Yeni Üyelik
32.
Bölüm

30. Bölüm-Hicranın kararı

@nurdogru26

HİCRAN

Sıcak su bedenimde usulca akarken ben suya karışan göz yaşlarıma aldırış etmeksizin guslümü almaya devam ettim, bedenimdeki kiri gidermenin başka hiç bir yolu yoktu, nezdimde olup biten tüm bu felaketlerin pisliğinden, derimi soysam dahi kurtulamayacaktım fakat elden başka ne gelir ki.

Ben belki de Müslüman bile olmamış bir adamın sahte bir imam nikahı ve bir iddia sonucu kıydığı saçma bir nikahla karısı olduğumu düşünüp kendimi ona teslim etmiştim.
Akıllı olduğumu düşündüğüm pek çok an oldu, şüphesiz allahın verdiği aklım hala yerindeydi fakat çektiğim acıyı düşününce nasıl hala yitirmediğimi anlayamıyorum.

Her şeyimi kaybettim, her anlamda..
Ailemi, sevdiğim adamı, güvenimi , insanlara olan inancımı ve iffetimi.
Ama aklım hala yerinde, nasıl olur...

Belki de Berat haklıydı, ben aptalın tekiydim.. iki güzel söze bir bakışa aldanan yarım akıllının biriyim. Her yanı tehlike işaretleriyle dolu bir adama aşık olmuş ve onun benim söylediğim bir kaç güzel sözle değişebileceğine inanmıştım. Buna öyle çok inanmıştım ki gözümün önündeki işaretleri göremedim.

Niko ve Pamir arasındaki bu savaşın ne denli korkunç olduğunu ve bu nefretin bana da bulaşabileceğini hissedemedim.
Kalplerinde merhamet namına hiç bir duygu barınmayan bu insanların değişebileceğine inandım.

İnancım ve merhametim beni hiç bir zaman böyle büyük bir hayal kırıklığına uğratmamıştı.
Şimdi yaşadığım bu haksızlık ve içimde dile gelmeyen o büyük yangını yaradandan başkasına anlatamaz ve ondan başkasından yardım bekleyemezdim.

Uzanıp suyu kapattığımda geçip giden dakikalar boyunca karar verdiğim tek bir şey vardı. Gidecektim.
Hiç vakit kaybetmeden bu şehirden ve sevdiğim inandığım herkesten arkama bile bakmadan kaçacaktım.

Başka bir şehirde yeniden bir yolunu bulmalıydım, ne babamın kapısı vardı artık nede sırtımı yasladığım Pamir, artık yalnızca ben varım. Bir başına kalmış ben.

Askıdan çekip aldığım havluyla hızla kurulandığımda, banyonun bir köşesine çıkardığım kıyafetleri aceleyle geçirdim üzerime.
Islak saçlarımı bileğimdeki lastikle toparladım ve iç başörtümü suyu henüz süzülen saçlarımın üzerinden bağladım, öyle büyük bir öfkeyle sıkmıştım ki başörtümü normal şartlarda başıma ağrılar sokacak olan bu eylem şimdi sorun süzgecimde ilk sıralarda bile değildi.

Eşarbımı da hızla bağladığımda beklemeden çıktım banyodan.

"Necla.." adımlarım salona döndüğünde koltuğun üzerine bıraktığım kol çantamı aldım ve bakışlarımı evin içinde gezdirdim.

"Necla..." yeniden seslendiğimde mutfaktan bana ulaşan sesiyle adımlarım o tarafa döndü.

"Mutfaktayım Hicran."

Ona veda edebilmek için mutfağa doğru ilerlerken içeriden gelen öksürük sesiyle olduğum yerde kaldım.

"Gelsene.." dedi Necla güleç bir sesle.

Mutfak kapısında durduğumda Hamitin mutfak masasında oturmuş stresle bacağını salladığını ve kan çanağına dönen gözlerle beni izlediğini görüyordum.

"Senin burada ne işin var?" şaşkınlıkla bakışlarım Neclaya döndüğünde, hiç vakit kaybetmeden konuya giriyordu.

"Babanın durumu iyiymiş Hicran, Hamit onu haber vermeye gelmiş ve birde..." yanaklarında yorgun bir gülümseme oluştuğunda derin bir nefes aldı ve devam etti.

"Başına gelen tüm bu pislikten seni çekip çıkarmanın bir yolunu bulmuş.." dedi.

