Yeni Üyelik
40.
Bölüm

Fi̇nal / Başka Bir Evrende...

@nurdogru26

2 YIL SONRA

SİERRA

Yastığımı özenle vakumlu poşete sıkıştırdığım sırada annemin salondan bana ulaşan sesiyle irkildim.

"Tatlım, pijamalarını koymayı unutmuşsun, lütfen gelirken onları da getirir misin?"

Duyduğum uyarıcı sesle havasını indirdiğim yastığı kolumun altına sıkıştırdım ve yatağımın üzerinde hali hazırda duran pijamalarımı alarak odamdan çıkıp salona doğru ilerledim.

Bu günün gerginliği beni bir haftadır uyutmazken , üniversiteye gidecek olmanın heyecanı ve tedirginliğiyle kıvranıp duruyorum.
Lise mezuniyetinin üzerinden geçen iki yılda, bir kaç işte tutunmaya çalışsam da asıl istediğimin okumak ve kendi mesleğimi edinmek olduğunu biliyorum.

Zor olacak onunda bilincindeyim, dönemimin tüm öğrencileri çoktan son yıllarını bitirdi ve her biri mezuniyet keplerini heyecanla havaya fırlattı bense ancak iki yılda yeniden deneyebilmeye cesaret ediyorum.

Geçtiğimiz iki yılda, yaşadığım korkunç merdiven kazasının ardından, kendimi toparlamam çok uzun sürdü.

Bedenimdeki bir kaç çatlak değildi sorun olan, içimde oluşan ve nedenini bir türlü çözemediğim bir boşluk var.

İki yıldır yerini doldurmaya çalışıyorum, farklı işler farklı hobiler denedim, Ailemle vakit geçirip hayatın olağan akışına bıraktım kendimi fakat hiç biri bir işe yaramadı, Psikoloğumun dediğine göre derin bir ergenlik sonrası boşlukmuş. Yani belki babamın ansızın ölüşü belki de hayatımda yaşadığım o ölüme yakın andan sonraki sancı.

Nedenini hiç anlayamadım, belki üniversite ve derslerin yoğunluğu tüm bu karamsarlığımı çekip atar üzerimden, belki ihtiyacım olan bol tempolu bir hayattır.

Nitekim annem yeniden evlendiğinden beri zaten her şey değişti, önce evimizi farklı bir bölgeye taşıdık ardından Serra evden ayrılıp kendi başına yaşamaya karar verdi, bense sıkışıp kalmış gibi hissediyorum.

Bir şey arıyorum, sanki bir şeyler yapmam gerekiyor da unutmuşum gibi fakat ne olduğunu bulamıyorum.
Bir amaç istiyorum, bir duygu örneğin, kalbimi yeniden canlı hissettirecek veyahut nefes aldığıma beni ikna edecek bir şey.

Ellerimdeki eşyalarla birlikte Annemin yanında durduğumda ellerimdeki pijamaları aldı ve bavula yerleştirdi.

"Tamam şimdi hiç bir eksiğin yok, Su mataran ve babanın aldığı kar küresi de burada, onu dikkatle sardım merak etme." göz kırptı ve bavulumun fermuarını yavaşça kapattı.

"Bilgisayar ve elektronik eşyaları garaja yerleştirdim."

duyduğum açıklamayı yapan bu ses annemin yeni eşinden bana doğru yükseldiğinde omzumun üzerinden yüzümü ona döndüm.

"Teşekkürler..." dedim sessiz bir memnuniyetle.

İyi bir adamdı, onunla hiç bir sorun yaşamadık, zaten annemin mutluluğunu sağladığı sürece gerisi de beni ilgilendirmiyor, fakat ne olursa olsun onu babam gibi göremem ve onun gibi sevemem.

Üniversiteden sonrada yeniden buraya dönmemeyi diliyorum, belki bir şeyler çözülür içimde ve ben kendime aydınlık neşe dolu bir hayat kurarım.

kendi başıma ayakta kalabilmekten başka bir şey dilemiyorum.

"Ben geldim." Serra'nın neşeli sesiyle birlikte evin ana kapısı açıldı.

