Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Bölüm 28 / Tensel Çekimin Sancısı

@nurdogru26

 

 

Bu bölümde biraz inişler ve çıkışlar olacak , kemerlerinizi bağlayın...

 

 

 

Yola devam ettiğim biricik yol arkadaşlarım her birinizin varlığı için minnettarım.

 

 

 

Sevgiyle kalın... oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın öpüldünüz, hoşçakalın.

 

 

 

Keyifli Okumalar.
(Bölüm sonuna gelecek bölümden güzel bir kesit bıraktım...)

 

 

 

 

 

Bölüm 28/ Tensel Çekimin Sancısı
Bölüm Şarkısı / Tuğçe Şenoğul - Bunu sana demiştim

 

 

 

 

♟️♟️♟️

 

NASYA

Gece kulübünün yüksek gürültüsü Nasya'nın kulaklarında ağrılara sebep olurken, gözleri pistin ortasında çıldırmış gibi dans eden Gülce'ye döndü. Genç kızın kendini alkolünde etkisiyle kaybederek yaptığı dans, Nasya'yı gülümsetiyordu.

Begüm, oturdukları VIP bölümünde kız kardeşine doğru yaklaştığında yüksek sesin getirisi ile kulağına eğilip bağırdı. "Lavaboya gideceğim, gelecek misin?" Hafif çakır keyif bir gülüşle Nasya'yı da güldüren Begüm, ondan baş sallamalı bir onay aldığında beraber ayağa kalktılar.

"Nereye?" Alphan'ın sorgulayıcı sesiyle Begüm tuvaletlerin olduğu tarafı işaret etti. "Dikkatli olun." Uyarıcı tonlama Nasya'da sıkkın bir gülümsemeye neden oldu.

Günlerdir Alphan'ın bu baskıcı halleriyle uğraşıyordu. İlk iki gün hoşuna giden bu kıskançlık artık tatsız bir durum gibi hissettirse de bu konuyu görmezden gelmeye karar verdi.

Begüm Nasya'nın elini sıkıca kavradı ve indikleri yüksek platformdan insan kalabalığını eşerek lavaboların olduğu koridora doğru itiş kakış ilerlediler. Önlerinde dans eden iki kızı da "Pardon." diyerek yollarından çektiklerinde nihayet lavaboların olduğu koridora girmişlerdi.

Müziğin sesi biraz daha uzaklaşırken Nasya kulaklarındaki çınlamayı daha net hissetti. Böyle yüksek sesli ortamları sevmediğine artık neredeyse emindi.

"Hadi ya." Kapının önündeki sırayı gören Begüm bıkkınlıkla sırtını duvara yasladığında başının döndüğü her halinden belli oluyordu.

"Begüm artık eve mi gitsek? Bak benim başım çok ağrıyor." Nasya'nın girdikleri tuvalet sırasında kardeşine bıraktığı fısıltı ondan geniş bir sırıtış eşliğinde onay aldı. "Önce tuvalete girmem gerek, belki sonra gideriz."

Begüm, kıkırdayarak gözlerini kapatıp kafasını ardındaki duvara yasladığında Nasya'da aynını yapmıştı. Aldığı birkaç kadehin başını ne denli döndürdüğünün farkına yeni varıyordu.

Tuvalet sırasına yeni dâhil olan kızlar, koridorda Nasya'nın yanında yerini aldıklarında solundaki kıkırtılara çevirdi dikkatini. Heyecanla konuşan kızların sarhoşluktan dolanan dillerinden duyduğu isimle sessizce dinlemeye devam etti.

"Pars." dedi kısa boylu kız. "Hem yakışıklı hem zeki."

Diğer kız avuçlarındaki telefonu göstererek kıkırdadı. "Düşünsene, böyle bir adamın karşına çıktığını. Şu nişanlısı her kimse salağın teki, kaçırmış elinden." Yeniden kıkırdadı.

"Pars Katipoğlu bu kızım. Boş bırakmazlar, kapılır yakında."

"Of, kapılmasın ya! Ne bileyim, bekâr olduğunu bilmek uzaktan uzağa beni mutlu ediyor, sanki bir şansımız olabilirmiş gibi."

Hülyalı sesiyle Nasya'yı geren kız, olup bitenin farkında bile değildi. Yanındaki kızın 'salak' diye bahsettikleri kız olduğundan habersiz olan bu ikili heyecanla muhabbetlerine devam ettiler.

"Bu peri masalı mı Sude? Allah aşkına, o adamla aynı ortama bile giremeyiz biz. Kaldı ki girdik, sana bana bakar mı? Ya şuna bir bak, bak bir şuna." Arkadaşının elinde açık olan fotoğrafta gezdirdi gözlerini.

Nasya bakışlarını ekrana çevirdiğinde bir internet haberinin açık olduğu ekranı ağız suları aka aka izleyen kızlara istemsizce sinirleniyordu.

"Yurt dışında adımız bu adamla tanınıyor biliyor musun? Erasmus'tan bir arkadaşım bana Pars Katipoğlu'nu sormuştu, adam medarı iftiharımız gerçekten. Dünya basınında Türk erkeklerini temsil ediyor."

"Hahaha Türk erkekleri mi? Pars, o çıtanın en tepesinde yalnız."

"Sahi nereli ya, sen biliyor musun?"

"İzmir. Ay İzmir..." İçi giderek konuşan kız devam etti. "Bir o yana bir bu yana sallanıyor, ben baktıkça ballanıyor. Hahaha!" Yaptıkları espriyle kahkaha attıklarında Nasya daha fazla dinlemek istemediğini fark ediyordu.

"Begüm ben içeri dönüyorum."

Cevabını beklemeden hızla kızların yanından geçip yüksek müziğin içine attı kendini. Adımları VIP masaya döndüğünde gördüğü garsonun elindeki tepside başka birine servis edilmeyi bekleyen votkayı hızla alıp kafasına dikti.

"E-efendim..."

"Masa altıya eklersin. Ayrıca bana bundan bir şişe getirir misin?"

Şaşkınlıkla kendini izleyen kızı ardında bırakarak masalarına doğru ilerleyip hızla kendini Alphan'ın yanına bıraktı, uzanıp elindeki alkol bardağını aldığında oyalanmadan kafasına dikti.

"Of, yaktı." Kendi kendine söylendi.

"İyi misin?" Alphan'ın şaşkın bakışlarıyla boğazını yakan alkolün ekşittiği yüzüyle başını salladı. "İyiyim, iyiyim artık sorgulama. İyiyim." Bıkkın bir bağırışın ardından bakışları Alphan'a döndü.

"Nasya ne oluyor güzelim?"

"İçiyorum işte, ayak uyduruyorum sana, öyle demedin mi? 'Ben severim kulüpleri, ayak uydurmaya çalışsan olmaz mı?' diye... Uyduruyorum işte."

Garson kız kendine doğru geldiğinde hızla ayağa kalkıp tepsisindeki votkayı eline aldı. "Afiyet ol-" Kızın sözlerini umursamadan dudaklarına dayadığı sert votkayı boğazını yaka yaka içmeye başlıyordu.

Alphan birkaç dakika boyunca olan biteni izlediğinde yarısına kadar içtiğini görerek artık müdahale etmek zorunda olduğunu anlıyordu. "Şş, su değil o." Hızla elindeki şişeyi çekip aldığında, Nasya baygın gözlerini Alphan'ın üzerinde gezdirdi. "Tadı kolonya gibi." İçten bir kahkaha attı ve bakışları piste döndü.

Begüm'ün pistte Birkan'la dans ettiğini gördüğünde heyecanla o tarafa doğru bir adım attı. Adımı havada kaldığında belini saran kolla bakışları Alphan'a döndü. "Ne? Dans edeceğim. Kızlara nasıl baktığını görüyorum, kör değilim. Beni de izle bakalım."

Nasya'nın itirafıyla Alphan, şaşkınca araladı dudaklarını. "Benim gözüm senden başkasını görmez." Yavaşça Nasya'yı kendine doğru çektiğinde eğilerek dudaklarına yapıştı.

Nasya öpüşüne karşılık verirken kapattığı gözleriyle zihninin içinde dolanan adamı hayal ediyordu. Pars bedenini kendininkine yapıştırmış, dudaklarını büyük bir istekle öpüyor ve tüm gece kulübündeki sesleri duyulmaz kılıyordu.

"Çok ateşlisin." Alphan'ın öpücüklerinin arasına sıkıştırdığı sesiyle gerçekliğe dönen Nasya kendini kötü hissederek geri çekildi. "B-ben..."

"Sen ne? Niye bozuyorsun ki! Tam buzlar eriyor diyorum, kendini geri çekiyorsun. Delireceğim ya!" Bakışlarını Alphan'dan kaçırırken içindeki suçlulukla huzursuzca kıpırdandı. "Hazır değilim daha."

