Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm-Seni rabbime havale ediyorum...

@nurdogru26

Hicranın sanrılı adımları yol boyu ilerlerken yanaklarını kaşındıran tuzlu yaşları durmaksızın akıyor ve görüşünün bulanıklığına aldırış bile etmiyordu.

Yanından geçip giden araçlar yol ortasındaki güçsüz bedene çarpmamak için korna çalarak direksiyon kırarken, Hicranın kulaklarına bile ulaşmayan bu telaş onu zihnini içindeki düşüncelerde hapsetmişti.

Güneş çoktan batmış, tenha yolda geçip giden araba farlarının ışığı yolunu aydınlatırken hissizce ilerledi. Elinde salınan çantasını kollarının arasından göğsüne bastırmış, ağlamaktan sızlayan gözlerini görebildiği kadar yerdeki asfaltta gezdiriyordu.

Niko'nun söylediği sözler yankı yankı tekrara düşerken, şuncacık aklını kaybetmek üzere olduğunu biliyordu.

Gidecek hiç bir yeri yoktu, çalacak tek bir kapısı bile kalmamıştı. Yapayalnızdı; şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yalnız.

Tüm hayatını avuçlarına bıraktığı tek adam Pamir'di, Güvenini yıkan, onunla bir oyuncak gibi oynayan Pamir.

Düşündü Hicran; ne yapmıştı da böyle büyük bir imtihanla sınanıyordu, şimdi ailesini kaybetmiş, kullanılmış bir ruhla çaresiz kalışının ağırlığından korktu.

Bu imtihanın altından kalkamayacağını düşünüyordu, öyle ki kendini bulduğu en yüksek binanın tepesinden aşağıya atmayı bile düşündü çılgın zihni ama yapamazdı, her şeyini kaybetmiş bir kadının tanrıdan başka sığınacağı kimsesi yokken, intiharla onu da kaybetmeyi göze alamazdı.

Yaşayacaktı elbet, nasıl yapacaktı bilmese de yaşayacaktı, şimdi nefes alışları ciğerlerine ulaşamazken acısı oldukça tazeydi ama Hicran biliyordu ki en güçlü acılar bile bir gün biterdi.

Hiç bir sızı sonsuza dek kalmazdı, kalmamalıydı.

Çığlık çığlığa bağırmak, avazı çıktığı kadar haykırmak istiyordu ama yapamazdı.
Öylesini hiç öğrenmemişti, ona büyürken öğretilen her şey şu an yaşadığı acıyı içinde yaşamasına sebep oluyordu.

Hicran biliyordu ki bağıramazdı, çünkü sesini yüksek çıkarılması öğretilmemişti ona, hesap soramazdı çünkü hakkını savunması hiç gerekmemişti, babası onun yerine tüm bu sorumlulukları almıştı omuzlarına, şimdiyse bu bastırılmış duygular bu ürkek kızın küçük omuzlarını yerlere kadar eğiyordu.

Ne tuhaf diye düşündü; oysa ailemiz her daim yanımızda olacak diye düşünürdük fakat bir gün bir sabah ansızın çıkabiliyorlar hayatımızdan tamda bu anlarda insan nasılda sudan çıkmış balığa dönüyor.

Düşüncelerinin arasında kaybolmuşken arkasında ısrarla çalan korna sesini duymuyordu, bu araç onu sollayıp yanından geçmek yerine dikkatini çekebilmek adına ardından milim milim ilerleyip kornaya yükleniyordu.

Genç kız tarafından duyulmadığını anlayan Hamit hızla arabayı Hicranın önüne kırdı ve onu durdurdu.
Bakışları aracın içinden ona ruhsuzca bakan kadına döndüğünde acıyla yutkundu, ve hızla aşağıya inerek titreyen küçük bedenin önünde durdu.

"Hicran..." sesi titrerken gözleri hicranın ağlayan gözlerinde durdu.

"Ne oldu sana Hicran..."

son bir adımla çaresizce titreyen kadının omuzlarını sardı ve onu kendine doğru çekti "Sana ne yaptılar gülüm..." fısıltılı sesiyle bir cevap almayı bekledi fakat Hicran söylenenleri bile boğuk bir bilinçsizlikle zar zor duyuyordu.

"Gel benimle..." Hamit'in elleri Hicranın boş bedenini arabanın içine doğru yönlendirirken yan kapıyı açarak onu içeriye oturttu.

