Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Evlenir misin?

@nur_yvn

🍂

 

Belkide hayatımın en mutlu gününü yaşıyordum. Evet, gerçek anlamda çok mutluydum. Kendimi dışarı atıp gezmeye karar vermiştim. Bilmem kaç sene üniversite okuduktan sonra bu saatlerde dışarıda boş boş gezmek gerçekten insana tuhaf hissettiriyordu.

 

Atanabilsem belkide bu kadar tuhaf hissetmeyecektim.

 

Evet, atanamadık. Kader nazını geçirirken bize de gezmek düşüyordu.

 

Eğer atansaydım bir Edebiyat öğretmeni olacaktım. Evet, edebiyat öğretmeni.

 

Belkide çoğu kişinin nefret ettiği bir ders ve ben de nefret ederdim. Niye oldun diye sormayın çünkü benim de başka bir alternatifim yoktu.

 

Nenem dedi desem inanırmısınız bilmem ama gerçekten nenem dedi.

 

Emin adımlarla kafeye ilerlerken iki tarafa baktım. Birinin görmesini çok umursamasam da babam umursardı.

 

"Leyla." dedi bir ses. Arkama baktığımda arkamda olduğunu gördüm.

 

"Sevgilim?" dedim sorarcasına. Bu kafede oturmuyormuydu?

 

"Buyur geç, Leyla. Seninle konuşmam gereken bir konu var." dedi benim önüme geçerek. Ben ona aval aval bakarken o içeri girmişti bile.

 

Tamam, öpme meselesini sevmem ama böyle bir karşılama da beklemiyordum.

 

Bende içeri geçtiğimde o çoktan oturmuştu.

 

"Hemen konuya giriyorum." dedi aceleci bir tavırla. Bende kafamı salladım. Ne yapabilirdim.

 

"Bu gün çok tuhafsın." dedim gözlerine bakarak ama o gözlerini kaçırıyordu.

 

"Ben ayrılmak istiyorum." dedi dan diye.

 

Ayrılmak istiyorum mu dedi?

 

"Kulaklarım son zamanlarda yalan yanlış duyabiliyor. Sen bir daha tekrar et." dedim kendimi kandırarak. Sonra yüzüme 'yapma' dercesine baktı.

 

"Kerem, tekrar et!" dedim gözümden bir damla yaş süzülürken.

 

Ayağa kalktı ve hızlıca masayı terk etti. Evet, başka açıklama yapmadan gitti. Böyle bırakıp gidemezdi!

 

"Dur!" diye bağırdım arkasından. O daha hızlı giderken ben ona yetiştim.

 

"Bir açıklama dahi yapmadan gidemezsin!" dedim bağırarak.

 

"Açıklamam mi istiyorsun." dedi sakince ve üzerime yürüdü. Bir adım gerilemiştim.

 

"Aglaksın, korkaksın, utangaç ve fazla sesin yüksek." dedi ve daha fazla üzerime yürüdü. "Sesinin aksine fazla korkaksın. Biraz mert ol." dedi ve omzuma çarparak gitti.

 

Ne yani duygusal olduğum için mi bunlar?

 

Bir erkek için duygusallıgımdan vaz geçecek değildim.

 

Hayatımın en mutlu günü mü demiştim, halt etmişim.

 

5 gün sonra...

 

"İnanabiliyormusun gerçekten beni terk etti." dedim sinirle. Zavallı arkadaşım sabahtan beri benim aşk acımı dinliyordu. Hatta günlerdir desem bile yalan olmaz.

 

Eve doğru giderken evin önünde siyah bir araba gördüm. Bir tane adam hızla bindi ve gitti. Bu benim gözüme fazla şüpheli gelmişti.

 

"Zehra ben kapatıyorum." dedim Zehra'ya.

 

"Tamam, bırak artık şunu. Hiçbir şeye değmez." dedi ve konuşmamıza son verdik.

