Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm-Kozasından Çıkmayı Bekleyen Kelebek

@nurdogru26



🪽

Hicran

Araba mahallemizin başında durduğunda, bakışlarım Pamirin gergin bedenine döndü. Şoför koltuğunda oturmuş bakışlarını az sonra gireceğim apartmana kilitlemiş ve burnundan soluyordu.

"Bir saate şirkette görüşeceğiz zaten..." elimi yavaşça direksiyonu sıkıca kavrayan ellerinin üzerine koydum.

Bakışları ellerime döndüğünde sessiz bir nefes çekti içine. "Böyle Ne kadar devam edecek Hicran. Seni buraya bırakıp gittiğim son seferde o şerefsiz eve geldi, şimdi ne olacak bilmiyorum!" Canını sıkan şeyi anlıyordum ama bu durum için şu an yapabileceğim hiçbir şey yok... keşke olsa fakat yok.

"Söyledim ya, bir daha senden bir şey saklamayacağım, ama sende beni zor durumda bırakacak bir şey yapma yalvarırım Pamir..."

Küçük bir hamle ile ellerimi kendi avuçlarının arasına aldı. Dudaklarına doğru kaldırdığında sessiz bir nefesle avuç içime sıcak bir öpücük bıraktı.

"Sen benim karımsın. Bile isteye canını sıkacak hiç bir şey yapmam... ama aynını senden de bekliyorum Sevgilim." Avuçlarımdan geri çektiği yüzüyle bakışları bana döndü.

"Canımı sıkacak, kanıma dokunacak bir şeyler olmasın. Olmasın Hicran... çünkü o zaman sözümde duramayabilirim." Siyahın en koyusuna ev sahipliği yapan gözleri benimkilerde tutunduğunda yumuşak tutmaya çalıştığı sesine rağmen tınısındaki ikaz oldukça barizdi.

"Gitmem gerek artık." Elimi avuçlarından geri çektim ve uzanıp arabanın kapısını açtım.

"Seni seviyorum..." inerken duyduğum son söz bu oluyordu.

Arkamı dönüp bakışlarımı arabanın içine çevirdim. "Seni seviyorum..." yüzümdeki gülümseme ile yavaşça kapattım kapıyı.

Daha fazla oyalanmadan yönümü apartmana çevirdiğimde aceleyle açık olan apartman kapılarından içeriye girdim.

Babam muhtemelen uyanıktı ve dün gece ile ilgili Berat ona ne söyledi bilmiyorum...

Daire kapısının önüne geldiğimde anahtarı çıkarıp hızla kilide taktım.


İçeri girip anahtarı yavaşça kapının arkasına astım ve kapıyı kapattım.

"Hicran..." babamın sesi kapanan kapıyla kulaklarıma ulaştığında korkulu bir nefes çektim ve yönümü salona döndüm.

"Babacığım..." adımlarım Salonun kapılarından geçtiğinde , O'nun koltukta uzandığını görüyordum. Elindeki kumandayı kullanarak açık olan televizyonu susturdu.

"Neredesin sen?" Uzandığı yerde dikeldiğinde sesinin tonu sertleşiyordu.

"Baba şey... Necla-"

"Nişanlın buradayken , ne Necla'sından bahsediyorsun sen!" Sesi yükselirken gerginlikle yutkundum. Bu kadar sinirleneceğini hiç düşünmemiştim.

"Baba kız çok hastaydı , nasıl gitmem..."

"Bana sormadan gecenin bir vakti evden çıkıp gitmek ne demek?! Madem kötüydü söyleyeceksin! Hamit seni bırakır gelirdi! Adamlara ne diyeceğimi şaşırdım!"

"Baba-"

"Sana ne oluyor Hicran! Huyun suyun mu değişti sana ne oluyor?!" Öfkesi genzimi sızlatıp gözlerimi dolduruyordu.

Babamın öylesine söylediği bi kelime bile benim kalbimi bin parçaya ayırabilecek güçteydi ve bunun farkında bile değil...

"Ailesi yanında yok diye , ben gitmek iste-"

"Benden izin aldın mı?! Berat söylemese evde seni arayacağız! Hamit ne kadar merak etti haberin varmı?!"

Herşey onun yüzünden geldi zaten başıma...
Hamit de Hamit...

