Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Bölüm 22

@nuperi

Arabadan indim, okulun girişinde bizi garip bir kalabalık karşıladı. Alt sınıftaki öğrenciler ard arda sıraya girmiş gibi kendi aralarında konuşuyorlardı. Okulun demir parmaklıklarının orada, bize dönen üç çift gözü fark ettim.

 

Ceren’e baktım. Garipliği o da sezmişti, göz göze geldiğimizde boş gözlerle birbirimize baktık. İkimiz de ne olduğunu anlamadan diğerlerinin yanına ilerledik. Faruk, olanları pek umursuyor gibi değildi, gözleri Ceren’i süzse de Ceren bakışlarını ona hiç değdirmedi.

 

Okulda, sessiz gürültü vardı sanki. Konuşuyorlardı ancak ses bozuk radyo misali çok kısıktı.

 

Bu duruma ayak uydurdum ve Yaman’a yaklaşıp, “Neler oluyor?” Dedim.

 

“Hiç iyi şeyler olduğunu hissetmiyorum.” Dedi.

 

“Başladı yine müneccimliğe.” Dedi, Alp ve devam etti. “Eee, senin şu hisler ne diyor? Bilebilecek mi ne olduğunu.”

 

“Komikmiş.” Diye birbirleriyle zıtlaştılar. Alp’in hayattan bıkmış tavırları etrafına da yansıyordu. Yaman, Alp’i umursamadan etrafını seyretti. “Benim hislerim değil,” eliyle beynini işaret etti.

 

“Aklım çalışıyor.”

 

 

Garip, iğrenç bir koku burnuma doldu. Yanlış anlamadıysam bu koku Alp’ten geliyordu, boynuna iyiye sokulup kokladım.

 

“Lan sen…” deyip bağırdığımı fark edince sessizl olmaya karar verdim çünkü sonucu iyi olmazdı.

 

“Lan sen sabah sabah içtin mi?” Dedim.

 

“İki yudum… cuk.” Dedi, yüzüme yüzüme üfleyip. Baş parmağım ve işaret parmağı arasında boşluk bırakıp ne kadar içtiğini mecazi olarak gösterdi. İğrendim ve geri çekildim.

 

“Sana inanamıyorum, ya hocalar anlarsa.” Dedi, Ceren.

 

Yüzümdeki iğrenme ifadesiyle Alp’e bakıyordum. “Oğlum sen ne zaman akıllanacaksın?” Ayağımla ayağını dürttüm. Alık gözlerle beni, fakat sanki daha çok gökyüzünü seyrediyordu.

 

 

“Öğlene anca ayılıyorsun.” Diye bıkkınca üfledim. Alp genelde akşamları erken yatar sabah olunca erkenden kalkardı. Herkes uyur o evde babasının koleksiyonunu patlatır, okula da bu şekilde sarhoş gelirdi, Yaman, Faruk, Ceren ve ben Alp’in sarhoş olduğunu anlamamaları için tüm güçlerimizi birleştirirdik.

 

Bu da böyle bir numuneydi!

 

Ne zaman içki bağımlılığının başladığını tam kestiremesek de gurupça bizim eve gelip, film gecesi yaptığımız günden sonra olduğunu tahmin ediyordum.

 

O gece hep birlikte ‘Aşk 101’ izlemiş güzel bir gece geçirmiştik. Tüm geceyi film izlemeye ayırmıştık, sabaha kadar dayanabilenler dayandı dayanamayanlarsa uyuyakalmıştı.

 

Alp ve ben tüm gece uyanık kalmıştık, sabah onlar uyanmadan önce birlikte kahvaltı hazırlamış hep beraber yemiştik.

 

O gece diziyi neden bu kadar beğendiğini düşünmeden edememiştim.

 

Çünkü dizi de kendinden bir parça bulmuştu. Alp, Sinan’a benziyordu.

 

Özenmek midir bilinmez lakin tam olarak Sinan’dı.

 

Alp, yaslandığı duvardan güç alıp yere oturdu. “Biz neden içeri girmiyoruz?” Dedi, Ceren.

 

Yaman, duvarın üstünden okulun bahçesini işaret etti. “Hocalar kapı girişinde arama yapıyorlar.”

 

“Na araması?” Dedim.

 

“Hassiktir!” Faruk, ettiği küfürle düşüncelerime tercüman olmuştu.

 

“İşte onu şimdi öğreneceğiz.” Deyip yere koyduğu sırt çantasını alıp tek omzuna taktı ve bizden uzaklaştı. Nereye gittiğini izledim, okulun içindeki birini el işaretiyle yanına çağırdı.

 

Alt sınıflardan erkek öğrenci yanına yaklaştı ve Yaman’ın kolunun altına girdi. Babacan tavırla Omzuna kolunu koyup bize arkasını döndü. Tam tersi yönde yürüdüler.

 

“Alp, senin anan-“ Ceren, Faruk’un kolunu tuttu. Faruk, Ceren’in yaptığı hareket karşısında duraksadı. Göz göze geldiklerinde ikisi de elektrik çarpmışcasına birbirlerinden ayrıldılar.

 

Ceren, okula giriş yaptığımızdan beridir Faruk’la herhangi bir temastan kaçınıyor hatta göz göze bile gelmemek için sürekli başka yerleri seyrediyordu.

 

Faruk ise Ceren’in ona kırgın olduğunu biliyor, gurupta fazla sesi çıkmıyordu. “Pardon.” Dedi Ceren, kısık sesle.

