@nurdogru26
|
♟️♟️♟️ Gecenin içinde esen sert rüzgâr saçlarımı uçuşturuyor ve üzerime sıkıca sardığım şalın uçlarını çekiştirirken bakışlarım rıhtıma vuran dalgalarda geziniyordu. Şirketten geleli saatler olmuş ve kendimi rıhtımdaki masaya bırakıp saatlerdir denizi izliyordum. Zihnim saatler önce yaşadığım duygu yoğunluğuyla doluydu. Duygu yoğunluğu ve sonrasında aldığım cesur mesajlarla... Pars'ı düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Şu an ne yapıyor mesela? Bir haftadır yan yalıya uğramıyor, nerede kaldığını merak ediyorum. Yan komşumuz olsaydı şimdi onu görmek için çitlerin ardından bakmam yeterdi ama şu an nerede ya da ne yapıyor bilemiyorum. Kendimi berbat hissediyordum. Alphan'a bunu yapmamalıydım, şu an Pars'ı düşünmem bile öyle alçakça ki. En başında bu adamın ilgisi üzerime titreyişi beni böyle bunaltmışken ben neden günlerdir onu anımsıyorum, neden bugün kendime engel olamadım? Çıldıracağım! Kim bilir, hakkımda ne düşünüyordur. Açgözlü bir kadın olduğumu düşündüğüne eminim, aksi halde bana 'Onu aşk için beniyse tutku için istiyorsun.' demezdi. Peki, ama neden Pars'a karşı böyle bir çekim hissediyorum ben? Delireceğim! Niye Alphan'la değil onunla olmak daha kolay, niye onun öpüşü ya da dokunuşu böyle rahat hissettiriyor? Düşüncelerimin arasında kaybolduğumda beni gerçekliğe döndüren Begüm'ün ve Doğa'nın kahkahaları oluyordu. Salon kapılarından dışarıya çıktıklarında başımı omuzumun üzerinden geri çevirip onlara baktım. Doğa Begüm'ün İngiltere'deki arkadaşlarından biriydi, aramıza sonra katılacak dedikleri şu gizemli kız. Bu akşam eve geldiğimde onu Begüm'le evde bulmuş ve kısa bir merhabadan sonra tek başıma kalmaya karar vererek dışarı çıkmıştım. "Hadi ama ya, kız ne güzel ayarlamış. Zaten kokteyle gelemedim. Eğleniriz biraz." Doğa'nın ısrarlı sesi Begüm'ün yorgun gülüşüyle karşılık buldu. Adımları yanıma ulaştığında karşımdaki bahçe koltuğuna bıraktı kendini. "Begüm gıcıklık yapma ya!" Bıkkın bir isyanla uzanıp kolunu sarstı. "Birkaç kadeh bir şey içeriz, şöyle bir modumuz yükselir. Kötü mü? " "Doğacığım, daha dün akşam gece kulübündeydik biz. Vallahi kafam üst üste kaldırmıyor ya." "Ya bu gece kulübü değil ki, meyhaneye gideceğiz. Şöyle koyacağız rakımızı mezemizi, sakin sakin muhabbet sohbet ede ede ya!" Küskünce yanına oturduğunda asık bir suratla ellerini göğsünde birleştirdi. "Gülce bana sorsaydı ona da söylerdim. 'İki gün peş peşe benim bünyem kaldırmaz.' diyorum." Begüm'ün alaylı sesiyle yüzümde sakin bir gülümseme oluştu. Aralarındaki ısrar dışarıdan komik görünüyordu. Önümdeki sehpanın üzerinde duran telefonum çalmaya başladığında gözlerimi üstlerinden çektim ve telefona uzandım. Alphan'ın aradığını gördüğümde sessiz bir nefesle cevapladım ve kulağıma yasladım. "Sevgilim." Sesinin neşeli gelmesi beni şaşırtıyordu. Şirketten çıkarken oldukça moralsizdi ama şimdi sesinde balonlar uçuyor. "Bir tanem?" dedim şaşkınlıkla. "Ne yapıyor benim güzel kızım? Geliyorsun sende değil mi?" Yankılı gelen sesle evde olmadığını anlamam çok da uzun sürmedi. "Nereye? Bir dakika neredesin ki sen?" Yüzümde şaşkın bir gülümseme oluştuğunda arkadan Birkan'ın sesini duydum. "Doğa söylemedi mi? Rakı balığa gidiyoruz. Siz hala çıkmadınız mı ya, ohoo!" Araç kapısının kapanma sesiyle yola çıkmak üzere olduklarını anlıyordum. "Begüm'e bir şeyler söylüyor ama..." Bakışlarım Doğa'ya döndüğünde konuyu öyle hızlı anlamıştı ki uzanıp elimdeki telefonu heyecanla aldı. "Alphan, Begüm 'Gelmiyorum.' diyor ya. Delirtecek beni. Bir şey söyle." Şikâyet edişi ile Begüm histerik bir gülümseme ile bana çevirdi gözlerini. "Sende gelecek misin?" dedi isteksiz bir sesle. "Yani bilmiyorum ki." Kararsızlığım Doğa'nın ısrarcı tonlamasıyla bölündü. "Alphan sevgilini ikna et, o gelirse Begüm de gelecek gibi. Hadi, veriyorum." Koca bir sırıtışla telefonu elime tutturdu. Çocuksu yapısı beni güldürürken kulağıma yasladığım telefondan Alphan'ın sesini duydum. "Bebeğim geliyorsun, itiraz istemiyorum. Hem dün gürültüden bir şey anlamadın en azından bugün daha sakin bir ortam olacak. Hem sabahki stresimizi atarız, ikimizde gerildik." Nefes bile almadan yaptığı konuşma yüzümde soluk bir gülümseme yaydı. 'Asıl stres benim kafamın içinde. Haberin bile yok.' "Yani bilmiyorum ki, ben pek alkol alan biri değilim." "Sana hafif bir şeyler söyleriz, amacım yanında olabilmek güzelim." İkna edici konuşmasıyla gözlerim Begüm'e döndü. Ondan da bir onay almak istiyordum. "Ne diyorsun Begüm? Gidelim mi?" "Sen okeysen bende tamamım ama yarın yoğun bir gün olacak benim için, ofis dekorasyonu için iç mimarlar gelecek yani fazla kalamam." Kaşları uyarıcı bir ifadeyle havalandığında ben ne demek istediğini anlıyordum. "Tamam, geliyoruz ama uzatamayız. Zaten yarın şirkette bir sürü iş olacak biliyorsun Alphan, ikimizde daha çok yeniyiz bir şeylere hâkim olmamız için diğerlerinden daha iyi çalışmamız gerekiyor." "Tamam tamam, hallederiz bebeğim. O zaman Doğa sizi alıp getirsin. Biz Gülce'yle restoranda buluşacağız." Heyecanlı sesiyle benden bir onay alır almaz kapattı telefonu. "Ben üzerime rahat bir şeyler giyip geleceğim." Begüm yavaşça yanımızdan kalktığında Doğa ile baş başa kaldık. "Eee?" dedi güleç bir sesle arkasına yaslanırken. "Anlatsana, nasıl bir şey?" Sorduğu soruyu anlayamadığımdan kaşlarım usulca çatıldı. "Ne, nasıl bir şey?" Yüzümde şaşkın bir gülümseme oluştu. "Hiçbir şey hatırlamamak. Keşke bende olumsuz anılarımı bir ayda unutabilsem." Gayriihtiyari yaptığı yorum yüzümdeki gülüşü buruklaştırdı. "Berbat bir şey, hatırlamak istediğim öyle çok an oldu ki, benim için önemli olan anları ve insanları unuttum. Bunun pek özenilecek bir yanı yok." Sözlerim yüzünde üzüntüye sebep oluyordu. "Evet, Begüm söylemişti. Aileni bulduğunu unutmuşsun." Gözleri doluyordu. "Ailemi bulan adamı da unuttum. Öyle çok şeyi unuttum ki kişiliğimde koca bir delik açılmış gibi. Bir şeyleri yapıyorum ama 'Tanıdığım Nasya asla böyle yapmazdı.' derken buluyorum kendimi." "Hatırlamadığın o boşluktaki Nasya belki de şimdi istemsizce yaptığın şeylere dönüşmüştür." dedi. Burnumdan içeriye sert bir nefes çektim. "Belki de." Gözlerim yeniden rıhtıma çarpan dalgalara döndü. "Sahi Pars ve sen..." Söylediği isimle gözlerim hızla yüzüne döndü. "E-evet." Sanki etrafımdaki herkes bugün olan biteni biliyor gibi diken üzerindeydim. Birilerinin kendi şirketimde kendi odamda günler önce seni istemiyorum dediğim adamla yakınlaştığımı bilmesi beni mahvederdi her halde, üstelik Alphan'a rağmen. "Yani Pars Katipoğlu bu, anlarsın ya." Yüzüme bıraktığı kaçak bakışlarla devam etti. "Yüksek sosyetenin göz bebeği, tüm kadınların hayallerini süsleyen ilah gibi, sen gerçekten onu ağlattın mı?" Söylediği sözlerle gözlerim şaşkınlıkla kocaman oldu. Böyle bir soru beklemiyordum. Böyle bir soruya nasıl bir cevap verebilirim ki? "Şey..." "Gülce söyledi. Kimseye anlatacak değilim ama insan merak ediyor. Öyle bir adamın bir kadın için gözyaşı dökmesi, ne bileyim işte çok romantik." Yüzünde heyecanlı bir gülümseme yerini aldığında önleyemediği bir iç çekiş bıraktı bana doğru. "Bence böyle anlatmak hoş değil. O gün ikimizde iyi değildik ve..." "Ve sen onu bırakıp Alpan'ı seçtin." Gözleri üzerimde yargılarcasına dolandı. "Kimsenin seçimlerini sorgulayamam geçmişim beş para etmez adamlarla dolu ama yani Alphan bu. Tavlaması en kolay adamlardan ilki değilse de ikincisidir." Alayla kıkırdadı. "Bir kere çok çapkındır, üstelik hiçbir zaman tek bir kadınla yetindiğini de görmedim. İnan bana kötü bir niyetle söylemiyorum bunu, sadece neden?" Söylediği şeyler boğazımda bir yumru oluşturduğunda hangisine daha çok kızdım bilmiyorum. Alphan'la ilgili söylediklerine mi Pars'a karşı olan hayranlığına mı? Ne Pars'mış! Rahatsız bir ifadeyle oturduğum koltukta toparlandım. "Alphan'ın bana öyle bir şey yapacağını hiç sanmıyorum. Bir adamı herhangi bir listeye koymak gibi de huylarım yok. Ben sadece hislerimle hareket ediyorum." "Sinirlendirmek istemedim beni yanlış anladın, bazen ağzımın yayı gevşiyor kusura bakma. Alphan'ı böyle savunman çok tatlı ayrıca. Umarım senin dediğin gibi olur." Yavaşça oturduğu koltuktan kalktı ve eve doğru ilerleyerek gözden kayboldu. Yüzünün şeklinden ve sesinin tonundan bozulduğunu anlamıştım. Ama birinin karşısına geçip sevgilin beş para etmez adamın teki demek ne kadar normal? Üstelik kafam böylesine karman çormanken duymak isteyeceğim son şeyler bile değil bunlar.
