@nurdogru26
|
Merhaba yeni bölümde yeniden görüşmek çok güzel, lütfen oy verip yorum yapmayı unutma♟️
Keyifli okumalar♟️
Gelecek bölümlerden kesitler için kitabın İnstagram adresine uğramayı unutma ( İnstagram : aidiyetofficial)
Bölüm 25 / Tanıdık bir yüz
♟️♟️♟️ Araba Defne'nin dükkânın önünde durduğunda uzanıp kol çantasını aldı ve korumaları beklemeden açtı kapısını. Kaldırıma doğru bir adım attığında bende peşinden aşağıya iniyordum. Gözlerim karşımdaki dükkânın içinde süren tadilatlarda gezindiğinde kaşlarım usulca çatıldı. "Ne oldu burada!" Ağzım hayretle açık kaldığında, içerinin ne kadar karman çorman olduğuna şahit olmanın şoku vardı üzerimde. Duvarları sıvayan birkaç adam ve yere zımpara yapan başka birkaç adam yoğun bir şekilde çalışırken Defne'nin sesi kulaklarımda dolandı. "Kundaklama." Bakışları omuzunun üzerinden bana döndü. "Dükkânına da mı?" Şaşkınlığım devam ederken kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Maalesef." Yaptığı kısa açıklama ile beklemeden içeriye doğru bir adım attığında 'Burada ne oluyor?' diye düşünmeden edemedim. Defne'nin peşinden dükkânın içine bir adım attığımda içerideki kurum kokusunu alabiliyordum. Atlatılan yangının hasarları tavandaki koyu lekelerle kendini belli ederken Defne'nin ilerideki adamla bir şeyler konuştuğunu gördüm. Sıkkın bir nefes çektim içime. Ben yokken neler oldu burada böyle? Hiçbir şey mi bıraktığım gibi kalmaz yahu? "Söylediğim gibi, duvarları kumsal beji istiyorum ve tavanda spot aydınlatma olacak." Defne'nin yanıma gelirken ustabaşı olduğunu düşündüğüm adama kurduğu son cümle bu oluyordu. "İyi misin?" Yanımda durduğunda içeride dolanan gözlerimi nihayet yüzüne çevirmiştim. "Kafam çok karışık, gerçekten Defne." Alaylı gülüşüm onun da yüzünde üzgün bir gülümseme oluşturdu. "Sensizlik bana pek de iyi gelmedi, olan biten her şeyle tek başıma baş etmek zorunda kaldım ama sorun değil, şimdi buradasın ya..." Gülümsemesi genişlerken söylediği şey genzimi sızlattı. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu, kendimi bildim bileli sadece ikimiz vardık. Ama şimdi ben ailemi bulmuştum ve onun hayali olan birçok şeyi yaşıyordum. Bu süreçte ondan böyle uzak hissetmek suçlu hissettiriyordu ancak neden Pars'tan para istediğine dair hala bir cevap bulamadığım için eskisi gibi davranamıyordum. Neden yanımda bir çıkar uğruna duruyordu? İnsan ailesinin yanında sadece çıkar için kalır mı? Kardeşinin yanında kalmak için para alır mı? 'Neden sormuyorsun ona?' İç sesim, kafamın içindeki varlığını belli ettiğinde histerik bir nefes verdim dudaklarımdan dışarıya. 'Sorsam ne olacak, yalan söyleyecek. Ne sorsam geçiştirip durdu, şimdi öylece dürüst olmasını mı bekleyeceğiz?' 'Bir şekilde öğrenmen gerek.' 'Biliyorum.' "Ben eve geçsem..." Sıkkın bir nefesle yönümü dükkânın kapısına çevirdiğimde korumaların dışarıda beni beklediğini görüyordum. "Ben de geleyim." hızlı bir hamle ile koluma girdi. "Yalnız kalmak istiyorum Defne, senin de burada ilgilenmen gereken şeyler var gibi." Kolumu usulca çektim ellerinin arasından. "P-peki, nasıl istersen." Suratı asılırken sebebi hakkında daha fazla düşünmek istemedim. "Çıkınca haber veririm." dedim ve beklemeden mahallenin içine doğru yürümeye başladım. Arkamdan gelen korumalarla utanarak başımı yere eğdiğimde insanların camlardan dışarıya baktığını görüyordum. Böyle dikkat çekmek istemediğim kesindi ama arkamdaki adamlarla bu neredeyse imkânsızdı. Nihayet apartmanın önünde durduğumda gözlerim karşı kaldırımdaki gecekonduda gezindi. Efla neler yapıyor, diye düşünmeden edemedim. Bir aydır uyuyordum ve bir aydır o şerefsiz adam kim bilir onlara neler yapmıştı. İçimdeki kasvetle adımlarım önce onu görebilmek umudu ile karşı kaldırıma döndü. Kısa bir konuşmanın ardından eve geçebilirdim. Hem böylece aklımda soru işareti de kalmazdı. Adımlarım nihayet gecekondunun kapısında durduğunda eski demir kapının aralıklı olduğunu görüyordum. Yavaşça geri ittirdiğim kapıyla ayakkabılarımı yavaşça girişteki muşambanın üzerine bıraktım. Tam seslenecektim ki kulaklarıma Efla'nın neşeli kıkırtısı çarptı. "Ama tabi annem o zaman o büyük kazanları görünce korkmuş, değil mi anne. Söylesene." Neşeli cıvıltısı ile yüzümde bir gülüş yer etti. Arkamı dönüp kapıyı kapattığımda korumaları dışarıda bırakıyordum. "Evet, açıkçası bana cadı kazanlarını hatırlatmıştı başlarda; meğer beş yüz kişiye yemek çıkması gerektiği için öyle kocamanlarmış. Başta ölçülere kafam basmadı ama sonra kolayını öğrettiler sağ olsunlar." Züleyha ablanın sesi kulaklarımda dolandığında daha fazla beklemek istemedim. Onları ne çok özlemiştim, üstelik bu neşeli halleri içten içe beni şaşırtıyordu. Adımlarım oturma odasının kapısına ulaştığında gördüğüm manzara beni kısa süreli bir tutulmaya itti. Pars yer sofrasında oturmuş, üzerindeki beyaz gömleğin kollarını geriye kadar sıvamış, tabağındaki menemene ekmek banıyordu. Üzerinde oturduğu yer minderinde bağdaş kurmuş güleç bir yüzle kendine anlatılan şeylere sessiz kıkırtılar bırakıyordu. 