"Bir hafta Nasya, bir haftadır seni öpmekten öteye gidemedim. Tanıdığım en nazlı kadınsın." Yumuşak tutmaya çalıştığı yüzüne rağmen sıktığı dişlerindeki gizli öfke Nasya tarafından fark edilmiyordu.

"Bir hafta oldukça az bir süre. Ayrıca bu konuda artık baskılama beni ya."

"Merak ediyorum onunla da böyle mesafeli miydin? Bu, bana mı özel? Ha güzelim?" Şimdi sesi sertleşiyordu.

Nasya'nın bakışları şaşkınlıkla Alphan'ın üzerinde gezinirken hızla arkasını dönüp kendini piste attı. Yüksek müzik tüm benliğini sararken bedenini müziğin ritmine bıraktı. Alphan'ın sorduğu soruyu düşünmek istemiyordu ama düşündü.

Pars'la nasıl bir dinamikleri vardı, diye düşündü. Ne kadar ileri gitmişlerdi? Belki de sonuna kadar. Tam da bu sebepten arzuları ona her fırsatta bu adamı sunuyordu. Hatırlamayan zihnine rağmen hatırlayan bedeni, ona Pars'a karşı özlem duymayı aşılıyor olabilir miydi?

Artık düşünmek istemiyordu, yalnızca dans etmek ve dans etmek... Kalçası ritimle hareket ederken, dans ederek bu geceyi daha eğlenceli kılarken, biraz daha içerek aklındaki adamdan uzaklaşmayı planlıyordu.

 

 

 

♟️♟️♟️

 

PARS

Pars'ın bakışları önündeki bilgisayarın akan ekranında gezinirken Sofia, masanın diğer ucunda yarınki sunum için son hazırlıkları toparlıyordu.

Katipoğlu, gecenin ilerleyen saatlerine rağmen uykusuz gözleri ve yorgun bedeniyle tüm dikkatini önündeki bilgisayara ve yeni yazdığı yapay zekânın kodlamasına veriyordu.

Bir haftadır sadece bu kod üzerinde çalışarak ve toplantılarına yoğunlaşarak düşünmekten ve acı çekmekten kendini kurtarıyordu. Çünkü bulduğu her boşluk ona aklında ve bedeninde acıya sebep olan kadını hatırlatıyor ve kafasının içini ağza bile alınmayacak düşüncelerle dolduruyordu.

Fakat Kuzgunun da önerisi ile kendini bu süreçte yapmayı en iyi bildiği şeye vererek odağını değiştiriyordu. Öfkesini enerjisiyle, enerjisini ise yeni projelere dönüştürüyordu.

"Ben bir kahve daha alacağım." Sofia'nın uykulu sesi ile Pars önündeki notebookun üzerinde gezen hızlı parmaklarını hiçbir sekteye uğratmadan başını salladı. Bakışları hala ekrandaki rakamların arasında dolanırken dudaklarından bir istek döküldü. "Bana da getirebilir misin?"

"Tabii ki." Sofia gözlerini Pars'ın üzerinde gezdirirken üzerindeki koyu gri kapüşonlusuyla masaya yasladığı kollarının arasında duran bilgisayarda tüm dikkatini toparlayışı hoşuna gidiyordu. Bulundukları bu salonda, oturdukları uzun yemek masasının üzerinde saatlerdir projelerle ilgili şeyler tartışmışlar ve aralarındaki o buzlar Deniz olayının kendi sayesinde açığa çıkmasından sonra erimeye başlamıştı.

Sofia için Pars'la bir masada karşılıklı saatlerce oturmak bile hayaldi. Ama Nasya'nın yokluğu kendine alan açmıştı. Ve bu boşluğu Pars'a fark ettirmeden yavaş yavaş kendiyle doldurmaya yeminliydi. Pars'ın üzerinde dalıp giden zihnini toparladı ve kahve kupasını alarak masadan kalkıp mutfağa yöneldi.

Pars'ın gözleri yazdığı kodda sıkışan hataları taramak için ekranda dolanırken elleri masaya dayandı. "Göster kendini." dedi boğuk bir mırıltıyla. Karşısındaki bilgisayarla konuştuğunun farkındaydı ama bu Pars için olağan bir şeydi. Yazdığı kodlarla sık sık konuşur, çalışmanın dalgınlığıyla oldukça farklı şeyler yapardı.

Masanın üzerinde duran telefonu titrediğinde dikkatini ekrandaki rakamlardan ayırmadan gözleriyle taramaya devam etti fakat telefon yeniden titredi.

"Sikeceğim ama!" Öfkeyle sayfayı işaretlediğinde uzanıp telefonunu eline aldı. Ekrandaki mesajlarla yüzü kafa karışıklığıyla buruştu.

Ateş: Uğruna hayatımı mahvettiğin kadına bak.

Ateş: Buna değer miydi?

(Videoyu indir)

Ateş'ten gelen bu kafa karıştırıcı mesajı ekran kilidini açarak daha net gördüğünde bulanık olan videonun üzerine tıkladı ve inmesini bekledi.

İnen video oynatılmaya başlandığında, Ateş'in elindeki telefonu bir gece kulübünün yanıp sönen ışıklarının altında, ilerideki VIP alanda ateşli bir şekilde öpüşen bir adam ve bir kadını çekiyordu. Kamera giderek yakınlaşırken Pars'ın genzini sızlatan ve şakaklarını geren görüntü netleşti.

Nasya'nın iştahlı bir şekilde Alphan'ın dudaklarını öpüşünü artık daha net görüyordu.

Video bittiğinde açık olan ekranla bir süre bakıştı. Öfkeyle dolan gözleri avuçlarının arasındaki telefonu ezmesine neden olurken sertçe masaya geçirdiği telefonla sol gözünden sıcak bir yaş hızla aktı.

"P-Pars." Sofia'nın şaşkın sesi suratı bembeyaz olan Pars'ın üzerinde tedirgince dolanırken Pars hızla yüzünü ovuşturdu ve akan yaşlara eklenmeyi bekleyen diğer damlaları öfkesiyle dindirdi.

"Yalnız kalmak istiyorum Sofia. Evine git." İri parmaklar yeniden bilgisayar ekranına döndüğünde titreyen elleriyle kodu yazmaya devam etti. Kafasını önündeki bilgisayara gömerek Sofia'nın varlığından soyutladı kendini. Nasya'nın varlığından, kendi varlığından... Sevdiği kadının başka bir adamın dudaklarında eridiği gerçeklikten yapay bir boyuta evriliyordu zihni.

Çünkü kodlar yalan söylemezdi, kodlar aldatmaz acı vermez ve beklenmedik ıstıraba sebep olmazlardı. Kodlar hayal kırıklığına sebep olmazlardı.

Sofia avuçlarının arasındaki kahveyi masaya bırakarak Pars'a doğru ittirdiğinde daha fazla oyalanmadan uzaklaştı yanından. Ardından kendinden isteneni yaparak ayrıldı evden.

 

 

 

♟️♟️♟️

 

NASYA

Kulağımda dolanan kapı çalma sesiyle yatağın içinde toparlandım, üzerimdeki yorganı yavaşça geri çektiğimde yavaşça dikeldim. "Efendim?"

Odamın kapısı açıldığında Esma içeriye girdi ve yüzündeki koca gülümseme ile "Günaydın efendim, kahvaltı hazır, Babanız sizi uyandırmamı istedi." dedi.

Hala uyku sersemliğimi atamıyordum üzerimden. "Saat kaç ki?"

"Dokuz efendim, bugün babanızla şirkete gidecektiniz."

Ansızın hatırladığım şeyle aceleyle kalktım yataktan. "Ay, ben onu nasıl unuttum ya!" Aceleyle giyinme odasına doğru koştuğumda Esma da peşimden geliyordu.

"İnsanlar şirketlerine giderken ne giyer ki?" Ellerimi saçlarıma kaldırdığımda şaşkınlıkla askıdaki elbiseleri süzdüm bir süre.

"Yani erkekler takıl elbise giyiyor." Esma'nın söylediği şey beni güldürmüştü. "Erkekler epey şanslı, sivri topukların üzerinde durması gerekenler bizleriz onlar değil."

Uzanıp askıdan siyah bir tulum çektim. Kalın askıları ve belindeki kalın kemerle bol paça rahat bir şey gibi görünüyordu.

"Beş dakikaya geleceğimi söyler misin?" Pijamalarımı çıkarıp tulumu bacaklarımdan geçirip yukarı çektim.

"Tabi efendim."

Aceleyle çıktığında uzanıp ayakkabı rafından siyah stilettoları aldım elime. "Hayat kurtarırsın gerçekten."

