Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 5 / Derin Uyku

@nurdogru26

SİERRA


Annemin tedirgin bakışları yüzümde dolanırken, çekingen bir hamle ile masanın üzerindeki kahve kupasını elime aldım. Bakışlarımı ondan kurtarmak için buharı tüten kahvenin ağzında dolandı gözlerim.


"Dün gece üzerine gelmek istemedim fakat bu gün seninle konuşmamız gereken şeyler var Sierra."


Hesap sorucu sesi ile avuçlarımda ki kahveden bir yudum aldım.


"Bana bütün gece bir sesler duyduğunu, karanlıkta siluetler gördüğünü söyleyip durdun. Alkol kullansan kokusundan anlardım, yada her hangi bir madde aldın ve bunu ustaca saklıyorsun." Kaşları çatılmış ve karşımdaki koltukta hesap sorucu bir ifade ile duruyordu.


"Bir şey kullanmıyorum anne saçmalama. Sadece olanı söyledim , sesler duyuyorum demedim ayrıca tek bir ses, bir erkek sesi. Ve karanlıkta değildi, yola atladığımda beni tutup geri çektiğinde elini gayet net görüyordum. Sokak lambaları oldukça parlaktı emin ol."


Kendimi bilmiş bir tonlama ile konuşurken, Serra hemen yanımda oturmuş bütün konuşma boyunca sessizliğini koruyordu.


Eminim delirdiğimi düşünüyor, bende öyle düşünüyorum... başka açıklaması yok.


"Nilay hanımdan bir randevu alacaksın, gidip bana yada kız kardeşine anlatamadığın ne varsa anlatacaksın. Babanızın ölümü ani oldu farkındayım, yanınızda olamadım belki de, yeteri kadar ilgilenemedim üzgünüm. Ben elimden geleni yaptığımın düşünüyordum oysa..."


İtiraz ederek konuşmasını yarıda kestiğimde, "Anne lütfen... senin suçun değil, öyle söyleme..."dedim.


Kendine yüklenmesi hoşuma gitmiyordu, onun bu süreçte elinden geleni yaptığını biliyorum ama şimdi benim deliliğimin de faturasını kendine kesiyor.


"Sierra lütfen odana çık ve hafta sonunu biraz dinlenerek geçir... benim için bunu yapabilirsin değil mi? Çünkü senin için çok endişeleniyorum en azından evde olursan-"


"Peki anne... odamda olacağım. Gözünün önünde olacağım ama korkmanı istemiyorum belki stresten olmuştur ne bileyim hallolmayacak bir şey değil..."


kendi korkularımı bir kenara bırakmam gerektiğini biliyorum, annemin tek başına her şeyle ilgilenmeye çalıştığını görüyorum ve ona yeni bir sorun hediye etmemem gerek. Dün gece olayın sıcaklığı histerik davranmama sebep oldu fakat artık toparlamam gerekiyor.


Aile psikoloğumuzdan bir randevu alarak bu işe başlayacağım. Belki de en başında, babam öldükten hemen sonra gitmeliydim fakat kabul etmedim. Ne büyük yanılgı... şimdi kendi kendime kurduğum bir kabusun içinde kıvranıyorum.


"Ben her zaman yanında olacağım Sierra, kendini yalnız hissetmeni istemiyorum kızım.."


"Biliyorum anne, her şey için çok teşekkür ederim... sen harika bir annesin." Yüzümdeki sıcak gülümseme ile yavaşça oturduğum koltuktan kalktım ve kahve bardağımı da alarak yönümü merdivenlere çevirdim.


"Biraz uzanacağım..." yaptığım açıklama kimseden bir cevap almadığından evde ölüm sessizliği vardı.


Adımlarım teker teker basamakları çıktığında elimdeki kahveyi dökmeden nihayet odama ulaşmıştım.


İçeriye girip kapıyı arkamdan kapattığımda, bakışlarım komodinin üzerinde duran telefonu buldu.


"Alalım bakalım randevu..." sessiz adımlarım yatağın yanında durdu ve usulca oturdum.


Kahveden bir yudum alıp komodinin üzerine bıraktığım kupa ile telefonu elime aldım.


Rehberde Nilay hanımın numarasını bulduğumda, asistanının açacağını bildiğim için rahatlıkla tıkladım numaraya.


'Yapma.'


Yeniden aynı sesi duyduğumda dişlerimi birbirine geçirdim ve kulağıma yasladığım telefonun açılmasını bekledim.


'Sen delirmedin Sierra! Sadece ruhunu bana armağan ettin. Bu sebepten hayatının ve kafanın bir bölümü tamamıyla bana ait. Bunu neden anlamıyorsun delireceğim! '


"Aç artık şunu!"


