Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27.Bölüm-Gün Dönümü...

@nurdogru26


Sessiz sedasız paylaştığım bu bölümle birlikte size bayramda verdiğim sözü yerine getirmiş bulunmaktayım ☺️


KEYİFLİ OKUMALAR BEBEKLERİM ♥️


Pamir

Telefonumun alarm sesiyle birlikte sıçrayarak uyandım, komodinin üzerinde duran telefonun tiz alarmını kapattığımda kendimi yatağa geri bırakıyordum.

Bakışlarım tavana döndüğünde buranın kendi evim olmadığını fark ettim ve zihnim ansızın dün geceye evrildi.

Hızla başımı soluma çevirdiğimde Hicranı üzerindeki ince pikeyle çırılçıplak yatarken buluyordum.

Yüzümde yayılan sıcak gülümseme ile usulca ona doğru sokulduğumda kolumu yavaşça beline sardım ve küçük bedenini kendiminkine yasladım.

Tatlı bir mırıltıyla kıpırdandı ve bana doğru sokuldu, uyanacağını düşünmüştüm fakat dünün yorgunluğu onu deliksiz bir uykuya mecbur bırakmış gibi.

Dudaklarım yastığa saçılan saçlarının arasından ensesine doğru uzandığında, içime çektiğim güzel kokusuyla sıcak bir öpücük bıraktım ve öperek omuzuna doğru ilerledim.

Huylanarak mırıldandığında daha fazla rahatsız etmek istemediğimi biliyordum. Hava alanına geç kalmakta istemiyordum, muhtemelen yarın sabah yeniden yanında olacaktım zaten, şimdi biraz huzurla uyumasına izin vermeye karar verdim.

Güzel saçlarına bıraktığım küçük öpücükle bedenini serbest bıraktım ve dikkatle kalktım yataktan.

Yere serilen kıyafetlerimi sessiz sedasız giyindiğimde uzanıp telefonu cebime koydum, gözlerim yatakta huzurla uyuyan Hicrana döndü.

Onu bırakmak istemiyorum, böyle bir gecenin ardından tek dileğim saatlerce yanında kalmak ama gitmem gerek, geç kalma gibi bir şansım yok.

Bakışlarım odanın içinde dolandığında köşedeki masanın üzerinde fark ettiğim not kağıdına doğru ilerledim, kalemlikten çekip aldığım bir kalemle kopardığım not defterinin üzerine aceleyle küçük bir mesaj bıraktım.

"Dünyanın en güzel kadını, Şimdi gitmek zorundayım fakat geri geldiğimde bir daha ayrılmamız gerekmeyecek. Seni çok seviyorum. - Pamir"

Komodinin başına bıraktığım notla birlikte uzanıp saçlarına sessiz bir öpücük bıraktım ve henüz gün yeni ağarırken açtığım pencereden dışarıya doğru sarkıttım kendimi.

Aceleyle aşağıya atladım ve arabaya doğru ilerledim.
Daha fazla oyalanmadan araca bindim ve hızla çıktım mahalleden.

Telefonu iç cebimden çıkardığımda son arananlardan serdarı aradım ve çalan telefonu kulağımla omzumun arasında sıkıştırdım.

İkinci çalışta açılan telefonda sağ kolumun sesi duyuldu.

"Günaydın Pamir Bey. " dedi. Sesi hareketli bir tempoda gelirken yönümü çoktan hava alanına çevirmiştim bile

"Uçak biletim ayarlandı mı?" Aceleyle gaza yüklenirken gözlerim ön paneldeki saate dönüyordu. Uçağın kalkmasına 45 dk vardı ve acele etmem gerekiyordu.

"Ayarlandı efendim, orada indiğinizde sizi alması için bir araç hazır şekilde bekliyor olacak. Davut bey tüm küçük ayrıntıları halletmiş, şimdi size yalnızca şirket taban belgeleri gönderilecek oda muhtemelen birkaç saat içinde mail adresinizde olur." Yaptığı bilgilendirici konuşmayla gergin bir nefes çektim içime.

"Niko ve amcam hisselerin çoğunluğunun benim üzerime geçtiğini ne zaman öğrenecekler?" Dedim ve yanan kırmızı ışıkla yavaşladım.