'Senin ne işin var burada?' Onun gibi bir adamın böyle; yer sofrasında bu şekilde ön yargısız takılması yüzümde anlamsız bir gülüş yaydı. "Ben de ilk şirkete gittiğimde aynını yaşamıştım." dedi ağzındaki lokmayı yuttuktan hemen sonra. Henüz beni kimse fark etmemişti ve bu durumdan faydalanmak işime geliyordu. "Kaç yaşındaydın?" Efla'nın gözleri heyecanla üzerinde gezinirken dudakları hüzünle kıvrıldı. "Dokuz. Babam artık şirketi görmem gerektiğini düşündüğü için götürmüştü. İçeri girdiğimde etrafta koşturan tüm o insanlar ve koca koca makineler beni çok korkutmuştu. Tabi o çocuk aklımla sanıyorum ki bana da iş yaptıracak." Yeniden gülümsedi. "E ne yaptın peki orada?" Efla'nın meraklı hallerini büyük bir anlayışla karşılayarak cevap verdi. "Ne yapacağım bütün gün şirkette dolaşıp durdum. Zaten babam yanımda değildi, ben de etrafı keşfe çıkmıştım." Uzanıp küçük kâseden bir tane zeytin alıp ağzına attığında sırtını arkasındaki duvara yasladı ve doyduğunu gösteren sert bir nefesle bakışları Züleyha'ya döndü. "En son ne zaman böyle tıka basa yedim bilmiyorum ama her şey çok lezzetliydi, ellerinize sağlık." "Ne demek Pars Bey, sizin yaptığınız onca şeyden sonra..." Mahcubiyeti her halinden belli olurken merakla sebebini düşündüm. 'Ne yaptı ki?' "Bunların hepsi geride kaldı, sürekli dile getirmenin manası yok." Yerden aldığı destekle ayağa kalktığında üzerini sofra bezine silkeledi. "Ellerimi yıkamam için lavaboyu gösterir-" Bakışları kapıya döndüğünde yüzündeki gülümseme ansızın silindi. Şaşkınlığı her halinden belli olurken ben de yakalanmış gibi hissetmenin getirdiği gerginlikle genişçe sırıttım. "Merhaba." Elimi kaldırıp saçma bir selam verdikten sonra Efla oturduğu sofrada kalkıp hızla bana doğru geldi ve bütün gücüyle sarıldı bedenime. Ellerimi sırtına sardığımda uzanıp saçlarına sıkı bir öpücük bıraktım. "Geldin." Neşeli kıkırtısı ile bakışlarım Pars'ın bana hala şaşkınca bakan yüzüne döndü. "Geldim ablacım, gelmem mi hiç!" Geri çekildiğinde bana dolan gözlerle bakıyordu. "Bak, Pars abi de burada. Ne güzel, aynı anda buradasınız ikiniz de." Heyecanla kocaman olan gözleriyle bir bana bir de ellerini bir yere değdirmemek için havada tutan adama bakıyordu. "Ben size el yıkama lavabosunu göstereyim." Züleyha'nın seslenişi ile irkilerek kendini topladığında, başını onu onaylamak istercesine salladı. "Olur." Ardından peş peşe yanımdan geçip çıktılar odadan. "Kızım, Nasya'ya da bir bardak getir çay dolduralım." Züleyha'nın seslenişi Efla'yı bulduğunda Efla, annesinin isteğini yerine getirmek için heyecanla çıkıp gitti yanımdan. Bense odada bir başıma kalmıştım. İlerleyip camın önündeki sedire oturduğumda bakışlarım heyecanla içeriye girecek olan Pars'ı görmek umudu ile kapıda tutundu. Birkaç dakika sonra içeri giren Züleyha eğilip yerdeki çaydanlıkları aldığında gülen gözlerini bana çevirdi. "Özlemişim kız seni, hoş geldin tekrar. Ben şunları ısıtıp geleyim, kekten de biraz koyayım yanına, kahvaltıya yetişseydin keşke." "Önemli değil Züleyha abla, yaptım da geldim zaten." Yüzümdeki gülümseme ile gözlerim kaçakça kapıda beliren adamda dolandı. Züleyha içerden çıkarken o içeri giriyordu. Kollarını özenle açtı ve kol düğmelerini yavaşça ilikledi. Yanıma doğru geldiğinde bakışları parlayarak üzerimde gezindi bir süre. Ben de ona öylece bakarken kaşları havalandı ve başını yana eğdi. Bir süre birbirimize baka kaldık fakat sanki benden bir şey ister gibi duruyordu karşımda. "Ne?" Sabırsız sesim sataşırcasına çıkında dudakları alayla kıvrıldı. "Ceketimin üzerinde oturuyorsun." Hızla ayağa kalktığımda ezilen ceketi gördüm. "Ben farkında değildim." Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde dip dibe geldiğimizi anlıyordum. Parfümünün baş döndürücü kokusunu asansörde de oldukça net almıştım ama şimdi böyle bir anda yeniden alabilmek utandırmıştı. "Sorun değil." Gözleri bir süre yüzümde gezindi ve ilerideki cekete yöneldi. Uzanıp aldığı ceketi beklemeden geçirdi üzerine. Yakalarını düzelttiğinde bakışları yeniden bana döndü. "Buraya geleceğini bilmiyordum." Yavaşça az önce kalktığım sedire oturdu. "Benim burada olmam sürpriz değil de senin olman biraz tuhaf." Alaylı sesimle yanındaki boşluğa oturdum. "Halletmem gereken bir şey vardı. Efla ile karşılaşınca da kalmış bulundum." Gözaltlarının akşamdan kalmışlıkla çöktüğünü görüyordum. Dün ki bitik halinden eser barındırmayan hali ve tavrına ek bakışlarındaki yorgunluk kendini belli ediyordu. "Efla'yı nereden tanıyorsun?" Sorduğum soruyla burnundan histerik bir gülüş bıraktı. "Tanışmıştık. Senin sayende." Bakışları yine aynı hüzne bulandığında 'Sayemde nasıl tanıştılar?' diye merak etmeden yapamıyordum. "Nasıl yani?" dedim meraklı bir fısıltı ile. "Seni eve bıraktığım bir gün, mahallede karşılaştık tanışmamız öyle olmuştu." "Beni bıraktığın bir gün, mahallede?" Sorgulayıcı bakışlarımla başı usulca sallandı. "Hıhı, gayet açık bence." Yeniden gülümsediğinde gamzeleri yeniden gösterdi kendini. "Peki, şu sofradaki yardım muhabbeti ne oluyor? Ne yaptın ki onlara?" Bedenimi yavaşça ona döndüğümde sorgulamamdan sıkıldığını belli eden bir bakış bıraktı yüzüme. "Ne?" Sitemkâr sesimle başını çaresizce iki yana salladı. "Bak kafam karışık tamam mı? Buradasın ve Burhan yok. Eğer senin eve girdiğini görürse bu insanlara neler yapar biliyor musun? Burhan, Züleyha'nın kocası. Kendisi pek matah bir tip değildir. Zaten onlar seni eve ne akla hizmet aldı onu da anlamıyorum ki? Bir de bu yardım meselesi var ne yardımı diyorum başını sallayıp poz kesiyorsun söyle işte." Gerilen sinirlerimle yüzünde sahici bir gülüş yer etti. "Ne gülüyorsun?" Çıkıştığımda bakışlarını gözlerime dikti ve içten atılan samimi bir kıkırtı bıraktı. "Ya gülme be adam cevaplasana!" "İyi de hangi birini? Öyle çok soru var ki..." Yeniden güldüğünde karın boşluğuna sert bir dirsek geçirdim. Artık cidden sabrım taşıyordu. "Ah! Acıdı." Yeniden alayla kıkırdadı. "Beter ol. Bir adam gibi cevap vermiyorsun." "Yavrum, Burhan gitti. Ona uzak diyarlarda güzel bir iş ayarladım, bir daha gelmeyecek. Onlara