Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Bölüm 19/Komşu Katipoğlu

@nurdogru26

Bölüm 19 / Komşu Katipoğlu

 

Bölüm Şarkısı / Melike Şahin - Bedelini Ödedim

 

NASYA

"Sanıyorum ki bitti."

Attığım tüm imzalar ince bileğimi yormuş ve beni tahammülsüz bir nefeslenmeye itmişti. Bakışlarımı avukatın yüzüne çevirdiğimde elimdeki dosyayı üzerine kapatarak ona doğrucc uzattım.

"Hepsi bu kadar efendim, en azından şimdilik." Avukat İlhan, elimden aldığı dosyayı çantasına sokuşturduğunda beklemeden yönünü ana kapıya çevirdi ve açtığı kapı ile öylece çıkıp gitti. Biraz ruhsuz bir adamdı. Beni gerdiği gerçeği ile de yüz yüze gelmem kaçınılmaz oluyordu.

Attığım adımlar pencereye döndüğünde araladığım perde ile Kenan Bey'in aşağıda beni beklediğini görebiliyordum.

Avukat, binadan henüz çıktığında kendisine bakan Kenan Bey'e, başıyla anlamadığım bir işaret vermiş ve ilerideki aracına doğru ilerleyerek beklemeden mahalleden ayrılmıştı.

Kenan Bey'in gözleri yukarıya döndüğünde yüzünde bir gülümseme yerini aldı ve bana kolundaki saati göstererek beni beklediğini yeniden belli etti. Ürkek bir nefes verdim dudaklarımın arasından ve geri çekildim.

Kapattığım perde hafifçe sallanırken beklemeden yönümü yatak odasına çevirdim ve gergince bir kaç saniye odayı süzdüm. Ne alacaktım ki, birkaç kıyafet dışında ne alınabilirdi buradan? Kapağı sürekli yamuk duran gardırop mu yoksa ortası çöken yatak mı?

İçinde bulunduğum bu imkânlara böyle alışmışken şimdi beni nasıl bir hayat bekliyor bilmiyordum. Bundan haftalar önce böyle bir şeyi hayal bile etmezken şimdi, yaşadığım şeyin saçmalığı karnımda sancılara sebep oluyordu.

Adımlarım dolaba döndüğünde alt rafına sıkıştırdığım el bavulunu çekip aldım. Yetimhaneden ayrılırken verilen bu bavulun fermuarı, insanı çıldırtacak türdendi. Geri çekilip yatağın üzerine bıraktığım bavulun açık ağzını ellerimle düzelttim ve dolaba çevirdim bakışlarımı.

Defne'nin geçen doğum günümde aldığı kırmızı kazak ve diğerlerine nazaran daha yeni görünen pantolon ve taytlarımı kolumun üzerine yavaşça istifledim. "Tamam, en azından daha iyi görünmem gerek değil mi? Kendimle dalga geçirtmek istemem." Yaptığım hayıflanma ile açık olan valize yerleştirdiğim kıyafetler çoktan çantayı doldurmuş ve fermuarın dışına taşacak kadar kabarıklığa neden olmuştu.

Yatağın üzerinde duran saten mendil ve kolyeyi de bavulun yan tarafına sıkıştırdığımda, dizimle üstteki potluğu ezerek fermuarı kapatmaya çalıştım. Fakat parmaklarım, paslanan fermuarın sertliği ile sızlarken birkaç küfür savurmamadan da edemedim. "Hay senin bavul gibi! Kapanacaksın işte! Duydun mu beni! Kapanacaksın!" Sonunda çektiğim sert fermuar ile kan ter içinde kalktım bavul üzerinden.

Saçlarımı omuzlarımdan geriye vererek kulaklarımın arkasına sıkıştırdığımda bakışlarım, üzerimdeki pijamalara döndü. "Harika, hadi gidelim." Umursamadan uzanıp çantayı aldım el ve komodinin üzerindeki kol çantasını alarak salona geri döndüm. Orta sehpanın üzerine bıraktığım telefonu elime aldım ve beklemeden daire kapısına yöneldim.

Kapının arkasından çektiğim anahtarı kol çantamın içine atarak bakışlarımı omuzumun üzerinden biricik evimin içine çevirdim. Burada geçen tüm zamanı, yaşadığım her anı zihnimde birer birer canlanırken sızlayan genzimden içeriye bir nefes çektim ve açtığım kapıdan çıktım. Yavaşça örttüğüm kapı ile yönümü merdivenlere çevirdiğimde indiğim her bir basamakla içine çekildiğim yeni hayat, beni bir bilinmezliğe sürüklüyordu.

O insanlarla yapabilecek miydim gerçekten? Korkuyor muyum? Hayır, sadece ailem olan insanları yakından görmek istiyorum.

Bunca yıl kafamda dönüp duran bütün ihtimaller birer birer silinirken yerini bambaşka olaylara bırakmıştı. Benim öğrenmek ve görmek istediğim çok şey vardı. Annem ve babamla ilgili, belki kardeşlerimle.

Bildiğini düşündüğüm hayat baştan sona değişirken adımlarım beni nihayet apartmanın demir kapısına kadar ulaştırdı. Uzanıp açtığım kapı ile beni yolda bekleyen Kenan Bey'i görüyordum.

'Kenan Bey... Ona baba demem biraz tuhaftı, böylesi çok daha iyiydi.'

Yaslandığı araçtan bana doğru bir adım attı ve elini tuttuğum bavula doğru uzattı. "Alabilir miyim?" Yumuşak sesi ile başımı usulca sallayarak çantayı ona doğru uzattım. Elimden aldığı bavulu arkasındaki korumaya uzattığında uzanıp omuzumu tuttu ve yönümü açık araç kapısına çevirdi.

Attığım ürkek adımlarla, açık olan kapıdan geçtim ve arabanın içine oturdum. Yanımda yerini aldığında kapı da korumalar tarafından kapanıyordu. Bakışlarım tedirginlikle kapalı camlardan mahallemin içine çevirdiğimde araç, çoktan hareket etmişti bile.

"Nasıl hissediyorsun?" Sorduğu soru ile başımı akan yoldan ona çevirdim ve hafifçe gülümsedim. "Tuhaf." Söyleyebileceğim tek şey buydu. 'Tuhaf...' Başka ne olabilirdi ki?

"Çok normal, kendine biraz zaman tanı." Yumuşak tonlaması içimdeki tedirginliği bir nebzede olsa dindirirken ceketinin iç cebinden çıkarttığı telefon ile bir arama yapıyordu. Dikkati başka tarafa döndüğünde ben de yüzümü yeniden cama çevirdim.

"Pars?" Kenan Bey'in sesi araçta yayıldığında seslendiği isim refleksle başımı ona çevirmeme sebep oluyordu. "Pars? " dedi yeniden. Telefondakinin o olduğunu anladığımda ansızın kuruyan boğazımla birkaç saniye Kenan Bey'i süzdüm.

"Seninle konuşmak istediğim bir konu var, belki bir teşekkür bilemiyorum." Tonlamasındaki mahcubiyet ile neden bahsettiğini anlayamasam da dikkatle dinlemeye devam ettim. Birkaç saniyelik bir bekleyişin ardından yeniden aralandı dudakları. "Kızım için, onun annesini bulmasına yardım ettin ve bir şekilde bunca zaman sonra beni ona yeniden kavuşturdun."

Söylediği sözlerle içimde oluşan heyecan beni sonsuz gibi süren bir bekleyişe itti. Sonunda yeniden konuşan Kenan Bey, Pars'tan aldığı uzun konuşmayla bir cevap vermeye hazırlandı. "Bende bundan bahsediyorum, Gülsüm'e ulaşmasaydın Nasya'dan asla haberim olmayabilirdi. Öz kızımın yaşadığı hayat hakkında az çok bir fikre sahibim, söylediğim gibi tüm bunları yüz yüze konuşmak istiyorum. Adil akşam yemeği için bize gelecek, ben de düşündüm ki sende gelirsen yüz yüze daha iyi ifade edebilirim kendimi." Duyduğum sözle ağırca yutkundum ve gözlerim fal taşı gibi açıldı.

'Bu akşam karşılaşacak mıydık? Bu akşam... Aile evimde geçireceğim ilk akşam...'

"Evet, bu akşam. Şimdi kapatmam gerek, Nasya ile eve geçiyoruz, akşama mutlaka gel." Söylediği sözle telefonu kapattı ve ceketinin iç cebine yerleştirdi. Bakışlarımı hızla ondan kaçırdığımda yanaklarımın kızardığını hissediyordum.

Pars ve Kenan Bey, anlaşılan sık sık görüşen insanlardı ve tabii şu Adil denen adam da. Ona karşı içimdeki öfke hiç hafiflemiyordu. Beni küçük düşürüşünü bir saniye bile unutmam mümkün değildi.

"Bir sorun yok değil mi?" Kenan Bey'in sesi ile yüzümü ona dönmeden başımı iki yana salladım ve yüzümü perdeleyen saçlarımı bir kalkan gibi kullandım. Hissettiğim duyguların gözle görülür olmasından hoşlanmadığımı biliyordum.

Yol boyunca devam eden sessizlik bir nihayete erdiğinde araç, önünüzde yavaşça açılan demir kapılardan büyük bir bahçeye girdi. Yavaşça park edildiğinde kapılarımız korumalar tarafından açıldı ve ben bakışlarımı Kenan Bey'in yüzüne çevirdim.

"İnelim mi?" Yüzünde sıcak bir gülümse oluştuğunda gerginlikle salladım başımı. Yönünü kendi için açılan kapıya dönerek dışarıya bir adım attığında ben de kendi kapımdan aşağıya doğru büyük bir adım attım.

Ayaklarım yerdeki çakıllarla birleşirken bakışlarımı önümde bütün ihtişamı ile yükselen eve çevirdim. Ağırca yutkunmaktan başka bir şey yapamadığımı anlamamla omuzlarımı saran sıcak ele çevirdim bakışlarımı. Kenan Sipahi'nin yumuşak tınısı ile birleşti. "Üşüyeceksin, içeri geçelim."

Beni kendine yavaşça çektiğinde saçlarıma bıraktığı sessiz bir öpücükle geri çekildi. Üzerimdeki ince pijamaları aşarak tenime ulaşan sert rüzgâr beni ürpertirken bana karşı sevgisini göstermekten bir saniye bile çekinmeyen Kenan Beye çevirdim yüzümü. "Girelim." dedim soğuktan titreyen çenemle.

Aynı hava benim mahallemde de esiyordu ama burası daha soğuktu. Rıhtımına vuran denizin etkisi miydi bilmiyorum ama burada esen poyraz insanı daha çok ürpertiyordu.

Adımları önümden ilerlerken ben de peşine takıldım. Büyük bahçe, tam ortasında duran büyük süs havuzu ile yuvarlak bir daire şeklinde estetiğini bütünlüyordu. İçine atladığım bu ihtişamlı hayatın gerçekliği ile daha şimdi yüz yüze geliyordum.

Ana girişe uzanan yoldan verandaya çıkan alçak merdivenlerle, Kenan Bey'in peşinden ilerledim ve bizim için açılan kapılardan peş peşe girdik.