 

Ben eve doğru giderken annem kenarda ağlıyordu. Babam da bu sırada evin kapısından çıktı.

 

"Baba?" dedim annemi göstererek. Annem evin önünde oturuyordu ve ağlıyordu.

 

"Gel kızım." dedi babam ve annemin yanına çöktü. Ben onlara sorar gözlerle bakarken babam sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Kılıç aşiretinden Furkan Ağa seni beğenmiş ve evlenmek istiyormuş." dedi. "Annen de bu yüzden ağlıyor."

 

Ne? Bunun için mi?

 

"Anne neden ağlıyorsun. Evlenmem olur biter." dediğimde annem daha fazla ağlamaya başladı. Babam ayağa kalkarak omzuma elini koydu.

 

"Kızım.....Furkan ağa ile evlenir misin?"

dediğinde şok içinde kalmıştım. Ben neden evleniyorum ki? Ayrıca babam bir adamla evlenmem için neden bana onun yerine bu soruyu soruyor?

 

"Babacım annem de istemiyor neden evleneyim." dedim ağlayan annemi göstererek. Zaten tanımadığım birini de istemiyordum.

 

Annem sustu.

 

Ne yani o evlenmemi mi istiyordu?

 

Neden ikisi de bana buna mecburmuşum gibi bakıyor?

 

"Kızım lütfen!" dedi babam. Babam bana yalvarıyordu resmen.

 

"Ba-ba sen ciddisin?" dedim ona sorarak. Bunu derken bir adım gerilemiştim. Daha yeni sevgilimden ayrılmıştım. Ne alakaydı şu anda!

 

"Baba ben tanımadığım bir yerde tanımadığım bilmediğim insanlarla ne yaparım?" dedim sorarak. Ağlamam yakındı.

 

"Leylam, güzel kızım zorundasın." dediğinde gözümden bir damla yaş düştü. "Ne demek zorundayım." dedim bir açıklama bekleyerek.

 

"Kızım..." dedi ama cümlenin devamını getiremedi. Biraz bekledi ve eve döndü. Kapıyı açıp bana bakmadan "Akşam seni istemeye gelecekler ve imam nikahı olacak. Oraya gittiğinde ise nikah gerçekleşecek." dedi ve eve girdi.

 

Ne yani her şey bir gece de mi olacak?

 

"Kızım arkadaşınla çarşıya çık. Benim dermanım kalmadı." dedi ve o da eve girdi.

 

Yani ben harbi harbi mecburdum. Bana bir açıklama dahi yapmadan eve girmişlerdi. Sorgulama şansım neredeydi benim?

 

Yoktu çünkü.

 

Babama asla karşı gelmezdim şu anda da olduğu gibi.

 

 

🍂

 

 

"Harbi harbi gelin oluyorsun ha?" dedi şoku üzerinden atlatamayan Zehra. Zehrayı geçtim ben bile daha ne olduğunu anlayamamıştım. Tek bildiğim mecbur oldugumdu.

 

"Nasıl bir model istersiniz hanımefendi?" diye sordu çalışan kadın. Burada bissürü beyaz elbise vardı.

 

"Kapalı ve uzun." dedim. Ben kapalı değildim ama kapalı olmalıydı. Çok da açık giyinmezdim ama yinede kapalı olmalıydı.

 

Kapalı ve beyaz olsun yeter.

 

"Bu nasıl?" diye sordu Zehra eliyle bir elbiseyi gösterirken.

 

Evet, bu elbise tam benim aradığım gibiydi. Uzun ve kapalı beyaz bir elbise. Bilekleri dardı ve kolları da boldu. Belimi ince göstermesi için arkasında kurdele vardı.

 

"Bu olur." dedim elbiseyi göstererek ve yandaki dolaptan beyaz ve ince topuklu zarif bir ayakkabıyı gösterdim. Bilekten bağlamalı olduğu için çok sevmiştim.