yaptığım iyilik bu. Yani korkma buraya gelip bir sıkıntı çıkaramaz. Çünkü gelemez." Sesindeki alaya rağmen yüzünde ciddi ifade beni geriyordu. "Nereye? O adam asla gitmez, bırak gitmeyi asla çalışmaz. Boş gezenin boş kalfası o adam be." "Gitti diyorum. Gelmez bir daha." Şimdi sesi de alaycılığından sıyrıldı. "Gel hadi abla." Efla odanın kapısından geçtiğinde elinde tuttuğu kek dolu tabak ve kulplu bir cam bardağı yerdeki siniye bıraktı. Yavaşça yer minderine oturduğunda büyük bir heyecanla gözlerini bana dikti. "E hadi?" Gülümsemesi yüzünde öyle canlı tutunuyordu ki benim de dudaklarım özlemle kıvrıldı. "Geldim geldim." Yanındaki mindere henüz çökmüştüm ki Züleyha abla elindeki çaydanlıklarla odadan içeri girdi. Buharı tüten çaydanlığı dikkatle yere koyduğunda üst kısmı oturmayan çaydanlık hafifçe bana doğru eğildiğinde Pars, hızla elini dizimin üzerine kapatarak olabilecek kazaya karşı hızlı bir atak yaptı. Gövdesi, arkamda oturduğu sedirden eğilmesiyle sırtıma temas ederken çenesi omuzunun üzerinde durmuştu. Sıcak avuç içi dizimdeyken bir süre Züleyha ablanın çaydanlığı düzeltmesini bekledi. "Dökülmez merak etmeyin, bazen öyle kayıyor ama henüz kimseyi yakmadı." Züleyha abla bana muzip bir bakış bıraktığında gözleriyle Pars'ı gösterdi ve sessizce gülümsedi. Çaydanlığı yerine oturttuğunda diz kapağımı saran iri parmaklar geri çekildi ve sırtım sert göğüsten ayrıldı. Anın şaşkınlığı ile hiçbir şey diyemedim. Sadece yanaklarımın içten gelen bir kızarma ile ateş bastığını hissediyordum. "Ne olur ne olmaz." Pars'ın ciddi sesi yüzümde saklı bir gülümseme oluşturduğunda arkamda oluşu ve beni göremeyeceğini bilmenin eminliğiyle rahat hissettiriyordu. "Çok seviyorsun onu değil mi?" Efla'nın Pars'a bakarak sorduğu bu masumane soru gözlerimi hayretle açıp ona bakmama sebep oldu. "Ablacığım!" dedim uyarıcı bir sesle. "Ama öyle, çok seviyor; biliyorum. Hem ben gazetede de okudum sen hastanedeyken de hiç bırakmamış seni, tam bir ay boyunca çıkmamış hastaneden." Dirseklerini bacağına yasladığında bir masalı dinleyen çocuk heyecanı ile yeniledi sorusunu. "Çok seviyorsun değil mi?" Bakışları Pars'a döndüğünde utançla yumdum gözlerimi. Sırtım hala ona dönükken istemsizce sorulan soruya ne cevap verecek merak ediyorum. "Çok." dedi fısıltılı bir sesle. Bakışlarım karşımda oturan Efla'nın yüzüne açıldığında onun hayranlıkla bize bakışını gördüm. "Eflacığım." dedim konuyu kapatmak ister gibi. "Sen neler yapıyorsun, söyle bakalım." Yanaklarımın sıcağı kulaklarımı yakarken arkamdan duyduğum histerik bir nefes duydum. Pars'tan bana doğru bırakılan yorgun bir nefes. "Ben mi?" Şimdi dikkati dağılırken heyecanla kocaman oldu gözleri. "Evet, sen..." Uzanıp tabaktaki kekten bir dilimi elime aldım ve sırtımı arkamdaki sedire yasladım. Yer sofrasında oturmayı özlemiştim. Bacaklarımı kendime doğru çektiğimde bir ısırık aldım kekten. "Okula başladım yeniden, derslerim de çok iyi gidiyor. Öğretmen 'Hızlı kavrıyorsun.' dedi." "Okula mı?" Burhan asla izin vermezdi ki böyle bir şeye. "Peki Burhan? O ne dedi bu duruma?" Sorgulayışımla gözleri parladı. Heyecanı yenilendi sanki. "Babam artık yok ki, o artık yok, bize karışamaz. Hem annem de işe girdi, artık sadece ikimiz varız." Genişçe sırıtırken yaptığı açıklama ile bakışlarımı omuzumun üzerinden geri çevirdim. Pars'ın bakışları yüzümde tutunduğunda sakince gülümsedi. Bana öyle bir bakıyordu ki sanki 'Zaten söylediğim şeyi yeniden neden soruyorsun?' der gibiydi. "Ama nereye gidecek ki? " yeniden Efla'ya döndü yüzüm. "Almanya'ya gitmiş. Davut abi öyle dedi. " Daha fazla babasından bahsetmek istemediğini anlayabiliyordum. Anılacak bir tarafı yoktu Burhan'ın, iyi bilirim ama olan biten bir beni mi şaşırtıyor? Anlamıyorum. "Davut?" Gözlerim yeniden Pars'a döndüğünden onun Davut diye bir adamı olduğunu anımsadım. Hastanede görmüştüm. Bu Davut, o Davut olabilir miydi? "Evet. " dedi fısıltıyla. "Abla." Efla'nın seslenişi ile bakışlarım Pars'ın yüzünden zar zor ayrılıp ona döndü. Bu adamdaki bu bilinmezlik ve gizemli haller beni deli ediyordu. "Sen gerçekten hatırlamıyor musun? Yani Pars abiyi..." Gözleri üzgünce üzerimde dolandığında 'Çocuğa bunu mu anlattın?' diye sinirlenmeden edemedim. "Ben bir tek Pars'ı değil birçok şeyi hatırlamıyorum ablacığım. Pars abin en küçük sorunum emin ol." Yılgınca çıkan sesimle arkamdaki hareketliliğe döndü bakışlarım. "Bana artık müsaade. Toplantıya gecikeceğim." Pars odanın kapısına doğru döndüğünde bakışları Züleyha ablayı buldu. "Her şey için tekrar teşekkür ederim. Ellerinize sağlık." Yüzünde buruk bir gülümseme oluştuğunda bakışları kısa süreliğine bana döndü. Başını hafifçe eğerek sessiz bir selam verdi ve çıktı öylece. Züleyha abla yolcu etmek için peşinden çıktığında Efla'nın azarlayıcı sesiyle şoka uğruyordum. "Öyle denilir mi? Ne kadar ayıp abla ya!" Söylediğim şey yüzünü kızgınlıkla buruşturmasına sebep olduğunda gördüğüm tavır beni içten bir kahkahaya iteledi. "Hahaha, ciddi misin? " Gülüşüm bana küskünce bakarak ellerini göğsünde birleştirmesine sebep oldu. "Sana nasıl bakıyor görmüyor musun, Senin için ne kadar endişeleniyor! İnsan öyle demez. Üzüldü ya." Bana Pars'ı abisi gibi koruması daha da komik gelmişti. Ama daha fazla gülmemem gerektiğini anladım ve sustum. "Ama doğruyu söyledim Efla, şu an hayatımla ilgili merak ettiğim onca şey varken Pars son sıralarda kalıyor." Sırtımı yeniden sedire yaşlandığımda gözleri bıkkınlıkla devrildi. 'Hareketlere bak ya, gören de beni değil de onu yıllardır tanıyor sanacak. Bücür.'
