@nuraydingokce
|
Yorum yapmayı unutmayın. Iyi okumalar. Yana kırınca yere yattım. Allahtan tın tın ilerliyorum. Anladık altında fıstık varda yine de aniden çıkılır mı? "Lan öküz. Ehliyeti kasaptan mı aldın?" diye sesim yükseldi. Ah canım yandı. Ellerime baktım ufak taşlar çizmiş, omzum ağrıyor. Canımın acıdığına mı yoksa güzelliğimin yan yatmasına mı ağlayayım. Sürücü kapısını açıp esmer tenli, boylu poslu gözünde güneş gözlükleriyle bir adam araçtan indi. Bana doğru ilerleyip tepemde ddikildi "Özür dilerim hanımefendi. Lütfen yardım edeyim," diyerek elini uzattı. Eline şap yapıştırarak "İstemez," diyerek yavaşça ayağa kalktım. Allah boy pos vermişte, akıl vermemiş. "İnsan bir dikkat eder. Bu sitede bu şekilde gidilir mi?" diyerek kızmaya başladım. Mahcup ifadeyle "Tekrardan özür dilerim. Biraz dalgındım," dedi. "Canımı sokakta bulmadım, dalgınsan sürme," diyerek ellerimi belime attım. Yere çöküp "Ah Düldülüm bir yerine bir şey yaptı mı? Bu canavar," diyerek söylendim. Yandan arabaya baktım. Kusura bakma fıstık sen değil, sahibin canavar. Aklıma ferrarisini satan bilge geldi. Böyle güzelliği satmak cesaret ister. Arkamdan kahkaha sesi geldi. Ayağa kalkıp "Sen hayırdır, utanmaz birde gülüyorsun. Telefon numaranı ver," deyip elimi uzattım. "Ne biraz hızlı çıktın?" diyerek sağ gözünü kırptı. Ellerimi belime koyup, bakmaya devam ettim. "Utanmaz olduğunuz yetmediği gibi birde ukala. Bebeğimin bakıma ihtiyacı var. Hem siz önüme çıktınız," dedim. Arabasına ilerleyip geri geldi."Buyurun kartvizitimi alın," dedi. Hızlıca çektim "Ararım, açmazsan kameradan bulup şikayet ederim," diyerek parmak salladım. Kaskımı çıkarıp, motorumu kaldırdım. Tam gidiyorken gözlerini dikmiş şaşkın bir şekilde bakıyordu. "Hayırdır kardeş ne bakıyorsun. Hem canımıza kastediyor, yardımda etmiyor," diyerek kendi kendime söylendim. İki sokak sonra evime geldim. Kimseye görünmeden garajdaki eve giriş kapısından odama çıktım. Duşa girdim, belli edemedim ama fena korktum. Birazda sinirlendim elim ayağım titriyor. Suyun altında uzun bir süre bekledim. Kendime gelince çıktım, eşofman ve beyaz tişört giydim. Aşağıya indim, mutfağa doğru ilerledim. Mutfakta yemek hazırlıyorlar. "Kolay gelsin. Oo menüde sarma var. Anneanne sırrını verde, kendime dükkan açarsam iyi para kaldırırım," diyerek anneannemin yanındaki sandalyeye oturdum. Aydan hanım, "Sana benekli kuzunun hikayesini anlatayım, "dedi. Gözlerimi kısıp, başımı salladım."Masal yaşını sanki geçtim," diyerek bir yaprak aldım, sarma sarmaya başladım."Yaşın büyüdü ama aklın büyümemiş," diyerek güldü. Yandan bakış attım. "Bakma öylede dinle. Bir çiftlik varmış. Çiftliğin içinde sadece bir benekli koyun birde benekli kuzusu varmış. Çoban bunları çok sevdiği için gözünden sakınır, diğerlerinden ayrı tutarmış. Diğerlerinin sayısı fazla olduğundan zamanın çoğunu onlarla ilgilenir. Benekliler daha az vakit harcadığından. Benekli kuzu içerlermiş zamanla kinlenmeye başlamış. Aynı zamanda ayrı tutulmasını çirkin olduğundan sevilmediği düşüncesine kapılmış. Çoban kuzuyu her sevmek istediğinde kaçarmış. Bir gün yaylaya çıktığında, bunu fırsat olarak değerlendirip kaçmış. Annesinin arkasından geleceğinden emin ve öylede olmuş. Annesi avcıların kurtlar için kurduğu tuzağa bacağı sıkışmış. Annesinin sesini duyan kuzu ona doğru ilerlemiş. Annesini kurtarmak için uğraşmış ama yapamamış. Tek bir seçeneği varmış, çobana gitmek. Geri dönmüş, çobana doğru tüm gücüyle koşmuş. Etrafında