Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. BÜYÜK YEMİM

@nur.kslr18

Sinirle veya acıyla kurulan cümlelerin kalpte bıraktığı yara iyileşmez. Senin kalbin iyileşti mi? Onun kalbi yaralı ve paramparça. Kırılan kalp bir daha eskisi gibi olurmu? Seversek neden olmasın? Sevilirsek yaralar neden sarsılmasın..

Sevgi iyileştirir, iyi hissettirir. En derindeki yaraya ulaşır ve onu sarar. İnsan hafızası elbette unutulmaz, ama acısı geçer. Maziye gömülür. Her yara iyileşir, sarılır. Tek ihtiyacımız sevgi. Ne kadar güçlü olursan ol. Kalp her zaman sevgiye ihtiyaç duyar.

Bedenimde hissettiğim kollarla irkilerek gözlerimi açtım. Ne zaman sabah oldu bilmiyorum, hâlâ çok yorgun hissediyorum. Yaşananlar ışık hızıyla zihnime doldu.

Aras koala gibi yapışmıştı bana! Ellerini iterek yataktan kalktım. Huysuzca mırıldanarak gözlerini açtı. "Günaydın Aras bey geceniz nasıl geçti?"

Anlamamış olacak ki öylece uykulu gözlerle bana bakmaya devam ediyor. İki eliyle yüzünü sıvazladığında üzerinin çıplak olduğunu yeni fark ediyordum. "Sabah gözünü açtın ve beni nasıl sinir edeceğini mi düşündün?"

"Bir ayının kollarında uyandım! Aras benden uzak dur. Bana dokunmanı veya bana sarılmanı istemiyorum. Ben seni istemiyorum, bunu anlaman için ne yapmam gerekiyor." Yataktan kalkıp yanıma geldi.

"Gece fazlasıyla çırpındın yatakta, senin yüzünden uyuyamadım. Ben de böyle bir yol denedim. Sen de dünden razıymış gibi mışıl mışıl uyudun." Arkasını döndü ve banyoya gitti. Bu kadar mı? Ben kavga ederiz sanmıştım? Bana daha fazla katlanabilecek birisi yok zaten.

Banyodan çıkıp kısa bir an bana baktı ve giyinme odasına girdi. Banyoya girip yüzümü yıkadım. Tekli koltuğa oturup Aras'ın çıkmasını bekledim. Telefonum nerede? En son arabada.. Uyuyakaldım sonra da unuttum! Tabii ya.

Aras odadan çıktığında arkasından girdim ve kapıyı yüzüne kapattım. Havalar ısındığı için beyaz omuzdan bağlamalı büstiyer ve bej rengi eteğimi giydim. Beyaz fularımla saçlarımı bağlayıp balık sırtı ördüm. Beyaz topuklu ayakkabılarımı giyerek kombinimi tamamladım. Odaya tekrar girdiğimde gözleri anında beni buldu. Siyah gömlek ve kot pantolon giymiş koluna saatini takıyordu.

"Sadece iki hafta bu şekilde evde kalırım Aras. İşimin başına geçmem gerekiyor. Dün akşam telefonumu arabada unutmuşum onu da ver gitmeden." Sağ eliyle saçlarını düzeltti ve yine tam karşıma gelip durdu.

"Ben almıştım telefonunu." Uzattığı telefonu aldım. Arayan sadece Boran abim, o da bir kez aramış. "Akşam konuşuruz bizi bekliyorlar." Sesiyle telefondaki bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Tamam." Konuşmak istemediği zaten ortadaydı. Zorlamanın anlamı yok. "Aras," kapıdan çıkacakken durdu ve bana baktı.

"Berfu."

"Baran'ı bıraktın mı? Bırakacağın yerin konumunu abime atacağım." Gözlerime bakarken yüzü fazlasıyla gerildi. Derin bir nefes bırakarak telefonunu çıkartıp birisine mesaj attı.

"Yürü Berfu." Gerksiz sinirine anlam veremeden peşinden gittim. Şu an konuşursam kavga edeceğimizi bildiğimden sustum. Aşağı indiğimizde avlunun dün gece görmediğim yerlerine baktım. Burada da büyük koltuklar ve yemek masası vardı. Konakların bir çoğu birbirine benziyor ama burası daha geniş duruyor. Arkada bahçesi olduğuna eminim. Herkes masada bizi bekliyordu.

"Günaydın." Annesine bakarken yüzünde içten bir gülümseme oluştu.

"Günaydın Elif sultan." Anneside ona aynı gülümsemeyle baktı. Konuşmadan baş selamı verdim ve masaya oturdum. Yemek sessiz geçiyor. Midem yine iş başında olduğu için tek lokma yiyemiyorum.

"Neden yemiyorsun?" Boynumda hissettiğim nefesle irkilerek başımı geri çektim. Çatık kaşlarla yüzüne baktım.

"Midem bulanıyor Aras, yemeyeceğim." Sesli bir nefes vererek bakışlarını üzerimde gezdirdi. Oturduğum için etek iyice yukarı çıkmıştı. Bakışları bir süre bacaklarımda kaldı sonra gözlerimle buluştu.

"37 saat önce yemek yemiştin Berfu. Midenin bulanma nedeni bu." Haklı olabilir fakat bu onu dinleyeceğim anlamına gelmezdi.

"Aras benimle uğraşmaktan ne zaman sıkılacaksın? İstemiyorum bitti." Masada bize dönen bakışları gördüğümde Elif hanıma ve Bevan ağaya baktım. "Müsadenizle ben kalkayım."

"Müsade senin kızım nasıl istersen." Bevan ağaya gülümseyerek masadan kalktığımda Aras da kalktı.

"Size afiyet olsun. Berfu benimle gelirmisin?" Mutfağa girdi. İçerdeki üç kadın Aras'ı gördüğünde mutfaktan çıkmıştı. İçeriye girdiğim an kapıyla Aras'ın bedeni arasında kaldım.

"Ne yapıyorsun sen?" Yakındık! Hem de fazlasıyla yakın! Elinde olsa gözlerinden ateş çıkartacak gibi bakıyordu.

"Sabır.. Ben seni nasıl yola getireceğim kızım! Ne istiyorsun benden?" Üzerine fazla gitmiyomusun. Sonuçta o da seni düşünüyor. Hayır gitmiyorum! Omuzlarından tutarak üzerimden itmeye çalıştım ama gücüm yetmedi. Sadece biraz daha yaklaştı!

"Hiç bir şey istemiyorum Aras. Geri çık, uzak dur." Alaylı bir gülümseme oluştu dudaklarında. Bir adım, bir adım daha ve bir adım daha. Rahat bir nefes aldığımda aramızda yeterli mesafe oluşmuştu.

"Hazırlan gidiyoruz."

"Nereye?" Bir dakikası ikinci dakikasına tutmuyor. Beyninden neler geçiyor?

"Çok soru soruyorsun Berfu. Yaşa ve gör, bekliyorum." Tekrar dibime geldiğinde kolunun altından geçtim. Gülerek kısa bir an bana baktı ve kapıyı açıp çıktı.

Sonunda derin bir nefes alarak masaya yaslandım. Mide bulantısı benim günlük rutinim. Yemek yemeyi sevmiyorum. Hayatta kalabilecek kadar yemem yeterli. Bir gün beni tanıdığında Aras da anlayacak. Mutfağa giren kadınların çekinerek bana baktığını fakr ederek mutfaktan çıktım. Odaya çıkıp telefonumu ve çantamı alarak aşağı indim. Aras kapıda beni bekliyordu. Yavaş adımlarla yanına ulaştım.

"Tükürdüğünü çabuk yaladın. Bu kadar erken beklemiyordum. Üzülme, ben de seni dinlemeyi düşünmüyordum." Jeton geç düştü ama anladığında kaşları çatıldı. Bakışları kapıda bekleyen korumalara döndü. Korumalar anında başlarını eğdi.

İfadesiz bakışlarımı üzerinden çekerek arabaya bindiğimde çok geçmeden yanıma kuruldu.

"Beni bu yaptığıma pişman etme Berfu! Sakın bir hata daha yapayım deme çünkü bu kez affetmem ve kafasına sıkarım! Gözlerinin önünde öldürürüm o adamı." Ne? Baran'ın yanınamı götürüyor beni.

"Dur! Gelemeyeceğim ben. Aras dur lütfen. Dururmusun!" Yolda olan bakışları kısa bir an bana döndü ama umursamadan yoluna devam etti. "Sana diyorum dur dur arabayı, gelemeyeceğim ben. Aras lütfen, istemiyorum." Arabayı aniden sağa çektiğinde kafamı vurmamak için ellerimi öne uzatarak tutundum.

"Neden? Çok seviyordun, görürsün son defa. Özlem giderirsiniz belki. Hayat, belki Gaziantep'e ulaşamadan ölür! Bilemeyiz değil mi?"

"Ne saçmalıyorsun sen Aras." Çatık kaşlarına rağmen alayla güldü.

"Diyorum ki son defa severek bak gözlerine çünkü birazdan gerçekleri duyduğunda bir daha bakmayacaksın yüzüne. Belki sen öldürürsün ha! Güzel fikir sevdim bunu." Manyak! Saçmalıyor Berfu sakin ol..

"Yalan söylüyorsun! İnanmıyorum sana. Kimsin sen Aras! Ne kadar tanıyorsun beni, Baran'ı?" Arabayı tekrar çalıştırarak son hız ilerlemeye devam etti.

"Abin söyler sana kim olduğumu, o anlatır belki sana gerçekleri." Gözlerini kısa bir an yoldan bana çevirdi ve tekrar önüne döndü. "Ne dersin?"

"Senden nefret ediyorum. Oldu mu?" Gülerek başını iki yana salladı ve biraz daha hızlandı. Camı açarak başımı dışarı uzattım ve gideceğimiz konuma ulaşana kadar da konuşmamaya yemin ettim. Kim daha inat, kim daha akıllı görürsün sen Aras!

Ben sustum o da sustu. Konuşmak istemediğini zaten biliyordum. Bazen tuhaf bir his oturuyor içime ama susturuyorum. Aklımda yüz binlerce soru var ve ben hiç birisini düşünemiyorum. Ne olucak bundan sonra? Bundan sonra bu şekilde mi geçicek her günüm? Kavga ve sinirle. Yaşanmaz ki böyle! Bir ömür geçermi böyle?

Biz istesekde geçmez. Aras, büyük bir aşiretin ağası, ben de ağa kızıyım. İlerde bizden beklentileri olucak ama ben bunların hiçbirinin olmasına izin vermeyeceğim. İstesemde veremem. Sevmiyorum Aras'ı. O da bana olan aşkından ölmüyor. Konuşmak bile istemediğim bir insanla bir ömür geçermi? Kendime gelmeliyim Aras'ı düşünmeden önce düşünmem gereken kariyerim var. İşlerim birikiyor, onlara odaklanmam gerekiyor. Arabanın durduğunu hissettiğimde kapıyı açarak ilk inen ben oldum.

Bu defa daha ıssız bir dağın başındayız. Etrafımız ağaçlarla dolu olduğu için görünmeyen bir bölgedeydik. Büyük bir depo vardı, muhtemelen Baran'ı orada tutuyorlar. Deponun önünde abimin arabasını gördüğümde Aras'a döndüm. İfadesiz bakışlarla bana baktığını gördüğümde gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım. Bir anlığına bakışları yumuşadı ama o kadar kısa sürede yok oldu ki halüsinasyon olabileceğini düşündüm. Elimi tutarak yürümeye başladı, ben adım atamadım. Yürümediğimi fark ettiğinde durdu ve bana döndü. Soru sorar gibi bakışlarına daha fazla dayanamadım.

"Ben gelmek istemiyorum Aras." Nefesini sesli bir şekilde verdiğinde sinirlendiğini anlayarak sustum. Baran hâlâ onun elinde olduğundan susmak zorunda kaldım da diyebilirim.

"Ber-" konuşmasına izin vermeden susturdum.

"Tamam geleceğim yürü." Bana alışması biraz zaman alacak. Ani duygu değişimlerim bazen bana bile fazla geliyor.

Deponun önünde Aras'ın adamları vardı. Aralarına karışan tanıdık simalarala abimin tek gelmediğini anlayarak rahat bir nefes aldım. Deponun kapısı rahatsız edici gıcırtılar eşliğinde açıldı ve Aras'la el ele içeriye girdik. İçeride de adamlar vardı. Abimin ve sandalyede bağlı oturan Baran'ın bakışları bize döndü. Gözleri morarmış ve dudağı patlak. Halsiz görünüyordu. Gözleri gözlerimle buluştuğunda istemsizce dişlerimi sıktım. Bu hâline rağmen belli gelirsiz bir gülümseme oluştu dudaklarında. Aras'ın elinin içindeki elimi istemsizce sıktığımda baş parmağıyla elimi okşamaya başladı ama o an bunu umursamadım.

"Be-' öksürerek tekrar bakışlarını bana çevirdi. 'Berfu'm" umutsuzca başımı iki yana salladım. Dolmak için bahane arayan gözlerime izin vermedim. Dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Boğazımdaki sızı yutkunmama izin vermiyordu. "Boran abi bana şaka yapıyor değilmi? Yapmadım de." Gözlerimi kaçırdım. Yeşil harelerine bakarken her şey daha da zorlaşıyor. "Berfu yalan de, yapmadım de. Kaçırma gözlerini Berfu'm." Derin bir nefes alarak tekrar baktım gözlerine.

"Gerçek' Aras'ın elinin içinde olan elimi kaldırdım ve geri indirirken zorlukla konuşmaya devam ettim. 'Evlendim. Sana yazdıklarımı okumuşsundur. Git Baran. Bitti artık vazgeç." Sevdiğine bu kadar acımasız olmak zormuş. "Benden sana yâr olmaz dedim sana. Ben asker yolu bekleyemem Baran Kozan. Babam haklıymış yapamadım. Aras'ı sevmiyorsun diyeceksin haklısın sevmiyorum ama alışırım, sana nasıl alıştıysam ona da alışırım. Belki bir gün severim kocamı. Sen de daha fazla üzme anneni. Sana ve diğer askerlere emanet Vatan, görevin seni bekliyor. Hakkıyla yapacağından eminim umarım sen de mutlu olursun." Aras'ın sıkı sıkı tuttuğu elimi elinden çektim ve arkamı dönerek hızlı adımlarla çıktım depodan.