"Tamam baba sinirlenme kalbine vuracak.." yavaşça ona doğru ilerlediğimde öfkeden kızaran yüzünü daha net görüyordum.

"Bir daha bir adım atmayacaksın dışarıya! Şu evlilik işi olup bitsin sonra ne yaparsan yap! Dün ilhaminin iğneleyici bakışlarını görseydin beni anlardın!"

"Baba olur mu öyle şey Allah aşkına, elalemin içi rahat edecek diye tutsak mı olacağım ya..." içten gelen öngörülemez bir dürtüyle verdiğim cevap babamı yeniden öfkelendirdi.

"Elalem dediğin adam senin kayınpederin! Diğeride eşin olacak adam! " sesi salonu inletirken Berat odasından çıktı ve yanımıza doğru geldi.

"Tamam baba, üzerine gitme kızın. Necla'yı ailesi bize emanet etti ne yapsaydı Allah aşkına." Şaşkınlıkla bakışlarım yüzüne döndüğünde beni koruyor oluşu kafamı karıştırdı.

"Siz insanı delirtirsiniz! Ben kendi evladımı düşünüyorum! Adı kötüye mi çıksın! Bunca zaman koruduğu iffeti mi lekelensin!"

Baba...
İffet dediğin şeyin böyle kolay kirlenebileceğine kim karar veriyor anlamıyorum...

"Tamam geçti gitti, artık daha dikkatli olur." Berat bakışlarını elindeki telefona çevirdiğinde kıstığım gözlerle güvensizce süzdüm onu.

"Bana bir bardak çay doldur." Çekyatın önünde duran sehpada duran bardağı işaret etti ve bakışları yeniden televizyona döndü.

Sıkkın bir nefesle eğilip aldığım çay bardağıyla yönümü mutfağa çevirdim.

İçer girdiğim anda karşılaştığım gerginlik boğazımı kurutuyordu. Şimdi Pamirle beraber şirkete gidiyor olabilirdik.
Kahvaltı bile yapmaya fırsatımız olmamıştı...

Korkarım ki dün geceden sonra ona daha çok ihtiyaç duyacağım, yanında öyle huzurlu ve dinginimki kavgalarımız bile içinde bariz bir çekim barındırıyor.

Ocağın üzerinde ki çaydanlığın altını kapattığımda, elimdeki çay bardağına dikkatle doldurmaya başladım.

Duyduğum adım sesleriyle başımı mutfak kapısına çevirdiğimde Berat'ın içeri girip bana doğru geldiğini görüyordum.

"Bu kez paçanı kurtardım ama bir daha yapmam!" Dişlerinin arasından öfkeyle fısıldadığında bıkkınca devirdim gözlerimi ve sessiz kalmaya karar verdim.

Birde onunla uğraşacak değilim.

"Şu parmağındaki yüzüğüde çıkar! " gözleri bardağı tutan elimdeki yüzükte dolandı. Pamir'in annesinin yüzüğünde.

"Çıkarmayacağım." Dedim umursamaz bir mırıltıyla.

"Babam görseydi ne diyecektin acaba! Aklında mı yok anlamıyorum!" Azarlayıcı sesiyle konuştuğunda bıkkın bir nefes verdim.

"Necla verdi derim! Düşünme sen beni."

"Böyle bir yüzüğü Necla verdi diyeceksin öylemi! Avaz avaz bağırıyor lan ben pahalıyım diye bağırıyor."

"Off sanane Berat! Git başımdan ya!" Çaydanlığı yerine koyduğumda avuçlarımın arasındaki sıcak bardakla yönümü salona çevirdim.

"Ne halin varsa gör be!" Arkamdan duyduğum söylentiyi duymazdan geldim ve salona girdim.

Banama doğru ilerleyerek sehpaya bıraktığım bardakla geri çekildim, onun hala televizyonu izlediğini görüyordum.


🪽🪽🪽

Pamir

Araç şirketin önünde durduğunda oyalanmadan aşağıya indim ve anahtarı kapıdaki valeye doğru fırlattım.
Omuzlarım dik neşem oldukça yerindeydi. Gece Karımla uyumuştum ve gündüz gözlerimi onunla açmıştım.

