@nurdogru26
|
HİCRAN Avuçlarımın içinde tuttuğum telefon beni gergin bir bekleyişe iteli saatler oluyordu. Pamir beye hala bir cevap yazmamıştım ve yarın neler olacak bilmiyordum. Gözlerim baş ucu komodinimdeki saati bulduğunda, neredeyse ikiye geldiğini fark ettim. Babam hala gelmemişti ve beni de yarının heyecanı sarıp sarmalıyordu. Pamir'le elbette ki aramızda bir şey olamazdı, gerçekçi olmak gerekirsem o adamla yada ailesiyle karşı karşıya gelmek kuvvetli bir sinir sistemi gerektiriyordu. Fakat bugün takındığı tavır, alttan almaları... Kafamın içinde acabaları konuşturup duruyordu. Odanın içi tiz bir sesle çınladığında avuçlarımın içindeki telefon çalmaya başladı. Arayanın babam olduğunu görüyordum, bu saatte evde olmaması beni zaten rahatsız ederken birde araması içimde ansızın uyanan korkuyu tetikliyordu. Cevapladığım telefonu hızla kulağıma yasladığımda ahizede yankılanan ses Hamit'in telaşlı sesiydi. "Hicran... babanı hastaneye götürüyoruz.." kurduğu ilk cümle bu olmuştu. arkadan gelen telaşlı seslerle ambulansın sirenleri telefondan taşıp odamın içine sızıyordu. "N-ne demek hastaneye.. ne oldu?" hızla kalktım oturduğum yataktan, aceleyle yönümü gardırobuna çevirdiğimde Hamit yeniden konuştu. "Bir anda yığılıp kaldı anlamadık... ama ambulansa bindiriyorlar şuan, şehir hastanesine geçiyoruz biz... gelmek istersen seni alayım.." sesindeki telaşla nefes nefese koşturduğunu hissediyordum. "Geleceğim tabi ki... ne saçma sapan bir soru bu böyle!" "Tamam 5 dakikaya orada olurum.." "Ben taksi çağırırım bekleyemem 5 dakika falan..." hızla askıdaki eteği çekip aldım elime. "Ne taksisi hicran gece gece! geliyorum dedim bekle." telefon suratıma kapanırken ben telaşla elimdeki eteği pijamamın üzerine geçirdim ve üzerimdeki tişörtü çıkarıp yatağa fırlattım. Katlı kıyafetlerin içinden üstüme bir penye çektiğimde hızla üzerime geçirdim. Başımı çabasız bir hamle ile hızla bağladığımda telefonumu alarak odadan çıkıyordum. Telefondan beratın numarasını aradığımda, daire kapısına kadar gelip açtım kapıyı. Ayakkabılarımı giyerken omuzuma sıkıştırdığım telefon açıldı. "Efendim güzelim." Beratın uykulu sesi ile titreyen çenemi daha fazla bastıramıyordum.. Gözlerimden süzülen yaşlarla hıçkırarak konuşmaya başladım.. "Babam... babama bir şey olmuş berat, hastaneye kaldırmışlar..." kesik hıçkırıklarımla zar zor giydiğim ayakkabılarla kendimi daireden dışarıya atıp kapıyı hızla kapattım. "Ne diyorsun sen? ne demek babama bir şey olmuş Hicran.." "Bilmiyorum ya bilmiyorum... Hamit aradı, arabada bir sıkıntı çıkmıştı onunla uğraşıyordu en son konuştuğumuzda öyle demişti, bir anda ne oldu bilmiyorum..." Hızla apartman kapısına doğru ilerledim ve kendimi sessiz gecenin kollarına bıraktım. Havada sertçe esen rüzgar yüzümü üşütürken ben aldığım nefesin ciğerlerime ulaşmadığını biliyordum. "Hicran hangi hastane... Allah kahretsin ben şuanda Bursa'dayım oraya gelmem saatler alacak.." "Şehir hastanesi.. lütfen gel.. ben çok kötü hissediyorum, ya ona bir şey olursa.. berat ya oda.." "Şşşş sakın.. öyle şeyler düşünme, ben hemen geliyorum abicim... sen sakin ol... anlaştık mı ağlama bak babam seni öyle görmesin.." "Babam beni böyle görmesin..." yüzümdeki yaşı hızla sildiğimde bana doğru gelen sarı taksi ile Kaldırımdan sokağa doğru bir adım attım. "Berat kapatmam gerek, Hamit geldi.. arayacağım seni.." "Tamam ben hemen çıkıyorum yola." Kapanan telefonla önümde duran arabanın ön kapısını hızla açıp bindim. Burnumu sertçe ektiğimde Hamit çoktan arabayı hareket ettirmişti bile... "Sakin ol hicran..." Hamit'in fısıltılı sesi ile zar zor dindirdiğim ağlamamla yeniden baş başa kalıyordum. Yüzümü avuçlarımın arasına aldığımda içimde hissettiğim bütün korkularla baş başa kalıyordum.. Annemin öldüğü günü hatırlatan karanlık zihnim beni bir daha babamın sesini duyamayacak olmanın korkusuna iterken, ben sanki 5 yaşında bir