Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm-Aidiyet Hissi

@nurdogru26


Yeni bölümle geldim, gösterdiğiniz ilgi çok hoşuma gidiyor teşekkür ederim :) Wattpadde böyle bir kurgu ilgi çeker mi pek bilmiyordum ama iyi ki şansımı denemişim ☺ benim çok içime siniyor , iyiki buradasınız her birinizi çok seviyorum 🫂💕

Gelecek hafta görüşmek umudu ile Hoşçakalın .
Keyifli okumalar 😊

Kitap instagramı - Gonulkusuofficial
Yazar instagramı- nurdogru26

🌸🌸🌸


Aidiyet Hissi
Bölüm Şarkısı - Ajda Pekkan- Hoş gör sen



Hicran

Araba apartmanın önünde yavaşladığında, bakışlarım dikiz aynasından arka koltukta oturan Berat'a döndü.

Yol boyunca tek bir kelime etmemiş ve sessizliğini korumuştu. Aklından neler geçiyor bilmesem de, evliliğimizle ilgili ne düşündüğünü öğrenmek istiyordum. Ben kötü bir şey yapmamıştım. O'nun düşündüğü gibi bir şey yaşanmamıştı Pamirle aramızda, fakat öyle yada böyle evlenmiştik artık. Bu içini biraz olsun ferahlatmadı mı acaba?...

"Al bunu." Pamirin bana uzattığı telefon ve üzerinde duran kredi kartına döndü gözlerim.

"Bu ne..." dedim tedirgin bir sesle, Berat yanımızdayken onunla konuşmak bile beni geriyor...

"Yeni telefonun ve kredi kartın. Yanında olamayacağım." Bakışları öfkeyle Berata döndüğünde bir kaç saniye onu tiksinti ile süzdü. "Bir şeye ihtiyacın olursa, yada bana ulaşman gerekirse diye. Unutma Sevgilim, 'gel beni al.' Demen yeter. Dakikalar içinde burada olurum."

Bakışları yeniden bendeydi.
Gitmeyi hiç istemediğini bakışlarında ki huzursuzluktan anlayabiliyordum. Garip olansa bende gitmek istemiyordum ama Babam...

"Karta gerek yok..." sadece telefonu almak için uzandım havadaki eline.

"Hicran." Dedi uyarıcı bir tonla. "Sen benim Karımsın. Şu an balayına gidiyor olabilirdik. Senin için bundan çok daha fazlasını yapmak isterdim ama beni buna mecbur bıraktın. O yüzden uzatma. Al şunu." Gözlerindeki eminlik yüzündeki ciddiyetle birleştiğinde , burnumdan dışarıya sıkılgan bir nefes verdim.

"Hadi artık!" Beratın huzursuz sesi ile uzanıp kartı ve telefonu aldım Pamir'in elinden.

"Sen eve gir. Beratla konuşmam gerek..." yüzünde yapay bir gülümseme yer ettiğinde gerginlikle bakışlarımı Berata çevirdim. "Ama..."

"Hadi Güzelim..." yüzümü usulca okşadığında hızla geri çekildim. 'Berat var...'

"P-peki o zaman.." beklemeden arabadan indiğimde az önce olan şeyin gerginliği ile hızla apartmanın kapısına doğru ilerledim.

🪽

Pamir

Pamirin Bakışları Hicranın apartman kapısından girip gözden kaybolan bedeninden arka koltukta ki Berata döndü.

"Dinle lan beni."

Şimdi sesinde az önce takılı olan yumuşak tını kaybolmuş, hayvansı hırıltısını arkaya çevirdiği bedeninden Berat'ın üzerine salıyordu.

"Bir kez söyleyeceğim! Sadece bir kez. Eğer gözünden bir damla yaş düşerse, bak dikkat et yaş diyorum! Elini kaldırmak gibi bir hadsizlik yapacak kadar aptalsan zaten ömrün kısalır! Senin yüzünden sesi titresin kabusa çeviririm hayatını. Abisi misin? Sikimde bile değil! Sana değer falan vermiyorum. Onu bir artık gibi o adamla gitmeye zorladın. Bana göre sen değil bir abi , insan bile olamazsın. Ama o evinde ki kadına her bakışında beni anımsa, o senin kardeşin değil artık, o benim karım. O benim Hicran'ım. Evinde sadece misafir! Elimde olsa sesini bile işitmem size ama o böyle istiyorsa benim için emirdir, fakat şunu bilki ben kindar bir adamım! Ve sen bir kez canımı sıkacak bir şey yaptın zaten, bir ikincisi olursa, korkarım akibetin felaket olacak." Baskın kelimeler aracın içindeki havayı gererken , Berat bakışlarını Pamirin yüzünden aracın dışına çevirdi.

