🍂
3 Ay sonra...
Evliligimizin 9 ayındaydık. Tamam günaydın ama gerçekten 9 ay olmuştu. Ve bu gün benim sınav sonuçlarım açıklanacaktı. Beni mutlu eden bissürü şey vardı. Bu gün ne kadar da güzel bir gündü.
Ama sınav günü pek de güzel bir gün değildi. Bir adam bana çıkma teklifi etti diye Kaya abi onu baya hırpalamıştı. Kaya abi ve Furkanla oraya gitmek ne kadar mantıklı bir karardı bilmiyorum ama yapmıştık öyle şeyler.
3 Ay önce...
"Şu adam sanki sana bakıyor yenge?" dedi bir adamı parmağıyla göstererek Kaya abi. Ben bunu beklemiyordum ama hemen elini indirdim.
"Abi insanları gözetleme ve elini onlara doğrultma. Lütfen ama rica ediyorum." dedim. Kalemlerimi ve silgimi kontrol edip Furkana baktım. O da bir yere bakıyordu.
"Furkanın baktığı lavukta sana bakıyordu." dedi. Hatta ben sınava girene kadar bu devam etti.
Şimdiki zaman...
Sadece bu kadar da degildi ama onu düşünmekten daha da önemli mevzularım vardı. Furkanı izlemek gibi. Kafamı telefonuma çevirdim ve sabırsızlıkla bir yerlere bastım.
"Sonuçlar açıklanmış." dedim heyecanla ve benimle ilgili gerekli bilgileri girdim bu benim için baya önemliydi. Bu benim hayalim, nenemin son isteği gibi bir şeydi.
Nene bu senin aklına nasıl geldi?
"Hadi yüklen." dedim sabırsızlıkla mırıldanarak. 3 aydır bunu bekliyordum. Ekranda dönen yuvarlak şey beni bitiriyordu.
Ekranda yazılar belirirken hızla okudum.
Sustum. Durdum. O an her şey dondu.
Kazanamamıştım.
Hayır başarmıştım?
Kafamı çevirdiğimde Furkan 'ne oldu?' der gibi bana bakıyordu.
"BAŞARDIM." diye bağırdım yanımdaki Furkanın üzerine atlarken. Anın heyecanıyla yaptığım hareket beni belkide birazdan utandıracaktı ama ben şu anda buna düşünecek durumda değildim.
Ben artık edebiyat öğretmeni olabilirdim.
Furkanın yüzünün iki elimin arasına aldım ve iki yanagındanda hunharca öptüm.
Hayvanlıgın kitabını ben yazdım diyorum inanmıyorsunuz.
"Furkan ben başardım-" dedim ve o an hissettiğim şeyler ile her şey boğazımda kaldı. Furkanın üzerindeydim.
Allah beni kahretsin.
Allah seni de kahretsin Serhat!
"B-ben, pardon." dedim ve hızla üzerinden kalktım. Şu anda en mutlu günümdü. Stajlar bile mükemmel geçmişken kim bilir şu anda nasıl mükemmel olacaktı.
"BEN ÖGRETMEN OLUYORUM!" diye heyecanla şakıdım. Bu gün en mutlu günümdü.
"Ne oluyor burada?" diye ortama Keremle Ayça girdiler. Benim mutluluğun bitişi böyleydi.
"Sınavı kazandım. Yani ögretmenligimin kesinleşti." dedim düz bir suratla ve Furkanın yanına oturdum. Ayça ve Keremde diğer koltuğa oturdu. Telefonumu tekrar elime aldım. Bu sırada bir bildirim geldi.
Tebrikler.
Mesajın Keremden geldiğini görünce Furkana baktım. O da mesaja bakıyordu ve yazıyordu da.
Eyvallah.
Yazdığı mesaja baktığımda Keremin de bize baktığını fak ettim.
Çok kibarsın.
Bu mesajı neden yazdığını anlamadım ama sonradan mesajı kimin yazdığını öğrenmek için yaptığını kestirmem kolay oldu. Furkan yazarken ben de yazıyormuş gibi yaptım.
Burada bu kadar rahat yazman ne kadar cesurca. Bu cesareti canlı kanlı söyleyerek göster.
Furkanın mesajına şaşırmamak için büyük bir çaba sarf ettim.
"Başarmana sevindim." dedi Kerem.
"Eyvallah." dedim ama o başka hamle yapmadı. Biraz durdu. Ayça da ona baktı.