Baran'ın arkamdan 'Berfu' diye bağırmasına kulaklarımı tıkadım. Sadece bir dakika daha durursam dayanamazdım. Dışarı çıktığım an zorlukla bir iki adım attım. Başım dönüyordu. Gözlerimin önü kararırken düşeceğimi anlayarak tutunacak bir yer aradım ama bulamadım. Düşeceğim an belime sarılan kollar sayesinde ayakta kaldım. Düşmekten son anda Aras kurtarmıştı beni. Yüzünde hiç bir duygu barınmıyor ama çenesi fazlasıyla kasılmış durumda. Ellerini iterek doğruldum ve yavaş adımlarla nereye gittiğimi bilmeden ilerledim. Deponun kapısının açıldığını duydum hemen sonra abimin sesi geldi.

"Gülüm. Berfu bekle ağabeyciğim." Durdum ama arkamı dönmedim. Çok geçmeden abim yanımdaydı. "İyimisin gülüm?"

"Abi." Kısa bir an gözlerine baktım ve içimi kemiren soruyu pat diye sordum. "Ne saklıyorsunuz benden?" Öylece baktı yüzüme sonra yutkunarak derin bir nefes aldı.

"O ne demek Berfu'm. Aileyiz biz, ne saklayacağız senden. Kim söylüyor sana bunları?" Halsizce baktım abimin gözlerine.

"Aras. Neyse çok önemi yok benim için." Bedenimi kendisine çekerek sıkıca sardı kollarını belime. Başım göğsündeyken kollarımı beline sardım. "Abi gitme. Olmaz mı? Ben çok özledim sizi." Sesim titresede ağlamadım. Ağlamaya başlarsam göz yaşlarımın duramayacağını en iyi ben biliyorum.

"Geleceğim gülüm söz veriyorum. Sen yemek yedin mi? Bir gün de kurumuşsun." İstemsizce ona eşlik ederek güldüm.

"Yiyorum ben merak etme beni." Sormak istediği soruları biliyorum. Baran'a söylediklerimin ciddiyetini ölçmek istiyordu. "Seviyorum abi bakma öyle, al onu götür buradan. Daha fazla öleceği korkusuyla yaşayamam." Buruk bir gülümseme oluştu dudaklarında. Yanaklarımı ve alanımı öperek bir kolunu omzuma attı. Deponun önüne tekrar geldiğimizde içerden Baran ve Aras çıktı.

Gözlerime baktığını bilsemde bakamadım yüzüne. "Görüşürüz abi." Abim Baran'ın kolundan tutarak ilerletmeye çalışıyordu ama Baran'ın gözleri hâlâ üzerimdeydi. Yavaş adımlarla Aras'ın yanına ilerledim ve kollarımı boynuna sardım. Elleri anında belimi bulurken bir süre uzaklaşmalarını bekledim. Araba sesleri geldiğinde hızla ayrıldım Aras'dan. Yüzüne bakmadan arabaya bindim. Aras depoya tekrar girdiğinde iki el silah sesi geldi sonra deponun kapısı açıldı. Silahını beline yerleştirerek çıktı içerden. Kimi öldürdü? Bunu ona tabiki sormayacağım. Hızlı adımlarda yürüyerek geldi yanıma oturdu.

Arabayı çalıştırdığında bakışlarını üzerimde hissettim ama dönüp bakmadım. Yolun nasıl bittiğini konağın önünde durana kadar anlayamadım. Kapımı açan korumayı umursamadan indim, konağa girdim. Kimseyle konuşmadan odaya çıkıp kapıyı kapattım ama saniyeler içinde tekrar açılıp kapanmıştı. Bonyoya yönelirken aklıma gelen soruyla durdum. Yüzüne baktım.

"Kimi öldürdün?" Bir an şaşırdı ama toparlanması çok sürmedi.

"Ölmesi gereken iki kişiyi." Gözlerimi kısa bir süre yüzünde gezdirdim. Tekrar gözlerine baktım.

"Onu anladım zaten ama kim bu iki kişi onu sordum." Sağ eliyle burun kemerini sıktı. Sakinleşmeye çalıştığını anladım ama umursamadan kollarımı göğsümde bağlayarak cevap bekledim. O benden ne kadar nefret ediyorsa ben ondan iki kat daha fazla nefret besliyorum.

"Doğu ve Halit. İkiside bunu haketti." Doğu.. Baran'ın en yakın arkadaşı. Onun burada ne işi var? Halit ise sıradan bir korumaydı.

"Baran'dan alamadın öfkeni. Gittin ve iki masum insanı mı öldürdün? Sen nasıl bir insansın ya! Bu yaptığın adamlık mı? O vurduğun adam var ya. Halit. Onun üç tane çocuğu var. Ne zararı oldu sana adamın?" Öfkem gözümü karartırken kolumdaki çantayı yere savurdum.

Sessiz kaldı. Öylece baktı gözlerime. Zorlukla yutkunduğunu gördüm ama bu pişmanlığı aldığı canı geri getirmez. Sinirli adımlarla yanına ulaştım. Omuzlarından geri ittim.

"Sen insan değilsin. Vicdansızsın! Duygusuzsun. Ya sen adam bile değilsin. Senden nefret ediyorum Aras Zemheroğlu. Senden nefret ediyorum!" Bir adım sendeledi olduğu yerde. Umursamadan bir daha ittim. Sırtı kapıya yapışana kadar vurdum göğsüne. "Hadi adama acımadın o çocuklara da mı acımadın? Senin yüzünden üç tane çocuk yetim kaldı! Senin yüzünden bir kadın dul kaldı. Senin kadar aşşağılık bir insan görmedim ben hayatımda. Yazıklar olsun sana." Kaçırdı gözlerini, bakamadı gözlerime.

Bu kadarını nasıl yapabildi? Ellerine üç çocuğun kanı bulaştı! Öfkem yerinde duramazken bakışlarını üzerimde hissedince tekrar baktım gözlerine.

"Berfu açıklamama izin ver." Mahçup gözlerle bakıyordu ama hiç bir şey yaptığı gerçeği değiştirmez.

Elimi havaya kaldırdığımda söyleyeceğini yutmak zorunda kaldı. "Konuşma. Sesini duymak hatta yüzünü bile görmek istemiyorum. Ya sen git ya da ben gideceğim." Elimle kapıyı gösteriyordum.

"Tamam gidiyorum ama akşam konuşacağız." Hâlâ konuşacağız diyor.

"Aras. Sen şaka mısın? Sen beni öldürmek için mi evlendin doğru söyle." Adam benimle dalga geçiyor. Ben defol git diyorum. O bana konuşacağız diyor!

Yine konuşacağını anladığımda bu kez bağırdım ve kapıyı açarak odadan attım. "Sakın. Konuşma daha fazla." Kapıyı yüzüne kapattım. Derin bir nefes aldım sonunda. Yorgun adımlarla kendimi tekli berjere attım.

Sakinleşmek adına bir süre gözlerimi kapattım. Bu katta sadece biz kaldığımız için hiç ses yoktu. Bu da benim işime geldi. Herkesden biraz daha uzak olmak. Çok insan sevmediğimi beni tanıyanlar bilir. Hayatımda fazla insan olması bana fayda sağlamıyor. Annem bu konuda biraz ketum. Zaten annemle kolay kolay anlaşamıyoruz. Beni sevdiğini biliyorum ama katı kuralları var. Ne yapayım babamın kızıyım ben. Kural sevmem.

Yine nerden nerelere geldin. Berfu kendine gel! Sinirlenmen gereken bir Aras var. Onun varlığı beni sinir etmeye yetiyor. Düşünmeye gerek yok. Yerde titreyen çantamı aldım ve içinde çalan telefonu çıkarttım. Suat mesaj atmış.

Gönderen, Suat;

Berfu sana mükemmel bir haberim var acil buluşmamız gerekiyor. Mardin'deyim.

Giden;

Konum at. Geliyorum.

Odadan çıkmadan kendime gelmek için yüzümü yıkadım. Hızlı adımlarla aşağı indim. Konaktan çıktığımda korumlaradan birisi karışma geçti.

"Berfu hanım. Bir yere mi gidiyorsunuz?" Bir siz kaldınız zaten hesap vermediğim. Siz de olduğunuza göre artık mutlu mesut hayatıma devam edebilirim.

"Evet. Sorun mu var?" Başı yerde olmasına rağmen kendinden emin konuşuyordu.

"Ağamın haberi var mı?" Bağırıp ağzıma ilk gelen küfürü savuracağım an gelen sesle ben bile şaşırarak sese döndüm.

"Çekilesin oradan Harun. Benim haberim vardır. Bundan sonra kimse, ne sen ne de başka birisi, hiç biriniz Berfu kızımın karşısında durmayacaksınız. Buna Aras da dahil!" Burada olmasına mı şaşırayım? Beni savunmasına mı? Minnetle gülümseyerek baktım Bevan ağaya.

Koruma hızla geri çekildiğinde gülümseyerek baktım gözlerine. "Teşekkür ederim." Az önce ki sinirli hâlinden eser yoktu bana bakarken. Gülümseyerek başını salladı.

"Geldiğinde yanıma uğra kızım. Seninle konuşacaklarım var." Yaşına rağmen uzun boylu ve iri yapılı Bevan ağa. Aras babasına çekmiş. Ne diyorum ben ya!

"Tamam gelirim." Gözlerine bakarken içindeki şevgiyi görmemek imkansız.

"Harun benim arabamı getirin Berfu'ya." Ben şaşkınlıkla bakarken o gayet rahattı. "Kusura bakma kızım bu günlün işini görür umarım. En kısa zamanda sana yeni araba alsın Aras."

"Gerek yok ama yine de teşekkür ederim. Benim arabam var, babam gönderecek." Gülerek elini bir baba edasıyla omzuma koydu.

"Sen artık benim de kızımsın Berfu." Daha fazla konuşmadı ve elini geri çekerek eve girdi. Gelen araba sesiyle önüme döndüğümde Harun anaktarı elime bırakıp geri çekildi. Aras'ın arabasının aynısı. Siyah range rover.

Geç kalmamak adına arabaya binerek konumu açtım. Arabayı çalıştırarak hızla konuma sürdüm. Konum bir cafeyi gösteriyor. Cafenin önünde arabayı bırakarak içeri girdiğim. Arka masada karşısında iki kişiyle oturan Suat'ı gördüğümde sakin adımlarla yanlarına ulaştım.

"Merhaba." Ağzı kulaklarına ulaşacak gülmekten. Ayağa kalkarak bana sarıldı ve geri çekilerek bize daha doğrusu bana bakan iki adama döndü.

"Kuzenim Berfu Zoy- pardon Zemheroğlu. Zaten tanıyorsunuz. Berfu, beyefendiler seninle tanışmak için geldiler." İki adam da ayağa kalkmıştı. Esmer olan elini uzattığında tutarak hafif tebessüm ettim.

"Merhaba hoşgeldiniz. Berat Kuzgun." Elimi geri çektiğimde sonunda kendime geldim.

"Memnun oldum. Sizde hoş geldiniz. Buyrun oturalım." Sarışın ve diğer adama göre genç olan adamlara el sıkışarak Suat'ın yanına oturdum. Yanımıza gelen garsona döndüm. "Ben espresso alayım."

Garson gittiğinde heycanla beni izleyen Suat'a kısa bir bakış atarak adamlara döndüm. "Sizi dinliyorum."

"Menajer arıyormuşsunuz." Şimdi anlaşıldı Suat'ın heyecanı.

"Evet bir süredir arıyorum." Berat yanındaki sarışın arkadaşı gösterdi.

"Meriç Evgen. Menajer olarak geldi. Benim size bir teklifim daha olucak, dinlemek isterseniz." Başımı salladım ve garsonun getirdiği kahveden bir yudum aldım.

"Tabiki, dinliyorum." Ellerini masanın üzerinde birleştirerek gözlerime odaklandı.

"Ben Fransa'da Pierre Cardin şirketinde çalışıyorum. Patronum Nathan Robert adına şu anda buradayım. Suat'la yıllardır arkadaşız sizi bana o önerdi, iyi ki teklifini dinlemişim gerçekten güzelliğiniz hepimizi etkiledi. En son bulunduğunuz butik reklamında kendinizi oldukça güzel kanıtladınız. Çekiminizde yayınlanan reklamınızı izledik. Suat da bir kaç tane fotoğrafınızı bize ulaştırmıştı. Sizi çok beğendiğini ve dilerseniz reklem çekimlerimizde markamızı temsil etmenizi istiyoruz." Şaşkınlık ve heyecan bütün bedenimi ele geçirmişti. Yine de hızlı toparladım.

"Markanızı elbette biliyorum. Dünya'nın en büyük markalarından bir tanesi. Ürünlerini severek kullanıyorum. Açıkçası böyle bir teklif beklemiyordum." Berat gülümseyerek başını salladı ve konuşmasına devam etti.

"Pierre Cardin; 1950 yılında Fransa'da Mösyö Pierre Cardin tarafından temelleri atılan bir marka, ilkleri ve sıra dışı tasarımları ile dünya modasına yön vererek tüm zamanların en büyük moda imparatorluklarından biri oldu. Aydınlı gurup tarafından tasarlanan ürünlerimiz, modellerimiz tarafından tüketiciye sunuluyor. Sütyen, iç çamaşırı, gecelik, çanta, elbise, erkek veya kadın giyim vb. tasarımlar üretiyor. Türkiye'de markamızın şirketi elbette var fakat çekimlerimizi Fransa'da yaptığımız için aylarınız Fransa'da geçebilir. Fransa'ya taşınmak isterseniz bay Robert size yardımcı olacaktır. Kaçırmak istemeyeceğiniz bir teklif sunuyoruz size. Yeterli sürem yok burada, ama size düşünmeniz açısından bir hafta verebilirim. Malesef bu hafta Fransa'ya dönmek zorundayım. Kabul ederseniz Meriç sizinle kalıcak. Bir hafta sonrada birlikte Fransa'ya geleceksiniz." Az önce geldiğimde Suat'ın gülmesini kınamıştım değilmi? Şu an Suat'dan çok gülüyordum. Duraklarımın kulağıma varmasına çok az kalmıştı ama kendimi tuttum.

