Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm-Annemin Gelini

@nurdogru26



Size öyle uzun bölümle geldim ki, ikiye bölsem ikinci haftayıda kurtarırdı ama nasip :D
Bölmeden yayınlayayım istedim, umarım keyifle okursunuz, satır aralarında görüşmek üzere <3
Haftaya görüşürüz <3

Bu arada vote sınırı koymuyorum ama, bölümler arasındaki tutarsızlık kalp kırıcı :DYapmayın lütfen yani :D Zaten bir avuç insanız şurada <3


Kitabın instagram adresini takibe alın ki bazı şeyleri size danışmak istediğimde, eksikliğinizi hissetmeyeyim. <3


Gönül Kuşu İnstagram: gonulkusuofficial


Bölüm Şarkısı / Deridun Düzağaç -Düşler Sokağı

Hicran

Gece boyu bir an olsun gözüme uyku girmemesi bir yana, saatin sekiz oluşunu dakikası dakikasına bekler oldum.
Delilik mi bu Allah'ım, bunca musibetin arasında gönlümde ki bu heyecan beni öyle korkutuyor ki.

Pamir'in gözlerinde ki o kararlılık bugün bana sırtını dönen kardeşimin aksine nasıl böyle güven verebilir . Bu adamı bir kaç hafta öncesine kadar tanımıyordum.

Fakat şimdi, başıma gelen bunca şeye rağmen onu görecek olmak içinde bulunduğum kuraklığın ortasında bir yudum su gibi...

Pamir herkese rağmen ruhumun soluk bahçelerinde canlı kalan çiçek gibi...

Odamın kapısı açılan kilit sesi ile aralandığında, Berat uykulu gözleriyle içeriye doğru bir kaç adım atıp ardından kapattı açtığı kapıyı.
Bakışlarım üzerinde korkuyla gezinirken neden geldiğini anlayamadım bir kaç saniye.

"Namazını kıl. eğer hala inandığın bir Allah varsa." dişlerinin arasından nefretle tısladığı bir kaç kelime ile ağlamaktan ve uykusuzluktan sızlayan gözlerimi bir kaç saniye yumdum ve sessiz bir nefes çektim içime.

"Ben birazdan çıkacağım, kapıyı kilitlemiyorum çünkü babam fark edebilir. Dün akşam seni sorduğunda geçiştirdim. Odasında işleri varmış toplantı için diye ama, bugün dışarıya çıkmam gerek. yani evde bir şeye ihtiyacı olursa yada seni merak eder gelirse kapının neden kilitli olduğunu açıklayamam. O yüzden kapı açık olacak ama!" bana doğru yaklaşıp işaret parmağını uyarıcı bir tehditle havaya kaldırdı.

"Evden dışarıya tek bir adım atmayacaksın! o Salak arkadaşını da çağırmak yok! zaten ne geldiyse onun yüzünden geldi başına! o şirkette o işi sana ayarlayan kim ben iyi biliyorum!" şimdi geri çekildiğinde ona verecek bir cevabım yada bir açıklamam yoktu, olsa da beni duymayacağını biliyordum. Berat şuan ne beni duyardı, nede görebilirdi...

Odadan çıktığında, sırtımı yasladığım yatak başından ayrıldım ve usulca kalktım yataktan. Namaz kılmak şuan içimde kayıp olan huzuru bulduracak tek şeydi, Rabbimin huzuruna çıkmak çaresizliğimi dindirirdi, çünkü o görürdü beni.. o duyardı... merhamet ederdi bilirim...

Adımlarım aralıklı odanın kapısına döndüğünde usulca açtığım kapı ile solumda kalan banyonun kapısını hafifçe geri ittirdim. Berat abdestini henüz almış, aynadan gördüğü suretime tiksindirici bakışlar atarken kurulandığı havluyu sertçe yerine astı ve çıktı banyodan. Gördüğüm bu tavır kalbimi bin parçaya ayırsa da dile getirmedim. Benim acılarımla yada kalp kırıklıklarımla ilgilenmediğini biliyordum .