Oyalanmadan giyindiğim ayakkabılarla makyaj aynasına doğru ilerledim. Oturduğum tekerlekli pufu öne doğru çektiğimde elime aldığım saç spreyini saçlarıma boca edip hızla tarakla şekillendirdim ve toka kutusunda duran incili kıskaç tokayı tepemde topladığım saçlarıma geçirdim.

"O kadar aptalsın ki! Adam günler öncesinde söyledi sana ya!" Uzanıp inci küpeleri takı kutusunun içinden aldım ve aceleyle kulağıma geçirirken kalktım oturduğum puftan.

Büyük bir telaşın içindeydim çünkü bugün şirkette ilk iş günümdü. Babamın işleri öğrenmemi istediğini söylemesiyle aslında bu hayatın içinde süs köpeği gibi dolanıp para harcamak dışında bir amaca ulaşmak hoşuma gitmişti.

Kol çantamı kapının kulpundan aldım ve yatağa doğru ilerleyip şarjdan çektiğim telefonla beklemeden çıktım odadan.

Adımlarım merdivenleri inerken ekrandaki mesajlarda gezindi gözlerim.

Alphan: Günaydın sevgilim, bugün şirkette seni göreceğim için çok heyecanlıyım.

Yüzümde sakin bir gülümseme ile ekranı kilitledim ve merdivenleri bitirip salona doğru yöneldim.

Babam masanın başında gazetesini okurken aceleyle Begüm'ün yanındaki sandalyeyi çektim ve oturdum. "Günaydın." dedim tedirgin bir sesle.

"Akşamdan kalmışlığın en kötü yanı bu geç uyanışlar." Kıkırdayarak omuzunu benimkine çarptığında alayla devirdim gözlerimi.

"Nasılsın?" Babam gazetesini katladığında masanın ucuna bıraktığı gazeteden bana döndü yüzü. "Şey, heyecanlıyım." Yüzümde geniş bir gülümseme oluşurken babam da sıcacık gülümsedi. "Telaş yapacak bir şey yok, kendini germeni istemiyorum, bir süre sadece gözlemlersin zaten." Uzanıp kahvesinden bir yudum aldı.

"Şirketi sonunda bir çocuğuna kakaladın baba." Begüm'ün kıkırtısı ile babam da gülümsedi. "Öyle, en azından çocuklarımdan biri ne yaptığımla ilgileniyor." İğneleyici sesiyle Begüm umursamazca omuz silkti. "Benim bir mesleğim var, üstelik bu konuda oldukça da iyiyim." Alaylı sesiyle bana baktı ve göz kırptı.

"İş demişken, bugün ofise bakmaya gidecek misin? Semti oldukça nezih, sırada bekleyen alıcılar var, onay verirsen bugün halletsin çocuklar." Babamın ciddi sesi ile Begüm'e iki gün önce söz ettiği iş yerinden bahsettiklerini anlamıştım. Kendine bir ofis açmayı düşünüyordu.

"Kahvaltıdan sonra bakacağım, benim için Ticket'e uygun olması gerek biliyorsun. Onu da yanımda istiyorum gün içinde."

"Güzel bir çatı katı var, bahçede de takılabilir. Dekorasyonla ilgili yardımcı olması için iç mimar ayarlarsın."

Begüm başını memnun bir ifade ile salladığında ben de önümde duran tabağa birkaç salata ve domates alıp hızlı bir kahvaltı yapmaya karar veriyordum. Oldukça gecikmiştik zaten.

 

 

 

♟️♟️♟️

 

PARS

"Söylediğim gibi, Sipahi şirketindeki işlerle senin ilgilenmen her açıdan işimi kolaylaştırır."

Bakışlarım elimdeki tabletten yan koltuğumda oturan Sofia'ya döndü. Memnun bir gülümseme ile salladı başını. "Güvenini boşa çıkarmayacağım. Fakat anlamıyorum neden Nasya ile vakit geçirme şansın varken bunu yok sayıyorsun?"

Günlerdir üzerinde çalıştığımız projeyi en az benim kadar kavramış olması iş anlamında ona tam bir güven duymamı sağlamıştı. Ama Nasya konusuna gelince, o kızı ne kadar az görürsem benim için o kadar iyi olacaktı. Kuzgun'un bana önerdiği de bu oluyordu. Elimde olsa hafızamın ona ait kısmını tamamen sildirirdim. Ama tıp henüz o kadar gelişmiş bir durumda değil.

"Söyledim ya Sofia, o kararını verdi. Beni sevmeyen bir kadının etrafında yeterince dolandım." Bakışlarım yeniden tablete döndüğünde az sonra yapacağım sunumun üzerinden geçiyordum.

"Ben her zaman buradayım Pars." Eli yavaşça tableti tutan elimin üzerine sarıldığında bakışlarım ince parmaklarında ve bordo ojelerinde gezindi.

"Bir süre Sofia..." Elimi geri çektiğimde devam ettim "Hiçbir kadınla uğraşmak istemiyorum." Kilitlediğim tableti dizlerimin üzerindeki çantanın içine yerleştirdim.

"Seni sıkıştırmak gibi bir amacım yok. Bana yeniden güvenmeye başlaman bile yetiyor Pars. Şimdilik yalnızca iş hayatıyla ilgili fakat yakında..." Sustu.

Devamında ne diyeceğini çok iyi biliyordum. Yıllar önce sarsılan güvenimden bahsediyordu. Onu içimde asla affedemedim fakat Kuzgun'un affetmeye çocukluktan başla dediği noktadayım. Tüm problemlerimi yavaşça çözmeye çalışıyorum. Sofia ve babam bu listenin en başında geliyordu.

"Geldik efendim." Davut'un seslenişi ile korumalar tarafından açılan kapıyla aşağıya doğru büyük bir adım attım.

Bakışlarım önümdeki rezidansta gezindi. Kapısında koca harflerle 'SİPAHİ' yazısını gördüğümde göğsümün üzerinde bir kasvet dolandı.

"Pars." Babam arkamdaki araçtan inip adımlarını bana doğru yaklaştırdığında göz göze geliyorduk. "İstemiyorsan bozarız anlaşmayı. Eğer içine sinmeyecekse..." Saklamaya çalıştığı hüznün kokusunu alabiliyordum, bunu bilse yine de böyle rol kesebilir miydi acaba?

O bahçede yaşanan o olayın ardından babam ve benim aramda farklı bir kapı açılmıştı. İki ucundan birbirimizi görebildiğimiz bir kapı. Aynı acılar...

"Sorun yok. Sadece bugün için buradayım. Geri kalanıyla Sofia ilgilenecek." Başım yeniden şirketin üzerinde döndü. Sert bir nefesle elimde sıktığım tableti arkama doğru uzattığımda Sibel aceleyle aldı elimden.

"Girelim artık, gecikmenin anlamı yok." Adımlarım ana kapılara dönerken babamın hemen yanımda yerini aldığını görüyordum.

Nasya konusunda tek kelime etmemişti. Magazine sızdırdığı bir son dakika haberi ile ilişkimizin sonlandığını fazla gürültü yapmadan herkese duyurmuş ve bu konuyu bir daha açılmamak üzere kapatmıştı.

Adımlarım şirket kapılarından geçtiğinde şirketin içinde etrafta koşturan insanlar aceleyle yolumdan çekiliyordu. Her birinin üzerimde gezen gözlerini görüyordum.

Kızından ayrıldığım bir adama alt yapı satıyorum ve bu durum her birinin kafasını karıştırıyor. Düşman olmamı beklerlerdi eminim. Ama hayır. Öyle uzun zamandır bir şeylere düşmanım ki artık o yorucu tempoyu geride bırakmanın zamanı geldi.

"Hoş geldiniz efendim." Genel müdür telaşla yanımda adımlarını toplantı odasına doğru atarken heyecanla ceketinin önünü düğümledi. "Kenan Beyler geldi mi?" dedim soğuk bir sesle.

"Toplantı odasındalar Pars Bey, sizin teşrif etmenizi bekliyorduk." Aceleyle benden birkaç adım öne çıkarak önümdeki toplantı odasının kapılarını girebilmem için açıyordu.

Gergin bir nefesle açılan kapıdan içeriye girdiğimde Babam, Sofia ve Sibel'de içeriye girdiğinde kapılar kapandı. Masadaki adamlar hızla ayağa kalktıklarında elimle oturmalarını işaret ettim.

Babam kendi için ayrılan sandalyede yerini aldığında Sofia yanımda durdu. Bakışlarım masada dolandığında yönetim kurulu üyelerini görüyordum. Yerlerine henüz oturan gergin adamlar saygıyla yüzüme bakıyordu. Gözlerim Kenan'a, ardından yanın oturan Nasya'ya çarptığında sessiz bir nefes çektim içime.

"Geciktim." Kapı hızla açıldığında Alphan'ın telaşla içeriye girdiğini gördüm. Yüz yüze geldiğimizde gergin bir ifade ile beni süzdükten sonra hızla Nasya'nın yanındaki sandalyeye doğru ilerledi ve oturdu.