İçeri girip bana doğru geldiğinde yüzümdeki gülümsemeyle bir kaç adım attım o tarafa, heyecanla boynuma sarıldı ve sırtımı okşayarak konuştu. "İnanamıyorum, sonunda hazırsın." geri çekildiğinde gurur dolu abla bakışları üzerimde dolandı.

"Gelmeyeceğim demiştin." dedim kıkırdayarak, hala yastığı kolumun altında tutuyordum.

"Yurda kadar gelemeyeceğim fakat veda etmeden gönderemezdim seni." yeniden boynuma sarıldığında Annemin bize dolu dolu gözlerle baktığını görüyordum.

"Ağlatmayın beni, tamam hadi." yanımıza gelip omuzlarımıza hafifçe vurdu ve birbirimizden ayrıldık.

"Abartmayın, altı üstü yakın bir eyalete okumaya gidiyorum, tamamen hayatınızdan çıkıyormuşum gibi davranmasanıza." dedim kıkırdayarak.

"Aramız üç saat, her istediğinde gelemeyeceksin ama..." dedi annem titreyen sesiyle.

"Gelirim belki, benim sağım solum belli olmaz. Bakarsın okul sıkarsa temelli dönerim." dedim ve kahkaha attım, Serra'da benimle gülerken annem bunu duymaktan pek memnun gözükmüyordu.

Biliyorum ki bir şeyleri en azından benimseyebilmemi çok istiyor. Söylediğine göre bu iki senede fazlasıyla değişmişim, gözümün ışığı sönmüş, heyecanım dinmiş, işte tam bu sebepten annem yeniden o heyecanı yaşamamı istiyor.

"Tamam tamam, şaka yapıyorum. Eminim okul hayatı benim için çok eğlenceli olacaktır." kıkırdadım ve yastığımı arkamdaki bavulun üzerine bırakarak kulpu sıkıca kavradım.

"Artık çıkalım, herkes yerleştikten sonra gelen o tuhaf kız olmak istemiyorum, zaten yaşım ortalamanın üzerinde olacak." gergince sırıttığımda, Annemin güleç yüzlü eşi bana doğru yaklaştı ve elimdeki bavulu alarak geri çekildi.

"Ben bunları arabaya yerleştireceğim, siz rahat rahat vedalaşın."

yumuşak sesiyle birlikte beklemeden ardını döndü ve açık olan ana kapıdan çıkarak gözden kayboldu.

"Ben çantamı alıp geliyorum hemen." annem omzumu pış pışlayarak yanımdan uzaklaştı ve yukarıya yükselen merdivenlere doğru ilerledi.

"Vay be." dedi ablam omzunu benimkine çarparak.

"Üniversite ve onca yakışıklı çocuk, ha ha ha." yeniden kıkırdadı ve beni de güldürdü.

Söylediği söz yüzümde buruk bir gülümseme yaydı, aradığım kişinin üniversite koridorlarında karşıma çıkmayacağına neredeyse emindim , sahiden ne arıyordum ben.. Kimi arıyorum? Rüyalarımda gördüğüm gerçek bile olmayan bir adamı mı ? Delilik değil mi bu... var olmayan birini aramak delilik değil mi ? ama neyse ne..

"Bakacağız." dedim fısıltıyla.

"Karışık yurt seçmende çok havalı, gerçi erkeklerle aynı çatı altında yaşamak biraz garip olabilir, yani bilirsin onlar çok dağınıktır." dedi ve yeniden omzuma çarptı.

"Oda arkadaşım bir kız, yani bunu diğerleri düşünsün." kıkırdadım tam o sırada annem merdivenleri koşar adım indi ve yanımda durdu.

"Hadi bakalım ben tamamım." dedi, sesi duygu yüklü olsa da yüzünde sıcacık bir gülümseme vardı.

"Tamam o halde." dedim ve Serra'ya bir kez daha sarılarak vedalaştım.

"Sonra görüşürüz." dedi gülerek, "Sonra görüşürüz..." dedim sakin bir gülümseme ile.

Adımlarımız ana kapıya doğru döndüğünde annemle peş peşe çıktık ve garaj yolunda bizi bekleyen büyük cipe doğru ilerledik.


