Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm-Yersiz Yurtsuz...

@nurdogru26

HİCRAN

Kulaklarımda yankılanan uğultularla yatağın içinde sıçrayarak uyandım.
Kendi odamda kendi yatağımda hala çırılçıplaktım ve üzerime öylesine örtülen pikeyle bırakılmış gibiydim.

"Baba.." hızla kalktım yataktan, başım hafifçe dönerken son hatırladığım şeyin babamın bağırışları olduğunu hatırlıyordum, elindeki bıçakla tüm evi inlettiğini.

Adımlarım titreyen bacaklarımla birlikte gardıroba döndüğünde aceleyle üzerime bir kaç kıyafet geçirdim.

Hiç bir şey anlamıyorum, hiç bir şeyi mantık süzgecimden geçiremiyor ve bir sonuca varamıyorum, tek bildiğim babamın hakkımdaki korkunç düşünceleri.

Şimdi beynimde uğultularla çoğalan ve bitmek bilmeyen bir tekrarın içinde beni hapseden gurur kırıcı o sözler.

Adımlarım odamın kapısına döndüğünde açılan kapıyla evin içindeki sessizlik beni karşıladı.
Bakışlarım mutfak tarafına döndüğünde aynı yankılı ses gözlerimi yakıyor , yanaklarım sıcak yaşlarla ıslanıyordu.

"Haram olsun Hicran! Sana yedirdiğim her lokma haram olsun!"

"Öldüreceğim! Seni ellerimle öldüreceğim, diyecekler ki Salih namusunu yerde bırakmadı!"

Sözler bir insanı böyle yakabilir miydi? Böyle ölüme sürükleyip bu denli sızlatabilir miydi canını ?
Babam ne öğrenmişti, neyi öğrenmişti... Pamir'le evlendiğimi mi ? Berat mı bir şey söyledi anlamıyorum... Hiç bir şey anlamıyorum..

Canım acıyor, yediğim dayağın çektiğim acıyla hiç bir bağlantısı yok, canımı yakan babamın sarf ettiği o sözler.

Evin kapısı açıldığında korkuyla bakışlarım o tarafa döndü, Berat'ın içeri giren öfkeli bedeni ile çarpan kapı üstüne kapanıyordu.

"Hicran!" bağırışı evi inlettiğinde olduğum yerde sıçradım.

Adımları odama döndüğünde koridorda karşı karşıya geldik. Gözlerimden akan yaşlara yenileri eklenirken öfkeli soluklar eşliğinde bir kaç adımıönümde durdu.

"Berat..." titrek sesimle ellerini saçlarından geriye iğrenici bir tıslamayla ittirdi.

"Görmüş! Pamir'i odandan çıkarken Camından atlarken görmüş!" dedi öfkeyle bağırırken.

Bir soluk, nefes borumda tıkanıp kaldığında geriye doğru sendeledim. Sırtım odamın kırık camlı kapısına yaslandığında başımı iki yana salladım. "Hayır..." diyebildim, fakat fısıltım ona ulaşamayacak kadar cılızdı.

"Sana söyledim!" üzerime doğru geldiğinde elleri omuzlarımı sertçe sardı ve beni sarsa sarsa bağırdı. "O Adam ailemize tamda bunu yapacaktı biliyorum! Babam ne halde haberin var mı?! Ölüyor lan ölüyor! Senin yüzünden, sizin yüzünüzden."

sarsılan bedenim geriye doğru ittirildiğinde sert bir nefes boğazımdan yukarı yükseldi. "Hayır." dedim hıçkırıklara bulanırken. deli gibi tekrara düşüyordum, boğazım sızlıyor, genzim yanıyor ve ben başımı çıldırmış gibi iki yana sallıyordum.

"Hayır, sen söyledin... sen söyledin..." yere çökerken çaresizlik tüm bedenimin üzerinde görünmez bir kalkan oluşturuyordu.

"Nefretin öyle büyük ki sen söyledin... Ben söyleyecektim, ben uygun bir zamanda söyleyecektim.."

"Camından atlarken görmüş diyorum lan! neyini anlamıyorsun... Başka kimler gördü Allah bilir! O adamı camından içeri girip çıkarken gören kaç insan vardı kim bilir! Duramadın, bir türlü rahat duramadın!" bağırtısıyla birlikte kolumu sıkıca sardı ve beni yerden kaldırdı.

"Ne yapıyorsun.." dedim titreyen ağlamalarımın arasında.