meleyerek daireler çizmeye başlamış. Çoban bir şey olduğunu anlayıp kuzuyu kucağına alıp neyi olduğunu sormuş. Kuzu kucağından atlayıp tekrar koşmaya başlayınca, takip etmiş. Geldiğinde annesine doğru kurdun yaklaştığını görmüş, korkup gerilemiş. Arkasından gelen çoban etrafa göz atınca neler olduğunu anlayıp tüfeğiyle havaya ateş etmiş. Kurt korkup kaçmış. Anne koyun kuzuya neden kaçtığını sormuş, kuzu hislerini anlatmış. Anne koyun çobanımız bize çok kıymet verir. Kaçmak yerine konuşsaydın, anlatırdım. Kinini bırakmayıp geri dönmeseydin ne halde olurduk. Çoban her yanına geldiğinde geri durmasan sevdiğini bilirdin," diyerek gözümün içine baktı. "Eee buradan ne çıkarmam gerek," dedim. Arzu hanım, "Annecim işine geleni anlayıp işine gelmeyeni anlamıyorsun," dedi.Ters ters baktım. Aydan hanım, "Güzel kızım Defne teyzenler temelli döndüler," dedi. Şaşkınca baktım. Defne teyze annemin çocukluk arkadaşı. Ben çocukken bizim sitede evimizin yanında otururlardı. Bora ile yakın arkadaştık. Bir gün okuldan geldim. Bora’ yı hasta sanırken veda etmeden yurt dışına okumak için gitmiş. Neden gittiğini sorduğumda kendi istedi dediler ama inanmadım. Kısa süre sonrada Defne teyzeler iş için İstanbul ‘a gittiler. O gün bugündür küsüm hiçbiriyle konuşmuyorum. Umursamaz tavırla "Niye gelmişler, neyse boş verelim duymak istemiyorum," dedim. Koluma cimciği yedim. Canıma kast ediliyor. Yüzümü buruşturarak "Acıdı ya. Anne kızlı köstek yaptınız. Eliniz maşalı vallahi babama söylerim," diyerek söylendim. İkisi birden kahkaha atmaya başladılar. Kaçıp neden gitti. İncittim mi? Arkadaşlığım kötü müydü? Sorun neydi? Kendimi suçlu gördüm. Arkasında koca bir enkaz bıraktı. Kimseye güvenemeyen bir çocukluk yılları bıraktı. Çok yalnız kaldım, köşeme çekildim. Açmış bir çiçekken biranda soldum. Planlamış gideceğini iki cümleyi çok gördü. Sırtımdan bıçaklandım, geriye kızgınlık kaldı. Bana vedayı çok gördü. Vedalar zordur anlardım. Neden aramadı, ne çabuk unuttu geçirdiğimiz onca güzel anıları yok saydı kalbimi çok incitti. Bu hislerimi anlamıyorlar ya da görmezden geliyorlar. Yaptığım sarmaları hızlıca yemeye başladım. İkisi birden ne yapıyor diyerek bakmaya başladı. Ne yapalım bir kere küstüm dedim. Yetmezmiş gibi onlar için sarma yaptırıyorlar. Anneannem elime silleyi çaktı. "Ben az önce ne anlattım. Sen ne yapmaya çalışıyorsun, bir dinlemesini öğren Defne’ nin ne suçu var. Ayrıca eve gelen misafire hürmet edilir, el üstünde tutulur ayıp ediyorsun," diyerek kızmaya başladı." Şimdi kalk marifetini göster. Güzel cevizli kadayıf yap. Defne kızım çok sever," dedi. Annemde oradan başıyla onayladı. "Olmaz Bora’ da sever. O gelmesin. Sırf misafir gelecek diye ayıp olmasın diye yapacağım, farklı yorumlamayın. Ben baklava severim onu yapayım," dedim. Arzu hanım, "Kızım senin sevdiğini herkes sevmek zorunda mı?"diye söyledi. Gülümseyerek "Evet. Tereyağlı bol şerbetli. Yalnız çokta güzel yaparım, parmaklarını yerler," dedim. "Gelmiyor annecim. Ağzın çalışacağına elin çalışsın," diyerek işine geri döndü. Cık cık yaparak, yan yan baktım. Hemen işe koyuldum. Yöresel keşkek, çorba, sarma daha bir çok yiyecekle sofrayı donattık. Hazırlanmak için odama çıktım. Kısa bir duş aldım. Mavi renkli sırt çapraz detaylı bisiklet yaka yırtmaç detaylı rahat yazlık elbise giydim. Hafif makyaj yapıp. Saçlarımı serbest bıraktım. Onları görmeyeli uzun zaman oldu, değişmişlerdir. Korkak gelmeye cesareti yok. Zil çaldı , yavaş adımlarla