♟
PARS "'Ben Alphan'ı seviyorum, bu çok yanlış.' Gözlerimin içine bakarak böyle söyledi." Avuçlarımın arasındaki bardağı tüm gücümle sıkarken Kuzgun'un sessizliğini sürdürdüğünü görüyordum. "Söyle bana, bu nasıl bir şaka! Benim bunca zaman kadınlar üzerinde uyguladığım şey bana sevdiğim kadın tarafından uygulanıyor." Sorduğum sorunun ruhumdaki acısını dudaklarıma dayadığım rakıyla dindirmek için bardağın dibini görene kadar durmadım. "Tahsin abi." Kuzgun'un bağırışıyla yanımıza gelen ileri yaşlı adam güleç bir yüzle masamızın yanında durdu. "Söyle Talha oğlum." "Sen bize bir yüzlük daha getir, bizim gecemiz uzun." Yüzündeki gülümseme ile restoran sahibine masaya yeni bir rakı getirmesini söyledi. "Birazdan bir grup gelecek oğlum, eğer rahatsız olacaksanız sizin masayı sahile indirelim." Yardımcı olmaya oldukça hevesli olan sesiyle Kuzgun'un bakışları yüzüme döndü. "Ne dersin?" Gözleri sorgularcasına yüzümde gezindi. "Burası tenha olur demedin mi?" dedim sıkkın bir sesle. "Öyle olur genelde ama şu sıralar şansıma sıçasım geliyor. Bir uğursuzluktur gidiyor." Sıkkın çıkan sesiyle moralinin bozuk olduğunu yeni fark ediyordum. "Burada böyle iyiyiz. Rahatsız olursak geçeriz." dedim. "Tamam, siz nasıl isterseniz." Arkasını dönüp gözden kaybolduğunda sıkkın bir nefesle bakışlarımı solumda kalan denize çevirdim. Soğuk havanın hırçınlaştırdığı dalgalar kumsala çarparken ıssız sahildeki bu tenha restoranda saatlerdir oturuyorduk. "En acısı ne biliyor musun?" Gözlerim sert dalgalarda gezindiğinde boğazımı sıkan bir elle boğukça devam ettim. "Orada bir yerlerde kendimi görmek için hala gözlerinin içine bakıyorum, hala o gece yarısında simamı arıyorum fakat alabildiğim sadece bu." Genzim sızlıyordu. "Pars artık durman gerek. "Kuzgun'un nihayet içinde bulunduğum duruma yaptığı yorumla bakışlarım yüzüne döndü. "Zaten duruyorum. Ben zaten duruyorum Kuzgun. Beni öyle iyi tanıyorsun ki, durmasam olacak olanları ben daha anlatmadan bilirsin. Ben duruyorum. Gözümün önünde o adamı sevişini izleyip öylece duruyorum! Bir gün önce dudaklarına kendini kazıyan adama rağmen hala duruyorum." Dişlerimi öyle güçlü bastırıyordum ki çene kasımın ağrıdığının farkına vararak araladım dudaklarımı. "Gidip kıza dokunmuşsun." Ellerini masaya yasladığımda öne doğru eğilip fısıldadı. "Sana dedim ki 'Uzak dur, bekle. Eğer gerçekten sana aitse gelecek zaten.' Ama gidip 'Onu sev, benimle seviş.' demişsin." Azarlayıcı sesiyle elimi sertçe geçirdim masaya. "Dalga mı geçiyorsun! Bunu bana o yaptırdı! Bana o yaptırdı! Gözlerimin içine öyle bir bakıyor ki, öyle büyük bir açlıkla... Kalbine giremiyorsam..." "Yapma. Canın daha çok yanacak yapma. Kendini böyle bir duruma düşürme." "Ben yerin dibindeyim Kuzgun. Buradan aşağıya inecek yer yok. Canım zaten yanıyor. Onun o adamı sevmesi canımı yeterince yakıyor. Bundan daha fazlası yok." "Var." "Yok!" "Var lan, var! İstersen ağzımı burnumu kır ama var! O kadının senin koynundan çıkıp o adama gidişini izleyeceksin! Bunun sana nasıl hissettireceğini anlamıyor musun? Böyle mi kör oldun Pars, bu kadar mı kaybettin kendini? Kafayı yiyeceğim, koruyamıyorum seni ya! Seni her şeyden alıkoyuyorum da şu kadından bir türlü kopamıyorsun." "Sen hiç âşık oldun mu Kuzgun?" Gözlerimi onunkilere diktiğimde şaşkınlıkla çatıldı kaşları. "Rakınız." Tahsin masamıza bıraktığı büyük rakıyı Kuzgun'a doğru ittirdi ve beklemeden uzaklaştı yanımızdan. "Hiç âşık oldun mu?" dedim yeniden. Önündeki rakıyı açtı ve önce benim bardağımı sonra kendininkinin üzerini doldururken sorumu cevapsız bıraktı. "Olmadın. Olmadığın için anlayamazsın. Ben de anlamadım biliyor musun? Tabi ki biliyorsun. Babamın anneme olan aşkını hiç anlayamadım. Bir adam, özellikle Adil gibi gururlu bir adam; nasıl bir kadının karşısında böyle küçülür, hiç anlamadım. Ama şimdi..." Uzanıp bardağı elime aldığımda yavaşça yasladım dudaklarıma. "Şimdi anlıyorsun." Sözümü tamamladığında başımı yavaşça salladım. "Keşke hiç anlamasaydım. Keşke, bu nasıl bir çaresizlikmiş hiç bilmeseydim. Yaşasaydım lan, her şeyden habersiz yaşayıp gitseydim. Nasya'yı görmeden önceki hayatıma devam edebilseydim. Gururumun her şeyden önde geldiği o adam olarak yaşamayı ne çok isterdim." Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. "Yaşanan her şey bizim bir parçamızı güçlendiriyor Pars. Hiçbir şey boşuna değil, bunu çok iyi biliyorsun." "Yaşanan her şeyi sikiyim! O Alphan piçini de sikiyim! Bir görsen Kuzgun, öyle vasat bir tip ki öyle zavallı. Kendimi kıyasladığım adama bak!" Bardağı yeniden dudaklarıma yasladım ve bitirene kadar durmadım. "Sen ve birini kendinle kıyaslamak?" dedi alayla içkisinden bir yudum alırken. "Düşün artık." Benim de yüzümde alaylı bir gülüş yayıldı. "Bir kadın gelir değiştirir seni." Mırıldandığı şarkı sözüyle acılarımla alay edişi hoşuma gidiyordu. Sanki o böyle yaparsa sorun o kadarda büyük değilmiş gibi. Halledilemeyecek bir sorun değil gibi hissettiriyor. "Alıştığın o sert, kararlı şeklini." diyerek devam ettirdim şarkıyı. "Yüz binlerce yıldır böyledir gider." Rakısını bana doğru kaldırdığında önümdeki bardağı alıp onunkine çarptım. "Suyun kumsala vurması gibi." Bardaklarımızdan büyük yudumlar aldığımızda bu gece bu masada dönen ağır konulara rağmen rahatlamış hissediyordum. "Bir şey söylemem gerek." Saatlerdir ağzının içinde bir sır gibi sakladığı karın ağrısını nihayet dökülmeye karar veriyordu. "Ben de 'Ne zaman konuşacak?' diyordum." Bardağı önüme bıraktığımda dirseklerimi masaya yasladım. Gözlerim sorgularcasına yüzünde gezindi. "Bugün iş yerinde tatsız bir olay yaşandı." Bardağa çevirdiği gözleriyle hafifçe salladığı bardağı dalgalandırışını izledim. "Olay?" "Yan ofisim boştu, biliyorsun. Uzun zamandır bir alıcı arıyorlardı." Sıkkın bir nefesle elindeki bardaktan bir yudum aldı. "Ve?" "Ofisi bugün birisi satın aldı." Gözleri masaya bıraktığı bardaktan bana döndüğünde sıkkın bir nefes verdi. "Kim?" Kaşları çatıldı. "Begüm." Yavaşça sandalyede geri yaslandı. "Begüm mü?" "Evet, adımın Talha olduğunu ve psikolog olduğumu öğrendi" Sesi öyle büyük bir huzursuzluk taşıyordu ki bu durumun onu nasıl gerdiğini görebiliyordum. "Ben Begüm ile konuşurum. Bu durumdan kimseye bahsetmez." Uzanıp aldığım bardağı sonunda kalan birkaç yudumu da içerek yerine bıraktım. "Güveniyor musun ona?" Şaşkın bakışları yüzümde gezindi. "Güveniyorum. Durumu açıklarsam çenesini kapalı tutacaktır." Rakı şişesine uzanan kolumla beni inanamaz bir ifadeyle izleyişini gördüğümde alayla güldüm. "Ne var lan?" Alaylı sesimle yüzünde gergin bir gülümseme oluştu. "Çok kızacaksın sanıyordum. Yani benim gizli kalmam gerektiğini söyleyen sendin." "Gizli kalman gerekiyor evet, daha dikkatli olmalısın. Ama Begüm bana yanlış yapmaz." Bardağımı doldururken sıkkın bir nefes verdi ve yüzünü sahile doğru çevirdi. "Sen öyle diyorsan." Şimdi sesi daha sakin geliyordu. "Öyle öyle." Şişeyi yerine bıraktığım da yavaşça sandalyede geri yaslandım. "Gelelim asıl konuya." diyerek dikkatini toparladı. "Asıl konu?" "Nasya. Gerçekten kararlı mısın bunu yapmaya?" "En azından o şerefsizin ona dokunmasına engel olacağım." "Ne zamana kadar?" Sorduğu soruyla çenemi tüm gücümle sıktım. "Nereye kadar böyle devam edecek Pars, kız kabul edecek mi böyle bir şeyi sence?" "Edecek." "Pars..." "Edecek! Edecek lan! Ne gerekirse yapacağım! Bana ait kalmayı kabul edecek!" "Peki kalbi?" Sustu. Sustum. Peki kalbi? Kalbi o adama aitti, tamamıyla hem de. Ona karşı bana asla takınmadığı bir tavır takınıyordu. Onu koruyor, önüne geçiyor ve gözünün içine bakıyordu. Alphan'ın peşinde dolanıp yüzü gülsün diye elinden geleni yaparken beni sadece arzuluyordu. İnsan sevmediği birini arzulayabilir mi? Bu mümkün mü? 'Mümkün.' 'Ben Deniz'i nasıl arzuladıysam, öyle mümkün.' "İngiltere'deki şu tedavi işini ne yapacaksın? Bu saçma heyecana kurban mı edeceksin hastalığını." Evhamlı sesiyle sıkkın bir nefes verdim. Feridun'un ameliyat olabilmem için planladığı bir süreç vardı ve bunun için birkaç hafta yurt dışında olmam gerekiyordu. Gitmeye de hazırdım. Tam da bu sebepten Sofia'ya Sirola ile ilgili tam yetki vermiştim zaten, ben burada yokken işlerle ilgilenebilecek en zeki insan olarak onu görüyorum. Ama şimdi, bugün Nasya'nın bana karşı hissettiği tutkuyla karşı karşıya kaldığımda, planlar değişti. Onunla bir ihtimal bile varsa beni yeniden sevmesi için sonuna kadar gidecektim. Gururum umurumda bile değildi. Uzun bir süre gurur denilen bokla yaşadım ve şimdi sevdiğim kadın bir şekilde bana ait kalabilirse onun için bunu seve seve çiğnerdim. Bu benim çekmem gereken bir ceza gibiydi. Yaşamam gereken bir karma, sindirmem gereken bir acı. "Bir süre daha buradayım, en azından şimdilik." Kuzguna bıraktığım geçiştirici bir açıklama ile uzanıp rakımdan büyük bir yudum aldım. "Pars!" Sesi kulaklarımda boğukça dolanırken yeniden seslendi. "Pars, diyorum." telaşlı sesiyle irkilerek bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Efendim?" Çatılan kaşlarımla ona bakarken kulaklarıma dolanan sesle başımı hızla arkaya çevirdim. "Burası çok güzel." Nasya arkamızdaki masaya doğru yaklaşırken elini sıkıca tuttuğu Alphan'la içeriye doğru ilerledi. Ardından gelen Begüm ve birkaç kişi daha masaya doğru ilerlerken hızla yüzümü Kuzgun'a döndüm. 'Nasya.' Boğazımda yayılan acı, yutkunuşumu zorlaştırdığında Kuzgun'un tedirgin sesini duydum. "Kalkalım." Sandalyeye astığı montunu aldığında oturduğu yerden kalkmak için hareketlendi. Bakışlarım yüzüne döndüğünde elimi yavaşça kaldırdım ve onu durdurdum. "Otur." Dişlerimin arasından acılı bir öfkeyle fısıldadığımda bıkkın bir nefes verdi. "Hazır bizi görmemişlerken siktir olup gidelim işte. Bütün gece onları mı izleyeceksin!" 'Bütün gece onları mı izleyeceğim? Onları, ikisini; yan yana, dip dibe...' Sanırım kendimi öldürmenin daha acısız yöntemleri de vardır ama muhtemelen ben bu acıyı da hak ettim. Böyle büyük bir acı için nasıl bir günah işlemiş olabilirim bilmesem de hak etmişimdir elbet. 'Kendine acımayı kes!' Zihnimin içindeki sesle sert bir nefes çektim burnumdan içeriye. 'Kendime acımıyorum, zaten acınacak durumdayım.' 'Sana bunu yapmasına izin verme Pars! Bir kadının oyuncağı olup çıktın! Nasıl böyle zayıfladın anlamıyorum! Toparlan artık!' "Pars kalk gidelim, bunu görmene gerek yok! Onları izleyecek değiliz!" Kuzgun bir kez daha hatırlattı kendini. "Öyle yapacağım. Öyle yapacağız Kuzgun, otur." Verdiğim emirle çaresizce çöktü omuzları. "Pars yapma!" "İzleyeceğim Kuzgun. Bana vermediği değeri ona verişini izleyeceğim. Gözlerine nasıl aşkla baktığını göreceğim! Vazgeçmemi istemiyor muydun? Belki gözümün önünde olurlarsa anlarım, ne dersin?" Acıma rağmen alaya aldığım konu sesimde umursamaz bir tınıyı sahiplendi. "Canın yanacak." "Ben zaten acıdan geberiyorum." Fısıltılı sesimle arkamda duyulan gülüşlere verdim dikkatimi. Sırtım onlara dönükken tüm dikkatim Nasya'nın duymayı beklediğim sesindeydi. Söyle hadi konuş. Ona nasıl sesleniyorsun duymama izin ver. Aşkım mı diyorsun? Belki, bir tanem, sevgilim ya da herhangi sikik başka bir lakap! Söyle de duysun kulaklarım! Söyle duyayım seni Nasya! Avuçlarımın arasındaki bardağı öfkeyle sıkarken duymaktan korktuğum tüm sözcükleri duymayı bekliyor, yaşayacağım ıstırabı göze alıyordum.