çocuk gibi arabanın sağ koltuğunda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Yapa yalnız ve ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece ağlıyordum, nefesim kesiliyor göz yaşlarım yanaklarımı yakarak ilerliyordu ve ben bunca zaman dik tuttuğum güçlü duruşu ansızın kaybediyordum. Sırtıma uzanan el beni sessizce teselli ederken ben gördüğüm şefkatle daha da ağlamaya başlıyordum... Allah'ım lütfen... bunu kaldıramam... onsuz nasıl yapabilirim bilmiyorum, Bunu Beratta kaldıramaz Allah'ım lütfen.. Ben babasız kalacak kadar büyümedim ki daha, ben hazır değilim lütfen... "Hicran..." Hamit'in endişeli sesi ile ellerimi hapsettiğim avuçlarımın arasından geri çekiyordum. "Yapamam..." dedim hıçkırıklı bir çaresizlikle.. "Ben babam olmadan yapamam.. hayatta kalamam..." "Bir şey olmayacak Hicran... böyle salamazsın kendini, bak bana.." seslenişi ile kızaran yüzümü ona çevirdim. "Sen onların dayanağısın.. böyle salamazsın kendini, hem Salih amcayı tanıyorum.. o böyle pes edecek bir adam değil. İnan bana bir şey olmayacak..." yüzünde zaruri bir tebessüm oluşurken mavi gözleri boncuk gibi parlıyordu. O da en az benim kadar korkuyordu bu durumdan, söylediklerine kendi bile inanmıyordu ama beni teselli etme görevini kendine yüklüyordu. "Hamit... Babam..." dedim kesik bir sesle... ardından yeniden gözlerimin önü görüşümü bulanıklaştıran göz yaşlarına teslim oluyordu. Araba Hastanenin kapısından girdiğinde Beklemeden açtığım kapı ile kendimi aşağıya atıyordum. "Hicran bekle.." Hamit arkamdan seslenirken ben durmaksızın birbirini kovalayan adımlarımla Hastanenin kapılarından içeriye girdim. "Babam..." dedim danışmaya doğru koştururken.. Danışmadaki kız ağlayan yüzüme korkuyla bakarken ben titreyen dudaklarımla konuştum. "Sa-salih taşkıran... bu- buraya getirilmiş.." nefes nefese konuştuğumda Hamit çoktan arkamdan yetişmişti. "Hemen bakıyorum.." Kız gözlerini önündeki bilgisayar ekranına çevirdiğinde, benim elimdeki telefon ansızın titriyordu. Dikkatimi ekrana çevirdiğimde Berattan gelen mesajda gezindi bakışlarım. Berat: Yoldayım Hicran geliyorum, durum ne? "Hastanız şuan Ameliyatta... dilerseniz 2. katta ki Ameliyathanenin önünden hemşirelerden bilgi al-" Onları arkamda bırakırken beklemeden merdivenlere doğru ilerledim. Basamakları birer birer çıkarken ellerim deli gibi titriyor nefesim sanki daha fazlası mümkünmüş gibi beni anksiyete krizlerine sürüklüyordu. Çalmaya başlayan telefonumu ekrana bile bakmadan nefes nefese cevapladım. "Ameliyattaymış Berat... durumunu öğrenmeye gidiyorum.." hıçkırıklarımın arasında ahizeden Pamir Boratavın sesi duyuluyordu. "H-Hicran sen iyi misin.. ne ameliyatı.." Duyduğum sesle bitirdiğim katın bitimine durup gözlerimi ilerideki Ameliyathane yazısında kilitledim... Annemi de böyle bir Kapıda kaybetmiştim, böyle bir kapı onu benden sonsuza dek ayırmıştı... Hissettiğim çaresizlikle olduğum yere çöküyordum. Çöküyordum çünkü bacaklarım hissettiğim çaresizlikle kırılmış ve beni soğuk hastane zeminine teslim etmişti. "Allah'ım ne olur..." ellerimdeki telefon ansızın boşalan ellerimle kucağıma düşerken Hamit arkamdan gelip beni kollarımdan tuttu. "Hicran kalk.. yapma ne olur..." titreyen sesi ile yere bir çuval gibi yığılan bedenimi kaldırmaya çalışıyordu, ama ben kalkmak falan istemiyordum... Sanki ben buradan kalkarsam kötü haber almaya mecburmuşum gibi , Sanki bu yükünde altından kalkarsam daha büyüğü ile imtihan edilecekmişim gibi bir çaresizlik... Gözlerimin önü buğulanırken bedenimde yayılan sıcaklıkla şuurumu kaybettiğimi fark edemiyordum, fakat yaşadığım bu felaketi sadece bacaklarım değil, bilincimde kaldıramıyor gibiydi... Oysa ben Annem gittikten sonra Babam bizimle kalır diye düşünürdüm hep, bütün felaketler peş peşe gelmez ki gelmez değil mi Allah'ım... "Hicran! bana bak.." Kayan gözlerimle gördüğüm son yüz Hamit'in korkuyla bana seslenen