14. Bölüm

14. Bölüm

nur_yvn
nur_yvn

 

 

🍂

 

Selam sevgili okurlarım <3

 

Nasılsınız? Meraktan ölmediyseniz hiç eksilmeden devam edelim lütfen.

 

Beklenen an geldi!

 

Tiktok:nur_yvn

İnstagram:nur_yvn

 

Hadi iyi okumalar

 

 

🍂

 

Karşımdaki adam gözlerimin içine bakıyordu. Dediği şeyleri dinlemek dahi istemiyordum ama zorundaydım. Çünkü bu saçma topluluk benim için buradaydı.

 

Ne şeref ama!

 

Gözlerime bakarak "Bebeğin babası ikisinden birisi bunu söyleyeyim." dedi. Adam resmen bana orospu muamelesi yapıyordu. Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Bunun hesabını sormak istesemde öyle bir güç yoktu elimde.

 

Ama bu hiç olmayacak anlamına gelmiyordu.

 

"Sonucu söyle, söyle de kafana hemen sıkayım." dedi Furkan dişlerinin arasından.

 

"Kızma Furkan ağa," dedi gülerek. "Heç kötü bir şey söylemedim." dedi ve iki kağıdıda havaya kaldırdı. Sol elini indirdi, sağ havada kaldı. "Bu Furkan ağanın sonucu." dedi. Sol elini kaldırdı "Bu da Keremin sonucu." dedi ve gözlerime baktı. Nefret ve kin vardı anlamadığım şekilde.

 

"Bebeğin babası Kerem." dediğinde kağıtları ortaya koydu. "Bu sürtük şu an burada idam edilecek. Karnındaki piçin cezası budur." dediğinde bir ses duyuldu. Kurşun sesiydi. Furkanın silahından tam kalbine ateşlenmişti. Yere yığıldı.

 

İleri atılıp kağıtları hızla aldım.

 

Bebeğin-

 

Bebeğimin babası gerçekten Keremdi.

 

Hayır! Bunlar doğru olamaz.

 

Tekrar tekrar okuduğumda başım dönmeye başlamıştı. Kolumu bir el sardı. Sahibine döndüğümde Keremi beklemiyordum.

 

"Ben demiştim," dediğinde Furkana döndüm. Kolumdaki ele bakıyordu ama tepki yoktu. Gözlerim doldu.

 

Yalanıdı bunlar. Doğru olamazdı.

 

Hızla kolumu çektim ve Furkana atıldım. "Yalan bunlar. Ben bunu açık açık söylüyorum. Sende söylesene!" diye bağırdım. Tepkisiz durması sinirimi bozuyordu.

 

"Gelinimin namusuna göz mü koydun lan sen!?" diye atıldı Ayhan baba. Onlara döndü bakışlarım. Bu sırada babam da kalkmıştı. "Öldüreceğim seni ırz düşmanı!" diyerek o da üzerine yürüdü.

 

Bakışlarımı tekrar Furkana çevirdim.

 

Tepkisizdi.

 

"Çocuğun babası benim ve bana bir şey olursa babasız kalır." dedi ve kolumu tuttu. Hafif sıktıgında hızla bileğini kavradım ve ittim.

 

İnanmazca tekrar okudum.

 

Tekrar, tekrar, tekrar.

 

Sonuç aynıydı.

 

"Ba-ba" dedim kekeleyerek. "Ayhan baba" dedim göz yaşlarım isyan ederken. "Bu doğru değil." dediğimde Furkana döndüm. Gözlerinin kırmızılaşmasını beklemiyordum.

 

"Sen meraklanma kızım, ben inanmıyorum onlara." dedi Ayhan baba. Babamda ona destek çıktı. Ama nedense önceden namus meselesi bellemiş demişlerdi.

 

Şu anda tek umrumda olan şey Furkanın ne diyecegiydi. Bu bebek Furkandandı! Buna emindim ama bu test nasıl böyle olurdu? Hala daha eminim ve bu işin peşini bırakmayada niyetim yok!