"Çok kibarsın." dedi ve Furkana baktı.
"Gerekene gerektiği kadar." dedim içimdeki laf sokma duygusuna hakim olamayarak.
"Yeter." dedi Ayça bunalmış gibi. "Başın göğe erdiyse yeter." dediğinde ona göz devirdim.
"Evde boş boş oturup yan gel yat yapmakla olmuyor bazı şeyler. Görevlendirme alıp çalışmak benim en büyük hayalim. Koca parası yemek pek te hoş değil."
"Günah değil ya." dedi rahatlıkla. Bu kız çok gıcık bir şeye dönüşüyordu.
"N'aber?" diye ortama Kaya abi giriş yaptı. "Sesiniz her yerden duyuluyor." dedi. "Kazandığını duydum. Tebrik ederim yenge." dedi. Sonra Furkana döndü. "Adamlar geldi." dedi ve sandalyesini yaklaştırdı.
"Hangi adamlar?" dedim merakla.
"Her şeye burnunu sokma." dedi Ayça çekememezlikle.
"Sen sokma asıl. Kocama gelmişler." dedim ve Kaya abiye yardım ettim. Furkanı yukarı doğru götürdü.
"İş yengecim, iş." dedi dertli dertli. İş eve kadar geldiğine göre gerçekten mühim bir şey olmalıydı.
"Ben de bir gideyim." dedi Ayça. "Şeye.." dedi ama devam etmeden gitti.
"Kocan da pek çalışkan." dedi Kerem.
"Sen gibi yan gel yat Osman değil. Sen çalışsan bile çalışmıyorsun." dedim sinirle ona bakarak.
"Ama benimle evlilik hayali kuruyordun." dedi acıyla gülümseyerek. "Beni öpüp beni seviyordun. Beni düşünüp beni merak ediyordun. Ben, ben, ben yani. Her şeyinde ben vardım."
"Benim her şeyimde sen varken bile senin hiçbir şeyinde bir ben yoktum." dedim dişimi sıkarak. Nefret yoktu.
Ne demişler;
Çok sevme nefret edersin. Nefret etme çok seversin.
"Hayır." dedi ve bana yaklaştı. "Sen benim her zerreme her hücreme işlemiştin Leyla. Ama kalbimin kapılarına vurulan zincirle pes ettin. Hiç denemedin o zincirleri kırmayı." sesinde olan kırgınlık ruhuma işlemişti.
"Boşver ya.." dedim dostça omzuna iki kere vurarak. "Sen ağlak olmayan birini bulmuşsun." dedim ve ondan uzaklaştım.
"Ben zorunluydum ama sen zorsun be Kerem. Zora depar atıyorsun." dedim ve yukarı kata çıkan merdivenlerin ilk basamağına ayağımı koydum. "Karını sev, çünkü ben kocamı seviyorum." dedim ve yürümeye devam ettim. Basamaklardan gelen tık tık sesleri eşliğinde devam ettim. Bu sırada yüksek sesle konuşan ve hatta bağıran biri dikkatimi çekti.
"NE DEMEK SÖYLERİM LAN!" dedi kalın ama hoş bir ses. "SES TELLERİNİ ELİNE VERİRİM!" dediğinde kendime geldim. Furkana mi söyleniyordu bu sözler? Furkanın bağıracak hali yoktu.
Biraz duraksamadan sonra odanın kapısını kırarcasına açtım. Önlerinde Furkan bulunan 3 tane adamın sırtı bana dönüktü. Ağır ağır bana döndüler.
"Siz kime bağırıyorsunuz?" dediğimde hepsi bana şaşkınlıkla baktı. Furkan hariç.
"Sizin ses tellerinizi ben elinize verirsem ne olcak?" dedim ve Furkana doğru hareket ettim.
"Düşünce yoksunu insanlar." dediğimde birisi ağzını açar gibi oldu ama sonra sustu. Furkanın arkasına geçtim. "Ne oldu da bağırıyorsunuz?" dedim hepsine hiddetle. Hiçbiri böyle bir şey beklemiyor olacak ki şaşkınlıktan sadece birbirine bakabilirler.
"Siz kimdiniz?" dedi biri yutkunarak.
"Leyla Kılıç," dedim üzerine basa basa. Onlar zaten anlamıştı.
"Çıkın evimden." dedim ve kapıyı gösterdim. Hepsi şaşkınca bana bakarken Furkanda ses çıkmıyordu. Hepsi çıktığında tek bir kişi kaldı. Gözünde sinir vardı. Bir insanın gözünde nasıl sinir olur deseler bunu örnek verebilirdim.