Söylediklerinden hiç bir şey anlamazken bakışlarım Hamitin üzerine döndü. Şakakları usulca gerilirken yanaklarına sahte bir tebessüm oluşturup başını usulca salladı, Neclanın söylediği şeyi onaylamak ister gibiydi.

"Babamın iyi olduğunu bilmek içime su serpti ama ben her hangi bir yardım aramıyorum Hamit, çekip gideceğim bu herkes için en iyi karar olacak." adımlarım Neclaya doğru döndüğünde onu yavaşça kucakladım ve içtenlikle sarıldım. "Her şey için teşekkür ederim, Serhat gelmeden gitmem gerek.." geri çekildiğimde Neclanın gözlerinin dolduğunu görüyordum.

"Nereye gideceksin Hicran saçmalama, gidecek yerin yok ki.. bak bir Hamiti dinle..."

"Hicran evlen benimle." dedi hamit hızla araya girerken.

Oturduğu sandalyeden havalandığında bana doğru yaklaştı , ellerimi avuçlarının içine aldığında fısıltılı sesiyle devam etti.

"O şerefsizin sana nasıl bir oyun oynadığını biliyorum, Necla hepsini anlattı.. umurumda değil hicran, yatağına mı girdin hayatına mı umurumda değil gel benimle, çekip gidelim.. bir kaç ay sonra babanın kapısına gelir elini öper af dileriz." ellerimi dudaklarına doğru kaldırırken bakışları yüzük parmağımdaki elmas parçasında tutundu.

Pamirin annesinin yüzüğü, bana verdiği o geceyi anımsamak genzimi doldurduğunda kalbimin ıstırabı ansızın varlığını güçlendirdi.

"Bu yüzük...Anneme ait bir yüzük, bildiğim kadarıyla da ona da Annesinden kalmış. Bu yüzük annem için çok önemliydi, daha küçükken bana sürekli 'bir gün bunu senin eşine hediye edeceğim.' Derdi, fakat fırsatı olmadı. Eminim seni görse benimle gurur duyardı, ve yine eminim bunu sana kendi elleri ile takmayı da çok isterdi ama olmadı. "

Yüzüğü ondan aldığım o gece sergilenen o sahte samimiyet şimdi can evimi boğuyor ve beni ne büyük bir ahmak olduğumla yüz yüze getiriyordu, bir insan nasıl ölen annesini böyle bir işe alet ederdi, aklımı yitireceğim allahım nasıl böyle saf bir kötülük o gülen gözlerin ardında gizlenmiş olabilir...

"Çıkar şunu!" Hamit parmağımdaki yüzüğü sertçe çekip aldı ve mutfağın içinde ileriye savurdu.

Şaşkınlıkla parmağımdan çıkıp boşlukta savrulan yüzüğü izleye kaldım, asla çıkarmayacağıma verdiğim söz ve o sözü verirken yaşadığıma inandığım o kutsal aşk gibi öylece yitip gitmişti işte bedenimden.

Canımın böyle yanıyor oluşuna şaşkınım, sanki etimden bir parça kopuyor ve ben engel olamıyor gibiyim. Etimden bir parçayı koparan hamit değil, hayır değil.. o parçayı Pamir kendi elleriyle kopardı, o anlaşmayı imzaladığı gün yaptı bunu, lanet hisseler için bedenimi masaya bir ödül gibi koyduğunda koparılmıştım ben , zaten koparılmıştım, sevdiğim, güvendiğim adam tarafından koparılmıştım.

"Hepsi geçecek Hicranım, hepsi unutulacak... babanda anlayacak zamanla, seni ben kabul ettikten sonra kimse tek söz edemez bak bana."

Ellerimi geri çektiğimde gözlerim halının ortasına savrulan yüzükte tutundu, göz pınarlarım dolarken görüşüm bulanıklaşıyor ve ben şimdi burada karşımda Pamirin durup tüm sorunları halletmesini isterken buluyordum kendimi, bu düşünce beni kendimden nefret ettirirken nasıl olur hala o pisliği istiyor oluşum aklımı hayrete sürüklüyordu.

Aptaldım ben aptal! Gözümün içine bakan Hamite rağmen hayatımı parmaklarında bir oyuncak gibi evirip çeviren adamı düşlüyordum.

"Hicran şimdi çıkıp gidebiliriz, hemen şimdi arkamıza bakmadan gideriz sonra her şey daha kolay olacak, bana güven. Sadece güven.."