 

"Bunun cezası ne olacak?" dedi agalardan biri.

 

"Neden," dedim herkesin duyacağı bir seste "Neden burada suçlu olan benmişim gibi davranılıyor?" Ben Keremle yatmışım gibi konuşmaları saçmaydı.

 

"Karnındaki bebenin babası kocan değilde eski sevdalın olduğu içindir belki." dedi bir aga.

 

"Hayır, benim bebeğimin babası Kerem değil!" dedim. "Bu bebeğin babası olduğunu iddia ediyorsun. Tonlarca tehditle yaptırdığın yalandan bir test."

 

Zaten her şey yalandan bir oyundu.

Yalandan çünkü oyunlar masum olur. Buna oyun dersek masum bir kelimeye de leke çalmış olmaktan başka bir şey yapmayız.

 

Yalandan Oyunlar.

 

"Burada oyun oynamıyoruz ve o bebek senin olduğu kadar da benim!" dediğinde kaşlarım hızla çatıldı.

 

"Burada hep beraber bir uygulama kurduk anlıyormusun beni! Bunun içinde de birbirinden beter yalandan oyunlar var. Şu anda da bu yalanın içerisindeyiz ve ben bu yalandan oyundan sıkıldım." dediğimde herkes bana tuhaf tuhaf bakıyordu.

 

"Bu bebeğin Keremden olması için bana zorla sahip olması gerek ve bu törelerimize göre ölüm demek. Öldürün Keremi o zaman." dediğimde herkesin kaşlarının hızla çatılışına şahit oldum.

 

"Ne duruyorsunuz?" dediğimde Furkana baktım. "Sen ne duruyorsun?" dedigimde derin bir nefes aldı.

 

"Bebeğin babası ben değilmişim." dediğinde tek kaşım havaya kalktı. Elim istemsizce karnıma gitti.

 

Hissediyor musun bebeğim?

Baba bizi reddetti.

Yutkunamadım.

Nefes alamadım.

Gözümü bile kırpamadım.

 

Ne mi yaptım?

 

"Ne?" dedim duydugundan bile şüpheliydim.

 

"Bebek benim değil. Onun bebek üzerinde hakkı var demek oluyor bu. Yani sen Keremi seçersen, babasıyla yaşamasını istersen bir şey demem. İstediğin saniyesinde olur. Ama beni seçersen o iti öldürürüm." dediğinde sertçe yutkundum.

 

Seçim mi yapmam gerekiyordu?

 

Sertçe yutkundum. Neden bilmiyorum ama normalden daha da fazla sinirledim. Yavaşça yola doğru adımladım. Madem seçenek hakkım kısıtlı. Yeni haklar olması gerek.

 

"Ne o ölecek ne de ben seninle geleceğim. Ne onun yanında olacağım ne de senin. Hayatımdan def olup gidin." yoldan geçen taksiyi durdurdum. "Artık tek tabancayım ve silahlar çoğalınca patlar. Yani benden ve bebegimden uzak durun. İkinizde onu hak etmiyorsunuz." diyip taksiye bindim. Kimin umrundaydım ki ben? Kimsenin umrunda değildim. Neydi bu cümleler?

 

Bu cümleler kırık bir kalbe vurulmuş mühürdü.

 

Kırıkken mühürlemek gücü ve nefreti arttırırdı. Bu da benim raconumdu.

 

🍂

 

1 Ay sonra...

 

 

"Bakın çocuklar dersi kaynatmaya çalışıyorsunuz ama edebiyat önemli." dedim sınıfa yönelik. Elim karnıma gitti. Ayakta dura dura ağrı girmişti karnıma.

 

Bebeğim annesine uyarı verdi.

 

Otur kadın artık yerine, bittim ben yav!

 

Tamam bebeğim anne oturuyor.