"Biz bagırmadık." dedi ve Furkana baktı. "Arkadaşların sesi yüksektir genelde. Gereksiz ve saçma yükselmeleri olur. Kusura bakmayın Furkan bey." gülümsedi. "İzninizle." dedi ve o da kapıdan hızlı adımlarla çıktı.
Sözlerinde tehdit sezmem normalmiydi? Furkanı neden tehdit ediyorlardı.
"Furkan bunlar kim?" dedim ağır adımlarla önüne geçerek.
"Bil-mi-y-yo-rum."(Bilmiyorum) dedi zorlanarak. Ben de ona anlıyormuş gibi baktım.
"Aşağı inelim o zaman." dedim ve odadan onu çıkarttım. Evde özel bir asansör vardı. Bu hem yaşlılar hem de Furkan içindi.
Aşağı kata indigimizde Kerem ve Ayçayı otururken gördüm. Furkan sandalyenin arkasındaki elime dokundu. Sonra elindeki telefonu verdi.
Biraz işlerim var. Dışarı çıkacağım. Sorun olmaz değil mi?
"Ne sorunu ya," dedim gülümseyerek. "Karın boş değil." dedim ve göz kırptım. Telefonunu geri verdim ve o da kapıya doğru gitti. Şoför de içeri girip Furkana yardım etti.
"Furkanı ne güzel ugurluyorsun. İnsan arkasından gider." dedi Ayça.
Kafamı ağır ağır ona doğru çevirdim. Bu kız iyice benim sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
"Seni ne alakadar eder Ayça. Koca benim kocam. Adam benim adamım. Kim ne karışır ya?" dedim ölümcül bir bakış atarak. Bakışlarmda umursamazlık da vardı ve o buna gayet iyi mesaj olacaktı. Odaya doğru yürümeye başladım.
"Tabi senin kocan," dedi ve sessizce mırıldandı. "Şimdilik."
Şimdilik?
Şimdi?
Şu anda olan bir kavram.
Ensemden aşağı doğru bir titreme geçti. Bedenim yavaş yavaş kasılırken onlara doğru döndüm. "Şimdilik olan nedir?" dedim ölümcül bir sakinlikle. Ayça bana kalırsa bunu duyabilecegimi tahmin etmemişti. Yanındaki Keremin dudakları da zevkle kıvrılmıştı.
"Hiçbir şey." dedi ve ayaga kalkan Keremle o da kalktı. Bense onlara doğru adımladım. "Şimdilik olan nedir?" dedim sorumu tekrarlayarak.
"Sevginin önüne çıkan engeller hayatım. Şu anki kocam da kocam olayların bitecek bir gün. Yani bu mutluluğun şimdilik." dedi ve Keremin koluna girdi. "Bizimki sonsuza kadar." dediğinde donuk bakışlarımın yerini tiksinti aldı. Midem bile bulandı.
"Ben," dedim kendimi göstererek. "Furkan ölene kadar öyle kalsa bile onu severim. Şimdiki gibi mutlu da olurum." dedim. Daha fazla onlarla konuşmak istemediğim için odama doğru yürümeye başladım. Hem de okulla ilgili bilgiler edinmem gerekiyordu. Ama laf sokma sevdam gine durmadı ve geri döndüm. Dudaklarımda alaycı bir gülüş oluştu.
"Bu arada," dedim Ayçanın gözünün içine bakarak. Parmağımla yanındaki insan dışı varlık olan Keremi gösterdim.
"Tabii o da senin kocan." dedim ve dudağım kıvrıla bildiği kadar kıvrıldı. "Şimdilik." dedim. İnsanın ağzından bir söz çıkacaksa mertçe çıkmalıydı.
"Şimdilik derken?" dedi kaşlarını çatarak. İkisine de arkamı döndüm. "Terk edilince anlarsın. Kocan bir bakmışsın puf yani. Uçmuş" dedim ve son adımlarla odanın kapısının önündeydim. İçeri girdiğimde kendimi o kasvetli ortamdan huzurun kollarına atmanın mutlulugundaydım.
"Reziller." dedim ve masanın üzerindeki bilgisayarı aldım. Yatağa kurulurken içimdeki mutluluk ve dudaklarımdaki tebessümle işime koyuldum.