Telefon ısrarla çalarken bir an önce başka bir şeyle meşgul olmak istediğimi biliyordum.


'Sierra, her şey çok kolay olabilir.'


"Alo? Psikolog Nilay Arıca'nın ofisi buyurun?"


Telefonda duyduğum orta yaşlı kadının sesiyle sessiz bir nefes çektim.


"Ben Sierra Benazir, Nilay hanımdan seans randevusu almak istiyorum ."


'Yapma! Sana yardım edemez. Anlamıyor musun? '


"Tabi , bana bir dakika verin. Müsaitlik durumunu kontrol etmem gerekiyor."


"Tabi ki."


'Bu randevuya gidemeyeceksin bile.'


'Kes artık şunu! Sus artık sus!'


"Önümüzdeki hafta Salı günü için bir boşluk var. Uygun mudur?"


"Üç gün sonra öyle mi?"


"Evet efendim, uygunsa randevu oluşturalım."


"Uygun..."


'O zavallı kadın bu hafta iş yerinin kapısından içeri bile giremeyecek.'


"O halde randevunuzu not alıyorum, Salı günü görüşmek üzere."


"İyi günler."


Kapattığım telefonla sanki üzerimden bir yük kalkmıştı. En azından bu sorunu çözecek bir şeyler yapmak için bir adım atmıştım.


'Randevuya falan gidemeyeceksin, neden biliyor musun? Çünkü Nilay Arıca, pazar günü aile etkinliği dönüşünde kullandığı motosikleti bariyerlere çarpacak. Tamda bu sebepten randevun iptal olacak.'


'Yok artık! Cidden mi? Bari usturuplu salla.'


Ay hala konuşuyorum şununla! Delireceğim!


Kızım Sierra kendine gel, deliliğin boyut atlıyor kendine gel.


'Gerçekten iyileşmek istiyorsan bana odaklan. Sesime kulak ver. Dinle ulan işte beni, deli doktoru sana bir bok yapamaz. Çünkü deli değilsin.'


"Bunu birde bana sor. Oturduğum yerden kendi kendime konuşuyorum gibi görünüyor."


'Karşına çıkabilsem çıkardım, fakat sana kendimi gösteremem.'


"Aman ne harika. Bir o eksikti. Gösterme zaten. Mümkünse ben senin sesini de duymayayım."


Bıkkınlıkla kendimi yatakta geri verdim.


"Tamam Sierra bu sadece bir ses, sen dinlemezsen var olmayacak, odaklanmazsan halüsinasyon da görmeyeceksin... sadece anda kal. Başka şeyler düşün."


'Gerçekten sabrımı öyle sınıyorsun ki!'


Hiddetli bir bağırış kafamın içinde yankılandığında alnımın ortasına bir ağrı saplandı.


'Sana diyorum ki adım İdea! Beni çağıran sendin! Lanet çağrına cevap verende bendim. Kanını bana sundun ve şimdi siktiğimin kaderi sana bağlandı. '


"Ersin acaba ne düşünüyor hakkımda, öylece çıkıp gittim."


'Sikerim Ersin'i Sierra! Sana diyorum ki Mühürlendik lan mühürlendik! Senden başka kimseye dokunamıyorum! Yok olup olmamamda senin inisiyatifine bağlı! Hala bana ersin diyo-'


"Arasam mı acaba... belki konuşup anlatırsam bir şansım daha olur..." dinleme Sierra, böyle devam et.


"Elimdeki tek şansı kaybettim... delirecek zamanı buldum bravo gerçekt-"


Zihnimin içi büyük bir öfke patlamasıyla sarsıldığında adımı duyduğum bu ses ilk kez böyle hiddetliydi.


'SİERRAAA!'


"Ahh, başım..." ağrıdan kafam patlayacak gibi olduğunda ellerimin arasında sıkıştırdım şakaklarımı.


'Af edersin... Canını yakmak istememiştim...' ses sakinleşmeye başladığında başımdaki ağrıda hafifliyordu.


Ellerimin arasında ki kafamı geri çektiğimde ağrıda yavaşça kayboldu.


'Gitmemi istiyorsan gideceğim. Dinle beni söz veriyorum gideceğim ama yapmak zorunda olduğum bir şey var.'


"Lütfen yeter artık..." o kadar yoruldum ki yeter.


'Bende sıkıldım Sierra! Canını yakmak istemiyorum ama izin vermen gerek. Bana izin vermen gerek... sonrasında seni renkli zihninle baş başa bırakacağım...'


"Ne? Kendimi mi öldürmemi isteyeceksin? Ne ? Genelde böyle olurmuş, şizofrenin uç noktası kendine zarar vermekle bite-"


'Saçmalama!'


