@nur_qwq
|
Sizce hayat anlardan mı ibaretti,yoksa anılardan mı? Bana göre hayat anılardan ibaretti.Hayatta çok fazla ân yaşıyorduk fakat neredeyse hiçbiri aklımızda kalmıyordu. Ancak anılar öyle değildi.Anılar hayatımızın büyük bir kısmını oluşturuyordu. Hatta bazı anılarımız vardı ki bunlar hayatımızda en derin yaralar olabiliyordu.Bana göre anı demek yara demekti. Benim anılarım sadece yaralardan ibaretti. On sekiz yaşımda,babamın zoruyla benden 10 yaş büyük bir adamla evlendirildiğimde hayat bitmemişti kabul ediyordum.Ama ruhum tükenmişti.Ben bitmiştim. On sekiz yaşımda yaşadığım o acı verici ânlar,yıllar sonra bana kötü birer anı olarak kalmıştı. On sekizimde gelen tek güzel şey hayat mucizem,oğlum Oğuz Selim'di. Oğlum bana,tanrının bir mucizesi olarak gelmişti.O benim yaşama sebebimdi. Eğer on sekizimde onu kucağıma almasaydım,şimdi 24 yaşında kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olmazdım. Oğlum bana güç vermişti.Bu hayattaki en büyük mucizem oğlumdu. İnanın bana hayatta geçmez dediğiniz her acı geçiyordu.Evet,belki ruhunuzda veya teninizde bir iz bırakıyordu ama geçiyordu. Babamın bedenime bıraktığı acılar geçip gitmişti fakat ruhuma bıraktığı acılar,ilk gün ki gibi izleriyle duruyordu. Şimdi İstanbul boğazını gören evimin camından dışarıyı izlerken,ne zor günler atlattığımı düşünüyordum.Tek başıma.Kimsesiz. Oğlumla büyüyerek geçirdiğim o zor dönemler bir film şeridi gibi gözümün önünden hiç gitmiyordu. 18 yaşında üniversiteye gitmek için hayal kurmam gerekirken,ben sadece ölmeyi diliyordum. Babam On sekizime girdiğim gün beni kendimden yaşça büyük bir adama para ile satmıştı.Ailedeki tek çocuk olduğum için,beni koruyacak ne bir abim ne de ablam vardı. Annem,ben daha 8 yaşındayken canice babam tarafından katledilmişti.Babam,annemi boğarak öldürmüştü. Babamın,annemin boğazına sarıldığı dakikalar hiç aklımdan çıkmıyordu.Annemin bir mezarı dahi yoktu.Babamın annemi nereye gömdüğünü bilmiyordum. Bende çoğu kadın gibi korkmuştum.Korkmuştum çünkü babam annemi öldürmüştü.Korkmuştum çünkü babam,annemi öldürdüğü gibi benide öldürmekle tehdit etmişti. Beni zorla evlendirmiş ardından arkasına dahi bakmadan kaçmıştı.Şu an neredeydi,ne yapıyordu bilmiyordum fakat aldığı paralarla mutlu bir yaşantı sürdüğünden emindim. Kadın sığınma ve otel köşelerinde sürünmekle geçmişti On sekiz yaşım.Kucağımda 2 aylık bir oğlan çocuğuyla iş arayışlarım,gündelik temizliklere gidilip kovuluşlarım hâlâ ilk gün gibi aklımdaydı. Şimdiyse o kötü günler geride kalmıştı.Kimseye muhtaç olmadan oğlumu ve kendimi büyütmüştüm.Çalıştığım onlarca işten, kazandığım parayla hem oğluma bakmış,hem de üniversiteye hazırlanmıştım. Emeklerimin karşılığı olarakta 19. yaşımda İstanbul Üniversitesinde Hukuk fakültesi kazanmıştım. Üniversitede dört yılın ardından mezun olmuştum.