yüzü oluyordu, sonrası bilinmez bir karanlık... .............. PAMİR Araba şehir hastanesinin bahçesine hızla girdiğinde beklemeden motoru durdurup indim. Attığım hızlı adımlarla açık olan kapılardan içeriye girdim. Danışmaya doğru ilerlediğim sırada, Peşimden giren genç bir adamda benimle aynı anda koşarak Danışmaya geldi. "Salih... Salih Taşkıran... buraya getirilmiş.." Bakışlarım yanımdaki genç adama döndüğünde onun Hicranın Abisi olduğunu anlayabiliyordum. Elime bu gece geçen Hicranla ilgili bilgilendirme dosyasında, bu çocuğunda bir fotoğrafı vardı. Berat Taşkıran, Hicranın Erkek kardeşiydi. "Şuanda yoğun bakımda tutuluyor, bir kat aşağıya inerseniz orada-" Kadının sözleri yarıda kesilirken Berat beklemeden hastanenin içine doğru ilerledi ve aşağıya giden merdivenlerde yöneldi. Bende peşine sessizce takıldığımda, bir kaç adım arkasından onu takip ediyordum. Basamakların bitiminde Karşımıza çıkan Yoğun bakım ünitesinin kapısı ile Berat beklemeden o tarafa doğru ilerledi. "Hamit..." telaşlı bir sesle kapının önünde duran çocuğa doğru yaklaştığında, Hamit diye seslendiği çocuk beklemeden Berata doğru gelip sıkıca sarıldı. "Sıkıntı yok kardeşim..." dedi yüzünde buruk bir gülümseme oluştuğunda. Bense indiğim son basamakla biraz ilerlerinde duvara yaslanıyordum. Gözlerim Hicranı ararken ortalarda görünmediğini fark ettim. Nasıl burada olmaz ki... "Hicran nerede?" Beratın titrek sesi geri çekildiği dostane kollardan Hamit'e döndü. "O biraz kötü oldu, odaya aldırdım... pek kendinde değil..." "Ne oldu.." Telaşla arkasını döndüğünde Hamit onu kolundan tutup çekti geri. "Uyuyor şuan, merak etme iyi sadece sinir kırılması yaşıyor, Babanda iyi istersen görebilirsin ama önce bir hemşire bulmamız gerek. bakışları hızla alt katı tararken kısa bir kaç saniye göz göze geldik fakat dikkatini başka yere çevirdi. Bu Hamit denen çocuk kimdi ki? yani akrabaları olsa bilirdim ama değildi ? o zaman kim? "Berat oğlum..." duyduğum tok sesle merdivenlerden inen ileri yaşlı orta boylu göbekli bir adam Berata doğru ilerleyip sıkıca sarıldı. "İlhami amca... ne oldu Allah aşkına, durumu gayet iyiydi bir anda ne oldu Babama..." "Sıkıntı yapıyor oğlum her şeyi kendine, ben ona diyordum bir gün patlak verecek yapma böyle diye, neyse ki ucuz atlattı, anjiyo olması gerekti... " "Anjiyo mu... " Berat derin bir nefes çekti içine. "Evet, hastanede devlet hastanesi ama böyle acil durumlarda yolmasını iyi biliyorlar..." dedi kinaye ile. "Baba." Hamit denen çocuğun uyarıcı sesi ile bakışlarım berata döndü. "Nasıl yani İlhami amca..." çekingen sesi ile konuştuğunda, İlhami denen adam konuştu övgü ile. "20 bin lira tuttu maliyeti ama hallettik... aramızda lafı olmaz zaten." bakışları Hamit'e döndü. "Hem dünür olacağız ne olsa, bunlarımı konuşalım şimdi. "Ne dünürü ?" Beratın alnı kırışırken ben içimde ansızın yükselen adrenalinle yumruklarımı sıkıyordum. "Baban size söylemedi mi ? Hicran kızımı gelinim olarak görmek istiyorum.." Şakalarımdaki gerilme ile beklemeden yukarı kata çıkan merdivenlere yöneldiğimde, ikişer ikişer atladığım basamaklarla Danışmaya doğru ilerledim. "Buyurun.." dedi genç kız uykulu gözleriyle beni süzerken. "Hicran Taşkıran odaya alınmış, oda numarasını öğrenebilir miyim?" "Tabi.." ekrana çevirdiği gözleri ile bir kaç hamleden sonra bana oda numarasını veriyordu. "120 numaralı oda... 5. Katta efendim" "Teşekkür ederim." beklemeden asansörlere doğru ilerlediğimde attığım sert adımlarla zihnimde yankılanan şey, Hicranın o adam tarafından bir eşya gibi sahiplenilmesiydi. Haberi var mıydı?! Hicran bunu biliyor muydu?! bilse ne yazar. Buna karışmaya hakkım mı var?! Yada bana verecek bir hesabımı?! Açılan asansör kapısı ile hızla 5. kata bastım. Kapanan asansör kapıları ile suretim karşımdaki aynada gözlerimin önüne serildiğinde gözlerimdeki öfkeyle ne olduğunu anlayamıyordum Bana ne oluyordu ?! Bu