"Defol!" bedenimi kapıya doğru sürüklerken hiç düşünmeden daire kapsına doğru savurdu bedenimi.

"Berat.." dedim inanamaz bir ifadeyle.

"Geldiğinde seni görmek istemiyor! seni evinde de etrafında da görmek istemiyor! Gideceksin bu evden!"

"Berat, saçmalama... " ağlamam hızlanırken üzerime doğru gelip kapıyı açtı ve beni apartmana doğru savurdu.

"Bir babam var Hicran, onu senin pisliklerin yüzünden kaybetmeyeceğim!" Kapı suratıma sertçe kapanmadan önce duraksadı ve ekledi "Sende de biraz baba sevgisi kaldıysa defol git adamın gözüne gözükme, bırak ne kadar ömrü kaldıysa şerefiyle yaşasın! Eğme yüzünü daha fazla yere git işte." titreyen sesiyle suratıma çarptı evin kapısını.

Evimin kapısını...
Benim evimin kapısı öylece çarpıldı yüzüme.
Olduğum yerde dona kalırken her şeyin böyle hızla mahvolduğunu anlamam zaman alıyordu, bitmişti.
Ailem dediğim insanlar beni böylece ittirmişti işte kapının dışına.

Geriye doğru attığım bir kaç adımla sırtım apartmanın soğuk fayanslarıyla bütünleşti, öylece yüzüme kapanan kapıya baka kalıyordum. Bacaklarım titriyor bedenim gücünü salmak için an kolluyor gibiydi.

Apartmanın kapısı açıldığında bakışlarım bulanıklaşan görüşümle o tarafa döndü.
Üst komşumuz makbule abla çıktığı merdivenlerle yüz yüze gelmemizi sağladığında bana bıraktığı yargılayıcı bakışları gördüm, ağzının içinden bıraktığı bir kaç cık cıklama ile öylece yanımdan geçti ve evine uzanan merdivenlere ilerledi.

O an alıyordum ki Berat haklıydı, tüm mahalle biliyor olmalıydı, o bağırış çağırış herkesi ayağa kaldırmış olmalıydı, babam ne yapacak diye düşünmeden edemedim. Bundan sonra ne yapacak... Nasıl yapar ? Berat haklıydı benimle nasıl kalır burada...

"Pamir..." derin bir nefesi içime çektim ve yüzümdeki yaşları avuçlarımın içiyle sildim ve yitip giden gücümü toplamaya çalıştım.

O çözerdi, eğer babamın karşısına çıkarsak ve evlendiğimizi söylersek yine üzülürdü ama bilirdi en azından, kızının namussuzluk yapmadığını bilirdi.

Adımlarım üzerime kapanan kapıya doğru döndüğünde sertçe çalmaya başladım, ama açılmadı.

"Berat!" bağırtım apartmanda yankılandığında rezilliğimizi düşünemiyordum artık, yeterince rezil olmuştuk zaten.

"Aç kapıyı Berat! " bağırtım bir kez daha yankılandı apartmanda.

Kapıya inen yumruklarımın arasında üst katların kapılarının birer birer açıldığını duyuyordum, insanlar sorun varsa izlemeye bayılırdı, kendi hayatlarındaki kusurları görmezlerdi ama başkalarınınkini parmakla göstermeye bayılırlardı.

"Berat ! Eşyalarımı alacağım aç şu kapıyı!" yeniden indirdim yumruklarımı.

Kapı öfkeyle açıldığında bağırtısı apartmanı inletti. "Hala diretiyorsun Hicran, Siktir ol git!"

Sözleri canımı yakmıyordu artık, tek istediğim kendimi babama açıklamaktı. "Çekil !" bedenini kenara ittirdiğimde oyalanmadan odama doğru ilerledim, kırık camların üzerinden atlayıp içeri girdiğimde başıma hızla bir eşarp bağladım ve yatağın yanında duran telefonumu aldım.

Adımlarım berjerin üzerinde duran çantama döndüğünde oyalanmadan onuda alıp çıktım.

Aceleci adımlarım Salona döndüğünde Beratın açık kapıda öfkeyle beklediğini görüyordum. Yüzüne bile bakmak istemiyordum.

Yanından hızla geçtim ve çıktım daire kapısından , bu kez kendi isteğimle. Kapı önündeki ayakkabılarımı hızla ayağıma geçirdiğimde arkama bile bakmadan apartmanın çıkışına doğru ilerledim.