 

Yavaş yavaş masaya geçip sandalyeye oturdum. Sınıfa baktığımda arka sırada oje süren bir kızı fark ettim. Erkeklerin uyuduğu gerçeği de beynime dank etti.

 

35 dakikadır ders anlatıyorum burada.

 

"Bana son saate ders veren vicdansız kim?!" dedim yakınarak. Onlar duymadı tabi.

 

"Hocam sanayide edebiyata ihtiyacım yok ki." dedi erkeklerden biri.

 

Bana sırıtarak bakanlara karşı sabır çektim.

 

"Oraya elini kolu sallayarak giremezsin Oğuzhan." dedim. Tatlı bir çocuktu ve ailesi o kadar istemesine rağmen sanayiye vermiyordu.

 

Çocuğu okulla cezalandırıyorlardı. Komikti bu.

 

"Yok hocam Necip usta alacak beni yanına ama babam tutturdu oku da büyük adam ol diye." dediğinde onun arkasında oturan ve hiç iyi bir vibe alamadığım adının Cenk oldugunu ögrendigim çocuk "Daha ne kadar büyümeyi düşünüyorsun. Kilo 80 boy 80 yeterli bence." deyip güldüğünde Oğuzhan ne kadar bozulsada tepki vermedi. Ama arkasındaki Cenk ve onun arkadaş tayfası hunharca gülmeye başladı.

 

Son iki dakika.

 

"Bakın sizin yüzünüzden ojem çizildi. Yeter susun artık." diyen sesin sahibine döndüm.

 

Sanırım adı Jülideydi.

 

"Jüjü biz senin ojenin çizilmedigi bir gün göremedik zaten." diyen sese döndüm. Sende mi be Murat?

 

Namazında niyazında çocuğu bile kendilerine benzetiyorlar.

 

Ve beklenen an.

 

Zil çaldı!

 

"İyi akşamlar çocuklar." diyerek çantamı alıp hemen sınıfı terk ettim.

 

Siyah ince topuklu ayakkabılarım koridorda sesini duyururken üzerimde en sevdiğim ince boğazlı kazak, dizlerden bir karış yukarıda mini etek, kombinimin en sevdiğim parçası olan ve eteğimle aynı hizada olan ceketimle okuldan havalı bir şekilde çıktım. Çantamda dahil bütün kombinim siyahtı ve bebeğim iki aylıktı. Siyaha asla karnım belli olmuyordu.

 

Motor ehliyetim olduğunu söylemiş miydim?

 

"Hocam ailemle konuşun beni sanayiye versinler. Bundan bir halt olmaz daha edebiyatın s'sini bilmiyor deyin." diyen Oğuzhanla bütün havam bozuldu.

 

Ah be Oğuzhan!

 

"Bak yavrucuğum. Bu gün iyi bir günümde değilim. Dur lütfen." dediğimde "Bende değilim hocam, sanayide olmam gerek." dediğinde kendimi tutamayarak "Benimde kocamın yanında olup bu akşam evlilik yık dönümumüzü kutlamam gerek ama olmuyor be oğlum. Sende bırak sanayinin peşini. Sizden olmaz!" dediğimde daha yeni idrak ediyordum dediklerimi.

 

Nasıl doluysa içim artık.

 

"Hocağğğmm!" dedi ağlar gibi. Oğuzhanın en yakın arkadaşları Mert ve Kerem de yanındaydı. İsim benzerliğine takılmayın. Kerem mert bir çocuktu. Şu bir ayda bunu öğrenmiştim.

 

"Sanayi benim ilk ve tek aşkım. Yapmayın. Doktor D vitamini eksikliği demiyor halsizligime. Sanayisiz diyor. Bakın Kuranıma ya!" dediğinde hafifçe gülerek omzuna vurdum. "Reçete de ne yazıyordu?" dediğimde Keremle Mert kıs kıs gülüyorlardı. Hatta Oguzhanın bir kolundan Mert diğer kolundan Kerem tutuyordu.

