Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm-Birlikte Ilk Gece

@nurdogru26


Hicran

Masada yayılmış albümlerle beraber Pamir'in teker teker bana anlattığı anıları dinliyordum.

Annesi ile beraber geçen onca zaman ve çekilmiş bir sürü fotoğraf. Bunları benimle paylaşıyor olması hoşuma gidiyordu. Birlikte baş başa evli olarak geçirdiğimiz ilk gecede hayatımızla ilgili güzel anıları konuşmaktan daha güzel olan ne olabilir ki ?



"Bak bu fotoğraf ilk kez at çiftliğine gittiğimiz günden." Bana doğru uzattığı fotoğrafta küçük midillinin üzerinde kendine büyük kelen bir kask takarak çekilmiş bir fotoğrafı vardı, arka planda Midillini yularını tutan bir seyis ile Pamir'in heyecanlı gülüşü tüm fotoğrafı renklendiriyordu.

"Öyle çok istiyordum ki at sürmeyi, anneme haftalarca yalvardım, evde bulduğum süpürgelerin üzerine biner bütün gün kovboymuşum gibi hayaller kurardım." yüzünde buruk bir gülümseme oluştu ve burnundan içeriye sessiz bir nefes çekti. "Bir gün bir gazete haberinde babamın Niko ile beraber, bir at çiftliğinde yan yana ata binişlerini gördüğüm o güne kadar çok istedim, hep annemi darladım , ama sonra..." sustu.

Sanki boğazında düğümlenen bir şey vardı da hikayenin bu kısmını anlatmakta güçlük çekiyor gibiydi.

"Ama annende seni götürmüş öyle değil mi?" sahte bir gülümseme ile konuşurken amacım sadece kafasını dağıtıp onu bu mutsuz anıdan uzaklaştırmaktı.

"Evet o gazete haberinden sonra bir daha ağzımı açmayınca, Annem fark etti , sonraki haftalarda bana sürpriz yaparak bu çiftlik evine götürdü işte." Uzattığı fotoğrafı önüme bıraktığında bakışlarım fotoğrafta gezindi.

Hikayeyi dinledikten sonra fark ettim ki fotoğraftaki bu çocuk heyecanlı falan değildi, aksine dokunsan ağlayacak bir ifade asılıydı yüzünde, ama yine de gülümsüyordu. Fotoğrafını çeken annesine karşın kocaman gülümsüyordu.

Gözlerim Pamir'e döndü...
Öyle kusursuz bir tablo çiziyor ki, dışarıdan bakan biri olarak onun hayatının ya da çocukluğunun böyle acılarla dolu olduğunu asla tahmin etmezdim...

"Bu fotoğrafı ben çekmiştim." Sessiz bir gülümseme ile önümdeki fotoğrafların üzerine bir yenisi ekledi ve geri çekildi.

Annesinin makyaj masasının başında heyecanla hazırlandığı anlardan kalma bir kareydi bu, güzel uzun siyah saçları ve üzerindeki ışıl ışıl elbise ile kafasındaki bigudileri bozmadan makyaj yapmaya çalışan heyecanlı bir kadın görüyordum.

"Annen..." dedim gülümseyerek.

"Evet, babamla dışarı çıkacakları bir geceydi, öyle heyecanlıydı ki, bunu sık sık yapamıyor oluşundan mı ? Babamı çok sevdiğinden mi bilmiyorum ama bütün gün süren heyecanını akşam masasında hazırlarken fotoğraflayabilmiştim..."

Gözleri dolduğunda , parlayan karaları önüme bıraktığı Annesinin fotoğrafında dolandı.
Bense kalbine çöken hasretin verdiği farkındalıkla omuzlarımı çökertiyordum.
Ruhundaki sancıları gidermeyi ne çok isterdim, tüm kötü anılarını alıp yerine gerçek bir çocukluk koyabilmeyi...

"Sen makyaj yapmıyorsun..." ansızın söylediği şeyle şaşkın bir gülümseme ile bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Pek değil, yalnızca sürme... oda bazen..."

Açıklamam yüzünde belirginleşen gülümsemeye sebep olduğunda elini çenesinin altına yasladı ve gözlerini üzerimde gezdirdi. Hayranlıkla yada aşkla bilemiyorum ama beni utandırdığı kesindi.