"Hoş geldiniz efendim." Evin çalışanları ana girişte sırası ile dizildiğinde ileri yaşlı bir kadın saygıyla Kenan Bey'in birkaç adım ilerisinde durdu ve yeniden konuştu. "Gelmesini istediğiniz eğitmenler bekleme odasındalar efendim, dilerseniz bir kahve yapsın kızlar size. Bu sırada ben de küçük hanıma odasını göstereyim."

Yaşlı kadının sesindeki despotluk, beni biraz gerse de Kenan Bey'in başını usulca sallaması ile onu onaylayışını görüyordum. "Oda ile ilgili değiştirmek istediği bir şey olursa, Sadık'a söylersin."

Babamın bu kadınla konuşurken kullandığı ses tonunun benimle iletişim kurarken takındığı tavırdan oldukça uzak olduğunu fark ediyordum.

"Emredersiniz efendim." Aldığı komutla yüzünü bana çeviren kadın, bir süre beni süzdü.

Bakışları üzerimdeki pijamalara döndü ve sessiz bir iç çekişle gözlerini yanındaki çalışanlara çevirdi. "Hamamı ısıtın. Küçük hanım için bir papatya çayı hazırlayıp odasına çıkarın, oldukça gergin gözüküyor."

Bakışlarımı, bana bakan Kenan Bey'e şaşkınlıkla çevirdiğimde bana gülümseyerek baktığını görüyordum. "Ona zamanla alışırsın, bu süreçte akıl hocan o olacak. Biraz katı bir yapısı vardır fakat inan bana güvenilir biri." Bana yaptığı telkin ile attığı bir kaç adım dibimde durdu ve uzanıp alnıma sıcak bir öpücük bırakarak fısıltı ile konuştu. "Sana hak ettiğin her şeyi vereceğim, hiç bir şey kolay olmayacak ama bu senin kanında var güzel kızım."

Geri çekildiğinde sessiz bir iç çekişle yönünü az önceki kadına çevirdi. "Üzerine çok gitme." Bunu uyarıcı bir tonlama ile değil de alaylı bir sesle söylediğinde beklemeden yanımızdan ayrıldı ve ilerdeki büyük kapıdan içeri girerek gözden kayboldu.

"Tamam..." Üstümden bir yük kalkmış gibi sert bir nefes verdim ve bakışlarımı bana dikkatli gözlerle süzen kadının yüzünde sabitledim. "Kıyafetlerimi değiştirmek istiyorum, yani..." Sustum ve bana odamı gösterecek bir babayiğidin çıkmasını bekledim.

"Beni takip edin küçük hanım." Orta yaşlı despot kadın, önümden ilerleyerek yukarıya kıvrılan mermer merdivenlere yöneldiğinde bende peşine takıldım.

Kenan Bey'in yanından uzaklaşmak biraz olsun gerginliğimi dindirdiğinde çıktığım basamaklarla ilk katı bitirip ikinci katın basamaklarına yöneldiğimizi gördüm.

'Lanet burjuvalar ve bitmek bilmeyen merdivenleri...'

Çıktığımız ikinci katın basamakları, bacaklarımda beklemeden çıkmanın sızısını hissettirmeye başlamıştı. Önümde ilerleyen kadın, boydan camları sayesinde aydınlık ve uzun koridorda durmaksızın ilerleyerek sondaki büyük beyaz oymalı kapının önünde durdu.

"Sonunda." dedim sitemkâr bir sesle. Nihayet adımlarım odanın kapısında durduğunda beni süzen kadın uzanıp kapı kulpunu çevirdi ve kapıyı yavaşça geri ittirdi.

Yavaşça açılan kapı geriye kayarken, içerideki aydınlık odada gezdirdim gözlerimi. Yerdeki beyaz pelüş halılar ve büyük odanın tam ortasında duran yüksek yatakla yavaşça bir nefes çektim içime.

"Gelin." İçeriye ilerlediğinde ben de tamamen içeriye doğru dönüyordum bedenimi.

Boydan camları odanın içini güneş ışığına doyururken içerinin sıcacık olduğunu hissedebiliyordum. Tavandan zemine kadar uzanan camlar, uçları yerlerde sürünen gelinlik benzeri beyaz saten perdelerle bütünleşiyordu. Yatağın üzerindeki devasa yastıklar ve pofuduk pofuduk duran yorgan, daha yatmadan yatağın ne kadar rahat olduğunu anlamamı sağlamıştı.

"Giyinme odanız." dedi sert çıkan sesle, bana ilerideki kapıyı gösterirken.

"Giyinmek için oda." dedim alayla bir nefes verirken. Elimde taşıdığım kol çantamı uzanıp yatağın üzerine bıraktığımda kulaklarımda yeniden dolanan despot sesle dikkatim yeniden sesin kaynağına döndü. "Ve banyonuz." Şimdi solumda kalan kapıya çevirdiği elleri ile bana odayı tanıtmak konusunda oldukça kararlıydı.

"Sanırım kendim de kurcalayarak keşfedebilirim." Kendimden emin bakışlarım yaşlı kadının yüzünde dikkatle gezinirken beni süzerek üzerime doğru birkaç adım attı ve dibimde durdu. "Adım Kamuran, küçük hanım." dedi dikte eder gibi bir tonlama ile.

"Adım Nasya, Kamuran Hanım. Küçük hanıma gerek yok." Kaşlarım uyarıcı bir tonlama ile havalandığında bakışları bir saniye bile kaymadı yüzümden.

"Hakkınızda birçok bilgiye hâkimim küçük hanım, kendimi tanıtmama izin verin. Ben Kamuran, Adab-ı Muaşeret konusunda sizinle özellikle ilgileneceğim." Alnım kırışırken söylediği şeyin saçmalığı ile kıvrıldı dudaklarım. "Bana görgü kurallarını öğretmenize ihtiyacım olduğunu sanmı-"

"Öncelikle, insanlarla konuşurken iletişimin karşılıklı olduğunu unutmayın isterim; sonrasında ise..." Ellerini omuzlarıma kaldırdı ve düşük omuzlarımı kaldırarak duruşumu dikleştirdi. "Beden dilinizi baskın kullanmanız gerektiğini hatırlatmak."

Yüzünde soğuk bir gülümseme oluştuğunda şaşkınlıkla yüzüne bakakalıyordum. "Kamuran Hanım, beni eğer bir hayvan gibi eğitecekseniz ben buna izin verebileceğimi san-"

"Bir hayvan? Hayır hanımefendi, beni yanlış yorumlamanızı istemem. Kenan Bey yani babanız, gireceğiniz toplumlarda sadece saygı ile karşılanmanızı istiyor. Sizi temin ederim, yetimhanede alınan görgü kuralları ile gireceğiniz hayatın hiçbir benzer yanı yok. Tam da bu yüzden sizi çetin bir savaş ortamına hazırlamak için buradayım."

Geriye doğru bir adım attığında söylediği şeyleri düşünürken buluyordum kendimi. Bunca zaman bu insanların tepsilerini taşıyan biri olarak, kibirlerinin ve dillerinin ne kadar zehirli olduğunu biliyordum.

Beni korkutan da buydu, bu insanların arasında sıkışmış gibi hissettiren tamda buydu; onlar gibi düşünüp, onlar gibi bakamıyordum hiç bir şeye. Onlar gibi değildim. Benim şen kahkahalarıma karşın onların kibar kıkırtıları, benim ayağımdaki spor ayakkabılara karşın onların sivri uçlu topukluları.

Odanın kapısı çaldığında, Kamuran Hanım "Girin." diye seslendi ve kapı bir hizmetli tarafından açıldı. Ellerinde tuttuğu gümüş tepsi ile içeriye giren genç kız, geniş ağızlı porselen bir bardakta taşıdığı çayı bana doğru getirdi. "Çayınız efendim." dedi gözleri saygıyla yüzümde gezinirken.

"Papatya çayı sevmem." dedim ama yine de uzanıp elinden aldığım tepsiyle onu bunca merdiveni bu tepsiyle çıkmanın yorgunluğundan kurtardım.

"Çıkabilirsin Sema." Kamuran hanımın uyarıcı sesi ile genç kız, odadan beklemeden ayrıldı ve bense ellerimdeki tepsiyi uzanıp yüksek yatağın üzerine bıraktım.

Belime kadar gelen yatakta bıraktığım tepsiden ellerimi geri çekerken Kamuran Hanım, "Öncelikle, tepsiyi değil bardağı alman gerekir." dedi. Bana doğru ilerleyip yatağın üzerindeki tepsiyi ellerine aldı ve bakışlarını tuttuğu tepsiden bana çevirdi. "Yatak sadece yatmak içindir, üzerine yiyecek bir şeyler koymak için ilerideki sehpayı kullanabilirsin." Gözleri ile yatağın ilerisindeki koltuğun yanında duran sehpayı gösteriyordu.

Bu kadarının fazla geldiğini anlamam çokta uzun sürmemişti. Alayla devrilen gözlerim ve kıvrılan dudaklarımdan birkaç kelime döküldü. "Benim bir öğretmene ihtiyacım yok. Kenan Bey'e söyleyin, bir insanın kızını olduğu gibi kabul edemeyişinin de bir düzeltmeye ihtiyacı var bence. Ben buyum, bu saçma insanların doğruları ile şekillenmek istemiyorum. Sizin doğrularınız ile şekillenmek istemiyorum."

Kamuran Hanım'ın yüzünde yeniden soğuk bir gülümseme oluştu ve beklemeden odadan çıkmak için yönünü kapıya çevirdi. Uzanıp çevirdiği kapı kulpu ile başını omuzunun üzerinden bana çevirdi ve emin bir tonlama ile konuştu. "Hamam sizin için hazırlandı, sıcak bir banyo yaparsanız üzerinizdeki gerginliği kolayca atabilirsiniz küçük hanım." Ardından beklemeden açtığı kapıdan çıktı ve kapıyı üzerime örterek beni sonunda yalnız bırakıyordu.

Adımlarım ilerideki koltuğa doğru ilerlediğinde yorgun bir nefesle bıraktım bedenimi kadife koltuğa. "Tamam, nasıl çıkacağız bu işin içinden bakalım..."

Sırtımı koltukta geri yaslarken ellerimi de saçlarımın arasından geçirdiğimde gözlerim odanın içinde gezindi. Duvarları, beyaz duvar kâğıtları ile kaplı oda; yüksek tavanı ile kendimi küçücük hissetmeme neden oluyordu.

"Nasya Sipahi." Dudaklarımın arasından bir mırıltı ile çıkan adımdan sonra ardından gelecek olan düşüncelerim ve iç hesaplaşmam, çantamdan gelen telefon sesi ile bölündü.

Oturduğum koltuktan kalkıp yatağın üzerindeki çantayı açtım ve telefonu içinden çıkardım. Ekrandaki isimle arayanın Defne olduğunu gördüğümde ona tüm olanları hiç anlatmamış olmamın verdiği kasvetle cevapladığım telefonu kulağıma yasladım.

"Nasya." Sesi meraklı bir tonlama ile kulaklarımda dolandığında "Efendim Defne." dedim. "Neredesin?" Meraklı ses sıkkın bir nefesle konuşmama sebep oluyordu.