"Sibel." Bakışlarım arkamdaki akıllı ekrana döndüğünde ona verdiğim baş işareti ile tableti ekranla senkronize etmeye koyuldu.

"Gecikme için kusura bakmayın." Bakışlarım kol saatime döndüğünde on beş dakika geç kaldığımızı görüyordum. Ama tüm gece başka bir proje üzerinde çalışıp program yazmakla meşguldüm. "Sorun değil Pars." Kenan Bey'in sesiyle gözlerim arkadaki ekrana döndü. Her şey çoktan hazırdı.

Sibel geri çekilerek kendi için hazırda bekleyen sandalyeye yavaşça çöktüğünde Sofia'ya doğru ilerleyip yavaşça belini elimle destekledim ve onu bir adım öne çıkardım. "Sofia ile tanışın, kendisi bugünden sonra Sirola'nın bu şirketteki teknik takibiyle ilgilenecek. Kafanızı karıştıran ya da çözemediğiniz herhangi bir aksaklıkta onunla kolaylıkla iletişime geçebilirsiniz."

 

 

 

♟️♟️♟️

 

NASYA

Gözlerim Pars'ın üzerinde dolanırken onun elini Sofia'nın beline dolayışıyla rahatsızca kıpırdandım. Sofia'nın gözleri Pars'ın yüzünde hayranlıkla dolanırken avuçlarımın arasındaki tahta kalemi elimin içinde çevirip duruyordum.

Bir hafta sonra Pars'ı yeniden görmek bende iç gıcıklayıcı bir gerginliğe sebep olurken bu kızı görmek sinirimi bozuyordu.

"Teşekkürler Sofia yerine oturtabilirsin." İri el ince beli serbest bıraktığında Sofia iğrenç mavilerini gözlerimde anlamlandıramadığım bir ifade ile gezdirdi. Sanki bir zafer kazanmış gibiydi. Ama neyin zaferi anlamıyorum.

"Şimdi." Pars'ın sesiyle dikkatimi yeniden ona çevirdim.

Üzerindeki koyu lacivert takım omuzlarının iriliğiyle gergince duruyordu, bakışlarım yavaşça pantolonuna kayarken kendimi durduruyordum.

'Ne yapıyorum ya...'

Bakışlarım önümdeki dosyada tutunduğunda sesi kulaklarıma doldu. "Sirola şirketin alt yapısında gizli bir güvenlik ağı oluşturuyor." Tahtaya doğru yaklaştığında güzel parmakları kıvrakça ikinci ekrana geçmesine yardım etti.

Tüm ciddiyetiyle bize döndüğü yüzüyle bakışları odanın içinde belli bir kişi hedeflemeksizin üzerimizde geziniyordu. O sırada gözlerim yeniden pantolonuna döndü, gördüğüm şişkinlikle gergince kaçırdım gözlerimi.

Lanet olsun bunu bilerek yapmıyorum! Yemin ederim, bilerek yapmıyorum.

"Yapay zekâ bir ay gibi kısa bir sürede kâr payını ve olası riskleri hesaplaması için programlandı, mali kayıpları en aza indirebilmek adına insanlardan daha güvenilir olduğu aşikâr."

O bir şeyler anlatmaya devam ederken ben tüm dikkatimi güzel yüzüne veriyordum. İri dudakları yavaşça açılıp kapanırken hafifçe uzayan kirli sakalları kemikli çenesinde dağınık bir resim çizsin diye beklerdim ama hayır, öyle temiz öyle kusursuz bir görüntüsü vardı ki. Özenle taranan saçları ve insanı geren kara gözleri odanın içinde uzun kirpiklerinin altından dolanıyordu. Konuşurken aldığı nefesler sivri burnunun kanatlarını hafifçe indirip kaldırıyordu.

Sevişirken yüzünün aldığı şekli öyle merak ediyorum ki. Zevkten kasılırken hala böyle yakışıklı kalabilir mi, merak ediyorum.

Bakışlarım yeniden dudaklarında tutundu, günler önce aklımı allak bullak edip irademi kaybettiren dudaklarında. Öyle iç gıdıklayıcı bir siması vardı ki, düşüncelerim suçlu hissetmeme sebep oluyordu.

Alphan'a karşı yapılan bir yanlışı kendi içimde alevlendirmekten başka bir şey değil. Üstelik Pars'ın da gözleri artık bana ilk günlerdeki gibi bakmıyordu. Bakışları üzerimde saliseler arasında dolanıp yeniden kayboluyordu.

"Anlamadığım şu." Alphan'ın sesiyle irkilerek gerçekliğe döndüğümde şaşkınlıkla bakışlarım ona döndü. Odada yalnızca Pars'ın sesi dolanırken o sesiyle konuşmasını bölüyordu. "Bir bilgisayara ne kadar güvenebiliriz? Ya işler umduğunuz gibi gitmezse Pars Bey." İğneleyici kelimelerle herkesin bakışları Pars'ın üzerine döndü.

Yüzünde sinirli bir gülüş kısa süreliğine oluştuğunda adımları ortadaki büyük masaya doğru ilerledi. Yüksek masa, belinden aşağıda kalırken geldiği pozisyon kasıklarımı hareketlendirdi. Elleri masaya yavaşça dayandığında öldürücü bakışlarını Alphan'ın üzerine dikti.

Üzerine eğildiği masada iri parmakları masayı öyle güzel kavradı ki ağırca yutkundum. Pars hayvanının yüzü şeklinde işlenen yüzüğü ile hem tehlikeli hem de güçlü görünüyordu.

Şu an bu masanın üzerinde uzansam muhtemelen hiçbir zorluk çekmeden bacaklarımdan tutup beni pantolonunun önündeki o kabarıklığa kolayca bastırırdı.

'Ne yapıyorsun! Kendine gelmezsen kan gövdeyi götürecek!'

İç sesimin uyarısıyla kendimi toparladım ve odanın içindeki gerginliğe geri çekildim. Bakışlarım Pars'ın yüzüne yükseldiğinde gördüğüm şeyle tenim ürperiyordu. Eğer gözler silah olarak kullanılabilseydi Alphan delik deşik olmuştu, diye düşünmeden edemiyordum.

"İsim neydi?" dedi gözü hafifçe seğirirken.

Ağırca yutkundum. Aralarındaki gerginliği en iyi bilen bendim ve bu odada herhangi bir aksilik yaşanırsa ne yapardım, bilmiyorum.

"Alphan!" Sıktığı dişlerinin arasından sessiz bir öfkeyle fısıldadı.

"Öncelikle Alp. Ben konuşurken sözümün kesilmesinden nefret ederim!" Dişlerinin arasından bir küfrü yuvarlar gibi konuştuğunda babam gerginlikle araya girdi. "Şirkette yeni Pars, o yüzde-"

Pars'ın gözleri Alphan'ın yüzünden bir saniye bile ayrılmadı ama babama doğru havalanan eliyle onu susturuyordu. "Sözümün kesilmesinden nefret ederim! Konuşmamın bitmesini bekleyeceksin ve sonrasında merakını giderecek soruları 'eğer vaktim kalırsa' senin için cevaplayacağım. Anlaşıldı mı?" Başını ağırca salladığında ondan bir onay bekliyordu.

Gözlerim korkuyla Alphan'a döndüğünde onun ağırca yutkunuşunu gördüm. Babamı susturan Pars'a karşı gergince salladı başını.

"Kelimeler Alp! Kelimeleri kullan! Anlaşıldı mı?" Köşeye sıkıştırıyordu.

Bundan büyük bir zevk aldığını görebiliyordum. Alphan ise şirket kurallarına hâkim olmasının getirisi ile sıktığı dişleriyle fısıldadı. "Anlaşıldı."

"Anlaşıldı, ne?" Kaşları havalanan Pars gösterdiği küstah tavırla beni bile sinir ederken araya girdim.

"Uzatmasanız mı?" Seslenişimle gözleri bana döndü. Kızıl kahveleri üzerimde öfkeyle dolandığında yavaşça yutkundum. "Ben iş görüşmelerinde ilişki dayanışmalarından hoşlanmam küçük hanım! Korkarım sevgilinizi şirket ortamında benden koruyamazsınız."

Gözleri yeniden Alphan'a döndü. "Şimdi?" dedi emin bir sesle elleri hala masada sertçe dayalıyken bıkkınlıkla bir nefes verdim. "Anlaşıldı Efendim." dedi Alphan neredeyse hırlayıcı bir tınıyla. Pars ise ellerini geri çektiğinde yeniden dikkatini arkasındaki ekrana çevirdi. "Güzel."

Anlatmaya devam ettiğinde Alphan'ın dizini stresle salladığını görebiliyordum. Uzanıp masanın aldatından elini tuttum. Benim yüzümden uğradığı bu tahrik bok gibi hissettiriyordu.