Edebiyat Öğretmeni Leyla Kılıç
🍂
İş yerinde koltuğunda rahatça oturan bir Furkan karşısında ise bir şeyi tekrar tekrar izleyen abisi vardı. O da izlemiştim ama abisi baya baya maç özeti gibi izliyordu.
"Ye-ter" dedi sıkkınlıkla. Karısının sesini seviyordu ama diğer sesler canını sıkıyordu. Evet, kamera kayıtlarına bakıyordu Kaya.
"Ama sen şuraya bayıldın kabul et." dedi ve oturduğu yerden kalkıp telefonu Furkanın önüne bıraktı.
"Seni ne alakadar eder Ayça. Koca benim kocam. Adam benim adamım. Kim ne karışır ya?"
Furkan tekrar duyduğu cümleyle içindeki mutluluğa hakim olamayarak erkeksi bir kıkırtı kaçırdı dudaklarından. Kaya bunun zaten hoşuna gittiğini bildiği için aldı ve yerine oturdu.
"Şimdilik kelimesini bir daha yenge hanıma kullanmam. Siker valla." dedi keyifle. Sonra gelen bildirimle oturduğu yerde dikleşti. Furkan onun bu haline bakıp 'seni Allah ıslah etsin' bakışını attı.
Önündeki dosyaya baktı. Her şey allak bullak olmuştu. Dosyadaki yazılımı Leyla diye okumasının başka bir açıklaması olamazdı yoksa. Varsa da hemen yapılmalıydı. Adam deli olacaktı. Karısına abayı yakmıştı ama o aba lazımdı. Neden hemen yanıyordu?
"Dışarıda görüşmeniz varmış Furkan bey." dedi Kaya imalı bir sesle. Furkan anlamadı. Kaşlarını çattı. Bu bilmiyorum demekti. Şu an için tabii.
"Haberin yok mu?" dedi Kaya bir yerleri kurcalayarak. "Var işte." dedi ve Furkana gösterdi. "Saat 2'de. Haberin yok muydu?" dedi. Kafası karışmıştı.
"Ta-mam. Gi-de-r-rim."(Tamam. Giderim.) dedi ve işine yeniden konsantre oldu. Yapacak bir şey de yok gibiydi.
Kaya tekrardan bir sahne açtı.
"Furkan ölene kadar öyle kalsa bile onu severim. Şimdiki gibi mutlu da olurum."
"Yenge raconu güzel kesiyor." dedi ve başka bir ses odayı doldurdu.
"Şimdilik."
"Şimdilik derken?"
"Terk edilince anlarsın. Kocan bir bakmışsın puf yani. Uçmuş"
Bunu duyunca Furkanın içinde bir huzursuzluk oluşmuştu. Onu terk ettiği için her seferinde aynı imada bulunuyordu. Furkan karısının eski sevgilisini ne görmek istiyordu ne de duymak ve bilmek. Hayatlarına nasıl bu kadar çabuk dahil olmuştu?
"Yeter ya!" dedi isyankar bir şekilde. Bunu diyen tabikide Kayaydı. Kardeşlerinden büyük olsada hem gençti hem de kuvvetliydi.
"Sen hazırlana koy. Ben gidiyorum." dedi ve odadan çıktı. Çok hızlıydı.
Furkan arkasından ters ters baktı. "Hazırlana koymuş" diye geçirdi içinden. Sesli dile getirmek istedi ama getiremedi. Dosyaları topladı ve telefonuna baktı. Mesaj gelmemişti. Onunla ilgili mesajların Kayaya gitmesi normal değildi. "Hadi hayırlısı." diyerek geçirdi içinden. Eskiden olsa umrunda olmazdı. İnsanlar sert çehresinden bile korkarlardı. Ama şu anda kimsenin umrunda değildi. Sun anda bunları değilde en çok karısını düşünüyordu. Onu korumak ve kollamak istiyordu.
Dosyaları son kez kontrol etti. Hiç bir eksik gedik yoktu. Yeni yazılımlarla ilgiliydi görüşme.
Kaya içeri girdi ve Furkanı aldı.
🍂
Merak ve heyecan duyguları birleştiğinde ortaya o kadar rezil ve saçma bir şey çıkıyordu ki bundan rezili olamazdı.
"Sanki elinde bir çubuk tutsan daha mı iyi olur ki?" dedi ekrandaki Zehra. Görüntülü konuşuyorduk.
"Eli maşalı öğretmen oluyum sonra dimi?" dedim gülerek. O da güldü. "Senin elin zaten maşalı. Ve tırnaklarında hep toz pembe." Konu ne ara benim tırnaklarıma gelmişti?
