Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@nuraydingokce

Çıkmış olduğum yolda destek ve yorumlarınızı bekliyorum.

Dilim lal olsa da söylese,

İçimde kopan fırtınaları,

Keşke sözcükler bir araya gelse.

AyGök

"Neden gökkuşağı çizimi yapmak zorundayız," sıkılmış bir ifadeyle söyledi. "Her rengin hayatıma katkısı var," dedim. Omzunu silkip "Ne gibi," diyerek sordu. Yüzüne bakıp "Şöyle düşün. Güneş olmasa doğanın güzellikleri olur muydu? Yeşillik olmasaydı nasıl nefes alırdık. Günbatımı eşliğinde, masmavi denizin kokusu ruhumuza nasıl işlerdi. Toprak olmasa nerde yaşardık. Renkli çiçekler nasıl can bulurdu. Her bir renk insanlığım için birer lütuftur. Tüm renklerin birleşimi ise kalbimde sevginin atışıdır," diyerek sabırla anlattı. Düşünceli ifadeyle "Kalbinin gökkuşağın da bana yer var mı?"diye sordu. "Var ama arkadaşım olarak," dedi. Sinirle "Off sıkıldım," dedi. "Bora sus. Söz vermiştin, resmine bakayım. Saf bu nasıl gökkuşağı," diyerek ellerini beline koydu. "Sen kendi işine bak," umursamaz tavırla söyledi. İlerleyip resmini aldı. "Al bak. Renklerin ahengine, dansını gör, gözün şenlensin. Vallahi saf birde sarı lacivert yapmış," diyerek kendi kendine söylendi. Bir hışımla ayaklandı "Açelya buraya gel," dedi. "Neden?"diye umursamazca sordu. Gülümseyerek "Senin yüzüne de ahenk gelsin. Sarı lacivert yapalım," dedi.

Kovalamaca başlar. Odadaki kahkaha sesleri yükselir.

Farklı bir ses duyar. Sesin nerden geldiğini anlamaya çalışır. Rüyasının devam etmesini istemesine rağmen zorla gözlerini açmaya başlar. Oflayarak saatine uzanıp kapatır, başını tekrar yastığa bırakıp gözlerini tavana dikmeye başlar. Gözlerini lila renkli duvarda gezdirir. Sonra nevresimine bakar.

Bugün rengim siyah mı? Beyaz mı? Rengarenk mi?diye düşüncelere dalar. Yaşamımızda renk karmaşasından ibaret değil midir? Üzgün iken siyah, mutlulukta rengarenk. Peki beyaz, ikisinin ortasıdır. "Off Rüyalarımın katili. Bilinçaltıma nasıl yerleşmiş ise geldiğin yere dön," diyerek iç geçirir.

Bazı yaşanmış anıları unutmak isteriz ya da kendiliğinden unutulur. Rüyalar karmaşıktır. Beynimizin bazen oyun oynadığını düşünürüz. Günlük hayatımızda dejavu yaşarız. Belki de o da beynimizin bir oyunudur.

Kendi kendine söylenerek yavaşça kalkar. Odasının kenarında duran beyaz renkli aynanın karşısına geçer. "Zaten beyaz tenliyim iyice hortlak oldum. Şu halime bak," diyerek dudağını büzer. Elalarına bakar. "Bugün güzel bir gün kendine gel. Kocaman gülümse," diyerek kendini motive eder.

Güne her zaman iyi başlayamayız. Her günümüz mutlu geçse tecrübeleri nasıl edinebiliriz. Bazen hüzünde olabilmeli. Hüzün hayata ne katar. Mutluyken empati kurabilir misin? Hüzün içimizdeki burukluktur. Mutluyken bencillik ederiz, hüzünlü iken empati duygumuz ortaya çıkar. Belki kendi kendimizi motive etmeliyiz, bazen de dertleşerek ya da bizim için değerli eşyaya tutunuruz. Bazılarımız kendilerini yalnız hisseder, kimseye güvenemeyiz. O zaman ne yapmalıyız? Kocaman gülümseyelim, yeri geldiğinde zordur. Başını dik gözlerine inanarak bak. İnsan ilk kendini motive edebilmeli ki hayatı dolu dolu yaşayalım, silkelenip düşüncelerinden sıyrılır.