"Bu çok büyük ve kaçırılmayacak bir teklif. Duymuşsunuzdur belki, ben yeni evlendim. Size en kısa zamanda dönüş yaparım. Ben olumlu yönde olacağına eminin içiniz rahat olsun. Numaranızı verirseniz Berat bey, size geri dönüş yaparım." Bunu bekliyormuş gibi rahat bir nefes alarak bir dosya uzattı ve bir kâğıda numarasını yazarak onu da önüme bıraktı.

"Çok memnun olduk Berfu hanım. Umarım sizinde dediğiniz gibi olumlu bir geri dönüş olur. Eğer kabul ederseniz bu evrakları doldurun ve gelirken yanınızda getirin. Ben İtalya'ya gitmeden bu evraklar elimde olmalı." Evraklara kısa bir göz atarak tekrar Berat'a döndüm.

"Tamam. İki gün içerisinde size geri dönüş yaparım Berat bey. Teklifiniz için teşekkür ediyorum." Yüzünde hâlinden memnun bir gülüş varken masadan kalkarak elini uzattı. Uzattığı eli tutarak sıktım ve geri çekildim.

"Rica ediyorum bende memnu oldum. İyi günler dilerim Berfu hanım." Meriç ile birlikte cafeden çıktıklarında heyecanla Suat'a döndüm. O da aynı şekilde bana bakıyordu.

"Ben ne yaşadım az önce? Sen de duydun değilmi?" Gülerek onaylayan mırıltılar çıkarttı ve kollarını belime sardı.

Geri çekilerken heyecanla konuşuyordu. "Şaka gibi ama bütün bunlar yaşandı. Yürü be kızım dedim ben sana buluruz bir yolunu diye."

"Bu yol avrupa ve anadoluyu birleştiren yol değil. Bildiğin Çin seddinin yolunu uçarak geçiyorum. Şu an bağırmamak için zor duruyorum hadi bunu kutlayalım." Aniden düşen yüzünü gördüğümde omzuna vurdum. "Ne oldu? Üzülme birlikte uçarız, seni de götüreceğim söz." Gülerek göz kırptım.

"Berfu"

"Suat. Şaka mısın? Şu an gülmen gerekiyor."

"Berfu arkana bak." Hâlâ gülerken arkamı döndüğümde gülüşüm yüzümde soldu. Güzel anılarımın katili olmak istiyorsa şu an en ön sırada ilerliyor. Yine de ona işim düştüğü için zorlukla gülümsedim.

"Aras? Hoş geldin." Yapmacık bir gülümsemeyle kollarımı boynuna sardım ve geri çekilirken dudaklarımı yanağına bastırdım.

"Berfu? Hoş buldum. Sadece iki saat oldu beni bu kadar özlemiş olamazsın değil mi karıcığım?" Ellerini belime kenetliyken az önce oturduğum sandalyenin karşında ki sandalyeye benimle birlikte oturduğunda sağ kolumu boynuna sardım.

"Neden? Kocamı özleyemezmiyim?" Şaşkındı. Hareketlerimin nedenini çözmeye çalışır gibi bir hâli vardı. Umursamadan sol elimi hafif sakallı yanağına uzattım ve oynamaya başladım. Gözleri yüzümde merakla gezinirken yutkunarak konuştu.

"Özlersin tabii. Sadece seni bu şekilde bıraktığımı hatırlamadığımdan şaşkınım." Gülerek gözlerine baktım. Gözleri bu kadar güzelmiydi bu adamın? Kendine gel kızım şu an daha önemli işlerimiz var. Kucağında sağa sola sallanırken bedeninin kasıldığını hissettim.

Belimdeki elleri sıkılaşırken yüzünü boynuma gömerek kulağıma fısıldadı. "Eğer biraz daha olduğun yerde kıpırdarsan hiç iyi şeyler olmayacak. Kuzeninin karşısında bunları yaşamak istemezsin değil mi karıcığım?" Sesindeki arzu yok sayılamayacak kadar ortadaydı.

Suat'ın varlığını nasıl unuttun Berfu? Başımı geri atarak Suat'a kısa bir bakış attım. Melül gözlerle bizi izliyordu yavrum. Yanan yanaklarımı umursamadan zorlukla yutkundum ve Suat'a yapmacık bir gülüş göndererek Aras'a döndüm. Onun yaptığı gibi başımı boynuna gömdüm ve nefesimi ensesine üfleyerek konuştum. "Evimize gidelim o zaman, ama önce kuzenime yemek sözüm var. Kocacığım.." onun gibi son kelimeyi üxerine bastırarak imayla söyledim. İrkilerek geri çekildiğinde bu dumur olmuş hâline gülereken sürtünerek kucağından kalktım. Aras gözlerini kapatmış kendine gelmeye çalışıyordu.

Senden korkmam olağan mı? Kendi iç sesime gülerek yüzümde sinsi bir gülümsemeyle Aras'a göz kırparak eğilip çantamı ve evrakları masadan aldım. "Ee kuzen gitmiyormuyuz?"

"Nereye?" Suat bu kadar şaşkınsa Aras şu an bayılsa normal karşılardım. Onlar da haklı, hatta iç sesim bile haklı. Bunu ben bile kendimden beklemiyordum.

"Yemeğe." İki şaşkını arkamda bırakarak cafeden çıktım.

Temiz havayı içime çekerken cafenin kapısında önce Aras sonra Suat göründü. Aras elimi tutarak arabasına ilerlerken Suat pıtı pıtı arkamızdan geliyordu. Bu hâline kahkaha atma istediğimi içimde tutarak sonraya sakladım. Aras kapımı açtığımda çapkınca gülümseyerek arabaya bindim. Dişlerini dudağına geçirmiş sabır diler gibi bana baktı ve kapıyı kapattı. Suat arka koltuğa oturduğunda Aras da yanıma oturmuş, arabayı çalıştırmıştı.

Yol boyunca ikiside konuşmamıştı. Bu suskunluklarına saygı duyarak bende sadece dışarıyı izlemekle yetindim. Tabiki arada Aras'ın bakışlarına masum masum gülümseyerek karşılık vermiştim.

Geldiğimiz lokantanın önünde arabadan indiğimizde Aras anahtarı valeye vermişti. Elini hızla belime sardığında biz önde giderken Suat sessizce arkadan bize eşlik ediyordu. Aras bir kaç kişiye baş selamı verirken üst kata çıkıp cam kenarında bir masaya oturduk. Aras'ın gerginliği hâlâ üstündeydi. Ne vardı bu kadar gerilecek?

"Atamanı aldın mı sen?" Ortamın gerginliğini dağıtmanın tek yolu bu Suat, kusura bakma.

"Onaylandı buradayım artık. Boran ağabey sana ev ayarlamış. Senin evinin karşı sitesinde bir ev de bana buldu." Gülümseyerek başımı salladım.

"Ne zaman başlıyorsun işe?" Eliyle hafif sakallı yanağını kaşırken gözleriyle Aras'a bakmayı ihmal etmiyordu.

"Yarın son izin günüm. Sonra iş başı. Sen ofisini-" konuşmaya dalmışken Aras'ın burada olduğunu unutuyordu. Öksürerek suyundan içti ve zoraki bir gülümsemeyle baktı yüzüme.

"İyi, uğrarsın artık yanıma." Gözlerimi Aras'a değdiremiyorum. Bir şeyler döndüğünü anladığı kesin. Bakışlarını üzerimde hissedebiliyorum. Umursamadan önümde duran salatadan yemeye başladım. İki gündür yemek yememiştim. Açlığı hissettmek güzel bir his.

"Umarım." Suat'ın fısıltı yüksekliğinde sesini duydum ama cevap vermek yerine yemeğime odaklandım. Onlarda yemeye başlamıştı.

Garsonun getirdiği kırmızı şaraptan bardağıma doldurdum ve tek seferde içtim. İşte ihtiyacım olan içecek. Biten bardağıma tekrar şarap doldurup makarnamdan yedim.

"Senin zaten bir evin var Berfu. Neden bir ev daha aldın?" Şaraptan bir yudum alıp tekrar masaya bıraktım ve sakin hareketlerle peçete alıp dudaklarımı temizledim.

"Ben almadım. Ağabeyim aldı ben de kabul etmek zorunda kaldım. Bakarsın arada sıkılırım. Kalabalık aileyi sevdiğim doğru ama yalnızlık bazen daha güzel geliyor." Kısa bir an gözlerine baktım. Yemeğimi bitirmiştim. Arkama yaslanarak garsonu çağırdım. "Bir şarap daha getirirmisin, sert olsun. "Garson arkasını dönerek hızla uzaklaştığında Aras'ın elini bacağımda hissettim fakat umursamadım.

Garson'un getirdiği şişeyi açtım ve bardağıma doldurdum. Aras elini hâlâ çekmemişti üstüne üstlük şu an basenimi okşuyor! Sol elimi basenimdeki elini üzerine koydum. Eli durmuştu ama çekmeye niyeti yok gibi. Doldurduğum rakıdan bir yudum aldım. Çok da sert değil. Tek seferde bitirdiğim bardağı masaya bıraktığım sırada elinin basenimi sıktığını hissettim. Bu kadarı çok fazla!

"Aras kaşınma çek elini." Şu an Suat'ı umursayacak durumda değilim. "Hemen!"

"Nerede elim ben biryere koyduğumu hatırlamıyorum." Sinirle gözlerimi kapatarak elimin altındaki elini tuttum ve bedenimden uzaklaştırdım.

"Yaa öylemi o zaman bacağımda ne işi var?" Önüme dönüp şişeden kendime bir bardak daha doldurdum. Bir süre masada sessizlik oluştu. Ben de bu sırada yeni gelen şişenin son bardağını içiyordum. Hafiften başım dönmeye başladı, ama umursamadım.

"Berfu yetmez mi?" Dudaklarımdan çıkan kahkaha benden bağımsızdı.

"Yeter mi?" Elimdeki bardağı elimden aldığını gördüm ama zaten bitmişti. "Suat yeter mi sence?"

"Yeter güzelim bak yine miden kötü olursa karışmam." Dudaklarımı büzerek bir çocuk gibi titrettim. Gözlerimi kırpıştırdığımda gülerek başını iki yana salladı.

"Boşuna mı doktor oldun oğlum? Başkasının elinin altına mı yatayım?" Aras'ı öksürük krizi tuttu sanırım. Elimle sırtına vurdum. "Bak koca adamın boğazında kaldı yediği. Kalk hemen bak kocama, ölürse dul kalırım." Aras sırtındaki elimi tuttu ve ellerimi bir eliyle bacağının üzerinde sabitledi.

Suat'ın kahkaha atmamak için zor durduğunu gördüğümde ona döndüm. "Kocam ölüyor diyorum ne oturuyorsun. Aaa bak elimi nasıl tutuyor korktu kalk bak kocama. Bu yaşımda dul kalmak istemiyorum. Genç ve çıtır bir kızım hâlâ."

Suat sonunda kahkaha atarak gülmeye başlamıştı. Aras da gülmemek için alt dudağını ısırıyordu ama uyarı anlamında elimi daha sıkı tutuyordu.

"Sen de bırak be ellerimi. Yapışkan gibisin! Hem ben sana hâlâ kırgınım. Bırak ya bırak." Ellerimi zorla da olsa kurtardım. Suat bütün lokantayı inletecek kahkaha atarken eğilip kafasına vurdum. "Anırmadan gül oğlum. Ayıp eniştenin yanında rezil oluyoruz." Daha çok gülmeye başladığında bende güldüm.

"Berfu hadi evimize gidelim. Hem daha fazla rezil olmamış olursun." Başımı iki yana sallayarak parmağımı dudağına bastırdım.

"Eve gitmek istemiyorum. Eğlenmek istiyorum ben." Sonunda dayanmamış olmalı ki Aras da dudağının üzerendeki parmağımı geri çekip kahkaha atmaya başladı. İlk defa sesli güldüğünü görüyordum. Çenesinde ilk kez gördüğüm iki tane gamzesi gibi.

"Yok bu böyle olmayacak hadi biz kalkalım artık."

Seslerini umursamadan arkadan çalan hafif müzikle bir sağa bir sola sallanmaya başladım. Şu an beynimin içi buz gibiydi. İşte bu hissi yaşamak her şeye değer. Sorun yok. Dert yok. Düşünce yok. Sadece ben. Ben haricinde kimse yok.

Belime bir kol sarıldı ve beni oturduğum yerden kaldırdı. Başımı kaldırdığımda Aras olduğunu gördüm. Aptal gibi gülerek baktım yüzüne. Başımı göğsüne koydum. Lokantadan çıktığımızı tenime değen soğuk havayla anladım.
Üşüdüğümü hissederek daha çok sokuldum göğsüne. Kolları bedenimi sarıp sarmalamıştı. Gözlerim bir açılıyor bir kapanıyordu.

Arabaya bindiğimizde bedenimden ayrılan kollarıyla ürperdim. "Gitme" diye mırıldandım ama ben bile kendi sesimi zor duyuyordum.

"Burdayım güzelim merak etme evimize gidiyoruz." Sesin Aras'a ait olduğuna adım kadar eminim. Fakat bu kelimeleri onun ağzından duymayı beklemiyordum. Yine de çok düşünmedim ya da düşünemedim.

Arabanın çalıştığını ve durduğunu hissettim. Uyumuş olmalıydım ki gözlerimi açtığımda Aras'ın kucağındaydım. Aras birileriyle konuşurken huysuzca kıpırdadım kucağında.

"Buradayım güzelim." Bu adama ne oluyordu? İkinci defa bana güzelim dedi. Neyse uyandığımda sorarım hesabını? Sahi neyin hesabını soracağım?