Dışarı çıktığımda dışarıdaki insanların ellerindeki yemişler eşliğinde konuştuklarını görebiliyordum. Mahallenin teyzeleri çoktan kritik yapmaya başlamışlardı ama umursamadım.

Durdum ve telefonumdan Pamir'in numarasına tıkladım.
Adımlarım mahallenin çıkışına doğru ilerlerken üzerime dönen bakışları görmezden gelmek canımı yakıyordu. Hakkımda kim bilir neler diyorlardı. Ailem hakkında kim bilir neler düşünüyorlardı, oysa ben kötü olan hiç bir şey yapmamıştım bilmiyorlar, ben üzerime yapıştırdıkları hiç bir haysiyetsizliği yapmamıştım.

Ana caddeye çıktığımda kulağımdaki telefonun sesli mesaja düştüğünü duydum, ve derin bir nefes alarak kaldırımın kenarında durdum.

Kulaklarımdaki sinyal sesinden sonra en azından sesli mesaj bırakmak mantıklı olur diye düşünüyordum, telefonu açınca bana dönüş yapacaktır.

"Pamir, ben eve gidiyorum... Burada.." sustum, yutkunmam öyle uzun sürdü ki ne diyecektim bilmiyorum... babam çıldırdı, berat beni evden attı ? nasıl denir..

"Burada her şey mahvoldu, yalvarırım.." ağlamaya başladığımda onunla konuştuğumun bilincine henüz varıyordum, bu rahatlama beni yeniden ağlamaya iterken devam etti. "Yalvarırım beni ara, her şey birbirine girdi Pamir, evde- evden çıktım kendi evimize geçiyorum, ara ben-"

Sözlerim tamamlanmadan telefon kapandı. Mesaj süresi dolmuştu, kapanan telefonla birlikte yönümü caddeye çevirdim. Bir an önce uzaklaşmam lazımdı buradan bir an önce gitmem gerekiyordu.

Yoldan geçen bir taksiye yavaşça el kaldırdığımda bunun Hamitlerin durağının taksisi olduğunu gördüm fakat daha fazla burada kalmayı göze alamayarak yavaşlayan taksinin arka koltuğuna bıraktım kendimi.

"Hicran hanım..." dedi taksi şoförü şaşkın bir sesle.

"Şile... " sesim kısılırken nefesimi topladım ve yeniden konuştum "Şileye gideceğim." diyebildim bakışlarım camlara döndüğünde ağlamam hızlanıyordu.

Araba hareket ettiğinde bakışlarım mahallede gezindi, yanlarından geçtiğimiz evler birer birer ufukta kayboluyor ve ben buraya başım dik bir şekilde girebilmek için Pamir'e ulaşmak zorunda olduğumu biliyordum.

Babama yanlış bir şey yapmadığımı kanıtlamamın tek yolu buydu belli ki...

🕊🕊🕊

Taksi büyük evin güvenlik kapısında durduğunda titreyen ellerimle çantamdan çıkardığım cüzdanımdan çekip aldığım paraları şoföre doğru uzattım.

"Teşekkür ederim..." dedim ve aşağıya doğru bir adım attım.

Hava çoktan kararmaya başlarken ben güvenlik kapılarına doğru ilerledim ve soğuk demiri hafifçe çaldım.

Arkamdaki taksi hala gitmemişken gergince kapının bana açılmasını bekledim, bir an küçük bir an bu kapıda bana açılmazsa diye düşünürken buluyordum kendimi.

Ne yapardım? Tüm kapılar yüzüme birer birer kapandığında ne yapardım?

Güvenlik tarafından açılan kapıyla beklemeden bahçeye doğru ilerledim ve ardımdan kapanan kapının sesiyle bedenimi görevliye çevirdim.

"Hoş geldiniz Hicran hanım." dedi şaşkın bir şekilde beni süzerken. Kim bilir nasıl gözüküyordum, bana bıraktığı dehşet dolu bakışların başka bir nedeni olamaz her halde.

"Pamir..." dedim titrek bir fısıltıyla.

"Ülke dışındalar efendim fakat-" gözleri eve döndüğünde içeride kopan bağırışlar dikkatimi çekiyordu.

"Öldüreceğim! O şerefsizi ellerimle öldüreceğim!" bu Niko Boratav'ın öfke solu bağırtısıydı.