Gördüğüm son şey ve ilk şey onun masum bakan gözleri olmuştu.

Şirket kapılarından içeriye girdiğimde keyifle sırıtarak cebimdeki telefonu çıkardım ve yönümü asansörlere döndüm.

'Şimdiden çok özledim...'

'Çok geç kalmayın Hicran hanım, kocanız bütün günü sizinle geçirmek istiyor.'

Attığım mesajla asansörün kapılarında durdum ve uzanıp düğmeye bastım.

Asansörün gelmesini beklerken bakışlarım telefon ekranında dolanıyordu. Bir cevap vermesini bekliyordum.

"Pamir."

Yanımda duran bedene çevirdiğim gözlerimle Niko'nun alaylı bakışlarını üzerimde gezdirdiğine şahit oluyordum.

"Bugün seninle uğraşmak istemiyorum Niko." Tatsız sesimle kilitlediğim telefonu cebime sokuşturdum ve açılan kapılardan içeriye doğru bir adım attım.

"Korkarım bugün bunu yapmamız pek mümkün değil." Kabine girdiğinde çıkacağımız katın düğmelerine bastı ve geri çekildi.

"Çıkar ağzındaki baklayı." Ters bakışlarım yüzüne döndü.

"Amcam şirkette bazı değişiklikler yapacağını açıkladı. Duymadın mı? Yönetim kurulu beta grubundan bilgilendirici bir mesaj paylaştı."

"Gruplara girmiyorum, neden bana doğrudan bir arama yapmadılar."


"Senin keyfine göre iş mi yapacaklar? Bilsem haber vermezdim. Ne kadar zor durumda kaldığını görmek eğlenceli olurdu." Yüzündeki umursamaz sırıtışla, Sıktığım dişlerimle az önce cebime bıraktığım telefonu hızla çıkardım.

Ekranda gördüğüm mesajla telefonu Nikodan geri çektim ve göremeyeceği bir şekilde Hicrandan gelen mesajı açtım.

'Biraz gecikeceğim... üzgünüm.'

'Babam hala öfkeli, yumuşamasını beklemeliyim.'

'Bende çok özledim...'


"Özel birinden galiba." Kinayeli sesiyle bakışlarım yüzüne döndü.

"İşine bak Niko. Canımı sıkma benim!" Baskıladığım dişerin arasından verdiğim uyarıyla açılan kabinlerden dışarıya bıraktım kendimi.

"Unuttuysan hatırlatayım diye söylüyorum, Hicran konusunda zamanın daralıyor Pamir. O kızı yatağa attın attın, doğum günümde tüm hisselerimi devralacağım. Sonrasında olacak olanlarla ilgilenemem. "

"Demek bir süre verecek kadar çok korkuyorsun benden." Yüzümde karanlık bir gülümseme oluştu.

"Korkmak değil, ama belli ki beceremeyeceksin..." kaşları alayla havalandı.

"Göreceğiz..." dedim karanlık bir gülüşle. Ardından arkamı döndüm ve daha fazla oyalanmadan onu kabinin içinde bıraktım ve odama doğru ilerledim.

Odanın içine girdiğimde avuçlarımda ki telefonu çıkardım ve Hicrana cevap verdim.

'Canını sıkacak bir şey yapmadı değil mi?'

'Ne kadar gecikeceksin? Bir toplantı var beraber katılmamız gerek, asistanım olmadan gitmem dikkat çeker.'

'İş konusunda katı bir yapım olduğunu biliyorlar.'


'Ben gayet iyiyim, canımı sıkacak bir şey olmadı.'

'Ani bir toplantı sanırım, bana haber verilmedi...'

'Oldukça çabuk geleceğim üzgünüm bir tanem :( '


'Üzülme sevgilim, seni alması için birini göndereceğim.'

' Böylesi daha hızlı olur.'

'Toplantıya gelince benimde yeni haberim oldu. Ama sıkıntı yok kalkarız altından. Seni seviyorum.'

'Seni seviyorum...'



Adımlarım masaya doğru ilerlerken henüz kapattığım kapı sabırsızca tıklatıldı.

"Gir." Odanın ortasında durduğumda bakışlarım açılan kapıdan içeriye giren Amcama döndü.