ilerledim derin nefes alıp verdim. Gülümseyerek kapıyı açtım. Defne teyzemin kehribarlarına baktım. Sanki yaşlanmış, omuzları çökmüş. Sami amca esmer tenli kahverengi gözlü aynı babam gibi saçları dökülmeye başlamış. Kendimi gülmeye zorlayarak "Hoş geldiniz. Buyurun salona geçelim," dedim. Defne hanım, "Açelya ne kadar güzelleşmişsin," diyerek kollarını doladı. Ellerim yanlarımda kaldı. Gözlerimi kapatıp açtım, derinden soluklandım. Kollarımı sırtına doladım. Kokusu hiç değişmemiş. Gözlerim dolmaya başladı. Sakinleşmek için nefes alıp verdim. Sami amca, "Defne bırak da güzel kızıma sarılayım. En son bıraktığımda küçücüktü, zaman akıp gitmiş," diyerek sarıldı. Bir tarafım kırgın olsa da ikisini de özlemişim. Onlar görmeden gözümden düşen damlayı sildim. "Kapıda kaldık, annem kızmadan geçelim. Yoksa misafirlerimi içeri almadın diye söylenir," dedim. Annemler ayaklandı, birbirlerine sarıldılar. İki kardeşlik ağlamaya başladı. Arzu hanım, "Haydi sofraya geçelim," dedi. Anneannemin yanına oturdum. Karşımda da Defne teyze arada gözlerini üzerimde hissettim. Bu daha çok gerginlik yaptı, yerimde yemek boyunca hareket ettim. Onlar sohbet ederken sadece dinledim. Arzu hanım, "Bora oğlum nasıl," diyerek lafı ortaya attı. Öksürmeye başladım, yandan kaşlarımı çatıp baktım. Gözler üzerime kaydı. "Su genzime kaçtı," dedim. İyi kıvırdık, Defne teyze tam cevap verecek iken tekrar öksürdüm. Bu sefer anneannem hızlıca sırtıma vurdu. İmalı bir şekilde "Helal torunum. Sen tatlı getir," dedi. Başımı sallayıp, salonun karşısındaki mutfağa geçtim. Kızgınlığımı hafife alıyorlar. Bilerek yapıyorlar bir kere onun hakkında duymak istemiyorum dedim. Bir olmuşlar tepemi attırdılar. Tatlıda tam ağzıma layık. Ohh çıtır çıtır şerbeti nasılda akıyor, üç tane gömdüm. Elime sağlık. Tek tek tabaklara koyup, tepsiyle içeri götürdüm. Defne teyze, "Açelya mesleğinin hakkını vermişsin. Eline sağlık, çok lezzetli olmuş. Böylesini hiçbir yerde bulamam," dedi. Bu sefer gerçekten genzime kaçtı. Öksürmeye başladım. Yandan gözlerimi anneme diktim, kendimi toparladım. "Afiyet olsun. Teşekkür ederim elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum," dedim. Tatlı da yenilince çay faslı için koltuklara geçtik. Sonra balkona geçtim. Telefonuma mesaj var mı diye baktım. Kim joon aradım. Etrafa bakarken gözüme bir şey takıldı. Daha dikkatli baktım, bugün gördüğüm arabaydı. İçeri geçtim "Anne bizim sitede zengin biri mi var?"diye sordum. Arzu hanım, "Nerden bileyim. Böyle şeyler aklına nerden geliyor," diyerek gözlerime baktı. "Ferrarisi olan biri sitede dolaşıyor. İki kere gördüm. Kesin birilerini yolmuştur," dedim. Defne teyze öksürmeye başladı. Annem sırtına vurdu "Kardeşliğim iyi misin?. Açelya su getir," diyerek panikle söyledi. Defne hanım, "Yok canım getirme. Çay içerken sıcak geldi. Tanımadığın kişilere karşı önyargılısın," diyerek baktı. Anlamaz ifadeyle baktı. "Defne teyzecim önyargı değil. Sakin bir site çoğu artık emekli olmuş. Buradan ne çıkarabilirim," diyerek sitem etti. Neyine dert olduysa. Babamlar tavla oynamaya başladı. Tonton anneannem oturduğu yerden uyuklamaya başladı. Annemler tekrar sohbetlerine döndüler. Bir süre sonra odama çıktım. Bordo pijamalarımı giydim. İhtiyaçları mı giderip yüz maskesi yaptım. Biraz kitap okuyup, yüzümü temizleyip, saatimi kurup uyudum. Saat 6:00’ da alarm çalmaya başladı, uzanıp kapattım. Esneyerek "Herkese günaydın," dedim. Hepsi birden günaydın dedi. Hızlıca ayakta