İçimdeki bu dışlanmışlığı anlayamazdı, çünkü onun yaptığı hiç bir hata bu evde böyle karşılanmazdı, o birini sevse, yada biri onu sevse taşlanması gereken bir cadı gibi bakmazdık ona, fakat ben... ben öyle miydim? birini sevebilmem için, bir isteme şarttı örneğin, adı konulmuş bir şeyler, babamın yada kardeşimin onayı. ben kadındım, tıpkı beratında dediği gibi, onlara sadece ayak bağıydım. Eksik akıl, başlarına bela olmadan kurtulmaları gereken bir saatli bomba.

Oysa ben yanlış bir şey yapmamayı Rabbimin rızası yüzünden isterdim, biriyle beraber olmamak sadece yaratıcımın rızası olmadığı için uyduğum bir kuraldı. bunun kadın olmamla alakası yoktu. Öyle ya iffet ve namus kavramı sadece kadına has değildi, Rabbim bunun en büyük örneğini Yusuf aleyhisselamda da belirtirdi bizlere, o güzeller güzeli Züleyha'ya dönmüştü ardını, Allah için, başını çevirmişti tüm o şatafata ve güzelliğe, bunun cinsiyetle alakası yoktu. Çünkü benim rabbim bunun ayrımını yapmazdı, bunun ayrımını insanlar yapardı, Meryem annemizi hamile kaldığı için taşa tutan güruh, Yusuf aleyhisselam'ın yaptığı inceliği göremiyordu. İşlerine gelmiyordu. Gelmezdi.

Toplumda benim gibi kız çocukları, Abilerinin ve babalarının dizginlemek zorunda olduğu bir felaket gibiydi. Oysa önce kendilerini dizginleseler, biz kadınların hiç bir sorun çıkarmadığını pek tabi görebilirlerdi, fakat olmaz... bunu onların yanında sesli bir şekilde dile bile getiremezsiniz. Allah'ın ayetlerine karşın toplumun gelenekleri ve görenekleri pek çok zaman daha da ciddiye alınır.. Ne acı.

Böyle olduğunda Pamir'e kızamıyordum, onun inanan insanlara karşı duyduğu nefreti bir yerlerde anlamaya bile başlıyorum, çünkü İslam güzeldi.. ama o Müslümanları görüyordu, kendi doğrularıyla yanlış kararlar alan Müslümanları.
İslam kusursuzdu, ama insanlar öylemi...

Abdestimi alıp kapattığım muslukla geri çekildiğimde , kurulanma gereği bile duymadan banyodan çıktım ve odama doğru döndüm yüzümü. Beni anlayan beni seven benim sahibim olan yaratıcımla görüşmek fikri bile ruhumu sükûnete erdiriyordu.

🪽

PAMİR

"Efendim siz..." Serhat'ın sesi neredeyse korkulu bir fısıltıyla beni bulduğunda, Bahçenin ortasında duran masaya yaydığım beyaz örtüyü ellerimle pürüzsüzleştirdim.
Geri çekildiğimde gördüğüm uyum içime sinmişti. Yüzümde sıcak bir gülümseme yayılırken, hafifçe öksürdüm. "Çok konuşmada, ışıklandırmaları aç, bütününü görmek istiyorum. içime sinmesi gerek." başım omuzumun üzerinden geriye döndüğünde, Serhat korku ile çardağa sarılı küçük peri ışıklarının fişini bahçede uzatılan üçlü prize taktı.

Gün yavaş yavaş ağarırken saat neredeyse yediye geliyordu, ve ben bir gram uyku uyumaksızın bu bahçeyi büyük bir dikkatle Hicrana hazırlıyordum. Tek başıma denemezdi ama olabildiğince hızlı olması için elimden geleni yapıyordum.