"Toz pembe?" dedim ve elime baktım. Cevabı bu sırada vermişti. "Hep sürüyorsun ya şu ojeleri."
Gözlerimi devirdim. Seviyordum bu rengi. Genelde yok gibi gözüküyordu ama en yakın arkadaşımın bunu görmemesi ayıp olurdu.
"Sen görev yerini öğrendin mi ki böyle geziyorsun?" diyen Zehraya döndü gözlerim. Gayet mantıklıydı ama daha belli olup olmadığını bilmiyordum.
Zehrayla son kelimelerimizi de tüketirken kapı çalmıştı. "Evet." dediğimde içeri Ayçanın girmesini beklemiyordum.
"N'aber?" dediğinde ona boş gözlerle baktım. "İyi, sen?" dedim ama sesim samimiyetten yoksundu. Yani en az onunki kadar.
"Odada durmaktan sıkılmıyormusun?" dedi ve odanın her köşesine baktı. "İdare eder bir oda." dedi ve bana baktı.
Gözlerinden anlam veremediğim bir duygu geçti ve ben bunu anlayamadan sırtını döndü.
"Gel ve kabuğundan çık kaplumbağa."
"Ben evimi seviyorum."
"Çatısı olan her yer evdir. Sorun yok bana kalırsa." dedi omzunun üzerinden bana bakarken. Onun bu duyguyu anlamasini zaten beklemiyordum.
"Ev kendini huzurlu hissettiğin yerdir Ayça. Ben de kendimi bu odada ve kocamın yanında huzurlu hissediyorum." dediğimde önüne döndü ve hızlı adımlarla çıktı.
"Bu kadın harbi mazoşist." dedim kendi kendime. Yani beni neden dışarı çağırdığını da anlamış değildim.
Üzerime siyah bir tişört ve altıma da siyah bir pantolon giydim. Bunları yapmak bir hayli kolaydı. Kapıya doğru yöneldim. "Allahım sen affet ama bu kız harbi şeytan" diyerek de odadan çıktım.
Tabloların arasında yürürken ileride ayaklarını uzatmış haberlere bakan Ayçayı gördüm. Bende yanına doğru ilerleyip oturdum. Spiker kadın bir şeyler anlatıyordu ama bundan çok başka şeyleri merak ediyordum. Bu sırada bir ayak sesi duyuldu. Kafamı çevirdiğimde Furkanın 2. Abisi olan Fırat abiyi gördüm. Genelde buraya gelmezdi ve hatta burada bile durmazdım. Ama elindeki valize bakılırsa her şey degişecek gibiydi.
"Fırat abi?" dedim ve ayağa kalktım. O da bana baktığında yüzü güldü. "Sen ne zaman geldin?" dediğimde hafif bir kahkaha attı.
"Gelin hanım sakin olunuz lütfen." dediğinde bende güldüm. Çok içli dışlı olamasakda son üç ayda baya kaynaşmıştık. Umutla da aynı şekilde kaynaşmıstık. Kaya abi zaten dert ortağım bile denebilirdi.
Dokuz aydır onlarla beraberdim. Dokuz aydır ailemden uzattım ve beş kere telefondan görüşmüştüm. Ama onlarda bana aile olmuştu.
"Sakinim." dedim ve gülümsedim. Sonra bakışlarımla valizi işaret ettim. "Hayırdır?" dedim.
"Hayırın yolları bayırdır ama bize baya yokuş be yenge." dedi ve valizi alarak yukarı kata doğru çıktı. Bu evde herkesin bir odası olduğu gibi onunda vardı.
"Akşama yemek ne hatırlayacaklar?" diye sordum. Bana baktı. Sanki sıkılmış da konuşacak birini arıyormuş gibiydi.
"Çorba, pilav, köfte ve patates. Ortaya salta." dediğinde yanına bir tek tatlının eksik olduğunu farkettim.
"Tatlı."
"Ben varım."
"Cıvıtma!" dedim ve mutfağa yöneldim. Bir tatlı iyi olurdu. Belkide Furkan da severdi. Kim bilir.
Mutfağa girdiğimde çalışanların yemekleri yaptığını gördüm ve bir tezgaha telefonumu koydum. Mardinin meşhur bir tatlısı olduğunu söyleyen bir tarif vardı. Harire tatlısı yazıyordu. Hızlıca malzemelere göz gezdirdim.