Hızla elini benim ellerimden çektiğinde neye uğradığımı şaşırdım. Evet, haklı olanlar benim yüzümdendi ama bunu ben mi istedim?

"Son olarak, şirket politikası gereği asıl veriler Katipoğlu şirketinin veri tabanında toplanıyor olacak." Geri çekildiğinde asistanı hızla oturduğu sandalyeden kalktı ve sistemi toplamaya başladı.

"Şimdi soruları alabilirim." çektiği sandalyeye ağırca oturduğunda bakışları kol saatine döndü. "Kısıtlı vaktim var, en önemli olanları cevaplayacağım." dedi küstahça.

"Öncelikle Pars Bey, Alphan Bey'in sorduğu soruya bir açıklık getirir misiniz?" dedim dişlerimi sıkarak. Gözleri beni öldürmek ister gibi yüzüme döndüğünde ağırca yutkundum.

'Bir hafta önce gözleri parlayan adam nerede?'

"İsim neydi?" dedi Ağırca yutkunduğumda yaptığı şey artık cidden çocukça geliyordu. "Nasya."

"Nasya. Pekâlâ, Nasya Hanım, yapay zekânın kodlaması şahsım tarafından dönemin son teknolojisiyle oluşturuldu. Güvenlik açısından kendini sürekli tekrar eden bir hafızaya sahip, her gün kendine yeni bir kilit seçiyor ve hiç durmadan gelişiyor. İşlerin tersine dönmesi gibi bir durum söz konusu değil, bu da bir bilim kurgu filmi değil. Bu bir program ve program ben ne yazarsam onu oynar. Ben ne kadarına izin verirsem o kadarını kavrar ve öğrenir."

Söylediği şeylerden bir bok anladığım yoktu ama Alphan'ın intikamını almak istiyordum. "Bu kadar emin olmak mümkün mü? Her şeyin bir hata payı vardır."

Burnundan histerik bir nefes verdi. "Tam beş senedir Nasya, ülkedeki tüm tanınmış bankaların dijital verilerini Sirola koruyor. Önceki yıllarda sisteme giren otlakçıları engelleyerek her yıl bankalara milyar dolarlar kazandırıyor. Yani..." Dirsekleri önündeki masaya dayandı.

'Masa fantezim mi var benim, ne oluyor! Odaklan, odaklan Nasya!'

"Ben hata yapmam. Hata yapacak bir kod yazmam." Küçümseyici bakışları üzerimde gezindiğinde sabır dolu bir nefes çektim. Bir adam nasıl böyle tersi yönde değişir.

"Başka soru?" Bakışları üzerimden terse döndüğünde diğer adamların sorduğu sorulara tatmin edici cevaplar vererek onları da ikna ediyordu.

Sadece yakışıklı değil, oldukça zeki ve bu zekânın getirdiği bir küstahlık taşıyordu.

Bana bakmadığı kısa anlardan istifade ederek bakışlarımı saçlarında, ok gibi duran kirpiklerinde, durmadan hareket eden dudaklarında gezdiriyordum. Daha birkaç gün önce rujumun bulaştığı dudaklarında...

O görüntüyü yeniden hayal etmek bile kasıklarımı harekete geçirirken ellerine bakmaya başladım. İri parmaklarıyla beni yönetirken yüzüğünün soğukluğunu tenimde hissetmeyi düşlemekten, kısa bir an da olsa kendimi alamadım.

"İzninizle." Alphan daha fazla dayanamayıp sandalyesini sertçe geri ittiğinde toplantı odasından bir rüzgâr gibi eserek çıktı.

Bende yavaşça ayağa kalktığımda gözlerim Pars'a döndü. Yaptığı şeyin farkında mıydı bilmiyorum ama bizi hiç umursamadığı ortadaydı.

Aceleyle odadan çıkıp Alphan'ın peşinden koridorda koşar adım ilerlediğimde yetişerek kolundan tuttum. "İyi misin?"

Tedirgin sesimle öfkeli bakışları yüzümde gezindi. "Değilim! Bilerek yapıyor şerefsiz! Yemin ederim bilerek yapıyor!" Öfkeyle sıktığı dişlerinin gıcırtısını duyuyordum.

"Takma kafana, sen sadece merakını gidermek istedin ve bunda yanlış bir şey yok." Kendimi böyle suçlu hissetmekten nefret ediyorum.

"Kaldıramıyor! Beni seçtiğin için kaldıramıyor! Kanına dokunuyor şerefsizin. Daha çok dokunacak! Çok dokunacak!" Arkasını dönüp hızla odasına doğru ilerlediğinde söylediği şeyle beni rahatsız ediyordu.

Ben sanki kazanılması gereken bir eşyaymışım gibi davranması garip. Oysa sadece onunla kaybettiğim şansı yeniden yakalamak istemiştim. Fakat bu bir haftada oldukça takıntılı bir adam olduğu gerçeğiyle boğuşuyorum. Bana her yaklaşmaya çalışışını engellediğim sefer küçük bir kriz geçiriyor.

'Hayır.' Kelimesini kabul etmeyen bir yapısı var ya da ben, aklım Pars'ta kaldığı için ona haksızlık ediyorum.

"Tekrar teşekkür ederiz Pars Bey." Genel müdürün heyecanlı sesi ile Pars'ın toplantı odasından çıktığını görüyordum.

Öfkemi yönlendirecek kişi olarak onu seçtiğimde adımlarım o tarafa döndü. Sivri topuklularım yere sertçe vururken yanlarında sabırsız bir nefesle durdum. Pars'ın gözleri üzerimde gezindiğinde umursamazca geri çekti bakışlarını üzerimden.

"Söylediğim gibi, Sofia olası bir aksilikte burada olacak." Bakışları ile solunda duran Sofia'yı gösterdiğinde aptal sarışının yüzünde koca bir gülümseme oluştu.

"Tabii efendim, dilerseniz kendisine şirketteki odasını gösterebilirim."

"Harika olur." Sofia heyecanla Müdür Gökhan'a doğru bir adım attığında başıyla Pars'a selam verdi ve hızla ayrıldılar bizden.

"Ben şirkete geçiyorum." Adil Katipoğlu'nun sesi kulaklarımda dolanırken Pars ona başıyla bir onay verdi.

Ardından şirketin çıkışına doğru ilerleyen adımlarıyla şimdi yalnızca ben ve Pars baş başa kalıyorduk. Asistanı ve Davut ileride Pars'ı beklerken Pars'ın bakışları üzerime döndü yeniden. "Seni dinliyorum?"

"Ne yapıyorsun sen? Nasıl bir küstahlık bu!" Bağırtımla şakakları geriliyor ve yanakları öfkeyle kızarıyordu. "Sesini kıs!"

Öldürücü bakışları yüzüme bir tokat gibi inerken hızla kolunu kavradım ve onu kendi odama doğru çekiştirdim. "Ne yapıyorsun Nasya!" Bağırtısıyla durmadım, odama kadar çekmeye devam ettim ve açtığım kapıyla onu içeriye doğru ittirdim.

Kapıyı arkamdan sertçe kapattığım da bağırışım odanın içinde patladı. "Derdin ne senin! Ne istiyorsun! İlişkimi mi bozacaksın?" Üzerime doğru büyük bir adım attığında tam dibimde durdu.

"Hangi ilişki?" Alaylı bakışları üzerimde dolandığında aklım karışıyordu. "Dalga mı geçiyorsun? Hangi ilişki diyor bir de!" Bakışlarım cezbedici bir tuzak gibi olan yüzünde gezinirken konuşmaya başladı.

"Beni iyi dinle!" Sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle fısıldadı. "Benimle bu ses tonuyla konuşmana izin vermem! Benimle kimsenin bu ses tonuyla konuşmasına izin vermem! Kıs o sesini!" Kokusu genzime hücum ederken iri bedenin gölgesi üzerime düşüyordu. Kızıl kahveye çalan bakışları ile başını yavaşça eğdi ve yüzümün hemen önünde durdu. "Sevgilinin sınırı aşmış olması hataydı! Bu uyarıyı o dâhil herkese yapardım! Beni tanıyan herkes, iş konusundaki kurallarımı çok iyi bilir!"

Bakışlarım yüzüme çarpan nefesin çıkış kaynağına kayarken ağırca yutkundum.

Bir yanım, uzanıp öpmemi fısıldıyor diğer yanımda 'Bunu neden yapasın ki?' diyordu. Kapıldığım ikilem yüzünden ağırca yutkundum.

"Benim yüzümden değil yani." dedim. Sesim neredeyse içime kaçıyordu.

"Seninle alakası bile yok! İş hayatında oldukça ketum bir adamımdır Nasya. İnan bana, sevgilinin güncel hayatında ne bok yediğiyle ilgilenmiyorum ama iş dünyasında bazı katı kurallar vardır. Bazı saygı çerçeveleri..."