 

"Motor yağı verdi." dediğinde üçümüzde saklamadan güldük.

 

"Her akşam bir kaşık al bari kardeşim." dedi Mert.

 

"C vitamini eksikliğine de jant iyi geliyormuş tavsiye ederim." diyen Keremle Oğuzhan kaşlarını çattı.

 

"Ben gidiyorum çocuklar. İyi akşamlar." diyerek yanlarından ayrıldım.

 

Sadece 12. Sınıflara giriyordum ve halimden de mutluydum. Kapıya baktığımda tek kaşım yavaşça havalandı. Adımlarımda yavaşladı. Kapının sağ tarafında siyah bir passat, önünde ise siyah takım elbisesiyle Furkan vardı. Sol tarafında ise beyaz range rover ile Kerem beyaz takım elbisesiyle bekliyordu.

 

İkisinde de kırmızı güller vardı.

 

Ne alaka ki?

 

"Sizin burada ne işin var?" dedim sertçe. Kerem çiçeğini aldığı gibi yanıma gelmişti. Furkan siyah gözlüklerinin altından baktı ve gözlüğünü çıkarttı. Arabanın üzerine bırakıp çiçeği aldı. Bekledi.

 

Keremin çiçeğini alırsam vermeyeceğini artık biliyordum.

 

Onu tanıyordum.

 

"Siz şaka mı yapıyorsunuz?" dedim sakince. Kerem gülümsedi. "Seni üzdüğüm izin özür mahiyetinde bir akşam yemeğine çıkartmayı düşünüyorum." dediğinde yanımda beliren bedenlerle kafamı çevirdim.

 

"Hocam bunlar sizi rahatsız mı ediyor?" dedi Mert. Furkanın kaşının çatıldıgına bakmadan yemin edebilirim.

 

"Hocam sanayiye ailemi ikna ederseniz bunu döverim." diyerek Keremi gösterdi.

 

"Hayır okuyacaksın Oğuzhan!"

 

"Bunlar kim?" diye soran Kereme döndüm. Çiçeği yana indirdi. Furkan da ileri geldi. Onunda çiçeği yanındaydı artık.

 

"Hocam?" dedi Kerem.

 

"Efendim oğlum?"

 

"Edebi dilde küfür etsek edebiyatı daha iyi çözermiyiz?" dediğinde sabırla gözlerimi yumdum.

 

"Kerem?" dedim uyarıyla.

 

"Efendim."

 

"Efendim Hocam." Bakışlarım öğrencim olan Kereme döndü. "Edebiyat dersinde uyurken onu öğrenemezsin ki. Sen uyuma ben sana edebi dilde şiir öğretirim." dediğimde gülümsedi.

 

"Şimdi, size gelecek olursak," dedim ve onlara döndüm. "Sen neden geldin Furkan?" dediğimde çiçeği bana uzattı. "Karıma birinci senemizde eğer onunda rızası varsa bir sürpriz yapmak istiyorum."

 

Resmen öğrencilerim de dahil soluğumuzu tutmuş bekliyorduk.

 

"Hocam bu beyfendi eşinizse," dedi Oğuzhan, Furkanı göstererek "Bu lavuk kim?" dediğinde şokla gözlerimi açtım.

 

"Çok doğru bir hakaret ama eksik." dedi Furkan.

 

"Hocam eşiniz gavat olabilir mi?" dedi Kerem.

 

"Bence numara yapıyor. Buradan gidince dövecek. Mağara adamı değilim pozları." dedi Mert. Bu konuda haklılık payı vardı.

 

"Ay yeter." dedim ve Furkanın çiçeğini aldım. Kereminkini de aldım. Kereminki biraz daha açık renkliydi. İkisini de Kereme verdim. Ögrencim olan Kereme. Sonra onlara döndüm "Neyi bekliyorsunuz?" dediğimde aynı anda, sanki anlaşmışlar gibi ikiside ayni şeyi söyledi.

 

"Seni."