"İstediğim beyaz Nergisler geldi mi?" bakışlarım masanın üzerindeki boşlukta gezinirken, Serhat sıkkın bir sesle "Evet efendim, hemen getiriyorum." dedi

Hızlı adımlarının bahçeden uzaklaştığını duyuyordum, bende yerdeki kutunun içinde duran mumları özenle masanın etrafına yerleştirdim. her şeyin kusursuz görünmesini istiyordum, tıpkı onun gibi, onun hak ettiği gibi. Başına gelen hiç bir şeyi hak etmediğini biliyordum.
Benim yüzümden yaşadığı hiç bir şeyi hak etmiyordu. Garip olansa, bu kadını şirketime gelmese hiç tanımayacak olmamdı, yada Niko ile bir anlaşma yapmasam fark etmeyecek olmam.

Ama hayır Hicran, seni yine de bulurdum... Yine de görürdüm güzelim...
Sen benim payıma düşendin, Babamın payına Annem düştü, benimde payıma Sen...

Yüzümdeki buruk gülümseme düşüncülerimin eseriyle yer ettiğinde, Serhat kollarında zar zor taşıdığı nergislerle yanıma doğru ilerledi.

"Buyurun efendim..." tedirgin bakışlarını görmezden geldim , uzanıp kollarındaki nergislerin bir buketini alıp masanın ucuna doğru yerleştirdim, dalları aşağıya doğru sarkarken, hafif kokusu bende derin bir iç çekişe neden oldu.

"Tıpkı parfümün gibi... bunun nergis kokusu olduğunu anlamam uzun sürdü ama bu koku, tıpkı annemin geceleri gizlice kıldığı namazlarda, seccadesinden yayılan koku gibiydi. Seni görse benimle gurur duyar mıydı acaba... " sızlayan gezimden içeriye sert bir nefes çektim.

"Efendim, bunun duyulması halinde, olacak olanlar beni korkutuyor" Serhat nihayet korkularını dile getirmeye karar veriyordu.

"Umurumda bile değil. Ben babam değilim Serhat. korkularla yaşamayacağım..." bakışlarım yüzüne döndüğünde, gözlerimde gördüğüm kararlılıkla bakışları usulca yere indi.

"Nikah memuru tamam mı? fazla vaktimiz yok."

Başını hızla salladı "Tam dokuzda burada olacak Pamir bey." tatmin dolu bir nefes çektim içime. "Güzel... peki gelinlik?" ağırca yutkundu. "Açık gelinlikçi bulamadık fakat.."

"Fakat ne?" gerilen çene kasımla sıkkın bir nefes çektim içime.

"Annenizin nikâhta giydiği elbise, dilerseniz..." imam nikahında... annemin alabildiği tek nikah buydu. bu aileden bir soy adı bile alamadı...

"Hicrana olur mu?" saklamaya çalışsam da onu annemin gelinliğiyle görme fikri içimi sabırsız bir telaşa iteledi.

"Bedenleri hemen hemen aynı efendim, terzi hızla halledebilir..."

Gözlerim heyecanla kocaman olurken başımı hızla salladım "Acele et o zaman, hadi." uzanıp ellerindeki büyük buketi aldım ve başımla gitmesini işaret ettiğimde, hızlı adımlarla ayrıldı yanımdan.

Aceleyle Masanın arkasında duran beyaz kurdelelerle bağladığım sandalyelerin üzerine bıraktığım ceketi hızla aldım elime. "Geç kalmak olmaz..." Üzerime geçirdiğim ceketle beklemeden evin içine doğru ilerledim. Yatak odasına hızlı bir uğrama yaptığımda, duş almamanın rahatsızlığı ile parfümümü tazeledim ve aynada kendime baktım.