öfkem neden... Bu kız sadece bir iddia değil mi? öyleyse neden buradayım... Açılan kapı ile bir kaç saniye bekleyerek dışarıya doğru bir adım attım. Gözlerim kapı numaralarında gezinirken 120 numaralı odayı buldu. Attığım büyük adımlarla kapının önünde durup kulpu yavaşça çevirdim. İçeriye doğru uzattığım başımla Hicranı yatakta uyurken görüyordum. Kolundaki serum ve geriye doğru kayan başörtüsü ile yorgun bir ifade ile uyuyordu. Beklemeden içeri girip kapıyı kapattığımda yanına doğru ilerledim. Aldığı kesik nefeslere kızarık yüzü alnına yapışmış gece gibi siyah dalgalı saçları, beni bir kaç saniyelik afallamaya iterken, uzanıp eşarbını usulca alnına doğru çektim ve çıkan telleri yavaşça içeriye doğru sokuşturdum. Hafifçe kıpırdandığında hızla geri çekildim ve öylece bekledim... "Ne yapıyorum ben..." alnım kırışırken içten içe kendime kızıyordum... Burada ne işim var benim... böyle bir olayı bu iddia işine nasıl karıştırırım... Ama hayır bunun onunla bir ilgisi yoktu, bu Hicranın sesini telefonda öyle çaresizce hissettiğimde içimde oluşan hisle alakalıydı. Yanında olmak istemiştim... Bir kaç saat içinde hangi hastanede olduğunu ve neden burada böyle feryat figan olduğunu öğrenip gelmiştim. Gelmiştim çünkü çaresizce bir telaş içinde gibiydi. "Baba..." kuruyan dudaklarının arasından dökülen tek bir kelime ile sanrılar görürcesine kıpırdanmaya başladı "Baba.." dedi yeniden bu kes boğuk bir inilti gibiydi. Hızla yanına oturduğumda yüzüne doğru kalkan elimle hafifçe kapalı gözünden akan yaşını sildim. Kendinde değilken bile Babasını kaybetme korkusuyla ağlıyordu. Ailesine ne kadar düşkün olduğunu daha iyi anlayamazdım her halde... "Şşşş.. sorun yok.." fısıltılı sesimle yüzünde gezinen parmaklarımla onun bu korkusunu dindirmek istedim. Aralanan uzun siyah kirpikler ile gözleri yüzüme açıldı.. "P-pamir bey..." ağırca yutkunduğunda kuru dudakları birbirine yapışmıştı. Uzanıp komodinin üzerindeki su şişesini elime aldım, yüzünden geriye çektiğim elimle kapağını açtığım şişeyi, üzerine doğru eğilerek onu dikmemle beraber dudaklarına doğru yaklaştırdım. "Tuttun bana.." elimi sırtına yaslayarak yatakta hafifçe diktim bedenini. "S-siz..." şaşkınlıkla bana bakarken, uzattığım şişeye kuruyan dudaklarını yasladı ve yavaşça içmeye başladı. Başörtüsü geri kayarken o yumduğu gözleri ile susamışlığını gideriyordu. Bedenindeki sersemlikle farkında bile değildi. Hızla üzerine doğru kalkıp çenemi başına doğru bastırarak başörtünü tuttuğumda, dudaklarını şişeden geri çekip elini başına attı ve açılan güzel saçlarını beklemeden örttü. "T-teşekkür ederim.." baygın bakan gözleri ile yavaş yavaş topladığı bilinci eşliğinde gözleri kolundaki seruma dönüyordu. "BABAM." Dedi telaşlı bir sesle iri gözleri bana dönerken. "İyi... merak etme... yoğun bakımda..." yüzümdeki şaşkın gülümseme ile konuştuğumda hızla ayaklarını yataktan sarkıttı. "Onu görmem ger-" "Hicran dinlenmen gerek.. serumun daha bitmemiş..." "Hayır.. onu görmem gerek, iyi olduğunu görmem gerek.." "Hicran.." ayağa kalkıp kolunu tuttuğumda diğer elimdeki şişeyi yerine bırakıyordum. "Bana inan, o iyi.. muhtemelen kontrol amaçlı yoğun bakımda tutuluyor... ama sen böyle yaparsan kendine geldiğinde seni burada bulacak... bunu ister misin.." "Siz... nereden biliyorsunuz.. Pamir bey sizin burada ne işiniz var..." bilinci yerine geldikçe soruları mantıklı bir hale bürünüyordu. "Ben seni aramıştım... hatırlıyor musun?" Alnı kırışırken hafızasını yokluyor gibiydi.. "Sesin kötü gelince yanında olmak istedim..." söylediği kelime boğazımı yırtarcasına zar zor çıkarken bakışları gözlerimde sabitlendi. "A-ama.." "Berat... sanırım kardeşin, oda burada ama babanın yanında.. yani artık telaşlanmana gerek yok.." yüzümdeki çekingen gülümseme ile elimi kolundan geri çektim. "Siz- sizi burada görürse..." "Merak etme..." fısıltılı sesimle yavaşça yatağa çöktü. "Geldiğiniz