 

"Bir de şu ayakkabılar." Onun yanında da eşarplar vardı. "Şu beyaz eşarbı alayım yeter." dedim ve kadın dediklerimi topladı.

 

"İmam nikahı için." dedim Zehra'ya bakarak. Yoksa kapanacağımı bile sanabilir.

 

"Çarşafa gireceksin sandım bende." dedi göz devirerek. Kapalıysa ne olmuş yani?

 

Saçlarımı karıştırarak "Şimdi ne yapacağız?" dedim ona bakarak.

 

"Kahve alalım ve eve gidelim" dedi bana cevap niteliğinde.

 

"Bu kadar hızlı kabul ettiğime inanamıyorum." dedim sinirden gülerek. Ama annem ve babamın 'mecbursun' der gibi bakmasının altında bir şey yattığının farkındaydım.

 

Yoksa beni dövseler evlenmezdim.

 

Kimse beni dövemez.

 

 

*****

 

Kendimi oflayarak koltuğa fırlattım. Hazırlanmam biraz uzun sürmüştü.

 

"Sen bu adamın yüzünü gördün mü?" dedi kırmızı elbisesinin içinde süzülen Zehra.

 

Uzun kollu ve uzun bir elbiseydi. Karnında bağlı olan ipler vardı ve kurdele olmuştu. Bilekleri sıktırmalıydı. Asla dekolte vermiyordu ama boynunun bir kısmı gözüküyordu.

 

"Yalnız hanım efendi..." dedim ileri doğru eğilerek. O da bana baktı.

 

"Güzel olduğunuz kadar vay anasını avradınısınızda." dedim göz kırpıp geri yaslanarak. O da bu dediğime güldü.

 

"Ben bu gümüş kalpli kolyeyi takıyorum ama sen de şu altın kalpli kolyeyi tak." dedi kolyeyi getirerek.

 

"Hem saçlarınla da baya uyuyorlar." dedi bana iltifat ederek.

 

"Şu altın küpeleri de tak." dedi elime iki çift kalp şeklinde küpeleri vererek.

 

"Senin bu kalplerle alıp veremediğin ne?" dedim ve o da elimdekilerin gümüş versiyonunu taktı.

 

"Sus konuşma. Kız gelecekler tak şunları!" diyerek beni azarladı.

 

Bende onu sinir etmeden elimdeki kolyeyi ve küpeyi taktım.

 

"Sırtını bana dön." dedi. Elinde bir iğne ve biraz kalın beyaz bir iplik tutuyordu.

 

"Onları ne yapacaksın?" dedim ona sırtımı dönmeden hemen önce. Güvenim ona tamdı.

 

"Herhangi bir yırtılmayı önlemek için." diyerek bana küçük bir açıklama yaptı.

 

Biz hazırlıkları bitirip aşağı indiğimizde hizmetçiler de her şeyi hazırlamıştı.

 

"Kızım kapı çalıyor!" dedi annem bağırarak. Zehra kolumdan tutarak beni kapıya sürükledi.

 

"Hadi aç." dedi sabırsızlıkla. Ben de son kez aynadan sarı saçlarıma baktım. Dalgalandırmıştım. Dudağımda kırmızı bir ruj vardı.

 

Yani istemiyoruz diye çirkin de olamayız.

 

"Aç kız!" dedi Zehra sabırsızlıkla. Beklese ölmezdi ama ben kapıyı açtım.

 

İçeri ilk önce bir adam girdi ve ardından bir kadın. Sonra iki tane daha genç adam girdi. Zehra onlara yol tarif ederken tekerlekli sandalyede bir adam daha geldi.

 

Yakışıklı ve siyah saçlı bir adamdı. Onun arkasında da bir genç vardı. Onu içeri getirdi ve önümde durdu. Adamın kucağında bir çiçek ve çikolata vardı onları bana uzattı.

 

"Bunlar senin yenge." dedi genç. Başımı sallayarak "Teşekkür ederim." dedim ve onlara yolu gösterdim. Onlar giderken Zehra yanıma geldi.