Annemin yeni eşi oldukça güçlü bir adamdı, zaten istediğim bu özel üniversitenin masraflarını da o karşılıyordu. Minnettarım açıkçası, tüm bunları yapmak zorunda değil fakat yapıyor.

Arka kapıyı açıp içeri girdiğimde annemde çoktan ön koltuğa yerleşmişti.

Cebimdeki telefonu çıkardım ve kulaklıklarıma kulağımı geçirdim, yol uzun sürecekti ve gereksiz muhabbetten kaçınmamın tek yolu müzik dinlemek olurdu her halde.

Araç hareket ettiği sırada, müzik listemde kısa bir arayışa girdim, şarkılar arasında geçiş yaptığım sırada annem yüzünü bana çevirdi ve heyecanlı bir gerginlikle konuştu.

"Sana söylemek istediğimiz bir şey var.." dedi bakışları müstakbel eşine döndüğünde, şimdi ona konuşması için cesaret veriyor gibiydi.

"Sierra, biz düşündük ki.." orta yaşlı adamın gözleri dikiz aynasından bana döndü, "Biliyorsun aramız uzak, yani her başın sıkıştığında elbette beni ve anneni arayabilirsin ama gelmemiz uzun sürebilir." öksürdü ve utangaç bir sesle devam etti. "Bir kredi kartı çıkarttım sana." ceketinin iç cebinden çıkardığı beyaz zarfı bana doğru uzattı ve devam etti.

"Bu ihtiyaçlarını karşılaman için." uzanıp kartı aldım ve dikkati yeniden yola döndü.

"Yine de her ne olursa olsun biz yanındayız, sadece araman yeter bil istedim." gözleri gergince yola döndüğünde bu adamın biraz çekingen olduğunu biliyordum ama bu desteğe de sırtımı dönemezdim.

En azından part time bir iş bulana kadar bir kart işimi kolaylaştırırdı.

"Teşekkür ederim." dedim sıcak bir gülümseme ile. "Fakat bir iş bulur bulmaz size olan borcumu ödeyeceğimi bilmenizi isterim."

Sözlerim annemin itirazıyla bölündü. "Bu borç değil Sierra, biz bir aileyiz ve her ebeveynin yapacağı şeylerden sadece biri bu, bir daha böyle konuşma lütfen." alınmış gibi görünüyordu, aslında amacım bu değildi ama verdikleri para borçtu işte bana göre.

Sonuçta bu adam çıkıp gelmeden önce zar zor geçiniyorduk ve şimdi annem terziliği bırakmış tam zamanlı bir emeklilik yaşasa da, o adamın parası beni ilgilendirmiyor.

Çünkü tek bir ebeveynim var ve oda şu an çalışmıyor.

"Sorun değil.." dedi gergin ses, şoför koltuğundan bana ulaşan sesle onunda bu duruma içerlediğini anlıyordum.

Sıkkın bir nefesle kulaklıklarımı iyice bastırdım içeriye ve yüksek sesli bir şarkı açıp başımı camdan dışarıya çevirdim.

Lana Del Rey -Dark Paradise

Bu şarkının sözleri genzimi sızlatıyor ve beni hiç tanımadığım bir aşka karşı büyük bir hüzünle kaplıyor.
Bekliyorum, sanki ölüp giden bir adamı, hiç tanımadığım ama asırlarca seviştiğim bir adamı özlüyorum. Arıyorum neyi bile bulacağımı bilmiyorum ama arıyorum, rüyalarıma giren o silueti, o gözlerin sahibi, o kokunun ve dokunuşun.

Hiç bir yerde bulamıyorum, onu bulamadıkça kendi içimde kayboluyorum... İnancımı yitiriyorum, hiç doğmamış çocuklarımın babasını arıyorum, hiç sahip olmadığım ailemin sızısını yaşıyorum.

Sol gözümden bir damla öylece yanaklarımdan kayıp giderken ben sanki bu dünyaya ait değilmişim gibi hissetmenin ağırlığıyla eziliyorum.

Bildiğim başka hiç bir dünya olmamasına rağmen yaşanan her şeyin yavanlığıyla soluyorum. Ruhum soluyor, neşem soluyor ve kalbim soğuyor.

