
Arkadaşlık kendi içerisinde bir çok kelime barındırır. Dostluk, sırdaş, ahiret... Ama dostluk başka sırdaşım başkadır. Sohbet edebilmek, iyi anlaşabilmek dostluğun altın kuralıdır. Yargılamak çok kolaydır. Yargılamadan sevmek, anlayabilmek zor olandır. Dostluğun yanında sırdaşının olması önemlidir.
Suratını asıp salıncakta yavaşça sallanıyor. Gözlerini arada gökyüzüne değdiriyor. Sanki kalbide bulutlar kadar karamsar. Kendini çok yalnız hissediyor. Sırayla kaydıraktan kayarak eğlenen arkadaşları Enes, Hakan, Buse, Duygu’ ya baktı. Hepsini çok severdi. Her ortama uyum sağlardı. Kimseyle kavga etmezdi. Yakın arkadaşlarıyla eğlenmeyi, gülmeyi özlemişti. Gözlerinden akan yaşları sildi. Yanındaki salıncağa biri gelip oturdu. Bakma ihtiyacı hissetmedi, ayaklarını yere sürterek sallanmaya devam etti. “Merhaba ben Ela. Senin adın ne?” dedi. Yanına döndü esmer, boncuk boncuk bakan kıza “Açelya,” demekle yetindi. “ Buraya yeni taşındık. Tanıştığıma memnun oldum,” dedi. Sadece başını sallayıp, sallanmaya devam etti. “Ben maviyi çok severim, bisiklete binmeyi de severim... Nasıl nefes almadan konuşuyordu. Bu halleri beni gülümsetti. O gün bugündür en iyi sırdaşım oldu. Diğerlerinin yerini doldurdu. Deli dolu halleri, etrafa neşe yayması Fırat’ı anımsattı.
Kapının önünde durdum ve zile bastım.
Şaşkın ifadeyle bakan arkadaşıma “Selam canısı” diyerek yüz ifadesini inceledim.
O kadar olay oldu, hiç konuşamadık. Bazen vurdum duymazlık ediyorum. Arayıp sormaz isem öyle bakar.
“Hoş geldin,” dedi. Biraz durduktan sonra “Affedersin, seni biranda görünce afalladım,” diyerek içeri davet etti.
Mahcup bir şekilde ilerleyip mutfaktan geçerek, oturma odasına geçtim. 2+0 düzenli bir evi var. O kadar işin arasında nasıl yetişiyor.
“Kusura bakma haber veremedim,” dedim. Siyah gözlerini bir üzerimde bir valiz de gezdirdi. Sanki ne söyleyeceğini karar vermeye çalışıyor gibi “Sen nerelerdesin? İnsan haber verir. Annenler ulaşamamış, bana sordular. Bu arada borçlandın, seni güzel idare ettim,” diyerek biraz telaşlı birazda böbürlenerek söyledi.
Ne çok konuşuyor, hiç mi çenesi yorulmaz. Bıraksam daha da konuşur.
“Sana ne kadar teşekkür etsem az canım Eloşum,” diyerek sarıldım. “Hiç sırnaşma dökül çabuk, yoksa meraktan çatlamak üzereyim,” dedi.
İki kahve alıp yanıma oturdu. Bazı yerleri es geçerek Kim Joon’la aramızın bozulduğunu, düzeltmek için yanına gittiğimi detaylıca anlattım.
“Kim Joon babası evlatlıkmış yani büyükbabası onu evlatlık almış. Anlattığı kadarıyla o yaşlardaki haline etkilenmiş. İtalya’ya götürmüş. Seyahat için Kore'ye gidince, annesiyle tanışıp evlenmiş,” diyerek boş gözlerle bakınca durdum. “ Sen beni dinliyor musun?” diyerek sordum. “ Kızım bu hikaye böyle anlatılır mı? Ne bu hiçbir şey anlamadım,” diyerek söylendi. “ Ne güzel işte kısa özet geçtim,” diyerek kahkaha attım. Ellerini saçına geçirip “ Senin bu hallerin beni yoruyor. Çatlarım meraktan, neyse artık idare edeceğiz,” dedi. Kolumu birbirine bağlayıp arkama yaslandım “Beğenmezsen anlatmam,” dedim. “ Tamam devam et,” bıkkın bir sesle söyledi.
“Kazadan sonra bir otelde uyanmıştım. Meğerse Kim Joon götürmüş. Babası endişelenmiş yanına birilerini göndermiş. Adamı tembihleyip ilaç almaya gitmiş. Bende kaçırıldığımı sanıp korkmuştum. Beni kim ne yapsın. Rezilde olduk...” kahkahalar atmaya başlayınca bende eşlik ettim.