 

"E seninki kim?" dedi şokla. Bende bunu merak ediyordum.

 

Çiçekleri bir vazoya koyup çikolatayı hizmetçilere verdik.

 

Biz de içeri geçerken onlar çoktan sohbete başlamıştı.

 

15 dakika sonra...

 

"Kızım siz kahveleri yapın." dedi annem yalandan bir tebessümle. Zehra ve ben ayağa kalktık. Arkadan bir ses "Gelinimizde pek güzelmiş." dedi. Annemde "Maşallah çok güzeldir benim kızım." dedi ve konuşmaya devam ettiler.

 

"Ben, hala kiminle evleneceksin anlamadım. Kız hoca bile geldi." dedi sinirden gülerken.

 

Genelde imam nikahı evleneceğimiz kişinin evinde olur ama bizde tam tersi. Yani görücü usulü bile değil. Adamı tanımıyorum.

 

Görmeyici usulü desem...

 

Kahveleri yapmaya koyulduğumda Zehra da fincanları tepsiye dizdi. Fincanlar beyazdı ve altından desenler vardı.

 

"Tuz?" dedi Zehra ama bunu istemiyordum. Kafamı iki tarafa salladım. "Kocam olacak adamla ilk günden aramı bozamam." dedim ve taşmak üzere olan kahveyi aldım.

 

Benim bunu dememe gülen Zehra "Hangisi kocan bilsen Tuz gölüne bile atarsın." dediğinde kıkırdadım.

 

"Canım arkadaşım nasıl da tanırmış beni." dedim gülerek.

 

Kahveyi fincanlara doldurdum ve yanına çikolataları dizdim. "Hangisi kocam bilsem daha fazla koyardım." dedim gülerek. Sularıda koyup Zehraya döndüm.

 

"Ben heyecanlandım." dedim panikle. "Ya dökersem." dediğimde ciddi bir tavır aldı.

 

"Sonra sana yardıma gelirim ve seni oradan kaldırıp fincanları toplarım. Çocuk da beni beğenir sonra ben şok olurum evleniriz." dedi ve sonra kınayıcı bir bakış attı. "Burada yalı çapkını çekmiyoruz, Leyla! Sakin ol." dedi ve gözüyle tepsiyi işaret etti. "Hadi."

 

Tepsiyi elime aldım ve salona doğru ilerledim. İlk önce adam ve kadına verdim sonra ise kendi annem ve babama. İki tane adama da uzattım. "Sağol yenge." dediler. Bu demek oluyor ki müstakbel kocam onlardan biri değil. Geriye genç adam ve tekerlekli sandalyedeki adam kaldı. Onlara da uzattım. Bir dakika bu çocuk bana yenge demişti değil mi?

 

O zaman benim kocam bir engelli miydi? Tamam bu normal bir şey ama benim vicdanım genişti. Hemen gözlerim dolarken onlara da kahveyi uzattım.

 

Adam gözlerime baktı. Gözlerimin dolu dolu olduğunu görünce yanlış anlamış olmalıydı. Kaşları çatıldı ve kahveyi aldı. Genç adam da kahveyi aldı. "Sağol yenge." dedi ve bende zaten oradan uzaklaştım.

 

Kahveler bitince artık can alıcı noktaya gelmiştik. İsteme faslı...

 

"Sebebi ziyaretimiz malum." dedi adam. Bu adam sanırım artık kayın babam ve yanındaki kadında kayın validem oluyordu.

 

Umarım bana çok çektirmezler.

 

"Allah'ın emri Peygamber efendimizin kavli ile kızınız Leylayı oğlumuz Furkan'a istiyoruz." dedi kayın babam.

 

Babam bana son kez 'rızan var mı?" dercesine baktı.

 

Bir nevi engelli olması sana koyar mı diyordu. Koymazdı bu saatten sonra. Hiçbir zaman engel tanımıyordum zaten. Kafamı salladım babama. Zaten bunun zorundaydım.

