@nurdogru26
|
İnanın Gönül kuşu şuan, yoğun bir şekilde üzerine değindiğim AİDİYET kitabının arasına sizler için sıkıştırdığım bir kurgu, tamda bu sebeple desteğinizi görmek çabamı takdir ettiğinizi bana içtenlikle hissettirir... <3 Gönül Kuşu İnstagram: gonulkusuofficial
PAMİR Avuçlarımın arasında sıktığım dosya, parmaklarımın terlemesini neden oluyordu. Adımlarım odanın içinde sabırsızca bir o yana bir bu yana gidip gelirken, odanın kapısı Niko tarafından açıldı. "Bu kadar önemli olan ne?" Memnuniyetsiz sesi bedenimi ona çevirmeme neden oldu. "Yaklaş." Elimdeki dosyayı masanın üzerine bıraktığımda, başımla bana doğru gelmesini gösteren bir işaret verdim. Adımları temkinle yanıma vardığında, gözleri bir kaç saniye masaya henüz bırakılan dosyaya döndü. "Ne bu?" Sesindeki meraklı fısıltısıyla, ceketimin iç cebinden çıkardığım kalemi dosyanın üzerine bıraktım. "Yaptığımız anlaşmayı hatırladın mı?" Sorduğum soruyla yüzünde rahat bir ifade yer etti. "Hicranla ilgili olan..." dedi alayla. "Tam olarak o anlaşma evet, düşündüm ki, söz uçar yazı kalır Niko." Uzanıp dosyanın ince kapağını açtım. "Demek bu kadar eminsin kendinden." Alayla kıvrılan dudakları ile çenemi tüm gücümle sıktım. "Bilmeni isterim ki, Hicranla beraber olma konusu beni artık pek bağlamıyor, çabalamıyorum bile..." kaşlarım çatıldığında öfkeyle sıktığım dişlerimin arasından bir kaç kelime yuvarladım. "Şimdi vaz geçemezsin! Yaptığım onca şeyden sonra izin vermem!" Masaya indirdiğim avuç içimle odada yayılan tok ses Nikodan sabırsız bir fısıltı aldı. "İmzalarım, sorun yok. Ama merak ediyorum, dün bu kızı abisi apar topar götürmedi mi eve. Sana karşı oldukça öfkeliydi. Hicranın yeniden bu şirkete geri döneceğine inanıyor musun? Üstelik birde yatağına gireceğine." Gözleri kısıldı. Bir kaç saniye yüzümü sorduğu soruya bir cevap bulabilmek için yokladı. "Sen bu küçük ayrıntıları boşver. İmzala yeter!." Histerik bir nefesle uzanıp umursamazca dosyadaki yazılarda gezdirdi gözlerini. Alaylı dudak kıvırmaları ile hızla altına imzayı attığı dosyayı bana doğru sürdü. "Sırf başarısızlığını görmek için seni izleyeceğim. Ve sonra, siktir olup gideceksin bu şirketten." "Göreceğiz. Kim defolup gidecek göreceğiz Niko." Uzanıp dosyayı elime aldığımda, onunla aynı yerde olmaya bile tahammül edemiyordum. Beklemden çıktım ofisten. ♟♟♟ HİCRAN Burnumdan içeriye sert bir nefes çektiğimde, ağlamaktan kızaran gözlerimi acısına dayanamayarak yumdum. Kulaklarımda dolanan kilit sesi ile başımı yastıktan usulca kaldırdım. Berat içeriye girip kapıyı arkasından kapattığında, öfkeli adımları yanıma doğru döndü. "Beni nasıl bir çıkmaza soktuğunu biliyor musun?!" Üzerime doğru eğildiğinde kısık tutmaya çalıştığı sesiyle gözlerindeki nefretin ateşini gördüm. "Pamir ve ben, aramızda hiç bir şey olmadı yemin ederim olmadı. Dinlesen bir anlatacağım ama..." hızla saçlarımı kavradı . "Seninle ilgili her şeyden böyle eminken! Babam sana güvenerek bir çok şey yapıyorken! Bunu bize nasıl yaptın Hicran! " başıyla içeriyi işaret ettiğinde dişlerinin arasından fısıldadı . "O adam bunu duyduğunda ne olacak sanıyorsun! " "Berat ben kötü bir şey yapmadım..." kafamı ellerinden geri çektiğimde parmaklarının arasında kalan saçları öfkeyle yere silkeledi. "Dua et! O ilhami şerefsizi babama gelip kızın zenginlerin yataklarını ısıtıyor demesin! Hamiti durdurdum ama o şerefsiz herif kime ne anlatıyor bilmiyorum! Beni nasıl bir duruma soktun bilmiyorsun! " "Yeter! Bir şey yapmadım diyorum yapmadım! Ne Pamir ne de başka biri dokunmadı bana... sen nasıl inanırsın