"İyisin iyi. Sakin ol." saçlarımı hızla parmaklarımla taradım ve şekillendirdim. Hızla evden çıkıp ön bahçede hazır bekleyen arabaya doğru ilerledim. Şoför koltuğuna geçtiğimde, Avuçlarımdaki büyük buketi yan koltuğa yavaşça bıraktım ve beklemeden çalıştırdım arabayı.


🪽

Hicran 

Kapanan daire kapısının sesi kulaklarıma ulaştığında, hızla kalktım seccadenin üzerinden.
Saat neredeyse yediydi, öncesinde babamı kontrol etmem ve ona bir bahane uydurmam gerekecekti, sonra ise hazırlanmam...

Seccadeyi usulca katlayıp ilerideki berjerin üzerine bıraktığımda, odamın kapısını açtım ve tedirginlikle başımı dışarıya uzattım, gerçekten gitmiş miydi? içimdeki korku ile koridora doğru bir adım attım ve salona kadar temkinle ilerledim.
Ortalarda kimsecikler yoktu, Babamın odasının ışığının yandığını gördüğümde, muhtemelen namazdan sonra kapatmayı unuttuğunu düşündüm, sessiz adımlarla odasının önüne kadar ilerledim ve kapalı kapısını yavaşça açtım. Yatağın ortasında, kucağındaki büyük kuranı dikkatle okuyuşunu gördüğümde, korkuyla yutkundum.

Bakışları ayetin bitiminde yüzüme döndüğünde, yanaklarında sıcak bir gülümseme yer etti.
"Uyuya kaldın sandım..." titrek sesimle yaptığım açıklamayla başını iki yana salladı.

"Yok, Annen için bir Yasin okumak istedim, ne zamandır aksatıyorum." hüzünlü sesiyle yüzümde buruk bir gülümseme oluştu.

"Allah kabul etsin baba.." onu bırakıp gidecek olmak, üstelik Hamit'le... beni durmaksızın ağlama isteğiyle savaşmaya iteledi.

"Amin kızım, amin..." gözleri bir süre üzerimde gezindiğinde, konuşmam gerektiğini biliyordum. "Şey, Berat söylemiştir acil bir toplantı vardı, o yüzden bu gün erken çıkmam gerek, kahvaltı hazırlayayım mı sana?" lütfen yalan olduğunu anlama lütfen...

"Yok yavrum, hareketsiz yatıyorum rahatsız ediyor, acıkırsam bir şeyler alırım, zaten uyuyacağım, kerahat vakti çıksın uzanırım biraz." başımı anladığımı belirtmek için salladım.

"Tamam o zaman ben birazdan çıkarım, haberin olsun..."

"Tamam dikkatli ol." Söylediği son sözle daha fazla yüzüne bakamayacağımı anladım ve beklemeden çıktım odadan.

Kalbim neredeyse kulaklarımda atarken, yaptığım şeyin hala delilik olduğunu düşünüyordum, Pamir'i son kez görebilmek için Beratın öfkesini üzerime çekmek akıl karı değildi zaten.
Ama bir kez olsun kendim için bir şey yapacaksam buda kalbimde heyecanlı sancılara sebep olan bu adam için olmalıydı, bana yaptığı onca şeye rağmen onun için olsun istedim, bundan sonraki hayatımın çokta matah olmayacağı aşikardı.
Hamit'le gözlerden uzak, bir eve tıkılıp her gün göreceğim eziyetleri düşünmekten çok daha iyidir Pamir'i bu gün görebilecek olmak.

Kendim için bir şey yapıyordum ama, içimdeki bu suçluluk duygusunu aşamıyorum.
Berat eve erken dönerse ne olacak bilmiyorum... Beni evde bulamazsa çıldırır...

Adımlarım yeniden odama dönerken , bacaklarımın titrediğini hissediyordum.
Bunun son olacağını bilmek beni sessiz bir hüzne iterken, bugünü kendime armağan etmek gibi bir cesaret uyandırıyordu içimde.