♟
NASYA "Sevdin mi?" Alphan elini oturduğum sandalyenin sırtına uzattığında avuç içi omuzumu sardı. "Çok güzel." Yüzümde memnun bir gülüş yayılırken Begüm 'ün bakışları bizim üzerimizde dolandı. "Evet, ne yapalım?" Birkan heyecanlı bir sesle ellerini birbirine vurduğunda Doğa sabırsızca konuya girdi. "İki büyük açtıralım bence, anca yeter." Kıkırtısı ile Birkan'dan kafa sallamalı bir onay alıyordu. "Ortaya bir kalamar bir karides bir havyar alalım." Gülce heyecanla böldü Birkan'ı. "Ay, peynir tabağı ve haydari de söyleyelim mi?" Heyecanla gülümserken bakışlarım Alphan'a döndü. Onun masada konuşulanlara gülerek eşlik ettiğini görüyordum. Böyle stresten uzakken öyle sıcakkanlı ve öyle sevecen oluyor ki kendimi bu anlarda ona çok yakın hissediyorum. "Niye bakıyorsun öyle?" Gözleri masada olmasına rağmen benim onu izlediğimi anlamıştı. Mavileri üzerime döndüğünde yüzünde munzur bir gülüş yayıldı. "Öyle dikkatle izliyorsun ki bazen utanıyorum." dedi. Omuzumdan tutup beni kendine doğru çektiğinde yakınlaşmamın etkisiyle kıpırdandım. "Hoşuma gidiyor, seni böyle mutluyken izlemek." Kaçırdığım bakışlarla elleri yüzüme havalandı. Çenemi yavaşça tutup yüzümü kendininkine çevirdiğinde usulca uzanıp dudaklarıma sıcak bir öpücük bıraktı. Zihnimde ansızın beliren siluetle kapanan gözlerimin önünde beliren adamın keskin karaları gözlerimde dolandı. Nefesi benimkine karışırken karnımdaki kelebekler havalandı. Aptal zihnim ve bedenim Pars'ı arzularken ben çocukluktan kalan bir heyecana sıkı sıkıya tutunmaya çalışıyorum. Şu an burada olmasını istediğim kişi Alphan değilken üstelik. Beni öpmesini arzuladığım kişi bu adam değilken. Bir insan kendine neden böyle eziyet eder ki, bunu neden yapıyorum kendime? 'Git o zaman. Şimdi bir bahane bul ve kalkıp Pars'a git.' İç sesim beni bir günaha sürükleyen şeytan gibi fısıldadı. 'Yapamam. Bizim aramızda oluşan o uçurum dolmaz bir daha. Üstelik Alphan... O çok tatlı yani çocukluk hayalim bu adam, ilk aşkım belki de. Bunu ona yapamam ki. Nasıl yaparım?' 'Pars'a yaptın ama. Herkesin içinde ona hiç acımadan yaptın. Şimdi de lanetin seni bulmuş gibi onu arzuluyorsun. ' 'Kapa çeneni.' 'Bir haftadır yatağa girdiğin her gün o adamı düşlüyorsun ve bu sabah hayallerini süsleyen ihtimalin içinde buldun kendini. Kabul et, o adama âşıksın. Biz o adama aşığız Nasya.' Alphan'ın dudaklarından geri çekildiğimde gözlerim restoranın içine açıldı. Beni öpenin Alphan olduğunu fark ederek kendimi geri çektiğimde sıkkın nefesi yüzümde dolandı. "Öyle nazlısın ki." Alnını yavaşça benimkine yasladığında gözlerim camın yansımasına takıldı. Gördüğüm suretle ağırca yutkundum. Pars'ın bana bakan gözleri ve öfkeli yüzü hayalimin mi bir eseriydi yoksa arka masamda mı oturuyordu, emin olamadığımda yavaşça kendimi Alphan'dan geri çektim. Heyecanla ayağa kalktığımda üzerimdeki elbiseyi titrek ellerimle düzelttim. Az önce düşündüğüm tüm o çılgın şeylerden sonra burada olamazdı değil mi? Bu sabahın ardından üstelik. "Lavaboya gideceğim." Titreyen sesimle sandalyeyi geri ittiğimde gözlerim Begüm'e döndü. Onun bakışlarını arkamdaki masada sabitlediğini gördüğümde artık neredeyse emindim. Onun burada olduğundan emindim. Bedenimi ansızın saran ateşlenmeyle adımlarım ilerideki tuvaletleri işaret eden oklara döndü. 'Evren senin için çabalıyor. Git ona, git Nasya.' İç sesimin mırıltısını duymazdan geldiğimde adımlarım birbirini kovalarken yanaklarım alev alev yanıyordu. Beni mi takip etti? Düşünmeden edemiyorum, burada ne işi var? Kalbim öyle hızlı atıyordu ki heyecandan boğazım kuruyor ve yutkunmamı zorlaştırıyordu. Adımlarımı bir an bile aksatmadan tuvaletlerin olduğu koridora döndüğümde hızla kapısında kadın figürü olanı açtım ve içeri girdim. Bedenimi algılayan ışıklar kendiliğinden yanarken kapattığım kapıyla adımlarımı el yıkama lavabosuna doğru çevirdim. Açtığım suyla avuçlarımı ıslatarak stresten kızaran boynumu serinletmeye çalışırken bakışlarım kızaran yanaklarıma döndü. Siluetini gördüğümde arkamı dönüp bakacak cesareti bile kendimde bulamayışımın en büyük sebebi bugün yaşananlardı. Bana açıkça onu sevmen umurumda değil, sevişmek istersen buradayım diyecek kadar kuralsız bir adamdı. 'Sen de sevgilin varken kucağına çıkacak kadar arsızdın.' "Sen tek kelime bile etme! Aklımı karıştıran sendin. Ben Alphan'ı seviyorum, sadece her şey çok yeni. Onu da arzuluyorum ama henüz fırsatımız olmadı." 'Söylediğine kendin bile inanmıyorsun.' "Alphan'ı seviyorum!" 'Bipolar falan mısın sen acaba? Gerçekten beni korkutuyorsun artık.' İç sesimin alaylı yorumuyla sıkkın bir nefes verdim. "Of!" Uzanıp musluğu kapattığımda öfkeyle ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Birkaç saniye hareketsiz kaldığımda ışıklar yavaşça söndü ve beni karanlıkta bıraktı. Ellerimi hızla hareket ettirerek yeniden yaktığımda tuvaletin kapısı açıldı ve bakışlarım o tarafa döndü. "Ne işin var burada?" Şaşkınlıkla fısıldadığımda içeri girip kapıyı arkadan kilitledi. Pars öylece karşımda duruyor ve bugün giydiği o lanet lacivert takımıyla bana doğru yöneliyordu. İri omuzlar, sıkı beden ve uzun boy... Dalgalı saçları alnına dökülürken hafif kızarık yanakları esmer teninde vişneçürüğü bir görsel oluşturuyor. "Kaderin cilvesi." Gözleri hafifçe kayarken sıktığı çenesi yüzündeki keskin görüntüyü gözler önüne seriyordu. Ağır adımlarla bana doğru gelirken zar zor yutkunmaya çalıştım. Kemikli çenesi, kavisli burnu ve uzun kirpiklerinin altından üzerime gelen öldürücü bakışları ile bana ofiste yaşadıklarımızı bir kez daha anımsatıyor, içimdeki çatışmayı farkında olmadan yeniden harlıyordu. 'Lanet olsun. Neden çıktın ki şimdi karşıma?' 'Şikâyetçi değilim.' İç sesimin ağız suları akarken ben topladığım irademle omuzlarımı diktim ve kendimden emin tuttuğum sesimle bir fısıltı bıraktım. "Pars çık buradan, lütfen." Sesim titrerken bakışlarım yere indi. Belki yüzüne bakmazsam, sevgilimi her öpüşümde arzuladığım o dudakları ve içime işleyen karalarını görmezdim, görmezsem her şey çok daha kolay olabilir mi? 'Bir haftadır zaten görmüyordun. Kolay oldu mu? Şayet kolay olduğunu iddia edeceksen sana yatakta yaptığın birkaç dokunuştan bahsetmeme izin ver. Hani Pars'ı hayal ederek bedenine bıraktığın titrek birkaç dokunuş.' 'Rahat bırak beni! Doğru olanı yapmaya çalışıyorum işte, kes artık ya!' 'Doğru olanı yap o zaman, aptal!' "'Seni izlemek hoşuma gidiyor.' O adama az önce böyle söyledin." Bana doğru attığı adımlarla cilalı ayakkabılarının fayansın üzerinde çıkardığı tok sesle bana yaklaştığını görebiliyordum. Öyle ki bana karşın attığı her adım bende ona karşın terse atılmış bir adıma dönüşüyordu. Bunda sorun yok, kaçabildiğim kadar kaçardım ondan ama kasıklarım neden böyle hareketli ve midemdeki bu lanet kasılmada neyin nesi? "Lütfen." dedim çaresiz bir fısıltıyla. Gidecek fazla yerimin olmadığını biliyordum. Sırtım saniyeler içinde duvarla bir bütün olacak ve beni çaresiz bir av gibi onun kollarına teslim edecekti. 'Bırak seni alsın, bütününü.' "Sana dokunmayacak dedim! Dudaklarına yapışmasına izin verdin." Attığım son adımla sırtım duvarla bütünleştiğinde sonunda beklenen şey oluyordu. Ve nihayet onun da adımları dibimde durduğunda yerdeki gözlerim, çenemin sertçe kavranmasıyla başımı yukarı kaldırmama sebep oldu. Karaları artık kızıl kahveyle harmanlanırken ağırca yutkundum. Aramızdaki boy farkıyla boynum yukarıya doğru bir yay gibi gerildi ve gözleri dudaklarıma kaydı. Çenemi saran sert parmaklardan biri kararlı duruşunu bozarak dudaklarımın üzerinde sert bir baskıyla dolandı. Sanki dudaklarımın üzerinde bir iz varmış da onu silmek istermiş gibi istikrarlı bir baskı uyguluyordu. Alt dudağım parmaklarının arasında kontrolsüzce ezilirken aldığı sert soluklar güzel yüzünde öfkenin rüzgârlarını estirdi. Yüzümdeki dokunuşları, kendimden iğrendirici şekilde rahatsız etmiyordu. Tek parmağının dudağım üstündeki en ufak baskısı bile midemde bir hareketlenme yaratıyordu ancak bunun ne yeriydi ne de sırasıydı. Sıktığı dişlerinin arasından öfke dolu bir hırıltı bıraktı. "Sana dokunmayacak dedim, bana ait kalacaksın." Gözleri dudaklarıma kilitlenirken şakakları ağırca hareketlendi. Bakışları dudaklarımda dolandı. "Dudakların, onlar benim." Şimdi güzel gözleri omuzlarıma dökülen saçlarıma kaydı. "Saçların da!" İçimi alabora olan bir gemi gibi talan eden keskin bakışları gözlerimde durdu. "Ve tenin! Bedenin tamamıyla benim. Teklifim oldukça açıktı." Midemden bir şeyin koptuğunu ve kasıklarıma doğru bir sıcaklığın usulca indiğini hissettim. Bir sızı, hazla karışık. Karşıma geçip böyle hesap sorması kasıklarımda cılız bir karıncalanma yaydığında hastalıklı fantezilerimden bir yenisini fark ediyordum. Onu öfkeli görmek. Lanet olsun onu öfkeli görmek şu an kadınlığımın duvarlarını sızlatıp altımdaki tanganın üzerine küçük bir ıslaklık yayıyor. Masadan sonra bir de bu mu? Gerçekten mi? İstediğim bana bağırması ya da kızması mı? Sorunum ne benim? Kesinlikle hayır. Beni çıldırtan şey, üzerimde yaydığı bu ürperti. Hakkı olan bir şeyi almak için çabalayan bu yakışıklı suratın beni ne kadar istediğini bilmek haz veriyor. 