"Öyle güzelsin ki, hiç ihtiyacın yok..." bir mırıltıyı andıran bu iltifatı dudaklarının arasından sessizce fısıldadı.

"Pamir ya..." bakışlarımı yüzünden kaçırdığımda gördüğü manzara hoşuna gitmiş olacak ki sesli bir kahkaha attı.

"Böyle utanman beni neden mutlu ediyor bilmiyorum ama bunu hiç kaybetme olur mu?" uzanıp masanın üzerindeki elimi tuttu ve sıkıca sardı parmaklarını benimkilere.

Yanaklarım ve kulaklarım öyle yanıyordu ki hiç bir şey diyemedim, sadece midemde hareketlenen kelebeklerle sessizliği korudum.

Tam o sırada kulaklarıma çarpan belli belirsiz bir ses salonun büyük camlarından içeriye ulaştı.
Ezan sesinin böylesine uzaktan gelmesi çok garibime gelmişti, kulaklarım bu sesi gür bir şekilde duymaya öyle alışıktı ki bu biraz tuhaftı.

Bakışlarım duvar saatine döndüğünde saatin sabahın altısı olduğunu fark ediyordum.
"Ezan sesi..." bakışlarım Pamir'e döndü . "Ne kadar uzaktan geliyor..." şaşkınlığım onu gülümsetti.

"Burada pek cami yok, olansa en kısık ayarda okumak zorunda, çevredeki insanların yaptıkları bir toplantı ile böylesi daha uygun görüldü."

Şaşkınlıkla alnım kırıştı. "Ezanın sesini mi kıstırdılar ?" dudaklarım hayretle aralandı.

"Bu muhit pek inançlı insanlarla dolu değil, hak verirsin ki insanlar rahatsız olabiliyor-" açıklaması beni daha da şaşırttığında avuçlarının arasındaki elimi çektim.

"Rahatsız mı? ezan sesinden mi? çok saçma!" hızla ayağa kalktığımda bana şaşkınlıkla bakıyordu.

"Sakin ol, insanlar sadece rahatsızlıklarını dile getirdi, bunda bu kadar kızacak ne var?" Yüzünde ki şaşkınlık gülümsemeye dönüşüyordu.

"Sen hiç kilise çanlarının sesinin kısıldığını duydun mu?" Üzerine doğru bir adım attığımda kaşları çatıldı.

"Hicran..." dudakları hayretle aralandı.

"Söyle bana, eminim Niko gittiğine göre sende gidiyorsundur Kiliseye ya da gitmişsindir, bana söyle. İstanbulun en nezih semtlerinde çalan kilise çanlarını duymamış olamazsın! Hiç onlardan rahatsız bir müslüman duydun mu?! Şu çanları biraz kısın bu bizim inancımıza ters diyen bir müslüman topluluğu gördün mü!" Öfkemim böyle yükselmesinin tek sebebi, Pamir'in bunu çok normal bir şeymiş gibi karşılamasıydı.


Bu normal değil! Birilerinin diğerlerinin üzerinde kurduğu bu orantısız üstünlüğü kabul etmek istemiyorum.

"Hayatım, bana neden kızıyorsun anlamıyorum..." yavaşça ayağa kalkıp üzerime doğru geldiğinde usulca ellerini kollarıma doladı.

"Çünkü bunu normal bir şey gibi savunuyorsun!Kim gidip sesi biraz kısın der yahu! Cami bu. Yan komşunun yüksek sesle dinlediği müzik değil ki." Kollarımı saran ellerden kendimi geri çektim.

"Sevgilim, sanki ben yapmışım gibi davranıyorsun. Böyle sinirlenmeni anlayamıyorum ben ne yaptım ki..." şaşkınlıkla beni süzerken havada kalan ellerini yavaşça indirdi.

"İmza verdin mi? Yada bu işe destek oldun mu? Onu söyle bana... ezanın sesini biraz kısın diyen insanlardan birimiydin?" Sorgulayışımla ağırca yutkundu.

"Hicran uzatma lütfen."

"Cevap ver..." duyacağım şeylerden korkarken sesim fısıltı ile kısıldı.

"İnançsız bir adamdım ne bekliyorsun! Sabahın köründe eve girip iki saat anca uyuyordum, bangır bangır ezan sesine uyanmak oldukça sinir bozucu olabiliyor kabul et."