böyle bir şeye ya, Berat beni en iyi tanıyan sensin, Hamitin lafına bakarak bana böyle ağır şeyler söyleyemezsin..." yeniden ağlamaya başladığımda, suratındaki kün maskesi dahada sertleşti. "Lan o Pamir şerefsizi gözümün içine baka baka demedi mi?! Seviyorum demedi mi?! Ne sandın akılsız !" Eliyle kafamı geri ittirdi. "Ne sandın! erkekleri tanımıyorsun! Alacağını aldıktan sonra seninle ne işi olur! Üstelik öyle kibirli bir adamın! Her istediğini almaya alışmış, seni de aldı işte! Neyle kandırdı lan seni?! Parayla mı?! Böyle mi vazgeçtin değerlerinden!" Kendimi açıklamaya çalışmak bile istemiyordum artık, sadece hızlanan ağlamalarımı babamın duymaması için avuç içime gömdüm, ama kulaklarımdaki kindar nameler devam etti. "Yüzümüze nasıl baktın hicran! Soframıza nasıl oturdun! Allahtan korkmuyorsun madem! Çıkar ulan başındaki örtüyü! Siktirip git evimizden! Şu haline bak! Annem yaşasaydı ... yaşayıp şu olayları duysaydı bir kez daha ölürdü. Ama babamı senin sapkınlığına kurban etmem! Duydun mu?! Etmem!!" Hiç susmayacak gibiydi, kelimelerinde ki zehir tüm bilincimi kaybetme isteği uyandırsada olmadı. Herşeyi gayet çaresiz ve kendimde olduğum şu saniyelerde zihnime kazıyordum. "Hamitle gideceksin! Defolup gideceksin! Babam arkandan iki gün ağlar ama en azından! Kızım bir orospuydu demez!" Göz yaşlarımla ıslanan avuçlarımı yüzümden geri çektim. "N-ne diyorsun sen..." kesik nefeslerle titrekçe sorulmuş bir soruydu bu. "Ne dediğimi gayet iyi biliyorsun! Hamit seni istiyor! Yerinde olsam dönüp suratına bile tükürmem ama neyine bu kadar sevdalı bilmiyorum! Sana tavsiyem siktir git! Ne benim elimi bula kana nede Babamın! O çocuk ailesine arkasını dönecek kadar seviyor seni, alıp gitmek istiyor! Sende öyle yapacaksın! Seni kabullenen bir adam bulduğun için her gün şükrederek yaşayıp gideceksin!" "B-berat ben senin kardeşinim... ben kardeşinim Berat... bana böyle sırt çeviremezsin... hem babam, babam mahvolur, kaçıp gidersem mahvolur..." "Onu bana bırak! Kolayca ikna ederim merak etme! Zaten adamın ayağına bağ olan sendin! Sende gidince rahat edecek." Söylediği öfkeli sözlerle, gözlerinin dolmasına mani olamazken , sert tuttuğu yüzünde sarf ettiği cümlelerin ağırlığını gördüm. Berat beni seviyordu.. biliyorum seviyordu... ama hissettiği bu korkuyu anca böyle bastırabildi. "Gideceğim... madem için böyle rahat edecek gideceğim... ama ben hiç bir şey yapmadım, saçımın teline bile değmedi Pamirin eli, hiç bir şey olmadı... bunu bilmen gerek, bana inanman gerek..." "İnanmıyorum!" Sesi titredi. "Yapma ne olur... bana deki hicran ben inansam ne fark eder ilhami herkese farklı anlatacak, yada deki Hicran ben sana inanıyorum ama elimden bir şey gelmez babamızı düşünmek zorundayım . Ama böyle deme işte... deme ne olur..." Ağlıyordum lakin göz pınarlarımın kuruduğunu anlamam güç olmamıştı. Tek bir damla zar zor tutunduğu kirpikten yanağıma bıraktı kendini. "Hiç fark etmez Hicran... gideceksin... ben babamı hava değişikliği için Bursaya götüreceğim, sende iki gün içinde neyin var neyin yoksa toplayıp gideceksin! Geri geldiğimizde burada olma!" Söylediği son söz bana sarf edeceği son nefesiydi, artık odada durmak istemediğini hızla yönünü odanın çıkışına çevirmesiyle anladım. Kapı üzerime yeniden kapandığında, kilit sesini duyuyordum. .... Pamir Avuçlarımın arasında ki direksiyonu sıkarken, bakışlarımı Hicranın odasında sabitleyeli saatler oluyordu. Saat neredeyse ikiye varacaktı fakat henüz uyumadığını yanan ışığından anlıyordum. Karanlık sokakta arabanın etrafında gezinen sokak köpekleri