Yaşama hevesinden soğuyorum, ailem bile ailem değil gibi, kardeşimin sarılışı içimi ısıtmıyor, annemin sevgisi ruhuma yetmiyor.

Onu arıyorum, sihirli bir şekilde karşıma çıkmasını istiyorum fısıldasın tüm ömrüm boyunca.

Gözlerimi her kapatışımda ;zihnim onu arıyor , rüyalar boyu kovalıyorum varlığını ama yakalayamıyorum.

Yetişemiyorum ona, adını bile bilmediğim o adama yetişemiyorum yalnızca kovalıyorum, geceler boyunca kovalıyorum.

Gerçekteyse o beni kovalıyor, tüm bu gerçekliği canıma cehennem ediyor ve beni sıkıştırıyor. Yokluğuyla ve hiç olmamışlığıyla mahvoluyorum.

***

Araç durduğunda, aynı şarkıyı kaç tekrarda dinlemiştim bilmiyorum, nihayet saatlerce süren yol bir sona ulaşırken, Duran arabanın camlarından karşımdaki büyük binaya çevirdim bakışlarımı.

Çimleri özenle kırpılmış oldukça büyük binalar sıra sıra dizili bir şekilde duruyordu, en az üniversite kadar tarihi eski ve büyük bir binaya sahipti yurtları da.

"vay canına.." dedim kapımı açıp yavaşça aşağı indiğimde, kapıdan giren öğrenciler ve çıkan aileler gururla araçlarına binip uzaklaşıyor ve bu kalabalık telaşın içinde tüm heybetiyle duran eski bina yüzümde büyük bir gülümseme yayıyordu.

"Nasıl?" dedi annem güleç bir sesle.

"Burası gerçekten, Rönesans'tan fırlamış gibi, ihtişamlı.." ilk kez içimi dolduran heyecanla, binanın beni kendine çektiğini hissediyordum.

Bir şey beni bütünüyle kendine çekiyor.

Aracın yanına doğru yaklaşan bir adam ellerinin arasında sürdüğü taşıma arabasıyla yanımızda durdu. "Eşyaları alabilirim efendim." dedi neşeli bir sesle.

Annem ve biricik eşi bagajlarımı altın renkli tekerlekli araca yerleştirirken benim adımlarım büyülenmiş gibi binanın içine doğru sürükleniyordu.

"Sierra?" dedi annem ardımdan bağırdığında beni derin bir uykudan uyandırmış gibiydi.

Ana kapıya bir kaç adım kala durdum ve kendimi toparlayarak yanlarına geri döndüm.
"Sen iyi misin?" dedi garip bir bakışla.

Bense sırıtarak salladım başımı. "Burası hayallerimden bile öte.. yani bir baksana yeni hayat dediğin budur işte." ellerimle etrafı gösterdiğimde annemde kıkırdadı.

"Seninle odaya kadar geleceğim." dedi ve koluma girmek üzereyken geri çekildim.

"Saçmalama çocuk muyum ben, hadi gidin artık." dedim kıkırdayarak.

"Ama-" dedi, itiraz edecekken onu susturdum.

"Ben hallederim anne bırak da bir şeyleri kendi başıma halledeyim." uzanıp yanağını öptüğüm sırada, eşyaları yükleyen adam bana doğru geldi. "Odanıza taşıyorum o halde ben eşyalarınızı efendim." dedi.

"Lütfen." dedim heyecanla.

Ardından yanımızdan uzaklaştığında bakışlarım bana şaşkınlıkla bakan anneme döndü.

"Hadi artık." dedim gülerek...

"Aslında söylemek istediğimiz bir şey daha vardı." dedi biricik üvey babam.

"Oda ile ilgili bir değiş-"

"Tamam, hallederim merak etmeyin beni." telefonumu cebime sıkıştırdım ve annemin boynuna sarılıp geri çekildiğimde geriye doğru adımladım.

"Yakında görüşürüz.." kıkırdayarak arkamı döndüm ve binanın ana kapılarından içeri doğru ilerledim.