"Ne oluyor.." adımlarım eve doğru dönerken içerideki gerginlik açık olan ana kapıdan bana kadar ulaşıyordu.

"Efendim sakin olun..." serdardın sesiyle açık kapıdan içeriye doğru bir adım attım. Hizmetli salon kapısında olan biteni gizlice dinlerken beni görerek hızla uzaklaştı oradan. Şimdi onun bıraktığı yerde ben duruyordum ve kulaklarımda kopan bağırışla dikkatimi konuşulanlara veriyordum.

"Kandırdı beni! beni kandırdı orospu çocuğu."

başım salon kapısından içeri uzandığında serdardın bakışları gergince Niko'nun üzerinde dolanıyordu.

"Pamir bey gelince size gerekli olan açıklamayı-"

"Siktirme lan açıklamayı! Bana o kızı sikenin hisseleri alacağını söyledi! Gidip onunla evlenmek anlaşmanın hiç bir şartında yoktu!" dedi.

Serdar sıkkın bir ifadeyle gözlerini devirirken bakışları kapıda onları dinleyen beni buldu. O an suratının beyaza bulandığını görüyordum.

Duyduklarıma bir anlam veremezken Niko neden bahsediyor anlayamıyordum.

"Niko bey artık gidin." dedi Serdar kendini toparladığında.

"Hiç bir yere gitmiyorum! Beni kandırdınız, sen ve o şerefsiz patronun beni kandırdı lan!" Serdarın üzerine doğru yürüdüğüne hızla içeri girdim.

"Niko bey..." dedim şaşkınlıkla.

Bakışları beni bulduğunda Serdarın yakalarını serbest bırakıyordu. "Bakın burada kimler varmış!" bağırtısı eşliğinde üzerime dönen adımları Serdarın aramıza girmesiyle sekteye uğradı.

"Uyarıyorum Niko bey, uzaklaşın!" sert sesiyle beni korumaya aldığını görüyordum.

"Bak sen şu işe, demek artık koruduğun tek kişi Pamir değil! Artık onun küçük orospusunu da koruyorsun!" bağırtısıyla hızla serdarı kenara çektim ve öfkeyle Nikoya doğru büyük bir adım attım.

"Topla ağzını!" tıslamam ondan alaylı bir hırıltı aldı.

"Sen aldığın o soy adı bana borçlusun Hicran! Sen bu ailede yer edinebildiysen her şeyi bana borçlusun!" aşağılayıcı sesiyle neye uğradığımı şaşırıyordum.

"Ne saçmalıyorsunuz?!" dedim öfkeyle bağırırken bu gün tek bir hadsizliğe daha tahammül edemeyecektim!

"Bahsetmedi değil mi?" dedi gözleri alayla beni süzerken.

"Buna şaşırdım işte, oysa ben ikinizin tüm varlığımızı elde etmek için en başından beri iş birliği yaptığınızı düşünmüştüm." sırıttığında öfke dolu bakışları Serdara döndü.

"Söylemedi ona değil mi?" dedi kötü bir kahkaha ile.

"Niko bey çıkın!" dedi serdar, arkamdan gelip Nikoyu kolundan tuttuğunda öfkeyle kapılara doğru çekiştirdi.

"Bırak lan!" Niko kendini Serdarın ellerinden kurtardı ve hızlı bir hamleyle kolumu sardı, bedenimi kendininkine çarptığında iğrenç bir hırıltıyla fısıldadı.

"Seni sikmek bile istemedim, eğer biraz olsun ilgimi çekseydin küçük ucube yatağına giren Boratav ben olurdum ama hayır, Pamir belli ki zevksiz bir adamdı!" duyduklarımla şoka uğrarken devam etti.

"Biz bir anlaşma yaptık! Seni ilk siken tüm hisseleri alırdı, bil bakalım zeka küpü?! Kimin altında inledin bil bakalım! Sözde her biriniz tanrıdan bahseder ondan korktuğunuzu söylersiniz, ama para senide tıpkı onun annesi gibi itaatkar bir fahişeye çevirdi-"

Suratına geçirdiğim sert tokatla sözleri yarıda kalırken sertçe boğazıma sarıldı ve beni arkamdaki koltuğa geçirdi.

nefesim daralırken büyük bir nefretle boğmaya başladı. "Gitti lan! Tüm param gitti! Sen bacaklarını kapalı tutamadın diye gitti!"