Kapattığı kapıyla hızla şoför koltuğuna döndüğünde hicran avuçlarının arasında sıktığı çantayla sessizce hıçkırıyor ve gözlerini ön camdan karanlık yolda gezdiriyordu.

Kulaklarında Niko'nun itirafı, gözlerinin önünde anlaşmanın şartları vardı.

"Kenan seni şileye getirdiğini söyleyince, atlayıp geldim... yarım saattir sokak sokak seni arıyorum Hicran." Hamit'in telaşlı sesi hareket eden arabanın içinde Hicranı bulduğunda, bir cevap almayı bekledi ama ne mümkün.

"Hicran babanı hastaneye kaldırmışlar, tüm mahalle sizi konuşuyor, ne oldu anlatmayacak mısın ?" meraklı fısıltısı cevapsızlıkla karşılık bulurken artık şaşırmıyordu.

"Babanla kavga etmişsiniz... doğru mu? " dedi

Sessizlik.

"Hicran Salih amca sana kıyamaz gülüm, ne oldu anlatmayacak mısın ?" araç kırmızı ışıkta durduğunda başını Hicrana çevirdi.

Oturduğu koltukta küçük sızlanmalarla ağlamaya devam ediyor ve babasından bahsedildiğinde ağlaması daha da hızlanıyordu.

"Hicranım, bak bana.." elini çenesine doğru kaldırdı ve yolda sabitlenen bakışlarını kendi yüzüne çevirdi.

"Ne oldu anlatmayacak mısın?" genzi sızlarken sevdiği kadını böyle görmek istemediğini biliyordu.

"Hicran.." dedi çaresizce...

Parmaklarındaki yüz ellerinden geri çekildiğinde Hicran yüzünü kucağındaki çantaya bütün gücüyle bastırdı, bu kez ağlamaları hızlanıyor ve gördüğü bu merhametin altında eziliyordu.

Pamir yüzünden Hamit'e takındığı tavrı anımsadı, oysa o bunca zaman hiç hicranın kötülüğünü istememişti.

"Tamam." dedi Hamit arabayı yeniden hareket ettirdiğinde, trafik lambaları yeşile dönerken oyalanmadan gazladı.

"Seni eve bırakacağım ve sonrasından hastaneye gidip Salih amcanın durumuna bakaca-"

"Hayır.." dedi Hicran, titrek bir fısıltıyla.

Bu konuştuğu ilk andı, Hamit'in şaşkınca ona bakmasına neden olanda buydu, nihayet ondan bir tepki alabilmişti.

"Neden?" dedi şaşkınlıkla.

"Eve gidemem... Necla-" nefesi kesilirken kesik bir hıçkırıkla devam etti. "Necla'ya götür beni."

"Gülüm eve gitmezsen daha çok öfkelenir baban-"

"Necla..." dedi Hicran bakışları nihayet Hamit'e dönerken. "Benim gidecek bir evim yok, beni Necla'ya bırak..." sözlerine eşlik eden yaşlar yavaşça yanağından çenesine doğru aktı.

"H-Hicran sen ne diyorsun?"

Hamit'in şaşkınlığı hicrandan aldığı sessizlikle havada asılı kalırken, onun kendinden istediği şeyi yapmaya karar veriyordu.

Sonrasında Berat'ı bulup durumun aslını astarını öğrenebilirdi.

 

PAMİR

"Anlaşabildiğimize çok sevindim, " oturduğum yerden kalktığımda karşımdaki adamda benimle aynı anda kalktı.

"Pars bey'e selamlarımızı iletin lütfen, bu anlaşma her birimizin birbiriyle bağlarını kuvvetlendirdi. " güleç yüzlü adam patronu adına yaptığı türkçe çeviri ile benimde yüzümde sakin bir gülümseme oluşturdu.

"En kısa zamanda istanbulda görüşmek üzere." elimi uzattığımda sıkı bir tokalaşma aldım ve geri çekilerek restoranın çıkışına doğru ilerledim.

Üzerimde çocuksu bir heyecan ve haklı bir başarmışlık hissi vardı, aldığım yüklü ödeme ile şirketime geri dönüyordum.
Her şeyden önce Hicran'a anlatmak istiyordum.

Adımlarım beni bekleyen araca doğru ilerlerken ceketimin iç cebindeki telefonu çıkardım ve açılan arka kapıdan içeri girdim.
Hava alanına hareket eden araçla birlikte kapalı olan telefonumu açtığımda ekrana düşen arama bidirimleri ve mesajlarla karşı karşıya geliyordum.

Serhattan gelen mesajı açtığımda, okuduklarımla bedenim ansızın buz kesiyordu.

Serhat: Pamir bey, Hicran hanım her şeyi öğrendi. Efendim acilen arayın beni, burada işler çok karıştı.

Ekrana düşen sesli mesaj bildirimi ile hicrandan gelen ses kaydını oynatarak kulağıma yasladım. bedenim ölüm soğukluğuna ulaşırken boğazımın deli gibi yandığını ve beni çaresizlik sarmalına hapsettiğini biliyordum.

Ne öğrendi ne kadarını öğrendi bilmiyorum, nasıl öğrendi ve şu an nasıl hissediyor öğrenmem gerekiyordu.
Ses kaydı kulaklarımda akıp giderken ağlamaklı sesini duyuyordum ; "Pamir, ben eve gidiyorum... Burada.. her şey mahvoldu, yalvarırım.." ağlamaya başladığında zar zor konuşmaya devam etti. "Yalvarırım beni ara, her şey birbirine girdi Pamir, evde- evden çıktım kendi evimize geçiyorum, ara ben-"

Ses kaydı son bulduğunda başka ihtimaller hücum ediyordu zihnime, neden ağlıyordu, her şey mahvoldu ne demek?
Berat mı bir şey yapmıştı? Yada babası...

Rehberden numarasına tıkladığımda, araç çoktan hava alanının ana kapısına yaklaşmıştı.
Kulaklarımda çalan telefon sesi ile açmasını bekledim fakat hayır, açmamaya yeminli gibiydi, bana sonsuzluk gibi gelen süreçte çalan telefon sonunda meşgule düştüğünde, kulağımdaki telefon öylece kucağıma geri düşüyordu.

Taksinin ödemesini yaptığımda hızla aşağıya indim ve büyük kapılardan geçip büyük hava alanında aceleyle ilerledim, Serhat'ın numarasına tıkladığımda ne olup bittiğini ondan öğrenebileceğimi biliyordum. En azından öğrendi dediği şey neydi anlatabilirdi bana, neyi öğrenmişti ne kadarını?

"Efendim, neredesiniz?" telaşlı sesi ahizede yankılandığında adımlarım yavaşladı.

"Ne oluyor Serhat?! ne demek hicran her şeyi öğrendi ! Ne oluyor?!" bağırtım telefona doğru yükseldiğinde etrafımdan geçip insanların yargılayıcı bakışlarını görmezden gelerek yolcu binişine doğru ilerledim.

"Efendim, niko bey ve amcanız her şeyi öğrendiler. Niko bey hesap sormak için buraya gelmişti fakat Hicran hanım, o - o ansızın ortaya çıkınca ben olanlara engel olamadım, her şeyi öğrendi üstelik Niko beyden korkunç sözler eşliğinde, efendim niko bey'in elindeki sahte sözleşmeyi gördü, bu evliliğin şirket hisseleri ile ilgili olduğunu düşünüyor.." sesi titrerken avuçlarımın arasında sıktığım telefonla koşar adım uçağın bilet kontrolünde durdum.

"Nerede şimdi?" dedim ağırca aldığım bir nefesle.

Biletimi ceketimin iç cebinden çıkarıp görevliye uzattığımda beni onaylamasıyla beklemeden girişe doğru ilerledim.

"Serhat şimdi nerede Hicran?! Karım nerede lan benim!" öfkem göz pınarlarımı yakarken Serhat'ın korkulu fısıltısı yeniden dolandı kulaklarımda.

"Efendim evinde değil, babasını hastaneye kaldırmışlar ve muhalleden öğrendiğimiz kadarıyla abiside oradaymış. Evde kimse yok Pamir bey, çocuklar sokak sokak geziyorlar. ama-"

-Telefonu kapatın lütfen."

Giriş kapısındaki hostesin uyarısı ile sıkkın bir nefes alarak geriye doğru bir adım attım ve sıktığım dişlerimin arasından bir küfür savurdum. "Dinle lan beni! dinle. Karımı bulacaksın. Ben oraya geldiğimde Hicran orada olacak duydun mu ?! öldürürm seni Serhat, gözünün yaşına bakmam öldürürüm!"

Kapattığım telefonla uçağa doğru aceleyle ilerledim ama Serhat'ın bulamayacağından neredeyse emindim, eğer yapabilseydi şimdiye yapardı fakat Hicran şu an öğrendiği bu gerçeklerle nasıldır düşünmek bile istemiyorum. Benim Hicran'ım nasıl yapayalnız hissediyordur düşüncesi bile beni çıldırtmaya yetiyor.

Benden dinlemesi gerek, beni benden dinlemesi gerek her şeyi benden duymalıydı! bu işi böyle ertelemenin bir hata olduğunu bilmeliydim! sikiyim bunu nasıl ön göremedim ben! Nasıl bu ihtimali eledim!

düşüncelerimin arasında sıkışıp kaldığımda çoktan koltuğuma oturmuş diğer yolcuların giriş yapmalarını bekliyordum.
Hicranın nerede olduğunu düşünüp duruyorum, hayatıyla ilgili ne az şey biliyorum , gidecek neresi var bilmiyorum ve kafayı yiyorum!

Gidecek kimi var...

"Tabi ya!" hızla telefonu açtım ve rehberden Neclanın numarasına tıklayarak koltuğun arkasına doğru saklanarak hosteslerin görüş alanından çıktım.

Çalan telefon nihayet açıldığında , sesi kulaklarımda dolandı. "Buyurun ? kiminle görüşüyorum."

"Necla benim Pamir." ağırca yutkundum. "Pamir Boratav.." diye bitirdim sözlerimi.

"P-pamir bey... siz? numaramı nereden-"

"Dinle beni vaktim yok, uçağım kalkalacak ve hiç vaktim yok, Hicran orada mı öğrenmem gerek." gözlerim giriş bölümündeki hostesleri kontrol ettiğinde ondan çekingen bir cevap aldım.

"Efendim ben ne diyebilirim bilmiyorum..." titrek sesiyle arkadan duyduğum ağlamaklı ses beynime bir kurşun yemişim gibi hissettirdi.

"Pamir değil mi?! kapat Necla ! Yalvarırım kapat... dinleme onu kapat..." ağlamaya dönen sesiyle alev gibi yanan gözlerimden bir damla yaş yanağıma doğru yol aldı.

"Pamir bey şu an pek iyi değil.."

"Sesimi hoparlöre ver Necla." dedim.

"Efendim şu an." itiraz eden sesini öfkemle böldüm.

"Siktiğimin sesini dışarıya ver!" sıktığım dişlerimle ondan istediğimi yapıyordu.

"Konuşun efendim, sesiniz dışarıda..." dedi tedirgince.

"Necla hayır!" Hicranın bağırtısıyla sözünü kestim.

"Dinle beni Hicran! dinle beni. Sandığın gibi değil Güzelim, hiç bir şey o şerefsizden öğrendiğin gibi değil, seni seviyorum Hicran, seni sahip olduğum , olabileceğim her şeyden daha çok seviyorum. Hisseler için değildi güzelim, değildi inanamazsın... beni bir kez dinlemeden yargılayamazsın Hicran.. yapma yalvarırım, her şeyi anlatacağım bana izin ver, bir kaç saate orada olacağım, her şeyi konuşacağız karım, her şeyi anlatacağım sana-"

"Sus!" bağırtısı sonrasında ağlamaya dönerken devam ettim.

"Seni seviyorum Hicran! Seni köpek gibi seviyorum, bana bunu yapma bekle beni- gele-"

-Telefonunuzu kapatın efendim!"

Hostesin uyarıcı sesiyle saklandığım yerden kalktım ve son kez ahizeye bir fısıltı bıraktım.

"Geleceğim Hicran, her şeyi konuşacağız güzelim, Serhat'ı oraya yönlendireceğim onunla git. Güvende olmanı istiyorum-"

-beyefendi uçak kalkmak üzere kapatın şunu!" hostesin sabırsızlığıyla ahizede Hicranın sesi duyuldu.

"Seni rabbime havale ediyorum Pamir boratav... ben bunları hak etmemiştim..." ardından kapanan telefonla öylece olduğum yerde kaldım.

-Güvenliği çağıracağım!" dedi ikaz edici hostes sesi.

avuçlarımdaki telefon kucağıma düşerken hostes yanımdan uzaklaştı mesajlar sekmesine girdiğimde acele ile Serhata mesaj yazdım.

Ben: Hicran Neclanın evinde, gidip onu oradan al ve ben gelene kadar güvenli bir yerde tut!

Gönderdiğim mesajla telefonu kapattım ve ceketimin iç cebine sokuşturdum.
Duyduğum son sözler ağlamaklı tınısına kuşandığı acının en naif haliydi, beni yaratıcıya havale ediyordu, dile getiremediği acı, belki hayal kırıklıkları ondan yalnızca bu bir kaç cümleye dönüştü işte...

 

Loading...
0%