Şu an ise özel bir büroda boşanma avukatlığı yapıyordum. Bu bölümü tercih etmiştim çünkü hem küçük Mihra'nın,hem de şiddete uğrayan tüm kadınların sesi olmak istiyordum. Onları savunmak,vazgeçtikleri hayata tekrar döndürmek istiyordum. Güneşin turuncu ışıkları,doğduğunu belli edercesine boğazın sularına doğru vurmaya başladığını farkettiğimde,yavaşça oturduğum koltuktan kalkmış elimdeki kahve fincanını mutfağa bırakmıştım. Gözlerim mutfaktaki saate kaydığında,sabahın altısı olduğunu farketmiştim.Sabaha kadar sayamadığım kadar çok kahve içmiştim.Halletmem gereken bir kaç davam olduğu için uyuyamamıştım. Aslında haftasonuda halledebilirdim fakat haftasonumu oğluma ayırmak istediğim için sabahlamaya karar vermiştim. Adımlarım sessiz ve yavaşça Oğuz selimin odasına doğru gitmeye başladığında minik bebeğimin hâlâ uyuduğunu biliyordum. Günlerden cumartesiydi.Oğlumla vakit geçirebilmek için cuma akşamından sabahlamak zorunda kalmıştım ama biliyordum ki oğlum bunlara değerdi. Haftaiçleri duruşmalara gittiğim için çok fazla vakit geçiremiyorduk.O okulda oluyordu,ben işte. Kalan tatillerimizi ise elimden geldiğince birlikte geçirmeye çalışıyordum.Onu ihmal ettiğimi düşünmesini istemiyordum. Oğuz selimin yatağının başına geldiğimde,hâlâ uyuyordu.Yavaşca başına çöktüğümde yüzüne gelen kumral saçlarını yüzünden çektim. Yanağına minik bir öpücük kondurup geri çekildim.Üstünüde sıkı bir şekilde örttükten sonra odasının kapısını açık bırakıp çıkmıştım. Gözden geçirdiğim davaları bilgisayara aktarmam gerektiği için hemen kendime mutfakta sandviç ve kahve hazırlamaktan sonra bilgisayarın başına geçmiştim. Koltuğa bacaklarımı uzatıp, bilgisayarı da kucağıma aldıktan sonra hemen işe koyulmuştum. Ben kendimi bilgisayara odaklamışken,odaya yayılan ayak seslerini duymamış Oğuz selimin bir anda önümde belirmesiyle korkmuştum. Maviş gözlerini ovuşturarak yanıma oturan oğlumun tatlılığına daha fazla dayanamış,yanağından hafif bir ısırık almıştım. O ise bu hareketine kahkaha atarak,beni yavaşça kendinden uzaklaştırmaya çalıştırmıştı. "Anne yaa! Isırma benii ben o kadar tatlı değilim ki." Gülücüklerinin arasından tatlı tatlı konuşan oğluma gülümseyerek bakmış,onu gıdıklamaya başlarken cevap vermiştim. "Hayır prensim! Siz benim hayatımda yediğim ennnn tatlı şeysiniz." Kahkahalarla bir sevgi seli yaşadıktan sonra saat dokuza gelmişti. Oğuz selim acıktığını söylemiş,bende ona isterse dışarıda yiyebileceğimizi söylemiştim.O ise sevinçle karşılamış hemen odasına giyinmeye koşmuştu. Oğlumun odasına gitmesinin ardından bende odamda hızlıca mavi bir kazak ve pantolon giymiştim. Saat dokuz buçuğa gelirken ise evimizin kapısını kitlemiş,arabaya yürüyorduk.İlk önce Oğuz selimin arka koltuğa bindirmiş ardından emniyet kemerinin takılı olduğuna emin olduktan sonra ön koltuğa kendim bitmiştim. Kendimde hızlıca emniyet kemerini taktıktan sonra Oğuz selimle çok sevdiğimiz kahvaltıcıya doğru yola çıkmıştık. Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra Oğuz selimle boş masalardan birine oturmuştuk.Geldiğimiz kahvaltıcı yazın çok güzel oluyordu.Büyük bir bahçesi vardı. Şimdilik sonbahar ayında olduğumuz için havalar soğuktu.O yüzden dışarıya oturan pek kimse yoktu. Oğuz selim bana okuldaki gününü Anlatırken bir yandan da kahvaltılıklar masaya geliyordu. Masa hazır olduğunda ise kahvaltıya başlamıştık.Oğuz selimin sağlıklı şeyler yediğinden emin olduktan sonra bende kendi tabağımı hazırlamıştım. Kahvaltımızı ettikten sonra kasada ödemeyi yapmış ardından AVM'ye doğru yola koyulmuştuk. AVM'nin içerisindeki çocuk parkına çıktığımızda,Oğuz selim çok heyecanlanmış oyuncaklara binmek istemişti. Gerekli ödemeyi yaptıktan sonra Oğuz selim oyun parkına girmiş bana el sallıyordu.Bende ona el sallamamın ardından e-postalarımı kontrol etmeye başlamıştım. Yarım saatin sonunda tam telefonumu kapatacağım sırada ekrana düşen bir aramayla tüm dikkatim oraya çevrilmişti. Hastane numarası olarak tahmin ettiğim bir numara arıyordu.Muhtelemen sağlık sigortası yüzünden arıyorlardır diyerek meşgule attım. Aradan 2 dakika geçmeden telefonun tekrar çalmasıyla önemli bir şey olduğunu düşündüğüm için aramayı yanıtlamıştım. Gözlerim oyun parkındaki Oğuz selimden ayrılmazken,telefonun diğer ucundaki kişiden bir ses bekliyordum. "Alo? Merhabalar.Mihra İdil Gürsoy ile mi görüşüyorum?." İnce bir kadın sesi kulaklarıma dolduğunda,beni neden sorduğunu sorguluyordum. "Merhabalar.Evet Mihra İdil benim.Siz kimsiniz acaba?." Dedim ve cevap beklemeye başladım. Kadından bir ses duymayı beklerken açıkçası endişelenmeye başlamıştım. "Mihra İdil hanım,ben Üsküdar devlet hastanesinden sekreter Pınar.Rica etsem bugün saat öğlen 12 civarı Üsküdar Devlet hastanesine gelebilir misiniz? Önemli bir konu." Kadının cümlelerini bitirmesiyle içimdeki endişe tohumları büyürken konunun ne olduğunu deli gibi merak ediyordum. "Ne için hastaneye geleceğimi söylerseniz çok sevinirim Pınar hanım." İstemsiz bir şekilde sesim sertleşirken sinirlenmeye başlamıştım.Kadın telefonda zırvalayıp duruyordu! "6 yıl önce doğum doktorunuz Serpil Hanım sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyor.Konunun içeriğini bende bilmiyorum.Kendisi konunun önemli olduğunu,bugün kesinlikle hastaneye uğramanız gerektiğini söyledi.Sizi poliklinikte bekleyecekmiş." Pınar denilen sekreterin uzun cümlelerinin ardından kaşlarım iyice çatılmıştı. 6 yıl önceki doğum doktorum Serpil hanım benimle en fazla ne konuşabilirdi ki? Sonuçta çocuğu doğurmuştum,bitip gitmişti. "Tamamdır.Kendisine gün içinde geleceğimi iletirsiniz.İyi günler." Demiştim. Benim cümlelerimin ardından ise Pınar sekreter ileteceğini söylemiş,iyi günler dileyip kapatmıştı. İçimdeki sıkıntılar git gide dahada büyürken,oğlumla ilgili bir şey olmamasını umdum. Hasta olamazdı değil mi? Eğer hasta olsaydı bunu fark ederdim. Kafamdan bin bir türlü ihtimal geçerken en kötüleri zihnimde silmeye çalıştım. Umarım kötü bir şey değildi. ☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆ Bölümü nasıl buldunuz? Karışan kişi mihra değil,onun çocuğu.Wattpadde yayınlarken karıştıranlar olmuştu. Sizce kitabın gidişatı nasıl olacak? Beklentileriniz neler? Destek olursanız sevinirim. |
0% |