Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm-Hayatımın Orta Yerindeki Bomba.

@nurdogru26



PAMİR

"Bu konunun daha fazla uzatılmasını istemiyorum Amca. Hicran benim asistanım olarak şirkette devam edecek." Önümdeki bilgisayarı kapatıp yavaşça masanın üzerindeki çantasına yerleştirirken Amcam tehditkar bakışlarla karşımdaki koltukta oturmuş beni süzüyordu.

"Bu ısrar neden? ben anlamıyorum ne var bu kızda! Nikoda bir saat kafamı ütüledi..."

"Nikonun derdini bilmem, kız benim işime yarıyor. hak verirsin ki bana iyi bir anlaşma imzalattı." Fermuarını kapattığım çanta ile oturduğum deri koltuktan kalktım.

"Annem çıldıracak..." çaresizce çıkan sesi ile beni birde bu taraftan ikna etmeyi deneyecek gibiydi.

"Onunla ben konuşurum. Sınırlar sevgili amcacığım.. onların geçilmesinden haz etmediğimi bilirsin. Aile içindeki konuları İş hayatıma yansıtmadığım için bu kadar başarılıyım."

Adımlarım odamın kapısına doğru ilerlerken arkamdan bir kez daha seslendi.

"Bu koruma sadece iş için olsun Pamir. O kıza karşı duruşunu koru..."

Uyarıcı tonlamasını görmezden gelerek açtığım kapı ile odadan çıktım.

Adımlarım koridor boyunca ilerlerken Yönümü asansörlere doğru çevirdim.

Kendi asansörüme doğru bir kaç adım atarak uzanıp düğmeye bastım.

"Pamir bey."

Serdarın sesi beni bulduğunda Açılan asansör kapılarından yüzüm ona doğru dönüyordu.

"Evet." yanıma kadar hızla gelişini izledim.

"Hicran hanım için hesaba ödeme yapıldı. Özel sigorta açıklaması ile."

"Güzel... sorarsa yada bu konuyu araştıracak olursa bunun kişisel asistanlarım için geçerli bir uygulama olduğunu açıklarsın."

"Nasıl isterseniz efendim. Siz..." bakışları asansöre döndüğünde sorgularcasına bakıyordu yüzüme.

"Hastaneye geçeceğim. bir şey mi vardı ?" kaşlarım çatılırken bu merakı beni germişti.

"Bir şey olmadı Pamir bey fakat.. sizin için endişeleniyorum.."

"Beni merak etme Serdar, her zaman kendi başımın çaresine baktım yine öyle yapacağım."

Hızla yüzümü asansöre döndüğümde beklemeden içeri girip giriş katının düğmesine dokundum.

------------

HİCRAN

"Pamir denen şu adam.. sevdim." Beratın gözleri beni bulduğunda babamın kıyafetlerini çıkardığım küçük el çantasından hastane dolabına yerleştirmeye bir ara verdim.

"Ş-şey evet... iyi biridir..." biraz gıcık ama iyiliği konusunda şüphelerimi birer birer ortadan kaldırmaya kararlı gibi.

"Sana hiç bir zaman ne yapman gerektiğini söylemedim Hicran, çünkü hep akıllıca davrandın fakat O adamın sana karşı takındığı hassas tavır..." sustu sanki kelimelerin devamı boğazında takılıyor gibiydi.

"Ne?"

"Bilmiyorum, yani... yanlış bir şey yapmazsın değil mi Abiciğim..." fısıltılı sesi ile konuştuğunda ağırca yutkundum.

Kızaran yanaklarım ile yüzümü yeniden küçük el çantasına çevirdim.

Kıyafetleri tek tek askılara geçirirken yeniden konuştu.

"Senin için en iyisini isterim, en azından Hamit'ten çok daha iyi bir adam olmalı... ama o türden adamlar, yani Paraları ile var olanlar..." Hamit ne alaka ?

"Hamit? " sorgularcasına gözlerim bedenimle beraber Yatakta öylece oturan Berata döndü.

"Sanırım Babam, İlhami amca ile dünür olma işine sıcak bakıyor." şakakları titrerken gözlerini yüzümden kaçırdı.

"Ne diyorsun sen ya? benim babam benim rızam olmadan böyle bir şey yapmaz." dişlerimin arasından terslercesine konuştuğumda bakışları yorgunlukla yüzüme döndü.

"Umarım güzelim... umarım öyle olur." sesindeki rahatsız tını ile elimde çoktan boşalan çantayı fermuarını kapatarak hızla dolabın içine koydum ve kapaklarını kapattım.

"Hamit ve ben... mümkün mü Allah aşkına." alayla bedenimi koltukta geri verdim.

Oturduğum koltuktan gözlerim Abime döndüğünde bıkkın bir nefesle oturduğu hasta yatağından kalkıp bana doğru gelip yanıma ağırca çöktü.

"İzin vermem... senin istemediğin biri ile evlenmene izin vermem güven bana..." elini omuzuma atıp beni şefkatle kendine çekti.