için.. teşekkür ederim ama gitmeniz gerek... ben kimseye açıklayamam bu durumu.." Telaşlı sesiyle geriye doğru bir adım attım ve bakışlarımı önünde konuşmalar duyduğum odanın kapısına döndü. "Sanırım geldiler..." gözlerim hicrana buluyordu... "Ne!" hızla kalktı yataktan ve kolundaki serumu çekip attı. "Ne yapıyorsun!" dedim öfkeli bir hırıltıyla. "Gitmeniz gerek!" dişlerinin arasından tısladığında beni kolumdan tutarak odanın tuvaletine doğru sürükledi. "İçeri girin ve sesinizi çıkarmayın... sakın.." Kapıyı hızla yüzüme kapattığında, olduğum yerde kalıyordum. Bu kızla beraberken bunu ne çok yaşadığımı fark ettiğimde yüzümde alaylı bir gülümseme oluştu. Odanın içini dolduran seslerle içeri girdiklerini duyuyordum. Kapıyı yavaşça kilitleyip geri çekildiğimde bende bu duruma böyle hızlı ayak uydurduğum için kendime inanamıyordum. ——- HİCRAN Usulca yatağa çöktüğümde damar yolumun kanadığını yeni fark ediyordum. Sol elimin parmaklarını sağ kolumun içine bastırarak kanamayı durdurmak istedim fakat Beratın gergin adımlamaları dikkatimi dağıtıyordu. "Bir şey mi oldu? Yoksa babam mı?" Telaşlı sesimle bakışları attığı son adımla yüzüme döndü. "Hayır... o iyi, kontrol için yoğun bakımda tutuyorlarmış." Sesi tıpkı bir tükürük gibi dudaklarının arasından çıkarken Hamit konuşmaya dahil oluyordu. "Artık merak etme Hicran, Salih amca gayet iyi ve çok daha iyi olacak..." bakışlarım huzursuzca Beratın gergin yüzünde dolandığımda, söylemek istediği bir şey olduğunu anlıyordum. Odanın kapısı bir kez daha açıldığında içeriye giren İlhami amca kapıyı ardından kapatarak yanıma doğru ilerledi. "Nasıl oldun güzel kızım." Elini omuzuma koyarak şefkat dolu bir sesle konuştu. "İyiyim İlhami amca, Allah razı olsun... Babamı görünce çok daha iyi olacağım." Bakışlarım tedirginlikle Berata döndü, o'nu rahatsız eden bir şey vardı ama etraf bu kadar kalabalıkken soramayacağımı biliyordum. Ayrıca Banyoda her an patlamaya hazır bir bomba vardı ve eğer işler karmaşık bir hal alırsa ne yapacağımı bende bilmiyordum... "Babanı merak etme, Salih benim kardeşimdir... Bundan sonra canını sıkmasına izin vermem." Söylediği sözle yüzümü ona doğru döndüm. "Ona ne oldu? Yani... neden fenalaştı..." "Kalp krizi geçirdi, ama şimdi çok iyi. Sen bunları düşünme kendini topla moralini yükselt bundan sonra güzel günler bekliyor bizi." Bakışları Hamit'e döndüğünde yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme oluşuyordu. "Anlamadım... ne oldu da benim babam kalp krizi geçirdi?" "Hicran kızım..." uyarıcı tonlama ile omuzumdaki el geri çekildi. "Sen bunları merak etme, sorunları biz hallederiz." "Ne sorunu ne oluyor?" Alnım kırışırken Berat konuşmaya dahil oluyordu. "Babamın kullandığı taksi..." dedi zar zor konuşurken. "Ne olmuş taksiye?" Gözlerim Beratın benden kaçırdığı gözlere döndü. "Sanırım sıkıntı çıkarmış, yani..." "Ne yani?" Sesim herkesin taksit taksit anlattığı şeylerle giderek yükselirken Hamit konuştu. "Aracın masrafı çok çıkınca, sanırım ona üzüldü..." dedi kesik bir fısıltı ile. "Ne diyorsunuz siz ya? Ne masrafı ne arabası? O araba ile sadece bir gün çıktı taksiye, bir sıkıntı çıktıysa bile bundan benim babama ne?!" Ansızın dirilen öfkemle oturduğum yataktan kalktım. "Hicran kızım." İlhami amca sert bir sesle konuştu. "Bize sanki babanı dolandırıyormuşuz gibi davranma, araç ondan geldikten sonra arıza verdi. Ben malımı bilmem mi hiç bir sıkıntısı yoktu." "İlhami amca, sen benim babamın o işe neden çıktığını biliyorsun... birde borç diye karşısına mı dikildin?!" Dişlerimin arasından tısladığımda Hamit bana doğru geldi. "Üzme kendini, önemi yok... biz halledeceğiz zaten ben babama söyledim." "Ne kadar?" Dedim gözlerim İlhami'nin yüzüne döndüğünde. "Sen karışma, bu erkeklerin halledeceği bir şey." "Ne kadar! Babamdan ne kadar istedin! O çürük araban için babamdan ne kadar istedin?!" Öfkeli sesim odada dolandığında