'Ne diyorum ben?' 'Uyanıyorsun.' Pars'ın uzun kirpiklerinin gölgesi elmacık kemiklerine düşerken otomatik ışıklar ansızın kapandı. Karanlık bizi içine aldığında görüş alanımdaki adam artık karanlığın içinde bir yerlerdeydi. Çenemi saran elleri yavaşça yüzümden çekildiğinde ışığın yanacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı karanlık devam etti. İçimdeki çılgın düşünceler beni körüklerken aldığım soluklar hızlanıyordu ve ben bir milim bile kımıldayamıyordum. "P-Pars." Titrek fısıltımla sol kulağımda hissettiğim sıcak nefesle soluklarım hızlanmaya başladı. Çok geçmeden bacaklarımdan yukarıya usulca uzanan iri elleriyle gözlerimi sıkıca kapattım. Tenimi ürperten yumuşak dokunuş bedenimi okşayarak yukarıya doğru yükseldiğinde karanlığa rağmen içimde uyanan ürpertiyle elimi hızla eteğimin altına doğru uzanan sert kola attım. "D-dur." Sesim öyle titrek çıkmıştı ki kendi zavallılığıma kızmaya başladım. Bedenini sertçe benimkine bastırdığında parfümünün tatmin edici kokusu genzime boca oldu. Göbeğimin üzerinde hissettiğim sertlikle pantolonunun altından onu zorlayan erkekliğinin ısısını hissettim. 'Siktir! Topla kendini Nasya, topla.' Boştaki eliyle saçlarımı kavradı ve boynumu geriye büktü, hiçbir şey göremiyordum ama boynumda istekle dolanan sıcak dudakları hissettiğim anda kısık bir iniltiyle irkildim. "Ah!" Ardından aç emişler boğazımı doldurdu. Islak dil oluşturduğu keskin bir rotayla aşağıya doğru inerken ben kasılan bedenimle onu durdurmak için itiraz eden bir ses tonu takındım. "Ben yapamam. Alphan'a bunu ya-" Avuç içi sertçe ağzımı sardığında bacaklarımdaki elini çekip beni belimden havalandırdı. El yıkama lavabosunun üzerine bırakıldığımı anladığım anda otomatik ışıklar nihayet bizi algılıyordu. Önümdeki silueti artık aydınlığın içinde iç gıdıklayıcı bir şekilde duruyordu. Ağzımdaki el geri çekildiğinde titrek bir fısıltı bıraktım ona doğru. "Lütfen." Yanaklarım deli gibi yanarken ona durması için yalvaran bir bakış bıraktım. Çünkü durmalıydı. O durmazsa ben nasıl dururdum, bilmiyordum. Bacaklarımın arasına soktuğu iri ellerini beni okşayarak sertçe iki yana açtı. Üzerimdeki elbise yukarıya sıyrıldığında hızla bacak arama girdi ve beni ustaca saçlarımdan yakaladı. Hafif bir baskıyla geriye büktüğü boynumla kasıklarımda ansızın çekilen bir bombanın pimi içimde patladı. "A-ahh!" Bıraktığım iniltiyle kulağımı sertçe dudaklarına bastırdı. "Kural oldukça açık. Kalbinle ne yaptığını bilmek istemiyorum! Bunu her seferinde söylemene gerek yok! Ama bedenin..." Aldığı kesik nefesler tüylerimi diken diken ediyor ve ben kasıklarımda yayılan karıncalanmayla sırılsıklam olduğumu hissediyordum. "Bedenin Nasya, o benim!" Ağırca yutkunduğunda sesindeki açlık bana tıpkı şirkette tattığım o heyecanı tekrar hissettirdi. Kendimden deli gibi utanıyordum. Bacaklarımın arasında hissettiğim iri erkekliğe kendimi bastırmamak için tüm irademi kullandım. Elbisemin üzerinden kayıp kadınlığımın kapılarına yaslanan baskılı sertlikle pantolonunun sakladığı erkekliği içime almayı deli gibi arzuluyordum. "P-Pars." İniltili sesimle iri elleri avuçlarında küçücük kalan göğüslerimi kavradı. Beni sertçe sıkıp kendine bastırdığında tangamın üzerindeki aletin iç çamaşırı zorlayışını hissettim. Aradan tüm engelleri kaldırsak hiç zorlanmadan birleşebilecekmiş gibilerdi. Yakıcı sesi kulak mememe hayvansı bir hırıltı bıraktı. "Bana geleceksin Nasya, bunu biliyorum." Kulak mememi sertçe kavradı ve ısırarak kendine doğru çekti. "Sshh!" Acıyla tısladığımda devam etti konuşmaya. "Ve o gün, kendi isteğinle kollarıma geldiğinde seninle öyle şeyler yapacağım ki bu istekli solukların ve kıvrak bedeninle sana yapacağım her şeyden memnun kalacaksın." "Ah!" Sesi ve baskın tonlaması tüm bedenimde büyük bir ürperti yaydığında istemsizce kendimi ona bastırırken buldum. 'Hayır, hayır Nasya, hayır!' Hızla kadınlığımı yasladığım erkeklikten geri çektiğimde çıkışırcasına konuştum. "Yapamam." dedim kendimi beni sıkıca tutan ellerden geri çektiğim de. "Ben öyle bir kadın değilim, Alphan'a bunu yapamam." 'Lanet olsun, ne yapıyorsun kızım! Topla kendini!' Gözlerim yüzünde gezinip dudaklarında tutundu. Bir adım önümde bedeninin ısısını ve nefesinin rakılı kokusunu alabiliyordum. "Sen benimdin lan, benimdin!" Elini arkamdaki fayansa sertçe geçirdiğinde alnını benimkine hızla çarptı. Hırçın solukları dudaklarımda dolandı. "Benimdin." Sesi titrerken gözlerim dudaklarına iştahla bakmaya devam etti. 'Neden gitmeme izin verdin o zaman, niye aptal? Niye benim için çabalamadın? Bu aptal ikilemde kalan benim! Lanet olsun Pars. Çaresiz hisseden benim.' Diyemedim. "Bana öyle bakma! Bana seni öpmemi istiyormuşsun gibi bakma! Gözlerime bak!" Öfkeli bağırışıyla gözlerim benden isteneni yaparak gözlerine döndü. "Az önce ona sunduğun dudakları öpmemi bekleme. Sana ne söyledim? 'Dokunmayacaksın ona.' dedim. Dokunmayacaksın." 'Allah'ım bir çıkış yolu ver bana. Yalvarırım bir çıkış yolu ver, dayanamıyorum.' "Yalvarırım bırak peşimi ya. Kendimi nasıl hissediyorum bilmiyorsun. Sana her yaklaştığımda kendimden nefret ediyorum. Ben böyle bir insan değildim Pars, mantıklı bir kızdım ben. Sen eksenime girince mantığımı kaybediyorum. Uzak dur, yalvarırım." Yeniden sesi titreyen ben oluyordum. Gözleri dolan ve genzi sızlayan bendim. "Çünkü beni seviyorsun." Gözleri dudaklarıma kaydığında kasıklarımda bir sızı hissettim. 'Seni sevmiyorum. Sevgi dendiğinde aklıma Alphan ve çocukluğumdan kalan o masum duygu geliyor ama sen... Sen tamamlanmak istediğim adamsın. Teninde kaybolmak istediğim ama kendimi berbat hissettiren adamsın. Kararsız bir pislik gibi davranmama sebep oluyorsun.' "Pars ben Alphan'ı seviyorum. Onu çocukluğumdan beri se-" Avuç içini sertçe ağzıma bastırdığında gözlerini sıkıca kapattı ve alnını biraz daha bastırdı benimkine. "Şu lanet dilinle ölümüme sebep olacaksın. Sus artık. Bunu söyleme sus." Gözleri benimkilere doğru aralandığında kirpiklerinin ıslandığını görüyordum. 'Canını yakmak istemedim ama benim de canım yanıyor.' Burnumdan aldığım nefesler elini ısıtırken avucunu çekti ağzımdan geriye. Islanan kirpiklerini görmenin verdiği çaresizlik bende de ağlama isteği uyandırıyordu. "Kabul et artık Pars. Sen duymayı istemesen bile ben böyle hissetmeye devam edeceğim. Bu şekilde hiçbir şey değişmeyecek, Alphan'a ihanet ettiğimde de bu seni sevdiğim için olmayacak." Çene kasları yeniden geriliyor, kirpiğinden ilk damla süzülürken alnındaki damarlar ortaya çıkıyordu. İstemediği şeyleri bir kez daha duyuyor, bir kez daha benimle yüzleşiyordu. Duydukları, bakışlarında yeni bir anlamın çıkmasına neden olmuştu. Kabullenme. İçimde bastıramadığım bir huzursuzluk vardı. Sadece olması gereken şeyi yapmama rağmen neden rahatlamıyordum? Dudaklarını araladığında bakışlarım istemsizce oraya kaydı. Göğsünün ağırca şişmesinden nefeslendiğini anlıyordum. Kendimi vereceği cevaba hazırlarken yutkunmaya çalıştı, ama yutkunamazken kendini üstümden geri çekti. "Madem istediğin bu. Her şeyinle ona ait kalmayı seçtin, artık bitti." Ne? 'Yapma." 'İstediğin şeyi yapıyor Nasya!' 