Yüzümde sıcak bir gülümseme oluşurken kendimi güvenli kollara bıraktım.

Odanın kapısı tıklatıldığında bakışlarım ileriye döndü.

"Gir." Beratın sesi odada yankılandığında açılan kapı Hamit'i içeriye sokuyordu.

Rahatsız bir hisle kıpırdanırken geri çekildim beratın göğsünden.

'Ya gerçekten babam onunla evlenmemi isterse.. ne yapardım... Ben Hamit'e hiç o gözle bakmadım ki, yapamam... mümkün mü Allah aşkına, kafa yapıları bir kere bana ne kadar ters biliyorum...'

Hamit'in ne düşündüğünü bilmesem de Babasının kendi eşine nasıl davrandığının tanığı oluyordum, Bir insan babasından ne görürse zaman içinde ona dönüşmez mi ? Allah'ım ben neler düşünüyorum...

"Sadık amcayı çıkaracaklarmış..." kapattığı kapı ile yumuşak bir ifade ile bize doğru geldiğinde Berat bana bakan Hamit'in ağzından lafı alıyordu.

"Evet, durumu iyiye gittiği için bu gün odaya alacaklar, sen neden geldin?" farkında mıydı bilmiyorum ama sesi oldukça sert çıkıyordu.

"O ne demek Berat, Sadık amcayı merak ettim, birde sizi burada böyle yalnız bırakmak istemedim..."

Gözleri yeniden bana döndüğünde, bıkkın bir nefesle oturduğum koltuktan kalktım.

"Hamit Abi-" dedim Abi ye yaptığım baskı ile.

"Biz çocuk muyuz Allah aşkına, Benim abim burada sana ne gerek var şimdi? daha bu sabah aramızda geçen şeylerden sonra burada olman-"

Odanın kapısı aniden açıldığında İlhami amcanın elinde tuttuğu börek kutusu ile içeri girdiğini görüyordum.

Gözlerimi bıkkınlıkla devirdiğimde Bakışlarımı Berata çevirdim.

"Acıkmışsınızdır." elindeki kutuyu kibirle yatağın üzerine bıraktığında, çenemi bütün gücümle sıktım ve sabır dolu bir nefes çektim.

"İçecek bir şeyler alıp geleyim kantinden, ne istersin Hicran?" Hamit'in sesi bana ulaştığında gözlerim yatağın üzerindeki kahve rengi pastane kutusunda gezindi.

"Bizim karnımız tok. İçecek bir şeyde istemiyorum Hamit Abi." gözlerim sertçe yüzüne döndüğünde, Hamit şaşkın bir ifade ile beni süzdü.

"Niye böyle yapıyorsun Hicran, hem abi ne? aynı yaşta sayılırız biz."

Uyarıcı tonlaması Beratın sabırsız sesiyle bölündü.

"Abi iyidir Hamit, saygıdan. sonuçta kardeşin gibidir..."

"Ne kardeşi?" İlhami amca sert çıkan sesi ile konuşmaya dahil olurken devam etti.

"Abi kardeş falan değiller Onlar." Berata dönen gözleri ile öfkesini homurtulu ağzına hapsediyordu.

"İlhami amca!" Beratın sert sesi ile araya girmem gerektiğini anlıyordum.

"İlhami Amca, uzatmasak mı?! bir tartışma daha kaldırabilecek durumda değilim şuan. Babam her an gelebilir! bu saçma tartışmayı kesecek misiniz? aksi halde gitmenizi isteyeceğim." ters bakışlarım yüzüne döndüğünde öfkeyle bana doğru bir adım attı.

"Hicran kızım." dedi uyarıcı bir sesle.

"Canın sıkkın biliyorum! ama saygısızlık ediyorsun." kaşları çatıldığında sararan dişlerinin arasından fısıldadı.

"Size saygısızlıkta bahsedeyim. Babam yoğun bakımdayken gelmiş bana borçtan harçtan bahsetmeniz! Beratı bulduğunuz yerde sıkıştırmanız! Saygısızlık konusunda bu kadar hassassanız öncelikle diğer insanlara karşı saygılı olmayı öğrenmenizi öneririm." dişlerimin arasından bir küfür gibi yuvarladığım kelimeler ile gözleri öfke ile büyüdü ve göz bebeklerinin siyah hareleri yeşillerini kapladı.

"Sen-"

Sözleri yarıda kesilirken Odanın kapısı yeniden çalındı. Beratın gergin sesi ile gözlerim Çalan kapıya döndü.

"Girin."

Açılan hastane kapısı ile Pamir Boratav elinde tuttuğu çiçeklerle içeri giriyordu.

Şaşkınlıkla bakışlarımı Berata çevirdiğimde onunda kafası karışık bir şekilde Pamir'e baktığını görüyordum.

"Tekrar merhaba.." gülümserken içeriye girip kapıyı sırtlıya kapattı.

Sol elinde tuttuğu siyah bilgisayar çantasını odanın girişinde duvara yasladığında elindeki çiçeklerle bize doğru adımladı.