"Hıımm" diye mırıldanırken bedenimi yumuşacık bir yatağa bırakmıştı. Üzerimi değiştirdiğini hissediyordum ama gözlerimi açamıyorum. "Aras bırak böyle uyurum." Dinlemeden işine devam ettiğini bedenimden ayrılan büstiyerimle anladım.

"Mızmızlanma Berfu hadi kaldır belini." Eteğimide çıkardı. Üzerime ne giydirdi bilmiyorum ama muhtemelen kısa olan geceliklerden birisini giydirmişti. Bir süre gittiğini hissettiğim sırada yine uyudum.

Yatağın çökmesiyle geldiğini anladım. Belime kolunu sardı ve kendine çekti. "Aras yaa.." kolları arasından ayrılmaya çalıştım ama izin vermedi.

"Uyu artık güzelim."

Üç oldu!

Üçüncü defa bana güzelim dedi!

Evet sizde duydunuz artık eminim.

Aras bana üçüncü defa güzelim dedi!

Acaba başkasına mı diyor diye düşündüm. Şu an yanında benden başka kimse yok. Rüya mı görüyorum diye düşündüm. Benim rüya görme olasılığım şu an daha yüksekti.

Hareket etmeyi bıraktım. Beni iyice kendisine çeken uykuya kendimi teslim ederken ellerini saçlarımın arasında hissettim.

 

❄❄❄

Başım Aras'ın boyununda ve çıplak bacağım belinde sarılı hâlde gözlerimi açtım. Bir eli belimde diğer eli basenimin üzerindeydi. Ne oluyor lan? Ne yaşadık biz dün gece? En önemlisi benim üzerimde ne var?

Ani bir hareketle bacağımı geri çektim ve kollarını geri ittim. Yataktan kalktığımda üzerime baktım. Kalçamın hemen altında biten kırmızı kısa bir gecelik vardı. Kim giydirdi diye düşünürken Aras'ın sesiyle tek kaşım havada ona baktım.

"Ben giydirdim gece. Dolabını karıştırmak istemedim elime ilk geleni aldım. İçki yasak artık sana! Sonucuna dün gece yeteri kadar katlandım." Sinirle gülerek başımı iki yana salladım.

"Katlanmasaydın Aras. Ben mi gel dedim sana? Kendin geldin. Ve sen hangi konumda bana içkiyi yasaklıyorsun, kim olarak? Sakın bana kocanım nutuklarıyla gelme! Üzerimi değiştirmek zorunda da değilsin bir daha bana dokunma." Yatakta oturmuş arkasına yaslanmış sakince beni izliyor. Bu adamın rahatlık seviyesi genetik sanırım.

"Dün yanına geldiğimde çok mutluydun Berfu. Yaşadıklarımızı hatırlatmak istemiyorum. Sana dokunmamda her hangi bir sakınca bulmuyorum ben. Ve sen bunu kabullenene kadar da söyleyeceğim ben. Sen benim nikahlı karımsın, elin iti istediğini yapıyor ama bana gelince dokunma bana oluyor. Ben sana senin isteğin dışı dokunmam, gavat değilim ben. Merak etme vücuduna meraklı değilim." Yatağın ucuna oturdum ve dün olanları düşündüm.

Evet ben yakınlaştım ama bu benden izinsiz üzerimi değiştirmesini açıklamıyor. Fakat onunla konuşmam gereken bir konu varken ters gitmek istemiyorum.

"Haklısın evet ama bir daha olmasın. Bak Aras ben kural sevmem. Anı yaşarım, olur ve biter. Kimsenin emirlerini uygulamam, uygulayamam. Bu benim varoluşuma ters. Ben bu yaşıma kadar kimseyi dinlemedim her zaman kendi bildiğimi uyguladım. Evet fikir ve düşüncelere açığım fakat bu her söyleneni yapıyorum demek değil. Şu an içinde bulunduğum durumu kabullenemiyorum. Alışmam için bana zaman tanımak zorundasın ama sen sadece kurallarınla ilgileniyorsun. Ben kural seven birisi degilim ve asla olmayacağım bunu bilirsen senin açından iyi olur." Parmağımdaki yüzüğe baktım. Birr süre sonra gözlerine baktım. Gözleri zaten bendeydi, beni izliyordu.

"Farkındayım her şeyin ama ben de kuralcı ve planlı bir insanım. Yapımda bir terslik var. Ben de alışmalıyım ama sanırım seneden daha hızlı alışıyorum ya da alıştım demek daha mantıklı. Bulunduğum duruma çok çabuk uyum sağlarım, senin aksine. Sen de çabuk alışsan iyi edersin, sinir kotamın dolmasını istemiyorum ama sen sınırları aşmakta bir numarasın." Derin bir nefes aldı ve yavaşça geri bıraktı.

Gözlerim bir anlığına kaslarında takılı kaldı ama hızla kendime geldim. Tekrar gözlerine baktığımda gülüyordu. Kahretsin! Bu kadar dikkatli olmak zorundamıydı bu adam!

"Aras aslında benim seninle konuşmam gereken daha önemli bir konu var. Senden izin almıyorum bunu en başta söyleyeyim. Sadece söylemek zorunda hissettiğim için söyleyeceğim." Yerinde dikleşti ve merakla yüzüme baktı.

"Söyle, dün akşamdan beri kıvranıyorsun zaten. İkimizde rahatlayalım artık." Boğazımı temizleyerek kararlılıkla gözlerine baktım. Şu an yapmazsam bir daha yapamam. Hadi kızım yap bitir bu işi.

"Dün Suat'ın yanına gittiğimde iki kişi da vardı. Berat bey ve Meriç. Benimle konuşmak için gelmişler. Ben Gaziantep'de bir reklam çekimine katılmıştım izlemiş olmalısın. Onlarda izlemiş. Berat, Suat'ın yakın arkadaşı. Şu an Fransa'da Pierre Cardin şirketinin reklam ajansında müdür yardımcısı. Berat çekim için birisini ararken reklamı izlemiş. Suat'la soy isimlerimiz o zaman aynıydı o da bu yakınlıktan şakasına bahsederken konu ciddi bir konuma ulaşmış. Suat da benim bir kaç fotoğrafımı atmış Berat'a. Böylelikle o da müdüre göstermiş. Sonuç olarak beğenmişler ve benim Fransa'da reklam çekimine katılmamı istiyorlar. Benim için çok güzel bir teklif. Hayatımı değiştirebilecek kadar büyük diyebilirim. Herkesin ayağına gelmez, ben de düşünmek için süre istedim ama çok vakti yokmuş. Bu hafta bana verdiği evrakları doldurup vereceğim o da Fransa'ya geri dönecek. Ben de bir hafta sonra Meriç ile Fransa'ya gideceğim." Tek nefese sığmayan uzun bir konuşma oldu ama güzel oldu. Aras öylece durmuş gözlerime bakıyordu.

Derin bir nefes aldı ve sırtını yatağın başlığına yasladı. Bir süre öyle kaldı ben de banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalarım. Kısa bir duş alarak beyaz bornozu giydim ve odaya girdim. Hâlâ aynı şekilde tavana bakıyordu. Ne düşünüyor diye düşünürken gözleri gözlerimle buluştu.

"Berfu bu senin için çok güzel bir teklif evet ama bunun bir de iç kısmı var. Anlaşma süresi ne kadar?" Komidinin üzerindeki evrakları önüne bıraktım.

"Her şey burada detayıyla yazıyor benim incelemeye çok fırsatım olmadı. Sen bak istersen ben üzerimi giyeceğim." Evrakları incelerken ben de giyinme odasına girdim.

Açık kahve tonlarında olan kumaş pantolonu giydim. Üzerine beyaz uzun kollu büstiyeri giydim. Saçlarımı kurutup taradım. Islak oldukları için düz duruyorlar. Ensemde bağladım ve saçımın bir kısmını tokaya sararak kapattım. Şeffaf bilekten bağlamalı topuklu ayakkabılarımı da giydiğimde hazırdım.

Makyaj masasına oturdum. Odanın kapısı açıldığında aynadan yüzüne baktım. Gözlerimiz ayandan birbirini bulmuştu. Yüzü düşünceli ve bir o kadar da ne yapacağını bilmez haldeydi. Rimel alarak kirpiklerim sürdüm. Yanaklarıma da hafif allık sürdüm. Kırmızı rujumu da sürdüğümda masadan kalktım. Odadan çıkacakken kolumdan tuttu. Durdum ve yüzüne baktım.

"Tek gitmeyeceksin ben de geleceğim. Anlaşmayı okudum süresi yok. Sen istediğin zaman çıkabilirsin, sadece üç aylık bir süreç söz konusu. Üç ay Fransa'da kalacağız gibi görünüyor." Gülümseyerek kollarımı boynuna sardım.

"Teşekkür ederim Aras." Elleri anında belimi sarmıştı.

"Rica ederim. Konu senin geleceğin ve bu konuda kimse söz hakkına sahip olamaz. Olması gereken buydu." Yanağına küçük bir öpücük bıraktım. Yanağı kırmızı rujum olmuştu. Güldüğümde o da gülerek yanağını sildi.

Kollarından ayrıldım ve odaya girdim. O giyinene kadar evrakları ben de inceledim. Evet üç ay boyunca Fransa'da kalacaktık ama sonrasında ben istediğim reklamlara katılacaktım. Bu hem bana hem de Aras'a iyi gelecek. Bu sürede birbirimize daha çok alışacağız. Sakin ve güzel zaman geçirme fikri kulağa hoş geliyor.

İsmimin altına imza attım ve Berat'ın üzerine bıraktığı küçük kağıda yazdığı numarasını telefonuma kaydettim. Aras da hazırlanmış beni bekliyordu. "Tamamdır, inebiliriz." Kağıtları bir araya getirerek dosyaya koydum ve dosyayı kapatıp komidinin üzerine bıraktım.

"Gel yanıma." Anlamayarak yüzüne baktığımda güldüğünü gördüm.

"Sanırım sadece ben içmedim dün gece. Sende etkisi baya bir kalmış. İyi değilsen hastaneye gidelim." Kahkaha attığında zihnimde dün geceden bir görüntü daha canlandı.

Sarhoş olmuşum ve Suat'a kızarken Aras'ın attığı kahkahaları duyarak yüzüne bakıyorum. Sonra çenesinde yan yana iki tane gamze görüyorum ve içim gidiyor. Bir erkeğe gamze ancak bu kadar yakışabilir diye düşünüyorum.

Aynı görüntü şu an karşımda. Ne ben sarhoşum ne de o. Zaten o dün gece de çok içmemişti. Gamzelerine dokunmak istedim. Parmak uçlarım karıncalandı. Yapmadım, yapamadım. Bu kadar yakınlığa cesaret edemezdim. Kendime gelmeliyim, hem de acilen!

Yavaş adımlarla yanına gittim, yüzümde nasıl bir ifâde var bilmiyorum. Bu halime gülerek baktı ve bir kolunu belime sardı. Dudaklarını şakağıma bastırıp geri çekildiğinde elimi alnına koydum. "Ateşin de yok." Elimi alnından çekip üzerini öptüğünde kaşlarımı çatmıştım.

"Sakin ol iyiyim ben. Sadece karımı özledim. Dün cafede yaptıklarını cezasız bırakmayacağım." Şimdi anladım sıkıntısını. Benimle oyun oynuyor beyfendi.

"Saçmalama Aras, çocukmusun?" Kolunu belimden ittim ama daha ayrılmadan sımsıkı sardı belimi.

"Bilmem çocukmuyum?" Kollarının arasından ayrılmaya çalışıyordum, izin vermedi. Sıkıntıyla oflaladım.

"Acıktım ben inelim artık." Yüzünde imalı bir gülümseme varken yüzünü yüzüme daha çok yaklaştırdı. Bu kadarıda fazla! "Sakın düşündüğümü yapma Aras." Zor da olsa kollarından ayrıldığımda kapıyı açıp koşarak aşağı inmeye başladım. Arkamdan güldüğünü duydum. Ben sorarım ama bunun hesabını sana!

Kahvaltı masasına oturduğumuzda sessizce yemeğimi yedim. Sessiz ama sakin bir kahvaltı olmuştu. Suyumu içerken Bevan ağanın adımı söylemesiyle bardağı masaya bıraktım

"Buyrun" mesafeli olmam hoşuna gitmiyordu ama bana göre bu kadar yakınlık bile fazla.

"Geçmiş olsun kızım dün biraz kötü olmuşsun. Daha iyisindir inşallah?" Bakışlarım bir anlığına yanımdaki Aras'a döndü. Söylememiş. Ne yani bunun için ona teşekkür mü etmeliyim? Neden sakladıysa.

"Sağolun, teşekkür ederim. İyiyim." Başını yavaşça salladı.

"Bu gün müsaitsen seninle bir konuşalım kızım." Değilim! Ama bir kaç dakikadan bir şey olmaz diye düşünerek gülümsedim.

"Tabiki, konuşalım." Aras'ın bakışlarını üzerimde hissetmeme rağmen dönüp bakmadım.

"Yenge buraların suyu yaramadı sanırım sana?" Kutay'dı sanırım. Aras'dan sonra evin büyüğü.

"Bilmiyorum. Ben alışkınım hasta gezmeye. Suyla ilgisi yok aslında, bağışıklığım çok düşük." Kutay sarışın, uzun boylu ve aynı abisi gibi iriydi. Bevan ağaya baktım ama o bu kadar iri değil. Ailelerinde başka birisi böyle olmalı diye düşünerek Kutay'a döndüm.

"Yaa, dikkat et kendine yenge istersen bizim hastaneye gel sana güzel bir tedavi başlarız." Aras'ın yanımda güldüğünü duyduğumda elimle bacağını çimdikledim. Yerinden sıçradı ve sustu.

"Sağol Kutay ben böyle iyiyim." Kutay başını sallarken Çağrı Aras'a bakmıştı.

"Ağabey iyimisin?" Sesinde muzır bir tonlama vardı.

"İyiyim." Aras'ın sert çıkılmasını umursamadan yanındaki Çağla'yı dürterek güldüler. "Çağrı ve Çağla sizin okulunuz yok mu?"