"Bu gün için hazır mısın?" Kapattığı kapıyla yanıma doğru geldi.

"Ne için?" Kaşlarım çatıldı.

"Dalga mı geçiyorsun? Şirket grubuna girmedin mi?! Bugün Katipoğlu şirketiyle acil bir toplantı programı oluşturuldu."

"Katipoğlu? Pars Katipoğlu?" Şaşkınlıkla havalandı kaşlarım.

"Pamir mesajlarını kontrol etmeyi kendine ilke edinsen iyi olur. O adamdan bu toplantıyı koparmak için araya kimleri soktum bilemezsin. Sadece yarım saatlik bir görüşme olacak. Bu işi mahvedemeyiz." Sesindeki stresle başımı yavaşça salladım.

"Haklısın... tamam. Tamam hemen hazırlanacağım."

Hızla masama doğru ilerlediğimde, şirket portföyünü kilidini açtığım çekmeceden çekip çıkardım.

"Sadece 50 şirket Pamir, 51 değil 50, Bu sistem için türkiyede belirlenen rakam bu. Ve ilk sıralar çoktan kapıldı, o adamı ne yapıp edip ikna etmemiz gerek. " yavaşça bana doğru yaklaştı ve masamın önündeki koltuklardan birine oturdu.

"Toplantı saat kaçta?" Gözlerim kol saatime döndüğünde saatin 9:45 olduğunu gördüm.

"11:30'da , Yarım saat önceden orada olmamız gerek. Bir dakika bile gecikemeyiz." Dedi tedirgin bir sesle.

"Hevesini kırmak istemem amca ama..." adımlarım sandalyeme döndüğünde yavaşça çöktüm ve elimdeki dosyayı masaya bıraktım.

"Şirket son altı aydır büyük kayıplar veriyor. Bu tabloyla , Pars Katipoğlu ismini duyuran o sistemi bize satmayacaktır. O adamı ikimizde iyi biliyoruz. Risk almaz." Yavaşça dosyayı geri açtığımda gözlerim istatistik tablosunda dolandı.

"Aldıracağız o riski. Ne yapıp edip aldıracağız..." öfkeyle öne doğru eğildi. Gözlerim bıkkınlıkla yüzünde gezindi.

"Nasıl yapacağız onu? Söyle bana... ayaklarına mı kapanacağız?" Bıkkın sesimle bedenini bana çevirdi.

"Gerekirse evet. O sistem bu şirketin bel kemiği olacak. Talat'ın şirketi sadece üç ayda yeniden doğdu! Tüm yanlışlarını önleyen bu yapay zeka sayesinde iflasın eşiğinden döndü adam! İhtiyacımız var Pamir. Ne kadar farkındasın bilmiyorum ama son altı ayda 2 milyar kaybettik. Oturduğumuz yerden 2 milyar! Bu ne demek biliyor musun!" Sesi odayı doldurup taşırıyordu.

"Öfkelenmeni anlıyorum ama ben seni gerçeklere hazırlıyorum. Pars Katipoğlu'nu biraz tanıyorsam batan bir gemiye ürün satarak markasının adını lekelemez. Tüm sistemlerini bankalara ve yurt dışına pazarlayan bir dehadan bahsediyoruz amca. Bir demir fabrikası ile uğraşır mı sanıyorsun?" Gözlerim yüzünde dolandığında ne kadar çaresiz olduğunu görebiliyordum.

Şirketin son zamanlarda yaşadığı çöküşün gayet bilincindeyim... Haberimin olmadığını düşünmesi öyle saçmaki. Önüne geçemediğimiz bir çöküşü sadece izliyoruz. Tüm ihaleler elimizde patlıyor, yatırımlar karşılıksız kalıyor. Sürekli yenilenen dünyada diğer rakiplerimize yetişemiyoruz... ve bu sonumuzu getirtiyor.

Fakat Katipoğlu şirketlerinin piyasaya sürdüğü yapay zeka sistemi, elde edebilecek kadar şansı olan her şirketi kurtuluşa erdiriyor. İnsan zekasının ve gözünün göremediği hataları görüp ön görüleri aylar öncesinden şirket tabanına bildiriyor.