"Bir saat sonra bir toplantı olacak, yönetim kurulu bizzat yeni düzenlemeyi kendilerine açıklayacak efendim. Fakat siz burada değilken böyle bir şeyin olması beni ürkütüyor."

Sesi öyle tedirgin geliyordu ki, yüzümde alaylı bir gülümseme oluştu.

"Hiç bir şey yapmazlar ." Dedim kibir dolu bir fısıltıyla.

"Efendim Amcanızın şirket ile ilgili olayları nasıl ciddiye aldığını çok iyi biliyorsunuz, yolun sonunda size bir şey olmasından korkuyorum..." dedi, sesi oldukça ciddiydi.

Umursamaz bir alayla korkusunu savuşturdum başımdan.

"Bana hiçbir şey yapamazlar, çünkü ben ölürsem tüm mal varlığım biricik karıma kalacak. Yani öyle ya da böyle benden bir daha tek bir kuruş bile alamayacaklar." Dedim.

Trafik lambalarının yeşile dönmesiyle hızla gaza yüklendim yeniden. Bugün hayatımın fırsatını yakalamak üzereydim, eğer bu işi kapabilirsem her şey tümüyle değişirdi biliyorum.

Artık kaçıp saklanmadan yaşayacağım, masanın başındaki sandalyeyi çekip çekinmeden oturacağım bir hayat beni bekliyor.

İstenmeyen bir kadının istenmeyen oğlu olma kimliğimden bugün sıyrılıyorum.
Ve bu aileye önünde diz çökmeleri gerekecek dindar bir kadını gelin olarak getiriyorum.

Eskiden olsa utanç duyacağım bu durum şimdi gurur kaynağım. Hicranla gurur duyuyorum, beni sevdiği için, sevgisini kazanabildiğim için kendimle de gurur duyuyorum.

Onun gibi zeki, güzel ve merhametli bir kadın, benim hayallerimin çok ötesinde biliyorum ama bana nasip oldu işte, yaratıcımın beni sevdiğini göstermesinin daha iyi bir yolu olamazdı her halde. Bana Hicranı veren Allah'ın sevgisinden şüphe duymam; ahmakça olurdu.

🪽🪽🪽

Salih efendi sokağın başında tam 10 dakikadır öylece duruyordu.

Namazdan döndüğü erken saatlerde evine doğru ilerlerken kızının penceresinden atlayan Pamir'i gördüğü andan beri aradan geçen on dakikada öfke, kaygı ve hayal kırıklığı ile dakikalarca dona kalmıştı.

Herkesten sakındığı, bir mücevher gibi sakladığı biricik kızı odasına bir adam almış ve bu adam sokakta kimsecikler yokken sinsi bir hırsız gibi evinin penceresinden atlayıp lüks aracına binerek uzaklaşmıştı.

Hırsızdı; evine girip kızının namusuna göz koyan, Salih'in tüm onurunu ayaklarının altına paspas yapan, millet içine çıkılmayacak bir lekeyi önce Salih'in sonra Hicranın alnına çalan bir hırsız.

Boğazından yukarıya yükselen boğulma hissi ve kan kırmızıya dönen öfkeli gözleriyle, tetiklenen ince kalp sızılarına aldırış etmeden evine doğru ilerledi.

Attığı her adımda boğazı daha da kuruyor, eve yaklaştığı her saniye kızını daha da kaybediyordu.

Durdu, apartman kapısının tam önüne geldiğinde durdu ve başını hicranın penceresi açık, perdesi dışarı savrulan penceresine çevirdi. Bir umut yanlış gördüğüne inanmak istemişti, bir umut biricik masum kızının ona bunu yapmamış olmasını dilemişti. Ama yanıldı.

O genç adam, kendi evinden kendi evladının odasından korkakça çıkıp kaybolmuştu gözden.
Düşündü Salih, belki hiç gelmeselerdi bu koca şehre, hiç bulaşmasalardı o zaman ailesi böyle yerle bir olur muydu?

Milletin karşısına dikilip okuttuğu kızını hiç okullara göndermeseydi o zamanda böyle kara çalar mıydı alnına?

Artık düşünmenin bir faydası yoktu, nitekim olan olmuştu.
Boğazına kadar ilikli düğmelerden birkaçını açtı ve giderek daralan nefesini rahatlatmaya çalışarak binanın kapılarından içeri girdi.