 

"Beni neden bekliyorsunuz?" dedim ve çocuklara döndüm, "İyi akşamlar çocuklar. Hadi evinize." dedim ve önüme döndüm. "Ben kendim giderim." dediğimde tuhaf tuhaf baktılar.

 

Ne yani her şeyi biliyorlarda motor aldığımı mı bilmiyorlar.

 

Şey...size söylemiş miydim?

 

Evet, motorum var.

 

"Sürprizim var dedin. Bana adres at akşama orada olurum. Kerem sende kusura bak veya bakma, zaten seni bogmama ramak var." dediğimde güldü. Furkan hiç beklemediğim bir anda elini belime koyarak "Güzelim nasıl geleceksin?" dedi.

 

Tamam, o klişe repliği söylemeyeceğim. Güzelin miyim gerçekten? diye sormayacagım.

 

"Motorumla."

 

"Hangi motorunla?" dedi tek kaşını kaldırarak. Cevaben onlardan uzaklaştım. Motorum beni karşıda bekliyordu.

 

"Ona motor derken ben bile kırılıyorum. Bu benim aşkım." diyerek motoruma dokundum.

 

"O kadarda degil." dedi Furkan. "Bana bile bu kadar dolu dolu aşkım demedin sen!" dediğinde kıkırdadım sessizce. Furkan mağarasında mutlu gibi.

 

"Ben gidiyorum." dedim ve motoruma atladım. Kaskı almaya gerek duymadan çalıştırdım. Onlara son kez bakıp orada hızla uzaklaştım.

 

"Birde çiçekle gelmişler. Adamı deli eder bunlar!" diyerek homurdandım. Hızla Zehranın evine sürüyordum. Bana mesaj atmıştı öğle arasında.

 

Zilli sevgili yapmış ve bana daha yeni söylüyor.

 

Sevgilisiyle tanıştıracagı için hızlı gidiyordum. Zehra bu zamana kadar neredeyse hiç sevgili yapmamıştı ve ilk sevgilisiyle tanışmak beni heyecanlandırmıştı. Kendisi gibi avukat bulduysa yanmıştık.

 

Kırmızı ışık yandığında yolun ortasında durdum. Yanımda da iki araba durdu ve tahmin edin bunlar kim.

 

Furkan ve Kerem!

 

"Allahım anlıyorum sınıyorsun ama kurban olduğum tek tek ver bari." dedim bıkmışlıkla. Bu taraftan gidilmiyordu ki eve yada şirkete. Keremi bilemem ama Furkan ne yapıyordu?

 

Cevabımı muhtemelen alacaktım zira camı açıyordu.

 

"Seni takip etmiyorum. Kaya abim sevgilisiyle tanıştıracak. Konum atmasını bekliyorum." dediğinde duraksadım. "Zehra da beni sevgilisiyle tanıştıracak. Şansa bak." dedim. Bu sırada yeşil yandığı için son gaz eve sürdüm. İşin tuhaf tarafı o da geliyordu.

 

İçime düşen şüphe ile hızla ilerledim. Umarım tahmin ettiğim şey değildi çünkü daha fazla Furkan'la yüz göz olmak istemiyordum. Tahminlerinin ne olduğunu bence gayet iyi biliyoruz.

 

Bir zaman sonra evin önünde durdugumda Furkanda hemen arkamdan evin önünde durdu. Ama başlardım böyle işe! Neden şu anda buradaydı ki?!

 

"Kaya abi adres olarak burayı mi attı?" dediğimde olumluca kafasını salladı.

 

"Ne o? Abimle arkadaşının sevgili olması seni rahatsız mı eder?" dedi düz bir sesle.

 

"Hayır, ama senin bu bahaneye sığınarak yanıma gelmen beni rahatsız eder."

 

"Karımsın." dedi aksini iddia edemezmişim gibi.