İhtiyaçlarını giderir. Kot pantolon üzerine beyaz tişörtünü giyer. Hafif makyajını ve kestane renkli saçını at kuyruğu yapar. Odasından çıkıp alt kata iner. "Anne. Neredesin? Anne diyorum ses versene," diyerek seslenmeye devam eder.

Sabah sabah üzerime geliniyor. Sinirlenmemek elde değil diye içinden geçirir.

"Anne, anne, annişko," diye sesini yükseltir. Annesi Arzu hanım omuz hizasında ki siyah saçlarıyla hole gelir. Açelya hafif sivri yüz hatlarıyla annesine benzer. "Kız sus. Evi sesinle inlettin. Ne bağırıyorsun. Buradayım görmüyor musun?"diye kızarak söylenir.

Annelerde ki sinir küpü tavan. Acaba hormonlardan mı? Kesin hormondur. İstemeyerek off çeker. "Anneye off denilmez, halâ öğrenemedin," diyerek ayağından çıkardığı terliği poposuna yapıştırır. "Ahh! Anne ne yaptın ya. Ben 25 yaşındayım ama sen halâ terliği geçiriyorsun," diye sızlanır. "Bu gidişle, sana daha çok terlik geçiririm," diyerek elini sallar. "Yine ne yaptım," deyip hatırlamaya çalışır. "Daha ne yaptım diyor. Akşam tembihledim. Sabah erken kalkıp anneanneni getir demedim mi?"diye cevaplar.

Sanki akşam televizyon izlerken böyle bir şeyler demişti. Kıvır kıvırabilirsen, yerse tabi düşüncelere dalar.

Gülümseyerek "Yoo. Ben bir şey hatırlamıyorum. Sen aklından geçirip, araya iş girince kesin unuttun," dedi. Elindeki terliği sallar. Açelya tam kaçmaya hazırlanırken, kapı zili çalar. "Anne çok ayıp, şunu yapmayı bırak artık. Ben kapıyı açayım," diyerek cık cık çeker. Kapıya doğru ilerler.

Kısa siyah saçlı, kısa boylu tontik yanaklı anneannesi Aydan hanım gelir. "Ooo kimler gelmiş. Benim tontiğim gelmiş, kız boncuğum," diyerek anneannesinin yanaklarına kocaman öpücükler bırakır. Suratını buruşturup "Yılışma kız. Rüyanda benimi gördün. Bu neşeli haller nerden geliyor?" diye söyler.

Ah! Anneannem bir bilsen içimde ne fırtınalar kopuyor.

Gülümseyerek "Anneanneciğim seni çok özledim yaa. Ondan böyleyim," diye söyler.

Arkadan babası Ahmet bey hafif kelleşmeye başlamış siyah saçları, hiç kesmediği bıyıkları, güler yüzüyle elindeki simitlerle eve girer.

Direk gözleri annemi arıyor. Halâ ilk günkü gibi birbirlerini severler. Yeri geldiğinde gözleriyle konuşurlar. Acaba nasıl anlıyorlar. Ben olsam anlamam, bön bön ne bakıyor derim. Sanki sevdiceğimle mutfak aşkımız gibi. Neye ihtiyacımız olduğunu sormadan biliriz. Sanırım işe gittiğimde bunu gözlemlesem iyi olur. Aklımın bir köşesine yazayım, inşallah unutmam diyerek düşüncelere dalıp gider.

Ama annemle babamın aşkı bir destan. Ah canım babam ağaç dallarına çıkıp türküler söylermiş. Tontik anneannem hiç acımamış şikayet etmiş, karakollara düşürmüş. Babam anlatırdı, bir gün yine pencerede annemi görürüm diye dala çıkmış. O günde anneannemler köye gitmiş, annem evde kalmış. Babam bir bakmış ne görsün. Pencerelerine hırsız tırmanıyor. Hemen aşağı inip, heyecanla giderken ayağını da burkmuş. Ben tırmanamazsam kimse Arzu’mun penceresine tırmanamaz diye bağırmış. Onu gören hırsız can havliyle atlayınca kalçasını kırmış, üstüne birde canım babamdan bir kamyon dayak yemiş. Mahalleli elinden zor almış. Böylece Ayla hanımın saygısını, güvenini kazanmış.