"Pamir bey..." sesim titrerken gözlerimle Beratı göstererek 'Ne yapıyorsun!' der gibi kısa bir bakış attım.

"Merhaba Berat." Gülümseyerek Çiçekleri ona doğru uzattı. "Babanız için, durumu daha iyidir inşaAllah..." dedi yumuşak bir sesle.

Bakışları Hamit ve İlhami amcaya dönmezken şaşkınlığım ağzından çıkan İnşaAllah sözüne artıyordu.

"T-teşekkürler Pamir bey, daha iyi merak etmeyin, bu gün odaya alacaklar..."

Pamir Boratav'ın elinden aldığı çiçekleri bir kaç adım atarak komodinin üzerine koyduğunda, gözleri bana döndü.

!Ne oluyor ?' der gibi kısıldı gözleri.

Buna verecek bir cevabım yoktu, yani ne diyecektim ki...

"Ben böyle rahatsız ettim fakat, bir anlaşma ile ilgili Asistanımın görüşüne ihtiyacım vardı, tabi kendini daha iyi hissediyorsan Hicran... Bilirsin iş beklemez." kaşları havalanırken bulduğu bahane ile sakladığım gülüşümle dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bu şuan olacak iş mi! kız yeni kendine geldi. Az sonra babasını odaya alacaklar ne işi!" Hamit'in öfkeli sesi ile Pamir'in bana bakan güleç yüzü ansızın ciddileşiyordu.

Ağırca başını omuzunun üzerinden geriye çevirdi ve bakışlarını Öfkeli Hamit'in suratında sabitledi.

Bedenini yavaşça ona doğru döndüğünde attığı bir kaç adımla Hamit'e yaklaştı.

"Benimle konuşabileceğini sana kim söyledi!" dişlerinin arasından hırıldadığında şaşkınlıkla Pamir'in ansızın takındığı Kibir giysisine şaşkınlıkla baka kalıyordum.

"Ne diyorsun Lan sen!" Hamit hızla Pamir'in üzerine geldiğinde, tam dibinde durdu.

"Bana bak Mahalle abisi! ben senin o varoş sokaklarında ki sorun çözme yöntemleri ile saldırmam! , tek yumruğumu bile havaya kaldırmadan senide o babanı da öyle bir hale getiririm ki, ben nasıl bir adama denk geldim dersin! beni anlıyor musun Erkek!"

Tınısındaki Küstahlık beni şaşkına çevirirken, aslında bu adamın tamda onu tanıdığım ilk gün ki gibi bir kararlılık içinde olduğunu fark ediyordum.

O değişmemişti, sadece bana karşı daha anlayışlıydı ama geri kalan tüm dünya bu kibrin ve karanlığın kurbanı olurdu.

"Ne anlatıyorsun Lan sen!"

Hamit ellerini Pamir Boratav'ın yakalarına kaldıracakken, babası hızla Hamit'i tutup geri çekti.

Korkulu gözlerle Pamir Boratav'a bakarken titrek sesi ile konuştu.

"E-efendim kusura bakmayın... Oğlum sizi tanıyamadı!" Sertçe Hamit'in kolunu tutup arkasına doğru ittirdiğinde saygıyla ellerini büyük göbeğinin önünde birleştirdi ve Pamir'in öfkeyle aldığı soluklarla Hamit'i izleyen gözlerinin önünde bir paravan oluşturdu.

"P-Pamir Boratav değil mi? yaptığınız işlerin haberleri hepimizin dilinde... hatta bir keresinde şirketinizle bir çalışmada ortak çalışmış-"

"Beni tanıyorsun yani." kibirli gözler yaşlı adamı süzdü.

İlhami amca hızla kafasını sallarken gerginlikle yutkundu.

"O zaman Oğluna benim kim olduğumdan bahset biraz, hiç yorulmadan hayatınızı cehenneme çeviririm! Saygısızlık konusunda ne denli takıntılı olduğumu bilmek bile istemezsiniz! Hicran benim Asistanım. ve onunla ne zaman görüşeceğim sadece benim bileceğim iş! Anlaşılıyor mu söylediklerim!"

Bedenini İlhami amcaya doğru eğdiğinde hırıltıyla konuşuyordu.

Zavallı adam gergin bir nefesle titrekçe konuştu "E-evet Pamir bey.." geri çekildiğinde hızla Hamit'i kolundan tutup odadan kendiyle beraber çıkardı.

Bakışlarım şaşkınlıkla Berata döndüğünde, onun hayranlık ve yarım bir tebessümle Pamir'i izlediğini görüyordum.

"Berat!" uyarıcı fısıltımla bakışları bana döndü ve kaşları alayla havalandı.

Sanki bunu hak ettiler der gibi bir rahatlama vardı yüzünde, bu durum sadece beni rahatsız etmiş olmalıydı. Bu adamın ansızın nasıl bir canavara dönüştüğünü görmek beni ürkütüyordu.

Güçlüydü. Gücünün farkındaydı ve onu kullanmaktan asla çekinmiyordu.

"Evet." dedi neşeli bir sesle yüzünü bana dönerken.