Berat bana doğru gelip kolumu tuttu. "Hicran sakin ol, bir yolunu buluruz..." fısıltılı sesi ile beni telkin ederken ben yeniden bağırdım. "Ne kadar ya ne kadar! " "46 bin! Arabamın zararı 46 bin! Sesinin tonlaması hiç hoşuma gitmedi, Salih böyle mi yetiştirdi sizi." Kızgın çıkan sesi ile benden bir cevap bile beklemeden hızla çıktı odadan. "Hicran..." Hamit'in çaresiz sesi beni bulduğunda ona doğru döndüm . "Çık odadan! Çık dedim!" Yüzü ansızın düşerken bakışları yere döndü ve hızlı adımlarla çıktı odadan. "Hicran sakin ol, ne yapıyorsun..." Berat şaşkınlıkla elini kolumdan geri çektiğinde ben bıkkın bir nefesle sağ koluma baskı uygulayan elimi çektim geri. "Resmen kul hakkı bu, sadece 1 belki 2 gün ya... 46 bin ne demek... birde arkadaş olacak... yerin dibine batsın!" "Hallederiz... ama sen kendine gel. Lütfen... ben gerçekten şaşırıp kaldım, buraya geldiğim için işten atılmış bile olabilirim, otobüsü muavinsiz bıraktım... şimdi sende böyle yaparsan, en mantıklımızda kendini kaybederse ne olacak?" Bıkkın bir nefesle köşedeki koltuğa çöktü. "Babam sırf bir şeylere katkıda bulunabilsin diye geceleri bu işi yapmaya başladı, şimdi böyle bir borç ona ağır gelecek anlamıyor musun? Bak kalbi bile dayanmadı..." "Kalbi demişken, Ameliyat masraflarını da İlhami amca karşılamış..." "Ne kadar..." sorduğum soru karşısında alacağım cevaptan korkuyordum ama kaçışımda yoktu. "20 bin..." başını yere eğdiğinde çaresizce omuzları yere çöktü. "Etti sana 65 bin... " kendimi yatakta geri verdiğimde gözlerim hissettiğim çaresizlikle doluyordu. Babam hayattaydı evet, benim için önemli olan tek şey şu an buydu, ama bu borçları kafasına taktığı her an sağlık durumu kötüleşebilirdi. "Ne yapacağız..." Beratın titrek sesi benden yardım ister gibi çıktığında, yüzümde "bilmiyorum." Der gibi bir gülümseme oluşuyordu. Ardından sağ gözümden bir damla yaş aktı fakat hızla sildim. Kulaklarımda dolanan kilit sesi ile sırtımdan aşağıya kaynar su akarken Pamir Boratav dakikalar önce unuttuğum varlığını ansızın hatırlatırcasına odanın içine doğru bir adım attı. 'Hayır...' Beratın şaşkın yüzü yerden Pamir'e döndüğünde alnı usulca kırıştı. Kocaman açılan gözlerimi Kardeşimin yüzünden odanın ortasına kadar gelen Pamir Boratava çevirdim. "Sanırım peçete bitmiş, kat görevlisine söylemeliyiz." Yüzündeki sıcak gülümseme ile Gözlerini yüzümde 'Panik yapma' der gibi gezdirdi ve adımlarını Berata doğru attı. "Siz?" Berat şaşkın bir fısıltıyla konuştuğunda, sorduğu sorunun cevabı sanki bendeymiş gibi bakışlarını bana çevirdi. "Ben Hicran'ın İş arkadaşıyım." Pamir üzerindeki gözleri kendine döndürdüğünde ben titreyen bacaklarımla henüz kalktığım yatağa geri çöküyordum. 'Ben var ya... bittim ben...' "İş arkadaşı? Peki burada ne işiniz var?" Berat yavaşça oturduğu koltuktan kalkıp Pamir'e doğru bir adım attı. "Hastane yatışını öğrendiğimde geçmiş olsuna gelmek istedim, şirkette yeni daha kendini yalnız hissetmesin diye, bu arada..." Elini Berata doğru uzattı "Ben Pamir, tanıştığıma memnun oldum." Yüzünde yayılan sıcak gülümseme ile Berat gözlerini sorgularcasına yüzüme çevirdi. "Be-ben... " kekelerken Pamir bey havadaki elini aşağıya indirdi. "Bir sorun yok değil mi? " Pamir'in sesi ile Berat kuşkulu gözlerini Pamir'e çevirdi. "Bir sorun var. Gecenin 4 'ü ve kardeşimin yanında tanımadığım bir adam buluyorum." Dişlerinin arasından tıslarken Pamir bey hafif bir tebessümle konuştu. "Anlaşılmadım galiba, hastaneye yattığını öğrendiğim için geçmiş olsun demek istedim." "Hicranın bir şeyi yok. Hasta olan Babamız." Dişlerinin arasından tükürürcesine konuşurken Pamir'i öfkeyle süzdü. "Evet bende o yüzden geldim zaten, yani ilk başta Hicran hanımın bir sıkıntısı var sandım ama daha sonra babasının durumunu öğrenince." Sustu bakışları bana döndü. 