Kendini toparlayıp ,“Eve gittin mi?” dedi. “Aslında annemlerden kaçıyorum. Kim Joon’dan bahsetmedim biraz durum karışık. Sadece biriyle birlikte olduğumu biliyorlar,” dedim. “Canım neler olmuş, kendi halinde biriydi. Sen nerden bilebilirdin. Tekrar eski halde olmanıza çok sevindim. Çok yakışıyorsunuz,” diyerek eliyle omzumu sıvazladı.
“Bende olaydan sonra Bursa’ya gittim. Bir hafta oluyor geleli, bilseydim erken dönerdim,” dedi. “Neyse geldi geçti, her ilişki gibi pürüzler oldu,” diyerek kahvemden yudumladım. Oturduğu yerde dikleşerek “Size ulaşamayınca Veysel beyle görüştüm,” dedi. Merakla gözlerine baktım. “Şefin ayrıldığını, tadilat işlerinin uzadığını...” diyerek sözünü kestim. Öne eğilip başımı sağa çevirdim “Nasıl yani işten mi ayrılmış,” dedim. Gözlerini pörtleterek “ Açelya sen iyi misin? Yanından geliyorsun, konuşmadın mı?” diye sordu.
Şuan ne düşünmem gerektiğini, ne hissediyorum emin değilim. “ Bakma bana öyle, iş konuşacak kafada değildim,” dedim. Dizlerimi karnıma doğru çekip başımı kollarımın üstüne koydum. “Söz verdi, gelir değil mi?” diyerek sordum. “Merak etme seni seviyor, gelir,” diyerek teselli etti. “ Eee ne zaman gelecekmiş,” diyerek sordu. “ Babasıyla beraber dönecekmiş,” diyerek cevapladım. “ Neden?” diyerek şaşırdı. Dudaklarımı büzüp “ Bilmiyorum,” dedim.
Saatlerce sohbet ettik. Biraz yorgun olduğumu söyleyince dinlenmem için yalnız bıraktı.
Başımı yastığa koyup, bütün sorunlardan kaçmak için uyumaya çalıştım. Saatlerce dönüp durdum, uykuya yenik düştüm.
Kulağıma bir ses geldi. Bu sesin nerden geldiğini anlamak için gözümü açtım. Telefondan geldiğini fark edince susar boşver deyip yastığı yüzüne koyup uyumaya geçti. Israrla arayınca uykumun katili diyerek sinirlenerek kalktım. Nerde bu telefon diyerek etrafa baktı.
Çantasına uzandı, içini karıştırmaya başladı. Telefon için ayrı bölüm yapsınlar diyerek söylendi. Böyle olmayacak deyip koltuğa silkeledi. Eline aldı ve ekrana baktı. Hızlıca mesajlara göz attı. Arama tuşuna basıp, hoparlöre aldı. Tekrar başını yastığa koydu.
“ Merhaba annelerin en güzeli,” diyerek konuşmaya başladı. Arada volta atıp, saçlarını çekiştirerek. Uzunca konuşma yapıp ikna etmeye çalıştı.
Bora’yı ısrarla aramaya başladı. Pislik bilerek yapıyor. Sanki keyfimizden açmadık kendi kendine söylendi.
En sonunda telefon açıldı. “Aradığınız kişiye ulaşılamıyor. Lütfen, sonra tekrar arayınız,” diyerek telefon yüzüne kapattı. Eli telefonda öylece kaldı. Sende ki inatsa bende ki keçi inadı diyerek tekrar aradı. “Kızım işim var. Ne arayıp duruyorsun,” dedi. Elini beline attı “Size hayırdır, Bora beycim aramışsın geri dönüş yaptık,” dedi. Odanın içinde sağdan sola ilerlemeye devam etti. “Cevap verseydin...Neyse akşam saat 19.00’ da Fırat’ ın orada yemekte anlatırım,” dedi. “Ne konuşacağız, arkadaşımla gelsem olur mu?” diye sordu. “ Uygun görüşürüz...” tam cevap verecekken telefon kapandı. Salak, ayıp ama bir bekleseydin diyerek yerde tepinmeye başladı.
Kendi kendine konuşurken kapı açıldı. “ Canım uyandın mı? Ne bu halin,” diyerek kendini koltuğa bıraktı. “ Sen nerden geliyorsun,” diyerek yanına oturdum. “Mutfak için alışverişe çıktım,” dedi. “Beraber hallederdik,” dedim. “ Biraz dinlen diye rahatsız etmek istemedim,” dedi.