"Ben, bilmiyorum. Yani semt olarak nerede olduğumu bilmiyorum." Ne saçmalıyorum ben?

"Anlamadım?" Sesindeki kafa karışıklığı ile kendimi toparlamam gerektiğini anlıyordum. Ona olan biten her şeyi büyük bir hevesle anlatmam gerekirdi ama kendimi rahat hissettirmiyordu.

Çünkü tüm bunlar, onun bunca zaman hayalini kurduğu şeydi, şimdi öylece benim olması vicdanımı rahatsız ediyordu.

"Bak, ben nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Sana bir konum atacağım, çıkıp gel. Burada her şeyi açıklamak çok daha kolay olur herhalde."

Bir süre devam eden sessizliği Defne'nin hiçbir şey anlamadığını belli eden tınısı böldü. "Gönder o halde, geleyim ben de. Zaten seni evde bulamamaya öyle alıştım ki." Kinayeli sesi ile telefonu kapattım ve numarasına gönderdiğim konum ile telefonu kilitleyerek yatağın üzerine bıraktım.

Adımlarım az önce banyo olduğunu öğrendiğim tarafa dönerken odanın kapısı tıklatıldı. "Gelebilirsiniz." Henüz eşiğinde durduğum banyonun kapısından bedenimi açılan oda kapısına çevirdim.

İçeriye giren hizmetli, adının Sema olduğunu öğrendiğim kızdı. Yavaşça açtığı kapıdan içeriye girdi ve adımlarını bana doğru atarak dibimde durdu. "Kenan Bey, sizi çağırıyor. 'Müsait olduğunda benimle çalışma odasında buluşsun' dediler, efendim."

Yorgun bir ifade ile omuzlarımı düşürdüm ve bıkkınca bir nefes verdim dudaklarımdan dışarıya. "Kıyafetlerimin olduğu bavulu getirebilir misin? Bu şekilde daha fazla etrafta gezinmek istemiyorum."

"Tabi ki hanımefendi, hemen." Hızla arkasını döndüğünde ondan istediğim şeyi büyük bir heyecanla yaparken görüyordum onu.

"Ne tuhaf kız." Yüzümde şaşkın bir gülümseme oluştuğunda yönümü banyoya çevirdim ve ilerideki geniş lavaboya doğru ilerledim.

Sadece el yıkama lavabosu bile benim banyomun zemini kadar büyük olan mermer tezgâh, ihtişamla ışıldarken yaklaşmamla önümdeki duvar boyu aynanın ışıkları loşça yandı. "Peki, bak bu havalıydı." Yüzümde alaylı bir gülüş yerini aldığında odanın kapısı bir kez daha tıklatıldı. "Gelebilirsin Sema." dedim güleç bir sesle.

Ardından açılan kapı ile elinde taşıdığı küçük el bavulunu yatağın ayakucundaki uzun pufun üzerine bıraktı ve yüzündeki geniş gülümseme ile heyecanla konuştu. "Başka bir isteğiniz varsa seslenmeniz yeter efendim."

Banyonun içinden bakışlarımı odanın içine çevirdiğimde içtenlikle gülümsedim ve başımı salladım. "Teşekkür ederim." Söylediğim sözle geldiği gibi bir heyecanla beraber beklemeden arkasını döndü ve geldiği kapıdan geri çıktı.

Yeniden işime döndüğümde uzanıp açtığım muslukla beraber avuçlarıma doldurduğum suyu yüzüme sertçe çarptım. Uyandığımdan beri yüzümü yıkamamış ve kendimi tam anlamı ile ayılmış gibi hissedememiştim fakat şimdi el yakmayacak ılıklıkta su akan bu muslukla kendimi tatlı bir üşüme ile irkilirken buldum. Kapattığım musluktan geri çekildim ve uzanıp askıdaki el havlusunu çekip aldım, yavaşça yüzümdeki ıslaklığı kurularken genzime dolan yoğun yumuşatıcı kokusu ile yüzümde sıcak bir gülümseme oluştu.

Ellerimi de kurulayarak askıya geri bıraktığım havlu ile derin bir nefes çektim içime, bu kez odadaki yumuşak çiçek kokusunu daha iyi sezebiliyordum. Burayı benim evimden ayıran birçok ayrıntı vardı fakat en bariz ayrıntılardan biri ortamdaki temiz havaydı. Dalıp gittiğim kıyaslamalar ile dağılan dikkatimi toparladım ve yönümü banyonun çıkışına çevirdim.

İlerideki bavulu açtığımda içinden çıkarttığım siyah kalın tayt ve Defne'nin aldığı kırmızı kazağı beraberinde aldım avuçlarımın arasına. Yatağın üzerine bıraktığım kıyafetler ile açtığım bavulu öylece olduğu yerde bıraktım ve üzerimdeki pijamaları hızla sıyırarak yerdeki halıların üzerine düşürdüm. Bavuldan çıkarttığım kıyafetleri giydiğimde şimdi kendimi daha iyi hissettiğimi biliyordum.

İçinde bulunduğum bu anın, sadece bu kıyafetleri üzerime geçirdiğimde bile bana aitmiş gibi hissettirdiği gerçeği ile yüz yüzegeldiğimde korktum. Ya Kenan Bey haklıysa, ya ben gerçekten bu hayatta yapamazsam ve alıştığım o sıradan hayatı özlersem ne olacaktı?

Bu insanların bana verdikleri önemi ve sevgiyi hissedebiliyordum, bir karşılık beklemeden yapıyorlardı her şeyi. Ya onları hayal kırıklığına uğratırsam? Ben babamı ve annemi hayal kırıklığına uğratırsam...

İçimde hissettiğim korkular şahlanışa geçtiğinde ben Begüm'ün şuan burada olup bana akıl vermesine duyduğum ihtiyaçla sızlayan genzimden içeriye sert bir nefes çektikten sonra, yeniden titrek bir nefes verirken mırıldandım. "Neredesin Begüm, neden burada değilsin?"

Kazağın içine sıkışan saçlarımı yavaşça dışarı çıkarttım ve yatağın üzerindeki telefonumu alarak yönümü odanın kapısına çevirdim. Kendimi odadan dışarıya attığımda arkamdan kapattığım kapı ile adımlarımı aşağıya uzanan merdivenlere çevirdim.

İndiğim her bir basamak ile gözlerimi evin içinde gezdiriyordum. Öyle büyük bir yapıydı ki nasıl böyle sıcacık tuttuklarını düşünmeden edemiyordum. Düşündüğüm şeylerden bir diğeri ise benim yetimhaneye bırakılmasaydım muhtemelen burada büyüyecek olmamın verdiği tuhaflıktı.

Yetimhanenin boyaları dökülen koridorunda koşturarak büyüyen ben, belki de bu merdivenlerde inip çıkarken büyüyecektim. Şimdi garipsediğim bu güzel ev kokusu benim normalim olacaktı, Begüm'ün şımarıkça Kenan Bey'i tersleyişi benim de normalim. Belki...

Belki burada büyüseydim birçok şey farklı olabilirdi. Annemin ve babamın kanatlarının altında güvenle uyusaydım ve yine aynı güvenli ortama uyansaydım her şey çok başka olacaktı. Belki ben bile şimdiki karakterimden çok başka bir kadın halinde büyüyecektim, mesela şımarık bir burjuva kızı...

Düşüncelerim yüzümde sıcak bir tebessüme neden olduğunda ben ve şımarıklık diye düşündüm. Şımarıklık nasıl bir şeydi hiç bilmiyorum. Bir şeylerin fazlalığına, sevginin, paranın, saygının, bir şeylerin işte... Bir şeylerin fazlalığına doymak... Şımarıklık bu muydu? Doymak.

'Bilmiyorum.'

Basamaklar beni indiğim iki katın ardından ana kapının önündeki girişe ulaştırdığında mutfaktan gelen tabak sesleri ile başımı refleksle o tarafa çevirdim.

Bu akşam Adil denen adam yemeğe gelecekti ve tabi biricik oğlu. Bu hazırlık onun için olmalıydı. Pars'la karşılaşacak olmanın gerginliği ile sessiz bir yutkunuş eşliğinde son basamağı indim ve solumda kalan büyük kapıdan geçerek salon olduğunu henüz anladığım büyük odada gezdirdim bakışlarımı.

İçeride kimsecikler yoktu, ileriye doğru bir kaç adım attığımda odanın ortasında yerden tavana bağlanan büyük şöminenin yandığını görebiliyordum. Bu zamana kadar gördüğüm şöminelerin aksine bir duvara bağlı değildi, öyle bağımsızca oturma grubunun ortasında tavana kadar uzanan bir düzeneğin içine yerleştirilmişti, hoştu.

Bakışlarım büyük camlardan dışarıdaki bahçeye döndüğünde karların çimlerin üzerinde erimeye başladığını görüyordum. Arka bahçe olduğunu anladığım yeşil alan, sürgülü bir kapı ile salona bağlanırken iki yanında uzanan koyu gri koltuklar da duvarları beyaz olan salonda bir fark yaratıyordu.

"Küçük hanım, babanız çalışma odasında." Kamuran Hanım'ın sesi ile bedenimi irkilerek geriye çevirdiğimde gözleri birkaç saniye üzerimde gezindi ve ardından "Beni takip ederseniz, size gösterebilirim." diyerek arkasını dönüp az önce girdiğim salon kapısından dışarıya doğru ilerledi. Şaşkınlığımı ve bu kadının üzerimde yaydığı otorite tedirginliğini bertaraf ettikten sonra peşine takılarak çıktım salondan.

Adımları giriş katındaki merdivenlerin sağındaki dar koridora dönerken adım adım peşinden ilerliyordum. Sonunda adımları koyu kahve kapının dışında durduğunda geri çekilerek kapıya yaklaşmama izin verdi. "Önce kapıya vuracaksınız, ardından içeriden gelen cevapla kapıyı açabilirsiniz."

Bir geri zekâlıya bir şeyler öğretir gibi davranması sinirle gözlerimi devirmeme neden olduğunda uzanıp kapıyı sertçe çaldım. Öyle ki parmaklarımın katlanan kemikleri sızlamıştı. Kızgın sirke de küpüne zarar veriyor işte.

"Peki, ben mutfakta olacağım. İhtiyacınız olursa seslenmeniz yeter." Benden bir cevap almak için birkaç saniye bekledi fakat cevap vermeyeceğimi anladığında yönünü koridora geri döndü ve gözden kayboldu.

"Girin." Kenan Bey'in sesi ile hızla açtığım kapıyla beraber içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım.

"Sen iyi misin?" Sanıyorum ki kapıyı sertçe çalmış olmam ve yine aynı sertlikle kapatmış olmamdan bir şeylerin sinirimi bozduğunu anlamıştı.

"Çok iyiyim Kenan Bey. Bana bir dadı tutmuşsunuz, kendisi neredeyse bardağa nasıl su koyulacağını bile öğretecek. Gözünüzde bu kadar görgüsüz ve avam göründüğümü bilmiyordum." İlerlediğim zeminde nihayet tam karşısında durup çalışma masasının bana doğru olan tarafında yerleştirilen koyu kahve deri koltuklardan birine bıraktım bedenimi.