'Ama...' Sustum. "Beni olur da bir yerde görürsen, gözlerini pantolonumdan uzak tut. Arzularını bastır Nasya. Bu anı sakın unutma. Sana nasıl hissettirdiğini tattıracağım! Nasıl bir his olduğunu anlayacaksın söz veriyorum! Ben sözümde duran bir adamımdır! İnan buna. Bana inan!" Diğer yanağı da ıslanırken bakışlarını gözlerimden çekmişti. Arkasını dönüp hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi ve açtığı kilitle beklemeden çıktı. Oturduğum lavabonun üzerinden aşağıya yavaşça indiğimde boğazımda oluşan yumruyla öylece kaldım. Ellerimle yukarıya sıyrılan eteğimi çekiştirerek düzelttiğimde az önce duyduğum sözlerle kendimi terkedilmiş gibi hissediyordum. Aradan geçen günlerin üzerinden Pars'ın gerçekten gittiğini anladığım ilk an bu andı. Üstelik ben ona karşı hissettiğim duygularla henüz tanışmışken... Deli gibi yanan genzime ve sızlayan gözlerime bir anlam veremezken tuvaletin kapısı yenide açıldı. Begüm içeriye girdiğinde şaşkın bakışları üzerimde dolandı. "Ne oldu?" Kaşları çatılırken bana doğru yaklaştı ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Neyin var senin?" Evhamlı bakışları yüzümde dolanırken sıkıca sarıldım boynuna. "Ne yapacağımı bilmiyorum Begüm. Ben ne yapacağımı bilmiyorum." Sıtmaya tutulmuşçasına titreyen sesimle gözlerimin dolmasına engel olamadım. Az önce duyduğum sözler ağrıma giderken ben konuşabildiğim tek insana içimi dökmeye deli gibi korkuyordum. "Pars mı bir şey söyledi?" Geri çekildiğinde önüme düşen saçları yavaşça geriye verdi. "Buradan çıkarken gördüm onu, canını sıkacak bir şey mi yaptı söyle." Korumacı sesiyle başımı iki yana salladım. "O bir şey yapmadı. Ben yapıyorum." Kendimi geri çektim ve yüzümü sertçe avuçlarımın arasında ezdim. "Ben yapıyorum. Ben kararsız bir pislik gibi davranıyorum." "Ne?" Şaşkın sesiyle bakışları yüzümde tutundu. "Alphan'ı seviyorum. Hatırladığım tek insan o, şu an etrafımda bana tanıdık gelen tek kişi de o. Ama..." "Ama ne?" "Pars. O..." "O ne Nasya? Söyle bana. Bana söyleyebilirsin." Bana doğru yaklaşıp ellerini omuzlarıma sarıp kendine çevirdi. "Aklımı karıştırıyor." Kesik fısıltıyla yaptığım bu zor itiraf Begüm'den sıkkın bir nefes aldı. "Acele ettin." Suçlayıcı olmayan bir fısıltıyla devam etti. "Sana dedim ki 'Dur, tamam Pars'ı istemiyorum diyorsun ama dur. Alphan'a evet deme.'" Titreyen sesiyle bakışlarım yüzüne döndü. "Ama onu seviyorum. Kalbim onunlayken hızlanıyor." "Seni severken gördüm Nasya. Seni bir adamı severken gördüm. Alphan'a karşı gösterdiğin şey sevgi değil. Ne bilmiyorum ama sevgi değil." "Beni Pars'ı severken gördün. Bunu söylemeye çalışıyorsun, biliyorum. Biliyorum, adını yasaklı bir kelime gibi söylemekten çekiniyorsun ama biliyorum." Yeniden ağlamaya başladığımda bana sıkıca sarıldı. "Ama onu tanımıyorum. Tanımadığım bir adam. İnsan âşık olduğu adamı tanıyamayınca sudan şıkmış balığa dönüyor." "Geç değil. Alphan'la yolunu ayırıp biraz kendinle baş başa kalmak için geç değil. Hangisine çekiliyorsan onunla..." "Pars az önce gitti." Geri çekildiğimde beni saran kollarını gevşetti. "Ne?" "Az önce gerçekten gitti. Vazgeçti benden." Söylediğim şey çenemi titretirken ağlamamı hızlandırıyordu. "Nasya." Yanaklarımdaki yaşları yumuşak elleriyle sildiğinde kendimi böyle bir anda yalnız hissetmemek hoşuma gidiyordu. İyi hissettiriyor.
♟
PARS "Pars yavaş." Kuzgun'un telaşlı sesiyle henüz doldurduğum kadehi hızla diktim kafama. Genzim az önce belki de bininci kez duyduğum şeylerin acısıyla yanıyordu. 'Ben Alphan'ı seviyorum.' 'Alphan'ı seviyorum.' 'Alphan'a bunu yapamam.' 'Ben Alphan'ı seviyorum.' Siktiğimin gecesini burada bitirmek, siktirip gitmek istiyorum! Arkama bile bakmadan bu kadının hayatından defolup gitmek istiyorum! "Ne konuştunuz? Tuvaletten geldiğinden beri sadece içiyorsun, ağzını bıçak açmadı." Beni konuşturmak için uğraşırken gözlerim Nasya'nın hala içeriden çıkmadığı tuvalete döndü. Neredeyse yarım saat oluyor hala dönmedi. Begüm geri geldi ama o gelmedi. "Pars korkutma beni!" Kuzgun'un bastırılmış öfkesi masada dolanıp beni buldu. "Gideceğim!" dedim. "Ne?" "Tedavi için işte. Gideceğim! En kısa zamanda." "Ama az önce demiştin ki..." "Siktirip gideceğim Kuzgun, iyi değilim! Terapiyle falan geçmez bu acı. Ben iyi değilim! Anlıyor musun? " "Pars." "Nefes alamıyorum lan!" Elimi sertçe göğsüme indirdim. "Nefes alamıyorum! Deli gibi seviyorum onu! Bak, bir onu sevdim böyle!" Elimi gövdeme bastırdım. Canımı yakma pahasına daha da bastırdım. "Bir onu böyle çok! Bir onu Kuzgun! Şu an burada bu masada benimle olabilirdi! Ama yok!" Burnumdan içeriye sert bir nefes çektiğimde gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum ama durmadım. "O orada olmayı seçti! O masada! O şerefsizin yanında! Bir an Kuzgun; şimdi siktiğimin silahını çekip arka masamdaki adamın kafasına dayayabilirim. Bir saniye, kurşunun kafasını delip geçmesi bir saniye. Üzerimde sıçrayan birkaç damla kan! Masaya yayılan bordoluk ve sıcakkanın getirdiği bok kokusu, sonra biter! Ondan o adamı böyle kolay alabilirim! İçimdeki acıyı burada şimdi bitirebilir tutarım elinden, sürükleye sürükleye çıkarırım buradan! İstemiyor mu beni, umurumda değil! 'Benim olacaksın.' derim! 'Ben istiyorum lan seni! Benim olacaksın.' der zorla zincire vururum!" Korkulu gözler yüzümde dolandı. "Saçmalama." "Tıpkı babamın anneme yaptığı gibi, anlıyorsun demi! Onu şimdi anlamak istemesem de anlıyorum! İnsan bu acıyla baş etmekte zorluk çekiyor! Diyorsun ki; onsuz dünyanın en iyi adamı olacağıma, o yanımda olsun da ben beş para etmez bir adam olayım! Hiç fark etmez! Yeter ki o benim yanımda olsun!" 'Ama bunu ona asla yapmam. Bunu ona yapmam.' "Pars sen artık içme." Uzanıp bardağı elimden alacakken sıkıca tuttum bileğini. "Korkma Kuzgun! O kadını öyle çok seviyorum ki kendim için bencillik bile yapamam. Zaten onun gibi özgür bir ruhu da kilit altında tutamam. O yüzden korkma." Yüzümdeki karanlık gülüşle eline yavaşça vurdum ve bardağı geri aldım. "Bir dakika ya, bir dakika." Arka masada duyduğum kahkaha sesiyle dikkatim arkaya döndü. Masanın üzerine çıkan kadın ayakkabılarını hızla yere fırlattığında restoranın içinde neşeli sesi dolandı. "Tahsin Bey şöyle geceyi neşelendirecek bir şeyler çalar mısınız?" Kaç bardakla bu hale geldi, insan merak ediyordu. "Otursana saçmalama." Begüm'ün uyarıcı sesiyle Tahsin denilen adam masaya doğru geldi. "Diğer müşteriler rahatsız olmasın." dedi tedirgin bir sesle. Restoranda bir onlar bir de biz vardık, tam da bu sebepten gözleri yüzüme döndü. "Hadi ama ya, haksızlık." Masadaki kız bakışlarını bana çevirdiğinde gözleri kocaman oldu. Mavi gözleri üzerimde heyecanla dolandığında elini kaldırdı ve bana bir selam verdi. "Acaba Pars Bey, biraz oynayabilir miyim?" Ardından hıçkırdığında Alphan orada olduğumu yeni fark ediyordu. "İn şuradan kızım!" Hızla masanın üzerindeki sarhoş kadını çekiştirirken ben bakışlarımı Tahsin'e çevirdim. "Çal." Fısıltımla hızla arkasını döndü ve ses sitemine doğru ilerledi. "Bırak be. Karışma bana." Alphan'ı geri ittirdiğinde Begüm bıkkın bir nefesle ellerini gövdesinde birleştirdi. Restoranın içi hareketli bir oyun havasıyla dolmaya başladığında bakışlarımı Kuzgun'a çevirdim. "Kim bu kız?" dedim bulanıklaşan görüşümle. "Doğa, Begüm'ün arkadaşı." Memnuniyetsiz bir ifade ile bakışları Begüm'e döndüğünde bende oturduğum sandalyeyi geri çektim ve müziğin ritmiyle masada dans eden kadına çevirdim gözlerimi. Zihnimin bana ansızın sunduğu anıyla, Nasya'nın Deniz'in evindeyken içip masanın üzerinde fütursuzca dans edişini anımsıyordum. O güzel bedeni alkolün etkisiyle kıvrakça hareket ederken yarıda kestiğim dansı yüzünden isyan edişini, zorla banyoya kadar götürdüğümü ve orada ilk kez beni kıskandığını itiraf edişini... Kimsenin dokunamadığı yaralarıma dokunduktan hemen sonra... Duygularını böyle iyi saklayan bir kadını bir şişe şarap dile getirmişti ve bir de kıskançlık. 'Kıskançlık.' "Doğa." dedim gözlerim masanın üzerindeki kızda dolanırken. "Pars yapma." Kuzgun sanki kafamın içinden geçenleri anlamış gibi beni uyardığında baygın gözlerimde ve kararlı yüzümde karanlık bir gülümseme oluştu. "Pars." dedi yeniden. "Kalkalım." Oturduğum sandalyeden kalktığımda Kuzgun da hızla ayağa kalktı ve ceketi üzerine geçirdi. "Eve mi?" dedi meraklı bir sesle. "Beni Yalıya bırak. " "Yalı?" "Yalı." "Pars." "Adımımı ezberliyorsun Kuzgun?" Yüzümde umursamaz bir gülümseme oluştuğunda onu arkamda bırakarak yavaşça restoranın çıkışına ilerledim. Begümlerin masasının yanından geçerken adımlarım yavaşladı ve başım usulca masanın üzerinde kıvrakça dans eden kadına döndü. "Pars." Begüm'ün fısıltılı sesiyle bakışlarım beni izleyen iri gözlerine döndü. "İyi eğlenceler." Yüzümdeki sahte gülümseme ondan sıkkın bir nefes aldığında bakışları yanındaki sandalyeyi gösterdi. "Oturmak istemez misin?" Kuzgun arkamdan yaklaşıp bir adım solumda yerini aldığında baskın sesiyle Begüm'ü cevapladı. "Gece bizim için bitti. Size geri kalanında bol eğlenceler." Begüm'ün sert bakışları Kuzgun'un yüzünde dolandığında birbirlerine gözleriyle sessiz bir savaş açtıklarını görüyordum. Aralarındaki dinamiği fark etmemeleri ne acıydı. Yüzümde alaylı bir gülümseme oluştu. "Bir kadeh daha içecek vaktim var." Çektiğim sandalyeyle ağırca çöktüm Begüm'ün yanına. "Pars Bey." Kuzgun'un uyarıcı sesi aslında 'Ne yapıyorsun, kafayı mı yedin?' demenin saklı bir yorumuydu. "Otur hadi Kuzgun." Yanımdaki sandalyeyi gösterdiğimde burnundan içeriye sert bir nefes çekti ve istemsiz bir yüz kasılmasıyla gönülsüzce oturdu yanımdaki sandalyeye. Bakışlarım Alphan'a döndüğünde onun iğrenç mavilerinin üzerimde gezindiğini gördüm. Yüzümde Alaylı bir ifade yer alırken acıyan bakışlarımı yüzünde dolandırdım. 