3 Su bardağı su
2 Yemek kaşığı un
1 Çay kaşığı tarçın
1 Su bardağı pekmez
1 Tatlı kaşığı tereyağı
Üzeri için Antep fıstığı ve ceviz
Tatlıda şeker olamaması beni biraz hoşnut etmese de güzeldi. Ne diyebilirdim ki? Hiç yememiştim ve ön yargılı davranmak istemiyordum.
Malzemeleri yan yana getirmem sadece beş dakikamı almıştı.
İlk önce suyu, unu ve tarçını cam bir çırpma kabında güzelce çırptım. Sonra tarife göre bir tencereye aktardım ve orta ateşte pişirmeye başladım. Pekmezimi de ilave edip çırpmaya başladım.
Bunu yaparken bir yandan da Furkanı düşünüp onunyuz ifadesini hayal ederek keyifleniyordum.
Bir zaman sonra kıvam alınca tereyağını ilave edip altını kapattım. Tatlı tabaklarına kuydum ve üzerine fıstıklı cevizi ilave ettim. Tatlıları soğuması için kenara bıraktım ve salona yöneldim.
Salonda haberler açıktı ve Ayça haberleri izliyordu. Bende yanına geçtiğimde bana tip tip baktı.
"Ne var?" dedim en kibarından.
"Hiç." dedi ve önüne döndü.
"Nedense senin bu hiç demelerin bana hayrı alamet gelmiyor." dedim ve içeri giren Umut'a baktım.
"Kurt gibi acıktım desem?" dedi.
"Selam ver derim. İnsan açım diye eve mi girer!" dedim yalandan onu azarlayarak. Anlamıştı ve o da yalandan dudak büzdü.
"Bu evde psikolojik şiddet ve yetişkin içerik var. Yaşım tutsa da psikolojim tutmuyor." dediğinde ne diyeceğimi bilemeyerek güldüm.
"Sofraya geçe koy sen. Furkan abinler de gelir şimdi." dedim ve odama yöneldim.
"Kerem de gelir." dediğinde arkamı döndüm. Umut Ayçaya göz devirerek "Aman gelsin. Sonra onsuz ne yaparız be. Bak dertten içim ferahladı." dediğinde gülerek önüme döndüm. Kereme olan sevgisi gözlerimi yaşartmıştı.
"Herkes bu evde benim kocamın üzerine geliyor. Furkana neden laf söylemiyorsunuz?" dediğinde kapıda olan elim duraksadı.
"Ben bu evde olan adaletsizliğe artık göz yumama-"
"Siktirin gidin o zaman Ayça."
Bu kız artık devrelerimle oynamayı bırakmıştı. Söküyordu. Odan içeri girdim ve dediklerinin hiçbirini dinlemedim. Furkanı arayacaktım.
Telefon rehberinden Furkan ismine baktım. Sonra aramaya başladım.
Açmadı.
Aradım.
Açmadı.
Ekrana uzun uzun baktım. "Duymamıştır ya." dedim ve aramaya son verdim. Yeniden odadan çıktığımda masada oturan Ayça, Umut, Kerem, Fırat abiyi gördüm. Tek eksik Furkandı. Koltukta oturan Kaya abi aceleyle ayağa kalktı.
"Yenge?" dedi Kaya abi panikle. "Furkan odada mı? Eve geçeceğim diye mesaj atmıştı da." dediğinde adımlarım durdu. Furkan eve geçeceğim diye mesaj mı atmıştı?
"Hayır." dedim alık alık. "Seninle beraber değilmiydi?" dediğimde telefonu eline alarak bir arama yaptı. Telefon açılmadı. "Allah kahretsin. O iş görüşmesi bir tuzaktı." dedi ve Kereme baktı. Keremde en az bizim kadar alık alık bakıyordu. "Bu işin altından sen çıkarsan seni öldürürüm." dedi ve kapıya yöneldi. "ABİ!" diye bağırdım arkasından. Koşarak ona yetiştim.
"Abi ne iş görüşmesi? Furkan nerde?" dediğimde bir mesaj gelmişti. İleri uzanıp baktığımda bilinmeyen bir numaradan bir haber linkiydi. Saat 7 civarıydı.
"Bu akşam Kılıç Holding sahibi Furkan Kılıç'ın saat 6.30 sularında silahlı bir saldırıya uğradığı bilgisi elimize geçti. Şu anda ameliyatta olduğu bilgisini de almış bulunmaktayız."