Ama , işte aması var...
Pars denen o adamın bu sistemi seçkin isimlere ve yüksek meblağlara verdiğini bilmeyen kimse yok. Üstelik sadece parada bu satın almayı gerçekleştirmeye yetmiyor... O dediğim dedik adamı ikna etmek gerekiyor.

Yarım saat içinde... çok zor..

"Pamir bu tek umudum. Gemim buz dağına doğru sürükleniyor ve ben dümeni kırmaya çalışıyorum... dümen Sirola. Dümen o yapay zeka. Ve onunda anahtarı Adil Katipoğlunun şirketinde duruyor. Gidip onu alacağız... başka bir şansımız olmadığı için bunu yapacağız..." hızla oturduğu koltuktan kalktığında yönünü kapıya çevirdi ve benden bir cevap alma gereği bile duymadan çıkıp gitti.



♟🪽♟🪽♟🪽♟

Katipoğlu şirketinin ana kapısından geçen Pamir ve Boratav şirketinin ileri gelenleri, karşılama masasında onları bekleyen asistanla karşı karşıya geliyorlardı.

"Sibel hanım." Dedi Pamir gergin bir gülümseme ile.

Orta yaşlı kadın kendinden emin bir gülümseme ile onlara asansörlerin olduğu yönü gösterdi. "Bu taraftan." Adımları Asansörlere dönerken Pamirin bakışları gerginlikle Amcasına döndü. Birbirlerine bıraktıkları tedirgin bakışlar özgüvenli duruşlarına rağmen bu toplantının onları ne kadar gerdiğini gösteriyordu.

Hicran şirketin kapısında Pamir'i ve Amcasını gördüğü anda hissettiği gerginlikle sebebini anlayamasada soracak fırsatta bulamamıştı.

Pamiri böyle geren ve Amca Boratav'ı yol boyu tedirgin hissettiren ne olabilir di? Merak ediyordu. Fakat etrafta bunca insan varken Pamire bunu sorma fırsatı yakalayamamıştı.

Açılan asansör kabinleri ile içeriye giren Boratavlar ve Pars Katipoğlunun asistanı Sibel, hızla katları çıkmaya başladı.

"Sizi toplantı odasına alacağım." Asansörün kapıları açıldığında yüksek rezidansın çatı katına doğru ilk adımlarını attılar.

Etrafta ki sessizlik Hicranı gererken bu katın ne kadar ıssız olduğunu fark etti.

"Bu taraftan." Sibelin yönlendirmesi ile toplantı odasına dönen adımlarıyla Hicran şaşkın bakışlarını geniş teras katında gezdirdi.

Önünden geçtikleri bir odanın tamamen camlarla kaplı duvarı ile içerideki masada oturan ve yoğun bir şekilde bilgisayara kendini kaptırmış adamı gördü. Üzerindeki koyu gri takım elbise ve siyaha yakın dalgalı saçları alnına dökülmüş olan adam kendini önündeki işe oldukça kaptırmış görünüyordu.

Görüntü giderek kaybolurken kapıda altın harflerle yazan PARS KATİPOĞLU yazısını gördü.

Bu görüşmeye geldikleri adamın ta kendisiydi.
Araçta bahsettikleri şu inatçı adam, daha yaşlı olacağını düşünen Hicran'ın şaşkınlığına başka bir şaşkınlık eklenirken Boratavlar Toplantı odasının kapısından geçtiler.

"Lütfen oturun." Dedi Sibel güleç bir sesle.

Amca boratav ve Niko Boratav masanın başında yan yana yer aldıklarında Pamir ilerdeki sandalyeye doğru adımladı.

"Pamir bey." Dedi Sibel onu durdurmak ister gibi bir uyarı ile.

Pamirin şaşkın bakışları çektiği sandalye ile Sibele döndü.

"Evet?"

"Pars bey yalnızca sizinle görüşmek istiyor. Odasında..." başıyla dışarıyı işaret ettiğinde Niko ve Amcası şaşkınlıkla ayaklandılar.

"B-biz.."

"Yalnızca Pamir bey." Dedi Sibel ikaz edici bir sesle.

Pamirin bakışları Amca boratava döndüğünde yavaşça salladı başını. "Sorun yok, halledeceğim." Sıkkın bir nefesle çektiği sandalyeden geri çekildiğinde bedenini Sibele doğru çevirdi.