'Öyle zavallı bir tipin var ki! Sikeyim, asıl köpek yavrusu gibi olan sensin!' Şakaklarım gerilirken aldığım hızlı nefeslerle kendimi içinde bulunduğumuz mekândan soyutlayıp Alphan'a kilitlendiğimi anlıyordum. Kulaklarımda boğukça dolanan ses Begüm'ün sesiydi. Ne dediğini anlayamıyorum ama ısrarla aynı şeyi tekrar ettiğini fark ettiğimde bakışlarımı Alphan'dan geri çekip yüzümü ona çevirdim. "Pars?" Israrlı sesiyle sert bir nefesle kendime geldim. "Efendim?" "Doğum günüm diyorum, gelecek misin?" Yüzündeki sıcak gülümseme ile kaşlarım çatıldı. "Tabii, olur. Ne zamandı?" "13 Şubat, zaten küçük bir kutlama olacak. Mutlaka gel." Uzanıp önündeki bardağı dudaklarına yasladığında sessiz bir yudumla bakışlarını arkama çevirdi. Yüzündeki gülümseme yavaşça kaybolurken başımı omuzumun üzerinden geriye çevirdim. Nasya'nın kızarık burnu ile masaya doğru attığı şaşkın adımları izledim bir süre. Alphan'ın yanındaki sandalyeyi yavaşça kendine çektiğinde beklemeden oturdu. Bakışları masanın üzerinde gezinirken yüzünde sessiz bir duruş hâkimdi. 'Ağladın mı?' Gözlerim yüzünde dolanırken Alphan'ın kolunu yavaşça onun beline sarışını görüyordum. "Sevgilim." Dudaklarını saçlarının arasından kulağına bastırdı ve bir savaşı kazanmış gibi gururla doldurduğu bakışlarını bana çevirdi. Nasya'nın karaları titrekçe bana döndüğünde gözlerinin parladığını görebiliyordum. Alphan'ın aksine o bana nispet falan yapar bir bakış atmıyordu. Daha çok 'Neden buradasın?' der gibi bir bakıştı. 'Neden buradayım? Neden başka bir adamın yanında nasıl mutlu olduğunu görmek istiyorum? Vazgeçmek için mi? Öfkemi diri tutmam gerekiyor, belki de bu yüzdendir.' "Tahsin abi, iki bardak getirsene." Kuzgun'un sesi hafif müzikle dolan mekânın içinde yayıldı. Alphan'ın bakışları benim üzerimden Nasya'nın yüzüne döndüğünde onun ağlamış olduğunu bile fark edemiyordu. Elleri saçlarının arasından geçtiğinde önüne dökülen birkaç teli yavaşça kulağından geriye verdi. Alt dudağımı öfkeyle ısırdım ve yüzümdeki sinirli gülüşle başımı onlardan terse çevirdim! 'Ellerini Sikiyim! Ona dokunan o parmaklarını sikeyim!' "Güzelim bir şeyler iç hadi." Bakışları dudaklarına kayarken uzanıp aldığı rakı bardağını ona doğru uzattı. 'Rakı çarpacak! Şarapla bile kendini kaybettiğini gördüm o kadının! O rakı onu çarpacak, orospu çocuğu!' "Pars." Kuzgun'un önüme sertçe bıraktığı bardakla irkilerek dikkatimi önümdeki bardağa çevirdim. Kasıtlı yapmıştı. Odağımı değiştirmem için bile isteye sertçe bıraktı önüme o rakı dolu bardağı. "Eyvallah." Uzanıp bardağı aldığımda dudaklarıma yasladım, bakışlarım masanın üzerindeki kadına döndüğünde onun gözlerimin içine bakarak yaptığı kıvrak dansı yeni fark ediyordum. Gözlerinde gördüğüm ateşi daha önce birçok kadında kendime karşın görmüştüm. Anlamını çok iyi biliyordum yani. Kadehimi ona bakarak içerken yüzünde karanlık bir arzu yayıldı, dudakları hafifçe kıvrılırken bana doğru attığı adımlarla uzun masada dikkatle önüme doğru yaklaştı. "Yardım eder misiniz?" Yavaşça dizlerinin üzerine çöktüğünde bana doğru eğildi. Dudaklarıma yaslanan bardağı yavaşça indirdim ve masaya bıraktım. Bakışlarım Nasya'ya kaydığında onun gözleri Doğa'nın üzerindeyken elindeki bardaktan büyük bir yudum aldığını görüyordum. Yüzü buruşurken o rakının boğazını yaktığını biliyorum, üstelik gözlerindeki o öfkenin bana geçmişte tanıdığım bir kadının alışılmış simasını hediye ettiğini fark ettim. Karalarının içinde sessiz bir şimşek çakıyordu. "İneceğim ama nasıl yapacağımı bilmiyorum." Topuklarını dizlerime doğru indirdi, siyah tül çorabının örttüğü küçük ayaklarını dizlerime bastırdığını görüyordum. 'Sakin ol Doğa.' "Yardıma ihtiyacım var." Parmaklarını pürüzsüzce kavrayan ince çoraplarla küçük ayağını yavaşça pantolonumun üzerinden kasıklarıma doğru çekti. 'Siktir." Hızla ayak bileğini kavradığımda gerilen şakaklarımla gözlerim yüzüne döndü. Sinsi bir gülüş dudaklarında yer ederken avuç içimdeki ince bileğini yaramazca kıpırdattı. Bakışlarım kıpırdanan ayağa döndüğünde bileğindeki küçük kırbaç dövmesi siyah tülün altından kendini gösterirken şaşkınlıkla gözlerim yüzüne çıktı. "Güzel dövme." Bileğini serbest bıraktığımda gözlerim yeniden Nasya'ya döndü. O ise dik bakışlarını doğrudan az önce kavradığım bilekte tutuyordu. Yanakları kızarmış ve dudakları güzel dişleri tarafından huzursuzca kemiriyordu. "Vay, anlamını sormayan tek adam olabilirsin." Kalçasını masanın üzerinde bana doğru çektiğinde bir hamle sonrasında kucağıma düşeceğini biliyordum. "İtaatkâr." dedim fısıltıyla. Gözleri ansızın parladığında, yanakları utançla kızardı. "Hepimizin kirli sırları var." Gözlerini pantolonumun üzerinde gezdirirken bakışları yavaşça tüm bedenimi yalayarak gözlerime çıktı. "Peki, senden neden dominant enerjisi alıyorum?" Kısık fısıltısıyla bakışlarım solumda oturan Begüm'e döndü, duyduğunu biliyordum ama sorun değil, o kızın hakkımda dedikodu yaymayacağını biliyordum. "Hislerin konusunda kendine güvenin tam gibi." Yüzümde yayılan sessiz gülüşle uzanıp belini kavradığımda onu küçük bir hamle ile kendime doğru çektim. Kucağıma düştüğünde kıkırdayarak kalçasını dizlerime bastırdı. "Gerçekten bir sahibin kucağına düştüğümü söylemeyin bana efendim." Kulağıma bıraktığı cılız mırıltıyla geri çekildi ve saygıyla gözlerimde tutundu mavileri. Bu kızın bir itaatkâr olduğunu anlamak zor olurdu her halde. Böyle aykırı bir kadın, boyun eğmekten mi hoşlanıyordu yani? Restoranın ortasında masaya çıkacak kadar aşırı ama kucağımda bana bıraktığı titrek bakışlarla, kendini sunmaya oldukça hevesli. 'İlginç.' "Bir itaatkâra göre fazla cesursun." Gözlerim Nasya'ya döndüğünde onun çileden çıktığına artık emindim. Omuzlarım dikeldi ve istediğimi aldığımı bilmenin özgüveni duruşumu dikleştirdi. Kafayı yiyor gibi bir ifade ile kasılıp duruyordu. 'Sikeyim gerçekten beni istiyorsun. Başka bir kadını yanımda görmeye tahammül edemeyecek kadar çok üstelik. Gururum okşandı. Bunu sadece bedenin için istediğini bilmesem çok daha iyi olurdu!' "Cezalandırılmam gerek efendim, bu gece çok sıkıntı çıkardım. Bu konuda bana ne yapmayı planlıyorsunuz?" Fısıltısı ile bakışlarım hızla yüzüne döndü. 'Siktir! Ağzın iyi laf yapıyor değil mi? Oldukça hâkimsin her şeye.' "Doğa!" Begüm öfkeyle yanımdaki sandalyesini geri ittiğinde arkadaşını kolundan çekerek hızla kaldırdı üzerimden. Beni içinde bulunduğum garip durumdan kurtarması işime geliyordu fakat yüzündeki öfke alayla gülmeme sebep oluyordu. "Nasya yavaş." Alphan'ın tedirgin sesiyle gözlerim yeniden karşımda oturan kadına döndü. Bitirdiği kadehini yeniden doldururken ellerinin arasındaki şişe titriyordu. Biliyordum. İçeride bir yerlerde benim Nasya'mı sakladığını biliyordum. "Ne yapıyorsun ya hahaha!" Doğa'nın alaylı kıkırtısı ile Begüm'e sitem edişi dikkatimi onlara çevirmeme sebep oluyordu. "Sen artık daha fazla içme bence." Kolundan tuttuğu arkadaşını kendi sandalyesine oturttuğunda masanın etrafını dolanıp Doğa'nın yere fırlattığı ayakkabıları almaya ilerledi. "Vay be." Doğa'nın masaya dayadığı dirsekleriyle desteklediği başı bana döndü. Gözleri yüzümde gezinirken hesapsız bir iç çekişle yeniden mırıldandın. "Vay be, gerçekten çok güzelsin. Üstelik bir de..." Sesini alçaltarak bir sırrı paylaşır gibi fısıldadı. "Ah evet, o bakışlarda kesinlikle bir sahip yatıyor. Aksini düşünmek mümkün müydü?" Söylediği şey beni histerik bir gülüşe itti. Böyle istekli olmasının yanı sıra bir itaatkâra göre oldukça yaramaz ve arsızdı. Muhtemelen benim itaatkârım olsaydı ondaki bu arsızlığı tek gecede yok ederdim. Geriye sadece komutlarıma uyan bir kadın kalırdı. Üstelik bundan oldukça zevk alacağına emindim. 'Ama hayır Doğa, tatmin dalgam yön değiştirdi. Şu sıralar ufak bir kızın bana yaşattığı karmayla baş edebilmek için çırpınıp duruyorum.' "Kusura bakmayın, biraz fazla kaçırdı da." Masada oturan diğer kız yaptığı çekingen açıklama ile arkadaşı adına özür diliyor gibiydi. "Evet, sarhoşum ama bu gördüğüm şeyin gerçekliğini değiştirmez ki." Başı yavaşça kollarının üzerine düşerken ne kadar kontrolsüz olduğunu daha iyi anlıyordum. Kumral saçları masaya yayıldı, baygın bakışları dudaklarıma kaydı. "Pars Katipoğlu." dedi mırıldanarak. "Memnun oldum." dedim, uzanıp rakı bardağımı alırken. Bakışlarım Nasya'ya döndüğünde onun beni öldürmek ister gibi üzerimde gezen gözleriyle avuçlarının arasındaki bardağı sıkışını gördüm. 'Ciddi olamazsın. Kıskançlığın sende böyle hızlı etki edeceğini bilseydim...' Histerik bir gülüşle bakışlarım yeniden Doğa'ya döndü. "Ben şimdi gitmek zorundayım, yarın benim için yoğun bir gün olacak ama..." Yavaşça sandalyemi geri ittiğimde bardağımı masaya geri bıraktım. "Gelmek istersen geceyi biraz uzatabiliriz. Senin için." Hafifçe göz kırptığımda yavaşça ayağa kalktım. "Pars." Begüm'ün adımları yanımızda durduğunda Doğa heyecanla ayağa kalktı. "Evet?" Gözlerim Begüm'e dönerken Doğa bana doğru istekli bir adım attı. "Kendinde değil." dedi Doğa'yı göstererek. "Görebiliyorum ama seçim ona ait öyle değil mi?" Kaşlarım keskin bir şekilde havalandığında uyarıcı bir bakış bıraktı bana. "Yapma." "Begüm, arkadaşını tek parça halinde sana geri getireceğim sence de fazla sahiplenmiyor musun?" Dudaklarımda yayılan karanlık gülümseme ile Doğa yavaşça ellerini kollarıma doladı. "Tercih hakkım varsa sahibimin sen olmasını isterdim." Kulağıma doğru bıraktığı şehvetli fısıltıyla bakışlarım Nasya'ya döndü. Alt dudağını sertçe ısırırken yüzünün kıpkırmızı olduğunu görebiliyordum. 