Dudakları cıvıltıyla kıvrılmış ve az önceki kibir canavarından hiç bir iz kalmamıştı.

Bana bakan siyah gözleri parlarken sanki hiç bir şey olmamış gibi gözlerini yüzümde gezdirdi.

"Evet..." dedim tedirgin bir fısıltı ile.

Sesimdeki tonlama ile alnı şaşkınlıkla kırıştığında Beratın telefonu çaldı ve beklemeden odadan çıktı.

Bende yönümü Pamir beyden terse çevirerek ilerleyip yatağın üzerindeki Börek kutusunu yatağın üzerinden kaldırdım.

"H-hicran ne oldu..." fısıltılı merak kulaklarımda dolandığında elimdeki kutuyu ilerideki yemek masasına bıraktım.

"Hicran.." Yanıma geldiğinde yavaşça kolumu kavradı ve beni kendine çevirdi.

Uzun boyu başını emesine enden olduğunda göz göze geliyorduk.

"Neyin var.." fısıltılı sesi ile bendeki tedirginliği çözmeye çalışırken gözlerim güzel yüzde öylece dolandı.

Derler ki Yüzde kusur aranmaz, Allah onu kendi bizzat özenle yaratır, zaten bende Kusur aramıyordum ama, aramaya kalksam da bulamayacağım apaçık ortadaydı.

Onun güzelliği, o kara gözleri ve güven veren sesi...

"Bak eğer az önce olanlar yüzündense, o adamlara birinin dur demesi gerekiyor-"

"Böylemi ? yani... resmen tehdit ettin adamı.." tedirgin sesimle yorgunca fısıldadım..

"Ne yapsaydım güzelim, o şerefsizin ağzını yüzünü dağıtmamı mı isterdin... senin üzerinde bir hakka sahipmiş gibi konuşuyordu ne yapmamı isterdin..." gözleri parlarken kendini açıklamak istercesine konuştu.

"Kötü olmak çok kolay Pamir, inan bana en çabuk dönüşebileceğimiz şey kötü bir insan olmak, fakat.."

"Fakat ne? Adam bana Hicranla şuan olamazsın diyor! ne yapacaktım. öylece çekip gidecek miydim... bütün gün yanına gelebilmek için saat saydım ben. O siktiğimin şerefsizi bana çık git dediğinde ne yapmamı beklerdin."

"A-anlamadım.." neden yanıma gelmek için saat sayıyorsun ki..

"Patronunum Hicran... şuan kullanabildiğim tek sıfat bu, başka bir şekilde karşılarına dikilecek şansım olsaydı bunu yapardım ama..."

"Ne diyorsun sen.." kolumu yavaşça elinden çektiğimde kendimi onun hakimiyetinden kurtardım ve geri çekildim.

"Yapma... sen aptal bir kadın değilsin... bende böyle bir şey yapacak adam değildim.. ama görünen o ki büyük konuştum.." gözleri hırçın dalgalar gibi benimkilerle gidip gelirken geriye doğru bir adım attım.

"Pamir bey... ben yanlış anlaşıldım sanırım..." hayır hayır, yanlış anlıyorum, değil mi? yani saçmalama Hicran...

"Bak bana..."

Uzanıp elimi yavaşça avuçlarının arasına hapsederken, yönümü yeniden kendine çevirdi.

"Yapma, kolay mı sanıyorsun... yaşadığım hayatın içinde sen bir bomba gibisin.. ve ben koruyucu kıyafet olmadan yakınında dolanmaya başladım, ama buna engel olamıyorum..."

Gözleri yüzümde usulca dolanarak dudaklarıma sabitlendiğinde, fısıltıyla konuştu...

"Dokunamayacağım bir kadına karşı çaresiz bir çekim içerisindeyim, acı bana.." dudakları çaresizlikle kıvrıldı.

"Pamir..." bakışları gözlerime döndüğünde odanın kapısı aniden açıldı ve hızla geri çekildi.

Şaşkınlıkla ona bakarken o çoktan içeri giren Berata doğru ilerlemişti bile.

"Bir şeyler yediniz mi?" dedi ona bakarak güleç bir sesle.

"Yani tost falan yaptırabilirim isterseniz?" Berat güleç bir sesle konuşurken ben kızaran yanaklarımı ellerimin tersi ile rahatlatmaya çalıştım.

"Bütün gün toplantılar arasında koşuşturmaktan hiç bir şey yiyemedim, yani kurt gibi açım." Berata doğru attığı son adımla elini omuzuna attı ve sevecen bir ifade ile konuştu.

"Çıkıp bir şeyler alalım hadi, hastane yemekleri berbattır inan bana..." kesik bir kıkırtıyla konuştuğunda Berat şaşkın bir gülümseme ile bakışlarını bana çevirdi.

"O-olur... gidin siz... ben bir değişiklik olursa haber veririm.."