Koridor öğrencilerin kahkahaları ile doluyken odalara yerleşen insanları görüyordum, yüzümde koca bir gülümseme ile belki de haklıydım ihtiyacım olan bu değişiklikti, ruhumun şimdiden yeşermesinin başka bir açıklaması olabilir mi?

Birbirleriyle tanışan güleç insanların arasından geçip koridor boyunca ilerlediğimde cebimdeki telefonu çıkardım ve oda numaramı kontrol ettim.

Bir asansör bulup en üst kata çıkmam gerekiyordu ve bakışlarım hızla koridorda dolandı, asansörleri işaret eden bir levha aradım fakat yok.

Yanımdan geçen heyecanlı bir kız bana çarptı ve elimdeki telefon yere savruldu.
Telaşla o tarafa doğru ilerlediğimde duvara çarpıp duran telefonumu hızla yakaladım ve sırıtarak dikeldim.

Bana çarpan kızsa "Af edersin." diye bağırarak yanımdan geçip yaslandığım duvarın arkasına ilerledi, peşinden ilerlediğimde asansörleri bulmanın rahatlaması ile güçlü bir nefes çektim içime.

"Harika.." kıkırdayarak o tarafa doğru ilerlediğimde koridorda yankılanan gülüşler neşemi arttırıyordu, bu insanlar hayat doluydu belki de bu enerjiydi bana böyle iyi gelen.

Nihayet açılan asansörle birlikte az önce bana çarpan kızın peşinden içeri girdim.

"A merhaba.." dedi en üst katın düğmesine bastığında.

"Merhaba." dedim kıkırdayarak ve zaten aynı kata çıkıyor olmanın rahatlığıyla olduğum yerde kaldım.

"İlk senem de, o yüzden biraz gerginim." dedi heyecanlı bir fısıltıyla.

"Benimde..." dedim gülerek , gözlerim yüzüne döndüğünde can alıcı yeşilleri ve koyu kumral saçlarıyla ne kadar güzel bir kız olduğunu sorgulamadan edemedim. Ve o yeşil gözler... tıpkı rüyalarımdaki o çocuğun gözlerini hatırlatıyor bana.. ama -

"Öylemi, vay canına.." elini bana doğru uzattı. "Ben Beatrice, peki sen?" dedi heyecanla yüzümü incelerken.

"Sierra bende, memnun oldum Beatrice." dedim, ellerimiz birbirini bulduğunda içimde ansızın oluşan bir adrenalin tüm bedenime yoğun bir enerji yaydı.

Elini geri çekti ve nihayet duran asansörde aşağıya inerek bana el salladı, "Benim odam 505, eğer bir şeye ihtiyacın olursa bul beni." dedi ve tam gidecekken kısa bir duraklamayla uzanıp boynuma sarıldı, öyle sıkı sarılıyordu ki, gördüğüm tavrın şaşkınlığıyla kıkırdadım.

"Pekala Beatrice.." dedim gülerek ve geri çektim kendimi, oda dikkatini toplayarak geri çekildi ve neşeyle koridorda ilerleyip öylece kayboldu.

Suratımdaki geniş sırıtışla asansörden aşağıya indiğimde gözlerim Beatrice 'in peşinden öylece dalıyordu.

"Aman tanrım, ne kadar tatlıydı.." kendi kendime söylenirken karşı odanın kapısı açıldı.


Bakışlarım açılan kapıya döndüğünde içeriden çıkan çocuk gülümser bir ifade ile arkamda duran asansöre doğru yöneldi, yalnız kırmızı saçları ve cam mavisi gözleriyle öylece dona kalıyordum, kayıp ikizimi bulmuş gibi onu izlemeden duramadım.

Açılan asansöre bindiğinde bana başıyla bir selam verdi ve hiç konuşmadan kapanan kapılarla öylece kayboldu gözden.

"Neydi bu şimdi ha ha ha, anne konuşmamız gereken şeyler var ." kendi kendime gülmeye başladığımda, dağılan dikkatimi toparladım ve adımlarımı odama döndüm, numaralar arasında geçiş yaparken nihayet 555 numaralı odanın kapısında durdum ve geriye açtığım kapıyla derin bir nefes alarak içeri girdim.

