@nurdogru26
|
Bakışlarım önümde didiklediğim tabaktan , masanın diğer ucunda oturan Serra'ya döndü. Bakışlarım Serra'nın sol omuzunda oturup ayaklarını aşağıya sarkıtan Hel'e döndü. Merakla sofradaki yiyecekleri incelerken, sessiz bir gülüşü hapsettim dudaklarımın arasına. Öyle meraklıki ,insanlarla ilgili herşeye karşı çok meraklı. Diğer perilerin odamda kalmayı tercih etmesine rağmen , Hel sürekli evin içinde dolanıyordu. Dün gece annemle bütün gece dizi izledi. Bugün ise akşam yemeğinde bize katılmaya karar vermişti. O'nu yalnızca benim görüyor olmam tuhaftı ama özel hissettiriyordu. İdea'nın benden istediği son şeyi hatırladıkça içimi kaplayan korkuyu görmezden gelemiyorum. Tüm olanların iyi yanları olduğu gibi kötü yanlarıda vardı. Ben daha 18 yaşındayım ve benden Anne olmamı bekliyor. Delilik... "Sierra, neden yemiyorsun..." Annemin seslenişiyle kendime geldiğimde, irkilerek başımı ona çevirdim. "Şey... aç hissetmiyorum, sanırım mevsim geçişi..." verdiğim kaçak cevapla memnuniyetsiz bir ifadeye bulandı yüzü. "Kahvaltıda da bir şey yemedin Sierra, tabağını bitirmeni bekliyorum." Emir verici uyarısıyla bıkkınlıkla elimdeki çatalı tabağa bıraktım. "Gerçekten bir şey yiyebileceğimi sanmıyorum. Gidip biraz uzanacağım." Sandalyemi yavaşça geri çektim. "Sürekli odandasın, ne oluyor odada bir bilsem. Yanımızda oturduğun yok zaten." Söylenişini duymazdan geldim ve merdivenlere yöneldim. Çıktığım basamaklarla Hel'in arkamdan gelip omuzuma konduğunu gördüm. "Selam Hel..." fısıltılı sesimle sevecen bir kıkırtı bıraktı. 'Selam Prenses Sierra, neden üzgünsün.' Sorduğu soruya buruk bir gülümseme bıraktım ve sessiz kaldım. Merdivenleri bitirip odama döndüğüm yönümle içeri girip kapıyı kapattım. 'Prenses geldi kalk.' Perilerden adı Jila olan ; Meriyi dürttü ve ikiside uzandıkları yastıkta ayağa kalktılar. "Sorun değil, her gelişimde ayağa kalkmanıza gerek yok." Kıkırdayarak yatağın üzerine çıktım ve yavaşça uzandım. Onlara zarar vereceğim diye ödüm kopuyordu. Öyle küçük ve kırılgan gözüküyorlar ki.. 'Neyiniz var Prenses Sierra?' Meri'nin meraklı sesi ile Hel omuzumdan havalandı ve yastığın üzerine kondu. 'Yemekte de böyleydi...' Dedi beni şikayet eder gibi. 'Bence Prensi özlüyor, ıhıhıhıhı.' Aralarında neşeyle kıkırdaştıklarında gözlerimi alayla devirdim. "İdea'yı hür irademle özlemem mümkün bile değil. İki gündür ortalarda yok ve inanın merak bile etmiyorum." Ellerimi kafamın altına aldığımda bakışlarım tavana döndü. O günden sonra bir daha gelmemişti. Sebebini merak etmiyor değilim. 'Ama Prens İdea, iki gündür odasından çıkmıyormuş.' Hel'in yaptığı açıklama ile bakışlarım ona döndü. "Nereden biliyorsun?" Kaşlarım çatıldı. 'Kız kardeşimle iletişim kuruyorum, kendisi Prens'in haremindedir. Ben Saraydaki tüm bilgileri ondan alırım ihihihihi' "Nasıl yani, senin kız kardeşin onun gelinlerinden birimi?" Yavaşça dikeldim yatakta. Aslında İdea bana perilerden oluşan bir haremi olduğunu söylemişti. Ama Hel'in kardeşinin o haremde olması garipti. 'A hayır, Prensin tek gelini sizsiniz. Onlar yalnızca cariyeler.' Yeniden kıkırdadı.