ve çöpleri karıştıran kediler dışında kimse yoktu. Bir ben vardım birde onlar... ve birde bu saate kadar uyumamış olan Hicran... evin tüm ışıkları kapalıyken onun odasının tüm sokakta yanan tek ışık olması içimdeki sıkıntıyı genişletti. "Ne durumdasın şu anda?..." kendi kendime sorduğum sorunun bende bir cevabı yoktu. Ceketimin iç cebindeki telefonu elime aldığımda, bir süre tereddüt etsemde aramam gerektiğini biliyordum. Vicdanımı rahatsız eden şeylerin bir hafifliğe ihtiyacı vardı... Numarasına tıklayarak telefonu kulağıma yasladım, ve bir süre çalışını duymayı bekledim. Fakat telefon sinyal sesine düşerek beni korkulu bir ihtimale itiyordu. Bir şey mi yaptılar... dövdüler mi? Belki öldürdüler... lanet olsun... Telefonu ceketime geri sokuşturduğumda, beklemeden arabadan aşağıya indim. Korkulu adımlarım Hicranın penceresinin altına vardığında, bakışlarımı hızlı bir kontrol amacı ile ıssız mahallede gezdirdim. Kimsenin olmadığını fark ettiğimde, yukarıya yükselen demir parmaklıklara tırmanmaya başladım, attığım her adım, ayaklarımın altındaki demiri titretirken, sonunda bedenimi Hicranın mermerinden aldığım destekle penceresinin önüne yükselttim. Kapalı olan güneşliklerle içeriyi göremediğim için, aceleyle cama tıklattım. "Hicran..." fısıltılı sesimle yeniden tıklattığımda, neredeyse düşecekken Hızla perdeyi çekti ve kızaran gözleriyle korkulu bir ifadeye buladı yüzünü. "N-ne yapıyorsun..." dedi "Ne yaptın..." neredeyse ağlamaklı bir sesle konuştuğunda, beklemeden içeri girdiğim pencereyi hızla kapattım ve perdeyi çektim. Nefes nefeseyken, bakışlarım Hicrana döndü. "Seni görmem gerekiyordu..." ona doğru ilerlediğimde , korkuyla bir adım geri attı. "Hicran... " ellerim yüzüne doğru havalandı. "Ağlama Hicran..." ruhumun orta yerindeki kasvet onun parlayan gözlerini gördüğümde dahada şahlandı. "Beni mahvettin..." başı iki yana salınırken, kızarık yanaklarında yeni yaşlar yer ediniyordu. "Hayatımı bitirdin... sen..." sessiz fısıltısı yine aynı sessizlikte bir hıçkırıklıkla bölündü. Yüzüne doğru havalanan ellerim suçlulukla aşağıya inerken, ağırca yutkundum. Bir el boğazımı sıkarak beni açıklayamadığım bir çaresizliğe itti. "Hallederiz Hicran, çözerim tüm sorunları..." sızlayan genzimle şu anın artık benim için oyun olmadığını biliyordum. Biliyordum çünkü küçük bir kız çocuğu gibi çaresizce kıvranıyordu karşımda. "Neyi halledeceksin... Berat bana neler söyledi biliyor musun... benim kardeşim bana ilk kez iğrenerek baktı, suçum neydi... söyle bana suçum neydi... sana hiç yaklaştım mı... beni yanlış anlamanı gerektirecek bir şey yaptım mı Pamir... benim suçum neydi..." yüzünü avuçlarının arasına alarak bana arkasını döndüğünde sessizce ağlayışını duyarak kaldım olduğum yerde. "Yapmadın hicran, sen yanlış hiç bir şey yapmadın... ben kendi kalbime söz geçiremedim..." titreyen sesimin onun tarafından duyulduğunu bile sanmam.. "Hicran ben karşı koyamıyorum, sana karşı koyamıyorum... söyledim sana, sen bütün karanlığımın ortasına doğan güneş gibisin..." kokusunu içime çektiğimde, gözlerim ansızın kapandı. O güzel kokusu ağlamaktan titreyen vücudunu kendime bütünlememle birleştiğinde, içimde uyanan bu şeyin adı ne bilmiyorum... Kendini kollarımdan geri çektiğinde aramızdaki mesafeyi açtı. "Artık çıkma karşıma... artık yapma Pamir..." sözleri sanki silah zoruyla çıkıyormuş gibi döküldü dudaklarından. "Yapamam..." yüzümde bir göz yaşı usulca aktı yanağımdan aşağıya. 