Çıktığı her basamak acabalar doğurdu kafasında, kaç gece böyle habersiz geçmişti? Kaç gece evine şerefsizleri almıştı?
İlhami'yi istememişti Hicran, Salih düşündükçe buna da yorumlar kattı kendi cahil zihninde.

Ona göre Hicran artık bu yolun yolcusuydu, elbette evlenmek istemeyecekti. Alışmıştı bir kere düzelir miydi hiç?

Öldürmeyi düşündü o çılgın fikirlerin arasında birkaç saniye, Allahtan bile korkmayan bu kızını belki öldürerek kurtarırdı kirlenmiş ruhunu. Aksi halde ne olurdu ilerisi? Nerelere düşerdi kızı kim bilir!

Ne haberler okuyordu gazetelerde, neler görüyordu yaşlı gözleri ekranlarda. Hayat kadınına dönüşen gencecik kızlardan biri de Hicranı olacaktı belki de. Onun hicranı, sütte leke olsa Hicranında olmazdı ama artık her şey değişmişti.

Bu koca şehir onları değiştirmişti, önce karısını aldı ellerinden sonra borç batağına sapladı, bu da yetmedi şimdi onuru gururu da gitmişti Salih'in elinden.

Ne kalmıştı geriye. Hiçbir şey.

Evin kapısını açıp içeri girdiğinde ardından sertçe çarptığı kapıyla birlikte adımlarını Hicranın odasına çevirdi.
Önce mutfağa uğrayıp bir bıçak almak istedi fakat gönlü izin vermiyordu. İnsan kendi kızına nasıl kıyardı.

Bu olayın suçlusu yalnızca hicran mıydı? Salih kendini suçlarken buluyordu. O sahip çıkamamıştı kızına, kol kanat gerememiş göz kulak olamamıştı.

Hicranın kapısına geldiğinde öfkeyle zorladığı kapının kilitli olduğunu fark ettiğinde öfkesi daha da hiddetlendi camdan olan üst kısma geçirdiği yumrukla elleri kan içinde kalırken kapının üst kısmı tuzla buz oluyordu.

Berat sesin hiddetine uyandı ve koşarak çıktı odasından, tam o sırada hicran korkuyla sıçradı yatakta, çıplak bedenini örtme niyetiyle pikeyi boynuna kadar çekse de babasının kırık camdan gördüğü sureti korkuyla ayaklanmasına sebep oluyordu.

Salih elini kırık kısımdan sokup anahtarı çevirdiğinde kapı tamamen açılmıştı.

"Baba..." dedi hicran, utanç, korku ve uyku sersemliğiyle.

Çırılçıplaktı, üzerini sardığı pikeye rağmen kendini kötü hissediyordu ama anlayamadı. Neden odasının camı böyle kırılmış, neden babası sabahın köründe odasına böylesine korkunç bakan gözlerle girmişti.

Bakışları yatağa döndü, Pamir çoktan gitmiş ve bir başına uyandığı yatakta hafif bir kırmızı leke vardı, korkuyla o tarafa doğru ilerledi ve gecenin izi olarak beyaz çarşaflara bulanan hafif pembeliği yastığıyla kapattı.

"Baba ne oluyor..." dedi Berat korkuyla bir babasına bir de şaşkın kız kardeşine bakarken.

"Geberseydin!" Dedi Salih büyük bir öfkeyle, adımları hicrana dönerken ne olduğunu anlayamayan genç kız üzerindeki pikeyi öyle sıkı tutuyordu ki kendine doğru gelen babasının sert tokadı suratına indiğinde ansızın yere savruldu.

Göğsünde sıkıca tuttuğu pikeyi bir saniye bile bırakmazken Salih Efendi kızını çıplak görmenin öfkesiyle belindeki der kemeri çıkardı ve bir kez daha haykırdı.

"Seni böyle göreceğime ölseydin! Öldürseydin kendini rezil!" Ardından sertçe inen kemer Hicranın çıplak omuzlarına indi

Acı bir çığlık sert derinin tok sesiyle odada yankılandığında Hicran babasından ilk kez gördüğü şiddetin korkusu ve kalp kırıklığıyla haykırdı.

"Aaaa!"