"Bitti mi?" Dedi donuk bir sesle.

"Bitti. Aferin böyle sus ve dinle. İtaat et Berat. Etki kabusun olmayayım." Alayla süzdü karşısında ki genç adamı. "Şimdi in aşağıya!"

Emir veren bir tonlama ile konuşması son bulurken Berat beklemeden indi arabadan.

Duyduğu şeyler içindeki öfkeyi harlarken bu kibirli adamın içindeki saf kötülüğü görebilmenin korkusu vardı içinde. Hicran nasıl olurda görmezdi bu adamda ki iki yüzlülüğü anlayamıyordu ama anlamakta istemedi. Tek istediği babasının bu olaydan her hangi bir şekilde en az zararla kurtulmasıydı.

Annesini kaybetmişti, artık kardeşide yoktu... geriye bir babası birde kendi kalmışken onu da kaybetmek istemiyordu.

Apartmanın içine ilerleyen adımları onu aralıklı bırakılan daire kapıdan içeriye girmeye mecbur bıraktı.

Hicranın mutfaktan gelen sesi ile ardından kapattığı daire kapısıyla bıkkın bir nefes verdi.

"Akşama yeşil fasülye yapayım diyorum baba, ne dersin?" Kız kardeşinin Sesindeki neşe içinde dindirmek zorunda kaldığı öfkeyi yeniden dirilttiğinde, Babasının oda kapısı usulca açıldı.

"Oğlum?" Salih'in seslenişi ile mutfak kapısında dolanan gözlerini solundaki kapıya çevirdi. "Baba." Şimdi yüzündeki tiksintiyi saklamış ve sesindeki öfkeyi gizlemişti.

"Nasıl hissediyorsun kendini?" Adımları babasına döndü.

"Çok şükür, gayet iyiyim gayet iyi..." yüzünde sıcak bir gülümseme oluştu.

"Akşam diyorum yeşil fasulye yaparım ?" Mutfaktan salona yayılan sesle Berat ters bir şekilde bağırdı. "Yap işte ne yapacaksan! "

Gösterdiği tavır babasından şaşkın bir bakış almasına neden olduğunda, "Berat?" Sorgulayıcı sesi kulaklarında dolandı.

"Kötü bir gündü baba." Verdiği kaçak cevapla beklemeden kendi odasına çevirdiği yönüyle bir an önce yalnız kalmak istediğini biliyordu.

🪽

Hicran 

Kulaklarıma dolan kapı çarpma sesi ile Berat'ın odasına girdiğini anlamam zor olmadı.

İçimdeki kasvet ruhumu sarmaladığında, buz dolabındaki yeşil fasulyeleri çıkardım ve mutfak tezgahının üzerine bıraktım.
"Hicran?" Babamın seslenişi ile tezgah altından çıkardığım ayıklama leğenini fasulye poşetinin yanına bıraktım.

"Bir şey mi istedin baba?" Yüzümde mecburi bir gülümseme yer ettiğinde , bakışlarım gözlerinde durdu.

"Akşama İlhami ile Hamit'i yemeğe çağıralım diyorum, şu nişan işini netleştiririz." Ağırca yutkundum.

Duyduğum sözler beni sessiz bir korkuya ittiğinde bir cevap ister gibi baktı yüzüme.

"Acele etmesek..." dedim titreyen sesimle.

"Aceleden değil, adam akıllı bir araya gelemedik... isteme bile olmadı daha , normalde böylesi sinmez içime ama İlhami dostumdur onda art niyet aramam..." yüzüne mutlu bir gülümseme yerleşti.

"N-nasıl istersen baba..." bakışlarımı önüme eğdiğimde arkasını döndü ve ağır ağır attığı adımlarla koridor boyunca uzaklaştı.

"Allahım..." ellerim tezgahın iki yanına dayandığında, ne yapacağımı bilemez bir halde öylece kaldım.

"İlhami gelirse babama neler söylerdi kim bilir, uğruna çabaladığım her şey babamın yanlış bir şey duymaması içinken her şey bir anda tersine dönebilirdi... üstelik tüm bunlar bir yana, Pamir geleceklerini öğrendiğinde nasıl bir tepki verecek bilmiyordum. Belki de söylememek en iyisi... Hamit'le konuşursam açık açık, halledebilirim belki."

En doğrusu bu olacaktı, benim Hamitle konuşmam...
Anlayacaktır, anlamak zorunda...

Mutfaktan çıkıp Berat'ın odasına doğru ilerlediğimde kapalı kapısını yavaşça tıklattım. "Gel."

Açtığım kapı ile içeriye girdiğimde, eşyalarını küçük bir el çantasına yerleştirdiğini görüyordum.