Rabbime içimi döktüğüm andan beri daha hafif ve rahatlamış hissettiğim için mi bilinmez, daha sakindim. O benim için en güzelini yazardı biliyorum. O beni severdi, kalbimin de, ruhumun da, rızkını bana elbette verirdi.

Odaya girdiğimde daha fazla vakit kaybetmeden gardıroba doğru ilerledim ve açtığım kapaklarla askıdaki kıyafetlerden birini çekip aldım.
Acele etmem gerekirdi, ya Berat ben çıkmadan gelirse, ya kendim için yaptığım bu küçük şeyi de yapamadan mani olursa...

Düşüncelerimin arasında üzerime geçirdiğim elbiseleri hangi ara giydim bilmiyordum, eşarbımı hızla bağladığımda bakışlarım saate döndü, 07:56. ne ara... zaman nasıl böyle hızlı aktı...

Adımlarım pencerenin önüne doğru dönerken bana haber verebileceği bir telefonum olmadığı için pencereden kontrol etmek istedim. Araladığım perdeyle aracının çoktan binanın karşı kaldırımında durduğunu gördüm. içimdeki heyecan hızla yanan bir kibrit çöpü gibi tutuştuğunda, perdeyi kapattım ve derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmek istedim.

"Acele etmem gerek..." Arkamı dönüp beklemeden odadan çıktığımda daire kapısına kadar beklemeden ilerledim, babamın odasının ışığı çoktan sönmüştü, muhtemelen uyumak için yatağa girdi, bense sessizce açtığım daire kapısı ile ayakkabılarımı aceleyle giydim, ve apartmanın kapsında doğru ilerledim, Kalbim neredeyse hissettiğim tedirginlikle kulaklarımda atarken beklemeden ağır demir kapıyı içerden açtım ve kaldırıma doğru bir adım attım.

Pamir'in parlayan kara gözleri yüzüme döndüğünde yüzünde sıcak bir gülümse oluştu, beni gördüğü anda, varlığımı fark ettiği anda yüzündeki o sert imadan kurtulmuştu.

Aceleyle arabaya doğru ilerlediğimde, sokakta kimselerin olmadığını görerek beklemeden yan kapıyı açtım ve içeriye yöneldim.

Oturacağım koltuğun üzerinde, koca bir buket nergis gördüğümde duraksadım... şaşkınlıkla gözlerim yüzüne döndüğünde, hala araca binememiş olmak beni gerse de çiçekler, özellikle nergisler yüzümde sıcak bir gülüşe neden oldu. "Oturmama gerek.." dedim utanarak.

Hızla çiçekleri kaldırdı ve kendimi koltuğa bırakıp kapıyı hızla kapattım.
Kucağıma bıraktığı nergislerin kokusu tüm arabayı sarmış ve şimdi avuçlarımın arasından yüzüme vuruyordu.

"Hoş geldin..." Pamir'in yumuşak sesiyle bakışlarım kucağımdaki çiçeklerden onun yüzüne döndü.

"Çıkalım artık lütfen... mahalleden yani..." korkularım şu anı yaşamama izin vermezken yüzünde Munzur bir gülüş yer etti ve hızla çalıştırdı arabayı.

"Gidelim bakalım." sesindeki sakinlik, yaptığım bu deliliğe rahmen huzurlu hissetmemi sağlıyordu, ona kızgın olmam gerekirdi, beni ailemden koparan onun sorumsuzca hareketleri olmuştu ama değildim. Ailemin benden böyle kolay kopabilmesineydi kızgınlığım. Pamir2in yaptığı şeydense Berat'ın takındığı nefret maskesiydi kırgınlığımın sebebi.

"Neredeye gidiyoruz... " dedim titrek bir sesle.

"Anneme...." dedi sesindeki hüzünle bakışlarım hızla yüzüne döndü. "A-anlamadım..." dedim

Annesinin öldüğünü biliyordum, bir anda söylediği şey beni şaşkınlığa uğratırken gözleri yoldan bir an bile ayrılmadı.