 

"Evli çiftler yan yana duru, ama biz karşı karşıyayız Furkan. Eşler birbirine güvenir." dedim ve elimle önümü gösterdim. "Sen ileriden buyur." dedim ona ne kadar güvenmediğimi göstererek. Amacım o yöndedi.

 

"Sen benim arkamda ol ben önden yürürüm sevgili karım." dedi kelimeye vurgu yaparak. Amacı kocam olduğunu hatırlatmaksa ben zaten hiç unutmuyordum. Bana güvenmeyen bir kocam olduğu için unutmak mümkün değildi.

 

Bu arada Furkanlar üzer arkadaşlar.

 

Arkasından ilerlerken hızla yanına geçtim. "Kaya abi ne ara Zehrayı gördü ki?" dedim merakla. Merak düşmanı bile barıştırabilirdi.

 

"Senin istemende, hastanede ve daha bizim bilmediğimiz bir çok yerde." dedi ve bu sırada kapıya gelmiştik. Zile bastı.

 

Beklerken aniden "Bakıyorumda yanımdasın." demesiyle ona döndüm. Anlamsızca baktım. "Evli çiftler yan yana yürür ya bizi kabul ettin galiba." imayla sarf ettiği cümleden sonra kapı Zehra tarafından açıldı ve ben uçmak suretiyle içeri girdim.

 

"Hoş-" diyen Zehranın cümlesini "Hoş bulduk." diyerek Furkan tamamlamıştı ama belkide ben hoş bulmamıştım. Buna o mu karar veriyordu?

 

Ben agresif değilim. Onlar fazla düşüncesiz.

 

İçeri girdiğimde ayakta dikilen Kaya abi ile bakıştık. Kısa bir andı bu. Ona doğru giden Zehra ile her şeyin oturduğunu anlamıştı.

 

 

YARIM SAAT SONRA

 

 

"Biz onca dertle uğraşırken sizi nasıl kaçırdık?" dedim merakla. Bunlar her şeyi karıştırıp yemeği ocağa koymuşlardı. Kısık ateşte pişirmeye bıraktıkları şu anki gözlemlerim arasındaydı.

 

Yada pasta da olabilirdi.

 

Çilekli pasta.

 

"Yani işin aslı-" diyen Kaya abiyi "Çilekli pasta!" diye yükselerek böldüm. Bu önemli bir konuydu. Orada bir durulmalıydı. Evet, canım çilekli pasta çekiyordu.

 

"Af buyur yenge?" dedi Kaya abi. Tamam normal değildim ama hamileyim ben. Lütfen biraz-

 

Bir dakika ya!

 

Ben ne yapıyorum ki?

 

Benim canımın çektiği şeyden onlara ne ki? Onları ne ilgilendirir?

 

"Canın çilekli pasta mı çekti?" dedi Furkan. Hızla kapıya ilerledi. "Hemen alıp geliyorum." dedi.

 

"İstemez." dediğimde durdu.

 

"Bebeğime getiriyorum. Bebeğimle ilgilendikten sonra seninle de ilgileneceğim sevgili karım." diye göz kırparak gitti.

 

Bu adamda şeytan tüyü var. Buna karar kıldım. Yoksa hala ölümüne etkilenmemin başka açıklaması olamaz.

 

Ben ortamda öylece kalırken sessizlik herbir köşeyi sarmıştı.

 

"Tekrardan tebrik ederim bu arada." dedim gülümseyerek. "Demek Kaya abinin yemeklerini bölen sendin?" dedim ima ile.

Zehra güldü. Kaya abi sırıttı. Bu yılın favori çifti olabilirlerdi.

 

"Çay demlemiştim istersen meyve suyu var, pastanın yanında içer misin?" dediğinde olumsuzca kafamı salladım Zehraya. "Pastayı yemeyecegim Zehra. Gurursuz değilim." dedim ve Kaya abiye baktım. "O gün benden bir seçim istendi ve ben bebeğimi seçtim. Beni seçme zorunluluğuna sokan kocamın getirdiği şeyi bebeğime yedirmem." dedim ve ayağa kalktım. Mutfağa ilerledim. Dolapta çilek vardı zaten.