'Benim için değil yani.'

"Anlıyor musun?" Kırıcı sesiyle başımı yavaşça salladım ve bir adım geri atarak nefesinden uzaklaştım. "Kelimelerini kullan." dedi emir verici bir tonla.

Dişlerimin arasından öfkeyle fısıldadım. "Anladım işte dedim ya, anladım!"

"Derdin ne senin Nasya?" Bana doğru attığı yeni bir adımla tam dibimde durduğunda yeniden kokusuna çekiliyordum. Doğrudan libidomu etkileyen baş döndürücü kokusu ve tertemiz kokan nefesi...

"B-bir derdim yok." Bakışlarım yüzünde dolanıp dudaklarına indi.

"Bir derdin var. Ama yanlış mı anlıyorum diye düşünüyorum." Uzun boyunu eğerek yüzümüzü aynı hizaya getirdiğinde midemde uçuşan kelebekleri tek tek yakalayıp öldürmek istedim.

"Ne saçmalıyorsun Pars?" Geri çekilmek için bir hamle yaptığımda beni tulumumdan tutup bedenine çarptı. Şaşkın bakışlarım yüzüne döndü.

"Çözemiyorum seni? Sevgilini ölümüne savunuyorsun ama..." Sustu.

Dudakları birkaç santim önümde durduğunda bakışlarımı yüzünden kaçırdım. İrademi kaybettiğimi kasıklarımdaki hareketlilikle hissediyordum.

"Ama ne?" dedim titrek bir nefesle.

"Bütün toplantı boyunca, gözlerin öyle tehlikeli yerlerde dolandı ki..." Söylediği şeyle gözlerim utançla kapandı.

'Anlamış işte aptal Nasya, anlamış!'

'İyi de bana bakmıyordu bile.'

"Ne dediğini anlamıyorum." Kendimi yapıştığım sert bedenden geri çektiğimde bakışları, kıstığı karalarının ardından üzerimde dolandı. Beni çözmeye çalıştığını görüyordum.

'Ben bile çözemiyorum kendimi Pars.'

Gergince yutkundum, hiç bir şey demeyişi beni korkuturken yavaşça geriye doğru adımladım ve odanın kapısını usulca açtım. "Bence bu konuşma burada bit-"

Hareketlendiğinde bana doğru attığı adımlar tam dibimde durdu ve ellerini kapıya yasladı. Yavaşça kapattığı kapıyla şaşkınlıkla aralanan dudaklarıma kaydı bakışları.

Kolunu belime dolandığında bedenimi yavaşça kapıya çarptı. "Neyi merak ediyorum biliyor musun?" Alnı yavaşça yüzüme dayandı, nefesleri, dudakları sus çizgimin üzerinde durduğunda ağırca yutkundum.

"Seni tatmin edemiyor mu? Bu yüzden mi gözlerin sürekli pantolonumda gezindi?"

"Sen ne saçm-" Öfkeyle ellerimi gövdesine yasladığımda onu geri itmek istedim fakat dolgun dudakları benimkileri sertçe kavradı. Nefesi dudaklarımın arasından içime akarken bedenimi kendiyle kapı arasında sertçe ezmeye başladı.

"Ah!" İniltilerim onun hırçın nefeslerine karışırken kasıklarım ön görülemez bir alevle kaplandı.

Acılı bir iniltiyle fısıldadı. "Dokundu mu sana?"

Kesik iniltilerim nefes nefese yüzüne doğru çarptı. "P-Pars."

"Dokundun mu ona söyle! Dokundun mu lan!"

Kadınlığımın duvarları ince bir sızıyla beni öpüşüne karşılık vermeye iterken elleri boynumu sertçe kavradı. Beni dudaklarına öyle sıkı bastırıyordu ki nefesim, burnumun yüzüyle sertçe ezilirken aradan bulduğu boşluktan gideriyordu oksijen ihtiyacını.

"Cevap ver." Öpüşlerinin arasına karışan acılı fısıltı bedenimdeki adrenalini yükseltirken iniltiyle fısıldadım.

"D-dokunmadı."

Nefes nefese söylediğim bu söz öpüşlerini giderek sertleştirirken dilini dişlerimin arasından ağzımın içine sertçe sokuşturdu. Kesik iniltilerle bacaklarımı birbirine bastırdım.

Boynumdaki ellerini geri çektiğinde bedenimde gezinmeye başlıyordu. Sanki acelesi vardı ve açlığını gidermeye çalışıyor gibi...

"Benden nasıl vazgeçersin!" Sıcak dudakları burnumun üzerine yüzümü yalayarak çıktığında geri çekilip alnını alnıma sertçe bastırdı, aldığı sesli soluklar nefesiyle önüme düşen saçlarımın uçmasına neden oluyordu. Burnunu yanağıma bastırdığımda güçlü bir nefesle kokumu içine çektiğinde kulaklarımda öfkeyle harmanlanan çaresiz fısıltısı dolandı. "Benden nasıl vazgeçersin delireceğim!"

İri dudakları yanağımı ıslatarak kendine bir rota oluşturduğunda artık durmayacağını anlıyordum. Sanki benden intikam alır gibi irademi çekip almıştı ellerimden, yaptıklarımın öcünü alır gibi beni kendine muhtaç bırakıyordu.

Sert öpüşleri boynuma doğru inerken sıcak nefesi tenimde yanıcı izler bıraktı. Ellerini arkamdaki kapıya yasladığında erkekliğini sertçe bedenime çarptı.

Bana dokunuyordu... üstelik öyle büyük bir açlıkla dokunuyordu ki, sanki başından beri hakkı olanı sonunda alıyormuş gibi bir dokunuşla.

Ellerinin bedenime gönderdiği elektrik tüm benliğimde yankılandı, beni öptü, öpülebilecek en hırçın öfkeyle, tenimi içine çekti, çekebileceği en büyük güçle...

Kasıklarımın üzerinde hissettiğim sertlikle boynuma bırakılan iniltileri gözlerimin zevkle tavana dönmesine neden olduğunda yeniden bedeniyle beni kapıya geçirdi. Sırtımı destekleyen kapı arkamda titrerken her an içeriye birinin girebileceğine duyduğum korku boynumdaki aç emişlerle siliniyordu.

"P-Pars, ah!"

İniltilerim tıpkı bir sızlanma gibi çıkıyordu dudaklarımdan. Bedenimdeki açlık beni çıldırtıyor ve dahasını yapmam için mantığımı devre dışı bırakıyordu.

Dişlerinin arasında ezdiği etimle acılı bir inilti bıraktım. "Sshh."

Hızla geri çekildiğinde iri elleri belime doğru kaydı ve beni tıpkı bir çanta gibi kucağına kolaylıkla aldığında bacaklarımı beline dolayarak ellerini kalçalarıma sardı. Kalçamda hissettiğim sertliğe doğru beni bastırırken avuçlarının içinde ezdiği kalçamla kollarımı omuzlarına yasladım. Beni yeniden kapıya sertçe çarptı.

Yüzünü geri çektiğinde bakışlarındaki yakıcılık, sızlayan kadınlığımın üzerine dökülen bir kadeh votka gibiydi. Ateşimi yükseltiyor ve beni harlıyordu.

"Sikeyim öyle güzelsin ki..." Yaptığı iltifatla dudaklarıma yapıştı, fısıltısı azgın nefesiyle ağzımın içine aktı.

Daha dakikalar önce uzaktan baktığım sertliğini kasıklarımda, ellerini kalçamda, dudaklarını yeniden dudaklarımda hissederken, bu an bir illüzyon gibi geliyordu. Gerçekliğine inandıran şey ise burnuma çarpan ferah kokusunun genzime doluşu ve nefesinin tenime çarpışıydı.

İrademi tamamen kaybetmek üzereydim. Öyle ki burada şuracıkta kendimi onun ateş gibi yanan bedenine teslim edebilirdim.

Ama bu yanlıştı. Ben böyle bir kadın değildim. Bedenimdeki hâkimiyetini çaresiz fısıltımla durdurmak istedim. "Dur."

Ama beni duymuyordu, dudaklarının arasında kaybolan fısıltım benim tarafımdan bile duyulmuyordu. "D-durmamız gerek." dedim iniltiyle.

"Çok özledim seni! Seni çok özledim." Geri çekildiğinde alnını benimkine sertçe çarptı ve açlıkla fısıldadı.

"Öyle uzun zamandır bekliyorum ki , insanın âşık olduğu kadını böyle beklemesi ne kadar sancılı bir süreç biliyor musun? Seni yeniden tadabilmek istiyorum, kadınlığının üzerinde iştahla dolanırken tadına doymak istiyorum." Saklamadığı ihtirasla söylediği şeyler bacaklarım arasında ıslaklığa neden olurken ben, bacaklarımı birbirine bastıramamanın çaresizliğini yaşıyordum.