"Asistanım. O'da gelebilir mi?" Sorgulayıcı bakışları sibelden hafif bir baş sallaması aldığında Hicran be Pamir toplantı odasından çıkıp Sibelle beraber Pars Katipoğlunun az önce önünden geçtikleri odasına doğru ilerlediler.

"Burada bekleyin." Kapının önünde bıraktığı Pamir ve Hicranla beraber kapıyı çalarak yavaşça içeri girdi.

Aralıklı kapıdan dışarıya sızan seslerle Pamir ve Hicranın bakışları birbirine döndü.

"Pamir boratav geldiler efendim, asistanı ile birlikte. Dilerseniz-"

"Al içeri."

Pars Katipoğlunun kalın tınısı Pamiri gergin bir nefeslenmeye itti.

"İkna olması gerek Hicran... başka şansım yok." Pamir'den Hicrana yapılan bu kısa itirafla Hicran uzanıp yavaşça elini tuttu. "Sana güveniyorum... ikna edeceksin." Yüzündeki sakin gülümseme ile önlerindeki kapı açılır açılmaz ayrılan elleriyle Sibel'in içeri girmelerini işaret eden bir ifade eşliğimde geri çekilişini izlediler.

"Girin lütfen."

Asistanın sesli daveti ile içeriye ilerleyen Pamir ve bir adım arkasındam gelen Hicran Pars'ın önündeki koltuklara yavaşça oturdular.

Hicranın gözleri masada oturan adama döndüğünde onun aceleyle bilgisayara bir şeyler yazdığını görüyordu. Elleri öyle hızlıydıki, hangi rakamlara basıyor anlamak güçtü. Birini yakalasan bir diğerini yakalayamazdın.

Pamir'in gözleri Pars Katipoğlunun üzerine döndüğünde O'nun bir şey demesini bekleyerek sabırsız bir nefes aldı.

"Dinliyorum seni." Dedi Pars umursamaz bir ses tonuyla. Bilgisayardan geri çektiği elleriyle önündeki gri notebook'un kapağını kapattı ve deri sandalyede geriye yaslandı.

Koyu kahve gözleri Pamirin Karalarında amaçsızca dolandığında yeniden konuştu. "Sadece yarım saatin var. Yüzüme öylece bakacak mısın?" Tersleyici sesiyle Hicran huzursuzca kıpırdandı oturduğu koltukta.

"Bunu toplantı odasında yapacağımızı düşünmüştüm. Yani hazırladığım sunumlar burada fakat-" elindeki çalışma çantasını açıp içinden çıkardığı belgeleri yavaşça Pars'ın masasına doğru bıraktı.

"Boratav şirketleri 1800'lerden beri demir madeniyle uğraşıyor ve piyasada tanınmış bir marka haline gelerek bulunduğu yeri koruyor." Pamirin üzerinden attığı gerginlikle gevşeyerek anlatmaya başladığı sunum Hicran'ın yüzünde sıcak bir gülümseme oluşturdu. Pamiri çalışırken görmekten ne denli zevk aldığını fark ediyordu. Onun bir şeyleri böyle heyecanla anlatması ve kararlı dik duruşu.

"Pamir di değil mi?" Dedi Pars Katipoğlu konuşmasını bölerken.

"Evet ." Dedi Pamir sakin bir gülümseme ile.

"Bak Pamir, şirketinizin ne yaptığını ve kaç yıldır bu alanda olduğunuzu zaten biliyorum. Hakkınızda hiç araştırma yapmadan sizi buraya çağırır mıyım sence?" Pars Katipoğlunun baskın gözleri Pamirin üzerinde gezinirken devam etti.

"Bir madencilik şirketi. Zamanında oldukça revaçtaydınız fakat son iki senedir batıyorsunuz. Üstelik büyük bir hızla.."

"Düzeltmeye-"

"Lafımı bölme. Hiç hoşlanmam." Pars'ın baskın sesi ile Pamir sert bir nefes çekti içine.

"Şimdi karşıma gelmiş, bana batan bir şirkete ürün sat diyorsun. Üstelik sırada sizden çok daha iyi durumda olan şirketler varken. " alaydan oldukça uzak olan tınısıyla devam etti. "Neden seninle özel olarak görüşmek istedim biliyor musun?" Kollarını önündeki masaya yasladığında Pamirle göz göze geldiler.