Öfkelenmeye başladığını görebiliyordum. Yaptığı şeyin ne kadar yanlış olduğunu bildiği halde üste çıkıyordu.

"Senin annen, her şeye rağmen o ezan okunduğunda Allaha koşuyordu. Buna da mı saygın yoktu?! Bu hayatın içindeki pisliğe rağmen özünü kaybetmeyen bir kadının oğlu olarak ezanımı susturdun! " söylediğim sözlerle çatılan kaşları gevşedi. Yüzünde hüzünlü bir ifade belirirken kara gözlerinin dolduğunu görüyordum.

"Benim annemi o ezanlar okununca secdeye giden insanlar öldürdü! Benim babamı ezanın gür gür okunmasını isteyen inançlı insanlar öldürdü! Kabul et ezanın yüksek sesle okunduğu semtlerdeki insanların kulakları başkalarının yakarışlarına sağır kalır! Kabul et bunu çünkü senin zavallı ailende o korkunç insanlardan biri! Seni bir eşya gibi başka bir adama armağan eden babanı düşün! Yada kendi doğrularına inanarak başından atmaya hevesli abini! Sesini duydular mı? Şimdi dışarda okunan bu ezan eminim senin mahallende her evin odasını dolduruyordur! Fakat senin yakarışını ya da çaresizliğini gördüler mi o insanlar! Söyle bana lan gördüler mi?!" Kulaklarım bağırışı ile çınlarken odanın içinde sadece Pamirin öfkesi dolanıyordu.

Öfkeyle dolan gözleri korkunç bir ifade ile üzerimde dolanırken duyduğum şeyler kalbimi paramparça etmişti. Daha fazla tartışmanın yada konuşmanın ikimizede hiç bir faydası olmayacak...

Arkamı dönerek salonun kapılarına yöneldiğimde arkamdan bağırışını duydum.

"Kaçma! Söyleyecek bir şeyin olmadığında bunu yapma!" Kulaklarımdaki baskılı sesi ile sert bir nefes çektim içime.

"Kaçmıyorum salak! Kavgayı uzatmamak adına gidiyorum! Sakinleşmeni bekliyorum! Ayrıca namaz kılmam gerek! Biz vicdansız insanlar bunu günde beş kez yaparız!" Dişlerimin arasından bıraktığım baskın fısıltı ile daha fazla beklemeden çıktım salonun kapılarından ve yönümü banyoya çevirdim.

🪽🪽🪽

Pamir

Öfkeyle önümdeki sandalyeye bir tekme savunduğumda odanın ortasına kadar savruluşunu izledim.


"Ezanı susturmuşum!" Bakışlarım masanın üzerindeki resimlere döndüğünde annemle göz göze geldim.

"Bana öyle bakma! Seni o insanlar öldürdü bunu hiç bir gerçek değiştiremez! Böyle suçlanmayı hak etmiyorum!" Dişlerim uyguladığım baskıyla sızlarken ben kendimi Anneme karşı açıklamaya çalışıyorum. Saçmalık.

"Her fırsatta bana bunu yapacak değil mi?! Her fırsatta beni eskiden kalma bu öfkemle vuracak!" Sanki haksızmışım gibi...

Kendimi sertçe az önce kalktığım sandalyeye geri bıraktığımda, gözlerimi sıkıca yumup derin bir nefes aldım.

"Geçip giden onca güzel saatin ardından böylemi olmalıydı şimdi! Sikiyim!" Sıkıca yumduğum gözlerim, geriye verdiğim başımla tavana doğru aralandı.

"Böyle bir gecede böyle olmak zorundamıydı gerçekten? Birbirimize girmeden bitiremezmiydik geceyi?!" İsyanımın kime yapıldığı gayet aşikardı.

Yukarıda bir yerlerde benimle barışsa bile kinini sürdüren bir yaratıcı vardı. Sevdiğim kadının içinden ansızın çıkan bu canavarın başka bir açıklaması olabilir mi?

"Onunla konuşmanın en etkili yöntemi namaz kılmaktır Pamir." Hicranın sesiyle bakışlarım salonun kapılarına döndü.

"Anlamadım?" Şaşkınlıkla oturduğum sandalyeden doğruldum ve bedenimi ona çevirdim.

"Diyorum ki yukarıya bakarak derdini anlatmaya çalışıyorsun ya, en kesin çözüm seccadenin başıdır. Seni duyacağından emin olabildiğin tek yer." Yüzündeki öfkeyi silmiş, ıslak yüzünü başörtüsü ile süslemişti.