Bendeki heyecanı anlayacak diye ödüm kopuyordu, bu kız neden pişmiş tavuk gibi kızardı demesin diye elimden geldiğince normal davranıyordum, ama az önce Pamir Boratav'dan aldığım itiraf düşüne faaliyetlerimi tıkamıştı.

'Ne oluyor sana hicran!'

"Tamam o zaman, hemen geliriz zaten." gülerek Pamir bey ile öylece çıkıp gittiler kapıdan.

Hızla kendimi koltuğa bıraktığımda, yüzümde salak bir gülümseme yerini alıyordu.

"Neydi bu şimdi..." avuçlarımın içi terlerken ben az önceki yakınlaşmanın heyecanını titreyen bacaklarımda en belirgin haliyle hissediyordum...

"Yanlış anlıyorum değil mi... yani o bunu farklı bir şekilde söylemiştir..."

İnkar ediyordum çünkü başka şansım yok gibiydi, bu adam yaşadığı hayatın içinde benim gibi biriyle olamazdı ki...

"Olamaz değil mi..."

Lanet olsun, bu göğüs kafesimi sebepsizce rahatsız eden histe neyin nesiydi, Pamir böyle bir heyecan duyabileceğim son insan bile değil, değildi.. olmamalı yani...

-------------

PAMİR

Kulağımdaki telefon ile hayali bir tartışmanın ortasındayken, bakışlarım ilerideki masada oturan Beratın üzerindeydi.

Verdiğim siparişler paket yapılırken ben sözde şoförümün ansızın işte çıkması ile sahte bir öfkenin içinde çırpınıyordum.

"Ne yapacağım ben! böyle kafasına göre bırakamaz işi! bunun bir yaptırımı mutlaka olacak."

Ansızın yükselen sesimle Beratın beni duyabildiğine emin oluyordum, sıradaki adım için ona ihtiyacım vardı...

"Kapat! ben kendi işimi kendim hallederim ahmaklar!" hızla kulağımdaki telefonu geri çekerken ceketimin iç cebine sıkıştırdım.

Adımlarım Beratın oturduğu masaya ulaştığında çektiğim sandalye ile yılgınca bıraktım kendimi.

"Bir sıkıntı mı var? yani haddim değil ama çok gergin olduğunuzu görebiliyorum..." yumuşak sesi ile konuştuğunda gözlerim çaresiz bir ifade ile yüzüne döndü.

"Şoförüm... işten ayrılmış, öylece ! sessiz sedasız!"

Kollarımı masaya dayadığımda bütün dikkatimi ona veriyordum.

"Sıkmayın canınızı bir yolunu bulursunuz." gülümserken bana tüm iyi niyeti ile bakıyordu.

Onu içine çekmeye çalıştığım tuzaktan öylesine habersizdi ki...

"Bu kez ben halledeceğim, ajans çalışanları hep böyle eyvallahız oluyor, hatta baksana.." gözlerim ela gözlerinde sabitlendi.

"Evet?" dedi yardımsever bir tını ile.

"Tanıdığım sağlam bir arkadaşın var mı? yani şoför olarak benimle çalışacak... çalışma saatleri nettir, ayrıca özel sağlık sigortası ve yüklüde bir maaş alabilir. Ama güvenilir olması gerek, iş hayatı biraz rekabetli bir ortamdır, sonuçta arabada yaptığım telefon konuşmaları yada özel hayatım benim kişisel alanım oluyor ve şoförüm bir nevi arkadaşım gibi olmalı." kaşlarım havalanırken, o duyduğu şeyle bakışlarını heyecanla yüzümde gezdirdi.

"Y-yani nasıl bir tevafuk oldu bilmiyorum ama, bende bu gün işten çıkarıldığıma dair bir telefon aldım... yani tabi sizde isterseniz... ben yapabileceğime inanıyorum." mahcup bir sesle konuşurken yüzümde sıcak bir gülümseme oluştu.

"Bak şu Allah'ın işine.. demek senide işten çıkardılar... bu kader değil de ne ? Yani seni pek tanımıyorum ama düzgün bir çocuk olduğun belli, eğer şartlarda sana uygunsa... seninle çalışmayı çok isterim." gülümserken başını usulca salladı.

"Daha önce özel şoför olarak hiç çalışmadım fakat, araba kullanmam iyidir, güven konusunda da ekmek yediğim kapıya ihanet etmem Pamir bey..." sıcak gülümsemesi ve bastırmaya çalıştığı heyecanı ile öylece karşımda duruyordu.

"Harika öyleyse, Ben serdara şimdi iletişim bilgilerini gönderiyorum, o seninle irtibata geçip tüm şartları anlatır..." Cebimden çıkarttığım telefonun mesaj bölümünü açarak gözlerimi Berata çevirdim.

"Telefon numaranı alabilir miyim?" dedim tebessüm ederken.

"T-tabi... 0589 700 11 33..."

Ekrana girdiğim numara ile Serdara hızla ulaştırıyordum numarayı, bu konuda bütün bilgilendirmeyi benden saatler önce almıştı, ve Beratı da işinden kovduran ta kendisiydi.