 

Ben mutfağa girdiğimde Furkan da gelmişti. Hızına gözlerim yaşardı desem yeriydi. O eve geçerken ben hızla dolaba ilerledim. Kapağını açtığımda dün yerleştirdiğim çileklerle bakıştım. Hızla elime bir kaç tane aldım. Gayet büyüklerdi zaten. Hemen ufak bir kaseye koyup suya tuttum. Bu sırada mutfak kapısında bir beden hissettim. "Umarım," dedi mırıldanarak "Pastayı yememeyi düşünmüyosundur. Umarım." dedi ve yanıma yaklaştı. Bende bir tane çilek attım ağzıma.

 

"Düşünmüyorum." dedim "Zaten öyle olacak." diyerek masaya ilerledim. Başımın dönmesini istemiyorum. Kaseyi masaya koydum ve sandalyeye oturdum. Elim otomatikman karnıma gitti. Hafif okşayarak çilekleri yemeye başladım. Elindeki pastayı tabağa koydu ve yanıma geldi. Umrumda olmadığı için hiç ona bakmadım.

 

"Bak bu çok güzel. Hem bundan ye hem çilek ye olmaz mı?" dedi çocuk avutur gibi. Olmazdı şu anda. Beni zorlamasını tavsiye etmiyordum.

 

"Hayır, Furkan. Lütfen çıkar mısın? Akşam geleceğim işte." dedim ve bir çilek daha aldım. Gözü pastaya kaydı. Üzerinde bissürü çilek vardı. Ama sabrım sınanmamalıydı.

 

"Leyla, güzel karım, güzelim, gök gözlüm..." dedi sert ama harikulade sesiyle. Beni etkisi altına aldığı bir gerçekti. Ama yelkenleri suya indirmek gibi bir niyetim yoktu. Gurur denen şey bende fazlasıyla vardı.

 

"Gözlerim gök değil, deniz artık. İnsanlara o kadarda sakin bakmıyor. Hiç kimse masum değil." dediğimde durdu. Durmalıydıda. Derin bir nefes aldım. O da aldı.

 

"Leyla, bak şu anda bebegimiz söz-" derken hiddetle böldüm. "Benim bebeğim. Senin değil. Kimsenin değil. Sadece, benim bebeğim." dedim üzerine basa basa. Onu bu şekilde sahiplenemezdi.

 

"Tamam bebeğin söz konusu. Herhangi bir doğum lekesi olabilir. Bunu düşün." dediğinde kafamı olumsuzca salladım.

 

"Artık canım istemiyor." dedim ve kalktım. "Akşam görüşürüz Furkan." diyerekte yanından ayrıldım.

 

Belkide kırıcı davranıyorum ama benim kadar kırılamazdı bundan emindim.

 

 

🍂

 

 

Aynada kendime baktım. Üzerimde bordo renk, kolsuz, mini, alttan fırfırlı ve belimi tam saran şık bir elbise vardı. Ayakkabı olarak Saint Laurent'in bordo, topuklu ayakkabısını ayaklarıma giymiştim. Saçlarım düz bir şekilde duruyordu.

 

Gözlerim çantalarımda gezindi. İlk önce çok beğendiğim ve çiçeksi bir kokuya sahip olan parfümümü sıktım. Çantalarda tekrar gezindi gözlerim. Elim rugan siyah omuz çantama gitti. Bu aylar favorim bu diyebilirim.

 

Öncelikle yeni aldıgım kapatıcımla goz altlarımı biraz kapattım. Goz altlarım zaten çok ta mor değildi. Mavi gözlerimi daha da göz önüne serecek bir maskara sürdüm. Sonra bu gün şansım olmalı ki incecik sürdüğüm eyelinerim hem düz hemde gözlerimin daha çekik görünmesini sağlamıştı. Elime allık fırçamı aldım ve şeftali tonlarında olan allıgımı yüzüme boca ettim.