'Bana ne oluyor..' "Yapacaksın... Mecbursun, ben Hamit ile çekip gideceğim ve sende... sende uzak duracaksın benden." İstediği için söylemiyordu bu sözleri, çaresizlikten telaffuz ettiği ortadaydı. "Ne diyorsun sen! " hızla üzerine doğru ilerleyip yüzünü ellerimin arasına aldım. "Ne diyorsun bana sen! O adamla olmak istemediğini biliyorum! Ne demek Hamit ile gideceğim-" "Berat beni istemiyor... babama söylemedi, ama söylese de sonuç değişmez bilirim... Hamit iyi biri, belkide benim kaderim-" "Sakın!" Dişlerimin arasından öfkeyle hırladım. "Sakın devam ettirme sözünü! Senin kaderin falan değil o şerefsiz! Olamaz izin vermem?! " "Git artık..." yüzünü geri çektiği ellerim boşluktan aşağıya düştüğünde, yüzündeki kararlılığı görüyordum... "Hicran..." "Ne..." dedi kızgın bir ifade ile. "Böyle olacağını bilmiyordum.." "Hayır. Sevdim sadece..." yutkundum. "Ne sevgisi ya... ne sevgisi... benim hayatım senin ki gibi toz pembe değil, bugün birini sevip öbür gün onunla oynaşıp ertesi gün arkamı dönemem! İnancıma! Karakterime! Görüşüme ters..." Sarf ettiği her cümle kalbimde açılan bir yarık gibiydi, sanki gözlerime bakarken ruhumun karanlığını görüyordu. Sanki saatler önce yaptığım anlaşmayı bilir gibi konuşuyordu. "Seni seviyorum..." dedim. Sarf ettiğim cümle, bedenimde elektrik akımı gibi dolandığında, Hicranın alnı yavaşça kırıştı, yüzünde buruk bir tebessüm yer ederken fısıltılı sesi dolgun dudaklarının arasından yayıldı. "Ya sonra..." dedi inanamaz bir tınıyla. "Ya sonra Pamir... Şirketine bile istemediğin bir kadınım ben, ailenin evinde görmeye tahammül edemediği biri... sonra? Söyle bana..." İma ettiği şeyi anlamam çokta güç olmamıştı, Hicran normal şartlarda ne bana nede aileme göre bir kız değildi. "Halledeceğim, ama..." puslanan gözlerimi kırpıştırarak onu en net hali ile görmek istedim. "Ama bana söz ver, Hamit ile gitmeyeceksin..." yalvarıyor muyum ben... sesimdeki bu çaresizlik neden... "Senin bir suçun yok! Ortada olan biten hiç bir şey yok! Delireceğim! Neden bunu yapıyorsun kendine!!" "Masumum evet, bunu sadece Rabbim bilse yeter... ama düşünmem gereken hasta bir babam var... bunu anlamanı zaten beklemiyorum ama saygı duy ve git..." yine aynı titrek ses.. "Gitmem! Gitmiyorum. İlla biri ile mi evleneceksin?! Peki." Ona doğru ilerleyip ellerini avuçlarımın arasına aldım. "Yarın sabah saat tam sekizde kapıda olacağım! Tam sekizde... benimle gel." Alnı kırıştı, söylediklerimden hiç bir şey anlamadığı ap açık ortadaydı. "Ne..." "Pamir lütfen git... " "Kapımı kilitliyor... gelemem..." dedi yüzündeki şaşkınlık giderek yayılırken, artık ağlamıyordu, daha çok amacımın ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. "Bul bir yolunu, sen zeki bir kadınsın... bana iki saat yeter, sonra yeniden getireceğim seni..." kaşlarım havalandığında, yüzünde şaşkın bir gülüş yer etti. "Berat gözünü üzerimden ayırmıyor yapamam.." Düştüğüm yerden hızla ayağa kalktığımda, bakışlarım açık pencereye döndü. Hicranın pencereden bana bakışını gördüğümde yüzümde sakin bir gülümseme yer etti. Ardından beklemeden arabaya doğru ilerledim ve hızla şoför koltuğuna geçtim. Karanlık asfaltta araba hızla ilerlerken, telefonumdan Serhatın numarasına tıkladım ve kulağıma yasladım. "Pamir bey..." uykulu sesi ile beklemeden konuya giriyordum. "Aç kulaklarını beni iyi dinle, Beratı işten çıkartan firmayı ara, yarın sabah en geç 7 de bir iş görüşmesine çağırmalarını sağla. Unutma sabah 7 daha geç olmaz..." "Efendim bir sorun mu var..." "Sen senden istediğim şeyi yap, önceliğin bu olsun. Sonrasında ise-" sustum. Yapacağım şeyin eminliğini kendi içimde doğruladığımda yeniden aralandı dudaklarım... Bölüm Sonu🪽 |
0% |