"Var ağabey. Ama ders geç başlıyor bu gün." Çağla gülümseyerek Çağrı'nın kolundan tutarak masadan kaldırdı.

"İyi siz erken gidin bu gün." Çağla, Aras'ın arkasından yanağını öptü ve koşarak yukarı çıktı. Aras, Çağla'nın arkasından gülümseyerek bakarken Çağrı da onu öptüğünde ensesine vurdu. "Ne yapıyorsun lan!"

"Ne var ben de kardeşin değilmiyim ağabey." Aras sesli bir nefes aldığında Çağrı çoktan yukarıya çıkmıştı.

"Ne zaman büyüyeceksiniz? Ya da ben o günü görebilecekmiyim inanın bilmiyorum." Çağrı duymamıştı ama masada oturanlar duymuştu.

"Tövbe de oğlum o nasıl söz?" Elif hanım hemen oğluna kızarken aklıma annem geldi. O da böyle çok sever bizi. Onları çok özlüyorum.

"Şaka yaptım annem." Önündeki suyu içip kalktığında yerimden kıpırdamadım. Eğilip yanağımı öptü ve sessizce konuştu.

"Öğle'den sonra şirkete gel." Konuşmama izin vermeden gittiğinde merakla baktım arkasından. Neden yaptı bunu? İzin isteyerek masadan kalktım ve odaya çıkıp koltuğa oturdum.

Şu an tek düşündüğüm annem ve babam. Arayıp aramamak arasında kaldım. Bu haberi duyunca sevinecekler ama araya giren mesafeden dolayı içten içe üzülecekler. Benden duymaları en mantıklısı fakat uzaktan uzağa olmaz. Benim Gaziantep'e gitmem gerekiyor.

Saat öğlene gelirken aşağı indim ve Bevan ağayı sordum. Çalışma odasında olduğunu söylediler. İkinci katta dördüncü kapıya vurduğumda sesini duymam uzun sürmedi. "Gel"

Kapıyı açtım ve içeriye girdim. "Musaitmiydiniz? Sormadan geldim kusura bakmayın." Gülümseyerek önündeki koltuğu gösterdi.

"Gel kızım müsaitim. O nasıl söz öyle, bir daha duymayayım." Yavaş adımlarla gösterdiği koltuğa oturdum. Odanın bir duvarı boydan boya kitaplarla doluydu. Bir duvarda ise polis rütbesi vardı. Hemen yanında Bevan ağanın fotoğrafı. Polismiydi? Gözleri baktığım yere baktı ve tekrar bana döndüğünde bende ona baktım.

"Uzun yıllar oldu mesleğimi yapmayalı. Tam 10 yıl boyunca bu devlete hizmet ettim. Bunun gururuyla yaşıyorum ama her insan gibi benim de keşkem var. Daha fazla hizmet etmek isterdim ama olmadı kader böyleymiş." Merakla dinliyordum. Neden bıraktı ki mesleğini.

"Neden bıraktınız mesleğinizi? Yani yanlış anlamayın meraktan soruyorum?" Merakıma yenildim ama o bunu umursamamıştı.

"Ne istersen sor kızım." Bababacan tavrına gülümseyerek karşılık verdiğimde konuşmasına devam etti. "Bir dostum vardı onun için vazgeçtim mesleğimden ama yanlış anlaşılmasın yine olsa yine yapardım. Asla pişman değilim sonuçta devletime yanlış yapmadım ve mesleğimi kendi rızamla bıraktım. Benim babam şehit oldu kızım. KIDEMLİ ÜSTEĞMEN KARUN ZEMHEROĞLU. Bende asker olmak istedim ama annem istemedi. Bana bir yara de sen açma oğul dedi. Kıyamadım ama vazgeçmedim. Polis oldum bende. Babam gibi devletime hizmet edip şehit düşmek tek gayemdi. Bir gün Elif girdi hayatıma ve ben o gün ölmekten korktum. Onu bırakmaktan korktum. Anlatsam roman yazarsın anlayacağın." Fazla bile anlatmıştı. Bu kadarını ben de beklemiyorum ama bana bu kadar iyi davranan bir insana daha fazla soğuk yapamazdım.

"Teşekkür ederim." Gözlerindeki meraktan açıklamak istedim. "Güveniniz için."

"Sakladığım tek bir sırrım var kızım o da benimle mezara girer, onun dışında kimseden gizlim saklım yoktur." Babamı gördüm bu adamın gözlerinde. Aynı onun gibi bakıyordu.

"Neden ağalığa döndünüz? Yani başka bir şehir de yaşayabilirdiniz. Bu töreler size de zor gelmiyor mu?" Şu an ben bile kendime hayret ediyorum ama o kadar çok sormak istediğim soru var ki. Tutamıyorum kendimi.

"Dedem Aras'ı kaçırdı. Beni oğlumla tehdit etti. Ya gelip ağa olacak ve oğlumu alacaktım. Ya da Aras'ı öldürecekti. Beni bir çıkmaza sürdüler ve öylece bıraktılar. Oğlumu bırakamazdım. Dayanamadım, direnmedim bile. Geldim buralara sonra da gidemedim. Bu topraklara bir giren bir daha çıkamaz kızım." Şok içinde baktım yüzüne. Aras'ı, yani kendi torununu öldürecekmiş. Bu nasıl bir vicdansızlık.

Kan var bu topraklarda. Kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sır var. Acı var. Ayrılık var. Göz yaşı var. Sadece vicdan yok! Buralara her gelen bir sır çözer. Ya o sırrı çözerken ölürsün, ya da arkana bakmadan kaçarsın. Bu güne kadar kaçabilen kişi sayısı belki yüzde birdir. İnsan kendi canına kıyabilir mi? Canının canına kıyabilir mi?

"Töreleri yok etmeyi çok düşündüm ama başaramadım ben. Tek değildim ailem vardı ama insanlar yönetilmeye alışmış buralarda." Başını salladığında haklı olduğumu düşündüğünü anlamıştım.

"Çok denedim ben kızım. Oğlumu, Aras'ı buradan göndermek istedim ama yapamadım. Şu an bu çukurun içindeyse tek nedeni benim. Babam erken yaşta şehit düşmeseydi asla izin vermezdi fakat gittiğinde ben daha küçük bir çocuktum. Annem bizi korumuş ama ben oğlumu, ailemi koruyamadım. Sen ise çok ani geldin hayatımıza. Aras kimsede diretmediği kadar diretti sende. Çok istedi, zor aldı ama aldı." Burada biraz güldü ve devam etti. "Asla töre sevmez ama seni almak için ilk defa töre dinledi. Çık Midyat'a sor herkese. Herkes aynı şeyi söyler sana. Aras ağa ama ağalık yapmaz, yapamaz. Ben bilirim oğlumu canım o benim. Yufka yüreklidir. Sinirlenir ama sever çok sever. Sevdiğine sinirlenir." Bu gün şok üstüne şok yaşıyordum ama bu sohbet bana da iyi gelmişti. Karşımda babam varmış gibi hissettim kısa bir an. Babamla da böyle uzun uzun konuşuyorduk.

Bevan ağanın anlattıkları beynimde dönüp duruyor ama tek bir cümle nefesimi kesiyor. Aras'ı öldürecekti. Derin bir nefes daha aldım ve şirketin kapısından içeriye girdim. Danışmaya Aras'ın odasını sorduğumda en üst katta olduğunu söyledi. Asansöre bindim ve 20. kata bastım. Asansörden indiğimde sağa dönüp biraz ilerledim. Aras Zemheroğlu yazan odanın önünde durduğumda sekreter de ayağa kalkmıştı.

Uzun boylu sıradan bir kadın. Benim kadar uzun değil tabiki ama yine de bir kadına göre ideal bir boya sahipti.

"Hoşgeldiniz. Randevunuz var mı?" Yaka kartındaki isme baktım. Ahsen Koçak. Beni tanımayacağını elebtte biliyordum. Normal karşılayarak yalandan gülümsedim.

"Hayır yok, gerek duymadım. Kocamın yanına gelirken randevu mu almalıyım?" Bir an şaşırdı ve ne diyeceğini düşündü.

O sırada ben de kendi söylediklerimi düşünüyordum. Kocam olduğunu söylemek zorunda değilim ve neden buna gerek duydum ben de bilmiyorum. Adam benim de devrelerimle oynadı. İki gün de beni de kendisine benzetti ya, helal olsun!

"Özür dilerim tanıyamadım buyrun." Daha fazla uzatmadan kapıya vurmadan ofisine girdim.

Gözlerim anında onu buldu. Masasında oturmuş çatık kaşları ve sert yüzüyle evrak inceliyor. Geniş ve bir o kadar da ferah bir oda. Orta büyüklükte bir acil durum toplantı masası ve normal düzeyde bir koltuk takımı. Şirketin dışından da görüşmüştüm ama içerden daha güzel duruyordu. Duvar yerine camlar vardı. Mardin'in bir çok yeri buradan gözüküyordu.

"Kapı çalmayı öğrenmedin sanırım." Gözlerimi hızla yüzüne çevirdiğimde beni izliyordu.

"Gerek duymadım." Sakin adımlarla masanın önündeki sandalyeye ilerledim ve oturdum. "Beni çağırmıştın, gelmek istemedim aslında ama sıkıldım biraz sonra da kendimi burada buldum." Evet kesinlikle böyle olmuştu!

"Berat beyle bir de ben görüşeyim dedim. Birazdan burada olurlar. Bir şey içermiyiz?" Yok yok, bu adama kesin bir şey olmuş.

"Sert bir kahve alırım." Başını salladı ve şirket telefonundan birisini arayıp iki sade kahve istedi. Demek o da sade içiyor. "Nasıl buldun adamı diye sormaya gerek duymuyorum. Sabah eline verdiğim dosyadan aldın numarasını değil mi?"

"Evet. Sen babamla ne konuştun?" Kapı çalındığında gözlerimi gözlerinden ayırabilmiştim. Konuştuklarımızı bildiğinden eminim fakat bunu ona anlatmam uygun olmaz. Sonuçta Bevan bey bana güvenebilmiş ve bunları anlatmıştı. "Gel"

Biraz önce masasında oturan sekreter kadın elindeki kahveleri önümüze bırakıp çıktığında Aras'ın bakışlarını üzerimde hissettim. Hâlâ bir cevap bekliyor. Gözlerine baktım ve ona istediği cevabı verdim.

"Mardin'i anlattı bana. Polismiş bir zamanlar ama bırakmış. Öyle havadan sudan konuştuk. Bir derdin olursa yanıma gel dedi. Bir de söyle o Aras'a ne dersen yapsın dedi." Yalan söylemekten iyidir. Bütün bunları konuşmuştuk sadece biraz daha açık konuşmuştuk. Son söylediklerimi de çıkmadan söylemişti. Buraya geleceğimi biliyordu.

"Babama bak sen iki gün de oğlunu satmış gelini için." Kahvelerimiz bittiğinde sekreter yeniden odaya girmişti.

"Beklediğiniz misafirler geldi Aras bey." Mesafeli, bir o kadar da cana yakın.

"Tamam Ahsen. Al odaya." Başını sallayarak hızlı adımlarla arkasını dönüp çıktı. Berat ve Meriç beyler gelmişti. Berat beni gördüğünde bir an gözleri parladı.

"Hoşgeldiniz" Aras benden önce elini uzattığında ikisiyle de tanıştı. Bende yanlarına gittiğimde Aras'ın eli belimi bulmuştu.

"Hoşgeldiniz. Dün söylemiştim ama bu kadar çabuk tanışmanızı beklemiyorum. Aras, eşim olur." Berat elini geri çektiğinde Meriç'le de el sıkışıp masaya oturduk. Aras yanıma otururken onlar da karşımıza oturmuşlardı.

"Hoşbulduk Berfu. Açık olmak gerekirse ben de bu kadar hızlı bir geri dönüş beklemiyordum. Ama memnun oldum." Gülümseyerek Aras'a baktığımda onun Berat'a baktığını gördüm.

"Evet biraz hızlı oldu ama sizi bekletmek istemedim." Ahsen misefirlere ve Aras'a kahve verirken bana da uzattı ama istemedim. Fazla içersem midem kötü oluyordu.

"Anlaşmanızı okudum Berat bey. Üç ay sadece kesin bir süre peki sonrası? Berfu devam etmek isterse edebilecek mi? Veya istemezse istediği gibi dönebilecek mi?" Bir eli masanın üzerinde duran elimi tuttu.

"Yani önümüzde üç aylık bir süre var. Sonrasında ister devam eder bizimle isterse de geri döner. Meriç bey menajer olarak kendisine yardım edicek. Burada olduğu süre içerisinde kendisine gelen özel teklifleri yine ileticek. Yeni evlenmişsiniz diye duyduk dilerseniz bir ay kadar erteleyebiliriz. Ben sizin için izin isteyebilirim." Ilımlı tavrı Aras'ın da hoşuna gitmişti ama sert tavrından ödün vermedi.

"Teşekkür ederim ama gerek yok. Ben evrakları size verdikten sonra işleme koyabilirsiniz. Avukatım var benim ona her şeyi anlatırım siz de her hangi bir durum okursa ona iletirsiniz." Dediğimde Berat gülümseyerek onaylamıştı.

Boran abimin de tanıdığı iyi bir avukattı ve eminim bu işte de yanımda olacak. Numarasını Aras'ın masasının üzerindeki kâğıda yazarak Berat'a uzattım.

"Aras ben Berat beyin geleceğini bilmiyordum. Dosya evde kaldı. Birisine aldırırsan gitmeden verelim. Muhtemelen burada bir daha buluşamayız." Masasının üzerindeki dosyayı gözleriyle gösterdiğinde alıp geldim ve tekrar yanına oturdum.

" Sen ne zaman aldın bunu?" Bir yandan da gülüyordum.

"Evden çıkmadan aldım sana söylesem unutacaktın." Dosyaya son kez baktım ve Berat'a uzattım.

"Ben gerekli yerleri doldurdum ve bir kopyasını aldım." Aras'a bir kez daha minnet duydum bu yaptığıyla. Gittikçe borçlanıyorum ona.