Ameliyat.
Vurulmak.
Furkan.
"A-abi ne diyorlar?" dedim elim kalbime giderken. "Ne vurulması? Furkan değildir o. Tek Furkan o degil. Dimi abi?" dedim gözümden bir damla yaş düşerken.
"Zanlılar beş el ateş etmiş ama sadece ikisi isabet etmiş." dediğinde Kaya abinin koluna tutundum. Nefes alamıyordum. Ama bu da yetmedi ve dizlerimin üzerine düştüm.
"Şimdi diğer gündemimizde olan..." Kaya abi telefonu kapattı ve başka birini aradı. Yanıma eğildi ve beni belimden tutup kaldırdı. Acele adımlarla önümüzdeki arabaya gidiyorduk.
"Hangi hastanede?" diye sordu. Adımlarım panikle birbirine dolaşırken Kaya abinin yanına bindim. O hızla arabayı sürerken bende ağlamakla meşguldüm. "Yenge dur bi sakin ol." dediğinde hala sakin değildim. Kendimi kaybetmiş gibiydim.
Ne ara hastaneye geldiğimizi bilmiyordum ama koşarak hastaneye girerken kendimi kaybetmekten daha fazlasıydım.
Furkana bir şey olmasın. Ben ona çok alıştım.
Ameliyathanenin önünde durduk. "Doktor yok mu?" dedim ağlayarak. "Doktor nerede?" dedim bağırarak. Ameliyathaneden bir hemşire çıktı.
"Furkan Kılıç'ın yakını?" dediğinde ileri atıldım.
"Leyla Kılıç. Karısıyım." dedim.
"Kaya Kılıç. Abisiyim." dedi Kaya abi de yaklaşarak.
"Furkan Beyin karın boşluğuna geldiği için fazla kan kaybetti. Bacağında da da bir kurşun var. Onu aldik ama hala bir kan kaybı söz konusu. Kan verebilecek biri lazım. Kurşun baya derine indiği için fazlasıyla kan kaybedecek.
A Rh- (negatif) kan lazım." dediğinde Kaya abiye baktım. "Fırat." dedi arkasına dönerek. Bütün ev halkı arkamızdaydı ve Kerem bana bakıyordu. Kaya abi bir şeyler söyledi ve muhtemelen Fırat Abi kan verecekti.
"Yaşayacak mı?" dedi birisi.
"Umarım." dedi hemşire.
Keremin gözlerine baktım. Gözlerinde hiçbir duygu yoktu. Sadece bana kıyamıyormuş gibi bakıyordu.
"Sen mi yaptın?" dedim yargılamayan bir sesle. Sadece meraktı. Ona dediğimi anlamıştı tabiki. Gözümden bir damla yaş daha süzüldü. O dudaklarımın arasını buldu. Göz yaşının tuzlu tadı geldi ağzıma. "Sen mi yaptın?" diye bir kez daha tekrarladım. Hala yargılamıyordum. Meraktı bu.
"Hayır Leyla." dedi ve bana doğru üç adım geldiğinde elimi kaldırdım. "Tamam. O zaman yapanları bul Kerem. Kocamı vuranları bul. Madem sen yapmadın," boğazım acıdı. Artık kuvvetimde kalmamıştı. İki dizimin üzerine çöktüm.
"Bulun onları!" diye var gücümle bağırdım. Benim yüreğim yanıyordu. Ona ne ara bu kadar bağlandığımı sorgulamadım.
Yanıma biri çöktü. Kafamı kaldırdı. Kaya abiydi. "Bulacağım yenge. Onların hepsine bunun hesabını soracağım. Bana güven." dedi ve beni göğsüne çekti. Ben ağlarken beni dinledi.
"Furkan güçlüdür. Adamın surat ifadesine baksan yine anlarsın. Allahın her günü ciddi ciddi bakıyor. Bu ciddiyeti hafife alma. O gayet güçlüdür."
Bir süre sonra beni oradan kaldırıp hastane koltuğuna oturtturdu. Kendimi çok yetersiz hissediyordum.
2 Saat sonra...
"Oğlum!" diye Furkanın annesi girdi içeri. "Oğlum nerde?" dediğinde Kaya abi yere düşmeden tuttu. "Ana sakin ol." dediğinde onu da oturttu. "Birazdan haber gelir."
Bu sırada içeri bir doktor girdi. Ben koşar adım doktora giderken aynı şekilde Kaya abi de öyleydi. "Doktor bey durumu ne Furkanın?" dedim titrek bir sesle. Doktorun yüzü gülüyordu.