'Boktan bir his değil mi? Çok boktan! Üstelik sen bunu neden yaptığını bile bilmiyorsun ama ben sana âşık olduğumun gayet bilincindeyim! Bunu bile bile o şerefsizin sana dokunuşunu izliyorum!' "Gidelim." Elimi Doğa'nın ince beline doladığımda çıplak ayaklarla beraber restoranın çıkışına doğru ilerledik. "İyi misin?" Adımları birbirine dolanırken bakışları yüzüme döndü. Restoranın dışına doğru attığımız adımlarla takılıp düşmek üzereyken onu sıkıca sardığım beliyle kendime yasladım. "Beni mahvedeceksin." Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluşurken söylediği şey alnımı kırıştırdı. "Anlamadım." "Hayatımda büyük bir boşluk bırakacaksın. Beni mahvedeceksin. Görebiliyorum ama durmayacağım." Dudaklarını benimkine yasladığında rakı kokan nefesi benim hareketsiz dudaklarımda iştahla bir karşılık aradı. Geri çekildim, dudaklarımın üzerindeki ıslaklık rüzgârın esintisiyle üşümeme sebep oluyordu. "Hayır, sana hiçbir şey yapmayacağım." Onu arabaya doğru ilerlettiğimde açtığım arka kapıyla yavaşça içeriye oturttum. "Ama ben sandım ki..." Şaşkın bakışları yüzümde dolandı. "Ne sandın?" Yavaşça yanına oturdum ve kapıyı kapattım. "Ondan intikam almak için, yani..." "Ne?" "Nasya işte. Ona nasıl baktığını fark etmedim mi sence, beni onun canını yakmak için kullanacak-" "Zeki bir kadınsın değil mi? Ama hayır." Kuzgun'un şoför koltuğunda yerini almasıyla yavaşça hareket eden aracın içinde boğucu bir sessizlik yayıldı. ♟ Nasya "Çarpacak ama." Kulaklarımdaki sıcak fısıltıyla bakışlarım Alphan'a döndü. Genzim deli gibi yanarken ağlamamak için yüzümde kocaman bir gülümseme yeşerttim. "Eve gitmek istiyorum." Sessiz itirafımla yüzü ansızın düşerken kaşları çatıldı. "Nasya daha yeni geldin masaya! Birlikte bir kadeh bir şey içemedik." Sıktığı dişleriyle takındığı tavır sinirimi bozuyordu. Zaten sinirlerim inanılmaz bozuktu. Dakikalar önce 'Git.' dediğim adamın gözlerimin önünde başka bir kadınla flörtleşmesine böyle çok bozulamazdım! Alphan'ı gece kulübünde kadınları izlerken gördüğümde dahi içimde belirmeyen bu öfke, Pars'ın gözleri o kıza her dönüşünde içimde giderek yükseliyordu. Bana söylediği şeyi yapıyordu! 'Nasıl hissettiğimi anlayacaksın.' derken bunun böyle çabuk olacağını tahmin etmiyordum. "Nasya, sana diyorum." Beni çenemden tutup kendine çevirdiğinde öfkeyle çektim yüzümü ellerinden. "Bana şöyle davranmayı kes Alphan!" Öfkeli bağırtım masadaki konuşmaları böldüğünde herkesin bize baktığını görebiliyordum. "Ne oluyor sana!" Elleri yavaşça kucağına inerken baskın sesiyle devam etti. "Adam gözlerinin önünde Doğa'yı alıp götürdü! Buna mı bozuldun? Söylesene bana Nasya! Sen ne istediğini gerçekten biliyor musun?" Aynı bağırtı ondan da koptuğunda Begüm hızla araya girdi. "Alphan sesine dikkat eder misin?" Uyarıcı sesi sevgili erkek arkadaşım tarafından duyulmuyordu. "Söyle bana." dedi uzanıp kolumu sertçe sıktığında. "Sürekli uzak durmanın sebebini söyle! İkimizi aynı anda mı istiyorsun! " "Ne saçmalıyorsun sen?" Dudaklarım hayretle aralandı. "Senin mahallende işler böyle midir Nasya! Sürekli yedek kulübeniz mi olur sizin!" Aşağılayıcı sesiyle kolumu hızla çektim ellerinden. "Ne diyorsun be sen!" Öfkeyle onu gövdesinden geri ittiğimde hızla masadan uzaklaştım. Adımlarım restoranın dışına dönerken arkamdan yetişip kolumu sertçe sıktı ve beni kendine çevirdi. "Arkandan yayılan fısıltılara rağmen seninleyim! Tüm sosyete bir varoş olduğunu konuşuyor ama ben seni yanımda tutuyorum! Nerede senin minnet duygun lan!" Söylediği şeyler beni dumura uğratırken gerçekten arkamdan böyle mi söylüyorlar diye düşünüyordum. Başım hafifçe dönerken, dizlerimin kırılmak üzere olduğunu biliyordum. "Asıl neyi merak ediyorum biliyor musun? Pars gibi bir adama diz çöktürecek nasıl bir muamele yaptın! Günlerdir bunun tadına varmaya çalışıyorum ama tıpkı bir kalas gibisin! Öpüşmeyi bile bilmeyen bir kadının çok da iyi bir performansı olacağını düşünmüyorum." Begüm Alphan'ı yakasından tutup öfkeyle geri ittirdiğinde kolumu serbest bırakmak zorunda kaldı. "Seni var ya! Öldürürüm!" Üzerine doğru ilerlediğinde suratına sert bir tokat indirdi! "Laflarına dikkat edeceksin! Kardeşime bir daha dokunursan..." "Eeh! Ne kardeşi lan, ne kardeşi! Senin annen, bunun kaltak annesi yüzünden intihar etmedi mi! Geçmiş karşıma 'kardeşim' diyorsun! Yapma Begüm seninle dün tanışmadım! Travmalarının temelinde Nasya'nın annesi yatıyor şimdi bana..." "Abi ne yapıyorsun!" Gülce hızla Alphan'a doğru geldiğinde onu tutup geri çekti. "Aklın yerinde değil! Çok içtin sus artık." Korkulu gözlerle bakışları Begüm'e döndüğünde daha fazla burada kalmak istemediğimi anlıyordum. Hızlı adımlarım Alphan'a doğru ilerlediğinde onu öfkeyle gövdesinden geriye ittim. Boğazımı yakan bir feryadı korkusuzca bıraktım restoranın içine. "Pars gibi bir adamın bende ne bulduğunu merak eden bir sevgili." Yeniden indirdim yumruklarımı geniş göğsüne. "Kalas gibiyim öyle mi? Belki siktiğimin öpüşleri umurumda değildir. Belki de bana dokunmasını arzuladığım adam değilsindir." Bağırışım yüzünde afallamaya sebep olurken artık durmak için çok geç olduğunu biliyordum. Buradan dönüş yoktu. Kayıp mı edecektim onu, umurumda bile değil, siktirip gidebilir! Bir varoş öyle mi? Bana az önce böyle seslendikten sonra hiçbir şeyin önemi kalmıyor. "Belki ben bir erkek istiyorumdur Alphan. Buna ne dersin? Belki ben bir erkekle sevişmek istiyorumdur! Sürekli trip atan bir çocuktan daha gerçekçi bir adamı arzuluyorumdur!" "Nasya." Begüm uzanıp kolumu tuttuğunda hızla çektim ellerinden kendimi. "Dokunma! " Öfkeli bağırışımla duyduğum tüm bu şeyler, bu gece yaşanan her şey fazla geliyordu. Kâbus gibiydi. Günlerdir bu insanların arasına ait olduğumu düşünecek kadar aptallaşmıştım. Bu burjuvaların arkadaş gruplarına sonradan eklenen bir varoş olduğumu anlamam böyle uzun sürmemeliydi. Kendimi restoranın dışına attığımda korumalara doğru ilerledim, yanaklarımdan aşağıya süzülen yaşların hiçbir çaba göstermeksizin akışını hissediyordum. "Beni eve götürün." Titrek sesimle kendi araçlarının arka kapısını açtılar ve beklemeden içeriye girdim. ♟ PARS Doğa'nın küçük bedeni dizlerimin üzerinde kendini çoktan saldığında araç güvenlik kapılarından bahçenin içine doğru ilerledi. Kuzgun durdurulduğu arabanın içinde bedenini arka koltukta oturan bana ve kendini dizlerime bırakan Doğa'ya döndü. "Bunu neden yapıyorsun? Seni anlayamıyorum söyle bana. Neden bunu yapıyorsun kendine." Sessiz fısıltısı ile gözlerim kucağımda uzanan kadına döndü. Onun yerinde Nasya'nın olmasını arzulamam alçakça mıydı? Nerede benim gururum? "Pars, Nasya sana karşı boş değil ama böyle yaparsan..." "Aklını karıştırmasına izin verme Kuzgun. İnan bana o kızın gözlerinde gördüğüm sadece arzu. Aşka dair tek bir kırıntı barındırmıyor." Kollarımı Doğa'nın küçük bedenine sardığımda arka kapı korumalar tarafından açıldı. Kollarımın arasındaki bedenle ağırca ana kapıya doğru ilerledim. Kapıdaki koruma tarafından açılan eşikten geçtiğimde sesim girişte dolandı. "Biri buraya baksın." Arkamdaki koruma hızla yanıma doğru geldiğinde bakışlarım Doğa'ya döndü. "Taşıyabilir misin?" dedim sorgulayıcı bir sesle. "Taşırım efendim." Ellerini bana doğru uzattı. "Yatak odamın olduğu kattaki misafir odasına yerleştir." Kollarına doğru uzatırken Doğa'nın öğürerek üzerime kusmasıyla neye uğradığımı şaşırıyordum. "Siktir!" Aceleyle korumanın kollarına bıraktığım bedenden geri çektiğim ellerle hızla üzerimdeki ceketi çıkardım. "Götür şunu!" Yüzümdeki tiksinti ve gövdemdeki sıcak sıvıyla memnuniyetsiz bir söylenmeyle gömleği üzerimden çıkardım. Adımlarım girişteki banyoya dönerken avuçlarımda tuttuğum gömleği kirli sepetine doğru fırlattım. "Bir bu eksikti gece gece!" Uzanıp açtığım suyla çıplak gövdemdeki ıslaklığı hızla temizledim. Avuçlarımın arasına aldığım suyu yüzüme sertçe boca ettiğimde ıslak parmaklarımla geriye taradığım saçlarımla bakışlarımı aynadaki aksime çevirdim. "Ne yapıyorsun lan sen? Lisede miyiz oğlum! Ne yapıyorsun? Kıskandırmaya çalışmak ne lan! Senin kendine hiç mi saygın kalmadı? Kızı alıp buraya getirmek ne!" Musluğu sertçe kapattığımda sıkkın bir nefesle arkamı döndüm ve banyodan çıkarak merdivenlere yöneldim. Ana kapı dışarıdaki koruma tarafından açıldığında adım attığım ilk basamaktan geriye çevirdim bedenimi. Ağırca açılan kapıyla Nasya'nın silueti gözlerimin önünde belirdiğinde akan makyajının yanaklarında siyah lekeler bıraktığını görüyordum. "Efendim, Nasya Hanım geldi." Koruma geri çekildiğinde içeri giren kadın ardından kapanan kapı ile girişte öylece duruyordu. Yaşanan bu an gerçek mi, bilmiyorum. Bu kadar kafayı yemiş olamam her halde değil mi? Halüsinasyon görecek kadar delirmiş olamam. "Nasya?" Ona doğru attığım şaşkın adımlarla bakışları gövdemde dolandı. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluşurken güzel gözlerinden aşağıya birkaç damla yaş bıraktığında ağırca yutkundum. "Geç kaldım değil mi?" dedi baygın gözleri çıplak gövdemi dolanırken. "Dokundun ona?" Sessiz bir hıçkırıkla dizlerinin üzerine bıraktı kendini. Yüzünü avuçlarının arasına aldığında bastırmaya çalıştığı ağlaması beni kaskatı kesiyordu. Durdurmak için mi geldi? Beni durdurmak için, benim için geldi. Yavaşça yanında yere çöktüğümde küçük ellerini çektim yüzünden geriye. "Nasya." Adı dudaklarımdan titrek bir şaşkınlıkla dökülürken parlak gözleri yüzümde tutundu. "Çok kötü." Boğazına dayanan hıçkırıklarla başını iki yana salladı. "Çok kötü bir his." Yeniden ağlamaya başladığında ne yapmam gerek anlayamadım. "Sakin ol. Bak bana." Çenesini tutup kendime çevirdim. "Kötü olan ne? Söyle." "Bu his." Elini göğsüne bastırdı. "Bu his çok kötü. Nasıl hissettireceğini göstereceğim dedin ya, çok kötü Pars." Sarhoş dili dolanırken yüzünü çenesini tuttuğum avucumun içine bastırdı. "Nasya." Şaşkın sesimle ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemezken yüzünü iki elimin arasına aldığımda gözleri benimkilere döndü. 'Siktir; ağlama kızım, ağlama lan!' "Her şey, her şey o kadar fazla ki keşke diyorum. Keşke hiç uyanmasaydım, o zaman tüm bunları yaşamazdım." "Ne diyorsun sen?" Titrek bir nefesle alnımı onunkine yasladım. "Ne diyorsun, söyleme onu." Genzim yanarken devam etti konuşmaya. "Arkamdan neler diyorlar kim bilir." Ne? "Begüm de benden nefret ediyor belki de." Ne anlatıyorsun güzelim sen? "Nasya bak bana. Ne oldu söyle? Anlat bana ama sakin sakin, ağlama artık." "Ben bir garsondum, kimsesiz bir kız. Ne işim var bu hayatın içinde, ne işim var bu insanlarla." Yeniden hızlanan ağlamasıyla kendini gövdeme doğru bıraktı. Sıcak nefesleri çıplak göğsümde yayılırken titreyerek ağlamaya devam ediyordu. "Senin benimle ne işin var Pars, benim kadar değersiz bir kadında ne buldun sahiden. Ne buldun bende?" Hızla geri çekildim. "Sen değersiz falan değilsin, ne saçmalıyorsun!" Gözlerim deli gibi yanarken söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum ama acısını kendi acım gibi hissedebiliyordum. "Alphan dedi ki öpüşmeyi bile bilmiyormuşum. Sen bende ne bulmuşsun? Sahi, bende ne buldun?" Bakışları yüzüme döndü. "Bende ne buldun?" Yanaklarındaki ıslaklık ruhumu çırpındırdı. "Ben, seni sevdim Nasya. Sevginin bir nedene ihtiyacı olmuyor." "Sevgi. Sevginin nedene ihtiyacı olmuyor." Sözlerimi tekrar etti. "Alphan beni hiç sevmemiş mesela." Ağırca yutkundum. Öyle zordu ki bir an biri boğazıma bir bıçak dayamışta beni engelliyor gibi acı vericiydi. "Ne?" "Beni hiç sevmemiş, insan sevdiği kişiye öyle şeyler söyler mi?" Yavaşça ellerimi geri çektiğimde temasımızı kestim ve usulca kalktım yerden. "Kalk Nasya." Uzanıp kollarından tuttuğumda zar zor kalktı ayağa. "Söylemez. İnsan sevdiğine öyle şeyler söylemez. Sen bana hiç kötü bir şey söylemedin, bir kere bile geldiğim yerden vurmadın beni." Kayan gözleriyle bana Alphan'ı anlatması sinirlerimi zorluyordu. "Ama o yaptı. Gözlerimin içine baka bak-" "Nasya." Keskin sesimle kıstığı gözleri üzerimde dolandı. "Pars." bakışları yavaşça dudaklarıma kaydı. "Seni eve götürelim." Hızla arkamı dönüp kapıya doğru ilerlediğimde açılan kapıda dolandı bakışları. "Sevişmek için geldim ben." "A-anlamadım?" Yüzümde saçma sapan bir ifade yer ederken üzerindeki elbisenin önden açılan fermuarını yavaşça aşağıya çekti. "Siktir!" Açtığım kapıyı hızla kapattığımda dışarıdaki adamlarım onu görmesini son anda engellemiştim. "Sevişmek istiyorum işte." Elbiseyi tamamen açtığında hızla ona doğru gidip önünü toparladım. "Çok sarhoşsun sen!" Öfkeli hırıltımla elleri omuzlarıma sarıldı. "Beni öp Pars. Çünkü yalnızca sen öpünce kafamdaki sesler susuyor." "Nasya." Sessiz bir nefesle bakışlarımı çaresizce yüzünde dolandırdım. "Doğa hanımı yatırdım efendim." Merdivenlerden inen koruma şaşkınlıkla bize bakarken Nasya'yı hızla göğsüme yapıştırdım. Üzerindeki siyah iç çamaşırları beyaz teninde parlarken onu birinin böyle görmesi canımı sıkmaktan başka bir işe yaramaz. "Çık!" Bağırtımla hızla başını yere eğdi ve ana kapıdan aceleyle çıkıp gitti. Boynumda hissettiğim öpüşlerle neye uğradığımı şaşırırken irkilerek geri çekildim. "Kafayı mı yedin!" Bağırtım evde yayıldığında başını iki yana salladı. "Hayır, yemedim. İstediğin şeyi veriyorum sana işte." Bana doğru geldiğinde parmak uçlarında yükseldi ve kollarını yeniden boynuma doladı. "İçimdeki duygularla savaşmaktan yoruldum, artık sevişmek ist-" "Nasya!" Kollarını geri çektiğimde küskünce bana baka kaldı. "Ya daha birkaç saat önce bana demedin mi? Bedenin benim olacak demedin mi? Al işte buradayım." "Böyle değil, sarhoşken değil." "Artık Alphan da yok. Vicdani bir rahatsızlık söz konusu bile olamaz." Yüzündeki hüzünlü gülümseme ile o şerefsiz her ne yaptıysa karşımda böyle perişan olmasının nedeni olduğunu çok iyi biliyordum! Kadınları berbat hissettirme konusunda geçmişte bir gurme olduğum düşünülünce yıkılmış bir kadın gördüğümde onu gözünde tanıyorum. Şimdiyse âşık olduğum kadın karşımda saklamaya bile çalışmadığı bir aşk acısını tenimde söndürmeye çalışıyordu. Benimle onu unutmaya çalışıyor. Hayatım boyunca hiç bu kadar aşağılanmamıştım. "Çık." Ellerim kapıya döndü. "Git Nasya! Bir daha karşıma çıkma! Bir daha kapıma gelme! Git! " Şaşkın bakışları yüzümde dolandı. "Ama..." Hızla üzerine doğru ilerledim ve elbisesinin fermuarını sertçe yukarı çektim. "Bana daha fazla acı çektirmene izin vermeyeceğim. Daha fazla değil hayır! Duydun mu? Asla!" Geri çekilip kapıyı açtığımda dışarıdaki korumaya döndü bakışlarım. "Hanımefendiye yan evin giriş kapısına kadar eşlik edin." Geri çekildim ve daha fazla oyalanmadan merdivenlere yöneldim. "Pars." Titrek sesi kulaklarıma ulaştığında sessiz bir nefes çektim ve durmadan yoluma devam ettim. Ana kapının kapanma sesiyle adımlarım hızla yatak odama döndü. İçeri girip gardıroba yöneldiğimde cebimden çıkardığım telefonla Davut'un adına tıkladım. Açtığım dolaptan siyah uzun kollu bir tişört çekip aldığımda kulağımdaki telefon açıldı. "Efendim Pars Bey?" "Uçağı hazırlat, beş dakikaya aşağıda olacağım." "N-nereye efendim?" "İngiltere'ye." Kapattığım telefonu yatağın üzerine bıraktım ve elimdeki tişörtü üzerime geçirdim. Şimdi gitme vaktiydi. Çünkü kalırsam oyuncağı olacaktım. Gururumdan başka hiçbir şeyim kalmadı, onu verdim ama daha fazlasını istiyor! Sikeyim benden çok daha fazlasını almaya yeminli gibi! Ama hayır, hayır Nasya! senin yara bandın olmayacağım kızım! Senin yara bandın falan olmayacağım. Tişörtü düzelttim ve uzanıp telefonu elime aldım. Adımlarım yatak odasının çıkışına ilerledi ve oyalanmadan merdivenleri üçer beşer atlayarak indim. Telefonumdan babamın numarasını bulup kulağıma yasladığımda evin ana kapısından büyük bir hızla çıktım. "Pars Bey, aracınız..." "Sen götüreceksin Davut! Araba kullanacak durumda değilim." Adımlarım ilerideki spor arabaya döndüğünde arka kapısını açıp hızla içeri girdim. "Pars? " Babamın şaşkın sesi ahizede yayıldığında oyalanmadan sadede geliyordum. "Şimdi gidiyorum, İngiltere'ye. Feridun'un bahsettiği doktorla görüşeceğim, bir süre burada olmayacağım baba. Oradaki şirketten hallederim her şeyi. Haber vermek için aradım." Araç çoktan garaj yolundan çıkıp güvenlik kapılarından geçmişti. Yönümüz hava alanına dönerken ben içimdeki yangının acının üzerine kül döküyordum! Sakinleşebilmek ve acıyı sessizleştirebilmek için. "İyi olacak mısın oğlum?" Sorduğu soruyla şaşkınlıkla kalakaldım. "A-anlamadım." "İyi olacak mısın? Seni bir sonraki görüşümde bana eski Pars'ı getirecek misin? Benim güçlü ve yenilmez oğlumu bana geri getirecek misin?" Söylediği şey canımı yaktı. Bunun yanı sıra bana bu zamana kadar kurduğu en şefkat dolu sözler bunlardı. "Söz veriyorum baba. İyi olacağım." Telefonu hızla kapattığımda ondan bir cevap ya da bir kelime duymak istemediğimi biliyordum. Duymamam gerekiyordu. Şu an insani hiçbir duyguyu hissetmemem ve durmamam gerekiyordu. Durursam düşünür, düşünürsem vazgeçerdim. İçimde yeni bahaneler bulur ve o kadının kollarına koşardım! Durmak, kalmak ve beklemek ise artık benim için yoktu.
|
0% |