"Telefonumu alacaktım senden ama, Nereye gidiyorsun ..." şaşkınlıkla çıkan fısıltımla bakışları bana döndü.
Gözlerinde neden hala aynı öfke var bilmiyorum...

" Komodinin çekmecesinde! Ayrıca Sana söyledim, Babamı memlekete götüreceğim Hicran, bu gidişle elimizde ölüp gidecek bu adam. Senin yüzünden ya orası kesin, ama en azından son bir kez gidip görsün memleketini istiyorum..." Berat... neden böyle yapıyorsun...

"Ben hiç bir şey yapmadım... üstelik buna rağmen namussuzlukla suçladığın adamın da karısıyım artık. Yetmiyor mu? Budamı soğutmuyor içini?"

"Benim içim neden soğusun?! Yatağına yattığın adama zorla yamalattın kendini. Babamın yüzüne bakarken hiç utanmıyorsun. En çok buna şaşırıyorum. Meğer ne yılanmışsın. Ar damarın nasıl yırtıkmış meğer... kim bilir Pamir kaçıncı kırığındı da onun elinde kaldın!"

"Berat!" Ansızın yükselen sesimle sinirle savurdu elindeki çantayı. Üzerime doğru öfkeyle gelip sıktığı dişlerinin arasından nefretle tısladı.

"Ne Berat lan! Yalan mı?! Hamit olmasa ruhumuz duymazdı Pamiri?! Herkes babama kızını çalıştırma okutma derken o sana güvendi! Sense kim bilir kaç patronun kollarında söndürdün ateşini."

Duyduklarımın öfkesi ile yanağına sert bir tokat geçirdim.
Avuç içimi sızlatan bu tokat en çok benim canımı yakmıştı.

"Bir daha! Benimle böyle konuşmayacaksın! Ben Babamın güvenini sarsacak hiç bir şey yapmadım! Size yük müydüm?! Söyle bana... yük müydüm?! Asıl siz bana yüktünüz?! Çamaşırınız yemeğiniz! Temizliğiniz! Tüm bunların üzerine birde, işe yetişmek için bin parçaya ayrıldım! Ama nankörsün! Annen oldum senin! Eksikliğini duyma diye arkanı topladım! Senden küçük olmama rağmen sorumluluğunu omuzlarıma yükledim! Ama sen..." öfkeyle aldığı soluklarla gözleri doluyordu. Şimdiye bana vurmuş olması gerekirdi ama avuçlarını öyle büyük bir öfkeyle sıkıyordu ki, kıyamadığını görüyordum.

"Sen beni Hamit'in eline bir poşet gibi tutuşturup ardında bırakmak istedin! Yapacaktım da, biliyor musun? Gidecektim... sizin için. Ama hayır... hayatımda ilk kez hayır. Pamir'i seviyorum , sevdiğim ilk adam o oldu, saçımın teline bile dokunmadı! Ben kendimden eminim Berat! Sen benden emin olmasan da olur! Ben evlendim çünkü onu seviyorum Hamit'i değil! İstediğin gitmemdi, gideceğim. Yükmüşüm ya hani size olmam bu saatten sonra merak etme, ama babamın rızasını almadan olmayacak! Yemin ederim onun rızasını almadan çıkmayacağım bu evden!"

"Şaşırtıyorsun beni Hicran! Soy adın Boratav olduğundan beri sana bir cesaret yüklenmiş. Güvendiğin şey eskiden Allahtı, şimdi Pamir anlaşılan."

"Ben hep rabbime güvendim! Hep!"

"Yahudi bir adamla evlendin lan sen! Ne Allah'ından bahsediyorsun! Allah katında evli falan değilsin sen!"

"Pamir Müslüman oldu! O Müslüman oldu! Anladın mı?! Senin gördüğün dini eğitim neyse bende onu aldım , aptal değilim! Öyle sanıyorsun ama değilim! "

"Bu evden defolup gideceğin günü iple çekiyorum!"

"Bende!"

Birbirimize karşı öyle yoğun öfkeyle doluyduk ki! Sesimin böyle çıkmasının sebebi gerçekten Pamir miydi? Belki... Belki onun varlığı bana güç veriyordu, hayatta yalnız olmadığımı ruhumda hissediyordum. Bunun verdiği güç o sevgi bağının gücü daha iyi hissettiriyormuş insana ama tek sebebi bu değil.

İffetim hakkında ki bu hakaretlere daha fazla müsaade etmeyecektim. Çünkü anlıyordum ki Berat pişman falan değildi , olmakta istemiyordu. Ona açıkça söylememe rağmen anlamıyordu, Pamir'le evlendiğim halde aynı öfkeyi taşıyordu. Beni anlamıyordu çünkü anlamak istemiyordu. Derdi kendimi aklamamla çözüme ulaşmayacaktı. Berat çözüm aramıyordu... suçlu arıyordu...