Oturduğu sandalyeden bana bakarken kaşları usulca çatıldı ve birkaç saniye süzdü beni. "Seni kırdıysam özür dilerim, sadece kendini rahat hissetmen için bazı önlemler alıyorum. Seni olduğun gibi kabul etmekten asla çekinmem. Bunda gocunacak bir şey yok, sen kendini çok güzel yetiştirmiş bir kızsın fakat gireceğin ortamlar ve o ortamlardaki insanlar sevgili kızım; onlar seni üzsün istemem. Seni benden, bu hayattan koparsın ya da gözünü korkutsun istemem. Bu sadece bir süre devam edecek bir eğitim, hepsi senin iyiliğin için. Fakat istemediğine eminsen seni buna zorlayamam." Yumuşak sesi ile yorgun bir nefes verdim burnumdan dışarıya.

Amacı beni küçük görmek falan değildi, bunu görebiliyordum. Aksine benim dile getirmeye çekindiğim korkularımın etkenlerini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Ona haksızlık etmek istemiyordum ama bazı kırmızı çizgilerim vardı işte.

"Sizi anlıyorum ve teşekkür ederim, beni her yönden düşündüğünüz için. Ama Kamuran Hanım biraz abartıyor gibi... Daha yavaş ve kendimi spastik gibi hissetmediğim bir şekilde, zamanla öğrensem tüm bunları; nasıl olur? Beni anlamanız gerek, tüm bunlar benim için biraz tuhaf."

Yüzünde yumuşak bir gülüş yerini aldığında "Anlıyorum, o halde Kamuran Hanım'a geldiği için teşekkür eder ve gitmesi için izin veririz ve sen de kendini ne zaman hazır hissedersen bana söylersin." Başımı hafifçe salladığımda yüzümde rahatlamış bir gülümseme oluştu. "Seninle konuşmak istediğim bir başka şey ise okuduğun bölümle alakalı."

Kenan Bey oturduğu deri sandalyeden kalkarken geriye doğru ittirdiği sandalyenin ahşap zeminde bıraktığı tiz sesle başımı ona doğru çevirdim. Attığı adımlar arkamdan dolanıp önüme geçene kadar izledim onu. Yavaşça karşımda ki deri koltuğa çöktüğünde dirseklerini dizlerine yaslayarak yavaşça öne doğru eğildi. Dudaklarından dışarıya güçlü bir nefes verdiğinde kararlı bir tonlama ile konuştu yeniden. "İşletme Fakültesini bitirmişsin, doğru mu?"

Gözleri benimkilerle birleştiğinde onaylarcasına salladım başımı. "Evet, iyi de bir derece ile mezun oldum fakat gelin görün ki iş bulmak öyle pek kolay olmuyor." Yüzümdeki buruk gülümseme, karşımda bana şefkatle bakan adamdan sıcak bir gülümsemeyle karşılık buldu.

"Begüm'ün İşletme Bölümünü okumasını çok istemiştim, biliyor musun? Fakat onun kendi hayalleri vardı." Histerik bir nefesi burnundan dışarıya bıraktı ve devam etti "Benim birkaç şirketim var, onlarla tek başıma uğraşmak oldukça yorucu fakat senin gibi zeki bir kızın babasına destek olması sence de inanılmaz olmaz mı?" Dudakları kıvrıldığında yüzündeki çizgiler belirginleşti.

Heyecanla yutkunarak bakışlarımı gözlerinde tutundurdum. "Bana iş teklifi yapıyorsunuz, doğru mu anladım?"

"Kendini bu hayata iyice kanalize ettikten sonra, seni şirkette yanımda görmekten gurur duyarım. Böylece ileride işleri devralacak olmanın rahatlığına ermek de benim ödülüm olur." Göz kırparak dayadığı düzlerinden geri çekildi ve sırtını koltuğa geri yasladı.

"Ta-tabi ki, bu konuda elimden geleni yaparım. Böylece mezun olduğum bölümü nihayet gerçek hayatta da deneyimleme şansım olur." Yüzümdeki heyecanlı gülümseme, Kenan Bey'den gururlu bakışlarla destekli bir mırıltı aldı.

"O halde küçük hanım, benimle gel de sana 'Eve hoş geldin.' hediyeni vereyim." Ellerini hafifçe dizlerine vurduğunda babacan bir tavırla ayağa kalktı ve bana doğru bir kaç adım atarak önümde durdu.

"Ne hediyesi?" Şaşkınlığım onun ellerini uzatıp sırtımı sıvaması ile silinirken "Gel hadi benimle." dedi. Oturduğum koltuktan kalkarak beni yönlendirmesine izin verdiğimde beraber attığımız adımlar çalışma odasının kapısına doğru döndü.

Uzanıp açtığı kapı kulpu ile eşikten berberce geçtik ve önümüzde ki koridor boyunca durmadan ilerledik. "İlk günden üzerine çok gelmek istemiyorum fakat bilmeni istediğim bir şey var." Attığımız adımlar ana kapıya dönerken o, güven dolu bir fısıltı ile konuşmaya devam etti "Ben senin babanım, bunu sakın unutma. Yapmak istediğin ya da içinden geçen herhangi bir şey olursa bana söylemen yeter, ben bunun için buradayım güzel kızım. Baban sadece seni desteklemek için yanında."

Omuzlarımı saran sağ eli beni kendine çekerken ana kapının önünde durduk ve uzanıp kapının kulpunu açması ile dışarıya doğru bir adım attık. İlk basamakta durduğumuzda ilerideki korumaları göstererek bilgilendirici bir uyarı yapıyordu. "Bu adamlar; benim, senin ve Begüm'ün can güvenliği için her daim bizimle olmak zorunda."

"Benim canım sensin kızım, benim canım çocuklarım. En değerli hazinelerim sizsiniz. İşte bu yüzden onlar zaman zaman seni bunaltabilir fakat inan bana, baban gerekli olmasalar sana bu rahatsızlık hissini tattırmazdı." Kelimeleri öyle özenle seçiyordu ki, kızacağıma emin olduğum birçok şeyi kabullenirken buluyordum kendimi.

Önümüzdeki basamağa doğru bir adım attığımızda ilerideki büyük demir kapı açıldı ve yolu bahçeye bağlayan güvenlik kapılarından kırmızı bir spor araba içeri girerken kafa karışıklığı ile kırıştı alnım.

"Renk konusunda emin olamadım ama içine sinmezse bir ara galeriye gider hallederiz. Şimdilik, elinin altında bir araba olsun istedim." Ellerini omuzumdan geri çekti ve basamakları inerek önümüzde duran Ferrari'ye doğru ilerledi.

Şaşkınlık mı demiştim? Bu bildiğin dumur olma haliydi. Milyonluk arabayı elinin altında bulunsun diye bana mı verecek yoksa ben mi yanlış anladım?

Elimin altında bir Ferrari...

"Gel hadi, içine sinecek mi bir bak." Kenan Bey, spor arabanın açtığı kapısına yasladığı eli ile bana geniş bir tebessümle bakıyordu. "Orada öylece kalacak mısın?"

"Hayır, sadece..." Adımlarım birbirine dolanırken basamakları indim ve bahçe zeminine doğru bir adım attım. Kenan Bey'in yanında beklediği kan kırmızısı arabada gezdirdiğim gözlerle yüzümde mahcup bir gülümseme yerini aldı.

"Gel bakalım." Uzanıp elimi tuttuğunda beni açık olan kapıdan içeriye girmem için cesaretlendirdi. "Oturman gerek, inan bana araçla anlaşıp anlaşamayacağını ancak böyle anlayabilirsin."

Yüzündeki heyecanlı gülüş ve benim yüzümdeki heyecanlı sırıtışla yanaklarımın kızardığını hissediyordum.

"Bu kadarı çok fazla Kenan Bey. Ben, bunu kabul edemem ki." Fısıltılı sesim utangaç bir tını ile duyulduğunda kaşları hafifçe çatıldı ve rahatsız bir ifade ile bakışlarını aracın içinden bana çevirdi.

"Sen benim kızımsın. Evlatlığım ya da sahiplendiğim bir yetim değil Nasya, benim kızımsın. Gördüğün bu araba, yaşayacağın bu hayat sana lütfedilmedi, senin hayatın zaten buydu. Bizden alınmasaydın yaşayacağın hayat bu olacaktı. O zaman bana araç koleksiyonunun şımarıklığı ile gelecektin belki fakat şartlar değişik ilerledi. Ama sorun değil, ait olduğun yere öyle ya da böyle geri döndün."

Söylediği şeylerle bakışlarımı kaçırdım gözlerinden "Kenan Bey..." diyebildim fısıltı ile.

"O yüzden zaten hakkın olan şeyleri alırken utanıp sıkılmanı istemiyorum. Bunlara geç bile kaldın, her seferinde kendine bunu hatırlat. Şimdi istersen bir gezintiye çıkabilirsin. Benim halletmem gereken bazı işler var, bu sürede sende..." Ceketinin iç cebine sokuşturduğu eli ile çıkarttığı deri cüzdandan siyah bir kart çekti parmaklarının arasına ve bana doğru uzattı. "Biraz dolaş, akşamki yemek için bir şeyler alırsın belki. Bilemiyorum kadınlar ne yapar ama sen bir yolunu bulursun."

Yüzündeki sıcak gülümseme ile bakışlarım elindeki siyah karta döndü. İçimdeki utanma duygusunu görmezden gelemiyordum işte, evet bu adam benim babamdı ve evet bunların hepsi hakkım olan şeylerdi ama buna bir anda adapte olmam mümkün mü?

"Almayacak mısın?" dedi uzattığı eli havada beklerken. "Bu biraz, garip hissettiriyor." Bakışlarım gözlerine döndüğünde yüzünde sevimli bir gülümseme oluştu.

"Kızım, bunca zaman benden alacak olduğun harçlıkları hesaba katarsan sana borçlu bile çıkarım." Uzanıp elimi açtı ve avuçlarımın arasına bıraktığı kartla benden geri çekildi. Eve doğru birkaç adım atarak başıyla arabaya binmemi işaret ederken "Dikkatli sür." diyerek kırptığı gözü ile beklemeden arkasını döndü ve açık olan ana kapıdan içeri girerek kapıyı kapattı.

Yüzümde sıcak bir gülümseme yerini aldığında içimde sevinçle çığlık atma isteğine engel olmakta zorlanıyordum. "Nasıl mümkün olabilir, nasıl?"

Aracın dışındaki bacaklarımı içeriye soktum ve telefonumla beraber kartı da yan koltuğa bıraktım. Korumalar kapımı kapattığında bakışlarım önümdeki direksiyona döndü. Krem rengi deri döşeme ve direksiyon üzerindeki Ferrari ambleminin üzerindeki jelatin ile parıl parıl parlıyordu.

Uzanıp jelatini yavaşça söktüğümde içimde ki heyecan ile avuçlarımın arasında kavradığım direksiyona doğru yasladım alnımı. "Ferrari, bir Ferrari. Şaka değil, rüyada değil, bir Ferrari süreceğim."