Yeniden bir kemer darbesi indi narin bedenine, bu kez yere kapaklanan vücudunda sırtına derin bir acı bırakıyordu babası, Salih Efendi öfkeyle aldığı soluklar eşliğinde durmaksızın indirdi kemerini üst üste darbelerle.

"Senin-" bir kez daha indirdi kemeri kızının bedenine ve devam etti "Gibi bir kızım-" ve bir kez daha, çarptığı yer kan toplarken Hicran feryat figan bağırıyordu. "Yok!" Dedi Salih tüm kini ve öfkesiyle.

"Baba..." şaşkınlığın, can yanmasının ve kırgınlığın getirdiği yaşlarla Salih'e çevirdiği yüzüyle, saçları babasının yaşlı elleri tarafından sertçe kavradı ve sürüklenmeye başladı.

Hicran korkuyla çığlık atarken sesi tüm evi inletti. "Baba ne yaptım... " dedi nefes nefese.

Elleri üzerindeki pikeyi sıkıca tutsa da sürüklenmek onu üstünde tutmayı zorlaştırıyordu. "Baba ne yaptım..." dedi yeniden çaresiz bir Bağırtıyla.

"Haram olsun Hicran! Sana yedirdiğim her lokma haram olsun!" Bağırtısı tüm evi inleten Salih kızını Mutfağa kadar sürükledi.

"Baba kızın üzeri açılıyor ne yapıyorsun!" Berat araya girerek babasının koluna sarılsa da Salih oğluna da sert bir tokat atarak hicranı mutfak halısının üzerine serdi.

Çekmeceyi açtığımda büyük kasap bıçaklarından birini aldı ve yerde acıdan titremesine rağmen hala üzerini örtmeye çabalayan hicrana doğru savurdu.

"Aaa!" Hicran korkuyla geri kaçarken kopan saç telleri üzerindeki beyaz pikede siyahça belli ediyordu kendini. Hicran çaresiz bir hıçkırık tutulması içine çekilmişti, panik atak yaşıyordu ve giderek daralan nefesiyle birlikte bilincini yitirmek üzereydi, tüm bedeni sızıdan titrerken o hala nedenini anlamaya çalışıyordu, öyle bilinçsiz bir anın içindeydi ki hiçbir cevap bulamıyordu kafasında, kâbus olmalıydı, bu koca bir kâbus olmalıydı, aksi halde babası ona nasıl böyle davranır...

"Öldüreceğim! Seni ellerimle öldüreceğim, diyecekler ki Salih namusunu yerde bırakmadı!"

Savurduğu son tekmeyle hicranın kafasına gelen darbe küçük bedeni mutfakta boylu boyunca yere sererken, genç kız öylece kendinden geçiyordu.

Salih'in elindeki bıçakla hicrana doğru gidişiyle Berat hızla babasını kolundan tutup geri itti.

"Delirdin mi ne yapıyorsun!" Kardeşinin Önüne geçen berat korkulu bir öfkeyle babasına bakarken hala uyku sersemliğini atamadı.

"Senin Bacın bizi mahvetti! Senin bacın, her gece odasına bin bir türlü adam alıyor Berat Efendi! Nasıl abisin sen söyle bana! " oğluna doğru savurduğu bıçakla bu kez geçirdiği cinnetin yönü değişiyordu.

"Sizin gibi evlat olmaz olsun! Sizin gibi evlat-" sözleri yarıda kalırken kesilen nefesiyle elindeki bıçak boşa çıktı ve zemine çarparak düştü, ardından Salih'te olduğu yere yığılıyordu.

Berat korkuyla babasına doğru ilerlediğinde başını kollarının arasına aldı ve nabzını kontrol etmeye çalıştı.

"Baba!" Dedi çaresiz bir bağırtıyla.

"Baba cevap ver!" Yeniden aynı çaresiz çağrı.

Bakışları omuzunun üzerinden geri döndüğünde hicranı yerde baygın halde buluyordu.

Beratın zihnindeki panik alarmı ne yapacağını bilemeyişiyle onu afallattığımda hızla odasına doğru koştu, telefondan acil servisi aradığında, babasının hicranı kiminle gördüğünü anlayamıyordu. İnsanlara ne diyecekti, kapıya gelen ambulansa çıplak binen kardeşini görenler ne düşünecekti.

Tüm bu olanlar sonrasında nelere sebep olacaktı kim bilir...


Loading...
0%