"Anneme gidiyoruz hicran... onu seninle tanıştırmak istiyorum, yada seni onunla bilemiyorum." yeniden aynı çocuksu gülümseme, fakat hüzünle karışık.

"Pamir ben, anlamıyorum... Annen ve baban... şey diye biliyordum..." sustum. O'da sustu. bir kaç saniyelik bir sessizlik arabada havada asılı kaldığında, sessiz bir fısıltıyla konuştu. "Öldüler evet, ikiside öldü." sıkılan dişlerle sakladığı nefreti üzüntüyle karışık duyuldu kulaklarımda.

"Hatırlatmak istemedim sadece..."

"Önemi yok, her şeyi anlatacaktım zaten, öğrenmesi gereken en önemli kişi sen olacaksın." kaşlarım çatıldı "Neyi?"

"Her şeyi... hayatımla ilgili her şeyi, Pamir'i en iyi bilmesi gereken kişi Hicrandan başkası değil, olmamalı." ne diyorsun be adam...

"Pamir neden bahsediyorsun sen?" yüzümde karmaşık bir gülüş yer etti. Neden bahsettiğini anlamamam bir yana, takındığı bilgelik komik geliyordu. Oysa küçük bir çocuk gibi olabiliyor bazen.

"Bana Annenden bahsetsene." dedi , bir şok daha. şimdi ne alaka...

"Anlamadım?" sessizce kıkırdadım, fakat o sadece tebessüm etti " Annenden bahset, Babandan..." gözleri bir kaç saniyeliğine yüzüme döndü.

"Pamir ne yapıyorsun..." alaylı sesimle bir cevap almak için bekledim. sıkkın bir nefes verdi " Her şeyi soracak mısın? Anlat işte Anneni ve babanı, aralarındaki ilişkiyi, nasıldı bağları kuvvetli mi? bizimkilerin pek kuvvetli değildi mesela, yani seviyorlardı ama anlamıyorlardı. Babam örneğin annemi pek anlamazdı. İnançlarını hayat tarzını, anlamak istemezdi..." sesi giderek ciddileşirken sessizce bekledim. kendini anlatmasını bekledim.

"Annemde senin gibiydi... Senin gibi işte, tesettürlü, ailesi de tıpkı seninki gibi daha tutucu aşikarlıkları vardı ama üç aşağı beş yukarı hepsi aynıdır işte." bakışları bana döndü . "Yanlış anlama, babam Hristiyan benim, kızlarını inançsız bir adama vermek istemediler , zaten Babamın ailesi de Müslüman bir kadın istemezdi... ama kader." yine aynı buruk gülümseme.

"Seninle beraber inanmaya başladığım şu kader..." dedi sessiz bir kıkırtıyla. Tüm samimiyetini kelimelerinin tınısından alabiliyorken, başımı koltuğun kafasına yasladım ve bedenimi ona döndüm, anlatmaya devam etsin istiyordum, ilk kez aradaki duvarları indirdiğini fark ediyordum, kibir maskesini yanıma gelmeden önce çıkarmışta, o hep merak ettiğim küçük çocukla dertleşiyor gibi hissettiriyordu, gözlerinin içinde gördüğüm o acılı çocuk bana içini döküyordu... ama neden..

"Engel olamadılar, Anneme de Babama da engel olamadılar, Babam için pek bir şey değişmedi ama." üst dişlerini öfkeyle alt dudağına bastırdı, acı çekiyordu, öyle bir acı ki alt dudağını serbest bıraktığında dişlerinin baskısı alt dudağında yer etmişti.