Sessiz bir sevinç çığlığı ile yüzümü direksiyondan geri çektim ve sert bir nefes çektim içime. "Tamam, hadi gidelim Nasya. " Anahtarı çevirdiğimde bahçenin içini dolduran motor sesi ile yüzümdeki gülümseme yayıldı ve gaza yüklenerek arabanın az önce girdiği güvenlik kapısından çıktım ve aracın yönünü yola çevirdim.

Önümdeki temiz sokakta gezinen gözlerimle birkaç saniye nereye gideceğimi düşünüp durdum. Burada hiçbir yeri bilmiyorum ki, nereye gideceğim?

Düşüncelerimin arasında arkamdaki koruma araçlarının dibimde yerini aldığını görüyordum. "O adamlar peşimdeyken en azından kaybolmam." Yüzümde ki sırıtış ile gaza yüklendim ve önümde akan pürüzsüz yolda hızlandım.

Defne'nin içinde olduğu taksi, Nasya'nın attığı konumda durduğunda bakışlarını önünde durduğu büyük yalıda gezdirdi.

"Ne işi var bunun burada?" Şaşkınlıkla ağzından dökülen birkaç kelime ile bakışlarını taksimetreye çevirdi ve ekranda '280 ₺' yazdığını gördü. Memnuniyetsiz bir nefesle hazırda tuttuğu cüzdanından çıkarttığı ücreti şoföre uzattığında cüzdanı dizlerinin üzerindeki çantanın içine bıraktı. Açtığı araç kapısı ile aşağıya indiğinde taksici beklemeden uzaklaşırken o gözlerini büyük siyah oymalı güvenlik kapısında gezdirdi.

Kolunda asılı duran çantadan çıkarttığı telefon ile haber vermek için Nasya'nın numarasını çevirecekken sokaktan içeriye hızla giren Range Rover ile dikkatini o tarafa çevirdi.

Bakışları yan yalının ağırca açılan güvenlik kapılarından, yavaşlayan aracın içine döndüğünde arka koltukta oturan adamın silueti ile şaşkınlıkla olduğu yerde kalıyordu.

Pars'ın aracı güvenlikten geçtiğinde Defne, Nasya'nın da içeride olabileceğine duyduğu eminlikle açık olan güvenlik kapısından içeriye yürüdü. Korumalar bir kaç saniye içinde önünü keserek onu engellediklerinde "Hanımefendi, özel mülk giremezsiniz." diye uyarıcı bir tonlama ile konuştu.

"Arkadaşım içeride!" Defne'nin gerilen sinirleri bağırmasına neden olduğunda Pars'ın aracı çoktan garaj yolunda durmuştu. Araçtan aşağıya indiğinde giriş kapısındaki kargaşayı duyarak yönünü o tarafa çevirdiğinde korumaları da peşinden ilerledi.

"Bırak dedim be! Bırak!" Bağırtı ile önündeki korumalara savurduğu yumruklar Pars'ın öfkeli bağırtısı ile bölündü. "Ne oluyor burada?!"

Defne'nin gözleri kendine doğru gelen Katipoğlu'nun üzerinde tedirginlikle gezindiğinde kekeleyerek konuştu "N-nasya çağırdı beni." diyebildi korku ile.

"Nasya?" Pars'ın kırışan alnı ile Defne yeniden kendini açıklamaya çalıştı. "Bana konum attı, önce yan taraf sandım ama sizi görünce..."

Sustuğunda Pars sert bir nefes çekti içine ve gözlerini yandaki yalıdan kendi evini ayıran çitlere çevirdi. "Yanlış adres Defne." Dişlerinin arasından baskın bir mırıltı bıraktığında Defne şaşkınlıkla kafasını Pars'ın baktığı yöne çevirdi. "Anlamadım, orada ne işi var ki? Ben sizinledir diye..."

"Sen yan yalının kapısını çal. Onlar, seni eminim Nasya'ya ulaştıracaktır." Bakışlarını Defne'ye çevirme gereği bile duymadan çitlerdeki bakışlarını evinin ana kapısına çevirdi ve attığı yorgun adımlarla Defne'yi geride bırakarak gözden kayboldu.

"Hadi hanımefendi!" Güvenlik, Defne'yi kolundan tutarak kapıdan dışarıya ittirdiğinde beklemeden ağır kapıyı yüzüne kapattı.

"Geri zekâlılar!" Kapanan kapının önünde hayıflanırken elindeki telefondan Nasya'nın adına tıkladı ve çalan telefonun açılmasını öfke ile bekledi.

Bir süre çalan telefon kendi kendine kapandığında Defne'nin öfkesi daha da artıyordu. Attığı adımlar yan evin kapısında durduğunda avuç içini soğuk demire sertçe vurmaya başladı. Bahçede yankılanan vurma sesi ile içerideki güvenlik görevlisi tarafından açıldı.

Karşısındaki genç kızın yüzüne şaşkınca bakan görevli "Buyurun?" dediğinde, sesindeki sertlik nedeniyle Defne'den sabır dolu bir nefes alıyordu. Dişlerinin arasından sabırsız bir mırıltıyla konuştu. "Nasya Ersoy! Burada mı?"

Adamın bakışları, Defne'nin üzerinde yargılayıcı bir bakışla gezindi. "Adınız nedir? İçeriye bildirmem gerek."

"Defne ben, Defne Giray!" Söylediği sözle kapı yüzüne sertçe kapandı ve onu yeniden bir bekleyişe itti. Ellerini göğsünde birleştirdiğinde bakışlarını elit semtin nezih mahallesinde sabırsızca gezdirdi.

Çalan telefonu ile bakışlarını avuçlarında sıktığı ekrana çevirdi. Arayanın Nasya olduğunu gördüğünde beklemeden cevaplayarak kulağına yasladı. "Neredesin sen? Rezil ettin beni el âleme! Gel diyorsun, geliyorum! Aradığımda da açmıyorsun!"

Defne'nin bağırtısı boş sokakta yankılanırken Nasya'nın sesi sakin bir tonlama ile duyuldu. "Geliyorum. Özür dilerim, unuttum senin geleceğini. İki dakikaya orada olacağım."

"Ne demek 'Orada olacağım.'? Madem burada değilsin, niye buradan konum atıyorsun Nasya; dalga mı geçiyorsun!" Bağırtısı ile az önce yüzüne kapanan kapı yeniden açıldı, güvenlik bu kez bilgilendirici bir tonlama ile konuştu. "Nasya Hanım evde değiller. Kenan Bey, dilerseniz içeride bekleyebileceğinizi söylediler." Geriye kadar açtığı kapı ile Defneye içeriye girme izni veriyordu.

"Nasya ne oluyor? Kenan kim?" Defne'nin meraklı sesi ahizede dolandığında kendi için açılan demir kapıdan geçti ve bahçeye doğru ilerledi. Yanında duran korumanın ona ileriyi gösterişinin ardından, peşine takıldığı adam ile önünde ilerlediği büyük yalının ana kapısına doğru ilerledi. "Gelince her şeyi anlatacağım, sen beni içeride bekle. Neredeyse geldim."

Kapattığı telefon ile ansızın tek başına kalan Defne, korumanın açtığı kapı ile büyük yalıdan içeriye girdi ve bakışlarını geniş girişte hayranlıkla gezdirdi. Arkasından kapanan kapı ile girişte tek başına kaldığında mutfaktan çıkan görevlinin kendine doğru gelişini görerek gergince gülümsedi.

"M-merhaba." dedi şaşkın bir heyecanla. Hizmetli kız gülümseyerek "Hoş geldiniz, Nasya Hanım az önce çıktılar fakat sizi salona almam söylendi, beni takip ederseniz size yolu gösterebilirim." Güleç yüzü ile yönünü salona çevirdiğinde beklemeden içeriye doğru ilerledi.

Defne, bakışlarını hayranlıkla evin içinde gezdirerek peşinden ilerledi. Salondan içeriye girdiğinde bastıramadığı bir şaşkınlıkla "Vay be..." derken buluyordu kendini.

Sema güleç bir ifade ile koltuklara kendini henüz bırakan Defne'ye çevirdi bakışlarını. "İçecek bir şey alır mısınız efendim?"

"Varsa bir kahveni alırım canım. Bir de Nasya niye burada, bir bilgin var mı? Yani şu Kenan denen adam, kim tam olarak?" Meraklı sesi ile fısıltı eşliğinde konuşurken, salonun kapısından içeriye giren Kenan Sipahi, konuşmanın seyrini değiştiriyordu.

"Hoş geldin Defne." dedi yumuşak bir sesle ve adımlarını koltuğa rahatça yayılan genç kıza doğru çevirdi.

Defne'nin bakışları karşısındaki orta yaşlı adama dönerken yaşına rağmen yaydığı aura ile oturduğu koltuktan havalandı ve hayranlıkla süzdü Kenan Sipahiyi. "M-merhabalar..." Yanaklarındaki kızarma ve sesindeki flörtöz tınıyla bir anda tüm öfkesi çekilip alınmıştı bedeninden.

"Seni kapıda çok bekletmediklerini umuyorum." Uzattığı eli ile Defne sıkıca kavradı kendine yaklaşan iri parmakları. "Sorun değil. Ben, böyle çat kapı gelmiş gibi oldum."

Karşısındaki olgun adamın üzerinde yaydığı utangaçlıkla sıcacık gülümsedi. Kenan Bey, elini geri çektiğinde Defne'nin yanındaki koltuğa yavaşça çöktü ve bakışlarını Sema'ya çevirdi.

"Bana da bir kahve yap, misafirimizi yalnız bırakmayalım." Sesindeki babacan tavrın tek sebebi Defne'nin kızının en yakın arkadaşı olduğunu bilmemesiyken Defne, bu ilgiyi kendi içinde farklı yorumlamaya oldukça yatkınken buldu kendini.

"Emredersiniz Kenan Bey." Hızla odadan çıkan güler yüzlü kız, ikisini büyük salonda baş başa bırakıyordu.

Defne, gerginlikle saçlarını omuzlarından geriye verdiğinde bakışlarını yan koltuktaki adamın üzerinde usulca gezdirdi. "Nasya'nın buraya seni çağırması beni çok mutlu etti, anlaşılan ortama yavaş yavaş alışıyor." Kenan'ın bakışları Defne'nin gözlerinde sabitlendiğinde bir cevap bekliyordu.

"Ortama derken? Siz ve Nasya, yani; beni yanlış anlamayın ama arkadaşımın bunun gibi bir evde ne yaptığını anlamadım ben." Sesindeki rahatsızlık, Kenan'dan sessiz bir tebessüm aldı.

"Sana söylemedi öyleyse." Kaşları hafifçe havalandığında Defne'nin dudakları meraklı bir fısıltı aralandı "Söylemesi gereken neydi?"

"Defne." Sorduğu soruya bir cevap alamadan Nasya'nın sesi ile bakışlarını salonun kapısına çevirdi ve kendine doğru gelen arkadaşını görerek oturduğu koltuktan kalktı. "Nasya? Neredesin Allah aşkına!"