Silkelenip annesinin sesine döndü. "Neden buradasınız, haydi içeri geçelim, "dedi. "Babacığım günaydın, benim neşe saçan güzel ailem. Ay sizi çok seviyorum, hadi gelin aile kucaklaması yapalım," diyerek hepsine sıkıca sarılır. Arzu hanım, "Benim kızın bir karın ağrısı var, yağını çeksin bakalım," diyerek kahkaha atar. "Aaa anne ne kadar ayıp. Hiç çeker miyim?"diye gülümser.

Pazar kahvaltısını sevdiceğimle yapacaksam. Her türlü yağı çekerim diye içinden geçirir. Aydan hanım, "Sanki seni tanımıyoruz. Şuradan çekil bacaklarım ağrıyor, ayakta fazla kalamam. Nereye gidiyorsan git lakin oyalanmadan gel. Konuşacaklarım var, "dedi.

Zaten bunu bekliyordum. Ne konuşacak ki. Yine görücü işi olmasın. Her aile gibi biraz anlayışlı olup kayışları koparmasanız sevdiğim var derdim. Acaba söyler miydim? Yok ya sizi anlayışlıda düşünemiyorum.

"Arkadaşım kahvaltıya çağırmıştı ayıp olmasın gideyim. Bak gidiyorum," diyerek arkasına bakarak gider. Arzu hanım, "Tamam kızım hadi git . Güle güle" deyip mutfağa doğru gider.

Ön kapıdan alt kattaki garaja doğru ilerler, fıstık yeşil renkli Düldülüne-Red kid adlı çizgi filmden esinlenmiş-bakar. Garajdan çıkar, gökyüzüne gözünü kısarak bakar. Temmuz sıcağı çok yakıyor. Kaskını ve kulaklığın tekini takıp. Sevdiği şarkıyı açar.

Bilmem hangi rüzgar attı,

Nerden esti tuttum

Hangi dalga sayesinde kıyıma kadar vurdun?

Dön nerden geldiysen eğer oraya

Söyleyeceklerini suya yaz...

Bu şarkıyı her dinleyişimde gözlerim doluyor. Sanırım duygusal şarkılar hiçbir zaman benlik olmadı. Hemen duygusala bağlayıp ağlayasım geliyor En güzeli yabancı şarkı kafa gıcır.

Ohh kendi kendine de konuştun , delirmek üzereyim diyerek iç geçirir.

Kahvaltı için arada geldiğim mekanın otoparkına doğru sürdüm. Boş bir yer bulup geçtim. Beş dakikalık yürüyüp ağaçlarla çevrili süs havuzunun etrafına yerleşmiş masalara doğru gittim. Her gelişimde oturduğum masaya doğru ilerledim. İlerideki parkta oynayan çocukların cıvıl cıvıl sesleri geliyor. Onları görünce aklıma çocukluğum geldi.

Bora’ nın ailesi bizimkilerle arada hafta sonları kahvaltıya gelirdik. Salak Bora kaydıraktan kayarken arkamdan aniden itince korkup atlamıştım, yere düşünce kolumu kırmıştım. O acıyla bas bas bağırmıştım. Nasıl ittirirsin diye poposuna da tekmeyi basmıştım. İyi yapmışım ona az bile. Sonra aceleyle acile koymuştuk. Kol alçıyla uzun bir süre gezdik, ne günlerdi . İşte orda benim ki tipini yediğim. İnsan her gördüğünde aynı hislerle dolar mı? Hafif esmer teni 1. 78 boylarında o havalı siyah saçlarına kurban. Bu kadar da yakışıklı olunmaz ki. Gömlek giymiş, kesin yasaklamalıyım kaslar ortaya çıkmış. Etrafta kem gözler var. Etraf dişi canavar kaynıyor, üzerine biri atlamadan hızlanalım. Aaa beni gördü . Böyle güzel gülme, ah gözler gülüşünü yediğim. İlk gülüşü kalbime dokundu , sanki o gülünce zaman duruyor. Sonra sesi kalbimi ele geçiriyor. Her konuştuğunda kalbim dur durak bilmiyor. Ah! Yaktın sen beni.