"Teşekkür ederim" dedim sessizce. Rica etmek yerine göz kırptığında gülerek önüme döndüm.

"Peki o zaman hayırlı olsun diyelim şimdiden. Ben en kısa zamanda işleme koyacağım. Fransa'da mı kalacaksınız?" Kısa bir an Aras'a baktım.

"Ben kalmayı düşünüyorum. Aras, sen kalıcakmısın?" Berat, Aras'dan önce konuştuğunda ona döndüm.

"Dilerseniz sizin için ev ayarlayacağız. Bir çok imkânı şirketimiz üstleniyor."

"Gerek yok. Benim Fransa'da evim var, orada kalırız biz. Ben de üç ay boyunca karımla kalacağım." Aras'ın bir an sesi yüklemişti, nedenini anlayamadım.

"Tamam. Tanıştığıma memnun oldum Aras bey. Dediğim gibi Berfu hanım Meriç sizinle birlikte gelicek herhangi bir aksilik olursa ararsınız." Aras'ın elimi sıktığını hissedince ben konuştum.

"Gerek yok aslında zaten numaranız var Berat bey. Farnasa'da buluşuruz zaten." Anlayışla başını salladı ve kalktılar. Odadan çıktıklarında rahat bir nefes aldım ve elimi geri çekip ayağa kalktım.

"Çıkıyorum ben."

"Nereye?"

"Eve Aras. Bitti mi sorgun?" Sinirli olduğunu görebiliyorum ama benden de bu kadar!

"Bekle istersen birlikte çıkarız." Olabilirdi ama ben yalnız kalmak istiyorum.

"Gerek yok. Evde görüşürüz." Konuşmasına fırsat tanımadan odadan çıktım.

Şirketten çıktığımda arabama binip oradan uzaklaştım. Bir süre nereye gidebileceğimi düşündüm. İnsan bilmediği bir şehir de nereye gidebilir? Kaybolmak umrumda değil. Sakin ve sessiz olan bir yerde dursam yeterli. Yol gittikçe topraklaşıyor ama umursamadan ilerlemeye devam ettim.

En son bir uçurumda buldum kendimi. Arabadan indiğimde bir kaç tane ağaç ve bir tane bank olduğunu gördüm. Kimse yok. Ne bir insan, ne bir hayvan. Sadece rüzgarın ve kargaların sessiz sesi var. Huzur bu muydu? Hayır öyle olsa insanlar böyle bir arayışa girmez.

Huzur; her insan için farklı tanımlanır. İnsanlar mutlu olduğu, güvende hissettiği ve rahat nefes alabildiği yerde huzurlu hissederler. Ailemin yanında mutlu ve güvende hissediyordum ama oraya ait hissetmiyorum. Evim gibi ama değil gibi. Hani olur ya bir yerde güvende olmazsınız, mutlu olmazsınız fakat kendi eviniz gibi hissedersiniz. Benim evim neresi? Bir gün ben de kendi evimi bulabilecekmiydim, orası da bir muamma.

Saatlerdir oturduğum bank benim sessiz çığlıklarımı duyuyormu? Ne kadar süredir buradayım bilmiyorum. Babamı aramalımıyım bilmiyorum. Habersiz gitmek istemiyorum. Belki bir mesajla herşeyi açıklayabilirim. Bu en mantıklısı olucak. Bir süre babam mesaj yazmakla uğraştım ve sonunda gönderip telefonu kapattım.

Güneş batmış ve hava kararmıştı. Nisan ayının ortası olmasına rağmen soğuktu. Bulunduğum bölgenin dört tarafı da açıktı bu da soğuğu arttırıyor. Bir süre telefonum çaldı sonra sustu. Aras'ın aradığını gördüm, geri dönmedim. Kısa süre sonra bir araba sesi geldi. Ani fren yaptığını lastiğin yere sürtünmesinden anladım. Dönüp bakmadım kimin geldiğini biliyordum.

"BERFU!" Sinirli olduğu kadar korktuğunu gözlerinden gördüm. "Berfu ne işin var senin burada? İyimisin?"

"Hava almaya geldim." Sakin sesim onun daha çok sinirlendiriyor. Gözleri üzerimde gezindi sonra gözlerimle buluştu. Derin bir nefes alıp kaşlarını mümkünmüş gibi daha çok çattı.

"Ne demek hava almaya geldim? Dağın başında hava mı alınır! Hadi geldin neden haber veremiyormusun? Arıyorum açmıyorsun! Kafayı yedim korkudan." Son cümleyi kurmayı o da beklemiyor gibiydi. Bir an duraksadı ama hızlı toparladı.

"Benim için korkmana gerek yok. Ben kendi başımın çaresine bakarım. Telefonuda duymamışım." Aslında duymuştum fakat onun bunu bilmesine gerek yoktu.

"Duymamışsın öylemi? Of Berfu of! Sana anlattığım şeyleri taşa anlatsam anlardı." Yalandan gülerek baktım yüzüne. Zaten en iyi yaptığım şey de rol yapmak değilmi?

"Git anlat taşa bakalım anlayacakmı?" Yanıma oturmuştu ama yönü bana dönüktü. "Aras ben gittiğimde peşimden gelme. İyiyim, dinlenmek istedim sadece. Her şey üst üste geldi. Yorgun hissediyorum kendimi. Bedenim değil ruhum yorgun. Telefonunu açmak zorunda değilim, sana hesap vermek zorunda da değilim. O imzayı seni sevdiğim için atmadım ben! Mecbur bırakıldım ve bu da senin benim hayatım hakkında karar verebileceğin anlamına gelmez."

Önüne döndü. Benim gibi öylece izledi boşluğu. Aslında sadece izlemiyor, düşünüyor. Evet benim için son yaptıklarını unutamam. Fakat o istemese de gidecektim. Zorluk çıkarmamak onun özgür seçimiydi.

"Sevmediğini biliyorum, sevmeyeceğini bildiğim gibi. Fakat ben sana seçim sundum karar yine senin özgür kararındı. Bunun acısını benden çıkartmaya hakkın yok Berfu. Ben de yorgunum senin gibi ama dinlenme gibi bir seçeneğim yok. Korumam gereken ailem var. Üstüne sen geldin. Sen nasıl bir tehlikede olduğunu bilmiyorsun. Benim dostum var ama onların içinde bile düşmanım var. Arkamı döndüğüm an bıçağı sırtıma saplarlar. Sen o kadar insan öldürdüm diyorsun arkanı kim temizliyor sanıyorsun?" Söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi zorlukla yutkundu ve bakışlarını kaçırdı. Abim korudu tabiki. Bu da sorumu.

"Sence sunduğun seçenek özgür bir seçenekmiydi. Abimin gözlerimin önünde ölmesine izin mi vermeliydim? Sen kendi kardeşini öldürebilecek kadar gözünü kararmışken benim abimi mi öldürmeyecektin! Sonra ne olacağını sanıyorsun. Kan davası başlayacak! Abim durmaz seni öldürürdü. Ben bunları düşünürken sen sadece namusunu düşünüyordun." Umutsuzca başını iki yana salladı.

"Ben asla o ikisini de öldürmeyecektim. O seçenek sadece sana değil bana da sunuldu. Bu konuyu bir kez daha konuşmak istemiyorum seninle. Berfu ikimizde yorulduk, yıprandık. Bana güvenmeni istiyorum, sevmeni değil. Karım olamasanda bana güven." Başımı yere eğdim. Güvenemem. Bana kendi gölgeme güvenmemem söylendi. Bir yabancıya asla güvenemem.

O kendisini yabancı olarak görmüyor olabilir ama benim için bir yabancıdan farkı yok.

"Asla. Güvenemem Aras. Benden bunu isteyemezsin ve haklısın seni asla sevmeyeceğim. Bazen düşünüyorum bu şekilde nereye kadar gidecek? Biz asla aile olamayız Aras. Benden bunu bekleyemezsin." Yüzüne bakmadım, bakamadım. Gözlerinde göreceğim beni korkuttu. Oturduğum yerden kalktım bir adım attığımda bileğimi tutarak beni durdurdu.

"Berfu" dediğinde gözlerim kapandı. Gözlerimi açtığımda yüzüne baktım. Gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı içimi sızlattı. Derin nefes al ve kendine gel Berfu. Asla kimseye acıma!

"Aras" eli bileğimden düştü. Neden bu kadar kötü oldu? Benim onun hayatındaki yerim ne? Neden beni bu kadar önemsiyor! "Yapma Aras. Üzülürsün. Sakın beni sevmek gibi bir hata yapma, çünkü benden karşılık bulamazsın."

Arkamı dönüp hızlı adımlarla gidip arabaya bindim. Nefesimin daralıyordu ve iyice sinirlenmiştim. Beni sevmeyeceğini biliyorum. Sadece kendisini kandırıyor! Bu evliliğe fazla alışmazsa iyi eder, bir ömür ona katlanmak gibi bir düşüncem yok.

Yol nasıl geçti bilmiyorum. Konağın önünde arabayı durdurdum ve indim. Eve girdiğimde Elif hanımın korku dolu gözlerini gördüm. Anlaşılan Aras yine herkesi ayağa kaldırmış. Yanıma gelirken bende ona doğru ilerledim. Bana sarılmasını bende beklemiyorum ama karşılık verdim.

"Kızım iyimisin? Çok korkuttun bizi." Geri çekilirken yüzüme düşen saçlarımı arkaya itiyordum.

"İyiyim Elif hanım. Aras sizi boşuna korkutmuş kusura bakmayın. Ben biraz dinlemek istiyorum müsadenizle." Rahat bir nefes alırken yüzü düşmüştü. Zorlukla gülümseyip başını salladı.

"Dinlen kızım sen."

Merdivenleri çıkarken Aras'ın geldiğini duydum, umursamadan odaya çıkıp kapıyı kapattım. Birazdan gelir nasılsa. Giyinme odasına girip kırmızı pijamalı takımımı giydim. Banyoya girip yüzümü yıkandığımda kapı açılıp kapandı. Banyodan çıkıp koltuğa oturdum. Biraz tek kalmak gerçekten iyi geldi. Aras ortalığı karıştırmasa daha iyi olucaktı ya neyse.

Yüzüme bakmadan üzerini değiştirip yüzünü yıkadı ve kapıyı çarparak çıktı. Neyin tribini atıyorsa.

İnstagrama girdiğimde sayfamda bir sürü bildirim gördüm. Reklâmı kendi hesabımda paylaşıp izlenimi çoğalmıştım. Bir milyon beş yüz beğeni almış ve üç bin yorum yapılmış. Yorumları okumaya erindim, geneli beğeni yorumuydu. Üstten bir kaç tanesini okudum ve beğenip çıktım. Halin bir kaç tane reels atmıştı onları da izledim. Diğer mesajları umursamadan çıktım. Babam attığım mesaja cevap vermemişti fakat okundu görünüyordu. Arayacağını düşünerek telefonu kapatıp masanın üzerinde bıraktım.

Boş tavanı izlerken gözlerim kapanmak üzereydi. Kapının açılma sesini duydum ama gözlerimi açamadım, uykum ağır basıyordu. Aras'ın geldiğini düşünerek uyuyacakken saçlarımda elini hissettim. Gözlerim açılırken hızlıca kalktım.

"Korkma benim. Saçların yüzüne geliyordu." Sesli bir nefes bırakırken arkama yaslandım.

"Neden geldin? Az önce yüzüme bakmıyordun, ben gelmezsin diye düşünüyordum." Gözleri hâlâ düşünceli bakışları dalgındı. Benim bu tavrım onu daha çok sinirlendiriyor. Kimin umrunda..

"Yemeğin hazır olduğunu söylemek için gelmiştim." Kalkıp odadan çıktı ama ne çıkmak! Kapıyı kafamda kırmak ister gibiydi.

"Kırdın kırdın ayı!" Arkasından bağırdım ama çoktan aşağıya inmiş olmalı. Duymaması daha iyiydi. Telefonumu alıp aşağıya indim. Masaya oturduğumda Bevan bey bana bakıyordu. Aras anlatmış olmalı. Gülümseyip önüme döndüm.

Aras kulağıma eğildiğinde elimdeki çatalı sıktım. "Ayı olduğumu sana düşündüren ne bilmiyorun ama bunun hesabını soracağım." Geri çekildi ve rahat rahat yemeğini yedi. Pis ayı işte birde kabullenmiyor. Mardin ayısı!

Umursamdan yemeğimi yedim ve masadan kalktım. Hepsi yemeğini yemişti. Havalar duzensizdi, şu an biraz daha soğumuştu. İçeriye girip oturduğumuzda genç bir kız çayları getirmişti. Ortam anlatılmaz yaşanırdı. Kimse konuşmuyor. Bakışları Aras'la benim üzerimde gidip geliyor.

"Sorun ne?" Dayamayıp sordum. Yoksa birazdan üçüncü dünya savaşına hazırlık başlayacaktı.

"Aras abim Fransa'ya gideceğinizi söyledi. Şirket yönetimi nedeniyle burada sıkıntı çıkabilir." Eflin kararsız kalmıştı söylemekte, yüzünden anlaşılıyor. Şimdi anlaşıldı bu sessizliğin nedeni.

"Ben iş için gideceğim. Katılmam gereken çekimler var. Üç ay boyunca Fransa'da kalacağım. Aras'da benimle gelmek istiyor. Yani zorla götürmüyorum sıkıntı olucaksa o kalabilir." Aras'ın sinirli bakışlarını üzerimde hissettim, dönüp bakmadım.

"Şirketi Fransa'dan da idare edebilirim, gerekli imzaları babam veya Kutay halladebilir. Bu güne kadar ben getirdim bu şirketi. Üç ay siz idare edebilirsiniz diye düşünüyorum. Baba?" Bevan bey dikkatle baktı Aras'ın gözlerine. Bizim anlayamadığımız bir sessizlikte gözleriyle konuştular.

"Şirket üç ayda batmaz. Kutay'ın yetişemediği yerde Sıraç var. İki koca adam bir şirketi ayakta tutamazsanız da boşa yetişmişsiniz. Sen git oğlum. Ne zaman işiniz biterse o zaman geri dönersiniz." Bevan bey son sözünü söyledi ve Elif hanımla birlikte odalarına çıktılar.