"Öyle mi dersin? Namaz kılınca duyacak mı beni?" Aramızı yumuşatmak istiyorum ama hatalı yalnızca ben değilim bunu anlamalı.

"Sen odana girip bizzat gözünün önünde durup sana bir şeyler anlatan her hangi bir çalışanını duymaz mıydın?" Kaşlarım çatıldı ve dudaklarım alayla kıvrıldı.

"Güzel örnek.." ona doğru attığım bir kaç adımla dibinde durdum ve yüzünü yavaşça avuçlarımın arasına aldım.

"Az önce olan şeyler, ikimiz içinde en başından gergin bir gündü... yaşadığımız sadece sinir kırılması biliyorsun değil mi?" Geri adım mı atıyorum... inanılır gibi değil. Bu kadın beni büyülemiş olmalı.

"Söylediklerin çok ağırdı..." gözleri parlarken çenesinin titrediğini görebiliyordum.

"Senin söy-" lediklerinde öyleydi Hicran... diyemedim.

"Senin söylediklerini anlayamadım özür dilerim. Haklısın." Dedim.

Bu biri için ilk kez karlı tarafın hatasını tolere ettiğim andı. Canımı sıkmıştı gerçeği saklamayacağım ama gözleri bilye gibi parlarken ve küçük çenesi titrerken haklı olmamın hiç bir sike yaramayacağını biliyordum.

"Özür dilerim güzelim..." uzanıp yavaşça alnını öptüğümde kollarını, o küçük kollarını bedenime sardı ve yüzünü göğsüme yasladı.

"Bende özür dilerim... sinirle ağzımdan çıkanları duyamadım. Ama öyle çok yoruldum ki bu iki uçurumun arasında. Kendimi bildim bileli dünya böyle bir yerdi, bana , aileme yüksekten bakan o hadsiz insanlar beni hep çıldırtmıştır. Sende onlar gibi konuşunca tutamadım kendimi..." titreyen sesi ile onu iyice bastırdım gövdeme.

"Diğerleri kimin umurunda Hicran. Burada sadece ikimiz varız, sen ve ben... bunu unutmayalım olur mu?" Geri çekilip yüzünü yeniden aldım ellerimin arasına.

"Sen beni. Bu hayatta sahip olduğum tek şeysin. Bir annem yada bir babam yok, kan bağım olan tüm o insanlar bana birer yabancı. Benim ailem yok. Yoktu... sen gelene kadar yoktu." Bakışlarımı evin içinde gezdirip sessiz bir nefes çektim ve alnımı yavaşça alnına yasladım.

"Benim ailem sensin... bu ev bizim yuvamız, ezanı uzaktan duysakta, üst katı ateşe verselerde, yer sarsılsa bizi içine alsada burası bizim yuvamız. Bunu unutma, eğer ben unutursam da bana bu geceyi hatırlatmaktan çekinme... olur mu?"

Aldığı kesik nefesler yüzümde dolanırken hüzünlü yüzünde hoşnut bir gülümseme oluştu. Ardından dolan gözlerinden birer damla yaş aktı.

"Bu ev bizim yuvamız... benim ailem sensin, senin ailense benim..." sözlerinin ardından usulca dudaklarıma uzandı ve şehvetten oldukça uzak şefkat dolu bir öpücük bırakarak geri çekildi.

Yüzündeki yaşları heyecanla sildi ve bana ellerini uzattı. Şaşkınlıkla bana uzanan ellerde gezinen bakışlarımla benden ne istediğini anlayamıyordum.

"Ne?" Dedim sessizce gülümseyerek.

"Namaz..." başını yavaşça yana eğdi ve yüzündeki sıcacık gülümseme ile elleri havada öylece bekledi.

"Ama ben..." gergin bir nefes çektim.

"Sadece seccadeye benimle otur... ona doğru bir adım at... samimi olduğunu ispata dök... hadi sevgilim."

Uzanıp ellerimi tutabilirdi. Ama hayır, yapmadı.
Çünkü bana uzanan elleri kendi rızamla tutmamı arzuluyordu.

"Peki..." yüzümdeki şaşkın gülümseme ile bana uzanan küçük elleri kararlı bir hamle ile kavradım.


Bölüm Sonu :)


Loading...
0%