"Hayır, ama merak ediyorum. " ortamdaki gerginlik Hicranı gererken Pars'ın yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu.

"Amcan'ı sevmedim. Niko denen şu çocuklada nefesimi harcamak gibi bir israfın gereği yoktu. Ama sen..." eli ileriye doğru kalktığında Pamiri işaret ederek devam etti. "Sende ışık var... kafanı kullanırsan ülkenin en iyilerinden olabilecek bir zekaya sahipsin."

Söylediği şey Pamir'in yüzünde şaşkın bir gülümseme oluşturduğunda Pars Katipoğlu konuşmaya devam etti.

"fakat şirkette söz hakkına sahip olmaman çok acınası. Şimdi sana ince ince işlediğim, bebeğim gibi özen gösterdiğim bu sistemi verecek olsam, o ölüm döşeğindeki şirketin yalnızca acıları diner. Ölümünü geciktirmez. Çünkü yapay zeka dediğin şey insan aptallıklarını telafi edemez. Şirketiniz son bir senede öyle yanlış yatırımlar yapmışki, her birinin altında Amcan'ın imzası var. Ben kendi sistemimi amcan kadar vizyonsuz bir adamın eline verip markamı lekelemem. Hakkımda az çok bir şeyler duymuşsundur. Sence bunu yapar mıyım?"

Baskın sesiyle Pamir'in zaten bilincinde olduğu her şeyi birer birer dökülmüştü. Pars gibi zeki bir adamın, varacağı sonuç anca bu olurdu. Amcasını bu konuda uyarmıştı.

"Belki hatalarımızı öğrenmenin bir yolu olsaydı, durumu tersine çevirebilirdik." Dedi Pamir kendinden emin bir fısıltıyla.

"Dinle beni dostum. " dedi Pars sırtını oturduğu sandalyede geri yasladığında. "Sirola bir sihirli değnek değil. Sizin şirketiniz ölüyor. Ve bir şey yapmadan böyle beklediğiniz sürece sizi hiç bir sistem kurtaramaz." Egolu baskın tavrına rağmen sesindeki samimiyetle Pamir sıkılgan bir nefesle konuştu. "Bir çıkış yolu arıyorum, elimizde kalan son şans Sirola." Dedi tüm samimiyeti ile.

"Büyük resmi göremiyor musun?" Dedi Pars şaşkın bir gülüşle." Beş sene sonra piyasada Boratav diye bir şirket kalmayacak diyorum. Sirola son umut diyorsun."

Gözlerini alayla devirirken devam etti. "Sana Sirola'yı satmayacağım. Kendime bu kötülüğü asla yapmam. Ama eğer bir tavsiye istiyorsan." Kaşları havalandığında Pamirden bir cevap ister gibi yüzünde gezdirdi gözlerini.

"Madem tek seçenek bu tavsiye, kabul..." Pamirin yüzünde üzgün bir gülümseme yer etti.

"Benim işim bilgisayarlar biliyorsun. Sıfırlar ve birler. Kod yazarım. Ben kimsenin akıl edemediği şeyler için küçük sayılardan bir sihir yaratır ve salak insanlara zekamı satarım. "

Pamir yüzündeki gülümsemeyi genişletirken karşısındaki adamın alaycı tarafını egosuyla nasıl harmanladığını açıkça görüyordu.

"Ama -" dedi Pars sandalyesini öne doğru çekerken. "Katipoğlu şirketleri bu piyasaya ip üreterek girdi. Bildiğin ip. Balıkçı ağlarından büyük bayrakları oluşturan iplere kadar hepsi. Dedemden ve babamdan bana kalan sadece bir ip işiydi. İpek böceklerinin kozalarını öğrenerek hayatımı bir hiçe adayabilirdim. Ama yapmadım. Risk aldım... kendi kaderimin iplerini elime aldım. Ve şimdi, ayda milyarlar kazanıyorum. Teknolojiden hiç bir şey anlamayan babama her Allahın günü milyonlar kazandırıyorum. İp işini yapanlara gelince, hepsi teker teker silindi. Çünkü sistem değişir, dünya değişir... değişmeyen tek şey değişimdir."