Serdar üzerimdeki Nikoyu sertçe tutup geri savurduğunda belindeki silahı çekti ve kendine doğru gelen Niko'nun üzerine doğrulttu.

"Beni mi vuracaksın!" dedi Niko öfkeyle.

"Gerekiyorsa!" dedi Serdar öfkeyle .

Fırlatıldığım koltuktan kalktım ve sıkılan boğazımı yavaşça ovuşturdum, nefesim düzene girerken Niko'nun söylediği şeylerin gerçekliği beni put gibi hareketsiz bırakıyordu.

"Yalan söylüyorsun..." dedim fısıltılı bir çaresizlikle.

"Öyle mi?" dedi Niko ve adımları ortadaki sehpaya ilerlerken masanın üzerindeki anlaşmayı suratıma fırlattı.

"Oku bakalım aptal! her bir satırı oku dikkatle!"

"Hicran hanım sandığınız gibi değil.." dedi Serdar korkuyla fısıldarken, silah hala Niko'nun üzerindeyken üzerime fırlatılan dosyayı yavaşça açtım.

Başlığında şirket hisseleri yazan dosyanın satırlarını teker teker okumaya başladığımda, boğazım düğümleniyordu, tüm şirket hakları anlaşma sonucunda kazananın üzerine geçeceğini belirten bir ibare ile son sayfayı çevirdim.

Gördüğüm satırla beynimden içeriye bir kurşun yemiş gibi sarsıldım, avuçlarımın arasındaki dosya boşa düşerken kulaklarımdaki çınlama ve gözlerimdeki yanmalar bakışlarım yavaşça Niko ya döndü.

"Anladın mı şimdi?" dedi öfkeli bir iğrentiyle.

"Evliliğin, her şey sahteydi! hepsi şirketi istediği için yaptığı bir oyundu aptal! çocukluktan beri arzu ettiği her şeyi ona sunan bir anlaşma! Seninle birlikte olmasıyla kazanan o oldu!" yeniden dirilen öfkesi umurumda bile değildi, zihnim yalnızca uğultularla dolup taşıyordu.

Hatırladıkça canımın acısı şahlanıyor, bana dokunuşun hatırladıkça, sarf ettiği o güzel sözleri, beni ikna etmek için Müslümanmış gibi davranmıştı.

Lanet olsun hepsi bunun içindi, o hırsına şahitlik etmiştim. Şirketi istediğini biliyordum...
Nikoyla aralarındaki rekabeti de biliyordum..

Yavaşça kalktım oturduğum koltuktan, adımlarım evin ana kapısına dönerken yere düşen çantamı aldım ve hissizce ilerledim.

"Hicran hanım dinleyin, sandığınız gibi değil." dedi Serdar ardımdan bağırırken, ama durmadım.
Bedenim boş bir çuval gibi salınırken adımlarım bahçeye kadar ulaşıyordu.

Biliyordum, Pamir'in hırsını Nikoya olan öfkesini biliyordum, biliyordum bilmesine ama benden ne istemişti... Ben ikisine de hiç bir şey yapmamıştım ki benden ne istiyordu.

Adımlarım güvenlik kapısına geldiğinde görevli şaşkınca bana baktı.

"A-aç.." dedim, gözlerim siyah kapıda tutunduğunda usulca açılan kapıyla birlikte dışarıya doğru bir adım attım ve ardımdan kapanan güvenlik kapısıyla öylece kalakaldım.

Bakışlarım göğe döndüğünde kararan hava içimi daha da kasvete sürüklüyor ve ben gidecek hiç bir yerim yokken çaresizce salınıyorum, olduğum yerde, durduğum kapıda sevdiğim adamın acımasızlığıyla salınıyorum.

Hangisi daha can yakıcı bilmiyorum, babamın sözleri canımı yakarken, benimdeki kemer izleri sızısını korurken ben Pamir'den aldığım darbeyle her birini unutuyordum.

Bu adam dün gece bütün hislerimi avuçlarına bıraktığım adamdı, sevgisiyle beni sarıp sarmalayan gece boyu güzel sözleri kulağıma fısıldayan adamdı. Bu adam... aşık olduğum tek adamdı, hepsi bir oyunun parçası mıydı? her biri bir kaç hisse için miydi?

Beni kullanmıştı, beni hedefine ulaşmak için araç olarak kullanmıştı.
Peki ben nasıl böyle salak olabildim, nasıl kandım sana Pamir...


Loading...
0%