Sitemkâr sesi ile gözlerini devirirken Nasya'nın bakışları babasına döndü. "Kenan Bey, biz müsaadenizi istesek, odaya çıkmamız çok daha sağlıklı olacak." Tedirgin sesi ile Kenan sıcak gülümsemesi ile oturduğu koltuktan kalktı ve yönünü Nasya'ya çevirdi ve kızının yanına varana kadar durmadı.

"Siz rahatınıza bakın. Bir sorun olursa çalışma odasında olacağım." Uzanıp saçlarına bıraktığı öpücükle beklemeden salondan ayrıldı ve iki arkadaşı baş başa bıraktı.

Defne'nin şaşkınlıkla bakan gözleri, odadan çıkan Kenan'ın ardından Nasya'ya döndüğünde "Saçlarını mı öptü az önce?" Yüzü ansızın düşerken Nasya derin bir nefes çekti içine ve ağırca çöktü koltuğun üzerine. "Otur hadi anlatacağım."

Defne, arkadaşının yanına yavaşça çöktüğünde Nasya'nın konuşmasına fırsat vermeden içindeki şüpheyi fısıldadı. "Önce Pars, şimdi bu adam. Ben seni anlayamıyorum, bir açıldın pir açıldın." Tınısındaki kinaye ile çekemez bir fısıltı bıraktı ona doğru.

"Ne saçmalıyorsun sen! Salak salak konuşma! Sus da bir anlatayım!" Nasya'nın ansızın beliren öfkesi ile Defne sıkkınca geri yaslandı ve ellerini gövdesinde birleştirdi. "Dinliyorum." dedi memnuniyetsiz bir ifadeye buladığı yüzü ile.

"Kenan Bey benim babam." Nasya'nın ağzından çıkan sözle Defne hızla başını arkadaşına çevirdi ve alnını çattı. "Neyin neyin?" Şaşkınlıkla kocaman olan gözleri ile arkadaşını inanamaz bir ifade ile süzdü "Babam işte, kendisi benim biyolojik babam."

Defne'nin dudakları bir daha birleşemeyecek bir şaşkınlıkla ayrılırken hizmetli, elindeki tepsi ile içeriye girdi ve adımlarını Nasya'nın bir kaç adım ötesinde durdurdu. "Efendim size de kahve yapmamı ister misiniz?" Sorduğu soru ile Nasya gergince bir nefes verdi dudaklarından dışarıya.

"Bana bir papatya çayı yapsan olur mu? Fakat şekerli olsun, belki öylece tadını bastırabilir." İsteği Sema'yı güldürdüğünde başını memnuniyetle salladı "Nasıl isterseniz efendim." Tepsideki kahvelerden birini Defne'ye uzattığında geride kalan kahveyi Kenan Sipahi'nin odasına götürmek üzere yanlarından ayrıldı.

"Nasya sen, ne dediğinin farkında mısın?" Defne, elindeki kahve fincanını titrekçe tutarken Nasya yorgun bir gülümseme ile koltuğa yasladı sırtını.

"İnan ben de neyin içine düştüğümü algılayamıyorum, ne bileyim sanki bir rüyanın içindeyim bilemiyorum." Yüzündeki sakinlik dolu heyecanla arkadaşına doğru çevirdi gözlerini. "Hayatım tümüyle değişti, öyle böyle değil; tümüyle. Fakat korkmuyor değilim." İçinde ki tereddütleri tedirgince dile getirirken şu an bu konuşmayı yapabilmek onu biraz olsun rahatlatıyordu.

"Yani baban zengin bir adammış." Defne'nin yüzündeki üzgün tebessümle Nasya, unuttuğu rahatsızlık hissiyle yüzleşirken buluyordu kendini.

Uzanıp yavaşça Defne'nin boynuna sarıldığında içindeki güvensizliğe rağmen onun kendini yalnız hissetmesine izin vermek istemediğini biliyordu. "Biz kardeşiz Defne, biliyorsun. Bunun için kan bağına gerek yok, benim olan her şey senin zaten. " Geri çekilmeden yanağına bıraktığı öpücükle ayrıldı arkadaşının yamacından.

"Biliyorum, teşekkür ederim. Sadece, ne bileyim garip biraz." Dolan gözleri ile bakışlarını Nasya'ya çevirdiğinde Nasya konuyu dağıtmak için uzanıp Defne'nin elindeki kahve fincanını aldı ve ilerideki şöminenin yan mermerine bıraktı. "Hadi gel benimle."

Nasya'nın yüzünde ki geniş tebessümle Defne, şaşkın bir ifade ile arkadaşına bakarak gülümsedi. "Nereye?" dedi, küçük kıkırtısının ardından Nasya'yı sorgularken.

Genç kız, uzanıp arkadaşının ellerini tuttu ve dikkatini kendine vermesi için onu hafifçe sarstı. "Bak bana, hayalini kurduğun her şeyi gerçekleştireceğiz tamam mı? Hani demiştin ya ailem beni almaya gelecek ve ben de kocaman evimizde, bahçemizde bir köpekle mutlu mesut yaşayacağım. Sonra renk renk kıyafetler, süslü süslü tokalar; hatırladın değil mi?"

Nasya'nın heyecanlı sesi ile Defne heyecanla salladı başını. "Bak burası benim evim, yani sanırım. Daha tam adapte olamadım ama senin de sayılır. Kenan Bey benimle yaşamana bir şey demez herhalde. Ne dersin, gidip bu koca bahçeye şirin bir köpek sahiplenelim mi? Belki oradan alışverişe de çıkarız?"

Nasya, kendi için harcamaktan çekindiği parayı arkadaşı için düşünmeden harcamaya gönüllüyken Defne; heyecanla büyüyen göz bebeklerini Nasya'nın bakışlarında sabitledi. "Nasıl olur ki?" dedi çekingen bir sesle.

"Bence harika olur ama önce beni burada bekle. Ben de gidip Kenan Bey'e dışarı çıkacağımızı haber vereyim olur mu?" İçindeki sevincin sebebi kardeşi gibi gördüğü kızı böylesine heyecanlı görmenin etkisiyken Defne onaylarcasına salladı başını. "Bekle beni geleceğim." Nasya beklemeden arkasını dönerek salondan çıktı.

Genç kızın adımları Kenan Sipahi'nin çalışma odasına dönerken karşılaştığı Sema ile bir anlığına duraksıyordu. "Çayınız efendim." Genç kız yüzündeki sıcak gülümseme ile Nasya'ya doğru ilerledi ve tepsisinde taşıdığı çayı sevecen bir ifade ile uzattı.

Nasya'nın bakışları uzatılan tepsideki sıcak çaya dönerken uzanıp bardağı altındaki tabakla beraber eline aldı. "Teşekkür ederim, ellerine sağlık." Üzerindeki gerginlikle yapay bir gülümseme yüzünde yerini aldığında Sema boş tepsiyle beraber yanından uzaklaştı ve mutfağa geri çevirdi yönünü.

Nasya'nın başı solundaki koridora dönerken avuçlarının arasında tuttuğu sıcak fincanı parmaklarının arasına aldı ve sıcak bardağın içine üfleyerek ürkekçe bir yudum aldı.

"Gerginliğimin böyle geçmesini beklemek biraz aptalca ama ne yapayım, her tuşa basıyorum işte." Kendi kendine yaptığı açıklama onu güldürürken aldığı ikinci bir yudumla parmaklarının arasındaki fincanı tabağına geri bıraktı.

Adımları koridora dönerken elindeki tabağı önünden geçtiği dresuara bırakarak emin adımlarla babasının kapısına kadar ilerledi. Önünde durarak uzanıp tıklattığı kapıyla içeriden gelen sese verdi dikkatini. "Girin."

Kenan Sipahi'nin sesi duyulduğunda Nasya, açtığı kapı ile içeriye doğru ilerledi, kapıyı ardından kapattı "Rahatsız ediyorum fakat söylemek istediğim bir şey vardı."

Tedirgin adımlarla Kenan'ın oturduğu masaya doğru ilerlediğinde babasının bakışları önündeki ekrandan kızına döndü. "Rahatsız etmiyorsun kızım, böyle düşünme lütfen." Yüzündeki sıcak gülümseme ile kollarını yasladığı masada tüm dikkati ile Nasya'yı dinledi.

"Arkadaşım Defne..." Elleri yavaşça önünde birleşen genç kız, sıkılgan bir tavırla omuzlarını önüne doğru çekti. "O benim yetimhaneden beri asla ayrılmadığım tek arkadaşım, kardeşim diyebildiğim tek insan." Gözleri ayakkabılarının ucundan babasının yüzüne döndü, nabzını ölçmek için birkaç saniye yüzünü izledi.

"Defne'nin kim olduğunu biliyorum güzel kızım." Kenan Bey'in güven veren sesi ile Nasya sıkılgan bir nefes çekti içine. "Ondan ayrılmak istemiyorum, o benim çocukluğum, ailem."

"Ailen biziz Nasya, Gülsüm ve ben; kardeşinse Begüm. Bu gerçeği unutmadığın sürece dikkatimi, söylediklerine çok daha iyi verebileceğimi düşünüyorum." Yumuşak tutulan sese rağmen kararlı çıkan tonlaması Nasya'yı gülümsettiğinde devam etti.

"Anlıyorum fakat söylemek istediğim bu değildi, ben sadece..." Kelimeleri sessizliğe bürünürken Kenan sabırsızca konuştu. "Sen, sadece ne kızım?"

Kaşları havalandığında Nasya bakışlarını yeniden kaçırdı babasının yüzünden. "Size sormadan bir şey yaptım, sanırım burayı benimse demenizi biraz yanlış anladım. Bilemiyorum." Karmaşıkça kurulan kelimeler Kenan tarafından anlaşılamıyor ve meraklı bir yüz ifadesine sebep oluyordu.

"Anlayabildiğimi sanmıyorum." Kenan'ın sesi fısıltı ile çıkarken Nasya tüm cesaretini toplayarak içine sert bir nefes çekti ve düşük omuzlarını dikti. "Defne'ye burada bizimle yaşayabileceğini söyledim, düşündüm ki odam yeterince büyük orada beraber kalabiliriz."

Sözlerindeki masumluk, Kenan Sipahi'nin yüzünde şaşkın bir gülümseme oluşturduğunda kızının; bu koca evde bir odayı arkadaşı ile paylaşma isteği sevimli gelmişti. "Demek senin odan..."

Kenan'ın geri yaslandığı sandalye ağırlığı ile gıcırdarken Nasya, küçük bir kız çocuğu gibi kararlı bir ifade ile salladı başını. "O oda benim dairem kadar, inanın evde olduğunu bile anlamazsınız."

Nasya'nın gözleri 'Lütfen izin verin.' diye yalvarırken Kenan Sipahi'nin yüzündeki gülümseme genişledi ve kemikli yüzünde muzip bir ifade yerini aldı. "Fakat o oda ikinizin yaşaması için yeterli olur mu bilemiyorum. Yani tek bir banyo, tek bir yatak ve bir giyinme odas-" Konuşması Nasya'nın kararlı sesi ile bölündü.