"Al şu telefonu siktir git odamdan!"

"Terbiyesiz pislik..." öfkeli fısıltımla beklemeden komodinin çekmecesinden çekip aldığım telefonumla mutfağa çevirdim yönümü.

Kapalı telefonu açma tuşuna basarak uyandırdığımda, rehberde Hamit'in numarasını buldum ve mutfağa girip kapısını ardımdan örttüm.

"Tamam. Anlaşılan bunu kendim halletmem gerekecek!"

Kulağıma yasladığım telefonla bir süre açılmasını beklediğim telefon sonunda açıldı.

"H-hicran..." titreyen sesiyle öfkeyle aldığım soluklarımı sakinleştirdim.

"Akşama babam, sizi yemeğe çağıracak. Seni ve babanı. Gelemezsiniz Hamit. Duydun mu?!"

"A-ma..."

"Gelmeyeceksiniz Hamit. Babamın babanla karşılaşması sadece korkunç sonuçlar-"

"Ben babamla konuştum... onunla konuştum... ikna ettim Hicran, hepsini ikna ettim... her şeyi unutacaklar..."

'Ne...'

"Babam evlenmemize mani olmayacak... olanlarla ilgili kimseye tek bir söz etmedi, etmeyecek..."

"Olan bir şey yok çünkü! Anladığı gibi bir şey yok!" Öfkeli sesim ahizede sessiz bir fısıltı ile yayıldı.

"Biliyorum gülüm... ben biliyorum ama onlar yaşlı insanlar... ama ikna ettim, senin için her şeyi yaparım hicran..."

"Yapma Hamit! Benim için yapacağın en iyi şey uzak durmak olur."

"Deme öyle kurbanın olayım, ben nasıl uzak durayım senden. Senelerdir senin hayalinle koyuyorum yastığa başımı..." yeniden titreyen sesi ile çaresizlikle çöktüm mutfak masasının sandalyesine.

"Ben seni istemiyorum Anla ne olur, seni sevmiyorum... hiç sevmedim..."

"Ben seviyorum... yetecek söz veriyorum ikimizede yetecek."

"Ya istemiyorum! İstemiyorum! Ben babama söylesem de anlamayacak sen yap bir şeyler yalvarırım... istemiyorum Hicranı de..."

"Hamit abi sıra sende." Arkadan duyduğum yabancı bir sesle Hamit'in telefondaki sessizliği bölündü.

"Şimdi taksiye çıkacağım, konuşacağız gülüm. Yüz yüze konuşacağız... "

"Hamit!"

Suratıma kapanan telefonla öylece olduğum yerde kaldım.
Ne bu şimdi ya! Bir insana seni istemiyorum dedikten sonra böyle ısrarcı neden olur...

Masanın üzerinde duran telefon titrediğinde korkuyla olduğum yerde sıçradım.
Bu Pamirin verdiği yeni telefonumdu. Ekranın ışığı gelen mesaj bildirimi ile kısa bir süre yanıp söndüğünde eski telefonumu masaya bırakıp onu aldım elime.

Pamir: Güzelim, iyi misin?

Güçlü bir nefesi dudaklarımdan dışarıya bıraktığımda, genzimin ansızın dolduğunu hissediyordum. Sanki dakikalardır dik tuttuğum iradem onun mesajı ile sarsıntıya uğramıştı.

Ben: Bilmiyorum, biraz garip bir gün...

Gönderdiğim mesajla sırtımı oturduğum sandalyede geri verdim. Yorgundum, fakat yorgunluğumun bedenen yapılan bir faaliyetle alakası yoktu. Ruhum yorgundu... uzun sürecek bir uykuya dalıp günlerce uyumak istiyorum.

Pamir: Alışılmışın dışında, sonuçta her gün evlenmiyor insan :)

Yüzümde sıcak bir gülümseme yer ettiğinde , kafamın dağıldığını hissediyordum.

Ben: Öyle... insan her gün ani bir evlilik teklifi de almıyor...

Pamir: Ve insan her gün senin gibi güzel bir kadının kocası da olmuyor. Ben şanslı bir adamım.

Ben: Keyfin yerinde anlaşılan. :)

Pamir: Senin değil mi?
Pamir: Canını sıkacak bir şey mi oldu?

Evet dersem olacak olanlar beni korkutuyordu, buraya gelebilmek için onunla dişe diş bir savaş vermem gerekmişti ve ufak bir aksilik yaşadım dersem anlaşmayı bozardı biliyorum.