 

Neredeyse sesi çıkmamıştı, “Önemli değil.” Dedi Faruk. Nasıl duymuştu? Yoksa sadece onun konuşmalarını mı dinliyordu?

 

Tabi ya!

 

Ahh, aşk…

 

Yaman, küçük çocuğun kafasına elini atıp karıştırdı. Bize doğru yürümeye başladığında Ceren konuştu, “İçeri girebilecek miyiz?” Dedi.

 

Omzumu silktim. “Bilemiyorum.”

 

“Bugünü mü buldun lan içecek, bok herif.” Dedi Faruk.

 

Ayağıyla Alp’in sırt çantasına vurdu. “Lan yavaş, içinde bilgisayar var.” Dedi, Yaman çoktan yanımıza gelmişti.

 

Yere eğilip Alp’in çantasını kontrol etti.

 

Alp ve yaman ileride yani üniverdite de bilgisayar üzerine okumak istiyorlardı. Kendilerince bir kaç yazılım geliştiriyorlar bazen yaptıkları programları bize anlatıyorlardı.

 

Bazı hocalar programın iyi olduğunu söylüyor bazıları işe yaramaz olduğunu ancak başarıya giden yol azimden geçer. Ped ederlerse pişmanlık duyarlardı bu yüzden biz de elimizden geldiğince onlara destek olmaya çalışıyoruz.

 

Çoğu zaman programlarını okulda geliştirmeye hatta bilgisayar dersine giren hocalarımızdan yardım alıyorlardı.

 

Çantalarındaki bilgisayarda servet taşıyorlar da diyebilirdik.

 

İleride geliştirdikleri ve geliştirmeye devam ettikleri program için iyi yatırımcılar bulacaklarına inanıyorlardı. Eminim ki bunu mutlaka başaracaklardı çünkü gecelerini gündüzlerini buna harcıyorlardı.

 

“İyi bak, içecek getirmiş mi?” Dedi kinayeyle, Faruk. İçecekten kastı, içkiydi. Kontrol yapan hocalar yakalarsa okuldan atılırdı, çantayı açmışken kontrol etmek en iyisiydi.

 

“La, Kürdo sessiz olsana, millet duyacak!” Dedim, onun aksine sessizce konuşup. Çevremizde okula giren öğrenciler bize garip bakışlar atıp içeri giriyorlardı, açıkçası rahatsız olmuştum.

 

“Bırak Gökçe, allah aşkına! Bıktım bu bok herifin götünü toplamaktan!” Deyip, tuttuğum kolunu çekti. Elim havada kalmıştı.

 

Aptal gibi Faruk’un ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Bu halimi Yaman anlamış olacak ki, “Faruk, olay çıkarmanın sırası değil kardeşim. Sınıfa girelim ne yapıyorsanız yapın, itişecek misiniz katışacak mısınız bilmem, ama şimdi değil.”

 

Ceren, Farukla küs olduğu için ses çıkarmasa da her seferinde Alp’e üzülürdü. Şimdiyse Alp’in yanına çömelmiş eline sürdüğü kolonyalı parfümünü koklatıyordu. Bazen Alp’i ayıltmak için tokat attığına rastlasam da Faruk’la uğraşacağım diye ilgilenememiştim.

 

“Alp, uyuma.” Dedi, Ceren.

 

Alp, tek gözünü açıp etrafında dikilen üç kişiye ardından yanı da oturan Ceren’e bakmıştım.

 

“Azrailden neden üç tane var?” Dedi yarım ağız, ne dediği pek anlaşılmıyor ağzından salyaları akıyordu.

 

Telefonuma gelen bildirimle titreyen cebimdeki fermuarı açtım.

 

“Ne diyorsun oğlum?” Dedi Faruk, az önceki halinden farksız. Yerinde dört dönüyor bahçedeki gözlerin dikkatlerini çekiyordu. “Düzgün konuşsana.” Dedi.

 

Alp parmağını havaya kaldırıp Faruk’a uzattı. Hedefi tutturmakta biraz zorlanmıştı, haliyle. “Pişt, şeytan… beni kandırmaya… mı geldin?..” Dedi kelimeleri arasında ara verip.

 

Kürdo, ona şeytan demesine şaşırmış duruyordu. “Ben… Bana şeytan- oğlum seni bir döverim, o götündeki aklın yerine gelir.” Dedi Faruk.

 

Yaman, Faruk’u tutmasaydı sarhoş adamı dövecekti, manyak!

 

“Sakin olun!” Dedim. Bildirime tıkladım, bilinmeyen numaranın bugün bana bir sürprizi olacaktı ne olduğunu merak etsem de Alp bu haldeyken pek ilegilenebeceğimi sanmıyorum.

 

“Ayıltmamız lazım.” Dedi, Ceren.

 

“En hızlı ne ayıltır?” Diye sordum. Telefondan gelen bildirimleri umursamayıp cebime yerleştirdim, bilinmeyenle konuşabilecek zamanım yoktu.

 

“Kustursak mı?” Dedi, Ceren.

 

“Parmak mı atacağız?”

 

“Terbiyesiz!” Dedi, Ceren. Faruk’un bakışları değişti, “Ne dedim ben ya?” Diye kendini savunmaya aldı.

 

“Ceren…” Yaman sözünü kesti, “Çikolata ayıltır aslında…” Bize döndü. “Bir yerde okumuştum, sanırım işe yarayabilir. Yanında çikolatası olan var mı?” Dedim.

 

Benim yoktu, Ceren’le bakıştık. Dudaklarını aşağı büküp kafasını salladı.

 

“Bende olacaktı.” Gelen sese baktığım da elimi kafama vurdum!!!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%