 

Çünkü neden?

 

Allık kadınıyız kızlar.

 

Son olarak elim kırmızı rujuma gitti. Dudaklarıma zaten her gün yapıyormuşum gibi -ki yapıyorum- profesyonelce sürdüm.

 

Kime süsleniyorsun deseler açıklamam yoktu şu anda. Kendimi güzel görmek istiyordum. Furkana özel bir ayrıcalık değildi bu.

 

Aynada son kez kendime baktım ve rujumu çantama attım ve odadan çıktım. Üzerime siyah trençkotumu giyip dış kapıya yöneldim. Evden çıkmadan önce anahtarımı aldım ve hızla ileledim.

 

Bunları yaparken geç kalmıştım çünkü. Teşekkürler b12. Hemen hızla inip motoruma ilerledim. Elbisem dar olmadığı için trençkotumu toparlayıp hızla çalıştırdım. Biraz sonra attığı konuma gelmiştim zaten.

 

Restorantın önünde durdum ve motorumu Furkanın adamlarından birine teslim ettim. Hızla çantamı cebimden çıkardım. Ne yapacaktım başka? Nereye koyabilirim ki?

 

Masaya ilerledigimde bir adam montumu aldı ve gitti. Furkan bana bakarken ayağa kalktı. Elbiseme bakarken derin bir nefes aldı.

 

"Mini giyinmek alışkanlık oldu sanırım." dediğinde gülümsedim. "Seni bozar mı?" dedim.

 

"Açık giyinmeyi seviyorsun diye kızacak değiliz. Ama gavat da değiliz." dedi ve sandalhemi çekti. "İki şarjör gezeriz ama sen gine de kapalı giyin." dediğinde güldüm.

 

"Seni hiç alakadar etmez." dedim keyifle.

 

"Belkide en çok ve sadece beni alakadar ediyordur." dedi o da sırıtarak. Yerine geçip bana gülümseyerek baktı.

 

"1. Yılımız kutlu olsun gök gözlüm." dedi sevgiyle.

 

"1. Yılımız kutlu olsun Furkan." dedim bende düz bir sesle. "Birde son bulsun artık. Yetti bu evlilik saçmalığı." dediğimde keyifle güldü ve eliyle birini çağırdı.

 

Manyak mıydı bu? Farkındaysa onu artık hayatımda istemediğimi söylüyordum. Beni ciddiye alsa iyi olurdu zira sinirleniyordum.

 

"Ne oldu şu anda, mutlu olduğunu mu belli ediyorsun bu konuda?" dediğimde elimi tuttu. "Aksine sevgili karım. Bunun ne kadar imkansız ve gülünecek bir şey olduğunu sana göstermeye çalışıyorum." dediğinde kaşlarım çatıldı. Bu sırada önüme bir tane pasta konuldu.

 

Pastaya değdi gözlerim. Üzerinde yazan yazıyla Furkana baktım.

 

Üzerinde Kılıç Aşiretinin Hanım Ağası Leyla Kılıç yazıyordu. Pasta yuvarlak olmasına rağmen bunlar sıgmıştı.

 

Ben buna mı takılıyorum ya!

 

"Ne bu?" dedim elimi çekerek.

 

"Mardine geri dönüyoruz Leyla Kılıç. Aşiretin başına geçmemiz gereken konular var." dediğinde gözlerimin irileştigine yemin edebilirim.

 

Peki benim neden bundan haberim yoktu?

 

"Ben de mi geliyormuşum?" dedim sert bir sesle.

 

"Ya," dedi mırıldanarak "Sende geliyormuşsun." dediğinde nefesimi tuttum.

 

Olaylar karışacak bu kesindi.

 

 

 

《BÖLÜM SONU》

 

SELAMMM

NASIL BOLÜMDÜ

OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 02.01.2025 21:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...