♟️♟️♟️
PARS Arkamdan kapanan kapı ile eski mahalledeki kirli kaldırıma doğru büyük bir adım attım. Koca mahallede sanki tek damla oksijen kalmamış da içime çektiğim hava boğazımı yakarak ulaşıyor ciğerime. 'Onu bugün göreceğimi biliyordum ama böyle erken olması hazırlıksız yakalattı.' Tüm bunlardan önce de bana karşı keskin bir tavır içerisindeydi ama söylemlerinin aksini destekleyen bakışları vardı. Şimdi ise sözleri öyle gerçek ki gözleri tüm söylenenlerin kanıtı gibi. Önümde duran arabanın şoför koltuğundaki koruma indiğinde daha fazla oyalanmadan araca doğru ilerledim. Bir an önce gitmem gerekiyordu, toplantı öncesinde kafamı iyice toparlamalıydım. Aç kurtlarla dolu bir masaya böyle dağılmış bir şekilde oturursam parçalara ayırmak için geçirirler dişlerini. Hayatım böyle karışıkken, kafamın içi ve düzenim darmadağın olmasına rağmen bildiğim bir şey varsa o da şirket işlerini nasıl yöneteceğimdi. Hakkında şüpheye düşmediğim tek şey kariyerim. Güvendiğim tek şey, iş hayatındaki başarımdı. Ayaklarımın ucundaki gaz paneline yüklendiğimde araç hızla çıktı eksi mahalleden.
♟️♟️♟️ Begüm'ün adımları hava alanının kapısında sabırsızca bir o yana bir bu yana giderken nihayet gelen yolcu kapıları açılmış ve inen yolcular sırayla hava alanın içine girmeye başlamıştı. Gözleri arkadaş gurubunu heyecanla ararken onları yıllardır görmemiş olmanın verdiği gerginliği yaşıyordu. Kapılardan geçen küçük bir grup birbirileri arasında kıkırdayarak hava alanın içine girdiğinde Begüm heyecanla salladı ellerini. Onu ilk gören Alphan oluyordu. "Begüm." Elindeki küçük çantayı omuzuna takarak bariyerlerin üzerinden atladığında Begüme doğru koştu ve onu sıkıca tutarak yerden havalandırdı. Neşeli sesi Begüm'ü kıkırdattığında yerden kesilen ayaklarıyla öylece dönüyordu hava alanın içinde. "Alphan yavaş." Gülce kıkırdayarak yanlarında durduğunda abisinden sonra kendisine sıranın gelmesini bekliyordu. Begüm dönen başıyla ayaklarının üzerine bırakıldığında Gülce sıkıca sarıldı arkadaşının boynuna. "Çok özledim çok." Sıkıca kendine bastırdığında Begüm'den de en az kendi kadar özlem dolu bir fısıltı alıyordu. "Ben de Gülce, yemin ederim ben de ya." Sırayı bekleyen Birkan oluyordu, elindeki bavulu yere bırakıp kollarını iki yana açtı. "Gelmeyecek misin?" Sorduğu soruyla Begüm hızla atladı boynuna. Birbirlerine öyle sıkı sarılıyorlardı ki aradan geçen onca yıldan sonra bile samimiyetleri hiçbir sekteye uğramamıştı. "Birkan..." Özlem dolu bir sesle yanağına sıcak bir öpücük bırakarak geri çekildi. "Hala çok güzelsin prenses." Birkan'ın içten iltifatıyla hepsinden yükselen bıkkın bir kahkaha yayıldı. "Ee Doğa nerede?" Begüm'ün bakışları arkaya döndüğünde onun gelmediğini görüyordu. "Teslim etmesi gereken bir proje vardı, o hafta sonu etkinliğine gelecek direk. Biliyorsun onun için her şeyden önce iş gelir." Birkan'ın alaycı yorumuyla Begüm gözlerini devirdi. "Bilmem mi? Hadi gelin, araç dışarıda." Hızla Gülce'nin koluna girdiğinde hepsinin yönü hava alanının çıkış kapılarına döndü. "Hala korumalar var." Gülce fısıltı sesi ile etraflarında temkinle ilerleyen takım elbiseli adamları gösterdi. "Babam işte." Begüm bunaldığı bu durumun üzerinde çok da durmak istemiyordu. "Sahi kız kardeşin nasıl biri? Meraktan çatlayacağım. Bütün yol onu konuştuk, nasıl bir tip?" Gülce'nin meraklı sesi Begümden heyecanlı bir baş sallama aldı. "Bir kere bana çok benziyor ama biraz fevri bir karakteri var. Görünce çok seveceksin. Başta biraz mesafeli duruyor. Seni böyle bir süzecek, buna hazır ol; sonra davranışlarına göre şekillenecek sana olan tavrı." Söylediği bilgilendirici sözler Gülce'yi kıkırdattı. "Sen sevmişsin belli, gözlerin parlıyor bahsederken." "Nasıl sevmem, tanıyınca sen de seveceksin inan bana." Adımları nihayet hava alanının çıkışına ulaştığında yol kenarında bekleyen siyah VIP aracın kapıları korumalar tarafından açıldı ve hepsi peş peşe içeriye girdiler. Gülce Begüm'ün yanında yerini aldığında, Alphan ve Birkan telefonlarını uçak modundan çıkarıp kendilerini ekranlara gömmüştü bile. "Ateş ne yapıyor?" Gülce'nin fısıltılı sesi Begüm'ü sessizce güldürdü. "İyi ne yapsın, takılıyor ortalıkta. Hala babasının işleriyle haşır neşir." "Var mı hayatında biri?" Gülce'nin meraklı sesi Begüm'den alaylı bir göz devirme aldı. "O defter kapanalı çok oldu Gülce ya, çocuklukta kaldı. Artık büyüdük." Yüzünde sahici bir gülümseme oluştuğunda Gülce sakince silkti omuzunu. "Öyle diyorsan öyledir, üzerine gelmeyeceğim." Yavaşça başını arkadaşının omuzuna yaslandığında Begüm geri yaslanarak ona rahat etmesi için alan tanıyordu. "Öyle benim güzel arkadaşım, öyle." Bıraktığı mırıltı ile konu kapanıyordu. Begüm ise gözlerini aracın camlarından dışarıya çevirip sessiz bir nefes çekti içine. Arkadaşlarına yıllar sonra kavuşmuş olmanın heyecanı bir yana, onları kardeşi ile tanıştırmak için oldukça heyecanlıydı. Tek bir isteği vardı, Nasya'nın da onları sevmesi. Çünkü bu insanların her birini tanıyordu ve kimseye zararı dokunmayan tipler olduğunu biliyordu. Yeni hayatında kendini yalnız hissetmemesini dilemekten başka bir şeyler de yapabilmeyi umdu. Gülce'yi severse güzel bir dostluk kurabilirlerdi, Doğa'da biraz hovardadır ama zararsız bir kızdı, belki de onunla iyi anlaşır diye düşündü. Sonra Birkan'ın insanı sürekli mutlu hissettiren neşeli yapısı kardeşine iyi gelebilirdi. Alphan'ın sevecen tavırları da sosyeteye daha hızlı adapte olmasını sağlardı. Tek başına yapacakları kısıtlıydı ama bu insanlarla Yenilmezler takımı gibiydiler. Altından kalkamadıkları güçlük olmamıştı şimdiye dek. Yine öyle olmasını umuyordu. Ummaktan fazlasını yapacaktı; bunun için mücadele edecekti. Çünkü kardeşlik duyguları bir yana bir psikolog olarak Nasya'nın yeni hayatına ne kadar tedirgin başladığını görüyordu. Biraz olsun rahatlaması için her şeyi yapmaya hazırdı.