"Sizin şu Prensiniz nasıl biri?" Gözlerim sırası ile üçünün üzerinde gezindiğinde , Meri heyecanla öne atıldı. 'Prens İdea, gelmiş geçmiş en eğlenceli Prenstir." Dedi kıkırtıyla. 'Ve yakışıklı.' Dedi Hel hayranlıkla. 'Biraz gergin bir tarafıda var...' Jila kıkırtıyla konuşmayı bitirdi. "Peki, kötü biri mi? Yani... insanlara zarar vermeyi seviyor onu anladım ama orada nasıl?" 'Nerede?' Dedi Hel şaşkınlıkla. 'Moreslay'ı soruyor işte , aptal.' Meri ,Hel'i azarlarken duyduğum bu Moreslay'de ne diye düşünmeden edemedim. "Moreslay? " sorgulayıcı sesimle Hel başladı anlatmaya. 'Moreslay bizim ülkemizin adı, Kral Lirken'in hükümdarlığında yönetiliyor. Çok yakında Kralımız Prens İdea olacak... bir varisten hemen sonra .' Hepsi bana bakarak kıkırdadı. "Varis..." dedim şaşkınlıkla. 'Sizin ve Prensin bebeği. O doğduğunda her şey değişecek. '
'Fakat nasıl olur, Kral Lirken eğer bir varis olmazsan Prens İdea'yı tozlara katacağına yemin etti.' "Tozlara derken?" Kaşlarım çatıldığında , Meri üzgün bir fısıltı bıraktı kulağıma. 'Prens İdea'yı öldürecek... ' dedi Duyduğum şey beni şaşkına çevirirken, nasıl olurda bir babanın sırf bir bebek uğruna oğlunu öldürebileceğini anlamıyordum. "Ben pek öyle olduğunu sanmıyorum. Kimse kendi çocuğunu öyle kolay öldüremez. Eminim Kralınız İdea'ya yeni bir gelin bulacaktır." Perilerin yüzlerinde beliren üzgün ifadeyi biraz olsun dindirmek istedim. Çünkü onları ilk kez böyle mutsuz görüyordum. 'Ama bu kehanet, bebek sizden olmalı... eğer olmazsa -' sustu. Birbirlerine korkuyla bakarak başlarını yere eğdiler. Bakışları odanın ortasına döndüğünde bende bakışlarımı o tarafa çevirdim. Göremiyordum ama İdea'nın geldiğini hissedebiliyordum. Üstelik perilerin saygılı halleri bunu destekler türdendi. Yavaşça bir nefes çektim içime ve boynumdaki kolyeyi beklemeden çıkarttım. Neden gelmişti bilmiyorum ama iki gündür ortalarda olmayışı garipti. Periler hızla ortadan kaybolduğunda, bakışlarım boş odanın içinde gezindi. "Merhaba." Dedim fısıltı ile. Hiç bir cevap alamadım, neden konuşmuyor diye düşünürken avuçlarımın arasında tuttuğum kolyeyi fark ettim ve onu yatağın üzer bıraktım. "Pardon, tamamen bırakmış olmam gerektiğini düşünememiştim." Yüzümde alaylı bir gülümseme belirdi.
"İki gündür yoktun? Haberin yoksa diye söylüyorum ablam artık daha iyi." Bakışlarım hala odanın içinde dolanıyordu. 'Biliyorum.' "Güzel..." konu tıkanırken oluşan sessizlikte garip bir şeyler vardı. 'Bebek konusunu konuşacak mıyız Sierra?' "Konuşacak bir şey yok, ben çocuk falan doğuramam, görmüyor musun? Ailemin evinde kardeşim ve Annemle yaşamaya çalışıyorum. Liseden sonra Üniversite bile okumayı düşünmüyorum, sırf bir işe girip aileme destek olmak istediğim için, sense bana gelmiş bir çocuk doğur diyorsun." Ellerimi göğsümde birleştirip bakışlarımı yerde sabitledim. 'Sierra, benim bu bebeğe ihtiyacım var. Anlamanı beklemiyorum ama beni dinlersen düşündüğün gibi olmayacağını anlatacağım. Fakat fevri olmaman gerek.' Bahsettiği şeyin nedenini biliyordum, bebek olmazsa canından olabilirdi, iyi ama ben aileme bu durumu nasıl açıklarım. Ayrıca bir bebeğe nasıl bakarım. 'Öldürüleceğimi nereden biliyorsun?' Şaşkın sesi zihnimde yankılandı. Düşüncelerimi okuduğunu her seferinde unutuyorum! "Periler söyledi, Kral Lirken'in isteği gayet açıkmış. Bir varis..." 'Şu perilerin düşük çeneleri!' Öfkeli bir hırıltı ile sessizliğe büründüğünde yeniden konuştum. "Bak seni anlıyorum, hatta ablama yardım ettiğin için minnettarım ama ben yapamam idea... anla beni... bir çocuk kariyer planlamamda son sıralarda bile değil. " 'Dinle beni, bir kez anlatacağım, bölmede. Dinle! sandığın gibi olmayacak. Bu bebek beraber olduğumuz ilk gece düşecek rahnime, 3. Günün akşamında ise dünyaya gelecek. Fakat dünyada seninle kalmayacak. Benim alemimde benimle kalacak, sen ne onu, nede beni bir daha görmeyecek ve duymayacaksın. Zaten hatırlamayacaksın da.' "Hatırlamayacak mıyım?" Kaşlarım çatıldı. 'Evet, zihnin bizi unutsun diye etkili bir büyü yapacağım. '