"Babam Yeniden evlendi, Nikonun annesiyle, ama annemle yaşamaya devam etti, sorsan Müslümanlar yapar değil mi? iki veya daha fazla kadın aç gözlülüğü yalnız sizlere yapıştırılan bir yafta, ama benim aydın beyinli babamın iki ayrı evi iki ayrı hayatı vardı, en azından bilinen..." yüzündeki öfke babasına karşı duyduğu çocuksu kızgınlıktı, muhtemelen Annesini seçmesini istemişti, belki onu Niko ile paylaşmak istemiyordu kim bilir... o çocuk aklıyla neler düşündü kim bilir...

"Her neyse, annem babama karşı hiç belli etmese de hep inançlı bir kadın olarak yaşadı. Saçlarını açtılar, kıyafetlerini kısalttılar, diksiyonunu değiştirdiler ama.." sustu sanki söyleyeceği şey ağır geliyordu... üstelemedim bir süre öylece bekledim.

"Ama seccadesini hiç alamadılar ondan, her gece... babam uyurken, ben uyurken ay bile uyumak için bir yerlere kaçtığında Annemin seccadesi serilir, kıyafetleri değişir, güzel saçları bir örtünün arkasına saklanırdı. Onun Rabbine olan sevgisinin önüne babamın sevgisi bile geçemedi." uzanıp yan camı açtığında temiz havayı içine sertçe çekti.

"Kızgındım, sana... size... anneme.. çünkü düşündüm ki, eğer annem bıraksaydı inancını, diretmeseydi bu kadar, babam hep bizimle kalırdı, gazetelere niko ile değil benimle fotoğrafları basılırdı mesela, Nikonun annesini değil benim annemi dışarıda bir yemeğe çıkarırdı, gizli saklı arka odalarda tutmazdı bizi, eğer... eğer annem bıraksaydı namaz kılmayı, bu yobazlığı ölmezlerdi belki de, ölmezlerdi." gözleri yüzüme döndüğünde gözlerindeki yaşları benden saklamıyordu.

"Pamir..." uzanıp sessizce sarıldım boynuna, arabayı kullanan ellerini engellemeden sıkıca sardım kollarımı bedenine. Kokusu ciğerlerime dolarken başımı usulca omuzuna yasladım, bu bu adama en yakın olduğum anlardan biriydi, üstelik şimdi nefretinin öfkesinin sebebini görebiliyordum. korkusuzca anlatmıştı bana... bana neden anlattı ki bunları. Bu günden sonra gidecek olan bana neden anlatmıştı.

Araç yavaşça durduğunda, geri çekildim ve Pamir'in kızaran burnuna ev sahipliği yapan burnundan sertçe nefes çekişini izledim.

"İnelim mi?" uzanıp sol avucunun içini usulca yanağımda gezdirdi. "İ-inelim..." dedim

Bakışlarım ön camdan kapısında durduğumuz mezarlığa döndüğünde kapım Pamir tarafından açıldı ve ben elimdeki çiçeklerle yavaşça indim araçtan.

"Çiçekler..." dedi şaşkınlıkla "Onlar kalabilir..."

"Elim boş mu gelecektim." dedim alaycı bir göz kırpmayla. uzanıp kolunu sırtıma sardı ve beni dudaklarına doğru çekip, sıcak dudaklarını eşarbımın üzerinden alnıma bastırdı. "Nergisleri çok sever... " dedi geri çekildiğinde bana gösterdiği sevginin utangaçlığıyla başımı yerdeki toprakta gezdirdim.

"Acele etmemiz gerek." uzanıp elimi sıkıca kavradığında çiçekleri diğer kolumla gövdeme yasladım. "Yavaş..." kıkırdarken koşar adım ilerlediğimiz mezarlıktan içeri girdik.
bir kaç adım ileride bir mezar dışında hiç bir mezar yoktu. koca toprakta tek başına yatan bir mezar.

"Annem." dedi sıcak bir sesle, sıkıca tuttuğu elimle beni yapa yalnız duran mezar başına kadar sürükledi. "Gel hadi." dedi .