Ben: Bir şey olmadı, hep böyle irdeleyecek misin? Durgun olamam mı? İnsanlar bazen durulur.

Pamir: İnsanlar durgun olabilir, ama sen olma. Çünkü her hangi bir şey senin canını sıktığında göğsüme bir kasvet çöküyor.

Ben: Pamir ya...

Pamir: Daha şimdiden özledim seni, göndermemeliydim... yanımdan bir dakika bile ayırmam aptallık.

Ben: Konuştuk bunu, bir süre böyle olmalı...

Pamir: En azından bu gün benimle kalabilirdin. Bir bahane bulabilirdik, ne bileyim bir arkadaşına yatıya gittiğini söylerdik.

Ben: :)

Pamir: Gülme. Böyle liseli aşıklar gibi mesajlaşarak evlendiğim ilk günü avuntuyla atlatmaya çalışıyorum.

Ben: Senin böyle bir adam olmanı beklemiyordum, yani böyle ilgili...

Pamir: ve Romantik...

Ben: ve Romantik...

Yüzümde yayılan gülümseme ile Beratın mutfak kapısından geçen bedeni ile gözlerimi telefon ekranından ona çevirdim. Bakışları öfkeyle üzerimde gezindi.

"Babam akşama misafirimiz var dedi. Anlaşılan ikinci koca adayın geliyor. Sana yardım etmeyeceğim, bununla tek başına uğraş! Ben dışarda olacağım, yarında babamı Bursaya götüreceğim. Ona küçük bir bavul hazırla. Haberi var... yardımcı ol adama."

"Tüh ya Berat, nasıl olur. Nasıl yardımcı olmazsın bak sen şu işe, oysa ben bütün umudumu sana bağlamıştım eyvah eyvah!..." Dişlerimin arasından kinayeli kelimeleri bana karşı kullandığı öfkenin aynı ile yansıladım.

"Biz evde yokken! O şerefsiz gelmeyecek."

"Düzgün konuş!"

"Gelmeyecek!"

"Git başımdan Berat! Her gün eve birini alıyormuşum gibi konuşuyorsun!"

"Belki de?!" Dedi kinayeyle.

"Ya defol git bak!" Ayağa kalktığımda gördüğü tavır karşısında şaşkınca süzdü beni.

"O Pamir salağına üzülüyorum. Başına aldığı belanın farkında bile değil!"

"Şimdi öyle olurum tabi! Cebine haşlığını koyarken öyle değildim! Sırtındaki borçlara yardım ederken de. Şimdi öyle bela olurum!"

"Keşke yapmasaydın! Kırsaydın dizini namusunla otursaydın da!"

"Oturdum! Anladın mı?! Oturdum! Bir daha benimle böyle konuşmayacaksın! Artık sadece kız kardeşinin namusu değil bahsettiğin şey! Pamir'in Karısıyım! Söylediğin her hakaret yalnızca beni ilgilendirmiyor o yüzden kapayacaksın o çeneni!"

"Bak sen!"

"Susacaksın! Beni görmek istemiyorsan çevireceksin kafanı diğer tarafa ama tutacaksın o dilini! Bu evde tek derdim babam. Sadece o. Bunu sakın unutma..." Avuçlarımdaki telefon titrediğinde yeni bir mesaj geldiğini anlıyordum.

"O şerefsiz seninle layığını buldu! İlahi adalet..." dişlerinin arasından çıkan baskın nefretin tadını alabiliyordum.
Kendi kanımdan bir insanla böyle bıçak bıçağa gelmek ağırdı... üstelik bunca sene yaptığım onca şeye rağmen gördüğüm bu nankörlük kalbimi taşlaştırıyordu.

Ellerimin arasındaki telefon yeniden titrediğinde , Berat çoktan ayrılmıştı yanımdan.

Pamir: İmam nikahı işini yarın halledeceğim.

Pamir: Orada mısın?

Ekrandaki mesajlarda gezinen gözlerimle sıkkın bir nefes çektim içime. Birde bu vardı. Dini nikaha vaktimiz kalmadığı için sadece resmi nikahı halledebilmiştik.

Ben: Yarın olabilir. Babam ve Berat bursa ya gidecek, daha rahat olacağım.

Pamir: Demek yarın gidiyorlar :)

Ben: Evet

Pamir: Ne kadar kalacaklar?

Ben: Bilmiyorum , neden?

Pamir: Onların olmaması demek, bizim rahatça görüşebileceğimiz anlamına geliyor karıcığım.

Ben: Pamir...

Pamir: Yanımda olmak istemiyor musun?

Ben: Pamir...

Pamir: İstediğini biliyorum, birlikteyken hissettiğim bu huzur tek taraflı olamaz. Sende aynını hissediyorsun değil mi?

Ben: Ben eve seni alamam...

Pamir: Eve gelmek isteyen kim? Kendi evimizde olacağız. Gözlerden uzak, baş başa...

Ben: Yemek yapmam gerek...

Pamir: Kaçıyorsun.

Ben: Hayır, yemek yapmam gerekiyor o yüzden konuyu kapatıyorum.

Pamir: Belki bir gün benim içinde yaparsın? Beraber yaparız diyeceğim fakat mutfakta pek becerikli değilim, ama malzemeleri hazırlarken yardım edebilirim.

Ben: Bir gün :)

Pamir: Ne yapacaksın? Hangi yemek?

Ben: Yeşil fasulye, sever misin?

Pamir: Ellerinden zehir olsa yerim.

Ben: Sevmiyorsun yani

Pamir: Hayır severim, üstelik güzel yapılırsa iki tabak bile yiyecek kadar çok severim.

Ben: Bir gün sanada yaparım, yada yarın gelirken getireyim?

Pamir: Ya da sen babana yemeğe kocamı çağıracağım de ve ben çiçeğimi çikolatamı alıp geleyim. Gerçi o en başında yapılıyordu değil mi? :)

Ben: Çenen düştü , benim gitmem gerek yetişmeyecek.

Pamir: Seni seviyorum Hicran. Sanki artık daha başka gibi... nasıl anlatayım, karım olduğunu bilmek çok daha tuhaf , daha ait hissettiriyor. Bana aitsin. Sana aitim...

Ben: Akşam yeniden yazacağım... Seni seviyorum...

Kilitlendiğim telefonla yanaklarımda hissettiğim kızarıklıkla öylece sırıtırken buluyordum kendimi.
Pamir gibi açıkça duygularımı ifade edemiyordum ama bahsettiği şeyi anlıyordum. Artık farklıydı...

Örneğin, yıllarca bir evin içinde büyüdüğüm kardeşim bana yabancı gibiydi, öyleki bir yerde babama karşı bile bir mesafe oluşmuştu aramda. Mutfağında bulunduğum bu ev sanki benim değilmiş gibiydi. Çok saçma... inanılmaz saçma ama buraya ait bir parça gibi değildim sanki. Kendimi misafir gibi hissediyordum. Sanki geçerken uğramıştım, öyle eğreti.

Olmam gereken yer Pamirin yanıymış gibi. Şu an o evin mutfağında yemek hazırlıyor olmayı istemek... Yanımda dolanırken mesajda ifade ettiği sözleri sesinden duyabilmeyi. Utanırdım belki ama olmasını istediğim şey buydu... Kocamın yanında olmak... ansızın yaptığı iltifatlarla utanmak, ani parlamalarını bile özlediğimi hissediyordum. Huysuzluğunu... Çocuksu inadını... Burada değil orada olmak istiyordum işte, nedeni nasılı yok, bunu kalbim istiyor... Ruhum istiyor...

🪽

Pamir

"Serhat." Seslenişimle çalışma odamın odası yavaşça aralandı.

"Buyurun efendim?" Başını aralıklı kapıdan içeriye uzattı.

"Araba hazır mı? Geç kalmak istemiyorum." Bakışlarım kol saatime döndüğünde katılmam gereken iş yemeği olduğunu henüz hatırlamıştım. Hicran insanda akıl mı bırakıyor...

"Hazır Pamir bey. Dilerseniz hemen çıkabiliriz."

"Çıkalım." Oturduğum koltuktan kalkıp askılıktaki ceketi alıp üzerime geçirdim.

"Yarın ki nikah için hoca ayarladın mı?" Cep telefonumu iç cebime bırakırken adımlarım odanın kapısına döndü.

"Hazır efendim. Beni yanlış anlamayın ama bir şey sormak istiyorum..."

Çalışma odasından çıkıp ana kapıya doğru ilerledim. Adım adım beni takip ederken meraklı fısıltısını kulaklarıma bıraktı. "Siz Müslüman değilsiniz ki yani imam nikahı iki tarafında Müslüman olmasını gerektirir."

Adımlarım arabaya dönerken yüzümde sakin bir gülümseme oluştu. Sessizliğimi koruyarak benim için açılan arka kapıdan aracın koltuğuna bıraktım bedenimi. Serhat'ta şoförün yanında yerini aldığında araç hızla hareket ediyordu.

Bense söylediği şeyin zihnimde uyandırdığı hatıranın içine çekiliyordum.

~~~
"Bir şey söylemem gerek..." Hicranın titrek fısıltısı yan koltuktan beni bulduğunda, ana yolda hızla seyreden aracın şoför koltuğunda oturmuş, az önce bu kadının evlilik teklifimi kabul edişinin heyecanını gizlemeye çalışıyordum.

"Söyle güzelim..." bakışlarım güzel yüzüne döndü. İri gözlerine ev sahipliği yapan uzun kirpikleri üzerinde sırasıyla dizen gözlere.

"Biz evleneceğiz ya... yani.." heyecandan sesinin titrediğini görebiliyordum. Birazda korkuyor gibiydi... eminim böyle evlenmeyi hayal etmemişti ama hayat işte...

Bu benimde aklıma gelmezdi ama olmuştu işte... ben de gidip benim için en imkansız görünen kadına aşık olmuştum, üstelik onunla bir iddia için yatmaya çalışırken.

"Evet güzelim, bugün evleniyoruz... aklını karıştıran bir şey varsa açıkça söyle."

Yumuşak tutmaya çalıştığım sesime rağmen içimden tanrıya dua ediyordum, vaz geçmek istememesi için... Annem sürekli dualarının kabul olduğundan bahsederdi, bende ediyordum işte. Nasıl yapılacağını bilmesem de ediyordum. Eminim anlardı beni, anlardı değil mi? Kızgındır bana. Bunca zaman kapısını ilk kez böyle yalvararak çalışım ve bunu bir kadın uğruna yapışım eminim benimle alay etmesine neden oluyordur.

"Dinimize göre... müslüman bir kadın farklı dinden biri ile evlenemez... yani, sana benim için müslüman ol diyemem... bu içten istemediğin sürece sahih olmaz fakat böylede , imam nikahımız olmayacak..." neredeyse kıvranıyordu. Anlıyordum ki en az oda benim kadar korkuyordu çıkacak olan her hangi bir aksilikten.

"Tek sorun bu mu?" Rahatlamış bir nefes verdim.

"Bu büyük bir sorun..." dedi neredeyse azarlayıcı bir sesle

"Hicran ben sadece, şahadet getirmedim... günlerdir senin tanrınla oldukça haşır neşirim... açıkçası ondan biraz çekiniyorum." Yüzümde geniş bir gülümseme yer ettiğinde şaşkın sesi ile yeniden ona çevirdim başımı.

"Ciddi misin? Yani sen zaten düşünüyor muydun? Müslüman olmayı..."

"Ben Müslüman bir kadının oğluyum güzelim, evet aykırı bir tutum sergiliyorum fakat Müslümanlık yeni duyduğum bir durum değil, tüm bunlardan önce bile, yani senden çok öncede ne zaman nefes alamayacak kadar yoğun bir bunalıma girsem, Annemin yaptığı gibi onunla konuşurdum." Bunu ilk kez birine itiraf ediyordum...

"Allahlamı konuşuyordun..."

"Konuşmak denir mi? Benimki kavgaydı.."

"Tövbe yaaa.." dedi ters bir sesle

"Öyle değil... yakınırdım işte, ne yaptım sana ben ne yaptım da yaşıyorum bunları diye. " bakışlarım yeniden yola döndü.

"Ailem gittikten sonra hicran, hiç kolay bir hayatım olmadı... inan yerimde bir başkası olsa bu kadar dayanamazdı bile..."

"Sende öfkeni yaratıcıya yönelttin..." sesindeki üzüntü ile başımı usulca salladım.

"Böylesi daha kolaydı... üstelik böylece babamın ailesinde de daha çabuk yer edindim..." sustum.

Arabanın içi sessizlikle doluyordu, öyle ki bu doluluk ikimizi de boğacak kadar yükselişe geçtiğinde derin bir nefes çektim. Biraz çekinerek biraz heyecanla tüm cesaretimi topladım.

"Müslüman olmak istiyorum, bunu sen istediğin için değil kendim istediğim için yapacağım. Annemin en başından beri bana aşıladığı şeyde tam olarak buydu..." yüzümde hüzünlü bir gülüş yer etti...

"Eğer emin değilsen-"

"Senin için değil Hicran. Kendim için... bunu tek başıma yapacak cesareti istesem de bulamazdım. Eminim benden nefret ediyordur..." öyle çok yanlış yaptım ki. Ben olsam affetmezdim.

"O kullarından nefret etmez Pamir, asiliklerimiz yada isyanlarımız onun için önemli değil..." değil mi?

"Emin misin?"

"Eminim, neden biliyor musun? Peygamberimizin sözlerinden eminim, derki Allah'ın Resulü, tövbe edip iman eden hiç günah işlememiş gibidir... Sen içten bir pişmanlıkla tövbe edersen, o seni affeder, zaten affetmek için bahane arıyor, sana kızgın değil sadece yanlışından dönmeni bekliyor." Sözleri boğazımda bir yumru oluşturdu.

Nasıl olurda yaptığım bunca şeye rağmen beni affetmek için bahane arayabilir, yaptığım her şey bir özürle geçecek mi yani...

"Eğer istersen, sana yardım edebilirim. Önce Müslüman olman için, sonra tövbe etmen için..." sesindeki neşeyle yan koltukta oturan bedenini bana döndü.

"İstiyorum... " sesim neredeyse içime kaçıyordu. Ve Hicran bunu yanlış anladı.

"Eğer istemiyorsan gerçek olmaz. Pamir bunu istemiyorsan yapmamalısın.."

"İnan bana Hicran, istemediğim hiç bir şeyi yaptıramazsın bana. Üstelik böyle bir konuda, bu istememek değil, utanıyorum bir tanem... Müslümanlara yaptığım eziyetler hakaretler, ona karşın yaptığım isyanlar. Utanıyor insan. Senin gibi değilim ki, sen ter temizsin... ben öyle miyim? "

Elini yavaşça omuzuma doğru uzattı ve yavaşça okşadı. "Kimse kusursuz değil Pamir, her birimizin hataları var, Hatasız olan yalnızca Allahın Resulüdür... Utanman çok güzel bir şey biliyor musun? Bu bile onun öyle hoşuna gidiyordur ki, en azından hatanı anladığını biliyor, pişmanlık görüyor..."

"İnsanın içini rahatlatıyorsun..." sesimdeki rahatlama ve yüzümdeki gülümseme ile omuzumdaki eli yavaşça geri çekildi.

"Hadi tekrar et benimle..." konuşmuyor da cıvıldıyordu sanki, öyle bir heyecan vardı üzerinde.

"Şimdi mi ? Araba sürerken..." bendede aynı telaş baş gösterdi.

"Bir dakika sonrasını bilmiyoruz ki, ya ölürsek... ya fırsatımız olmazsa." Bir çocuk kadar heyecanlı ve aceleciydi.

"Tamam... yapalım..."

"Tekrar et şimdi." Dedi

"Tamam..." dedim. Oluyordu gerçekten. Kalbimin giderek hızlandığını hissediyordum. Neyin nesi bu heyecan...

"Eşhedü en la ilahe illallah ."

"Eşhedü en la ilahe illallah..." yutkundum.

" Ve eşhedü enne ."

"Ve eşhedü enne..." avuç içlerim terliyor...

"Muhammeden abdühü ve resulühü."

"Muhammeden abdühü ve resulühü." Sustu...

"Bitti mi?" Heyecanla yüzümü yan koltukta bana parlayan gözlerle bakan kadına çevirdim. Başını heyecanla salladı ve dolan gözleriyle titrek sesi eşliğinde konuştu.

"Bu kadardı... hepsi bu..."

"Ben... şimdi."

"Müslümansın..." dedi fısıltılı bir heyecanla , en az benim kadar heyecanlıydı... en az benim kadar..

"Müslümanım..." gözlerim önümde akan yola döndüğünde, sanki bir el göğsümün ortasında duran bir ağırlığı çekip öylece almıştı . Bunca yıl orada olduğunu bile anlamamışımda şimdi anlıyormuşum gibi...

Boğazımdaki yumruda öylece yok olmuştu. Hafiflemiş gibiydim, hafiflemiş... neyden kurtuldumda böyle hafiftim bilmiyorum ama hafifti işte.. bedenim yada ruhum.. bir şey rahata ermişti...

~~~

"Geldik efendim." Serhat'ın sesi ile daldığım düşüncelerden sıyırdım kendimi. Yüzümde kendi kendine yayılan gülümseme yerini ciddi bir ifadeye bıraktığında, açılan arka kapılardan aşağıya doğru ilerledim.


Restoranın kapılarını geçip bizim için açılan yemek masasına doğru ilerlediğimde, şuan Hicranla evde akşam yemeği yiyor olmayı istediğimi fark ettim. Bu akşam menüde yeşil fasulye olurdu...

"Efendim iyi misiniz?" Serhat suratımdaki gülümsemeye şaşkınca bakarken aceleyle topladım kendimi.

"İyiyim..."

'Ah Hicran...'

"Misafirlerimiz birazdan burada olacaktır, dilerseniz bar bölümüne geçelim, kendinize bir içki alıp onlar gelene kadar rahatlayın.

"Alkol istemiyorum, benim için bekleme alanına bir kahve göndert." Arkamı dönerek ilerlediğim oval koltuklardan birine yavaşça yerleştim.

🪽🪽🪽


Bölüm Sonu 🌸
Haftaya görüşürüz 🤎🫂


Loading...
0%