"Başınız sagolsun." dedi gülerek.
Hepimiz donuk bakışlarla ona bakarken o gayet mutluydu. Gözümden bir damla daha yaş süzüldü.
"Kadir ne diyon Oğlum sen?" dedi Kaya abi alık alık. "Buna mı mutlu oldun."
"Lan" dedi sonra iki elini birden öne uzattı. "Gözünüz aydın diyecektim başınız sagolsun nerden çıktı." dedi ve sırıtmaya devam etti.
"Kadir seni domalta domalta sikerim. Bak kimse alamaz elimden." derken durdu. "Furkan iyi yani?" dedi ve hızlı bir şekilde adının Kadir olduğunu öğrendiğim doktora sarıldı. Onlar birbirine sarılırken bende ellerimle yüzümü tuttum. Göz yaşlarım artık mutluluktan akıyordu.
"Peki, ne zaman görebilecegiz Furkanı?" diye sordum. Doktor bana döndü. "Bir kaç gün uyuyacaktır. Atlattıgı ameliyat kolay bir ameliyat değil." dedi beni anlayışla cevaplayarak. "Furkanın eşi mi oluyorsunuz?" dediğinde kafamı salladım. "Sana kolay gelsin o vakit yenge. Temas bagımlısı o." Elini dertli dertli başına attı. "Enseme vurup duruyordu." dedi ve elini ensesine koyarak ilerlemeye başladı. Bu sırada koluma bir el dokundu.
"Bakma iyi çocuktur." dedi Kaya abi.
Şaka anlayışına sövmek istesemde güldüm.
Furkan iyiydi.
Kocam iyiydi.
3 Gün Sonra...
Furkanın yanından her gün olduğu gibi koymuşlardı. İzin verdikleri her saniye yanına gidiyordum. Kaya abi bile beni çıkartmıştı. Kocamın yanında durmakta ne vardı.
Şu üç günde toplasan 4 saat uyumamama rağmen, onun uyanacağını ve beni göremeyecegini düşünerek dik duruyordum ve kafamı eğmeden odanın kapısına bakarak gülümsüyordum.
Bu kapının arkasında o vardı.
Vuruldu zamandan bu zamana kadar hiç gelmeyen Kerem ve Ayça ortama giriş yaptı. "Günaydın." dedi Kerem. Ayça sessizce yanıma oturdu.
"Uyandı mı?" dedi bu seferde. Gülümsemem solarken ona döndüm.
"Hayır."
"Konuşmayı unuttun sanmıştım."
"Gerekene gerektiği kadar."
Kafasını iki yana sallayarak güldü.
Bu sırada az önce içeri giren hemşire dışarı çıktı.
"Furkan bey uyandı." dediğinde Kaya abi de gelmişti. Ben bir hışımla atlarken hemşirenin sözleriyle öylece kaldım.
"Ayça diye bir hanımı istiyor yanına." demişti. Ayça yanıma geldi ve bana güldü. "Benim." dedi ve hemşireyle içeri girdi.
Ben, Kaya abi ve Kerem. Üçümüz kalmıştık.
Kocam beni değil Ayçayı istemişti.
İşte şimdi uykusuzluğu, yorgunlu ve bitmişliği hissediyordum. Yanında kırgınlık ve hayal kırıklığı meze olmuştu.
Bir rakı masasındaydım. Tüm duygularım önumdeydi. Hayır bu masada ben yoktum. Ben bu masada tokuştrulurken kırılan kadehtim.
Kırılarak param parça oldum. Bunu da aniden gelen baş dönmesi ve karanlıktan anlıyordum.
___________________________
Selam güzel ve tatlış okurlarım. Lan bu çok minnoş oldu. Böyle bir bölüm yazdıktan sonra...
Bak şimdiden uyarıyorum 'yok anam kazanıp kazanmadıgına öyle bakılmıyor. Yok anam sen ne biliyorsun da yazıyorsun. Dediklerin yanlış. Dünya üzerinde böyle bir yer yok.'
Bilmiyorum öyle mi. Çünkü girmedim öyle bir sınava.
Neyse Furkanın Ayçayı çağırmasını beklemeyenleri şöyle bir alalım yorumlara.
Birdahaki bölümde görüşmek üzere.
Instagram ve Tiktok: nur_yvn
Okur Yorumları | Yorum Ekle |