anıl gelmedi mi?" Dedim, kapıdan içeri girmeden. Annem babamın koltuğunun altında babam ise anneme sarılıp televizyon izliyorlardı. Anıl'ın bu hallerine alıştıkları için fazla da üzerine gitmek istemiyorlardı. Annem kaşlarını çattı, "gelmedi uyuz."

"Ben de çıkıyorum, Anıl'a da bir bakarım." Babam kafasını salladı. "Cansel'le mi çıkıyorsun yine?" Cansel kimdi ve ben niye yine onunla dışarı çıkacaktım. "Cansel kim baba, Cansu mu diyecektin?" Babam aydınlanma yaşıyordu adeta. "O, o evet, neyse ne kızım... O kızla mı çıkıyorsun?" Dedi. Ben hep onunla beraber dışarı çıkardım ama babam sanırım bunun gereksiz bir bilgi oldugunu düşünüyordu. "Evet baba." Dedim, sesim bıkkın çıkıyordu ancak içimden neredeyse kahkaha atmak gelmişti çünkü yıllardır arkadaşım olan kızın adını babam hatırlamıyordu ve sürekli her sorduğunda yanlış isimler söylüyordu, ynai kısacası babam hep böyleydi.

"Çıktım be-," diye bağırdım ancak annem beni kesti. "Gitmeden mutfaktan kek al yiye yiye git yemek de yemedin." Dedi. Gözümü kırptım 'tamam' anlamında kapıyı kapadım, mutfaktan üzerinde küçük şekerlemeler olan kekten iki tane aldım, biri benim diğeri ise Cansu içindi. Ne demişler biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.

***

Ben çoktan buluştuğumuz parka gelmiştim, cebimdeki çekirdek paketini çıkarıp masaya koydum, yolda gelirken marketten almıştım. Cansu'ya mesaj attım, kola getirmesi hakkında. Cebimden telefonumu çıkardım, bir Anıl'ı arasam iyi olurdu. Arayıp en azından nerede olduğunu sorardım.

Hava o kadar güzeldi ki, cırcır boceklerinin sesi hala otuyordu. Ağaçların uğuldayanp sesi insanın ruhunu dinlendiriyordu. Oturduğum bank içimi titrettiğini hissettim bir an. Kafamı kaldırıp gökyüzüne bakma isteğime karşı gelemedim, hava çok berraktı neredeyse bütün yıldızlar yazın gidişini uğurluyor gibiydi. Ciğerlerimi temiz havayla doldurdum, etrafımda ki aileler ve arkadaş guruplarının kahkahaları sanki beni daha da huzurlu hissettirdi. Telefonu ilk çalışında açtı. "Anıl?" Dedim. Cevap vermesini umarak. "Noldu abla?" Ciğerlerimi olabildiğince temiz havayla doldurdum.

"Nerdesin Anıl, kim var yanında?" Dedim. Parkın girişinde Cansu'yu görüp elimi kaldırdım beni görmesi için. Elimi gördüğünde gülümseyip koşar adımlarla yanıma geldi. "Kızlarlayım Aslı, sen neredesin?" NE İSMİMİ Mİ SOYLEDİ, 'ABLA' DEMEK YERİNE. Yani Anıl'la ilgili en çok kızdığım şeylerden biriydi bu yaptığı, çok fazla şey vardı yaptığı ama benim ondan büyük olmama rağmen hala ismimle hitap ederdi. "Anıl..." Diye dişlerimin arasında tısladım.

Cansu elindeki kutu kolaları çekirdeğin yanına koydu,ayağa kalkıp sıkı sıkı sarıldım. "Neredeymiş?" Dedi Cansu laf arasında, telefonu kulağımdan çekip cevap verdim. " 'Kızlarlayım' diyor." Cansu bir anlık gafletle göz devirdi. O da alışmıştı Anıl'ın bu yalanlarına. Yalan diyorum çünkü gerçekten yalandı.

Büyük ihtimalle evin yakınında olan kafede arkadaşlarıyla oturuyordu çünkü nasıl biz cansuyla parka gelip çekirdek kola ikilisini yapıyorsak Anıl da öyleydi ancak o biraz daha lüks takılırdı. Bazen hep beraber takılırdık orada ama bugün Cansuyla sakince oturmak istemiştik.

Eğer bu yalanı, yani 'Erkeklerle oturuyorum' ben deseydim çoktan anneme söylemiş ve annem de benim burnumdan getirmişti. "Gel bak isterse-" demeden lafını kestim. "Bak ablacım ben senin iyiliğin için söylüyorum şimdi takılırsın iyi güzel de yarın ne yapacaksın gelecek yıl sınava gireceksin biraz çalışsana böyle nasıl kazanacaksın?" Dedim, sitemle.

"Sana da bir şaka yapılmıyor ha, kafedeyim her zamanki yerde arkadaşlarla oturuyoruz. Sen evde misin?" Dedi. "Yok bende erkek arkadaşımla buluşmaya gidiyorum." Dedim. Cansu telefonundan kafasını kaldırıp bana baktı, sanırım ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Madem canım kardeşim benimle dalga geçiyordu bende onu biraz sinir edeyim. Anıl telefonda güldü. "Sen?" Sesi sorgular gibiydi. Neden yani benim erkek arkadaşım olamaz mıydı? Gayet güzelim yani hayırdır..

Ama inanmamıştı, sesinden belli ediyordu. "Evet, inanmazsan inanma hatta şimdi oraya geliyorum orada buluşacağız sende görürsün, böyle üzerinde siyah kapşonlusu var tek başına oturuyor beni bekliyor." Cansu kafasını salladı ' sen akıllanmazsın' gibi. Niye Anıl şaka yapabilir de ben yapamaz mıyım?

Bu işlerin kızı-erkeği olmazdı. "Abl-" sözünü kestim. "Geliyorum hadi kapatıyorum." Ayy bu çocuğun aptallığı bir gün beni deli edecekti. "Niye öyle dedin?" Omzumu silktim. "O bana diyor ama Cansu, hep böyle yapıyor ben yapınca batıyor. Eve gidince bakalım yine yetiştirsin de görelim, bu sefer savaş ilan edeceğim." Dedim yarım ağız gülerken. "Aman iyi yaptın boşver kankam çıkarma tepene."

Parktaki çocuklar evlerine dağılıyordu, bazıları annelerinin elini tutmuş gitmemek için ağlıyordu. "Aslı, keşke bizde kafeye gitseydik." Dedi, sistemle. Dudaklarını büzmüş ağlayan çocuğa bakıyordu, çekirdek poşetini açmak için almıştım ki telefonun çaldı. Çekirdeği geri koyup telefona baktım, şaşırmıştım. Telefonun ekranını Cansu'ya gösterdim, aniden yerinde dikleşti. "Açsana, bekleme." Dedi.

"Alo?" Sesim sorgular gibi çıkmıştı. "Aslı koş kardeşini dövüyorlar!"

 

 

 



 

Loading...
0%