___*x*___ Araç güvenlik kapılarından geçip Sipahi yalısının bahçesine girerken korumalar arkada kalan kapan güvenlik kapılarını kapattılar. Duran aracın arka kapısı açıldığında Begüm, güçlü bir nefesi içine çekti güç alabilmek adına. Çünkü geçip giden bir haftaların ardından kardeşini kaybetmeye yönelik hissettiği korkular bir yana babasının ve Gülsüm'ün ruh halini düzeltmek için çok uğraşmıştı. "Hadi bakalım çocuklar." Heyecanlı tutmaya çalıştığı sesi ile oturduğu koltuktan kalktı ve araçtan aşağıya doğru bir adım attı. Gülce de peşinden indiğinde arkadaşının koluna girdi ve yorgun bir esneme ile mırıldandı. "Korkarım Jet-Lag oldum." Kıkırtısı Begüm'den sıcak bir gülümseme aldığında beraber eve doğru ilerlediler. Alphan ve Birkan da araçtan inip kızların peşine takıldığında yalının hizmetçiler tarafından açılan kapısına içeriye girdiler. "Evim, evim, güzel evim." Gülce sıcakkanlılıkla kıkırdadığında üzerindeki kabanı çıkarıp kendine doğru gelen yardımcı kızın kollarına bıraktı. "Vay be, her şey hala aynı." Alphan'ın yorumu begümü güldürdüğünde Birkan çoktan salona doğru ilerleyip gözden kaybolmuştu bile. Bu insanların her biri bu evin her bir köşesini çok iyi biliyordu. Çocukluklarının büyük bir kısmı bu yalının bahçesinde ve odalarında geçmişti. Tam da bu sebepten Gülce burayı evi gibi görüyordu. Birkan sorgusuzca salona doğru ilerliyordu ve Alphan samimi bir şekilde dekorasyonu eleştirebiliyordu. Bu insanlar Begüm'ün hayatının önemli birer parçalarıydı. Onları kız kardeşiyle paylaşmak ve kendini bu hayatın içine ait hissetmesini sağlamak istiyordu. "Esma, Nasya nerede?" Üzerindeki montu çıkarıp yardımcı kızın kollarına bıraktı. "Nasya Hanım birkaç saat önce arkadaşı ile çıktılar efendim. Babanız şirkete geçti, Gülsüm Hanım ise çıktılar ve bir şey söylemediler." Esma'nın yaptığı hızlı açıklama ile Begüm mutsuz bir ifade ile alnını kırıştırdı. "Şu kız, Defne. Ona tahammül edemiyorum! Neyse ne... Ne zaman geleceklerini söylediler mi?" "Hayır efendim." "Nereye gittiklerini söylediler mi?" Tek kaşı havaya kalktığında bir cevap almak için bekledi. "Sanırım eski evine gittiler, Defne hanımında işleri varmış ve-" "Anladım tamam. Bana bir Americano hazırlar mısın? Misafirlerimize de ne içeceklerini sor." Bozulan sinirleri ile Gülce'yle birlikte Salona doğru ilerledi. "Kim bu Defne?" Gülce'nin sorusuna omuz silkmesi ile verdiği cevabı fısıltı ile destekledi. "Hayatımızda mecburen tuttuğumuz bir çıkıntı. Yakında kurtulacağım." İlerleyip koltuklardan birine kendini bıraktı. "Nadya nerede?" Birkan'ın heyecanlı bakışları odanın kapısında dolandı. "Nadya değil, Nasya. " Alphan alayla gülerken Birkan yaptığı gafla gülmeye başlıyordu. "Öyle tuhaf bir isim ki, insan aklında tutamıyor." diye bir açıklama yaptı. "Evet, oldukça özel bir ismi var." Begüm'ün hayranlık dolu sesi kardeşine duyduğu sevgiyi saklamayışını gözler önüne seriyordu. "Aslında ben daha önce bir Nasya tanımıştım." Alphan koltukta yavaşça uzanırken Birkan şaşkın bir ifade ile ona döndü. "Benim bundan neden haberim yok?" Meraklı sesi ile Alphan yeniden gülmeye başladı. "Hayatımla ilgili her şeyi bildiğini mi sanıyordun, hem büyütülecek bir şey değildi. Gülce'ye anlatmıştım lisedeki bir kızdı, öyle utangaç ve çekingendi ki hiç adım atıp bir şeyler içmeyi teklif edemedim, sadece adını öğrenebilmiştim." Derin bir iç çektiğinde Begüm gözlerini devirdi. "Bir dakika yoksa lise aşkın mıydı?" Birkan heyecanla bedenini oturduğu koltukta Alphan'a döndü. "Aşk değildi ama kızı uzun bir süre aklından çıkaramamıştı." Gülce bildiği gerçeği büyük bir keyifle kıkırdarken Alphan kafasının altındaki kırlenti kardeşine doğru fırlattı. "Gülce kaldırma beni ayağa!" Azarlayıcı sesi odada gülüşmelere sebep olduğunda Begüm araya girerek "Seninle aynı okula gittiğini sanmam. " dedi ve konuyu kapattı. Salonun kapılarından içeriye giren yardımcı kız, elindeki tepsisiyle Begüm'e doğru getirdiğinde hızla servis etti ve bakışlarını odanın içindeki insanlara çevirdi. "Ne içersiniz efendim?" Bakışları Alphan'ı bulduğunda karşısındaki bu kumral mavi gözlü çocuk yüzünde utangaç bir gülümsemeye sebep olmuştu ancak Alphan bu durumu umursamamıştı bile." Bir şey almayacağım teşekkür ederim." Esma sıra ile odadaki herkese teker teker ne istediklerini sordu ve oyalanmadan odadan ayrıldı.