"O zaman nee!" Bağırtım odada dolandığında, bir kaç dakika süren bir sessizlik beni de iç sesimide susturdu.


"Orada mısın?" Şaşkınlıkla alnım kırıştı ve neden konuşmuyor diye düşündüm.


Sessizlik ona göre değil...


"İdea?" Fısıltılı seslenişimle sesi yeniden dolandı zihnimde.


'Bana ilk kez adımla seslendin...' sesi yumuşak çıkarken yüzümde saçma sapan bir gülümseme oluştu.


"Benimle flört etme. Sen... beni deli ediyorsun!"


'Seninle flört etmiyorum Sierra, iletişim kurmaya çalışıyorum.'


"Ne istiyorsun onu söyle artık."


'Beraber olmak.'


"Ne olmak?"


'Beraber. Tensel anlamda.'


Büyük bir kahkaha attığımda, sinir sistemim çöküyordu. Kafamın içinde bir ses benimle sevişmek istiyor resmen delilik... hahahaha


'Yine ses olduk.' Öfkelenmeye başladığını hissediyorum ama gülmeme engel olamıyorum.


'Sadece bir kez. Sonra yok olacağım. Sonsuza dek.'


"Yaa hadi ben bunu kabul ettim, o kadar deliyim diyelim. Zaten deliyim de neyse... sen ve ben nasıl olacak? Sen zaten bensin ben!"


'Bundan bu kadar eminsen izin ver. Sana dokunmama izin ver. Eğer sadece sensen sorun olmaz, kendi kendine biraz eğlenmiş olursun, tıpkı duşta yaptığın gibi.'


"Pislik yapma! O sadece bir yanlış anlaşılma!"


'Neyse ne. Bu konuyu konuşmak istemiyorum.'


"O zaman açma konuyu!"


'Sierra! Bana odaklan...'


"Hayır. Hayır kendimle sevişmeyeceğim. Delirmiş olabilirim ama bunu yapmayacağım!"


'O halde ben ne kadar çaresizsem seni de öyle çaresiz bırakacağım! Ne kadar mutsuzsam ki ben sevişmediğim anlarda gergin bir adamım, seni de o kadar mutsuz ve huzursuz hissettireceğim!'


"Salı gününe kadar her şeyi dene, ondan sonra yoksun. Gerekirse en ağır ilaçları alıp uykunun kollarında geçiririm bütün ömrümü ama sesini asla duymayacağım bir daha!"


'Sen öyle san!' Öfkeli hırıltı zihnimin duvarlarında yankılandı ve sustu.


Bir anda kafamın içindeki karıncalanma son buldu.


Gitmiş miydi? O bozuk televizyondan yayılan vızıltı nihayet bitmişti.


"İdea?" Seslenişim sessizlikle karşılık bulduğunda, artık emindim gittiğine. Burada olsa dayanamaz cevap verirdi.


"Verirdin değil mi?"


Yeniden sessizlik, nihayet kendimle baş başa kaldığımda sessiz bir nefesi bıraktım dudaklarımdan dışarıya.


"Ne yapacağım ben... niye böyle oldum anlamıyorum, izlediğim bir film mi tetikledi? Yada gizli mesaj taşıyan bir şarkı? Ne?"