Eşyalarım çoktan odama çıkarılmıştı ve bana sadece yavaş yavaş yerleşmek kalmıştı.

Gözlerim oda arkadaşımı arasa da onun hala gelmediğini görebiliyordum.

"Pekala bak bu iyi işte, istediğim yatağı seçebilirim." yataklardan duvar kenarında olana doğru ilerledim ve kendimi hızla geri bıraktığımda, sırtım yumuşak yatakla birleşti, gözlerim tavandaki işlemelere döndüğünde binanın tarihini nasılda güzel korumuşlar diye düşünmeden edemiyordum.

Yattığım yatağın yumuşaklığı tüm gerginliğimi alırken bir an önce okula gidip kaydımı girmem gerektiğini hatırladım.

Kendimi odaya atmıştım ama bununla bitmiyordu işte, görülecek onca şey var ki herkes yerleşmekle uğraşırken sessiz sakin her şeyi keşfetmek harika olabilir.

ama öncesinde elimi yüzümü yıkayıp şu afallamayı üzerimden atmam gerek.

Toparlandığım yataktan banyoya doğru ilerlediğimde büyük kapıyı yavaşça geriye doğru araladım.
Vay be, demek zengin çocukları böyle kral dairesi tarzı odalarda kalıp koca küvetlerde yıkanıyor.

Adımlarım içeri döndüğünde tüm banyonun eski evdeki odam kadar olduğunu görmek beni biraz gülümsetti.

Adımlarım yüz yıkama lavabosuna döndüğünde raftaki cilt bakım eşyalarına baka kaldım, her biri yurdun patentini taşıyordu ve ciddi manada bizlere otel müşterisi gibi davrandıklarını anlamam uzun sürmüyordu.

Paketi hala üzerinde duran diş fırçalarından birini çekip aldığımda, ambalajı yavaşça soydum ve şaşkınlıkla bu son derece kaliteli fırçayı, Dolce Gabbana logosuyla buraya mı koymuşlar diye sorguladım.

"Kafayı yemiş bunlar." gülmeye başladığımda, acaba markanın fırça üzerindeki etkisi ne olur düşünmeden edemiyorum.

Uzanıp kapalı tüpteki macunu fırçaya sıktım ve dişlerimi kıkırdaya kıkırdaya fırçalamaya başladım.

Bakışlarım banyoda dolanırken bu insanlar kafayı yemiş diye düşünmeden edemiyordum.
Kim fırçasını böyle büyük bir markaya yaptırır ki? Delilik bu.

Ağzım köpürürken anlıyordum ki kalite gerçekmiş, yani şimdi düşününce evde dişlerimin böyle köpürmesi için en az fındık büyüklüğünde diş macunu sıkmam gerekirdi ama şimdi bozulan çamaşır makinesi gibi köpürüyorum ha ha ha.

Düşüncelerim beni güldürürken odanın kapısı açıldı, geleni görebilmek adına yavaş adımlarla banyonun kapısına döndüğümde tek dileğim bu kızın en az asansördeki kadar tatlı ve sevecen olmasıydı. aksi halde tüm sene kabus gibi geçer.

Başımı odaya uzattığım sırada elindeki bavuluyla birlikte içeri giren çocuk arkası dönük bir şekilde odanın kapısını kapatıyordu.

"Ne?" şaşkınlıkla ağzımdaki köpükleri etrafa saçtığımda, odayı bir kızla paylaşmak istediğimi söylediğimi hatırladım, eminim bir karışıklık olmalı. ağzımın köpüğünü geri dönüp lavaboya tükürdüm ve suyu hızlıca ağzıma boca ederek aceleyle geri döndüm odaya.

"Merhaba?" dedim arkası bana dönük olan deri ceketli çocuğa bakarken.

Bavulunu cam kenarındaki yatağa bıraktı ve bedenini yavaşça bana döndü.
Tam o sırada yer ayaklarımın altında titreşmeye başlıyordu, onun gözleri benimkileri bulduğunda, can alıcı yeşilleri suratımda dolandı ve güzel dudaklarında sevecen bir gülümseme oluştu.

"Merhaba, Sierra..." dedi.