'Ne yapıyorsun be adam! Ne yapıyorsun... ne anlatıyorsun gözünü seveyim...' "Anlamıyorum, ne bu şimdi?" Berat kafası en az benim kadar karışıkken konuştu. "Ne bu şimdi?" yineledi kendini. "Şirket politikası gereğince özel sigortanız işliyor, yani tercihim özel hastane olurdu ama devlet hastanesinde de olsa, yapılan her ücretli işlem Aile desteği ile karşılanıyor. Yani muhtemelen Hicranın bundan haberi yoktur yeni başladı, fakat bu fırsattan yararlanabileceğini söylemek istemiştim." 'Ne...' "Nasıl yani, babamın ameliyat ücreti geri mi ödenecek?" Beratın öfkeli bakışları şaşkın bir ifadeyle yüzüme döndü. "Bilmiyordum.. yani ben.." "Evet ödeme şirkete yapılır, şirkette Hicranın çalışan hesabına aktarır. Sistem böyle işliyor." Konuşmaya şaşkınlıkla dahil oluyordum... "Pamir bey gerçekten böyle bir şey-" "Henüz herşeyi bilmiyorsun değil mi? Boratav şirketlerinin çalışanlarına sunduğu ayrıcalıklara merhaba de." Sıcak bir gülümseme ile bakışlarını Berata çevirdi. "Tam tanışmaya ne dersin, ben Pamir." Elini kendinden emin bir şekilde uzattığında, Berat rahatlamış bir ifade ile uzanıp elini sıktı. "Berat.. memnun oldum." Yüzündeki sıcak gülümseme ile ellerini ayırdıklarında ben şaşkınlıkla onlara bakıyordum. Yani şimdi ne oluyor... bu durum benim asla açıklayamayacağım bir durumdan bu hale nasıl geldi... Kafam allak bullakken Berat ve Pamir karşılıklı olarak koltukta yerlerini aldılar. "Siz Hicranla aynı işi mi yapıyorsunuz?" Berat meraklı sesi ile Pamir'i sorgularken Pamir Kara gözlerini sinsice üzerimde gezdirdi. "Ben Hicran olmazsa muhtemelen hiç bir şey yapamam, kendisi benim elim ayağım." Bıyık altından gülerken Berat alayla bana çevirdi bakışlarını. "Bak sen." Dedi beni küçümsercesine bir gıcıklıkla. "Hicran Asistanım olur, sayesinde çok güzel bir iş anlaşmasına imza attık, değil mi?" Bakışları bana döndüğünde Beratın kırışan alnı ile gözleri Pamir'e döndü. "Siz? Anlamadım... nasıl yani." "Pamir ben, Pamir Boratav , hicranın çalıştığı şirketin ortaklarından biriyim." Kibirsiz bir tonlama ile konuştuğunda, Berat şaşkınlıkla güldü. "Bende iş arkadaşıyız deyince, aynı departman falan sandım... siz baya Patronusunuz yani." "İş arkadaşı demek tercihim..." birbirlerine bakarak sessizce gülerlerken bende onları izleyerek bastıramadığım bir sırıtışa itiyordum kendimi... Sıkıntı çıkacak diye beklerken, birbirleri ile böyle anlaşabilmeleri komik gelmişti. Odanın kapısı ansızın açıldığında hepimizim bakışları tarafa dönüyordu. Hamit elinde tuttuğu kantin poşeti ile attığı ağır adımlarla kapıyı kapatarak şaşkın bir ifade ile Pamir'i süzdü. "Acıkmışsındır diye..." elindeki poşetle bana doğru gelirken, Pamir'den zar zor ayırdığı gözlerini bana çevirdi. "Gerek yok. " bana doğru uzattığı poşeti görmezden gelerek yüzümü Berata çevirdim. Şuan değil Hamit yada İlhami, babamın bu durumunu tetikleyecek kimseyi etrafımda görmek istemiyordum. "Hicran atıştır bir şeyler..." ısrarla önüne doğru geldiğinde poşetin içinden çıkarttığı vişneli keki bana doğru uzattı. "Bak sevdiklerinden aldım..." yumuşak sesi ile konuşurken, Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Mümkünse Hamit, sen babanı da al git. " Yüzündeki gülümseme silinirken üzgün bir ifade ile konuştu. "Yapma ne olur, söyledim sana halledeceğiz... sıkma güzel canın-" "Yemeyeceğim diyor anlamıyor musun?" Hırıltılı ses Pamir'den çıktığında İkimizde yüzümüzü şaşkınlıkla ona doğru döndük. "Anlamadım?" Dedi Hamit geri çekilirken. "Kız sana git diyor. Yemeyeceğim diyor. Israr etme." Sıktığı çene kası ile dik bakışlarını tehditkar bir ifade ile gezdirdi Hamit'in yüzünde. "Pardon da sen kimsin?! " Hamit'in yükselen sesi ile Pamir Boratav gergin bir gülümseme ile burnundan sert bir nefes verdi. "Sen mi çekiyorsun keki kızın burnunun ucundan, ben mi çekeyim?." Sesi gayet alt tonda çıksa da, vurgusu alenen tehdit eder gibiydi. "Pamir bey..." dedim şaşkınlıkla. "Kim bu Adam Hicran?" Şimdi Hamit'in sorgulayıcı bakışları bana dönmüştü. "Patronum..." dedim , ama değildi... "Patronun, bu saatte burada olan patro-" Sözleri yarıda kesilirken, Pamir Boratav oturduğu koltuktan kalktı ve bize doğru yaklaştı. "Sen kim oluyorsun tam olarak?" Sorduğu soru Hamit'e ulaşırken ,Şakakları titriyor ve alacağı tek bir ters cevapta olacak olanlar beni korkutmaya başlıyordu. "Hamit!" Beratın uyarıcı sesi ile Hamit'in kolundan tutup kapıya doğru çekiştirmesi bir oldu. Apartopar odadan çıktıklarında Pamir gözlerini bir süre kapıda kilitledi öfkeyle. "Delirdiniz mi siz!" Hızla yerimden kalktığımda karşı karşıya geliyorduk. "Ne oldu erkek arkadaşını terslemem hoşuna gitmedi mi?!" Dişlerinin arasında sıkıştırdığı kinaye beni öfkelendirdiğinde üzerine doğru bir adım attım. "Sen ne diyorsun ya, ne erkek arkadaşı kafayı mı yedin!" "Yoksa yanlış mı anlıyorum, oysa daha bir kaç dakika önce yoğun bakımın kapısında, bu adamın Babasının seni çoktan gelini olarak gördüğüne dair yaptığı, sikik konuşmaları ben kafamda mı kuruyorum!" Öfkeli gözleri yüzümde sorgularcasına gezinirken, duyduğum sözlere bir anlam bulmaya çalıştım. "Ne saçmalıyorsun sen, ne gelini... " "Bilmem belki de babana sorman gerek, çünkü O yaşlı moruk kendinden gayet emindi! " geriye doğru bir adım atıp öfkeyle ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Bende aptal gibi kahvaltı falan diyorum. Hicran hanım Nişanlısından izin alabilirse gelir o kahv-" "Bana bak! Benim Nişanlım falan yok! Bahsettiğin şeyden de haberim yok! Beni salak salak suçlama. Hem sen gitsene! Ne demeye gelip beni Kardeşimin karşısında zor duruma düşürüyorsun! Ne yapacağımı bilemedim delirdin mi sen!" "Ulan seni merak ettim seni!" Üzerime doğru büyük bir adım attığında dibimde durdu. "Telefonda sesin kötü geliyordu, yanında olmak istedim! Bir azar yemediğim kalmıştı oda oldu , tam oldu!" Kokusu genzime dolarken ben duyduğum kelimelerin hoşnutluğu ile yumuşamaya başlıyordum. "B-ben... sadece çok korktum. Babama bir şey oldu sandım... " bakışlarım delici gözlerde gezinirken, yılgın bir nefesle yüzü yumuşuyordu. "Ama bir şey olmadı... bak o gayet iyi, hatta istersen özel bir hastaneye nakledebiliriz." Sesindeki yumuşak tını ile yüzümde bir gülümseme oluştu. "Buna şimdilik gerek yok, zaten sayenizde Ameliyat masrafları karşılandı. Daha fazlasına gerek yok... ama ben sadece şeyi merak ediyorum.." "Neyi..." başını hafifçe eğip gülümsediğinde beni sevimli bakışlarla dinliyordu. "Ben bugün istifa ettim, bu sağlık sigortası işini an-" "İstifa ettin evet, artık Niko ile değil benimle çalışıyorsun. " Söylediği sözle kaşlarım çatıldı. "Ben o şirketten içeriye bir daha adım at-" "Kaçacaksın yani... ilginç. Oysa ben senin daha güçlü bir kadın olduğuna eminim." Yüzümde alaylı bir gülüş yerini aldı. "Böyle mi gaza geleceğim ben Pamir.." kıkırdarken, gözlerini koluma çevirdi. "Bu gaz değil küçük hanım, buna savaşçı iç güdüsü deniyor, seni biraz tanıdıysam kaçacak bir kadın değilsin." Uzanıp kanayan kolumu yavaşça tuttu ve kendine çekti. "Serumu öyle ansızın çektiğin için muhtemelen damarını zedeledin, birilerini çağıralım da şuna bir baksınlar." Dikkatle gözleri kol içimde gezinirken yüzünde rahatsız bir ifade oluştu. "Siz artık gidin... neredeyse sabah olacak..." Sıcak ellerinin sardığı kolumu yavaşça geri çektim. "Şimdi gideceğim fakat öğleden sonra bir toplantım var , o bittiğinde tekrar gelirim..." Kendinden emin tonlama ile konuşurken itiraz edercesine aralanan dudaklarım ile cevap verdim. "Yok artık... berata ne diyeceğim saçmalamayın..." "Bulurum bir bahane, hiç bir şey bulamazsam kolumu bacağımı kırar yan odanıza yatarım." Hafifçe göz kırptığında beklemeden çıktı odadan. Kızaran yanaklarım ile öylece ardından baka kalıyordum. Bu adam delinin tekiydi ve benim korktuğum çekindiğim şeylerin aksine o oldukça cesur davranıyordu. Kıvrak zekası ile beni zora sokmadan yanımda olmanın ustaca yollarını buluyor gibiydi... |
0% |