'Yapabilirim Sierra, hamilelik sürecine gelince, 3 gün boyunca Moreslay'da kalacaksın, benimle beraber. Tüm süreç üç gün içerisinde olup bitecek, ve tüm o günler buradaki zamandan bağımsız ilerleyecek.' "Üç gün ortalarda olmayacağım öylemi ha ha ha, Annemin bu duruma ne diyeceğini merak ediyorum." Alaylı kıkırtımla söylenen saçmalıkları merakla dinliyordum. 'Senin ve benim , Moreslay'da olduğumuz tüm o süre boyunca, burada sadece bir saat geçmiş olacak. Kimse yokluğunu fark etmeyecek Sierra, gece yarısı yatağına gireceksin ve sabah uyandığın da hiç bir şey hatırlmayarak hayatına devam edeceksin. Hepsi bu.' "Bir bakalım doğru mu anladım. Üç gün seninle kalacağım, bir çocuk doğuracağım, üç günde ?hahahaha sonra bebeği sana verip kendi hayatıma bakacağım. A bide unutmadan, bu üç gün bu dünyada sadece bir saat olarak işlenecek. Ve ben, günlerdir kafayı yediğimi düşünen ben, seni hatırlamayacağım." Gülmemek için kendimi tüm gücümle sıkıyordum. 'Benim zamanım daralıyor! Bir karar vereceksin! Hemen şuan! Ya benimle Moreslay'a gelirsin ya da Ersin dakikalar içinde geberip gider. Ben kaybedersem Sierra, herkes kaybeder! ' "Beni tehdit etme artık!" Öfkeli bağırtım odanın içinde dolandı. Alnımın ortasında keskin bir ağrı kendini belli ettiğinde zihnimin içi öfke dolu bir bağırışla yankılandı. 'SENİNLE BİR ANLAŞMA YAPTIK! ABLAMI DÜZELT DEDİN DÜNYAYA ÜÇ PERİ GETİRDİM! ERSİNE DOKUNMA DEDİN! KABUL ETTİM! SENİN NAZINLA OYNAMAK BANA GÖRE DEĞİL SİERRA! ARTIK SABRIM KALMADI!' Başıma saplanan ağrıyla ellerimin arasına aldığım kafamı tüm gücümle sıktım. Öfkesi bana geçen seferde böyle bir acı yaşatmıştı ve yine aynını yapıyor. Elimi kafamdan zar zor çektiğimde yatağın üzerinde duran kolyeye uzanan elimle , ben daha tılsıma temas edemeden, bedenim sert bir kol tarafından sarıldı ve beni büyük bir ışık huzmesinin içine çekti. Tüm gücümle bağırmaya başladığımda gözlerimi sımsıkı yumdun. "İMDAAAAT!" Etrafımı saran rüzgar saçlarımı çekiştirirken korkuyla açtım gözlerimi. "Rahat dur artık!" İdea'nın sesi arkamdan duyulduğunda, onun artık kafamın içinde değil hemen arkamda olduğunu hissettim. Kolu belimi sertçe kavramış, bedenimi kendininkine sıkıca yapıştırmıştı. "Bırak Allah'ın belası bırak!" Bağırtımı umursamadan beni yerden havalandırdı ve önümüzdeki ışığın içinden hızla geçirdi. Çığlıklarım havaya karışırken ben korkuyla belimdeki iri kola sarıldım. "Düşeceğim! Allah kahretsin düşeceğim!" Korkuyla bağırmaya devam ederken fark ettiğim şeyle şaşkınlığa uğruyordum. Burası Rüyamda gördüğüm o şatoya giden köprüydü. Şuan ayaklarımın altın duran taş köprünün üstünden Şatonun duvarlarına doğru yaklaşırken, İdea'nın aldığı derin solukları kulağımın dibinde duyuyordum. Artık görünür bir şekilde yanımdaydı, üstelik beni havada bir uçurtma gibi uçuruyordu ama kafamı çevirip yüzüne bakacak cesareti kendimde bulamadım. "Lütfen yapma... eve götür beni ne olur... ne olur ya .." ağlamaya başladığımda hızla şatonun denize bakan tarafındaki üst katın terasına doğru indik. Belimi bıraktığında , korkuyla bakışlarımı yerdeki taşlarda sabitledim. Yüzüne bakmamak için tüm gücümle merakıma kafa tutuyordum. Büyülenebilirdim. Yüzüne bakarsam büyülenebilirdim. Arkamdan geçip terasın büyük kapılarından içeri girdiğini duyduğumda hızla başımı kaldırıp etrafıma baktım. Hızla terasın ucuna kadar koştuğumda, ellerimi taştan tırabzanlara yasladım ve başımı aşağıya çevirdim. O kadar yüksekteydik ki, aşağıda ki denizin hırçın suları şatonun dibindeki dik kayalara vuruyordu.
Kulaklarımda dolanan sesle İdea'nın bana söylediği söze verdim dikkatimi. "Moreslay'e hoşgeldin karıcığım." Öfkeyle ayağımı yerdeki taşlara geçirdiğimde ciğerime büyük bir nefes çekip tüm gücümle yüksek bir çığlık attım. "Aaaaaa!" Sesim yankı yankı tüm vadide dolandı. Kitapla ilgili fikirlerini alabilir miyim ? Sence Prens İdea neden iki gündür ortalarda yoktu? Şimdi Sierra Moreslay'de , bundan sonra ne olacak? Sierra ikna olacak mı? |
0% |