
Mutfakta çalışırken, sebzeleri jülyen doğrarken onu izliyorum. “Sen güneyden mi kuzeyden misin?,” diyerek sordum. Yandan bakıp ciddi misin der gibi baktı, “Güneyden,” diyerek cevapladı. Merakla “Neresinden?” dedim. Ciddiyetle işini yaparken “Seul” dedi. Başımı salladım “Semt” dedim. İşini bırakıp bana döndü “Neden sordun,” dedi. “Seyahat için tercih edersem giderim,” omzumu kaldırıp sırıtarak cevap verdim. “Jung, Han nehrinin kuzeyin de bir yer,” gülümseyerek cevap verdi.
Yatağından kalktı, çekmeceleri karıştırmaya başladı. Pasaportunu alıp baktı. Koltuğa oturup eline telefonunu aldı. K-ETA-Korea Elektronik Travel Austhorization- adlı elektronik seyahat izni aldı.
Üç gün sonra, uçakta koltuğuna oturdu. Kemerini taktı. Ağzına sakız-kulak tıkanmasını önlemek için- attı. Vadideki Zambak adlı kitabını okumaya başladı. Türbülans girerken hissettiği sarsıntı da yüzünü buruşturdu. Bir saatlik yolculuğun sonunda beklemeye başladı ve vakti geldiğinde ayaklandı, gerekli işlemler sonucunda tekrar yolculuğuna başladı. “7750 km sonra görüşürüz sevgilim,” diye fısıldayarak uykuya daldı. Ara ara gözlerini açıp tekrar uykuya geçerek 15.50 saatlik yolculuğun sonuna geldi.
Bilinmezdeyim ama içim kıpır kıpır, nereye gideceğimi bilmiyorum ama korkum yok. Yüreğimde tarif edilemez heyecan kalp atışımı hızlandırıyor. Ya orda bulamazsam diye inancım kayboluyor. Derin bir nefes alıp verdim. Bir kaç gün gider beklerim sonra durum değerlendirmesi yaparım. O kadar yol geldim, bulmadan gidemem.
Parkta yürüyüşe çıktılar ve banka oturup günbatımını izlemeye başladılar. Açelya’nın gökyüzünden geçen uçağa biran gözü takıldı. “Sevgilim özlem duyduğun bir yer var mı?” diyerek sordu. Başını salladı “N Seul Kulesi” diyerek cevap verdi. Kolunu bankın arkasına koyup “Nasıl bir yer,” dedi. “Şöyle düşün şehir ayaklarının altında olduğu için içinde özgürlük hislerin kabarıyor. Genelde düşünmek için gittiğim bir yerdi,” iç çekerek cevap verdi. Anladım der gibi başını sallayıp “Benim de huzur bulduğum yer var,” dedi. “Neresi?” diye sordu. Gözlerini kapatıp “Ormanda kuşların cıvıl cıvıl öttükleri, akan su sesi, hafif rüzgarın tenimi okşadığı bir yer,” dedi. Saçına uzanıp kulağının arkasına sıkıştırdı “Bana da orda yer var mı?” dedi. Başını salladı “Bir gün ayrı kalırsak,” dedi. Kaşlarını çattı “Öyle bir zamanın gelmemesini ümit edelim eğer gelirse seni bekleyeceğimi bil,” diye söyledi. “Eğer o gün gelirse günbatımında bekle,” diyerek omzuna başını koydu.
Incheon havalimanına uçak inişini yaptı. Eşyalarını aldıktan sonra bir görevli buldu. İngilizce konuşarak gideceği yeri sordu. AREX trenlerini-All Stop Train- kullandı. Bir saatlik yolculuğun sonunda isteği yere geldi.
Kalbimde öyle bir yer edinmiş ki, silip atamıyorum. Sadece sevmedim tüm kalbimle inandım, inancım beni buralara getirdi. Yine sözleriyle kandırmış mıdır? İçimdeki umutsuzluk kırıntıları gün yüzüne çıktı. Yavaşlayan adımlarımı daha da hızlandırdım. Geldim gelmesine de ne yokuşu nede merdiveni bitti. Sevgi nelere kadirmiş.
Bankta oturmuş gün batımını izliyor, onu öyle görünce heyecanlandım.
Her zaman gün doğar ve batar, önemsemeyiz, anı yaşamaya devam ederiz. Güneşin yavaşça yok oluşu, gökyüzünün muhteşem renk büyüsü etkisi altına aldı.