 

"Hayırlısı olsun." dedi babam ve bende büyüklerin elini öpmek için ayağa kalktım. Ama o kalkamıyordu. Benim ağlama perileri üzerimde olduğu için hızla herkesin elini öptüm ve yüzükler ile Zehra salona girdi.

 

"Umarım bir ömür boyu mutlu ve huzurlu olursunuz." dedi ve kayın babam kurdaleyi kesti.

 

Evet belkide bir ömür boyu mutlu sanacaklardı ama o bu sandalyedeyken benim mutlu olmam olanaksızdı. Ama onu severdim. Onun için onu severdim. Hiçbir şey zaten sevmeye engel değildi.

 

İmam geldiğinde Zehra başımı örttü. "İyisin değil mi?" dedi bana bakarak. Ona kafamı salladım. Müstakbel kocam yani Furkan'la yan yana oturuyorduk ve karşımızda hoca bize bir şeyler demişti.

 

"Mehir ne istersin, kızım?" dedi hoca bana itafen. "Hiçbir şey." dedim bende. Ne gerek vardı şimdi?

 

"Ne demek hiç bir şey?" dedi adının Kaya olduğunu öğrendiğim abi.

 

"Kaya abi istemiyorum." dedim direterek. Furkan'da bir hareketlenme hissettim ve elindeki kağıdı hocaya uzattığını gördüm.

 

"2 araba, 80 kilo altın ve bir tane çiftlik evi ile 2 tane villa." dediğinde gözlerimi irice açtım.

 

"İstemiyorum." dedim direk.

 

"Sus kız" dedi Kaya abi.

 

Sonra gereken şeyler yapıldı ve evden ayrıldık.

 

 

🍂

 

Onların evine geldiğimizde bir tane nikah memuru vardı ve Zehra'da gelmişti. Annem ve babam gelmişti.

 

"Zehra ben tırsıyorum." dediğimde kafasını salladı. Tekerlekli sandalyeyle Furkan gelmişti. Zehra da yanımdan gitti. Otomatik olduğunu yeni fark ediyordum.

 

"Buyur ağam?" dedim sorarcasına.

 

Elini cebine attı ve siyah kadife bir kutu çıkarttı. Parmağında gümüş bir yüzük vardı.

 

Kutuyu açtı ve bana uzattı.

 

"Yü-yüzük." dedi kekeleyerek. Kekeliyor muydu bir de? Daha fazla gözlerim doldu. Kendini iyi hisseder diye düşünüp yüzüğü kutudan çıkartıp ona verdim. Kutuyu kenara koydum ve parmağımı ona uzattım.

 

"N-Ne?" dedi sorarcasına.

 

"Bir evlenme teklifini alırım." dedim gülerek. Biraz şok olmuştu.

 

Yüzüğü parmağıma taktı ve bana baktı.

 

"Ya-yapa-mam" dedi zorlanarak. Onu zorlandığım için kendimi kötü hissettim ve kendime vurdum. Bu yaptığıma da sinirlenmişti.

 

Nikah memurunun yanına gittiğimizde her şey hazırdı.

 

"Siz Leyla Erden Hastalıkta sağlıkta iyi günde kötü günde bollukta ve darlıkta Furkan Kılıç'ı eşiniz olmaya kabul ediyormusunuz?" dedi. Ben de biraz düşündüm.

 

"Evet."

 

"Siz Furkan Kılıç Hastalıkta sağlıkta iyi günde kötü günde bollukta ve darlıkta Leyla Erden'i eşiniz olmaya kabul ediyormusunuz?" dedi. O hiç düşünmeden.

 

"Evet." dedi ve bunu derken zorlanmamıştı. Kısa kelimeler kolaydı tabii.

 

"Sizlerde şahitlik ediyormusunuz?" dedi Kaya abi ve Zehra'ya, "Evet" dedi ikisi de aynı anda.