♟️ ♟️♟️
PARS "Beni çok zorluyorsunuz Pars Bey fakat bu anlaşma ikimiz içinde iyi olacak. Görebiliyorum." İleri yaşlı adam uzun masasının ucunda oturmuş, saatler süren toplantının ardından eninde sonunda benim dediğimi kabul etmek zorunda kalıyordu. "Benimle çalışan hiç kimse şimdiye dek zararlı çıkmadı. Şartların zorlayıcı olduğunu biliyorum fakat buna değdiğini göreceksiniz." Yüzümdeki emin ifade ile bakışlarım babama döndü. Onu, kendinden gayet emin görüyordum. Verdiğim hiçbir karardan şüphe duymuyordu çünkü bana iş dünyasındaki bu saldırganlığı öğreten ta kendisiydi. "Sana inanıyoruz. Doğrusu şirketin son zamanlardaki yükselişinin de etkisi var fakat Katipoğlu soyadını arkasına alıp zarara uğrayan kimseyi görmedim." Duyduğum sözlerle yüzümde sakin bir gülümseme oluştu. "Piyasaya beraber girebileceğiniz en kuvvetli şirketi seçtiniz. Şimdi izninizle, toplantıyı sonlandırıyorum. Başka bir zaman dostane bir akşam yemeği ile bunu kutlayalım." Sandalyemi yavaşça geri ittiğimde benimle beraber ayağa kalkan yönetim kuruluna başımla sessiz bir selam verdim ve toplantı odasının çıkışına doğru ilerledim. Koridora çıktığımda odama doğru çevirdiğim adımlarla Davut'un sesi kulaklarımda dolandı. "Pars Bey." Adımları beni yakaladığında peş peşe odamın kapısından içeri girdik. "Söyle." Masama doğru ilerleyip geriye çektiğim sandalyeye ağırca bıraktım kendimi. Bakışlarım Davut'un üzerine döndüğünde avuçlarının arasında tuttuğu kutuyla bana doğru gelişini izledim. Siyah Kadife kutuyu dikkatle önüme doğru bıraktı ve geri çekildi. "Yüzük hazır efendim." "Güzel. Birazdan çıkacağım, Feridun'u ara, bugünkü randevuyu iptal et, bu gece Nasya ile biraz yalnız kalmak istiyorum. Ona kendimi hatırlatmak için bir şeyler yapmam gerek." Uzanıp ellerimin arasına aldığım kutuyu yavaşça açtım. Gözlerim ince işçilikle hazırlanmış elmas yüzüğün küçük ayrıntılarında dolandı. "Fena değil." Kapağını kapatıp ceketimin iç cebine sokuşturduğumda bakışlarım yeniden Davut'a döndü. "Dağ evini hazırlat. Şömineyi yaksınlar ve birkaç atıştırmalıkla kaliteli bir şarap seçilsin. Yemekten sonra oraya geçeceğiz." Başını sallayarak beni onayladığında "İzninizle o zaman." diyerek benden aldığı onayın ardından beklemeden çıktı odadan.