"Bilgisayar kodu mu yazmaya başlamalıyım?" Dedi Pamir alaylı bir gülüşle.

"O o kadar kolay bir iş değil." Dedi Pars Katipoğlu alaylı bir gülüşle. "Ama benden bir tavsiye istersen, demiri sadece çıkarma , satmaya başla derim."

Söylediği şey Pamir'in ve Hicranın yüzünde şaşkınlığa sebep olduğunda birbirlerine çevirdikleri yüzlerinde şaşkın bir ifade yer etti.

"Zaten satıyoruz." Dedi Hicran meraklı bir fısıltıyla.

"Büyük şirketlere yok pahasına mı?" Parsın gözleri karşısındaki kadının yüzüne döndüğünde devam etti. "Son anlaşmanız Almanlarla olmuş. Ham demir üzerinden yapılmış basit bir sözleşme."

"Hiç basit değildi." Dedi Hicran uyarıcı bir sesle.

"Basit." Dedi Pars inatla gözlerini karşısında ki elalarda sabitlediğinde. "Olabilecek en basit yöntem budur. Çıkardığınız demirleri galon galon satın alıp Çine sattıklarını biliyor muydunuz?"

Bakışları Pamire döndüğünde onun yüzündeki şaşkınlığı yakalayarak devam etti. "Sizden 3'e aldıklarını oraya 20'ye satıyorlar." Dudakları alayla kıvrıldı.

"Ben aldığım Paraya bakarım, onlar yurt dışında iyi bağlantılar kurduysa bu beni kötü bir iş adamı mı yapar?" Dedi Pamir.

"Kötü bir iş adamı değil ama çulsuz bir iş adamı yapar. Yerinde olsam ilk uçağa atlar Çin'e giderdim. O masaya oturur Almanlardan aldıkları demiri onlara çok daha altında satardım. Tüm dünyayı gezerdim. Her kapıyı çalardım. Eğer kurtulmak istiyorsam harekete geçerdim. Bir yapay zekadan medet ummadan önce tüm olasılıkları elerdim."

Yavaşça sandalyesini geri ittiğinde bakışlarını kol saatine çevirdi. "Sizinle tanışmak güzeldi."

Sözlerinin ardından odasının kapısını Sibel tarafından açıldığında Pamir ve Hicran yavaşça ayağa kalktılar.
Pamirin gözleri düşünceli bir ifadeyle Pars Katipoğluna döndü. "Her şey için teşekkür ederim..." elini oturan adama doğru uzattığında Pars'da oturduğu yerden uzanıp elini sıktı.

"Bir kozanın içindesin Pamir, ama unutma dışarıda koca bir dünya var, güvenli limanda sabit duran hiç bir gemi yeni kıtalar keşfedemez." Hafifçe göz kırptığında Pamirden sıcak bir gülümseme aldı.


"Sana Siroladan çok daha iyi bir şey sattım. Bunu değerlendir." Dedi emin bir sesle.

Pamir ," tavsiyenizi dikkate alacağım..." diyerek geri çektiği eliyle beraber Hicranıda yanına alarak çıktı odadan.

Arkalarından kapanan kapı ile dışarıda baş başa kaldıklarında Hicran sert bir nefes verdi dudaklarından dışarıya. "Ne tuhaf adamdı..."

"Zeki insanlar en başta herkese biraz tuhaf gelir, ama söylediği şeyler... "

"Yapabilir misin gerçekten ?" Dedi Hicran meraklı bir fısıltıyla.

"En azından denedim diyebilmek istiyorum. Bu herşeyi kökten değiştirebilir..."

"Vay be... pekala... etrafımızda ki gereksiz insanlar yerine bir kaç Pars Katipoğlu daha alabilsek ne iyi olur." Sıkkın sesiyle bakışları Pamire döndü.

"Evde canını sıkacak bir şeyler olmuş belli. Buradan şirkete geçecekler, biz çalışma bahanesi ile eve gidelim. Konuşuruz? Hem şu dünyaya açılma mevzusunun üzerinden de geçmiş oluruz..."

"Nasıl istersen..." Hicran'ın yüzündeki gülümseme ile adımları toplantı odasına döndü.


Loading...
0%