Yani bu iş sandığımdan bile kolay oluyordu, ve en komiği ise bu insanların her şeyi kadere bağlayıp çabucak ikna olmalarıydı, gerçekten mi? Hangi Kader, yürüdüğünüz her yolun şemasını ben çiziyorum...

"Paketiniz hazır efendim."

Kasadaki çocuk önündeki poşetleri göstererek bize seslendiğinde hızla kalktım oturduğum sandalyeden.

İç cebimden çıkarttığım cüzdan ile Berat beni engelliyordu.

"İzin verin ben halledeyim, siz misafirim sayılırsınız." yumuşak bir gülümseme ile konuştuğunda, kredi kartını kasaya uzattım ve yönümü ona çevirdim.

"Şöyle yapalım o zaman, bunlar benden olsun hem işle ilgili sıkıntımı hallettiğin için hem de böyle emri vaki çıkıp geldiğim için, ama bana bir yemek borcun olsun. Anlaştık mı?" hafifçe göz kırptığımda, kasiyer kartı yeniden bana uzatıyordu.

Uzanıp aldığım kartı cüzdana yerleştirip iç cebime sokuşturdum.

Berat uzanıp poşetleri eline aldığında beraber restorandan çıktık ve arabaya doğru ilerledik.

Arka kapıyı açtığımda beklemeden elindeki poşetleri içeri bıraktı.

"Al bakalım." Anahtarı ona uzattığımda, şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Anlamadım efendim.." dedi saygılı bir şaşkınlıkla

"Bu benim özel aracım, normalde şirket arabasını kullanacaksın ama bakalım şoförlüğün nasıl?"

Gülümseyerek uzattığım anahtara baktı bir süre...

"Hadi Berat... kurt gibi açım." uzanıp eline tutuşturduğum anahtar ile ön kapıyı açıp yan koltuğa bıraktım kendimi.

Aracın yan aynasından baktığımda gözleri bir süre elindeki anahtarda gezindi ardından beklemeden şoför koltuğuna geçti.

İçeri girdiğinde şaşkınlıkla deri direksiyonu usulca okşadı.

"Güzel araba.." dedi hayran bir tonlama ile.

"Öyledir, iç dizaynını kişisel olarak tasarlattım. İnan bana Porsche firmasının kişisel çalışması oldukça zor ama ben bir şeyi istiyorsam alırım." dişlerimin arasından fısıldadığımda anahtarı beklemeden kilide geçirdi ve motoru çalıştırdı.

"Vay.." serser bir gülümseme ile bana bakarken, motorun sesinin onu ne kadar heyecanlandırdığını görüyordum.

"Hadi bakalım, Hicranda acıkmıştır..."

Başını hızla sallayıp dikkatini önüne çevirdiğinde heyecanla gaza bastı ve arabayı kaldırdı.

Bütün dikkatini yola verdiğinde ne denli gergin olduğunu görebiliyordum.

Araca bir şey olacak diye korkudan direksiyonu sıkıca tutuyordu.

"Bakarsın sana da yaptırırız ileride böyle özel bir seri." sevecen bir sesle konuştuğumda sıkışık trafikte dikkatle ilerliyordu.

"Böyle bir araba benim için sadece hayal olur, fakat beni yanlış anlamayın. Yani size neden böyle bir arabanız var nutuğu çekecek değilim, kader denen sistemde size bu araba bana da başka şeyler miras kaldı, bununla bir sorunum yok." açıklayıcı sesi ile sessizce kıkırdadım.

"Evet kader bana bu arabayı alacak kadar para verdi, ama Başarıyı sadece azmime borçluyum, eğer sende azmedersen bir gün nelerin sahibi olacağını bilemezsin."

Araba yavaşça hastanenin otoparkına girdiğinde, usulca durdurdu motoru.

"Azim önemli fakat Nasip denen bir gerçek var Pamir bey, yine de benden bu kadar umutlu olmanız beni mutlu etti." Ansızın telefonu çalarken müsaade isteyerek cebindeki telefonunu çıkardı.

"İzninizle." dedi ve telefonu cevapladı..

"Buyurun benim...a evet Pamir bey söylemişti, Serdar bey.." bakışları bana döndüğünde fısıltıyla konuştum.

"Sen konuş, ben poşetleri alıp odaya çıkacağım." uzanıp omuzunu sıktım ve beklemeden indim arabadan...

Arka kapıyı açtığımda, heyecanlı sesini duyuyordum.

"T-tabi, bahsettiğiniz şartlar çok iyi... yüz yüze mi?" uzanıp poşetleri aldığımda, arka kapıyı kapatıp Hastanenin girişine doğru ilerledim.

Asansöre doğru attığım bir kaç adımla, uzanıp düğmeye bastım.

Beklemeye başladığımda yanıma doğru gelen Hamit dikkatimi üzerine çekiyordu.

"Bak bana Pamir Boratav." yüksek çıkan sesi ile yılgın bir nefes verdim.

"Dalga mı geçiyorsun benimle!" dişlerimin arasından hırladığımda asansörün kapıları açıldı ve ben beklemeden içeri girdim.