♟️♟️♟️ Araç yalının güvenlik kapılarından girip garaj yoluna girdiğinde Defne yorgun bir esneme bıraktı aracın içinde. "Üzerimden kamyon geçmiş gibi." diye mırıldandı. "Bütün gün inşaatın içindeydin, çok normal. Şimdi dinlenirsin." Korumalar tarafından açılan kapılarla aşağıya doğru bir adım attığımda Defne de oyalanmadan yanımda yerini aldı. Yönümüzü evin kapısına çevirdiğimizde Defne önden ilerledi ve açık olan ana kapıdan geçip gözden kayboldu. Bense bakışlarımı yan yalının camlarında gezdirdiğimde 'Acaba evde mi?' diye düşünürken buluyordum kendimi. Bugün karşılaşmamız biraz tuhaftı. Öyle kasıntı bir adamın benim mahallemde bir gecekondunun yer sofrasında olması beni şaşkına çeviriyordu. Bir türlü çözemiyorum onu. Şu an hayatımda olan hiçbir şeyi çözemiyorum kabul fakat Pars en sıra dışı olanı. "Nasya?" Begüm'ün sesiyle irkildiğimde bakışlarım Pars'ın evinden ana kapıya döndü. Eşikte durmuş bana bakarken yüzümde şaşkın bir gülümseme oluştu. "Dalmışım." dedim sessizce gülümseyerek, ardından ona doğru ilerledim ve içeri girdim. "Akşama gelecek merak etme." Omuzunu bana yavaşça çarptığında gözlerimi alayla devirdim. "Of Begüm." Bakışlarımı yüzünden kaçırdığımda üzerimdeki montu çıkarıp solumda kalan vestiyere doğru bıraktım. "Neyse, neyse. Bırakalım şimdi Pars'ı." Heyecanla koluma sarıldı ve beni salona doğru sürükledi. "Gel bak seni kimlerle tanıştıracağım." Kıkırdayarak beni salonun kapılarından içeriye girdik. "Biz geldik." dedi neşeli bir sesle. Koltuklarda oturan üç kişi tüm dikkatini üzerimize çevirdiğinde sıcak bir gülümseme ile beni izleyen bir kız hızla ayağa kalktı ve bana doğru gelip elini uzattı. "Sonunda seninle tanışabildim, ben Gülce." Genişçe gülümserken uzanıp şaşkınlıkla elini sıktım. "N-Nasya." Yüzümde şaşkın bir gülümseme oluşurken başka bir sesle irkildim. "Nasya merhaba, ben de Birkan, Begüm seni öyle çok anlattı ki." Heyecanlı bir sesle elini bana doğru uzattığında utanarak uzanıp elini sıktım. "Memnun oldum Birkan." Elimi geri çektiğimde odanın ortasında duran siluete döndü gözlerim, bana şaşkınlıkla bakan bu adam her kimse inanılmaz tanıdık geliyordu. Kumral saçları, mavi gözleri ile dudakları hayretle aralandı. "N-Nasya." Dudaklarında şaşkın bir gülümseme oluşurken, bu gülüş beni yıllar öncesine götürdü. "M-merhaba." dedim şaşkın bir sesle. "Yok artık." dedi Birkan denen çocuk inanamaz bir kahkaha ile. "Ciddi misin abi?" Gülce afallamış bir fısıltı ile konuştuğunda Alphan bana doğru yaklaştı ve gözlerinin içi parlarken elini bana doğru uzattı. "Alphan ben, liseden. Basketbolda kaptandım, hatırladın mı?" Utanarak bakışlarımı yere eğdiğimde uzanıp elini sıktım. "Evet, hatırlıyorum seni." 'Unutmam mümkün mü? Platonik bir şekilde âşıktım sana.' "Vay be, dünya ne küçük." Elini geri çektiğinde heyecanla parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Ben de yüzümde yayılan gülümsemeyi saklayabilmek adına yavaşça koltuklardan birine çöktüm. "Yani şimdi siz aynı okuldaydınız öylemi?" Gülce şaşkınlıkla kıkırdarken gözlerim Begüm'e döndü. Onun kafa karışıklığıyla beni izlediğini görüyordum. Üzerimdeki aptal heyecanı anlamış olabilir mi? Her şeyi daha ben söylemeden anladığı birçok an olmuştu. Bunu da anlaması çok da şaşırtıcı olmaz. "Farklı sınıflardaydık fakat teneffüste sık sık karşılaşırdık. Nasya basketbol izlemeyi çok severdi, değil mi?" Can alıcı mavi gözler üzerime döndüğünde sakince salladım başımı. "Okulda pek arkadaşım yoktu, ders aralarını spor sahasında değerlendirirdim." Asıl sebebi seni izlemek diyemeyeceğim için bulduğum bu hızlı bahane ile durumu toparladım. "Gerçekten şaşkınım, yani senin Begüm'ün kardeşi olacağın kimin aklına gelirdi." Yüzünde hiç solmayan bir gülüş yanaklarında yer etmişti sanki. "Hayat işte." dedi Begüm sevecen bir sesle. "Gülce ve Alphan benim çocukluk arkadaşım, Birkan ve Doğa ile ortaokulda tanışmıştık." Diyerek bana aralarındaki tanışıklığı özetliyordu. "Doğa?" Dedim meraklı bir sesle. "Bir de grubun dördüncüsü var, Doğa. Kendisi işkolik olduğu için bugün burada değil ama davete yetişecek." Birkan heyecanla konuşmaya dâhil olduğunda yeniden kıkırdadım. Öyle rahat insanlardı ki kendimi hiç kasmadan muhabbete dâhil olabilecek gibi hissediyorum. Yalnızca Alphan'ın üzerimdeki gözleri beni sessiz bir telaşa itiyordu. Onunla bunca yılın ardından kız kardeşimin en yakın arkadaşı olarak karşılaşmak biraz tuhaftı. Yıllar önceki ergen heyecanım yeniden geri gelmiş gibiydi. "Demek bir de Doğa'nız var, çok güzel bir arkadaş gurubusunuz." Aralarındaki bağı kıskanmamak elde değildi. "Sen de artık bu gruptansın." Gülce yanıma oturduğunda sıcakkanlı bir ifade ile kolunu benimkine sardı. Gördüğüm bu sevecen tavırla şaşkınlıkla gözlerim Begüm'e döndüğünde onun bana gülen gözlerle baktığını görüyordum. Bana karşı takındığı tavır beni daha önce hiç hissetmediğim bir bağla tanıştırıyordu. Kardeşlik böyle bir şey sanırım, bunun Defne ile aramdaki arkadaşlıktan farklı olduğunu anlıyordum. Begüm'ün gözlerinde gördüğüm ışıltıyı Defne'nin gözlerinde hiçbir zaman görmedim. "Evet." Begüm ellerini şaklattığında heyecanla ayağa kalktı. "Çocuklar size odalarınızı göstereceğim, akşam yemeğine kadar dinlenin, ne bileyim soyunup dökülün. Yemekte görüşürüz yine." Gülce kolunu benimkinden geri çektiğinde uzanıp omzumu patpatladı. "Yemekte görüşürüz." Gülen gözlerle heyecanla Salonun kapılarına yöneldiğinde Begüm de peşinden gidip kolunu omuzuna attı ve birlikte çıktılar. "Akşam görüşürüz Nasya." Birkan elindeki telefona gömdüğü kafasıyla salına salına salondan çıktığında Alphan oturduğu koltuktan kalktı ve adımlarını bana doğru çevirdi. "Seni yeniden görmek çok güzel Nasya, beni hiçbir şey bu kadar mutlu edemezdi sanırım. Belki bir ara, bir şeyler yaparız, bir kahve içer okul yıllarından bahsederiz; tabi sen de istersen." Titreyen sesiyle yanaklarımı saran alevlenme ile bakışlarımı yüzüne çevirdim. "O-olabilir." Bakışlarımı yere indirdiğimde sessiz bir nefes verdi. "O zaman, yemekte görüşürüz." dedi. "Görüşürüz Alphan." Sesim neredeyse içime kaçarken daha fazla oyalanmadan uzaklaştı yanımdan ve salondan çıktı. Avuç içlerimi yanan yanaklarıma bastırdığımda, kalbimin tıpkı o zamanlardaki gibi hızlandığını hissediyordum. Alphan benim için içimde bir ukde olarak kalmıştı. Sesinin tonunu bile unutmuştum ama şimdi, aynı evin içindeydik ve bana kahve içmeyi teklif etmişti.