"İnanın bana sığarız. Hem zaten yatak kocaman ayrıca Defne ile bir banyoyu ilk ortak kullanışımız olmaz." Yüzündeki heyecanlı ifade Kenan'ın daha fazla bastıramadığı kahkahasını odaya salmasına neden oldu.

"Sevgili kızım, karşımda bir çocuk gibi kıvranışın beni çok eğlendirdi. Güldüğüm için beni yanlış anlama fakat bana tıpkı Begüm'ün küçükken benden bir şeyler isteyen halini anımsatıyorsun." Yeniden sessizce güldüğünde Nasya kızaran yanakları ile yüzünü yere eğdi ve suratımda yayılan gülümsemeyi kendine saklamak için yoğun bir çaba gösterdi.

Gülüşmeleri bittiğinde içindeki heyecan ve babası ile yaşadığı bu anın sakinliği ile dikkatini yeniden istediği konu üzerinde topladı. "Yani öyleyse, kabul ediyorsunuz."

Kocaman gözleri ile Kenan Sipahi'ye bakarken babasının ona her bakışında gözlerinde ve yüzünde annesini gördüğünden bir haber olan bu genç kız; babasından baş sallamalı bir onay aldı .

"Burası senin evin. Eğer bir arkadaşının yanında olmasını istiyorsan bana sormana gerek yok, bilgilendirmen yeter. Fakat aynı odada kalmanız söz konusu olamaz, evde bir sürü kullanıma açık odalar mevcut. Sema ile konuşursan sana yardımcı olur. Fakat şunu bilmeni isterim, aramızda her hangi bir sır olmaması için..." bakışları kısılırken Nasya tüm dikkati ile babasını süzdü.

"Burası aile evim, içeriye herkesi almak konusunda biraz ketum bir babaya sahipsin. Fakat Defne denen kız senin güvenini sağlayabildiyse evimin kapıları sonuna kadar açık. Yine de unutmamanı istediğim bir şey var, fazla fedakârlık fazla vefasızlık getirir."

Kenan'ın öylediği son sözle Nasya, bir kaç saniye düşünürken buldu kendini. Defne'ye güveniyor muydu? O tek dostuydu, elbette güveniyordu değil mi? Kendini sorgulayışı kısaca sürerken ciğerlerine sıcak bir nefes çekti.

"Uyarınızı ciddiye alacağım, şimdi izninizle akşamki yemek için bir şeyler almak istiyorum üzerime. Dostlarınızın karşısına bu kıyafetlerle çıkmak istemem."

Yüzündeki mahcup gülümseme ile Kenan'ın dudakları son kez aralandı. "Senin için bir stilist ayarlamalarını istedim fakat bir süre tek başına idare edebileceğine eminim. Git ve beğendiğin her şeyi arabanın arkasına tık." Hafifçe göz kırptığında Nasya'yı daha fazla utandırmamak için bakışlarını önündeki bilgisayara çevirdi.

"Teşekkür ederim." Nasya'nın mutluluk barındıran mahcup fısıltısı ile çalışma odasından çıkması ile Kenan Bey bakışlarını henüz kapanan kapıda gezdirdi.

Bir gece hayatın akışını ansızın değiştirebiliyordu. Bir gece bir insanın hayatından birçok şeyi alıp yerine bambaşka şeyler koyabiliyordu. Öyle ki bu bir geceler, Nasya'nın hayatını sonsuza kadar değiştirdi. Aşkı tatmayan kalbini, dokunulmamış bedenini, sevgisiz yüreğini sonsuza kadar değiştirdi.

Şahit olduğu değişimlere ayak uydurmaktan korkan genç kadın, damarlarında akan asil kanın yardımı ile üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey olmadığının henüz farkında değildi.

 

Pars'ın adımları yatak odasının soğuk balkonunda bir yandan diğerine ilerlerken kendine verdiği sözleri unutup Nasya'yı görme isteğine boyun eğdiğini fark edemiyordu.

Yan evinde olduğunu bilmenin verdiği gerginlik ve onu görebilme ihtimali ile öylece tırabzanlarına parmaklarını sardığı balkonundan yan bahçeyi ve üst katın perdesi kapalı odalarının camlarını gözetlemeye başladı.

Nasya'dan hiçbir iz görememenin verdiği can sıkıntısı ile bakışlarını ön bahçedeki kırmızı spor arabaya çevirdi. "Bir aceminin ilk arabası olmak için fazla güçlü bir motor." dedi huzursuz bir homurtu ile. Nasya'nın hızını ayarlayamayacağına duyduğu korku ile bu arabanın onun başına açabileceği aksilikleri düşünürken dalıp gidiyordu.

"Pars Bey..." Davut'un sesi ardından duyulduğunda irkilen bedenini dağılan dikkati ile balkonun kapısında duran Davut'a çevirdi. "Bir sorun mu var?" Kaşları çatılırken birkaç saniye süzdü karşısındaki huzursuz adamı.

"Feridun Bey, almanız gereken vitamin takviyelerini ve atak önleyici ilaçları almamızı söylemişlerdi efendim." Elinde tuttuğu poşetin rahatsız edici sesi Pars'ın dikkatini çektiğinde poşete dönen bakışları ile yüzünde memnuniyetsiz bir ifade yer aldı.

"Mutfak görevlisine teslim et, saatlerini bana hatırlatsın. Bir kez daha bir yerlerde düşüp kalmak istemiyorum!" Anılarındaki bulanıklık ve başımdaki sızı ile bacaklarını arkasındaki tırabzanlara yasladı.

Birkaç saniye içinde ortalardan kaybolması gereken Davut'un olduğu yerde bekleyişi kafasını karıştırıyordu." Başka bir şey?" Sabırsız sesi ile sorgulayıcı bakışları Davut'un yüzünde durdu.

"Sare hanım bir görüşme talebinde bulunmuşlar efendim, sizinle konuşmak istedikleri olduğunu söylemişler." Duyduğu şeyin can sıkıcılığı ile bakışlarını arkasında kalan bahçeye döndüğünde, şimdi Davut'a kalan sadece patronunun sırtını izlemek oluyordu.

"Ne söylememi istersiniz Pars Bey?" Israrlı ses, Pars'tan bir karşılık olarak boğuk bir mırıltı aldı. "Çağır gelsin." Söylediği bu iki kelimenin ardından yan bahçede yayılan motor sesiyle gözleri refleksle o tarafa döndü.

Nasya'nın muhtemelen şoför koltuğunda olduğu arabada gezdirdiği gözleri ile evin diğer tarafına bakan araçta yan koltuktaki Defne'yi görüyordu fakat Nasya'nın sadece direksiyonu saran ellerini belli belirsiz seçebildi.

"Yeni hayata hızlı adapte..." Yüzünde buruk bir gülümseme yerini aldığı sırada Davut çoktan balkonu ve odayı terk etmişti. Pars'ın bakışları Nasya'nın peşinden çıkan koruma aracına döndüğünde tatmin dolu bir fısıltı ile "En azından güvendesin." diye mırıldandı kalın dudaklarının arasından.

 

Nasya'nın arabası nezih semtten çıktığında yolu çoktan Nişantaşı'nın ünlü markaları ile sıralı caddesine dönmüştü. Defne'nin açtığı navigasyon ile beraber yolunu bu kez kaybetme korkusu olmadan rahatça sürdüğü araçtan takip etti.

İçindeki rahatsızlık hissi, o markaların ne kadar pahalı olduğunu bilmenin kasvetiyle kendini belli ederken kartın bakiyesini bilmemek onu biraz terletiyordu.

"Gucci'ye gideriz değil mi?" Defne'nin heyecanlı sesi, yan koltuktan arabanın içinde dolandığında Nasya'nın yüzünde gergin bir gülümseme oluştu. "Bilmem, bakarız. Hem illa almamız gerekmez ya, o mağazalara girmeyi de şok seviyorsun sen?"

Defne fark etmese de Nasya, babasından izin almasına rağmen mahcup olmaktan deli gibi korkuyordu. "Sadece bakmak mı? Delirdin mi? Mutlaka bir şeyler alırız."

Defne uzanıp radyoya dokunduğunda aracın içini dolduran müzik sesi ile keyifli bir havaya büründü. Nasya ise sessiz bir nefesle henüz girdikleri lüks caddede arkasındaki koruma aracı ile yavaşça ilerliyordu.

Aracını park alanını belirten tabelanın altına yavaşça park ederken bakışları sağındaki yakın arkadaşına döndü "Geldik." Titreyen sesi ile heyecanını gizleyebildiği kadar gizliyordu.

Defne'nin parlayan gözleri Nasya'nın yüzüne döndüğünde sabırsızca dolanırken heyecanla konuştu. "Ben diyorum ki önce bir kuaföre gidelim. Ne dersin? Saçlarımız bir kendine gelir, ona göre kıyafet bakarız."

Nasya yakın arkadaşından daha fazla korkularını saklayamayarak korku ile fısıldadı. "Bir şey söylemem gerek, ben Kenan Bey'in bana verdiği kartta ne kadar bakiye var bilmiyorum. Yani rezil olmayalım."

Defne'nin yüzü, duyduğu itirafın ardından ansızın düştü. "Dalga mı geçiyorsun? O zaman ne diye geldik buraya! Gidip Eminönü'nden bir şeyler alırdık Nasya, insanı heyecanlandırıp heyecanlandırıp sonra söylediğin şeye bak."

Defne ellerini göğsünde birleştirdiğinde Nasya bıkkın ve öfkeli bir homurtu ile konuştu. "Kafan mı iyi kızım senin? Adam bana bir kart veriyor, bakiyesini mi soracaktım! Zaten kartı alırken yerin dibine girdim, bir de trip atıyorsun bana! Çarpacağım bir tane he!"

Defne bakışlarını ters ters Nasya'ya çevirdi. "Altına bir Ferrari verdi ve elinde limitli bir kart var. Bu adamın sana güvendiğini sanmam! Bir insan bunca yıl bakmadığı kızına en azından yüksek meblağ bir şeyler çıkartır ya!"

Nasya, uzanıp tuttuğu Defne'nin kolunu öfkeyle sıktığında tüm ciddiyeti ile bağırdı. "Düzgün konuş! Arabayı da ben istemedim kartı da! Hepsini içinden gelerek yaptı. Kenan Bey'in iyi niyeti hakkında hiç şüphem yok ama sen böyle yapacaksan ben korkularımı da söylemeyeyim sana, he Defne! Sana diyorum ki gidip Gucci'den elli binlik çanta alırsan kasada rezil olmakla kalmayız, babama da rezil oluruz!" Söylediği son kelime ile ansızın duraksadı.

"Baba..." dedi Defne alaylı bir sesle. Nasya bunu söylemiş olmanın şaşkınlığını henüz atlatamamışken Defne'nin dalga geçişi ile emniyet kemerini çözdü ve beklemeden indi araçtan. Kızaran yanakları ile dışarıdaki sert havayı içine çekerek indiği aracın kapısını kapattı.

Korumalar arabalarından inerek Nasya'nın birkaç adım gerisinde durduğunda gergin bakışları onların üzerine döndü. "Bir şey mi istediniz efendim?" dedi genç koruma, ilgi ile Nasya'ya doğru yaklaşarak.