Öfkeli sesi, şehvetiyle karışık kulaklarımda dolanmaya devam etti. "Hep benim olmalıydın Nasya, hep bana ait kalmalıydın."

"Pars durmamız gerek." Belindeki bacaklarımı geri çektiğimde beni yavaşça titreyen ayaklarımın üzerine bıraktı.

Dur dediğimde durabilmesi, böyle bir anda bile beni düşünmesi içten içe hoşuma gitmişti.

"Dalga mı geçiyorsun?" Nefes nefese konuşurken yüzü geçen saniyelerin harareti ile kızarmıştı ve dolgun dudakları öpüşümle şişmişti.

Böyle iştahlı öpmüş olamam. Kim bilir ben ne haldeydim şu an? Emin olduğum bir şey varsa o da saçlarım dağılıp alnıma yapışmış ve yüzüm ise alev alev bir yangına teslim olmuştu. Kasıklarımdaki sızıdan bahsetmiyorum bile.

"Nasya gözlerime beni yemek istiyor gibi bakıyorsun." Şaşkınlıkla aralanan dudakları ile söylediği şeyler beni utandırıyordu.

"Yanlış." dedim geriye çekilirken nefesimi düzeltmeye çalıyordum fakat boynumdaki ıslaklık tenimi ürpertiyordu. Gözlerim yüzünde çaresizce dolandı. "Bu yaptığımız yanlış. Ben Alphan'ı seviyorum."

Bu adama karşı hissettiğim bu çekimden nefret ediyordum. Beni böyle kararsız bir pislik gibi davranmaya iten bu tutkudan deli gibi korkuyordum.

"Sen Alphan'ı seviyorsun?" Yüzünde sinirli bir gülüş görünüp kaybolduğunda başını hızla salladı. Ellerini hızla geriye verdiği ceketinin altından belindeki kemere dayadığında üst dişleri alt dudağını sertçe baskıladı ve şehvetle bakan gözlerini yüzümde gezdirdi. "Şimdi anlıyorum."

Sanki bir sorunun cevabını ansızın hatırlamış gibi bir aydınlanma belirdi yüzünde, ardından kaşları havalandı. Alaylı sesiyle yeniden konuştu. "Şimdi çok daha iyi anlıyorum. Nasıl bu kadar aptal olabildim ki? Beni sevdiğini anladın sandım! Anladın da bana bir adım atamıyorsun sandım!" Kendi kendine kızıyor gibiydi.

"Pars." Çaresizlikle ellerimi dağılan saçlarımın üzerinde gezdirip kulağımın arkasına verdim.

"Onu seviyorsun. Onu böyle bir anı bozabilecek kadar çok seviyorsun ama..."

Söylediği şeyle kendimi çok kötü hissediyordum. "Lütfen..."

"Ama beni de istiyorsun." Histerik bir nefesle gülümsedi. Ama içten bir gülüş değildi, daha çok saklı bir sinir vardı içinde.

"N-ne?" Duygularımı karşımda dile getirişi beni afallatırken keskin bir nefesle soluklandı ve devam etti. "Onu kalbin için istiyorsun; sevmek, düşünmek, önemsemek, yanında olmak için ama beni bedenin için istiyorsun. Beni sadece bedenin için istiyorsun, arzularını dindirmek için."

Gözleri öfkeyle baksa da yüzünde karanlık bir ifade yayıldı. "Bana uyar." Hızla üzerime geldiğinde beni yeniden öpeceğini düşünerek gözlerimi kapattım. Bu ihtiras hoşuma gitmişti. Yanlıştı ama hoşuma gitmişti işte.

Tam dibimde durduğunda beni öpmek yerine kulağıma doğru eğildi ve düzensiz nefeslerle bir hırıltı bıraktı. "Nerede olduğumu biliyorsun Nasya. Beni istediğin zaman bulabilirsin." nefeslendi. "Ama..." Duraksadı ve birkaç saniye bekleyerek sözlerini tamamladı. "Tek bir şartım var, sana istediğini vermek için tek bir şart."

Yüzümü kulağından geri çektiğimde burun buruna geliyorduk. Sıcak nefesi dudaklarımın üzerinde gezinirken çaresizce kendimi toparlamaya çalıştım. "Ne şartı?" diyebildim titrek bir nefesle.

"Bedenin yalnızca bana ait kalacak. Bunun sözünü verdiğin an, sana arzunun en sıcak odalarını sonuna kadar açacağım. Sevgilinden uzak kalabileceğine inanıyorsan gel bana. Sana dile getirmekten bile utandığın şeyleri yaşatacağım. Ama yalnızca ben, bedeninde haricimde kimsenin salyasını istemiyorum. Madem beni arzuların için istiyorsun, şartım bu. Düşün, taşın. Emin olduğunda bana gel."

Dudakları yavaşça benimkileri örttü ve sessiz bir öpücükle Kendini geri çekti. "Şimdi müsaadenle." Yavaşça bana sırtını döndü ve beklemeden odanın kapısına doğru ilerledi, açtığı kapıdan çıkıp giderken beni odada bir başıma bırakıyordu.

Yaptığı teklif berbat hissettirmişti fakat kendimle yaptığım dürüst muhasebede bu adamı artık daha fazla arzuladığımı biliyordum. Öyle ki sonu gelmeyecek bir yangının fitilin ucunu ateşe vermişti.

Alphan'ın sevgisini, bana olan ilgisini istiyordum. Tüm lise boyunca bunu arzulamıştım ama Pars... Onu seçen ben değildim, bedenim ve iradem ona doğru çekiliyordu. Mantığım işlevini kaybediyor ve bana çılgınca şeyler fısıldıyor.

Yanaklarım alev gibi yanarken sırtımla kapattığım kapının arkasında yere çöktüm. "Ne yapacağım ben?"

Nefeslerim hala düzensiz ve bedenim deli gibi kasılıyordu. Gözlerimi yavaşça kapattığımda Pars'ın az önce bedenimin üzerindeki hâkimiyetini düşünemeden edemiyordum. Külotum sırılsıklam olmuş ve üzerimdeki tulumun altından göğüs uçlarım dikleşmişti.

Kulağıma çalan mesaj sesiyle irkilerek bakışlarımı masanın üzerinde titreyen telefona çevirdim. Kısa bir sessizliğin ardından yeniden titrediğinde yavaşça oturduğum zeminden kalktım ve masama doğru ilerledim. Işığı henüz sönen telefonumu uzanıp aldığımda ekran kilidini açtım ve kayıtlı olmayan bir numaradan gelen mesajlarda gezindi gözlerim.

43 64: Teklifim oldukça açık Nasya. Her zerrenle bana ait kalacaksın. Yalnızca bana! Üstelik Bunu sadakatsizlik olarak düşünme, sen en başında zaten benimdin.

43 64: Kararını verdiğinde bana ulaş. Senden haber bekliyor olacağım.

Dudaklarım hayretle aralandığında mesajın kimden geldiğini anlamıştım. Kelimeleri neredeyse onun ses tonuyla okuduğumda kasıklarımdaki hareketlilikle kendimi çok kötü hissediyordum.

Neden bu aptal çekimi Alphan 'a karşı hissetmiyorum! Neden?

 

 

 

♟️♟️♟️

Begüm'ün aracı büyük rezidansın önünde durduğunda bakışları yan koltuğunda oturan Ticket'a döndü. "Bakalım sevecek miyiz?"

Uzanıp kafasını yavaşça sevdiğinde araçtan indi ve Ticket'in kapısını açtı. "Gel bakalım." Tasmasını yavaşça tuttu ve arabadan aşağıya indirdi.

Kapının önündeki vale aceleyle araca doğru ilerlerken Begüm Ticket'le beraber büyük binanın güvenliklerinden içeri girdi. Güvenlikte kendini bekleyen emlakçı ile karşılaştıklarında genç adam heyecanla Begüm'e doğru yaklaştı.

"Geciktim biraz kusura bakmayın." Begüm'ün güleç sesi emlakçı tarafından hoş görüyle karşılık buluyordu. "Hiç önemli değil, isterseniz çıkalım." Asansöre doğru yürüdüğünde Begüm de heyecanla kuyruğunu sallayan Ticket'le beraber peşinden ilerledi.

Kabinlerin açılmasını büyük bir heyecanla bekleyen Ticket sevimli havlamalarını lobiye bırakıyordu. "Oğlum sakin ol." Begüm kıkırtı ile bakışlarını Ticket'e çevirdiğinde onun burayı çoktan sevdiğini anlamıştı.

"Buyurun Begüm Hanım." Emlakçı elleriyle açılan kabini gösterirken begüm oyalanmadan içeriye doğru bir adım attı. Emlakçı ve Ticket da içeri girdiğinde kapanan kapılarla asansör hızla katları çıkmaya başladı.

"Bina 2017 yılında inşa edildi fakat senelik bakımları kusursuz bir şekilde yapılıyor. Tüm sakinlerimiz mülk sahibidir. Her biri nezih insanlar, oldukça temiz ve sakin bir iş merkezidir. Sizin ofisiniz çatı katında olacağı için, dilerseniz terası kapatarak ofise katabilirsiniz. Hali hazırda aynı katı paylaşan bir psikoloğumuz daha var, Talha Yıldırım. Talha Bey harika bir insandır. Terası onunla ortak kullanıyor olacaksınız fakat ikinizin arasını kesen çitler mevcut. Kendi tarafınızla istediğiniz şeyi yapabilirsiniz fakat Talha Bey'in özellikle çatıdaki bahçe için o ofisi tercih ettiğini biliyorum. Eminim iyi anlaşacaksınızdır."

Asansör durduğunda Begüm önden indi ve emlakçının arkasından gelerek onu yönlendirmesine izin verdi. Önünde uzanan pencerelerin gün ışığını koridora boca edişi yüzünde memnun bir gülümseme oluşturdu. "Çok aydınlık." dedi memnun bir mırıltı ile.

"Gün ışığını seviyorsanız ofisinize bayılacaksınız." Emlakçı, ilerleyerek açtığı kapıyla yavaşça geri çekildi.

Begüm yavaşça Ticket'in tasmasını çözdüğünde onun odanın içine heyecanla koşuşunu izledi. "Sanırım birileri oldukça heyecanlı." Kıkırtısıyla bakışları geniş ofisin içinde dolandı.

Tahmini 500 metrekare olan ofis alanı terasa açılan boydan camlarla İstanbul'un manzarasını ayaklar altına sererken güneşi içeride hissettiriyordu.

Begüm'ün memnun bakışları ofisin içinde gezindiğinde emlakçı teras kapılarına doğru ilerledi ve Ticket'in çıkabilmesi için kapıyı açtı. Heyecanlı köpek hiç düşünmeden terasa doğru atladı ve yerdeki çimlerin üzerinde sırt üstü uzanıp yuvarlanmaya başladı.

"Harika." Begüm'ün adımları terasa doğru ilerlerken Ticket uzandığı çimlerden kalkıp geniş terasta koşturmaya başladı.

"İçinize sindi öyleyse?" Emlakçının sorgulayıcı sesiyle Begüm yavaşça başını salladı. "Bayıldım. Muhasebeyle iletişime geçebilirsiniz."

Adımları yerdeki çimlere bastığınsa gözleri önündeki manzarada gezindi. Tamamıyla çimle kaplı çatı katında ortada duran küçük bir süs havuzu ev sahipliği yapıyordu.

Ticket'in heyecanlı havlamasıyla Begüm'ün bakışları solunda kalan yan ofise döndü. Komşu ofisin camlarına. İçeriden dışarıya çıkan genç adam elindeki kahve fincanıyla yüzünde kocaman bir gülümseme yerleştirmiş ve Ticket'a doğru adımlamıştı. "Merhaba ufaklık." Dedi yumuşak sesi ile. Begüm gördüğü manzara karşısında şoka uğruyordu.

"Talha Bey de buradaymış." Emlakçı Talha Yıldırım'a doğru ilerlediğinde genç adam bakışlarını kendine şaşkınlıkla bakan kıza henüz çevirmişti.

Yüzündeki gülümseme hızla silinirken gerginlikle yutkundu. Emlakçının seslenişi ile kendine gelen Talha Yıldırım başını adamın yüzüne çevirdi.

"Talha Bey, sizinle ne zamandır karşılaşamıyoruz. Nasılsınız?" Güleç sesiyle mecburi bir gülümseme alıyordu ondan.

"Kuzgun?" Begüm'ün hızlanan adımları Talha'nın yanında durdu. Kocaman açılan gözleri ile dudakları hayretle aralanıyordu.

"Ne?" Emlakçının şaşkın sesiyle Kuzgun araya girdi.

"Birine benzetti sanırım hanımefendi." Zoraki bir gülüşle bakışlarını begümün yüzünde gezdirdiğinde Begüm rahatsız olduğunu anlayarak konuyu kapatıyordu.

"Begüm Sipahi. Kendisi komşu ofisinizi satın alıyor. Artık kapı komşusunuz." Güleç emlakçı yaptığı açıklama ile Begüm'den sahte bir gülümseme aldı.

"Anlıyorum." Kuzgun'un düşen yüzüyle gergin olduğu her halinden belli oluyordu.

Emlakçının telefonu çaldığında müsaade isteyerek yanlarından ayrıldığında Begüm kollarını göğsünün önünde birleştirdi. "Demek, Talha." dedi alaylı bir mırıltıyla.

"Gerçek adımın Kuzgun olmasını beklemiyordun her halde." Tersleyici ses tonuyla Begüm'den kısık bir kahkaha aldı. "Öyle benimsemiştin ki ismini, sahiden Kuzgun sandım." Begüm'ün alaylı sesiyle Kuzgun, burnundan dışarıya sert bir nefes verdi.

"Neyse ne Begüm, bu olay aramızda kalırsa sevinirim." Kaşları havalanan genç kadın sorgulayarak süzdü Kuzgun'u. "Aramız?"

"Yani aramızda işte. Bana Kuzgun deme. Mümkünse unut o ismi." Uyarıcı bakışları Begüm'ün güzel yüzünde dolandı.

"Ne saklıyorsun psikolog Talha Yıldırım?" Bir adım atıp dibinde durduğunda burun buruna geldiler.

"Begüm." dedi uyarıcı bir sesle.

"Kuzgun." Kaşları havalandığında damarına basarak tekrar etti. "İyi haber elçisi Kuzgun, senin olayın ne bilmiyorum ama çözeceğim."

Geriye çekildiğinde uzanıp Ticket'in boynuna tasmasını taktı ve arkasını dönerek Kuzgun'un yanından uzaklaştı.

"Şansımı sikeyim!" Kuzgun'un sesi sıktığı dişlerinin arasında öfkeyle yuvarlanırken aceleyle ofisinin içine doğru ilerledi.

 

 

 

♟️♟️♟️

 

 

 

 

Bölüm Sonu

 

 

 

29. Bölüm alıtısı

 

 

 

♟️♟️♟️

 

"Efendim,Nasya hanım geldi." Koruma geri çekildiğinde içeri giren kadın ardından kapanan kapı ile girişte öylece duruyordu.

 

Yaşanan bu an gerçek mi bilmiyorum.
Bu kadar kafayı yemiş olamam her halde değil mi? Halüsinasyon görecek kadar delirmiş olamam...

 

"Nasya?" Ona doğru attığım şaşkın adımlarla bakışları gövdemde dolandı. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştuğunda güzel gözlerinden aşağıya bir kaç damla yaş bıraktı.

 

Ağırca yutkundum.

 

"Geç kaldım değil mi..." dedi baygın gözleri gövdemi dolanırken. "Dokundun ona..." sessiz bir hıçkırıkla dizlerinin üzerine bıraktı kendini. Yüzünü avuçlarının arasına aldığında bastırmaya çalıştığı ağlaması beni kaskatı kesiyordu.

 

Durdurmak için mi geldi..
Beni durdurmak için, benim için geldi...

 

Yavaşça yanında yere çöktüğümde küçük ellerini çektim yüzünden geriye.
"Nasya..." adı dudaklarımdan titrek bir şaşkınlıkla dökülürken parlak gözleri yüzümde tutundu.

 

"Çok kötü..." boğazına dayanan hıçkırıklarla başını iki yana salladı.

 

"Çok kötü bir his..." yeniden ağlamaya başladığında ne yapmam gerek anlayamadım.

 

"Sakin ol... bak bana.." çenesini tutup kendime çevirdim.

 

"Kötü olan ne söyle..."

 

"Bu his... " elini göğsüne bastırdı. "Bu his çok kötü... nasıl hissettireceğini göstereceğim dedin ya, çok kötü Pars..." sarhoş dili dolanırken yüzünü çenesini tuttuğum avucumun içine bastırdı.

 

"Nasya..." şaşkın sesimle ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemezken yüzünü iki elimin arasına aldığımda gözleri benimkilere döndü.

 

'Siktir... ağlama kızım.. ağlama lan... '

 

"Her şey, her şey o kadar fazlaki, keşke diyorum... keşke hiç uyanmasaydım... o zaman tüm bunları yaşamazdım..."

 

"Ne diyorsun sen..." titrek bir nefesle alnımı onunkine yasladım. "Ne diyorsun yapma. Söyleme onu..." genzim yanarken devam etti konuşmaya.

 

 

 

 

Loading...
0%