♟️♟️♟️ Gülsüm'ün aracı Kenan Sipahi'nin bahçe kapılarından geçtiğinde garaj yoluna doğru sürdüğü aracı dikkatle park ederken saatin neredeyse altıya geldiğini görüyordu. Bu akşam Adil ve Parsın yemeğe geleceğini bildiği için erkenden gelmek istemişti fakat Dicle oldukça ısrarcı bir mızmızlıkla annesinden ayrılmak istemeyince planladığından geç varıyordu yalıya. Kontağı kapatıp anahtarı çektiğinde uzanıp yan koltuktaki çantasını koluna taktı ve arabanın kâğıdını açarak aşağıya indi. Tam bu sırada açılan güvenlik kapılarından içeriye giren Adil Katipoğlu'nun arabası garaj yolunda durmuş ve şoförünün inip kapısını açması ile Adil ile Gülsüm'ü karşı karşıya getirmişti. Orta yaşlı kadın omuzunda sıkıca tutturduğu çantası ile Adil'in henüz indiği araca doğru ilerledi ve sivri topuklularının üzerinde adımlarını durdurdu. "Gülsüm." Adil'in şaşkın bakışları Gülsüm'ün yüzünde gezindiğinde öfkeli kadın dişlerinin arasından tahammülsüz bir fısıltı bıraktı. "Bu evlilik olmayacak Adil! Nasıl yaparsın bilmiyorum ama mâni olacaksın! Oğlunun kızıma yaklaşmasını bile istemiyorum! Kaldı ki evlenecekler öyle mi?" Öfkeli gözler Adil'i bıkkın bir nefeslenmeye itti. "Sen bu işe karışma Gülsüm, biz Kenan'la aramızda bu konuyu konuştuk ve bir karara ulaştık. Benim canımı sıkma." Küstah tavrı ile Gülsüm'ü şaşkına çevirirken devam etti. "Onlar birbirini seviyor. Kenan'la süre gelen dostluğumuz bu evlilikle taçlanacak bundan daha iyi ne olabilir?" Alaylı sesiyle ezici bakışları Gülsüm'ün üzerinde dolandı. "Ne dostluğu be! Ne dostluğu? Kenan aramızda geçenleri öğrenirse ne olur biliyor musun sen! Öldürür seni!" Gülsüm'ün fısıltılı sesi Adil'in dudaklarında karanlık bir gülüşe dönüştü. "Gidip söyle o zaman. 'Ben arkadaşının altına yattım, sırf senden intikam almak için yaptım bunu.' de. 'Şimdi kızımı onun oğlu ile evlendiremezsin.' de! Git hadi." "Adil!" "Ne Adil lan, ne Adil! Suratına bakar mı sanıyorsun! Ne sanıyorsun? Bir bana mı sırtını döner? Ya sen? Görüyorum ki geçen bu bir ay sizi birbirinize yakınlaştırmış, şimdi söyle bana. Gözlerinin içine baka baka 'Sana bunu yaptım.' diyebilir misin? Gardını indirdin Gülsüm. Silahını kaybettin. Artık beni tehdit edecek durumda değilsin! Ben bir kaybedersem sen bin kaybedersin. Kızın bile yüzüne bakmaz. Babasına bunu yapan bir kadının yüzüne bakmaz." Akıttığı zehir ile dudaklarını sessizliğe gömerken Gülsüm'ün gözlerindeki ikilemi görerek yaptığı saldırının verdiği hasarı tahmin edebiliyordu. Bu kadın ağzını açıp tek bir kelime bile etmeyecekti. Çünkü edemezdi. Ne Kenan'ı kaybetmeyi ne de Nasya'yı karşısına almayı göze alamazdı. Bunun verdiği eminlikle arkasını döndü ve yalının ana kapısına doğru ilerledi. Gülsüm ise öylece olduğu yerde kalıyordu. Kenan'ın vereceği tepkiyi biliyordu. Bunu öğrenmesi demek, Gülsüm'ü asla affetmemesiyle aynı anlama geliyordu. Göze alamazdı. Kenan'ı ve kızını kaybetmeyi göze alamazdı.
♟️♟️♟️
~BÖLÜM SONU~
GELECEK BÖLÜMDEN ALINTI ♟️
♟️♟️♟️
"Pars, yeter artık." dedi Nasya yorgun bir bağırışla. "Yeter?" Pars'ın kaşları yavaşça havalandığında yüzünde şaşkın bir ifade yer ediyordu.
"Lütfen, yeter ya. Ben kendimi köşeye sıkışmış gibi hissediyorum." Nasya'nın gözleri dolarken korkularını dile dökmeye karar veriyordu.
"Ne 'Yeter.' kurban olduğum, neye 'Yeter.'? Ben sana ne yapıyorum ki 'Yeter.'?" Pars'ın gözleri dolarken Nasya'nın hissettiği bıkkınlığı fark ediyordu.
" Ne mi yapıyorsun? Bana ne mi yapıyorsun? Sorun da bu! Sen senden istemediğim ya da istemeyeceğim birçok şeyi yapıyorsun. " Yanaklarındaki yaşlarla birazdan söyleyeceği şeylerin Pars'ı tamamen kaybettirecek olmasından korkuyordu ama şimdi susmak ona sonradan pişman olacağı birçok şey yaşatabilirdi. Pars'ı kaybetmekten çok daha ağır şeyler...
Hatırlamadığı bu adama duyduğu minnet borcuna karşın kendine duyduğu gurur borcu çok daha önemliydi. Belki hatırlamadığı o boşlukta Pars'ın gücünden etkilenip ona sığınmıştı. Ama şimdi... Şimdi olduğu yerde âşık olmadığına emin olduğu bu adama umut vermek istemiyordu. Ya da Alphan'a karşı hissettiği şeyler yüzünden suçluluk hissetmek.
"Ne saçmalıyorsun yavrum sen? Ne demek 'İstemediğim her şeyi yapıyorsun.'? Bunda yanlış olan ne? Seni düşündüğüm için yaptığımı göremiyor musun? İyi olman için, mutlu olman için, bizim için Nasya! Bizim için güzelim." Adımları Nasya'ya doğru ilerlediğinde hissettiği kaybetme korkusu bedeninde çaresizlik olarak yankı buluyordu.
" Ya ne bizi! Ne bizi, ben hiçbir şey hatırlamıyorum, ne bizi? Tamam, belki seviyordum seni hatta belki de âşıktım, bilmiyorum! Şu an bilmiyorum. Sadece boğuyorsun beni. Verdiğin ilginin karşısında eziliyorum görmüyor musun?" Kızaran gözleri Pars'ın üzerinde gezerken kendine doğru uzanan iri eller yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Hatırlatacağım. Söz veriyorum sana hatırlayacaksın. Kendine zaman tanımıyorsun ki." |
0% |