bir şeyler atıştırmaya başladım. Arzu hanım, "Otur kızım arkandan kovalayan mı var?"diyerek çayları koydu. Ağzındaki lokmayla "Acelem var. Bugün otelde düğün var. Özel sipariş istediler," dedi. Aydan hanım, "Açelya kız seni Bora’ya versek. Ondan başka alanda olmaz, evde kalmamış olursun," diyerek kahkaha attı. Öksürmeye başladım "Off anneanne beni korkak birine layık gördün ya. Helal olsun sana inanamıyorum," diyerek kaşlarımı çattım. "Bu gidişle turşunu kuracağız," dedi. Yandan bakıp "Bende dünden beri bu konuyu ne zaman açarsın diye bekliyordum," dedim. "Senin canın sıkılmış. Bana sarmaya başladın. Söyle bakayım yine mi rüya gördün," diyerek güldüm. Şaşkın ifadeyle "Kız nasıl anladın. Devrilesice dedeni gördüm," deyip elini dizlerine vurdu. "Ee ne anlattı. Sende ki ne kin, dedemle ne alıp veremediğin var," dilini damağına değdirip cık dedi. Ellerini ovuşturup "Ne kini kız. Bana söz vermişti, anca beraber diye. Benden önce göçtü," diyerek iç çekti. Arzu hanım, "Anne niye öyle diyorsun, takdiri ilahi," diyerek sitem etti. "Anneannecim seni rahat ettiremedik mi? Mutlu mesut yaşıyoruz," deyip sarıldım. "Seni önce evereyim de sonra göçerim," diyerek gözündeki yaşı sildi. "Allahtan senin bulduğundan daha iyisi var," dedim. Arzu hanım, "Kız o ne demek," diyerek çatalı havada kaldı. Gözlerine bakıp "Sevdiğim var," dedim. Bana şaşkın bir şekilde bakmaya başladılar. "O kimmiş," diyerek baktı. Ayağa kalkıp "Vallahi gidiyorum, sonra konuşuruz," deyip hızla ilerledim. Arkamdan "Ortaya laf attın nasıl gidersin. Kimmiş neciymiş bir söyle," diyerek bağırdı. "Sonra öptüm görüşürüz," dedim. Üzerimden yük kalktı, bahaneyle anlattım. Otele giriş yaptım. Mutfak katına ilerleyip işe koyuldum. "Kolay gelsin beyler, hanımlar. Biriniz bana listeyi versin," dedim. Başımı sallayarak "Güzel dünkü hazırlıklarda eksik var mı?"diyerek sordum. "Yok Eda hanım halletti," dedi. "Teşekkürler. Görev dağılımı yapalım," diyerek herkese ne yapması gerektiğini söyledim. Tüm gün yoğun çalıştık. "Hızlanın davet başlamak üzere sunumda eksik istemiyorum," sağa sola koşarak söyledim. Servis elemanlarından Buğra geldi. "Açelya hanım bir müşteri geldi. Sizle ısrarla tanışmak istediğini söyledi. Patron da çağırmamı istedi," dedi. "Şimdi sırası mı? Ben dönene kadar eksik kalmasın," diyerek önlüğümü çıkardım. Restoran bölümüne çıktım. Etrafa bakıp "Hangi masa," dedim. Başıyla "Şu on numaralı olan, iki beyefendi var," dedi. "Tamam teşekkür ederim," deyip o tarafa yürüdüm. Acaba kim bunlar. Bu adamın ne işi var. Adam gözlerini üzerime dikti. Yanındaki beyaz tenli , kumral saçlı güven vermeyen tiplere benziyor. Bu ikili birilerini anımsatıyor, yok canım onlar değildir. Daha dikkatli baktım, insan insana benzer. Gülümseyerek yaklaştım. "Hoş geldiniz. Ben Açelya Genç tanışmak istemişsiniz" dedim. Yanındaki adam "Açelya," dedi. Başımı sallayarak "Evet," dedim. Halâ adımı mırıldanıyor. Eliyle esmer adamı gösterdi . Vallahi onlar, açık verme sakin. Sanırım ağlamak üzereyim. "Bora Aksoy. Bende Fırat Aslan. Merhaba Açelya," diyerek sırıtmaya başladı. Ben gözlerimi kıstım. En iyisi tanımamış gibi yapıp kaçmak. "Özür dilemek için gelmişsiniz. Ne gerek vardı," dedim. "Size afiyet olsun. Umarım beğenmişsinizdir. İyi günler," diyerek arkamı dönüp kaçmaya hazırlanırken. Bora, "Açelya," dedi. Olduğum yerde kaldım. Bir anda silah sesi geldi.
Bora bey sonunda cesaretini toplamış. Beyaz tenli sarışın kim? Silah atan kim? Amacı ne?
|
0% |