Oda tamda tahmin ettiğim gibi peşimden içeri girdiğinde uzanıp 5. katın düğmesine bastım.

"Ne kadar güçlü olduğun umurumda bile değil! tehditlerini de sikiyim senide! süt çocuğu seni. Şunu aklına sok! Hicran benim... uzun zamandır istiyorum onu! öyle bir plaza bebesinin gelip elimden almasına izin vermem."

Nefesi sol tarafımdan yüzüme vururken, Ben uzanıp katlar arasında durma düğmesine dokundum ve elimdeki poşetleri yere bırakarak duran asansörde yönümü Hamit'e döndüm.

"Şimdi açacaksın o kulaklarını ve beni iyice dinleyeceksin! Bahsettiğin bir kadın! bir eşya değil! önce bunu anla!"

"Benim!" dedi bana doğru diklenirken.

Yüzümde ansızın oluşan gülümseme ile üzerindeki bok sarısı tişörtün yakalarını sertçe kavrayıp, kıt kafasını arkasındaki aynaya sertçe geçirdim.

"Siktiğimin kulaklarını iyi aç! Seni öldürürüm! hayatımın her alanında mahkemelerle uğraşan bir beyaz yaka olduğumu düşünüyorsan yanılırsın. Çünkü değilim! O plazalar var ya seni sikik, temelinde kaç isimsiz beden gömülü tahmin bile edemezsin! seni öldürürüm ve cesedini yıllarca bulamazlar! o önemsiz varlığın kayıp aranıyor panolarında asırlarca asılı kalır! ta ki Annen ve baban geberip geride seni merak edecek kimsen kalmayana kadar! "

"Bırak Lan..." cebelleşirken yeniden kafasını arkasındaki aynaya geçirdim bu kez tuzla buz olan ayna alnından aşağıya kanlar akmasına neden olmuştu.

"Kabul! elinden onu almış gibi görünüyorum fakat! benim müdahalem olmasa bile onun gibi zeki ve akıllı bir kadının senin gibi bir zavallıyla olacağına gerçekten inanmadın değil mi! Yani bir bak kendine! babanın plakası ve zavallı taksi işi olmasa bir hiçsin! kendine ait tek bir başarın bile var mı Senin?! Ya o... Hicran, ona hiç gerçekten baktın mı? O tatlı küstahlığı ve çok bilmişliği, güzelliğiyle harmanlandığında ortaya çıkan şeye baktın mı hiç? Ve şimdi onun öylece senin olacağına inanıyorsun öylemi?! bu aptallık sana bile fazla Hamit!"

"Y-yıllardır bekliyorum lan ben... şerefsiz.. yıllardır..." zar zor konuşurken yakalarındaki ellerimi iyice sıkıştırdım ve nefesini kestim.

Karşımda küstahça onu istediğini söylemesi Canımı oldukça sıkıyordu!

"Hicranın yakınında görmeyeceğim seni! gölgesi bile düşmeyecek üzerine! duydun mu Lan! Duydun mu beni! senide o kenarda köşede öğrendiğin mahalle ağzını da sikerim! senin aksine ben konuşmam Hamit! ben icraata geçerim! ben icraata geçersem ne olur biliyor musun! İnsanlar sana Hamit demezler artık! Adını Hamiyet diye seslenirler! anladın değil mi beni! Anladın anladın, bak sesin çıkmıyor Zeki adamsın!" geri çekildiğimde üzerimi düzelttim ve uzanıp asansörü yeniden çalıştırdım.

"Şimdi git şu boktan kafana bir kaç dikiş attır ve bir daha karşıma çıkmak gibi bir aptallık yapayım deme!"

5.katta duran asansörle derin bir nefes alarak indim aşağıya ve Odaya doğru beklemeden adımladım.

Kapının önünde durup sakinleşmek için derin bir nefes çektim içime, onu bu hırçınlıklarımla kendimden uzaklaştırmak isteyeceğim en son şey olurdu.

Hafifçe tıklattığım kapı ile hiç bir karşılık alamıyordum, bende yavaşça araladım kapıyı.

Onu uygunsuz görmek istemediğim için, temkinle içeriye doğru çevirdim bakışlarımı.

"Hicran ben geldim..." sesim odada dolandığında ileride Namaz kıldığını görüyordum.

İçeri girip kapıyı yavaşça kapattığımda, rahatsız etmemek için sessizce o tarafa doğru ilerledim.

Yerdeki kırmızı kadife seccade anılarımı hatırlatırken, sessiz bir nefesle gülümsedim...

Bakışlarım Hicrana döndüğünde, bütün dikkati ile inandığı tanrının huzurunda durduğunu görüyordum.

Öyle güzel gözüküyordu ki, ince bilekleri ellerinin içiyle örtülmüş, bakışları seccadedeki altın yaldızlı işlemelerde sabitlenmişken, onu doya doya inceleme şansı ediniyordum.

Varlığımın farkındaydı ama hiç bir şey yapamazdı, şuan bütünüyle kendini Yaratıcıya adamıştı, bense fırsattan istifade o güzel yüzünde gezdirdim gözlerimi.