Başımı sağa yatırıp tatlı bir şekilde baktım. Canım ya öpücük attım. Sanki içimden ne geçtiğini anlayarak aman sende diye bakış atıp omuz silkeledi.
“Bir arkadaşım yemeğe çağırdı beraber gidelim,” diyerek valize doğru gidip eşyaları karıştırdım. “Ben gelmesem hem de tanımıyorum,” dedi. Yanına ilerleyip elinden tutup kaldırarak “Bora ile iş konuşacağız,” dedim. Şaşırarak “Hangi Bora? Yoksa düşündüğüm kişi mi?” dedi. “Evet onu anlatmayı unutmuşum,” diyerek geçiştirdim. “Tabi canım, ben seni bilmez miyim?” diyerek odasına ilerledi. Arkasından çok vaktimiz yok diyerek bağırdım.
Lacivert blazer ceket ve yüksel bel havuç pantolon siyah sitiletto tercih ettim. Ela ise esmer tenine uygun bej renk ve gümüş stiletto tercih etti. Etrafında dönerek “Nasıl olmuş. Ne giymem gerektiğine karar veremedim,” dedi. “Fıstık gibisin güzelim sakın yanımdan ayrılma,” diyerek ıslık çaldım. “Kız sen var ya fenasın,” diyerek kahkaha attı. “Haydi geç kalacağız oyalanma,” diyerek çantamı aldım.
Kolumdaki saate bakıp “Tam vaktinde geldik,” dedim. Masaya doğru ilerledik “ İyi akşamlar beyler,” dedim. Biz gelince ayağa kalktılar “Arkadaşım Ela, Elacım Fırat ve Bora,” diyerek tanıştılar. Bora yanıma gelip sandalyeyi oturmam için çekince “Teşekkürler Bora beycim,” diyerek son kelimeye vurgu yaptım. Fırat’ da Ela’ya centilmenliğini gösteriyor. İyi bari kibarlıklarını kaybetmemişler. Ben seni bilmez miyim. Seni gidi çapkın, buldu gül gibi kızı bak nasılda süzüyor. Öksürerek kaş göz yaptım. Ağzının içinde söylenerek karşıma oturdu. “Beyciğim mi olduk,” diyerek gözlerini dikti. “Telefondaki tavrın hoşuma gitmedi,” diyerek gözlerine baktım. O gözleri çok şey anlatıyor ama üzgünüm yapacak bir şey yok. “Seni kızdırmak hoşuma gidiyor,” dedi. Ne söylemem gerektiğini bilemedim susmayı tercih ettim. Sessizliği Fırat’ in sesi bozdu “Hanımlar sizin için uygunsa menüyü seçebilir miyim?” dedi. Nedeni merak etsem de önce Ela'ya baktım. Başıyla onayladığı için “Bizim için uygun,” dedim. Gözlerine bakıp ne oldu der gibi baktı. İki kaş yapınca merak ettiğimi sonunda anladı “Yeni şef geldi de değerlendirmenizi merak ediyorum,” diyerek merakımı gidermiş oldu.
Yemek faslı bitince artık konuyu konuşabiliriz diyerek yavaşça kahvesine yudumlayan Bora’ya gözlerimi diktim. “Konuşmak istediğin konu nedir?” diyerek sordum. “ İş,” diyerek kahvesini içmeye devam etti. Benimle ne işi olabilir ki diye düşüncelere daldım. “Lansman etkinliği yapacağım. Bu konuda yardıma ihtiyacım var. Aslında menüyü senin çıkarmanı istiyorum,” dedi.
Tamda ihtiyacım olduğu zaman da böyle teklif almak, ilaç gibi geldi. Plansız yaptığım gezi hayat pahalılığından bir darbe aldım. O kadar organizasyon varken niye beni tercih ediyor. Düşüncelerinden sıyrılıp “Ne zaman? Yalnız ben kendi ekibim ile çalışırım,” dedim. Karşımda ciddi duruşa geçti “ Pazartesi günü tam iki günümüz var. Bu kısa sürede senden başkasına güvenemem,” dedi. “ Özel ricalarda ekiple hareket ederiz. Şefimiz şuan yok. Menüye göre irtibata geçeriz,” dedim. “Bu benim için çok önemli, özel misafirlerim olacak,” diyerek elini uzattı. Elini sıkarak “ Merak etme ekibim marifetli daha öncede güzel başarılar elde ettik. Bu işinde altından kalkarız emin olabilirsin,” diyerek güven verdim.
Ela’ da konuşmamı destekledi. İşin detaylarını konuşup anlaştık. Ela ile ikisi de iyi anlaştı. Arada eskileri yad ederek güzel bir akşam geçirdik.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |