@nurdogru26
|
Merhabalar Merhabalar , yeniden görüşmek ne güzel , iyi ki geldin canımın içi :) Umarım bölümü okurken keyif alırsın, haftaya görüşmek üzere kendine çok iyi bak. Keyifli Okumalar ✨
" Sen , Salih kızı Hicran, Bersal oğlu Pamir'i şahitler huzurunda , mehirin olan 500 milyon değerinde ki şirket hisseleri karşılığında, Allah'ın izni ve peygamberin sünneti ile eş olarak olarak kabul ettin mi?" Sorulan soru içimde dolaşan heyecanın etkisiyle sesimi titrettiğinde"Ettim." Dedim "Ettin mi?" Dedi yeniden. "Ettim." "Ettin mi?" "Ettim." Bakışları Solumda oturan Pamire döndüğünde bende yüzümü ona çevirdim. Stresle yerde öylece oturmuş, avuç içiyle diz kapaklarını sıkarken kendine yöneltilen soru ile aralandı titrek dudakları. "Sen Bersal oğlu Pamir, Salih kızı Hicranı ,şahitler huzurunda zevcen olarak aldın mı?" "Aldım..." sesi titrerken yüzümde utangaç bir gülümseme yer etti. "Aldın mı?" Dedi yeniden "Aldım..." "Aldın mı?" "Evet, aldım." Sabırsız bir nefes verdi burnundan dışarıya. Muhtemelen neden üç kez sorulduğunu merak ediyordu. Aceleci yapısı ile bir an önce bu stresi atlatmak istediğini görebiliyordum. Hocanın bakışları şahitlere döndüğünde, onlara tam üç kez şahitliklerini kabul edip etmediğini sordu. Pamirin bakışları yüzüme döndüğünde, gözlerinin içi saklamaya çalıştığı heyecan ile parlıyordu. Gecenin bir vakti nereden nasıl bulup getirdi bilmiyorum ama hocayı da şahitlerine ne yapıp edip ayarlamıştı. Tüm bunları kendimi daha rahat hissetmem için yaptığını bilmek, ona duyduğum güveni pekiştiriyor. Ben şanslı bir kadındım, Pamir gibi bir adama sahip olmak özel hissettiriyor, inkar etmenin anlamı yok. Fakat içten içe bu gece artık aramızda hiç bir engel kalmamışken bütün geceyi beraber geçirecek olmak beni inanılmaz geriyor. Ondan hala çekiniyorum, bizim aramızdaki bu süreç öyle hızlı oldu ki, ben bir adam nasıl öpülür onu bile az önce deneyimledim... oysa onun etrafında , cilvenin bin bir halini barındıran kadınlar dolu. Neclanın da dediği gibi bunca zaman mankenler ke modellerle çıkan bu adam şimdi bana nasıl bakar... ne düşünür hakkımda. Düşüncelerimin içinde öylesine boğuluyordum ki Hocanın nikahı bitirerek oturduğu kotluktan kalktığını fark etmemle toparlanarak ayağa kalktım. Pamir elini hocaya doğru uzattığında "Rica mı geri çevirmediğiniz için teşekkür ederim. Serhat sizi evinize kadar bırakacak ." Sıktığı elle Hocadan samimi bir gülümseme aldı. "Rabbim evliliğinizi mübarek kılsın, iyi akşamlar." Arkasını dönüp salondan çıktığında Pamir yorgun bir nefesle koltuğa bıraktı kendini. "Bu neydi böyle." Başını geri yasladığında rahatladığını görebiliyordum. "Aptala sorar gibi üçlüyor. Ulan ilkinde anladım zaten." Sitemi beni sessiz bir kıkırtıya ittiğinde, bakışlarım üzerinde dolandı. Başını, yasladığı koltuk başından geri çektiğinde yüzünde sıcacık bir gülümseme oluştu. Kara gözleri kısılarak yüzümde dolanırken keyifli bir nefesle oturduğu koltuktan havalandı. Adımları bana döndüğünde yüzümdeki gülümseme heyecanla soluklaştı. Attığı her bir adımda nabzım dahada hızlanıyor ve yanaklarımı utangaç bir yangına iteliyor. "Gülmek sana nasıl yakışıyor bir bilsen..." tam dibimde durduğunda, parmakları yüzüme doğru havalandı. Gözlerimi usulca kapattım ve heyecanla titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalıştım. Yanaklarımda dolanan sıcak parmaklarla araladığım dudaklarımdan dışarıya sessiz bir nefes verdim. "Aç gözlerini..." fısıltılı istek beni duyduğum şehvetli sesle dahada heyecanlandırdığında, gözlerim hemen dibimde duran adamın yüzüne doğru aralandı. Bakışlarında ki alev ve hızlanan nefesleri bana şu an neler yapmayı istediğini az çok söyler gibiydi. Yüzümü saran avuç içleri başörtümün iğnesine kaydığında, ağırca yutkundum. Bu daha önce birinin yanında yapmadığım bir şeydi... Abim ve babam dışında kimsenin yanında açmadığım baş örtüm, iğnesine yapılan bir hamle ile yavaşça önümde ki adama gerdanımı sundu. Ardından büyük bir dikkatle başımda ki örtüyü parmaklarının arasından kaydırarak beni sadece iç başörtümle bıraktı. "Bekle..." hızla geri çekildim. Uzanıp elindeki eşarbımı çekip aldığımda, aceleyle yeniden örttüm kafama. "Ne... saçlarını görmek istiyorum. İzin vermeyecek misin?" Şaşkınlıkla buruşan yüzü bir çocuğun itiraz öncesi yüzünde yer eden ifadeye pek benzerdi doğrusu. "Tabi ki izin vereceğim... ama evin içi dingonun ahırı gibi, kapıdan gelen giden belli olmuyor. O yüzden bu günlük bunu atlayalım. " İğnemi bulabilmek umudu ile az önce yere attığına emin olarak yavaşça çöktüm. Ellerim yerde ki halıda gezinirken Pamir hızla arkasını döndü ve çıktı Odanın içinden. Şaşkınlıkla nereye gittiğini anlamak için bende henüz çöktüğüm yerden kalktım ve Salonun kapısından çıkarak peşine takıldım. "Serhat!" Sesi açtığı ana kapıdan bahçeye yayılırken, çattığım kaşlarımla ne yapıyor diye düşünüyordum. "Serhat dedim!" Bir kez daha bağırdığında, takım elbiseli bir koruma koşarak yanına geldi. "Serhat bey İmamı evine bırakmaya gittiler Pamir bey, ben yardımcı olayım." "Tamam ol bana yardımcı. Sabaha kadar eve kimse girmeyecek. Kıyamet dahi kopsa bu kapı ben açmadan başka biri tarafından açılmayacak. Bunu gelince Serhata da söyle, sabah ben uyanıp kapıyı açana kadar kimse yanıma gelip gitmesin. Çok acil bir şey olursa, arayın." "P-peki..." koruma şaşkınlıkla Pamiri süzerken oyalanmadan kapattığı kapı ile yönünü bana döndü. "Oldu mu?" Yüzündeki heyecanlı gülüşle adımları yanıma doğru döndü. "Delisin sen ya..." bastıramadığım gülümseme ondan onaylayıcı bir bakış aldı. "Karımın saçlarını görebilmek için çok daha fazlasını yaparım. Kaf dağına çık desen Hicran..." tam dibimde durdu ve çenemi usulca kavradı. "Ona da çıkarım." Eğilerek alnıma bıraktığı öpücükle , her kelimesinde kalbimi dahada feth ediyor olması inanılır gibi değil. "Şimdi..." geri çekildiğinde çenemi saran iri ellerde yüzümle vedalaştı. "İzninle." Büyük bir ciddiyetle elleri yeniden baş örtüme havalandığında durdurdum onu. "Bekle..." heyecanla bir adım geri attım. "Hicran..." bıkkın bir nefes verdiğinde yeniden itiraz eden küçük bir çocuk gibi duruyordu karşımda. "Ya ben hazırlanıp gelirim, öyle bir anda açılır mı? Müsade et banyoda açayım, beş dakikaya yanında olurum..." yüzümdeki utangaç gülümseme ile omuzları düştü. "İyi tamam. Beş dakika..." "Beş dakika..." arkamı dönerek hızla girişteki banyoya doğru ilerledim. Az önce bana yerinin gösterilmiş olması işimi kolaylaştırdı.
"Allahım, kalbim duracak sanki..." yanaklarım heyecanla kıpkırmızı olurken ben yavaşça çekip aldım başımdaki örtüyü. İç başörtümü açtığımda avuçlarımın arasında ki baş örtüleri yavaşça solumda kalan tezgahın üzerine bıraktım. Saçlarımı zar zor tutan tokayı açtığımda, yüzümde geniş bir gülümseme yer ediyordu. "Gerçekten yapıyorum..." heyecandan titreyen ellerimle , saç lastiğimi bileğime geçirdim ve uzun saçlarımı omuzlarımdan aşağıya verdim. Saatlerdir başörtünün altında olmanın basıklığı ile kafama yapışan saçları, arasından geçirdiğim parmaklarla kabartmaya başladım. "Sorun yok..." kendi kendime bıraktığım telkinle, az sonra Pamir'in beni böyle görecek olmasının gerginliğini azaltmak istedim. "O senin eşin... böyle utanmayı bırak artık. Salak gibi gözüküyorsun..." nihayet saçlarım canlılığını kazanmış ve sönüklüğü kaybolmuştu. Yanaklarımı hafifçe sıkıp, beyaz yüzümde biraz renk görebilmeyi umarak bekledim. "Al sana doğal allık..." Siena denen o kadını düşününce, kendimce bulduğum bu çözüm canımı sıkıyordu, evin hizmetçisi bile benden daha fazla göze çarpıyor. "Tamam..." derin bir nefes aldım ve adımlarımı banyonun kapalı kapısına çevirdim. "Gayet güzelsin Hicran. Saçma sapan hallere bürünme..." açtığım kapı ile dışarıya doğru bir adım attım.
Pamir Adımlarım salonun ortasında bir o tarafa bir bu tarafa gittikçe, kulaklarıma dolan adım sesleriyle gerginliğim daha da artıyor. Arada hiç bir perde olmaksızın onu görebilmek ve korkusuzca dokunabilmek öyle muazzam bir hiski. Böyle bir kadının sahibi olabilmek, hayatımın geri kalanını böyle bir kadına adamak... düşündükçe aklımı kaybedecek gibi oluyorum. "Pamir..." sesi kulaklarıma ulaştığında bedenim buz kesti. Arkamı dönüp göreceğim şey bir çocuk gibi kalbimi titretiyor. İlk kez bir kadının saçlarını görecek değilim fakat Hicran... o başka... "Bakmayacak mısın?" Titreyen sesi ile en az benim kadar heyecanlı olduğunu biliyordum. Bedenimi yavaşça arkaya döndüğümde, yüzündeki utangaç gülümsemeyi saklayabilmek adına başını önüne eğdi. Gece gibi siyah saçları, iri dalgalarla omuzlarından aşağıya dökülürken, belinin hemen üzerinde bittiğini görüyordum. "Çok güzelsin..." sesim neredeyse duyulamayacak bir fısıltı ile dolandı aramızda. Adımlarım gördüğüm güzel kadına doğru çekilirken, yerdeki bakışları yavaşça yüzüme döndü. "Çok garip hissediyorum..." dudakları yavaşça kıvrıldığında , burnumdan dışarıya sessiz bir gülüş bıraktım. "Al benden de o kadar..." adımlarım dibinde durdu. Ellerim gözlerimi alamadığım saçlara havalanırken, ağırca yutkundum. Parmaklarımın arasına aldığım bir tutam saçı yavaşça kendime çektiğimde eğilerek burnuma bastırdığım gece gibi saçları sessizce kokladım. Kapanan gözlerimle genzime dolan yasemin kokusu yüzümde içten bir gülümsemeye sebep olduğunda, dudaklarımı yavaşça bastırdım avuçlarımda ki saçlara. "Pamir..." fısıltılı sesi ile kendime geliyordum, avuçlarımın arasındaki saçı omuzlarına geri bıraktığımda, parmaklarımı usulca ince boynuna sardım ve onu yavaşça kendime çektim. Gözlerim dudaklarınına döndüğünde, aldığı titrek nefesler içimdeki volkanı hareketlendirdiğinde hızla yapıştım dudaklarına. Kesik nefesleri artık bulduğu boşluktan dudaklarımın içine dolarken boştaki elimi hızla ince beline sarıp narin bedenini kendiminkine çarptım. Nefeslerimiz birbirine karışırken , ayaklarını yerden havalandırarak ilerideki duvara doğru büyük adımlarla ilerledim. Sırtını duvarla birleştirdiğimde, elimde olmayan nedenlerden dolayı sert davranmış olacağım ki acılı bir inilti bıraktı , dudaklarına mühürlenen dudaklarımın üzerine. Ellerini gövdeme yaslayıp beni çelimsiz bilekleri ile geri itmeye çalışsa da bedenini istemsizce benimkine bastırdı. Dudaklarım , onun alev gibi yanan dudaklarında oyalanıp çenesine doğru kayarken içime çektiğim beyaz teninde kırmızı izler bırakarak boynuna doğru ilerledim. Gerdanında bıraktığım derin öpücükler ürkek iniltilerini salonun içine bırakmasına sebep olurken, zar zor kurduğu bir kaç kelime dolandı kulaklarımda. "Lü-lütfen duralım... " söylediği söz bilimcime ulaşsada irademe sözünü geçiremiyordu. "Yapma...durdurma beni..." sesim neredeyse yalvarır gibi çıkarken, şu an tek istediğim bu kadına karışmaktı. Onu burada üzerindeki kıyafetlerden kurtarıp bütünüyle kendine katmak. Her bir zerresini hafızama kazımak... "Pamir..." iniltili çıkan sesiyle durmam gerektiğini biliyordum fakat ellerim bedeninde dolanırken çıktığım keşiften geri dönmek çok zor. "Lütfen,böyle olsun istemiyorum..." söylediği son sözle burnumdan içeriye sert bir nefes çektim ve dudaklarımı zar zor boynundan geri çektim. "Peki..." kontrolsüz nefeslerle bakışlarımı karşımda gördüğüm kadının kızarık yüzünde gezdirdim. "Teşekkür ederim..." utangaç bir gülümseme ile başını yere erdiğinde, burnumdan dışarıya histerik bir gülüş bıraktım.. "Beni deli ediyorsun biliyor musun..." tam dibinde durduğumda çenesini yavaşça parmaklarımın arasına aldım. Yüzünü kendime çevirdiğimde parlayan bakışlarıyla bana bakıyordu. "Söyle bana, nasıl olmasını istersin..." hissettiğim yoğun arzu yüzünden ne istese yapacağımı biliyordum. "Nerede ? nasıl ? Ve ne zaman? Söyle..." alnımı yavaşça alnına yaşlandığımda, gözlerimiz birbirinin üzerinde durdu. "Bilmiyorum sadece, çok erken... ben henüz..." sustu. Bakışlarını gözlerimden kaçırdığı yetmezmiş gibi birde kulaklarımı sessizlikle cezalandırıyor.. "Ne için erken..." geri çekildiğimde çenesindeki parmaklarımı aşağıya çektim. "Pamir ben, seni tanımıyorum... ne bileyim bir anda çok garip anlıyor musun... tüm bu olanlar, bunları sindirmem gerek..." Açıklama yaparken hissettiği çaresizliği görüyordum. Haklıydı, benim için bir kadınla sevişmek öncesinde tanışmayı gerektiren bir şey değildi belki ama o, ömrü boyunca bu anı beklemişti. Ve biz tüm bu kaosun içinde baş başa sakince bir bardak kahve bile içemedik... "Anlıyorum..." dedim ve geriye doğru attığım bir kaç adımla yönümü Salonun kapısına çevirdim. "Nereye... kızdın mı?" Titreyen sesiyle eşikte durup başımı omuzumun üzerinden yüzüne çevirdim. "Sana bu yüzden asla kızmam, sadece gidip üzerimi değiştireceğim. Bütün gece boyunca takım elbiselerle oturamam değil mi?" Yüzümdeki sıcak gülümseme ondan rahatlamış bir tebessüm aldı. "Tabi, afedersin hiç düşünemedim..." fısıltılı sesi ile daha fazla oyalanmadan kapıdan çıktım ve yukarıya uzanan merdivenlere yöneldim. Bu geceyi hiç böyle bitirmeyi düşünmemiştim ama görünen o ki işleyiş bu şekildeydi. Böyle olmalıydı ... 🪽🪽🪽 Hicran Gideli neredeyse yarım saati geçti, ama hala geri gelmedi, onu böyle red ederek kötü bir şey mi yaptım acaba, içimdeki bu gerginlik ben durdurmadığım sürece giderek büyüyor ve ne yapacağımı bilemiyorum... Dakikalardır bana dokunduğu o anları düşünüyorum, içimde daha önce var olduğunu bile bilmediğim öyle yoğun duyguları harekete geçirdi ki. Neredeyse kendi kendime yarıda kestiğim için pişman olacağım... Bu duygunun neden evlilik için saklanması gerektiğini anlıyordum. Bu özel anlar iki insanın arasındaki o güvenin temelini kuvvetlendiriyor, aidiyet meselesinin tensel çekimle bir alakası olduğunu hiç düşünmezdim fakat görünen o ki büyük bir kısmı bununla ilgiliymiş. Yüzümde yayılan utangaç gülümseme salonun kapılarından içeri giren hizmetçi kızın sesi ile bölündü. "Hanım efendi, Pamir bey sizi yukarıda beklediğini söyledi." Bakışları üzerimde bir kaç saniye gezindiğinde şaşkınlıkla baktığını görüyordum. "Yukarıda mı?" Kaşlarım çatıldığında nedenini anlayamıyordum. "Evet, yatak odasındalar... dilerseniz yolu gösterebilirim." 'Yatak odasımı...' Vaz mı geçti... bu gün böyle bir şey olmayacak demiştik şimdi beni neden yanına çağırıyor ki... Yavaşça oturduğum koltuktan kalkıp hizmetçinin bana gösterdiği merdivenlere yöneldim. "Burası." Bana odayı gösterdikten hemen sonra acele ile merdivenlere yöneldi. Bakışlarım indiği basamaklarda onu gözden kaybolana kadar takip etti. "Gelsene." Açışan kapı ile irkilerek bakışlarımı Pamire döndüm. Üzerinde sadece beyaz bir havlu vardı ve belinde sıkıca tutturulmuş bir şekilde ıslak bedeni ile öylece karşımda duruyordu. Yutkundum. "Ş-şey, beni çağırtmışsın..." bakışlarımı iri bedenden yere çevirdiğimde yanaklarım kızarıyordu. Öyleki bu kez kızaran kulaklarımı saklayan başörtümde yoktu. "Evet, gel hadi." Geri çekilip açtığı kapı ile bana girmemi işaret ettiğinde oyalanmadan odanın içine yöneldi. Temkinli adımlarla ilerlediğimde onun odanın bir ucunda duran büyük gardrobun kapılarını açtığını gördüm. Sırtı bana dönükken, ıslak bedeninden süzülen sularda gezindi gözlerim. Bu kadar iri bir bedeni olduğunu tahmin etmemiştim, kıyafetlerle sadece yapılı gibi gözüküyordu fakat şuan gördüğüm bu manzara boğazımı heyecandan kurutacak türdendi. "Bütün geceyi üzerindeki o kıyafetlerle geçiremezsin." Askıdan çektiği pijama takımını bana çevirdiği bedeni ile yanıma kadar getirdi. "Banyoda giyinebilirsin, uzun gelecektir ama katlarız paçalarını ve kollarını." Yüzündeki sıcak gülümseme ve dikkat dağıtan gövdesi ile öylece karşımda duruyordu. Hızla elinden çekip aldığım pijamalarla daha fazla oyalanmadan ilerideki kapısı açık banyoya doğru ilerledim ve içeri girip kapıyı kapattım. Kalbim neredeyse kulaklarımda atarken ben az önce gördüğüm şeyin afallaması ile donakalıyordum. "Bir dakika..." hizmetçi kız bana Pamirin beni çağırdığını söylemişti, yani bu demek oluyor ki o'da Pamir'i bu duştan sonraki hali ile rahatça görebiliyor. Hızla üzerimdeki kıyafetleri çıkardım ve pijamaları çokta oyalanmadan üzerime geçirdim. Saçlarımı omuzumdan geriye verdiğimde, üzerimden henüz çıkmış bulunan kıyafetleri özenle katladım ve kucağıma alarak banyonun kapısını açtım. Yatak odasının içine döndüğüm saniyelerde Pamir'in altına salaş bir eşofman altı geçirmiş olduğunu görerek bir nebze rahatlasamda, üst bedeni hala çıplaktı. Ben babamı bile evde atletsiz görmemiş biri olarak onun böyle rahatça hizmetçilere bile çıkıyor olması sinirimi bozmuştu. "Sana bir Bakalım..." elinde tuttuğu tişörtü hızla üzerine geçirirken yanıma doğru geldi. Uzanıp elimdeki kıyafetleri aldığında yatağın üzerine bırakıp yavaşça yere çöktü. Ne yaptığını bile anlayamamıştım ki bileklerimi usulca kavrayıp yere sürünen paçaları büyük bir dikkatle katlayışını gördüm. "Ben hallederim..." onu durdurmak için omuzuna dokunduğumda sevecen bir sesle "Sorun yok, bitti bile." Dedi. Şimdi ayağa kalktığında, ellerimi örten uzun kollarıda aynı dikkatle geriye katladı. Bakışları üzerimde gezerken bana nasıl baktığını görebiliyordum. Simsiyah göz bebekleri sanki gecenin en karanlık vaktinde gök yüzünde parlayan yıldızlar gibiydi. "Çok yakıştı..." kıkırdayarak bakışlarını yüzümde sabitledi. "Teşekkür ederim ,tişörtte sana çok yakışmış." kinayeli sesimle bakışları üzerindeki grinin en koyu rengine boyalı tşörtüne döndü. "Öyle özel bir şey değil, genelde yatarken giyerim.." söylediğim sözün altındaki kinayeyi anlamamıştı. "O yüzden demiyorum Pamir, hani belki duştan hemen sonra da hizmetçine seslenmeden üzerine geçirirsin diye düşündüm. Bahsettiğim bu." Olabildiğince açık konuştuğumda, üzerindeki tşörtte gezen gözleri yüzüme döndü. "Anlamadım?" Kaşları şaşkınlıkla çatıldı. "Diyorum ki evdeki yardımcının seni çıplak görmesine gerek var mı?" Sesim tahminimden daha sert çıktığında , çatılan kaşları gevşedi ve dudakları tatminkâr bir ifade ile kıvrıldı. "Kıskandın mı sen?" Ardından atılan kesik bir kahkaha