Hamit'e güvenmek... belki de en başında yapmam gereken buydu, güvenmem gereken en başından beri oydu.
Sevgi dediğin nedir ki elbet oluşurdu aramızda, ama ben aklımı yitirmeme sebep olacak adama kanmıştım.

Hamitin yapacağı hiç bir kötülük Pamir'in yaptığı bu anlaşma kadar canımı yakamazdı her halde. Beni hiç sevmeyen bir adamın bedenimi başka bir adamla kapışma sapkınlığının yanında Hamit'in sığ hayatının lafı bile olmazdı.

Şimdi karşımda duran bu adam bana hala bir şans için yalvarıyor, ona yaptığım tüm yanlışlara rağmen gözümün içine bakıyor ama nasıl yaparım...

Başka bir adamın karısı olduğumu bile bile nasıl tutar beni hayatında, aklına gelmez mi hiç? içine oturmaz mı? öfkeden kalbi dolup taşmaz mı nasıl yaparım...

Peki ben nasıl yaparım, Pamir'den başka birini nasıl alırım kalp evime, nasıl tutarım ellerini , yapamam... Ben ondan başka biriyle nasıl olurum.. aklımı yitireceğim nasıl ?

"Hamit yapamam..." dedim kendimi zar zor topladığımda yanaklarımdan aşağıya akan yaşları yavaşça sildim ve gözlerimi yerdeki yüzükten geri çektim.

Suratındaki hayal kırıklığı ile kocaman olan gözleri, duyduklarına inanamaz bir ifade ile yüzümde dolandı.

"Yapamam özür dilerim.. kendi başıma halletmem gerekiyor , ben bir yolunu bulacağım-" sözlerim isyan eden ses tonuyla bölünürken susuyordum.

"O şerefsize güvendin Hicran... bana neden güvenmiyorsun? bir kez.." uzanıp ellerimi sıkıca tuttu. "Bir kez olsun şans ver bize, hayatımda senden daha çok istediğim tek bir şey yok, gözüne yaşı haram ederim Hicran. Tut şu elimi sana üzüntüyü haram edeyim.." Gözleri doluyordu.

"Hicran en azından bir süre yanında kalsın.." Necla uzanıp kolumu tuttuğunda endişeyle süzdü beni "Bir başına yapamazsın sen, dayanamazsın Hicran dünyanın ne kadar korkunç bir yer olduğunu bilmiyorsun, en azından bırak sana yardım etsin..." gözleri dolarken çaresizce tamamladı sözlerini.

"Burada kal derim ama Pamir peşini bırakmak istemezse bırakmayacaktır, git onunla... başına kötü bir şey gelsin istemiyorum.." sağ gözünden bir damla yaş aktığında evin kapısı sertçe çalmaya başladı.

Olduğum yerde sıçradığımda kapı yeniden çalmaya başladı.

"Hicran bak bana.." dedi Necla yüzümü avuçlarına aldığında "Muhtemelen Serhat geldi, eğer şimdi Hamit'le gitmezsen Serhat seni alıp götürecek, bunu ikimizde biliyoruz, isteyerek gitmesen sürükleyecek çünkü emri bu yönde aldı, ver bir karar.." dedi fısıltıyla.

Kapı yeniden çaldı "Hicran hanım!" Serhat'ın sesiyle korkuyla bakışlarımı Necla'ya çevirdim.

"Ne kararı.." dedim titrekçe..

"Ya Hamit'le git yada aç kapıyı serhat seni Pamir'e götürsün, içinden gelen her neyse onu yap ben seni yargılamam.. ama eğer Pamir'i gerçekten affetmeyeceksen-"

"Asla!" dedim öfkeyle tıslarken.

"O zaman gidin! acele edin.." hızla mutfak balkonuna doğru ilerlediğinde bahçeye açılan küçük ardiye kapısını açtı ve geri çekildi

"Acele edin..." dedi

Kapı yeniden vurulmaya başlandığında, bakışlarım hamite döndü, bana parlayan gözlerle bakarken gözlerimi sıkıca yumdum.
Ya şimdi onunla çıkıp gidecektim bu evden ya da Serhat'ın beni Pamir'e götürmesine izin verecektim...

"Hicranım..." dedi Hamit elini bana doğru uzatırken gözlerimi yüzüne doğru araladım.

"Hadi.." dedi güleç bir yüzle.

Derin bir nefes aldım ve tezgahın üzerindeki çantamı alarak hamitin bana uzatılan elini teğet geçtim, Necla'nın açtığı arka kapıdan beklemeden geçip bahçeye indim.

Hamit peşimden geldiğinde uzanıp elimi sıkıca tuttu ve beni bahçe kapısının çıkışına doğru koşar adım çıkarttı, başım omzumun üzerinden geri döndüğünde Neclanın buruk bir tebessümle bizi izlediğini görüyordum, ardından arkasını döndü ve eve geri döndü.

Bense Hamitin ellerinin arasında park edilen arabasına doğru ilerledim ve açılan kapılardan içeri girerek onun aracı çalıştırmasına izin verdim, hızlanan motorla öyle hızlı çıktık ki mahalleden içimde oluşan ani bir boşluk ben Necla'nın evinden ve Serhat'tan uzaklaştıkça büyüyor ve aslında bu mesafenin benim Pamir'le aramdaki uçurumu büyüttüğünü biliyordum.

Belki de en doğrusu buydu.. Bu en doğrusu..

***

BERAT

Babamın bakışları elindeki tespihte dolanıp dururken çöken omuzlarıyla dalgınca tespihini çekiyordu.
Saatlerdir tek kelime etmemişti sanki sessizlik yemini etmiş gibi bir ifadeyle kaskatı duruyordu.

Saat başı gelen hemşirelerin kontrolleri dışında pek yaşam belirtisi de gösterir gibi değildi, aklını Hicranda olduğunu adım gibi biliyorum, gitsin evden demişti, gitsin gözüme gözükmesin ama içi öyle kolay görmezden gelemiyordu evladını tabi.

"Berat." çatallı sesiyle adımı seslenişi aniden toparlanıp oturduğum sandalyeden kalkıp ona doğru yaklaşmama sebep oldu.

"Buyur baba.." dedim sessiz bir tebessümle.

"Bana bir bardak su dolduruver.." diye fısıldadı.

Aceleyle yatak başındaki su şişesinden kağıt bardağa doldurduğum suyu dikkatle uzattım ellerine.

"Neredeyse gün ağaracak biraz uyumaya çalışsan olmaz mı baba?" dedim bardağı ellerine bırakırken.

Suyu yavaşça üç yudumda içti ve boş bardağı avuçlarıma doğru uzattı. "Uyuyamıyorum.." dedi ıslanan dudaklarını silerken.

"Baba yapma böyle... artık stres yapmamalısın..." sandalyeme geri otururken ellerimdeki bardağı baş ucuna bıraktım.

"Nerede şimdi kim bilir ne yapıyordur ?" dedi, sesi titremişti bu bir kaç kelimeyi telaffuz ederken.

"En son Necla'nın evindeydi, merak etme o başının çaresine baka-"

"Nerede yanlış yaptım ben..." gözleri dolarken bakışları yüzüme döndü, susup kaldım öylece.

"Ben onun için hep en iyisini istemekten başka ne yaptım oğul, Hamit gözünün içine bakardı onun, namusuyla şerefiyle çıksaydı babasının evinden ne olurdu, alsaydı eline evlilik cüzdanını başı dikçe dolansaydı sokaklarda ne olurdu?" şakakları öfkeyle gerilirken kızaran gözlerinin cam gibi parladığını görmek canımı sıkıyordu.

"Baba onun derdi evlilik değildi, o doyumsuzdu... biz bunu göremedik ama Hicranın tek istediği zengin herifleri-"

"Yeter!" keskin sesi beni durdurduğunda öfkeyle elindeki tespihi bacaklarına vurdu.

"Bizde hata! yetiştiremedim ben kızımı! öğretemedim doğruyu yanlışı- kansızın biri geldi girdi aklına! bir gecede yerle bir etti yıllardır sakınıp sakladığım çiçeği! Şimdi ne yapar nereye gider! Kim kabul eder onu böyle söyle bana... konu komşu sormayacak mı nerede Hicran diye ne diyeceğiz.."

"Baba düşünme bunları bir yolunu bulur-"

"Ne diyeceğim ben Hamit'e ne diyeceğim! İlhami'ye ne diyeceğim, Sözlün bir adamın tek gecelik eğlencesi oldu nasıl diyeceğim. Nasıl çıkacağım sokağa ben!" yüzü kıp kırmızı kesilirken öfkeden kırmızıya dönen boynuyla bedenini nasıl sıktığını görüyordum.

"Taşınırız baba!" hızla uzanıp elini tuttum "Çekip gideriz bu lanet şehirden, memlekete döneriz, kimseye bir şey demek zorunda değiliz gideriz..."

"Ya oradakiler? Amcanlar Halanlar sormayacak mı Hicran nerede diye?! Alıp gitsem onu da yanımda nasıl güvenirim artık, evimde uyurken odasında neler oluyor nasıl emin olurum oğlum! Gencecik kız evlenmek isteyenler olacak ne bahaneyle vermem diyeceğim! Benim kızım eksik benim kızım kusurlu nasıl diyeceğim!" öfkeli bağırtısı tüm odayı inletirken öylece susa kalıyordum.

***

PAMİR

Bulunduğum hastane odasının kapısından kulaklarıma ulaşan öfkeli bağırış ve duyduğum aşağılık ithamları tüm bedenimi öfkeyle kasarken benim Hicranım hakkında benim karım hakkında konuşulan tüm bu iğrenç lekelerin tek suçlusunun kendim olduğunu bilmek beni çaresiz bırakıyordu.

Bu insanların ne kadar acımasız ve can sıkıcı olduğunu bildiğim halde Hicranı onların insafına bırakıp aptal bir toplantıya gitmiştim şimdi ise izini kaybettim!

Kendi karımın izini kaybettim!

"Efendim ne yapacaksınız?" Serhat'ın sesi kulağımda fısıltıyla dolandığında öfkeyle çevirdim yüzümü

"Sen o siktiğimin evine böyle geç gitmeseydin!" hızla yakalarını kavrayıp arkasındaki duvara geçirdim bedenini "Hicran şimdi burada yanımda olacaktı!"

"Efendim, Necla hanımın yeni adresi şirket sistemine geçirilmemişti ben.. ben bulduğumda artık çok geçti üzgünüm.."

"Üzgün müsün?! Demek üzgünsün! Bir başına nerede ne yapıyor diye düşünmekten kafayı yemek üzere olan benim ama sen üzgünsün öylemi! Sen üzgünsün öylemi!" Belimdeki silahı çekip şakaklarına dayadığımda korkuyla kapattı gözlerini.

"Efendim Necla hanıma nereye gittiğini ısrarla sordum fakat kendileri hiç bir şey anlatmadılar, çocuklar hala arıyor muhakkak bulacaklardır tüm otellere ve apartlara adam yerleştirdim birinden birine giriş yaptığında-" öfkeyle elimdeki silahı kafasına sertçe geçirdim.

"Bulacaksın! gerekiyorsa sokakları dolduracaksın adamlarla ama bana karımı bulacaksın! yemin ederim!" yeniden geçirdim silahı kafasına.

acıyla inledi "Allah şahidim olsun seni mahvederim! ben burada yokken o senin güvencendeydi, karımın kılına zarar gelirse seni buna pişman ederim!"

"E-efendim bulacağım..." dedi kısık bir fısıltıyla.

Yakasındaki elimi geri çekip silahı belime yerleştirdiğimde aldığım sert bir solukla yönümü odaya çevirdim yeniden.

"Senden istediğim şeyi getirdin mi?!" öfkeyle hırladığımda arkamdan bana doğru uzattığı evlilik cüzdanını sertçe çekip aldım ellerinden, ceketimin iç cebine yerleştirerek odanın kapısını tıklattım ve içeriden bir cevap alma gereği bile duymadan içeriye doğru bir adım attım.

Berat beni görüp öfkeyle ayağa kalktığında bakışlarım yatakta yatmakta olan yaşlı adama döndü.

"Sen!" dedi öfkeyle oturduğu yerde toparlanmaya çalışırken.

"Baba sakin ol.." Berat babasının toparlanmasına yardım ederken ben peşimde iki korumayla içeri girdim ve adımlarım yataktaki öfkeli ihtiyara doğru ilerledi.

"Siktir git Pamir!" Berat'ın öfkeli bağırtısıyla bakışlarım yüzüne döndü.

"Bize izin ver." dedim sıktığım dişlerimin arasından.

"Berat sakin ol! sakin ol bakalım bu yüzsüz herif ne demeye gelmiş buraya!" babasının uyarısı ile kalktığı sandalyeye bir tekme savurdu.

"Ben Pamir Boratav Sadık bey." elimi ona doğru uzattığımda yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim "Daha önce tanışmıştık." diye bitirdim.

Elim hala havada asılıyken avuçlarının arasında ki tespihi sertçe sıkıyordu, öyle ki ihtiyar elleri bu sıkmayla bembeyaz olurken havadaki elimi yavaşça indirdim.

"Sizinle.." dedim adımlarım az önce beratın tekmelediği sandalyeye dönerken yere düşen sandalyeyi kaldırdım ve yerde sürüye sürüye yatağın başına kadar sürükleyerek bıraktım, usulca üzerine çöktüğümde kollarımı dizlerime yaslayarak beni şaşkın bir öfkeyle süzen adama doğru eğilim. "Konuşmamız gerek, çok geç kaldığımız fakat oldukça gerekli bir konuşma."

Sözlerim Beratın omuzumu saran sert eliyle bölündüğünde öfkeyle sıktı omzumu "Babam ne seni nede o kaltağı istemiyor sizi ne görmek nede duymak-"

Sertçe kolunu bileğinden kavradığımda hızlı bir hamleyle bükerek acıyla yere çökmesini sağladım.

Oturduğum sandalyede yerde acıyla kıvranan bedenine doğru eğildiğimde odadaki herkesin duyabileceğinden emin olduğum bir ses tonu takındım. "Karım hakkında bir daha ağzından bu türde sözler çıkarsa! Seni, o değersiz hayatının içinde boğar zavallı babanın elinde kalan son evladını da gözümü bile kırpmadan alırım ellerinden! duydun mu beni!"

Öfkeyle ileriye doğru savurduğum bedeniyle hızla toparlandı ve öfkeyle çıktı odadan.

Erkeklik onuru babasının yanında dayak yeme ihtimalini kaldıramamıştı anlaşılan.

"Sen şehir eşkiyasısı mısın ulan! ne sanıyorsun kendini! el alemim namuslu kızlarını alıp kullanan soysuz seni! " Salih beyin öfkeyle bağırması ile ceketimin iç cebindeki evlilik cüzdanını çıkarıp kucağına doğru fırlattım.

"Bak buna!" dedim öfkeyle.

Sesim odada yankılanırken korumalara verdiğim baş işaretiyle çıkmalarını sağladım.
Üzerimize kapanan kapıyla şimdi baş başa kaldığımızda kucağındaki evlilik cüzdanını yavaşça açtı.

İlk sayfasında gördüğü resimler ve yaşadığı afallamayla bakışları yüzüme döndü.

"Ama nasıl-" öfkesi yerini ansızın şaşkınlığa teslim ederken az önce kalktığım sandalyeye geri çöktüm.

"Senin odasından çıkarken gördüğün o adam bendim! Kendi karımın odasından çıkıyordum." bakışları yüzüme döndüğünde kafasının ne denli karıştığını görüyordum.

"Hikayeyi başa saralım bey baba..." geri yaslandığımda ellerimi gövdemde birleştirdim.

"Hicran şirketimde işe başladığı andan beri gönlüme düştü, ama öyle büyük çabalar verdim ki dikkatini çekmek için, aklın almaz. Onun radarına girmek için her şeyi denedim, her yolu." söylediklerim rahatsız olmasına neden olduğunda kızıyla ilgili böyle şeyler duymak sinirini bozuyordu belli, ama onun iffetsiz olduğunu düşünmesi daha korkunç!

"Ben inançsız bir adamdım, Hristiyan bir ailenin çocuğuyum."

Söylediğim sözle bakışları kocaman oldu ve öfkeyle fısıldadı "Bir kafirle bir Müslüman kadın-"

"Evlenemez biliyorum. Senin o iffetsiz diye lekelediğin kızın beni önce Allah'la tanıştırdı, sonra içimdeki katılığı güzel sözleriyle eritti, evlilik konusuna gelince-" uzanıp elinde tuttuğu cüzdanı dikkatle aldım ve kapatarak iç cebime yerleştirdim.

"Sen geçip karşısına Hamitle evleneceksin dediğinde bizim gönlümüze ateş çoktan düşmüştü, yani ne ben onun başka bir adama ait olmasına izin verebilirdim nede o benden başkasına eşim demeyi. Evlenmek istediğimi söyledim."

Sözlerimle elindeki tespihi usul usul çekmeye başladı ve gözlerini ilerideki duvarda sabitledi, beni dikkatle dinlediğini alıyordum ve bende tüm ayrıntılarla anlatmaya devam ettim.

O kadını benden dinlemeliydi, dinlemeli ve onu böyle suçladığı için kendinden utanmalı ve tüm bunlardan sonra karıma karşı saygılı olması gerektiğini öğrenmeliydi.

 

Loading...
0%