Çocuksu heyecanı ile utanarak gülümsedim, bakışlarım üzeri çiçeklerle kaplı mezarlıkta gezindi, yalnız bir mezardı fakat iyi bakıldığı aşikardı, mermerleri ışıl ışıl parlıyor, toprağı sağlıklı çiçeklerle döşeliydi, Pamir annesiyle ilgilenmeye devam ediyordu anlaşılan.

"Anne.." dedi titrek bir sesle , usulca mezarın yanına çöktüğünde, ellerini toprağa doğru bastırdı. "Ben geldim Güzel annem..." sesi titriyor.

Bir kaç hafta öncesine kadar kalpsiz diye yorumladığım bu adam, gerçek manada bir çocuğa dönüşerek Annesiyle konuşuyordu. "Bu sefer yalnız gelmedim... biri daha var..." dedi ve kızaran bakışları bana döndü, elini bana doğru uzattığında sessiz adımlarla yanına doğru ilerledim. uzattığı elini yavaşça tutarken tek istediğim destek olmaktı. Üzüntüsünü paylaşmak...

"Bu hicran.." bakışları yeniden mezara döndüğünde , sanki annesi karşısında gibi büyük bir dikkatle konuşmaya devam etti. "Gelinin..."

'Ne....'

"Onu sana getirmek istedim, her şeyden önce onu sana getirmek.." yavaşça ayağa kalktığında benim elimdeki çiçekler mezarın üzerine düştü, gözlerim şaşkınlıkla kocaman olduğunda bakışlarım Pamir'in bana dönen yüzünde kilitlendi.

"Her şeyden önce ..." dedi yumuşak bir sesle bana doğru bir adım attığında dibimde durdu ve yüzümü ellerinin arasına aldı, alnını usulca benimkine yasladığında, gözlerinin yeniden dolduğunu görebiliyordum... benimse beynim allak bullak oluyordu.

"Eğer sende istersen Hicran... Seni hayatımın sonuna kadar sevmek istiyorum... Güzel gözlerinden mutluluk dışında tek bir damla bile akıtmayacağım. eğer benim gelinim olmayı kabul edersen, benim olmayı... o son gün gelene kadar bende senin olmaya yemin edebilirim." bedenimde yayılan ateş, etrafın dönmesine neden olduğunda, heyecandan titremeye başladığımı biliyordum. 'Duyduklarım , şuan duyduğum bu şeyler, bana hala uykuda olduğumu düşündürtüyordu, muhtemelen yatakta uyuya kaldım ben.. bu gerçek olamaz ki...'

"Bir şey söyle bana... Sen ona getirdiğim ilk kadınsın. sonuncusu ol istiyorum. Hani derler ya erkek çocukları Annelerine benzeyen kadınlara aşık olur diye, hayatım boyunca bunun koca bir saçmalık olduğuna inandım." gözlerim hızla dolarken, onun kusursuz güzellikteki yüzü göz yaşı duvarımla buğulu bir camın ardında kalıyordu. "Seni görene kadar..." dedi.

Gözlerim usulca yumulduğunda yanaklarım yaşlarla ıslanmaya başlamıştı bile, ardından göz yaşlarımın üzerinde hissettiğim sıcak dudakları ile yeniden beni akıttığım yaşlardan öpüşünü hissettim... Asansörde de aynını yapmıştı, şimdide aynını yapıyordu.

"P-pamir..." dedim fısıltılı bir titreklikle.

"Söyle sevgilim..." dedi içten gelen bir nefeslenmeyle. "Söyle benim güzel sevgilim... söyle benim Nasibim..."

Bakışlarım yüzüne doğru aralandığında yüzümde buruk bir gülümseme yer ediyordu, Allah'ım ben sana bir kaç saat önce yalvarırken senin benim için çizdiğin kader yolu bu muydu? böyle bir adamın sevgisi miydi rızkımın karşılığı...


🪽🪽🪽
Haftaya görüşelim mi?


Loading...
0%