Fındık gibi küçük burnunda ve kendinden dolgun güzel dudaklarında, uzun kirpikleri henüz aldığı abdest ile hala ıslakken gördüğüm tüm makyajlı kadınlardan daha duru ve daha çekici geliyordu.

Kızarık yanakları ve hafifçe hareket eden dudakları ile sessiz bir iç çekişle kendimi toparladım ve elimdeki poşetleri ilerideki yemek masasının üzerine bıraktım.

Usulca koltuğa oturduğumda, onun eğilerek secde denen şeyi yaptığını görüyordum.

Bakışlarımı ondan terse çevirirken onu böyle savunmasız bir anda içim giderek izlemek kötü hissettirmişti.

Ceketimin iç cebindeki telefon ansızın çaldığında, beklemeden çıkardım telefonu cebimden.

Ekranda beliren isimle bıkkın bir nefesle telefonu meşgule atıyordum.

Siena şimdi ne istiyordu bilmiyorum ama onunla uğraşacak durumda değildim.

Hicranın namazını bitirmesi ile ayakkabılarını giyip seccadesini yavaşça katladığını görüyordum.

"Berat nerede?" dedi elindeki seccadeyi ilerideki dolabın üzerine koyarken.

"Telefon konuşması yapıyor..." bakışlarım berrak yüzünde gezinirken gözlerimi kaçırdım.

'Bana ne oluyor lan böyle, bu kıza kendimi kaptıramam. Mümkün bile değil Pamir! mümkün bile değil!

Ona böyle bakmayı kesmen gerek.'

"Babamı birazdan getireceklermiş.." dedi gülümseyerek karşımdaki yatağa doğru ilerleyip oturduğunda.

"Öyle mi? bu harika bir haber... söylemiştim korkacak bir şey yok, bundan sonrada bakımına dikkat ederseniz hiç bir sıkıntı çıkmaz."

Telefon yeniden çaldığında bıkkınlıkla cevapladım ve kulağıma dayadım.

"Siena şuanda müsait değilim. önemli bir şey mi vardı?" sık boğaz edilmekten nefret ettiğimi bile bile ısrarla araması sadece sinirimi bozuyordu.

"Hayır, sadece... sana geldim ama evde yoktun, bekleyeyim mi demek istemiştim."

"Bekleme, dışarıda işlerim var." Gözlerim Hicrana döndüğünde, yüzü düşmüş bir şekilde beni izlediğini görebiliyordum.

'Ne oldu sana şimdi...'

"Öyleyse yarın kahvaltıya çıkarız..." dedi ısrarlı bir sesle.

"Şu sıralar pek müsait değilim. Şimdi kapatmam gerek." kapattığım telefon ile Hicran beni izleyen gözlerini kaçırdı üzerimden.

"Gidebilirsiniz Pamir bey, yani burada olmanızı gerektiren bir şey yok." dişlerinin arasından kinayeli bir sesle konuştu.

"Burada olmak istiyorum. Bir gereklilik olması gerekmiyor Hicran, ayrıca bey demeyi bırakamaz mısın?" yavaşça oturduğum koltuktan kalkarken ona doğru ilerledim...

"Hem ne oldu sana bir anda..." yavaşça başımı eğdiğimde, aşağıdan yukarı bana bakıyordu.

"Bir şey olmadı, sadece Siena hanımı bekletmeyin diy-"

"Bir dakika... seni rahatsız eden bu mu?" alayla kıkırdadığımda, kaşları çatıldı.

"Ne rahatsızı saçmalama lütfen, sadece babam gelecek git işte..." çocuk gibi triplenirken, üzerine doğru eğildim ve ellerimi iki yanından yatağa bastırdığımda burnunun tam ucunda durdum.

"Bak bana..." dedim fısıltı ile.

Ama bakmadı, zaten inatçının tekiydi sözümü dinleyeceğini düşünmem hataydı.

"Hadi bana bak, o güzel gözlerini çevir yüzüme..." nefesim yüzünde dolandığında şaşkınlıkla iri gözlerini yüzüme çevirdi.

Ter temiz kokusu genzime dolarken kızarmaya başlayan yanakları ile kendini geri çekti.

"Siena yada bir başkası umurumda mı sanıyorsun ? Hicran görmüyor musun? yanındayken nasıl bir adam olduğumu görmüyor musun.."

"Yapmayın... bunu bana yapmayın." sıkıca yumdu gözlerini.

Kendini benden biraz daha geri çektiğinde aramızdaki mesafeyi açıyordu...

"Elimde değil ki Güzelim... elimde değil..."

Odanın kapısı açıldığında bıkkın bir nefesle geri çekildim, onu zora sokacak bir şey yapmak istemiyordum.

İçeri giren hemşire ile beraber Babasının kapıdan sedyede getirildiğini görüyordum.

"Baba..." çocuksu bir sevinçle yataktan kalkıp o tarafa doğru ilerledi.


Loading...
0%