"Ağabey benim işim başımdan aşmış. Hastaneden eve yetişemiyorum şirkete asla yetişemem." Kutay çıkmazda kalmış gibiydi. Haklıydı doktor olunca insan evine bakamıyor. Suat'dan biliyordum.

"Bende sınava hazırlanıyorum stajım var. Nasıl olucak bilmiyorum ağabey. Yengemin işi için gitmek zorundalar. Ben arada şirkete uğrarım sende müsait olduğunda gelirsin. İmza yetkisi ikimizde de var. Önemli bir konu olursa Aras ağabeyimi arar sorarız. Küçük imzalar bende ama sen büyüksün Kutay ağabey, büyük işlere karışmam şimdiden söyleyeyim." Sıraç gülerek elini Kutay'ın omzuna dostça vurdu.

"Mantıklı. Sen de dinlen ağabey çok yoruldun. Yıllardır evden işe, işten eve. Biraz da biz çalışalım." Aras'ın gülümsemesi görülmeye değerdi. Gözlerinin içi gülüyordu kardeşlerine bakarken.

"Biraz da ben para yiyeyim." Diyerek sesli güldüğünde Sıraç ve Kutay da gülmüştü.

"Sıraç ağabey, dikkat et de küçük imza atacağım diye şirketi batırma." Çağrı'nın cümlesi kavganın başladığı yerdi. En iyi ben biliyorum.

"Lan seni varya-" diye ayağa kalkan Sıraç'ı Aras zor tuttu.

"Kesin lan! Çağrı adam ol biraz! Kaç yaşına geldin ağabeyin o senin. İkizmisiniz, üveymisiniz belli değil. Tek benzerliğiniz dış görünüşünüz." Haklıydı. Karakter olarak ikisi birbirlerine çok tersler.

"Ağabey ayıp oluyor yengemin yanında." Ben konuşacakken Aras araya girdi.

"O da artık bu evin bir üyesi. Ayıp olmaz merak etmeyesin." Bu 'ondan gizli saklım yok' demenin kibarıydı. Mardin kanalına da geçiş yapmıştı, tam oldu. Bu hâline gülmek istesemde ona sinirliydim.

"Ağabey ben de sizinle gelebilirmiyim? Çok merak ediyorum Fransa'yı." Eflin, Aras'ın yanına gitmişti ve kedi gibi bir ona bir bana bakıyordu.

"Yengene sor izin verirse gel bebeğim. Derslerin ne olucak düşündün mü?" Eflin kısa bir süre bir şeyler düşündü ve parıldayan gözlerini bana çevirdi.

"Yenge ben de gelebilirmiyim lütfen?" Aras'a döndü. "Bu ay derslerimin geneli boş. Önemli notları alırım Atakan'dan" Bir an duraksadı ve bana döndü.

"Gelebilirsin canım." Dediğimde gülümsedi fakat Aras'a dönmedi. Aras'ın ona bakışlarından bir an ben de korktum.

"Eflin, canım kardeşim Atakan kim bebeğim?" Eflin zorla güldü ve Aras'a döndü.

"Sıra arkadaşım ağabey. Dersleri de iyi olduğu için ondan alırım dedim." Aras inanmamıştı. Anlaşıldı bu görev de bana düştü.

"Aras benim uykum geldi hadi bizde çıkalım." Aras bana dönmeyi bırak duymamıştı. Kalkıp yanına gittim ve kulağına eğildim. Başka türlü dikkati dağılmayacak. "Aras kalk ve odamıza gidelim, sana bir sürprizim var hayatım." Nefesimi boynuna verirken aniden bana döndüğünde aramızdaki mesafe yok denilecek kadar azalmıştı. Konuştuğumuz an dudakları dudaklarıma değecekti. Hızla geri çekildim.

Gözleri hâlâ bendeydi. Mavileri ilk defa bu kadar parlıyordu. Göz rengini ilk kez bu kadar yakından görmüştüm ama bu bile yetmişti. Geri çekilmesem içinde kaybolacakmışım gibi. Berfu kendine gel! Derin bir nefes aldım, belki kendime gelirim.

"Bunu sonra konuşacağız Eflin. Sen yinede uzak dur bebeğim olur mu?" Eflin gülerek başını salladı ve Aras'ın yanağını öpüp odadan çıktı. Çıkmadan bana baktığında ona göz kırpmıştım. Aras aniden kalkıp elimi tuttu ve biz de odadan çıkıp, yukarıya çıktık.

Odaya girdiğimizde kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladı. Aramıza mesafe bırakmayacak şekilde üzerime eğildi. Ellerimi omuzlarına koyduğumda tutup başımın üzerinde kapıya sabitledi. Gözlerime bakıyor, bir cevap arıyordu.

"Berfu" ismimi bu kadar içten söylemesi normal olamaz.

"Efendim Aras" sesim benim bile bilmediğim bir tonda çıkmıştı.

"Çok güzelsin ve bunu kullanıyorsun. Hem bana uzak dur diyorsun hem de dibimden ayrılmıyorsun. Emin ol ben de karımdan uzak durmak istemiyorum. Bir karar ver artık çünkü sabrım taşmak üzere." Sesi erotik bir tondaydı. Zorlandığı her halinden belli oluyor. Gözlerim istemsizce aşağı kaydı fakat içimde bir hisbu yaptığımın yanlış olduğunu bağırınca yutkundum. Hızla gözlerinde baktığımda güldüğünü gördüm.

"Kullanmak zorunda bırakma o zaman. Ben seni istemiyorum." Gülümsemesi yüzünde soldu. Geri adım atmadı ve biraz daha eğildi yüzüme. Nefesimi tuttum.

"Herkese mır bana hır. Söylesene Baran'a da böylemiydin Berfu! O itin benden ne fazlası var?" Dedi ve ellerimi bırakıp geri çekildi.

"Kendine gel Aras. Onun yeri bende her zaman ayrı kalacak. Ben onu seviyorum, aranızdaki fark bu!" Hızlı adımlarla banyoya girdim ve kapıyı kilitleyip küveti doldurdum. Sakinleşmek için başka bir yol bulamadım.

Su dolu küvete girip bir süre yıkandım. Biraz daha iyiyim. Yanıma sinirden iç çamaşırımı bile almamışım. Odadan ses gelmiyor. Zaten göreceğini görmüştü. Odaya girip giyinme odasına geçtim. Yatağa uzandığını görmüştüm, dönüp bakmadım. İç çamaşırımı ve gecelik bir takım giydim. Saçlarımı taradım.

Kesmek istiyorum saçlarımı. Düşüncesi dahi kalbimi sızlatırken nasıl keseceğim ki! Altını ördüm ve odaya girdim. Rahatıma düşkün olmasam koltukta yatardım diye düşündüm. Malesef bel ağrısı çekmek gibi bir niyetim yok. Yatağın ondan en uzak yerine uzandım. Anne karnındaki bir bebek gibi cenin pozisyonundaydım.

Ne kadar yatak da döndüm durdum bilmiyorum. Sıcak basıyordu. Uyku tutmayacak bu gecede, anlaşıldı. Yanıma kitap da almadım. Ne yapacağım şimdi! Sessizce yataktan kalktım. Aras uyuyordu. Uyurken de kaşlarını çatamazsın.

Odadan çıkıp sessiz adımlarla aşağı indim. Mutfağa gidip kendime bir kahve yaptım. Madem uykum yok tam kaçsın. Kahveyi alıp arka bahçeye geçtim. Buraya ilk kez geliyordum. Büyük koltuk takımı ve ortada yuvarlak masa vardı. Koltuklardan biraz uzakta iki kişilik salıncak vardı. Salıncağı gördüğümde gülümseyip gittim ve oturdum. Ben de bizim evimizin arka bahçesine yaptırmıştım.

Soğumak üzere olan kahvemden bir kaç yudum aldım. Odanın balkonuna çıkabilirdim aslında ama Aras'ın uyanmasını istemedim. Bir kez daha kavga etmek istemiyorum.

Mirza abim hiç aramadı. Ne yapıyorlar, nerede kalıyorlar onu da bilmiyorum. Telefonumu da yukarıda unutmuştum. Derin bir nefes aldım ve kahveyi bitirip bardağı yanıma bıraktım. Yanıma alsaydım yine arayamayacağım. İçten içe onu çok özlüyorum ama aramaya elim gitmiyor. Kindar bir insan olmak benim suçum değil.

Omzuma bırakılan şal ile irkilerek başımı kaldırdım. Aras gelmiş.

"Korkma benim. İyimisin neden uyumadın?" İyimiyim ben bile bilmiyorken ona nasıl cevap vermeliyim?

"İyiyim, uyku tutmadı. Sen neden geldin?" Salıncağa yanıma oturdu ve kolunu omuzma atarak beni kendisine çekti. Sorgulamadım, kızmadım, konuşmadım. Başımı göğsüne yasladım.

"Seni merak ettim. Anlatmak istersen dinlerim. Sormam veya sorgulamam sadece dinlerim, söz veriyorum." Başımı hafifçe kaldırıp gözlerine baktım. Tekrar önüma dönerken bir yanım anlatmak isterken diğer yanım anlatma diyor.

Güveniyormuyum?

Hayır tabiki!

O zaman neden anlatmak istiyorum? Belirsizlik çukurunda kaybolmuş gibi hissediyorum. Olasılıkları hayatımdan çıkartmak istiyorum ama yapamıyorum. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmek zorundamıyım!

"Hangisini anlatayım Aras? Ben anlatsam, sen dinlesen ne değişecek." Konuşmadı. Cevap bile veremedi. Çünkü verebileceği bir cevabı yok. "Aras gitmeden ailemi görmek istiyorum."

"Gaziantep'e gitmeni istemiyorum Berfu. Aileni buraya getirebilirim istersen ama seni oraya göndermeyeceğim. En azından bir kaç ay daha gitmeni istemiyorum." Haklı olduğunu biliyorum. Baran hâlâ orada ve beni tekrar görürse Aras onu yaşatmaz.

"Olur, getir." Karşı çıkmamam onu şaşırtmış olmalı.

"Hıı" diye bir ses çıkarttı. Gülmek istedim bu hâline. "Tamam getiririm."

Ne kadar oturduk bilmiyorum. Havanın rengi kırmızıya dönerken rüzgar beni üşütmeye başladı. Gözlerim bir kapanıyor bir açılıyor. Aras bir şey söylüyordu ama duyamadım. Bedenimin havalandığını hissettim. Rüzgâr çıplak bacaklarıma vurdukça titriyordum. Aras'ın göğsünde biraz daha sindim. Odaya geldiğimizi beni yatağa bıraktığında anladım.

"Soğuk" diye mırıldandım. Çok geçmeden belime sarıldı beni kendisine çekti. Çarşafı üzerime örttü ve sımsıkı sarıldı bana. En son başımı, başıyla boynunun arasına yerleştirmiştim..

 

❄❄❄

Berfu aç gözlerini hadi." Aras'ın sesiyle gözlerimi araladım. Gülerek beni izliyordu. Sabah sabah ne oluyor yine!

"Deli mi dürtü Aras ya. Ne var bu saatte?" Elimden çekip yataktan çıkarttığında sinirle geri oturdum.

"Abinler geldi. Bizi bekliyorlar kahvaltı için." Abimler mi? Bu kadar hızlı mı? Nedenlerini sonra düşünmek için zihnimin köşesine sakladım.

"Tamam giyineyim sonra ineriz." Ben heycanla yüzümü yıkayıp giyinme odasına giderken o da yatağı düzeliyordu. İlk günden bu güne kadar titiz olduğunu anlamıştım. Fakat şu an bir şey daha fak ediyorum. Sanırım simetri hastası. Her işi tam oluyor. Dolabında eğri tek bir pantolonu bile yok.

Üzerimi değiştirip saçlarımı açtım. Dağınık bir topuz yaptım. Son dokunuş, rujumu da sürdüm. Odaya geçtiğimde işini bitirmiş beni bekliyordu. "Gidelim hadi" derken o beni süzüyordu.

Gözleri gözlerimle buluştu. Yanıma geldi ve elimi tuttu. Odadan çıkıp aşağı indik. Herkes çok mutluydu. Nedenini çok iyi biliyorum. Bizi gördüklerinde sustular. Bu ev ilk defa bu kadar mutluluğuma şahit oluyor. Daha da mutlu olurmuyum orası bilinmez. Aras'ın elini bırakıp ilk babama sarıldım. Sonra anneme derken bütün ailemle sarılmıştım.

Kahvaltıdan sonra yengemler Mardin'i gezmek istemişti. Ben daha gezemedim ki! Bu gün hafta sonu olduğundan Aras da işe gitmek istemiyordu. Çağla, Eflin derken herkes hazırlanmaya başladı. Konakta annem ve babam Aras'ın anne ve babasıyla tek kalacak gibi görünüyor. Fakat bundan gayet memnunlar.

Konaktan çıktığımızda arabaya binmek yerine yürümeye başladık. Aras'ın eli belimden ayrılmıyordu. Yengemler çocukları anneme bıraktığı için rahat rahat kocalarıyla yürüyorlar.

"Ee nereye gidiyoruz?" Dicle yengemin sesiyle herkes ona dönmüştü.

"Ben de ilk defa çıkıyorum bana sormayın." Dediğim de Aras'a bıraktılar.

"Kaleye çıkalım ya da manastır var. Çarşıya da en son gideriz." Aras her şeyi önceden düşünmüş gibi sıralamıştı.

Mardin kalesini, Manastırı ve daha bir çok tarihî müzelerini gezmiştik. Sokakları bile görülmeye değer. Taştan yapılan evler dikkatimi çekmişti. Son durağımız çarşıydı. Bir an yengemler, Eflin, ve Çağla'yla kendimizi kaybetmiş ne gördüysek almıştık. Terapi gibi gelmişti.