Sesi, tüm bilincimi çınlatmalar içinde bırakıyor ve bedenim olduğum yerde görünmez bir sarmala doğru çekiliyordu.

"Ben İdea.." dedi sesi yankı yankı zihnimde çoğalıyordu.

Gözlerimi onun yüzünden alamazken bunun bir rüya mı gerçek mi olduğunu bilemezken buluyordum kendimi, konuşamıyordum orası zaten kesindi ama nefeste almıyordum.

Öylece kaybolacak gibiydi, sanki Rüyalarımdan kaybolduğu gibi kaybolacak. Ama burada, karşımda duruyor.

Yurt odamda öylece duruyor, benim iki senedir rüyalarımda dolanan beni bilinmezliğe karşı büyük bir açlıkla kavuran adam öylece duruyor karşımda.

"s-SEN.." Sesim titrerken bana doğru bir kaç adım attı ve çattığı kaşları ile üzerimdeki aptallığın nedenini anlamaya çalışır gibi süzdü beni.

"Yehuda amcam söylemedi mi? Oda arkadaşı olmamızı istediler, bilirsin yabancı bir şehir ve birbirimize sahip çıkarız diye." elini bana doğru uzattı ve bir süre öylece kaldı.

Gerçekti...

Yani o gerçekti ve bunca zaman annemin kocasının yeğeni olarak bir yerlerde yaşıyor muydu?
Ben kafayı yememiştim öyleyse, kaderdi bu, belli ki kaderdi.

Başka ne olabilir... bunca zaman rüyalarımda gördüğüm bir çocuğa aşıkken şimdi onunla bu odayı paylaşacağımı öğreniyorum lanet olsun bunca sene nasıl görmem seni, düğünde bile yoktun.. nasıl olur.

"Sıkmayacak mısın elimi?" dedi dünyanın en güzel gülüşüyle gülerken.

"T-tabi..." dedim titreyen ellerim onun iri ellerini sardığında, kalbimin ortasında ansızın bir his belirdi. Sanki hep oradaymış ama ancak yerine yerleşebilmiş gibi tanıdık ve huzurlu bir his.

"Memnun oldum İdea..." dedim fısıltıyla.

Ellerim deli gibi titriyor ama o sessizce gülümsüyordu.

"Memnun oldum Sierra..." dedi yeşilleri içime işlerken neredeyse yutkunmayı unutuyordum.

Öyle yakışıklı ki rüyalarımda görüp gerçek olamayacağını bana düşündürten bu baş döndürücü yakışıklılığıydı belki de.

Tanrım o bunca zaman neredeydi, onu nerede saklıyordun...

"Elimi alabilir miyim?" dedi neşeyle geri çekilirken ardından odanın diğer ucuna doğru ilerledi ve bavulunu yatağın üzerine bırakarak fermuarını açtı.

O eşyalarını yerleştirmeye başlamıştı ama ben; benim bu gerçekle barışmayı öğrenmem gerekiyordu.

Hızla banyoya geri döndüm ve kapıyı ardımdan kapattım.

"Tanrım.." sessiz bir çığlık attım.

Bu okul ve bu yurt beni neden çağırmıştı şimdi biliyorum, tüm bu çılgınlık onun içindi, ona kavuşmam için...

İdea... adı buydu, o İdea.

Beni henüz bir kaç dakikadır tanıyor fakat ben gecelerce onun varlığıyla uyuyup uyandım.
Delilik bu... tanrım onun gerçek olması delilik...

 

 

------

 

***

MORESLAY

Genç kral geçit kapılarından geçip taht odasına doğru ilerlerken, yaveri ansızın yanında beliriyordu.

"Kralım, nihayet geldiniz, dedeniz Kral Lirken sizi bekliyor." dedi neşeli bir sesle.

"Onun için geri döndüm zaten, daha fazla bekletmek istemiyorum." dedi ve yerden havalandı, Moreslay'in ılıman havasının içinde süzülerek sarayın kapılarından içeri girdi ve Taht odasına kadar durmadan süzüldü.