 

"Bende sizi şahitlerin huzurunda karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsiniz." dediğinde yanımda duran ve artık her anlamda kocam olan adama baktım. O da bana bakmıştı. Biraz aşağı eğildim.

 

"Ge-gerek y-yok" dedi. Bu beni biraz bozmuştu. Gözlerime yaşlar akın ederken yerimde doğruldum. Hemen bir kaç adım uzaklaştım.

 

Kaya abi gelip Furkan'ın kulağına bir şeyler söyledi ve benim yanıma geldi.

 

"Yanına git o sana odayı gösterir yenge. Bu katta." dedi ve benden uzaklaştı.

 

Ama ben şu anda yanına gitmek istemiyordum!

 

Yanına tıpış tıpış gittiğimde sıkıntılı bir nefes verdi. "E-egil" dedi zoraki bir şekilde. "Gerek yok." dedim ve elimle uzun olan koridoru gösterdim.

 

"Oda orada mı?" dedim sesimdeki kırgınlıkla. O da kafasını salladı.

 

Sandalyesinin arkasından tuttum ve o tarafa götürdüm. Beyaz duvarlar ve üzerindeki tablolar çok güzeldi. Odanın kapısına geldiğimizde kapıyı açıp içeri ilerlettim. Kapıyı tekrar kapattım ve odayı inceledim.

 

Güzel bir odaydı. Krem siyah ve beyaz renklerden oluşuyordu. Yatak vardı ve bir şey fark ettim. Bu yatak aşağı yukarı kaldırılabilir. Gayet güzeldi.

 

"İstersen ben koltukta yatabilirim. Sonuçta benden tiksiniyorsun. Zaten öyle olmalı dimi?" dedim imayla. Tamam da bu benimle evlenmek istedi değil mi? Ne diye böyle? Engelli diye ona iyi davranmıyordum. Artık kocamdı ve malesef ki onun bir engeli vardı. Onu hor göremezdim ama sinirlerim bozulurdu.

 

Öpülmeye meraklı değilim bende!

 

"Ba-bana a-a-acıyarak ba-bakma." dediğinde olduğum yerde kaskatı kesildim. Ben ona acıyarak mı bakıyordum?

 

"Ben sana öyle bakmadım." dedim ve ona yaklaştım. Şu anda dizleri dizlerime değiyordu. "Bakmadım değil mi?" dediğimde kafasını iki tarafa salladı.

 

"Ka-kagıt ka-kalem." dedi. İki tarafıma baktım ama yoktu. Çekmeceleri karıştırdım ve sonunda buldum.

 

"Buyur." dedim ona vererek. Bir şeyler yazmaya başladı. O yazarken ben de onu izliyordum. Biraz uzun bir şeyler yazdıktan sonra bana uzattı.

 

"Seni öpmedim diye bana kırılmamalısın. Sonuç olarak engelli olmam seni rahatsız etti. Abilerimden biriyle evleneceğini sandığın için mutluydun. Benim olduğumu anlayınca gözün bile doldu. Şansını zorlama. Ben senin oynayacagın erkeklerden degilim. Ben engelliyim!"

 

Bu notu okuduktan sonra dizlerimin bağı resmen çözülmüştü. Onun önünde sert bir şekilde iki dizimin üstüne düştüm. Her şeyi yanlış anlamıştı.

 

"Ha-hayır." dedim kekeleyerek ve kağıdı yere atıp bacaklarına tutundum.

 

"Gerçekten öyle düşünmedim." dedim gözlerimden birer damla yaş düşerken. Ellerimi dizlerine sürttüm. "Ben senin için üzüldüm. Benim için engelin sorun değil." dedim ona doğruları söyleyerek.

 

Kaşları çatıktı.

 

"Hem hiçbir şey sevmeye engel olamaz." dediğimde kaşları bile gerildi. Ben onun dizinin dibinde ağlarken o da artık bana ifadesiz kalamadı. Eline kağıdı ve kalemi aldı. Yazdı yazdı ve yazdı. Bana uzattığında okudum.

 

"Dizlerin acıdı mı?"

 

"Hayır." dedim göz yaşlarımı silip ona gülümseyerek.

 

Ben bu adamla daha bu gün tanıştım dimi? Emin miyiz?

 

"Üzerini değiştirelim istersen?" dedim ona itafen. Hemen olduğum yerden kalktım ve onun olan dolaba yöneldim. Ben daha eşya yerleştirmemiştim.

 

Bir tişört ve eşofman alıp yanına gittim.

 

"Seni yatağa oturtturup bu işi daha kolay yapabilirim." dedim ve yatağın ayarlarıyla oynadım. Yatak aşağı inerken o da yanıma gelmişti.

 

"Şimdi nasıl yapalım?" dedim kendi kendime konuşarak. O da birine mesaj yazıyordu.

 

Ben düşünürken birden kapı çaldı. Furkan'a bakarak. "Gir." dedim. Kapıdan giren kişiye baktım, Kaya abi gelmişti. "Ben yardım ederim yenge senin demen yeterli." dedi ve Furkan'ı tutup yatağa koydu."

 

"Kıyafet-" diyecektim ki koşar adım odayı terk etti. "Giydiriverseydin ya!" dedim isyan ederek. Haklı bir isyandı bu. Kocam olabilirdi ama daha bu gün kocam oldu.

 

"B-ben ha-hal-llederim" diyen Furkan'a döndüm.

 

"Saçmalamayın ağam" dedim ve kravatı çıkartmaya çalıştım. Kravattan sonra kol düğmelerini de aldım ve kenara koydum. Gömleğin düğmelerini açarken durdum "Rahatsız oluyor-" diyecektim ki beni susturdu. "Hayır" dedi zorlanarak. Ben bütün düğmeleri açıp gömleğini çıkarttım. Kasları baya gelişmişti.

 

"Vay!" dedim. Bir dakika ben ne dedim. Onu içimden söylemiş olayım. Lüt-

 

"E-etki-lendin m-mi?" dedi çapkınca. Lanet olsun ki duymuştu.

 

"Hayır." dedim ve tişörtü kollarından ve sonrasında başından geçirdim.

 

En zor kısma gelmiştik. Ben ona o bana bakarken sonunda bana yardım etmeye karar verdi. Kemerini çözdü ve fermuarı indirdi. İtina ile ona bakmıyordum. Yani çabalıyordum.

 

Hafif onu kaldırarak pantolonunu çıkarttım ve eşofmanı bacaklarından geçirdim. Benim hala üzerimde elbise vardı.

 

Tekrar hafiften onu kaldırdım ve onu da giydirdim. Böyle anlattığıma bakmayın büyük çaba var burada.

 

"Bende üzerimi değiştirip geliyorum." dedim ve bavuldan geceliğimi aldım. Banyoya gidip fermuarı indirmeye çalıştım ama olmadı. Yine denedim ama olmadı. "Allah kahretsin." dedim ve banyodan çıktım.

 

"Şey.." dedim utana sıkıla. "Bana yardım eder misin?" dediğimde biraz şaşırdı. Sonra eliyle gel işareti yaptı. Yanına vardığımda yanına oturup ona sırtımı döndüm. "Fermuarını açamıyorum." dedim sakinlikle. Eli fermuarı bulunca saçlarımı bir eliyle sağ omzuma attı. Fermuarı açtı ama yinede tam açılmadı.

 

"Ne oldu?" dedim ve ona döndüm. Kağıda;

 

"Fermuarı dikilmiş." Yazmıştı. "Hadi canım." dedim mırıltıyla.

 

Nasıl ya?

 

Zehra?

 

Hadi canım Zehra?

 

Zehra!

 

"Arkadaşım yapmış olabilir." dedim ve az önce çekmecede gördüğüm makasa yöneldim. Aldım ve geri yerime oturdum.

 

"Keser misin?" dedim ve makası eline tutuşturdum.

 

Makas sesleri gelince kestiğini anladım. Ama beklemediğim bir şey oldu. Kafasını ileri getirip haliyle açılan omzuma burnunu sürtmüştü.

 

Beni koklamıştı.

 

Yavaşça koklarken dudakları omzuma değdi. Biraz irkilmiştim ve şu anda titriyordum. Aceleyle kalkıp elinden makası aldım. Makası çekmeceye geri koyarken "Te-teşekkür ederim." deyip banyoya yöneldim.

 

İçeri girdiğimde rahat bir nefes almıştım. Heyecandan kalbim teklerken geceliklere uzandım. Geceliği giymeye başladım.

 

Odaya geri döndüğümde beni bekliyordu. Elinde bir kağıt vardı. Bana kağıdı uzattı. Tabi bu sırada açığa çıkan bacaklarıma bakıp yutkunmuştu.

 

"Benimle yatmanı rica ediyorum sevgili karım. Zaten bu işlevsiz bacaklarla sana hiçbir şey yapmam ve yapamam da." Yazmıştı ve bu benim gözlerimin dolmasına sebep oldu. Onun yanına gittim ve oturdum.

 

"Seni sandalyeye kim mahkum etti?" dedim gözümden bir damla yaş süzülürken. O bana sadece baktı. Gözümden akan yaşı izledi. Sonra kafasını çevirdi.

 

Bunu galiba şu anda sormamam gerekiyordu.

 

"Ayrıca." dedim hafif burnumu çekerek. "Kocamla yatmakta bir yanlış görmüyorum." dedim çenesini tutup kendime çevirerek. "Bir şey yapsan en fazla ne olabilir ki?" dedim beni dövseler demeyeceğim şeyleri söylüyordum.

 

"Hadi yatalım." dedim ve yorganı açıp onu yukarı çektim. Bu hiç kolay değildi. Onu üzerini örtüp öbür tarafa da ben geçtim.

 

"Şey..." dedim yine utana sıkıla. "Yanlış anlama ama benim bir şeye sarılmam lazım ve bu yüzden bir yastık-" diyecektim ki beni aniden kendine çekti.

 

"Ba-bana sa-sarıl." dedi zoraki bir şekilde. Ona baktım, ve zaten o bana bakıyordu. "Olur." dedim direk ve bir elimi belinin altından diğerini üstünden sardım.

 

"Bu-bu k-kadar-" derken cümlesini kestim.

 

"Bu kadar çabuk kabul edeceğimi hiç tahmin etmezdin değil mi?" dedim onun diyeceklerini dile getirerek.

 

Bende tahmin etmezdim ama onun hem engelli hem de kocam olması beni etkilemişti sanırım ama bu etkilenmek o etkilenmek değildi. Duygusal anlamda etkilenmekdi bu.

 

Kollarım belini sıkıca sararken bir bacağını iki bacağımın arasına aldım. Böyle rahat ediyordum çünkü.

 

"Hissediyormusun?" dediğimde kafasını iki tarafa salladı. Bunu hissettim çünkü çenesi saçımdaydı. Resmen bir bütün olmuştuk.

 

"İyi geceler." dedim gözlerim kapanmaya yemin etmişken. Ama o konuşmadı ve saçlarımdan öptü. Bu da onun dilinden iyi geceler demekti.

 

Onu çözmem gerekiyordu. Ama şöyle bir sıkıntı vardı ki bu sıkıntı belkide ilerleyen zamanlarda bize büyük bir sorun açacaktı.

 

O beni ben onu yanlış anlıyordum.

 

 

《BÖLÜM SONU》

 

Kitappad uygulamasına yeni girdiğim için yanlışlarım olursa affola.

İyi okumalar diliyorum burada da oy ve yorum verildiğine göre alırım oylarınızı.

Takip etmeyi de unutmayın sevgili okurlarım.

 

Loading...
0%