sinirlerimi iyice gerdi. "Kıskanmakla alakası yok. İnsanlar birbirlerinin karşısına yarı giyinik halde , üstelik duştan hemen önce çıkmamalı." Yaptığım açıklama kocamı epey eğlendirmiş olacak ki bir kahkaha daha attı. "Tamam, anladım ben seni tamam. Bundan sonra sadece senin yanında yarı giyinik halde duracağım. Yada tamamen çıplak." Belime doladığı kolunu etrafımda çevirdi ve bedenimi arkamda kalan banyo kapısına çevirerek sırtımı sert gövdesine çarptı. "Tercih senin." Kulağıma bıraktığı fısıltı ile sessiz bir nefes çektim. "Ne yapıyorsun?" Kıkırtım aramızda yayıldığında arkamda öylece durmuş, bedenlerimizi birbirine yapıştırmıştı. Beni neden ters çevirdiğini anlayamadığım için tekrar ettim sorumu. "Ne yapıyorsun deli..." "Böyle kal..." göbeğimi saran kolu yavaşça gevşedi ve beni öylece banyo kapısının önünde bırakarak uzaklaştı. "Arkamı dönebilir miyim?" Anın şaşkınlığıyla sorduğum bu soru ondan damak şıklatmalı bir 'hayır' aldı. "Peki..." ellerimi önümde birleştirdiğimde odanın içinde attığı adımları duyuyordum. Bir kasanın açılma sesini duyduğumda kaşlarım çatıldı. "Şimdi..." dedi ve beni yeniden belime dolanan iri kolla kendine çevirdi. Geriye doğru bir adım çekildiğinde bakışlarım avuçlarının arasında tuttuğu kırmızı kadife kutuya döndü. "Bu yüzük..."yavaşça açtığı kutuyla devam etti konuşmaya "Anneme ait bir yüzük, bildiğim kadarıyla da onada Annesinden kalmış. Bu yüzük annem için çok önemliydi, daha küçükken bana sürekli 'bir gün bunu senin eşine hediye edeceğim.' Derdi, fakat fırsatı olmadı. Eminim seni görse benimle gurur duyardı, ve yine eminim bunu sana kendi elleri ile takmayıda çok isterdi ama olmadı. " Duyduğum şeyler genzimi sızlatırken, gözlerimin dolmaması için büyük bir çaba sarf ediyordum. Ama duyduğum şeyler kalbimi titretirken ne mümkün.
"Bende çok isterdim birtanem... her şeyden çok isterdim, ikinizi yan yana görmeyi çok isterdim..." gözlerinin dolduğunu görüyordum. Yüzümdeki eli geri çektiğinde açtığı kutudaki eski yüzüğü yavaşça çıkarttı ve kutuyu solumuzda kalan yatağın üzerine bırakarak uzanıp sol elimi avuçlarının arasına aldı. "Takmak ister misin bilmiyorum, modeli epey eski fakat onu parmaklarında en azından bu gün görmeyi çok isterim." Yüzük parmağımdan geçirdiği halka kolaylıkla yerine oturduğunda , burnumdan histerik bir nefes verdim. "Tabi ki takarım, ve kesinlikle modeli çok hoş... sürekli parmağımda olacak söz veriyorum..." elimi avuçlarının arasından çektiğimde hafifçe kendimden uzaklaştırıp parmaklarımda nasıl durduğuna baktım. "Yakıştı mı." Şimdi ona doğru uzattığım elimle yüzümde şımarık bir gülümseme oluştu. "Çok yakıştı..." gövdesine doğru uzattığım eli avuçlarına aldığında sıcak dudaklarını parmaklarımın üzerine bastırdı. Yüzüm utangaç bir gülümseme ile yandığında kendimi dünyanın en şanslı kadını gibi hissediyordum.
|
0% |