Nihayet içeri girdiğinde Lirken'i devasa pencerelerden vadiye bakarken buluyordu. Yaşlı kral giderek çökmüş fakat yine de ne oğlunu ne de çömez torununu yalnız bırakmıyordu.

"Dede.." dedi Genç kral sevecen bir sesle.

"Abraksas.." Lirken ellerini iki yana açtığında, biricik torununa sıkıca sarıldı ve gururla okşadı sırtını.

"Çok bekletmediğimi umuyorum Kralım." dedi Abraksas saygıyla eğilirken.

"Hayır Abraksas, biraz geçmişi yad etmek iyi geldi, çok beklemedim." adımları tahta doğru ilerlediğinde Abraksas 'ta peşinden ilerledi.

Dedesi onun için çok önemliydi, çünkü annesinin yokluğunda babası ruh gibi dolanırken Dedesi en büyük destekçisi olmuştu.

Şimdi tüm ailesi başka bir hayatta bir araya toplanırken Dedesinin yalnız hissetmesini hiç istemiyordu.

"Baban nasıl?" dedi Lirken sıcak bir gülümseme ile.

"O oldukça gergindi fakat karşılaştılar... bilirsin." dedesinin yanına doğru ilerlediğinde yüzünde koca bir tebessümle derin bir nefes aldı ve konuştu. "Annem onun için her şey demekti. Yaptığı fedakarlık halkını ve bizleri kurtardı ama ruhu yıllardır azap içindeydi, şimdi artık hak ettiği mutluluğa kavuşacak." dedi tüm olgunluğuyla.

Bu sürecin İdea için ne kadar acı olduğunu çok iyi biliyordu ve nihayet babasının biricik annesine kavuşması hem onu hem Beatrice'i mutlu ediyordu.

"O kıza mühürlendi..." dedi Lirken bilge bir sıcaklıkla. "Yıllar geçmesine rağmen tek bir ifrit yada periyi yaklaştırmadı kendine, nihayet bilgeler teklif ettiği anlaşmayı kabul etti ve biricik oğlum huzura erdi." sesi titriyordu.

"Dede.." dedi Abraksas elini dedesinin omuzuna atarken, ona güç vermek istiyordu.

"O bizden gitmedi, yalnızca bir karar vermesi gerekti ve o annemi seçti. Ama bu seçim seni ve beni yok saydığı anlamına gelmez, yada Betrice'i , babam insan olmayı seçti çünkü aşk tüm duygulardan daha özel bir his. Bir gün birini öyle çok sevmeyi arzuluyorum, sende babama kızma. " sesindeki güçlü duruş Lirkeni kendine getirirken derin bir nefes aldı.

"Oğlumun ölümünü göreceğim ve sen biricik babamın ölümüne şahit olacaksın. Biz asırlarca yaşayacağız ama o-"

"Eğer böyle mutlu olacaksa.." dedi Abraksas anlayış yüklü bir fısıltıyla.

"Böyle mutlu olacak biliyorum... yalnızca ona elimden gelen yardımı yapabilmeyi arzuluyorum. En azından sıkıntısız bir hayat.." dedi Lirken dolan gözleriyle.

"Tüm bunları düşünme bile, önümüzde uzun yıllar var Dede, onunla yaşayacağın , yaşayacağımız bir sürü yıl..." dedi ve sıkıca sarıldı dedesine.

 

 

***

 

 

 

************

 

Evet Beni sen çağırdın evreniyle vedalaşmış bulunuyoruz, onları her zaman anacağım ve geri kalan hayatlarında sakin huzurlu seneler geçirmelerini umuyorum.

 

Belki çok çok uzak gelecekte, devam eder hikayeleri fakat şu an değil, okuyan ve ilgi gösterip güzel yorumları ile onları yalnız bırakmayan herkese çok çok teşekkür ediyorum.

 

Yeri geldi hepimiz İdea 'ya sövdük, yeri geldi Sierra'nın aptallıklarına sinirlendik ama işte şimdi buradayız. Sonda.. Ama her son başka bir başlangıç değil mi?

 

Yeni hikayelerde buluşmak ümidi ile.. Hoşça kalın.. Sevgiyle Kalın.

 

 

 

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...

 

 

 

 

Loading...
0%