@nuperi
|
Bilinmeyen numaranın tribünde bir yerde olduğunu biliyorum. Kendisi de söylemişti fakat ilerleyen konuşmalarda belki açık verir diye onu denemek istemiştim ancak kesinlikle hiçbir şekilde kimliğini açıkça öğrenememiştim.
Bilinmeyen numaranın gizemi, maraton hayatıma renk kattığını ve bu gizeminin oldukça ilginç şekilde, dikkatimi çektiğini fark ettim. Belki de bir gün ansızın bana yazmayı bırakacaktı, ve ben onun kim olduğunu bilmediğim için derin bir boşluğa düşecektim. O yüzden bu kadar bağlanmaktan kaçındım.
Omzumu silktim.
Yada belki de bazen akışına bırakmak gerekir. Her şeyin kontrolünü elime alamazdım. Ben bir insanım, kukla değil. Bu hayatta, eminim ki kaderim çoktan yazılmıştı, benim yapmam gereken yalnızca buna ayak uydurmak, akışın yönünde ilerlemek olacaktı.
Faruk’un maçı sonlandıktan sonra arkadaşlarımdan önce sınıfa girip, bilinmeyen numaranın koyduğu hediyeye baktım. Sıranın altına koyduğu hatta bizzat oturduğum yerin önünde, beyaz bir kutunun içerisinde baş harfimin kolyesi bulunuyordu. Altın renginde bulunan zarif bir kolyeydi. Hayatımda aldığım en anlamlı kyelerden biriydi. Sıkıcı hayatıma renk katan birisi tarafından düşünülerek alınmıştı. Takıp takmamak konusunda kararsız kalsam da gözüme güzel geldiği için takmıştım.
“Kolyen ne güzelmiş.” Dedi, Ceren. Tebessüm ettim. “Bilinmeyenin hediyesi.” Dedim. Şaşkınlıkla oturduğu yerden kıpırdandı. Diğerlerinin de bakışları bana dönmüştü. “Ne!”
“Gökçe, sana inanmıyorum.” Dedi, Ceren.
“Neden ki? Bence çok kibar bir hareket.” Dedim. Faruk, maç bittiği için eve gidebilirdi lakin bizimle kalmayı tercih etmişti. İşte bu zamanda böyle arkadaşlıklara bulamak ne kadar zordu. Yaman, Faruk ile bakıştıktan sonra bana döndü. “Gökçe, onu tanımıyorsun bile.” Dedi.
Ofladım. “Evet, tanımıyorum ama iyi biri.” Dedim. Bu söylediğime ben bile şaşırdım. Faruk, bana döndü. Umursamaz bakışlarım onun üzerinde gezindi. “Hayırlı olsun.” Deyince iyice şaşırdım.
Yaman, onun bu söylemine karşılık onu bakışlarıyla uyardı. “Ne abi, kız mutluysa bize hayırlı oldun demek düşer.” Dedi. Kollarını silkip Ceren ve Yaman’a baktı. “Hem siz niye bu kadar abartıyorsunuz? Alt tarafı bir hediye almış.” Dedi.
“Hediye mi? Abicim bugün hediye alan yarın kim bilir ne alır.” Dedi. Ceren, Yaman’a kısa bakış attı. “Ne alır Yaman?” Dedi. Sorgulayıcı sesi resmen bedenimde yankılanmıştı. Yaman’ın söylediklerini yanlış anlamıştı.
“Demek istediğim, ortalık it kopuk kaynıyor. Kimseye güven olmaz. Üstelik belki de hiç var olmayan birisine.” Dedi. Yüzüm düşse de yine de bu oyun benim hoşuma gitmişti. Üstelik o kadar salak değilim, ne yapmam gerektiğini biliyorum fakat bu oyunda bir şeyler eksikti. Ne olduğunu bilmesem de hislerim beni hiçbir zaman yanıltmadı, eminim ki şimdi de yanıltmayacaktı.
“Haklısın.” Dedim. Ceren ve Faruk, Yaman’a verdiğim cevaba şaşırmışlardı. Benden bu çıkışı beklemiyorlardı. “Nasıl…haklıyım?” Dedi, Yaman. Gözlerini kırpıştırdı. O da diğerleri kadar şaşkındı. “Evet,” deyip kafamı salladım. “Bence de haklısın.”
“Siz ne yapmamı istiyorsunuz?” Diye, bir öneride bulundum. Bana baktılar, daha çok Ceren ve Yaman. Kürdo, uzaktan uzaktan konuşmama karışmasa da işler ciddiye bindiğinde beni en çok o canımdan bezdirecekti. Bu halleri, içimde gülme isteğimi arttırıyordu.
“Biz,senin iyiliğini…” masadan ellerime uzandı. Tebessümü onun yüzünden bana bulaştı. “Zarar görmemeni istiyoruz.” Yaman’a baktı. “Değil mi?” Deyip, kafasını salladı. “Evet.” Diye onayladı.
Faruk’a baktım. “Ben de Ceren’e katılıyorum.” Dedi. Güldüm. Ceren’in onu yok sayması böyle bir tepki vermesine yol açtı.
“Az önce öyle demiyordun ama.” Dedim.
“Ceren, ne diyorsa doğrudur.” Deyip, ona döndü lakin Ceren duymazlıktan gelmekte kararlıydı. Gözümü kısıp, kafamı yana yatırdım. “Dönek.” Dedim ama bunu sadece Yaman duymuştu.
Yaman’ın omzuna yaslandım. Kafamı omzundan kaldırmadan yüzüne baktım. Pürüzsüz yüzü, dışarıdan gelen güneş ışığıyla parıldıyordu. Sarı, hafif kumrala kaçan saçları, alnına dökülmüş elindeki kalemi ikide bir döndürürken kısa süre sonra Kürdo’m ile konuşmaya dalmıştı.
Alp, bilgisayar hocası yanına çağırdığından dolayı yanımızda değildi. Ceren, oturduğu sıraya arkası dönük bir şekilde ve bizi görebilecek bir halde otururken Kürdo’yu da Ceren’in yanında zorla oturtmuştum.
Faruk; yani kürdom, Ceren’in yanına çekindiği için oturmak istemese de bir süre sonra ısrarlarıma dayanamayıp oturmak zorunda kalmıştı. Ceren bazen Kürdo’yla oturduğu için kızarsa da gözlerini kırpıştırıp sohbete kendini vermeye çalışıyordu. “Abi, ilk dakikalarda içimden geçirmiştim zaten, dedim gol geliyor sonra topa bir koydum, o kendi yolunu buldu.”
“Maçtan sonra koç seni yanına neden çağırdı?” Dedi Yaman. Faruk, gözlerini kaçırıp yerinde dikleşti. “Aslında ben de bunu sizinle konuşmak istiyordum ama Alp’in gelmesini bekleyecektim.” Deyip, kafasını eğdi.
“Alt yapıdan transfer oluyorum.” Okuldaki futbol koçu, normal hayatta Faruk’un özel ders aldığı teknik hocasıydı. “Ne güzel bir haber.” Deyip resmen sevinçten yerimden fırladım.
“Sâfi yetenek karşımıza oturuyor.” Deyip Kürdo’ma ego postaladım. Ardından Yaman’a baktım. Kafasıyla beni onaylayıp güldü. “Ee, kolay mı bir Faruk’un yetişmesi.” Dedi, Yaman.
“Gidiyorum.” Dedi.
Gidiyorum.
Kürdo’m.
Ağzımdan tek bir cümle çıktı. “Nereye?” Dedim.
|
0% |