Kaç tane aldığımı sayamadım fakat boş zamanlarımı değerlendirebilecegim kadar çok kitap aldım. Aras ve diğerleri şikayet etmeye başladığında ara vermiştik. Aras'ın konaktan çağırdığı iki kişi gelip aldıklarımızı götürdüğünde biz de ilk bulduğumuz lokantaya girdik.

Masada yemek bekliyorduk. Lavaboya gitmek için kalktığımda Aras'ın elinin bileğimi tutmasıyla durup yüzüne baktım.

"Bir sorun mu var?"

"Hayır. Lavaboya gidiyorum gelmek istermisin?" Gün boyu bir dakika yanımdan ayrılmamıştı. Bir an bağırmak isterken Boran abimin bizi izlediğini görünce söylemek istediklerimi yutmuştum.

"Gelirim istersen." Bu gün gerçekten sabrımı test ediyor. Kalkmak için haraket ettiğinde bileğimi geri çektim.

"Gelme Aras. Gel-me." Çantamı masadan alıp arkamı döndüğümde beni izlediğini görmesem de hissedebiliyorum.

Makyajımı kontrol edip rujumu yeniledim. Ellerimi yıkarken başka bir kadın daha gelmişti. Beni izlediğini görebiliyorum, gizlemek gibi bir niyeti de yok gibiydi. Yüzüne baktım. Kumral saçları, yeşil gözü ve kısa boyuna rağmen ilgi çekici duruyor. Konuşmayacağını anladığım da ben sormak istedim.

"Sorun nedir?" Yeşil gözlerini kırpışıtırıyor bu ona daha masum bir görüntü çiziyordu.

"Zeynep Acar ben. Sen Aras'ın karısıydın değil mi?" Merakla yüzünü incelemeye devam ederken söylediklerine çok şaşırmamıştım. Düğüne gelen insan sayısı çok fazlaydı. Yine de beni burada bekliyormuş gibi bulması hoşuma gitmedi.

"Evet benim." Bir an da gözleri doldu. Bana sarıldığında bir adım geri çıktım. Fazla temas sevmiyorum, özellikle tanımadğım insanlara karşı.

"Pardon. Berfu yanlış anlama beni lütfen. Seninle acil konuşmam gereken bir konu var. Beni dinlermisin? Lütfen. Sizden başka gidebilecek kimsem yok. Aras'a gitmeye utandım sen bana yardım edermisin?" Gözlerinden akan yaşlar gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunu düşündürüyor bana fakat ilk defa gördüğüm bir kıza ne kadar güvenebilirim.

Bir süre izledim bu halini. Kahrolası vicdanım onu bu hâlde bırakmaya el vermedi. "Tamam. Dinliyorum seni anlat. Hızlı ol vaktim yok." Kabul etmeme sevindiğini parlayan gözlerinden anladım.

Oyun oynuyor olabilirdi. Her şeyi düşünerek hareket etmeliyim.

"Teşekkür ederim Berfu,' derin bir nefes aldı ve gözlerinden akıp yanaklarına süzülen yaşları sildi. 'Direk konuya gireyim ben senin fazla vaktini almadan. Ben Hamdi Acar'ın kızı Zeynep Acar. Buralar da Zemheroğlu soyadından sonra bizim soyadımız var. Babamı herkes bilir tanır ama kimse sevmez. Zalim ve acımasız bir adam. Aras ağaya gitmek istedim fakat babamın son yaptığından sonra yüzüm yoktur. Ablamdan sonra sıra bana geldi. B-beni evlendirmek istiyor. Daha doğrusu satıyor." Başını önüne eğdi. Sonra tekrar gözlerimin içine baktı, göz yaşları durmuyordu.

"Ben istemiyorum evlenmek. Okulum bitmek üzere okuyup gidecektim buradan ama izin vermiyor. Karşı çıktım, direndim, istemediğimi söyledim. Tehdit etti beni dövdü. Yardım edin bana ne olur. Eğer o adama beni verirse ben ölürüm." Sözleri bittiğinde ağlayarak başını öne eğdi.

Doğruyu söylüyor olma ihtimali yüksekti. Bu topraklarda merhamet yok. Kadına saygı yok. Kullanıp atılan bir çöp gibi davranıyorlar. Buna da töre diyorlar. Töre bu değil anlamıyorlar. Bu düşünce cahillik! Töre kadını dövmek değil, el üstünde tutmak.

Bu konuyu Aras'a anlatmadan bir şey yapamam. Kimseyi tanımıyorum bu şehirde.

"Ben ne yapabilirim bilmiyorum Zeynep. İstersen polise gideriz. Yok gidemem diyorsan da Aras'a anlatırım emin ol o bir yolunu bulacaktır. Seni o adama vermeyeceğine eminim ben. Kaç yaşındasın sen?" Gülümseyerek bakıyordu bana ama gözlerindeki korku hâlâ yerli yerindeydi.

"20" yaşı evlilik için çok küçük.

"Tamam şöyle yapalım. Nerede kalıyorsun?"

"Ablamın yanındayım. Babam burada olduğumu bilmiyor duyarasa öldürür beni. Ablamdan zor izin aldım." Ne yapacağımı bilemedim. Alıp konağa götürmezdim. Burada böyle bırakıp gidemem. Beni merak etmiş olmalılar, abim birazdan kapıya dayanır veya Aras.

"Yarın da dışarı çıkabilirmisin?" Düşündü sonra olumlu anlamda başını salladı. "Tamam ben Aras'la konuşurum bu gece. Sen yarın burada bekle beni. Yaz numaranı." Derken telefonumu açıp eline vermiştim. Yazıp uzattığında kaydedip ekranı kapattım.

"Teşekkür ederim Berfu." Başımı sallamakla yetindim. Tanımadığım bir insana yardım etmiştim ve doğru olan buydu. Ama içimde bir his yanlış yaptığımı taşla kafama vuruyordu. Numarasını verip benden önce lavabodan çıktı.

Aynada aksime bakarken kaçıncı kez çaldığını bilmediğim telefonum bir kez daha çalıyordu. Sakin olup günü güzel bitirmeliyim. Gece Aras'la konuşurum ve plan yaparız. Bu kadar, sorun yok. Yavaş adımlarla çıktığımda karşımda telaşla bekleyen Aras'ı gördüm.

Gözleri üzerimde gezindi. Korkusunun nedenini anlayamasam da rahat bir nefes alıp gözlerime baktı. "Berfu hanım izninizle iceride ne yapıtınız öğrenebilir miyim? Tam olarak 28 dakikadır lavabodasın. Arıyorum seni, telefonunun sesini ben buradan duyuyorum, sen duymuyormusun?" O kadar oldumu ya..

Düşüncemi sesli dile getirmiştim sanırım. 'Evet oldu!' dedi.

"Kusura bakma biraz midem kötüydü kendime gelmem gerekti. Gidelim mi?" Az önce sinirle bakan gözleri duruldu. Ciddiyetinin yerini korkusu aldı ama hızla geriye itti.

"İyimisin?"

"İyiyim şu an."

"Tamam hadi gidelim. Yemek de soğumuştu yenisini isteriz." Sustum ve elimi tutarak beni ilerlemesine izin verdim.

Masaya geldiğimizde başta Boran abim olmak üzere gözleri bize dönmüştü. Çok sorgulamadan yemeklerine devam ettiklerinde rahat bir nefes almıştım, Boran abimi bakışlarını görene kadar. Ne yapalım Berfu bizim de rahat ve normal bir günümüz olamıyor, kabulleneceğiz artık. Söylemesi kolaydı.

Lokantadan çıktığımızda gelen arabalara bindik. Aras'ın gözleri sürekli üzerimdeydi. Elimi asla bırakmıyor. Bir şey olduğunu anlamıştı fakat şu an sorgulayamadığı için sadece dik dik bakmakla yetiniyor. Sessizliği bozmak istedim. Durgunluğum ve Aras'ın etrafa attığı öldürücü bakışlar herkesi germişti.

"Abi, bu gün mü dönüyorsunuz?" Boran abim ve yengem bizimle geliyordu.

"İki gün sonra döneceğiz gülüm. Sen ne zaman gidiyorsun?" İşte buna sevinmiştim.

"Hafta sonu çıkacağız abi. Aras son bir kaç evrak işlerini tamamlıyor. Fransa'dan dönünce Gaziantep'e de gelirim." Abim sessiz kalarak başını salladı. Konağa kadar da konuşmadık.

Biz geldiğimizde babamlar da yemek yemişlerdi. Onlar çay içerken biz de yanlarına oturduk. Babam kolunu omzuma sarmış saçlarımla oynuyorken sessizce etrafı izliyordum. Babam sessizce kulağıma fısıldadı.

"İyimisin kızım?" Dizinin üzerinde duran elinin üzeride elimi koydum. Bir sorusuyla gülümserken babama olan sevgimin boyumu aştığının henüz farkında değildim.

"İyiyim babam." Onun gibi sessiz konuşmuştum. İstemsizce onun haraketlerini örnek alıyordum. Babam benim kahramanım. Bu yaşıma kadar bir gün kalbimi kırmadı. Her kararıma saygı duydu. Kokusuyla gözlerim kapanmaya başladığında Aras'ın sesini duydum.

"Berfu uyuyacak sanırım ben odasına çıkartayım." Babamın saçlarımdaki elinin geri çekildiğini hissettim. Ayrılmak istemedim babamdan. Biraz daha sarıldım göğsüne.

"Ben çıkartırım sen yolu göster." Uykuyla uyanıklık arasında gülümsedim. Babam beni kucağına aldığında kucağında küçüldükçe küçüldüm. Kapı açılıp kapandığında odada olduğumuzu anladım. Sırtım yatakla buluştuğunda babamın yanıma oturduğunu hissettim. "Sen çık gelirim ben."

Uyku beni içine hapsederken bir yanım uyumamak için direniyor. Aras'a anlatmak zorunda olduğum bir konu varken uyuyamam. Babam uyuduğumu düşünerek son kez konuştu ve yanağımı öperek odadan çıktı. 'Özür dilerim güzel kızım' neden özür dilemişti.

Babamın çıktığını duyduğumda zor da olsa gözlerimi açtım ve komidinin üzerindeki telefonumdan Aras'a mesaj attım.

ARAS GİDEN:

ODAYA GEL. ÖNEMLİ!!

Çok geçmeden gelen ayak sesiyle geldiğini anladım. Yataktan kalktım ve üzerimi değiştirip tekrar yatağa oturdum. Aras gelmiş beni bekliyrodu.

"Gel otur yanıma." Merakla beni izlerken gelip yanıma oturdu. Yüzünü bana döndü ve konuşmam için bekledi. "Aras ben bir şey yaptım ama iyimi yaptım bilmiyorum."

"Ne yaptın Berfu?" Gözleri kısılırken daha da merak ettiğini farkındaydım.

"Zeynep Acar kim?" Şaşkınlıkla kaşları havalanırken sinirleniyordu.

"Berfu ne olduysa anlat. Sen Zeynep'i nerede gördün? Ne oluyor yine!" Sıkıntıyla oflaladı ama beni izlemeye devam etti.

"Bu gün lokantada yanıma geldi. Lavabodan çıkacakken önümü kesti." Tepkisini ölçmek için bu noktada durdum. Yüzü ifadesiz bir hâl almıştı. Devam etmem için sadece başını salladı. "Babasını anlattı ben pek ilgilenmediğim için fazla dinlemedim. Aras'dan sonra en güçlü insan falan dedi. Ben konuya gireceğim, gerisi beni ilgilendirmez. Babası zorla evlendirmek istiyormuş yardım istedi benden. Bence yardım istediği kişi sensin. Benim buraya yeni geldiğimin farkında. Babasıyla aranda bir tartışma geçtiği için sana gelememiş. Şiddet gördüğünü söyledi. Ablasının yanında kalıyormuş. Evden zor çıktığını söyledi. Eğer yardım edersen yarın da çıkacak ve bu gün gittiğimiz lokantaya gelecek." Rahat bir nefes alarak arkama yaslandım.

O anlattığım şeyleri düşündürken ben de sessizce onu izledim. Uykum biraz açılmıştı, umarım tekrar uyuyabilirim. Keşke babamla uysaydım bu gece, özledim..

"Kimle evlendiğini araştıracak vakit var mı emin değilim. Yardım etmek isterdim fakat Hamdi denen şerefsizin işine karışırsam değil Fransa'ya konaktan dışarı çıkamazsın. Onun için tek yapabileceğim isimsiz ihbarla polise şikayet göndermek. Babamla konuşurum ben, sen de söylersin yarın çıkmasın evden." Bu kadar tehlikelimiydi yani. Tercih onun, benim elimden bir şey gelmez.

"Sen bilirsin." Diyerek yatağa uzandım. Gözlerimin yandığını hissettim. Gerçekten yorulmuştum.

Zeynep denen kızdan hoşlanmamıştım. Tabiki kimsenin özellikle bir kadının böyle bir cahilliğe kurban gitmesini istemem. Elimden geleni yaptığıma inanıyorum ve Aras'a nedenini bilmesem de bu konuda güveniyorum. O da benimle zorla evlendiği hâlde güveniyorum. Bu konuda Bevan beyin anlattıkları da ön yargılarımı bir parça da olsa kırmıştı.

Aras yataktan kalktı ve bir süre sonra ışığı kapatıp yanıma geldi. Uyuduğumu düşünerek kolunu belime sardığında sessiz kalarak ona izin verdim. Kokusu istemsizce burnuma dolduğunda genzimin yandığını hissettim. Bu kokuyu hayatımda ilk defa duyuyordum. Fakat bir yandan da çok tanıdık geliyordu.

Yanlış algıladığımı düşünerek gözlerimi daha da sıkı kapattım. İmkansız Berfu! Aras bu. Derin bir nefes daha aldığımda yanılmadığım bir tokat misali yüzüme çarptı. Aras'ın eli saçlarımda gezinirken ben istemsizce genzimi yakan bu kokuyu bir kez daha soludum..

 

❄❄

 

Nasılsınız? Beni özlediniz mi?😂

Bu kez çok uzatmak istemiyorum konuşmayı 😊

Yorumlarınızı merakla bekliyorum.. Sizi seviyorum:)❤❄🦋🌸❤

Loading...
0%