Gözlerim usulca kapandı ve beni zihnimin içi kadar sessiz olan odamda uykuya teslim etti.


~~~


Önümde uzanan büyük köprü, eski taşlardan oluşan tasarımı ile yüzümde şaşkın bir gülümsemeye sebep olduğunda, adımlarımı heyecanla ilerde gördüğüm büyük Şatoya çevirdim. Derslerde yalnızca resimlerle tanıdığım ve görebildiğim bir şeydi bu, fakat şimdi öylece karşımdaydı. Yüksek bir tepenin hemen yamacında, ormanın denize bağlanan kıyısında boydan boya duruyordu. Duvarlarında yeşil sarmaşıklar yer yapmış, Surlarından ve kulelerinden aşağıya bir sanat eseri gibi uzanmıştı. Hayranlık dolu bakışlarımı köprüden giriş kapısına ulaşana dek çekemedim üzerinden. Bahçedeki sütunların üzerinde oymalı işlemeler, kulağıma çarpan daha önce hiç duymadığım kadar güzel kuş sesleri vardı.


Bu gerçek olamaz, öyle değil mi?


Ben şu an bir rüyanın içerisindeyim...


Evet kesinlikle öyle, bu etrafın neden böyle sisli bir görsele bulanık olduğunu da açıklar üstelik.


"Efendim..."


Duyduğum evhamlı sesle bakışlarım , içeriye döndü.


Muhtemel ki 1,50 boylarında, orta yaşlı bir adam önünde yürüyen ve şimdi göremediğim başka bir adamın peşinden koşuyordu.


Merakla içeriye açılan kapılardan girdim ve sessizce peşlerine takıldım.


Adımlarım şatonun içindeki taş koridor boyunca temkinle ilerlerken, az önce bağıran adamın önünde duran genç bir adamı fark ederek durdum.


Sırtı bana ve arkasında ki 1.50'lik adama dönükken usulca bedenini bize döndü. Aceleyle bulduğum ilk büyük sütunun arkasına saklandım.


"Yehuda! Senden istediğim şeyi yap! Artık bana akış vermeyi kes!"


Doyduğum ses öyle hiddetliydi ki, başımı yavaşça eğip ona bakabilmem korkarım ki imkansız. Bu öfke ile beni yakalarsa neler olur bilmiyorum.


"Fakat Prensim, bu yaptığınız babanızı çok öfkelendirecek..."


"Toz ol karşımda değersiz duman yığını!" Bir kez daha bağırdığında şimdi koridorda tamamıyla sessizlik hakim.


Tüm cesaretimi topladım ve başımı yavaşça arkasına saklandığım sütundan ileriye doğru uzattım.


Gördüğüm şeyle gözlerim fal taşı gibi açıldı.


Ortalarda ne Yehuda denen adam nede az önce Prens olduğunu öğrendiğim kişi yoktu. Tamamıyla yalnızdım. Öyle ki düşünmeden edemiyorum, kaçırdığım bir şey mi var? Zaman atlaması mı yaşadım, birden bire nereye gittiler?


Etrafı son kez kontrol ettim ve kimsenin olmadığından emin olur olmaz, az önce önünde kavga ettikleri büyük kapının olduğu tarafa doğru ilerledim.


Benim neredeyse 10 katım olan bu devasa kapı, ağır işçilik ve kıymetli taşlarla bezeliydi. Tamamıyla altından yapılmış olduğu oldukça aşikardı, fakat böyle bir kapı nasıl açılır, kim bilir nasıl ağırdır.


Kulpuna uzanan ellerimde sertçe ittirdim.


Yerinden bile kıpırdamadı...


Yeniden deneyecektim ki, içeriden duyduğum öfke dolu nidalar beni bundan vazgeçirdi.


"Lanet olsun! Lanet!"


Prensin sesini dikkatle dinlediğimde alnımın ortasına saplanan ağrı ile sıkıca yumdum gözlerimi.


Öyle ki sanki bir el beynimi sıkıyor ve beni uyanmaya zorluyordu.


'Ahhh...'


~~~


"Sierra ? Uyan artık." Gözlerimi zar zor açtığım odamın içi zifiri karanlıktı. Yalnızca Serra'nın elinde tuttuğu fener dışında içeriyi hiç bir ışık aydınlatmıyordu.


"Ne oluyor?" Şaşkınlıkla yatakta doğruldum. Ne ara gece oldu? Sanki yatağa dakikalar önce girmiş gibiyim.


"Elektrikler gitti, Annem dışarıda bende seni kontrol etmek istedim eğer korkuyorsan diye.."


"Teşekkür ederim... ama ne derin uyumuşum..."


"Evet gerçekten epeydir uyuyorsun, fakat annem karışmamamı söyledi bende sadece yemeklerini getirdim." Bakışları elindeki fenerle kapının girişinde ki tepsilere döndü.


"Ne bu?" Dedim alayla kıkırdarken.


"İki gündür uyuyorsun, arada mırıltılarla cevap versen de tam iki gündür ne bir lokma bir şey yedin nede kalkıp yanımıza indin."


Duyduğum sözlerle bakışlarım Serra'ya döndü.


"Kaç gündür uyuyorum?"


"Bütün hafta sonu uyudun, Annem bir kaç kez yanına geldi fakat sadece yalnız kalmak istediğini söyleyerek kadını azarlamışsın."


"Serra saçmalama... ben daha az önce, bir kaç dakika önce uzandım..."


"Beni korkutuyorsun Sierra, lütfen kendine gel, babamdan sonra seni de kaybedemem... anladın mı?" Dolan gözleri ile elindeki feneri de alarak hızla uzaklaştı yanımdan. Ağladığını duyabiliyordum, ve tabi merdivenleri inerken etrafa tuttuğu ışığı da. Şimdi oda sessizlik ve korkularımla baş başa kalabileceğim kadar tenhaydı.


"Ben daha az önce, sadece bir kaç dakika önce uzandım..."


Çaresiz bir korkunun içinde yatağa kendimi ger bıraktım. Odamın tavanına vuran tek ışık sokaktan geçen araçların farlarıydı. Bense hissettiğim çaresizlikle gözümden şakaklarıma doğru akan sıcak yaşlara izin verdim.


"Bana ne oluyor..."


Loading...
0%