"Y-yok teşekkür ederim." Başını, kendine doğru somurtarak gelen Defne'ye çevirdiğinde gözlerini devirerek uzanıp koluna girdi "Tüm gün yüzünü mü asacaksın? Eminim elbise bakacak kadar bütçemiz vardır, biz de daha az tanınır bir marka buluruz."

Nasya, arkadaşını mutlu etmek için onu dürttüğünde Defne omuzlarını küskünce silkti. "İstersen LCW'ye gidelim Nasya. Eminim Kenan Bey'in bütçesi buna yeter, he?" Koluna yediği cimcikle Nasya'yı yeniden sinirlendirdi.

"Adamı rahat bırak! Onun anlayışı bile yeter bize Defne, farkında mısın aynı evde yaşayacağız." Yeniden modunu yükseltmek için yaptığı konuşmalar ile kol kola kaldırıma doğru ilerlediler.

Önünden geçtikleri mağazaların son sezon ürünlerle süslenmiş olması Nasya'nın ilgisini hiç çekmese de Defne'yi yavaş yavaş heyecanlandırıyordu "Baksana." dedi heyecanla Nasya'nın kolunu sallayıp, önünde durdukları mağazanın vitrininde duran stilettoları gösterirken.

"Hmm çok güzelmiş." Kıyafetler ve ayakkabılar konusunda bir hevese ya da marka merakına sahip olmayan Nasya için bunun bir anlamı yoktu ama Defne için bu bir arzu meselesiydi.

"Hadi gel, içeri girip yakından bakalım." Nasya'yı kolundan çekiştirerek içeriye soktuğunda mağazanın temiz kokusu, pahalılığın buruna batan tarafı gibi yüzlerine çarpıyordu.

Krem rengi vitrinler ve gün ışığına rağmen aydınlatılan ayakkabılar ile yerlerdeki ayna kaplı fayansların üzerinden içeriye doğru ilerlediler. Nasya'nın kolundan sıyrılan Defne, kendini ilerideki raflara doğru verdiğimde Nasya gerginlikle avuçlarında tuttuğu telefon ile öylece etrafı süzdü.

İlerideki cüzdanların olduğu taraf dikkatini çektiğinde beklemeden o yöne doğru ilerledi ve erkek cüzdanlarının olduğu stantta durdu. Gözleri pahalı derilerle tasarlanan cüzdanlarda usulca gezinirken, genzini yakan derinin kokusu ile sessizce hapşırdı.

"Yardımcı olayım efendim." Görevli kız, kibirli bakışları ile Nasya'yı süzdükten sonra her biri binlerce lira eden cüzdanlara yaklaştı ve üzerlerinin tozunu almak istercesine elindeki püskülü rafta gezdirdi.

Nasya kendine atılan yargılayıcı bakışı fark ederek öfkeli bir nefes çekti içine. "Bir cüzdan almak istiyorum." dedi dişlerini sıkarak. Gözleri birkaç adım önünde duran görevli kızda gezindiğinde kızın yüzünde küçümseyici bir gülümseme oluştuğunu gördü.

Görevli kızın dudaklarının arasından alaylı birkaç kelime döküldü. "İsterseniz geçen sezondan kalan indirimli birkaç model var, size gösterebilirim." Söylediği bu sözle Nasya bir adım attı ve rafta hızla gezdirdiği gözleri ile beğenisine hitap eden siyah deri işlemeli cüzdanı çekip aldı ellerinin arasına.

"Yavaş!" Görevli kızın ansızın yükselen sesi ile cüzdana doğru uzanan eli Nasya'nın cüzdanı geri çekmesine sebep oldu. "Alıyorum." dedi dişlerinin arasından tıslarken.

Kızın gözleri şaşkınlıkla açıldığında yanlarına gelen diğer çalışan tedirgin bir sesle Nasya'nın karşısında ki kızın yanında durdu. Kızın kulağına bıraktığı fısıltılar ile ikisinin de bakışı ilerideki Defne'ye döndüğünde görevli kız bakışlarını kibirle Nasya'ya çevirdi.

"Hanım efendi sizinle galiba?" dedi bakışları Nasya'nın üzerinde dolanırken. İkisinin de bu insanlar tarafından dışlanışını gördüğünde bakışlarını Defne'ye çevirdi. Onu; rafların arasında, iki ayağında iki farkı ayakkabının eşi olmasına rağmen kucağında tuttuğu iki ayrı çift ayakkabı ile hala yeni bir model ararken görüyordu.

Defne'nin bu heyecanlı halinin Nasya için tuhaf bir yanı yoktu fakat bu insanların onu anlamadığını fark ediyordu. Çalışan kızın sözlerine bir cevap vermeden hızla avuçlarının arasındaki cüzdanla arkadaşına doğru ilerledi. "Defne."

Yanında durduğunda Defne'nin kucağındaki ayakkabılardan birini ona uzattığını görüyordu. "Bunu senin için seçtim, bence çok yakışacak denesene." Defne'nin yüzündeki geniş gülümsemenin aksine Nasya, bıkkın bir gülümseme ile uzanıp elindeki ayakkabıları aldı ve rafa geri bıraktı. "Bu mağazanın enerjisini sevmedim. Ben diyorum ki şu cüzdanı alıp çıkalım. Bir ATM'den kartın bakiyesini öğreniriz, sonra daha rahat bakarız bir şeylere. Olur mu?"

Nasya'nın arkadaşını ikna etmek için yaptığı bu açıklama Defne'nin yüzünü düşürürken genç kız ayağındaki ayakkabıları bıkkınca çıkardı ve ilerleyerek kutularının içine bıraktı. Ayağına geçirdiği eski botları ile asılan yüzünü Nasya'ya döndü.

"Defne yapma böyle." Nasya'nın mahcup sesi arkadaşı tarafından görmezden gelinirken elindeki cüzdan ile daha fazla uzatmadan kasaya doğru ilerledi. "Hediye paketi." dedi kasada duran kızın önüne bıraktığı cüzdan ile.

Özel kutusuna yerleştirilen sertifikalı cüzdan bordo bir hediye paketine özenle sarıldığında kasiyerin özenle sardığı siyah kurdele kutunun ön yüzünde kusursuzca tamamlandı.

Nasya, telefon kılıfının arkasına sıkıştırdığı kartı yerinden zar zor çıkarttığında korku ile kasiyere uzattı. Cüzdanın ücretini sormaya çekinirken genç kasiyer, pos cihazındaki kartı geri çekti ve onay bekleyen birkaç saniyenin ardından kartı Nasya'ya geri uzattı. "Tekrar bekleriz efendim."

Uzanıp kartını alan Nasya, hazırlanan paketin sert karton kutuya yerleştirilmesini şaşkınlıkla izlerken pos makinesinden çıkan fişle beraber kendisine uzatılan paketi hızla aldı. "Te-teşekkürler." diyerek bakışlarını elinde tuttuğu fişe çevirdi.

İnce beyaz kâğıdın üzerindeki rakamları gördüğünde ağırca yutkunurken buluyordu kendini.

'29,900 ₺'

Bakışları elinde tuttuğu otuz bin liralık pakette gezindiğinde kendisini kötü hissettiğini biliyordu. Kenan Bey'e aldığı küçük bir hediye bile bu kadar pahalı ise alacağı bir elbise yada bir ayakkabı kim bilir ne kadar olurdu.

"Hadi gidelim." Defne'nin huzursuz homurtusu ile elindeki fişi şaşkınlıkla arkadaşına uzattı ve şaşkınlığını daha iyi ifade edebilmek için onları dışarı sürükledi. Mağazanın dışına çıktıklarında dehşete düşmüş bir fısıltı ile "Otuz bin Defne, sadece bir cüzdana az önce otuz bin verdim! Nasıl açıklayacağım bu durumu Kenan Bey'e..."

Defne'nin gözleri elindeki fişte gezindiğinde uzanıp Nasya'nın diğer elindeki kartı çekti ellerinden. Kartın siyah yüzeyinde gri bir parlaklıkla parıldayan rakamlarında gezdirdi gözlerini.

Gözleri kocaman olurken bakışlarını Nasya'ya çevirdi. "Bu kart..." dedi hayretle aralanan dudakları kapanamazken. " Platinum Kart!" Yüzünde kocaman bir sırıtış yerini aldığında Nasya'nın hiç bir şey anlamadığını fark ediyordu.

Arkadaşının kolunu sarstığında onu kendine getirmek için yineledi sözlerini. "Kart limitsiz, aptal! Limiti yok bu kartın! Limiti yok! Beni anlıyor musun? Sonsuz bir para gibi düşün!"

Defne'nin sözlerindeki hayranlık Nasya'nın alnının kırışmasına neden olurken "Nasıl yani limiti yok?" dedi. Defne gözlerini bıkkınca devirdi. "İstersen şimdi bir ev alabilirsin! Ya da bir araba! Bu kart böyle bir şey işte! Kenan Sipahi kim bilmiyorum ama babanın bok gibi parası var Nasya!"

Defne heyecanla olduğu yerde zıplarken Nasya olduğu yerde buz kesiyordu. Elinde böyle bir kart olması limitinden dolayı değil fakat babasının ona böyle güvenmesinin heyecanı ile içini yumuşatıyordu.

Eline sonsuz bir gücü hiç düşünmeden vermişti, hem de ilk günden.

"Hadi gel! Önce kuaföre gideceğiz. İleride Demet Akalın'ın gittiği bir stüdyo var, saçlarımızı bu adamlardan başkasına emanet edemeyiz. Sen artık bir milyonerin kızısın."

Defne'nin heyecanlı çekiştirmesi ile caddede öylece arkadaşının peşinde ilerledi. Onları adım adım takip edem korumalarıyla beraber.

 

Bölüm Sonu

Hadi biraz sohbet edelim <3

Bu bölümle yavaş yavaş Pars ve Nasya'yı gelecekte bir arada sıkça göreceğimizi anlıyoruz, üstelik o gelecek o kadarda uzak değil eheheh :'D

Şimdi eğleneceğim bölümlere gelmiş bulunuyoruz, bundan sonrası bayır aşağı :D

Haftaya Pazar günü kimseye söz verme, ben bilgisayar başında seni bekliyor olacağım. 🥹

Hatırlatmak isterim ki kitabın bir instagram sayfası var.

Öyle küçük bir sayfa, biz bize takılıyoruz.

Bölümden alıntılar, görseller ve bazen gelecek bölümlerden Spoiler veriyoruz😅❤️Gelmek istersen gel sende, valla bak .

Şu hesaptayız ⬇️🥹

İnstagram: aidiyetofficialGel hadi gel naz yapma 🫠❤️

✨✨✨

Yazarın iki kedi bir kocalı monoton hayatını merak ediyorsan da , kişisel instagramıma beklerim. Bazen soru cevap yapıyoruz, mesela geçen hafta çok eğlendik, keşke sende gelseydin 🥹❤️Olsun bir dahakine artık, adresi buraya yazıyorum gel mutlaka 🫠❤️

İnstagram: nurdogru26

Gelirsen bir selam ver insan yemem🥹😅

Çok muhabbet edemeyiz belki ama tanışırız fena mı? ✨❤️

 

Loading...
0%