Neredeyse dördüncü senemiz olacak. Bizim şef emekli olunca restoranda işe başlamıştı. Herkese mesafeliydi emir vermeyi pek sever. Bir gün özel müşterilerimizin geldiği gün işler bitince, ülkemizi iyi göstermek adına eve bırakayım dedim. Biraz isteksiz davrandı, ısrarla söyleyince kabul etmişti. Ee alışabildin mi demiştim. Meğer üniversite için gelmiş. Mezun olunca da burada kalmış. O günden itibaren hep iyi anlaştık. O utangaç ben ondan da utangaç birbirimize itirafımız çok uzun zaman aldı. Kimisi sarışın, kimisi kara kaş göz sever. Bende uzak doğulu seviyorum ne yapalım, kendileri Koreli olur. En sevimlisinden Türk kızını kaptı. Otuz iki diş yapıp, havalı yürüyüşle ilerledim "Merhaba Min Joon," dedim. Bozuk Türkçesi ile konuştu. "Merhaba" dedi. "Erken mi geldin?diyerek sordum. Başını sallayarak "Hayır" diyerek cevapladı.

Karşısına geçip oturdum. Eline uzanıp tuttum. Resmen korkarak tutuyor. Bu halleri daha çok güldürüyor. Garson yaklaştı "Hoş geldiniz. He zaman ki servisi açıyorum," dedi.

Mekan tanıdık olunca sahibi sayılırız, gülümseyerek cevap verdim.

Birbirimize bakıp gülümsedim, bazen utangaç olmak zor. Konuşacak konuda aklıma gelmiyor. Bir taraf çok konuşsaydı bari, o konuşur saatlerce dinlerdim. Bu da bizim kaderimiz, en azından etrafımıza bol gülücükler saçıyoruz. İnsan mutluysa yayılan enerjiyle karşındaki de mutlu olur. Hüzün de öyle değil midir? Hep hüzün varsa orada hep hüzün olur.

Kah eğlenip kah gülerek kahvaltımızı yaptık. Kahve faslına geçtik. Türk kahvesini de alıştırdık. Bu gidişle kendileri buralı olacak. Birde iç güveysi aldık mı? Yeme de yanında yat. Yabancı damat diye bir dizi vardı. Bizim ki de o hesap. Dizinin sonu ayrılıyorlar mıydı yoksa, aman Allah korusun be. Ben bunları düşünürken ortaya bombayı bıraktı. "Ailenle ne zaman tanışırım," diye sordu.

Kahvenin telvesinden içince öksürmeye başladım. Bu konu nerden aklına geldi. Haklıda oyalıyormuşum gözüküyor, kendimi toparlayıp. "Bilmiyorum zamanı gelince tanıştırayım," dedim. Kaşlarını kaldırdı, gözlerini elalarıma dikti "Zaman çoktan geldi ve geçti. Ne kadar erteleyebilirsin. Yoksa bu yolda ciddi değil misin?"diye sordu. Yerimde kıpırdandım "Hayır ama nasıl açıklarım bilemiyorum. Neden bunu konuşuyoruz," dedim.

Sözlerim tatmin etmedi, gözlerinde hüzün belirdi. İçimi burktu. Ellerine uzandım "Sen benim gökkuşağımsın. Sen yokken solmuştu, sen geldin renklendi. Kalbimin her bir katmanı gökkuşağının saf renkleriyle doldurdun. Her bir katmanın benim için çok değerli. Seni çok seviyorum," dedim. "Sen geldin. Yalnızlığıma renk kattın, mutluluğun ruhuma işledi. Senin varlığın tebessüm ettirdi. Renklerin kalbime güneş açtırdı. Sen var olduğun sürece bu kalp seni sevecek," diyerek yanağımı okşadı.

"Yakında izin alıp. Ülkeme, aileme ziyarete gideceğim," dedi.

Gitmesin istedim. Onun yokluğu yalnız hissettirecek yine köşeme çekilmek, mutsuz olmak istemiyorum. Belki bencillik ediyorum. Hiç ayrı kalmadık, düşüncesi içimi ürpertiyor, onsuzluğa nasıl dayanırım, Gözlerim doldu "Ne zaman döneceksin," dedim. "Bir ay kadar," dedi.

Ellerimi daha çok sıktı. Sesim belli belirsiz çıktı. "Sanki çok. Özür dilerim bencillik ediyorum, seni çok özlerim," dedim. Gülümsedi, gözleri kısıldı. Sanki bambaşka gülüyor, kalp atışım hızlandı. Benim daha çok gülesim geldi. "Peki ne zaman gideceksin. Yerine kim bakacak," diye sordum.

Üzgün ifadeyle "Bir hafta sonra, Ela ile sen ikiniz de yanımda iyi yetiştiniz, idare edebilirsiniz," dedi. Gözümden bir damla yaş düştü. Parmağıyla uzanıp göz yaşımı sildi. Bazen duygusallık başa bela pat göz yaşı düşüyor. Kalkıp yanıma oturdu. Başımı omzuna koydum. Sanki bunu bekliyormuşum. Göz yaşlarım artmaya başladı. "Sen güldün mü? Evet gülüyorsun, ben özlem duyacağım, içim sıkılıyor. Senin yaptığına bak," diyerek elimin tersiyle göğsüne vurdum. Bahaneyle kaslarına dokunduk. Elleriyle göz yaşlarımı sildi. Elini yanağıma doğru uzatıp tuttu. "Çünkü çok tatlısın," gülümseyerek söyledi. "Yaa. Gerçekten mi?"dedim. Eğlenerek "Evet canım," dedi. "Tatlıcılar tatlı olur tabi," sağ gözümü kırparak söyledim.

Yüzünün ifadesi değişti. Kömür gözlüm, bu ne diyor bakışı atıyor. "Anlayamadım," dedi. Omzumu kaldırıp "Hiç şaka yapmaya çalıştım," diyerek güldüm. "Gülmeli miyim," diyerek kaşının biri kalktı. "Tamam boş verelim," dedim.

İyice utandım, kulaklarım, yanaklarım kızarmaya başladı. Ellerimi yelpaze yapıp kendime sallamaya başladım.

"Bugün planlarımız vardı ama restoranda uğramalıyım. Başka zaman telafi ederiz. Konuyu sen düşün, tekrar konuşalım," dedi. "Tamam canım," dedim.

Nasıl düşünmem, olayın içinden nasıl çıkarım bilmiyorum. Bilsem bu zamana kadar çoktan söylerdim. Kafamın içindeki sesler endişemi arttırdı. Gülümseyerek "Görüşürüz," dedim. "Görüşürüz," diyerek baş selamını verip gitti. Arkasından baka kaldım. Böyle erkekleri bulmak zor beyefendi saygılı.

Düldülüme atladım. Kaskımı ve kulaklığımın tekini taktım. Selena Gomez’ in Come&Get İt şarkısını açtım.

I’m not too shy to show I love you

I got not regrets

I love you much too much to hide you this love ain’t finished yet yet

This love ain’t finished yet yet

So baby whenever you’re ready

When you’re ready come and get it now.

Na na na

Seni sevdiğimi göstermekten çok utanmıyorum.

Pişman değilim.

Seni saklayamayacak kadar çok seviyorum bu aşk henüz bitmedi

Bu aşk henüz bitmedi

Öyleyse bebeğim hazır olduğunda

Hazır olduğunda gel ve onu al.

Sitemizin sokağına yaklaştım. Biranda önüme aniden siyah ferrari çıktı.

 

Ilk bölüm karakter tanıtımı oldu, heyecanlı sahneler yaklaşmakta.

Ferrari kimin ?

 

 

Loading...
0%