Arkasına yaklaştım “Beklediğimden çok güzel,” diye cevap verdim. Arkasına döndü gülümsedi dudağının kenarından öpmek istedim. Yüzünü inceledim sanki zayıflamış, gözleri çok yorgun bakıyor. Gözlerine dokunup iyileşsin istedim. Ayağa kalkıp yanıma yaklaştı “Çok beklettin...” dedi. Sözünü kestim “Neden gelmedin,” diye söyledim. Gözleri doldu “Her yerde aradım ama yoktun,” dedi. “Böyle bahanelerin arkasına mı saklanıyorsun,” diyerek sesimi yükselttim. Daha yakınıma yaklaştı “Zamana ihtiyacın vardı, sabırla beklemeye başladım,” diyerek ellerini saçımda gezdirdi. “ Ah Açelya! Hangi ara kalbime yer edindin. Rengimi soldurdun demiştin ya, sen gelmeden önce solgun gün batımını izlerken. Sesini duyduğum an renkler geri geldi,” dedi. “Ben nefessiz kaldım...” dedim. Elimi alıp kalbine götürdü “Zaman kavramını yitirdim. Sensiz... çok zordu. Bu kalp atıyor ya, sen varsın diye. İyi ki geldin narin çiçeğim,” dedi. Söyleyecek çok söz vardı ama kelimeler bir araya gelmedi, sadece sarıldım.
Zaman akıp gitti, kendimizi anın tadına bıraktık.
“Haydi kalk, seni bir yere götüreceğim” diyerek ayaklandı. Elimden tutup sürükledi. Adımlarımı yavaşlattım etrafa baktım. “Neden anahtar kilitler asılı,” diyerek sordum. “ Çiftler isimlerini yazıyor ve terasa asıyorlar. Anahtarı da orada bulunan kutulardan birine atıyorlar ki hiç açılmasın. Aşklarının bir kilit kadar sağlam olacağını düşünüyorlar,” dedi. Yandan bakıp “Sen inanmıyorsun gibi,” diyerek söyledim. Uzun düşündü “Sembolik olana bağlı kalınmamalı, önemli olan kalbin ne istediği,” diye cevap verdi. “İnsanlar bazen inanca tutunarak bağının güçlü olduğunu hisseder,” dedim. “Saygı duyuyorum” dedi. Daha fazla uzatmadan beni çekiştirmesine izin verdim.
Sokakta tezgahtar satıcının orda durduk. “İki tane çikolatalı bungeoppang-Balık şekilli ekmek- alabilir miyiz?” diye sordu. Satıcı demirde çevirerek pişirdi. Balık şeklinde altın rengini andırıyor. “Hım nefis gözüküyor,” dedim. Alıp ısırdım ağızda bıraktığı aroma muhteşem, lezzetli bir tatlı, “Hangi malzemeden yapılıyor?” diye sordum. Gülümseyerek “Kırmızı fasulye,” diyerek cevap verdi. Lokmamı yuttuktan sonra “Bir daha alabilir miyiz? İnsanın yedikçe yiyesi geliyor,” dedim. Sabaha kadar sokaklarda dolaştık.
Otel-President- geldi. Konumu iyi olması sebebiyle tercihi oldu. Oda temiz ve çok geniş, yatak büyük ve rahat, kendini uykuya bıraktı.
Güzel manzara eşliğinde kahvaltısını yaptı ve şehri keşfe çıktı.
Yağışlı nemli atmosferde gezmek boğucu olsa da, ne kadar eğlendiğim sürekli gülümsememden belli. Yine de aklımın köşesinde bilemek istediğim sorular dönüp duruyor. “Sana bir şey sormak istiyorum,” dedim. Sor dercesine başıyla onayladı “Bora’yı nerden tanıyorsun?” diye sordum. Biraz düşündü “Bir iş davetin de karşılaştık yani tanıyorum diyemem,” diye cevapladı. Şaşırdım oysa tanıyorlar gibi birbirlerine anlamsız nefretle bakıyorlardı. “İlginç, oysa onlar aileni tanıyorlar, dedim. Bunu bekliyormuş gibi “Herkes tanır fakat benim ilgisizliği mi bilirsin, onlardan uzun zamandır ayrı yaşıyorum” diyerek söyledi. Başımı salladım, eksik anlattığını hissettim. “Sen nerden tanıyorsun,” diye sordu. Uzun uzun anlattım, sabırla dinledi.
“Artık dönme vaktim geldi. Yarışma günü yaklaştı, çalışmam gerek,” dedim. En yakın zamanda işlerini bitirip döneceğini söyledi. Bu sefer vedalaşıp ayrıldık.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |