Yeni Üyelik
35.
Bölüm

33. Bölüm - Gidemezsin!

@nurdogru26

 

 

Bölüm şarkısı / Sezen aksu - Keskin bıçak

 

HİCRAN

 

Soluma düşen gölge masanın üzerinde incece kendini gösterirken, puslanan bakışlarım ona döndü.

Yüzüne bakamıyordum ama gölgesiyle göz göze gelmiştik, özlemi bastırmak böyle zor muymuş yarabbi? Canımı kesikler içinde bırakan bu adamı böyle çok özlemiş olmak nasıl bir çaresizlik.

"Hicran.."

Boğuk sesi ağlamaya yakın bir fısıltıyla bana ulaşırken, yanaklarımdaki yaşlara yenileri eklendi.

Omuzlarımı saran iri elleri oturduğum sandalyede beni kuşatırken sıcak bedeni aceleci bir huzursuzlukla sarıldı bana.
Sırtım göğsüyle sandalye arasında kalırken kolları bedenimi ona yaslamış ve sıkıca sarılışının girdabında bırakmıştı , yüzü eşarbımın üzerinden boynuma sokulurken tepkisizce kaldım .

Aldığı soluklarla ruhumu söküp aldı benden, sıkılaşan kolları kendimi salmama sebep olurken gözlerimi sıkıca yumdum ve kendimi öylece bıraktım kollarına.

Bıraktım çünkü bu an bozulduktan sonra dönüşümüz yoktu, ona bir daha dokunamayacak, sıcak kollarının sahte şefkatini bir daha hissedemeyecektim, o yüzden kaldım. Sevdiğim ve muhtemelen hayatım boyunca seveceğim bu adama son sarılışımın çaresizliğiyle kaldım.

Boynuma gömülen yüz eşarbımı aşıp tenime sıcak nefesler bırakırken bakışlarım karşımdaki cam kapılara doğru aralandı, siluetini gördüğümde ağırca yutkundum, bana sokulan iri bedenin çaresizce iki büklüm oluşunu gördüğümde sessiz ağlayışlarım kesik hıçkırıklara dönüyor ve ben durdurmak için dudaklarımı birbirine bastırıyordum.

"Seni çok seviyorum.." dedi sokulduğu yerde suçlu bir fısıltıyla kolları gövdemi öyle sıkı sarıyordu ki sanki o da biliyordu, bıraktığında bir daha birleşemeyeceğimizi sanki o da biliyordu.

Kasvetin ikimizi de sardığı şu saniyelerde kollarının arasında nasılda küçülüyordum, günlerdir güçlü durmaya çalışan yanım nasılda yerle yeksan oluyordu, onunla çözmeyi arzuladığım tüm o felaketlere beni atanın o olduğunu bilmeseydim keşke derken buluyorum kendimi, bilmeseydim keşke beni sırtımdan vuranın sevdalandığım bu adam olduğunu.

Ah nasıl ihtiyacım var şimdi her şeyi ona anlatmaya, babamın benden nasıl nefret edişini, kardeşimin evden beni kovuşunu ailemsiz nasıl yarım hissettiğimi keşke anlatsam, yatsam dizine bir bir anlatsam sonra dursam, dursam ve baksam o güzel yüzüne, bana Yusuf aleyhisselamı hatırlatan o güzel yüzüne baksam ve desem ki, seni çok özledim...

'Sensiz yarım yamalağım Pamir, benim öbür yarım senmişsin ben bir olamıyorum.
Ben tamamlanamıyorum' desem... 'Sensiz tamamlanamıyorum...'

"Her yere baktım, seni bulmak için her yeri aradım Hicran, bulamadım..." sokulduğu yerden geri çektiği yüzüyle çenesini omzuma bastırdı ve yanağını benimkine bastırırken pişmanlık dolu bir tınıyı sahiplendi.

"Öldüm Hicran, sen yokken ben ben olmaktan çıktım..." bakışları karşımızda duran cama döndüğünde ikimizin de gözleri bir kaç parçalı siluetlerimizde birbirini buldu, yüzünün nasıl çöktüğünü görebiliyordum, sesinin ne kadar yorgun olduğunu.

Anladığım için kızıyorum kendime, canım böyle acırken onu hala anlayabildiğim için kendime kızıyorum.
Bahçemin tüm çiçeklerini solduran bu adamın karanlığını görmeyip çaresizliğiyle yüz yüze gelmekten nefret ediyorum.

"Karım.." dedi, içi özlem dolu bir hırıltıyla, elleri bedenimi usulca salarken omuzumdaki çenesi geri çekildi.

Bu o andı, bizim son sarılışımızın bittiği o an, içimden asla edemediğim o vedaydı bu...

Bir adımla yanımda durduğunda şimdi görüş alanıma girmeye cesaret edebiliyordu artık.
Bedenimi öksüz bırakan dokunuşları yüzüme doğru havalandığında çenemi saran soğuk parmakları bakışlarımı yüzüne çevirdi, o an... karalarının hareleriyle birleştiği o an, kendi yansımamı; cam gibi parlayan ve akı kırmızıya dönen gözlerde gördüm.

Göğüs kafesim deli gibi çırpınmaya başlarken bu gözleri gördüğüm son geceyi anımsıyordum, beni kollarının arasına aldığı ve dünyanın en mutlu kadını yaparken gördüğüm o canlı gözler şimdi pusluca duruyordu orada.

"Beni dinlemen gerek.." dedi sol gözünden bir damla yaş yanaklarında süzülerek kaybolurken göz altlarının esmer teninde nasılda koyuca kaldığını görüyordum, kemikli suratı bir kaç günde incelmişte sanki hasta bir insanın sureti gibi duruyordu.

"Anlaşma ile ilgili, seninle ilgili her şeyi dinlemen gerek. " ıslak yanaklarımda buruk bir gülümseme oluşurken çenemi saran soğuk ellerden geri çekildim ve oturduğum sandalyeyi usulca geri ittim.

Öyle yavaşça kalkıyordum ki oturduğum yerden, sanki ani bir kalkış bedenimdeki gücü çeker alırda beni yere sere serpe sarardı.
Etrafım mı dönüyordu ? Başım mı? bilmiyorum. Bildiğim tek şey gitmem gerektiğiydi.

Gitmem gerekiyordu çünkü ona bakmak acı veriyormuş, günlerdir öfkeye ev sahipliği yapan yüreğim sesiyle bir anda açıyormuş kapıyı pencereyi de kovuyormuş tüm nefretimi. Ona baktığım her an sanki mantığım kalbime açtığı savaşı an be an kaybediyormuş ta bende eli kolu bağlı öylece kalıyormuşum gibi.

"Hicran..."

Sandalyeden kalkan bedenimle adımlarım şöminenin önündeki koltuğa döndüğünde az önce oraya emaneten bıraktığım çantayı uzanıp aldım, emaneten bırakılan.

Ben zaten dünyaya emaneten bırakılmıştım, Anneme emaneten bırakılan babama emaneten bırakılan, kardeşimin emaneti kocam dediğim adamın emaneti, benim sahibim yoktu, ben hep emanettim, birinin gelip alması gereken bir şey, her alanın bir öncekinden daha çok yaraladığı bir şeydim ben. Bir şey...

Güvendiği her yerden yaralarla dönendim ben, adım gibi Hicrandım, ayrılıktım, özlemdim.. hasrettim.
Yerim yoktu dünyada, köküm yoktu benim çünkü, bir toprağı sahiplenmeye yetecek köklerimi koparmışlardı, her seferinde biri tutup çekti uçlarından, hepsi severek yüzüne baktığım insanlardı.

"Bak bana!" kolumu sıkıca saran elle bedenim içi boşalan bir çuval gibi ona doğru savruldu.

"Gidemezsin.."

Kaşları çatık sesi sertti, ama gözleri... gözleri öyle çaresizdi ki , bir an sadece bir an ona inanmayı dilerdim.

"Dokunma.." dedim kolumu ellerinden usulca çekerken.

"Hicran bir şey yap! Bağır çağır! kus öfkeni bir şey yap! ama böyle durma karşımda, böyle susma kurban olayım." eli ellerimi sıkıca sardığında olduğu yerde dizlerinin üzerine sertçe düştü.

yüzü ellerimin üzerine kapanırken boğuk sesi yalvarırcasına dolandı odada.

"Bana arkanı dönme bir şey yap. İçini soğutacak, öfkeni dindirecek bir şey yap.. susma ne olur.." yanaklarındaki sıcak yaşlar ellerimin arasında süzülürken avuçlarından geri çektim elimi.

Konuşmayacaktım.. öyle ki ona hesap bile sormayacaktım.
Yaptığı bu kötülüğün cezasını ona kırık kalbimin sahibi soracaktı, beni susturan, gülüşümü silen bu adamın hesap vereceği tek kişi Allah'tı.

Ayrılan ellerimizle çöktüğü yerden bana dönen yüzüyle dudaklarının titrediğini görüyordum.
Bir çocuk gibi eziliyordu karşımda, ben sustukça o küçülüyordu.

Acımıyorum... günlerce arkamdan nasıl eğlendiler benimle kim bilir?
Kim bilir beni bir iddia olarak kapışırlarken nasıl aşağıladılar.

Etime dişini geçirmek isteyen iki canavar nasılda gururumu ağızlarına oyuncak etti.

"Seni Allah'a havale ettim ben Pamir Boratav, soracağım hiç bir hesap yok." çantamı sıkıca sardım ve bir adım geri çekilerek aramızdaki mesafeyi açtım.

"Sen benim tüm hayatımı bir geceye sığdırdın. Kazandığın o zafer benim yenilgimdi bunu bile bile durmadın. Şimdi vicdanınla baş başa kal! ama dilerim ki o vicdanın sana benim söyleyemediğim bir çok şeyi haykırsın... çaresizliğimi hissettirsin." buruk gülümsememle yanağımdaki yaşları sertçe sildim ve yüzümü salonun kapılarına döndüm.

Aldığım derin bir solukla diktim omuzlarımı, öyle sert diktim ki içimdeki acıyı bastırmaktan başka çarem yoktu.

Kimsesiz bir kızdım ben, kimsesi ; kendi olan o kızdım.
O yüzden görünmez bir el uzandı ruhumun içinden ve şefkatle sıvazladı omuzumu, kendi kendime verdiğim güçle adımlarım kapıya döndü.

Yine de aceleci değillerdi, çünkü çınlamaların eşiğinde titreşen benliğim hırçınlıkla korkarım ki bilincimi alırdı ellerimden.

Son bir adım kaldığında, salon kapısı ve benim aramda son bir adım kaldığında Pamir'i n silueti öfkeyle önümde dikildi, uzun boyu bir gökdelen gibi üzerime düştüğünde, belinden sıyırıp aldığı silahı aramızda konumlandırdı.

Namlunun ucuna sürdüğü mermiyle bakışlarım soğuk demir parçasında durdu, ne yapacaktı? Beni mi öldürecekti? İstediğini almaya alışan bu kalbi kötü adam, benden affı alamayınca nefretle bedenime bir kaç kurşun mu sıkacaktı.

Beni bu çektiğim ıstıraptan kurtarır mıydı? içinde zaten yaşam arzusu kalmayan bu yük beden, bir kaç delikle kurtulur muydu ıstırabından..

Elimi sertçe tuttuğunda avuçlarımın arasına sıkıştırdığı silahı parmaklarımın arasına tutuşturdu. Ne yaptığını anlayamazken bakışlarım yüzüne dönüyordu.

"Vur beni!" dedi.

Avuçlarıma tutuşturduğu silahın ucunu göğsüne kaldırdığında bileğimi sertçe kavradı. "Vur beni Hicran!"

Kararlı çıkan sesle yüzümde ki şaşkınlığı saklayamıyordum.

Elimi geri çekmek istedim fakat bileğimi öyle sıkı tutuyordu ki mümkün olmadı. "Pamir bırak saçmalıyorsun..." fısıltılı şaşkınlığımla kararlı bir şekilde gövdesine çarptı beni.

Silah aramızda sıkışırken eğdiği boynuyla alnını alnıma yasladı, şimdi öfkeli sesi acılı bir fısıltıya dönüyordu. "Beni arkanda bırakacaksan, öldüreceksin... eğer çekip gideceksen Hicran..." boştaki eli yüzüme doğru kalktığında eşarbımın üzerinden başımı usulca okşadı ve yanağımı kavradı. "Eğer gideceksen arkanda bir ölü bırakarak yapacaksın bunu, ya şimdi öldür beni , yada tut elimi..."

Dudakları sus çizgimde durduğunda nefesinden bana ulaşan alkol kokusunu alabiliyordum, kayan gözleriyle devam etti.

"Eğer benden kurtulmak istiyorsan, benden gerçekten kurtulmak istiyorsan çek o tetiği, söz veriyorum kimse peşine düşmeyecek... çekip gideceksin buradan. yere serilen bedenimin üzerinden basıp gideceksin ve kimse ölümümden seni suçlu bulmayacak ama aksi halde, seni asla bırakmayacağımı bil." dudakları usulca dudaklarımı sardığında, keskin kokulu nefesi ile hızla geri çekildim.

"Pamir bırak!" kendimi geri çekmeye çalışırken avuçlarımdaki silah ateş alacak diye ödüm kopuyordu.

"Öldür beni lan! beni sen öldür! Yokluğunun acısıyla bir başıma kalmayacağım Hicran... sensizlikte boğulduğum o bir kaç günde beni ayakta tutan tek şey bize bir şans verme olasılığındı-" elimi sıkıca bastırdı göğsüne yeniden. "O olasılığı benden alacaksan, canımı da çekip alacaksın ellerimden... alacaksın."

"İstemiyorum!" dedim öfkeyle tıslarken, gözlerim doluyor genzim deli gibi yanıyordu.

"Seni istemiyorum... yanında olmayacağım Pamir, hayır asla!"

"Hicran..." dedi çaresizce titrerken.

"Adımı!" dedim ve ellerimi silahtan hızla geri çektim, dağılan dikkatiyle kendimi soğuk demirden kurtarabilmiştim. "Ağzına almayacaksın... O pis vicdanını benimle rahatlatamayacaksın.. sen böyle bir adamsın Pamir, içerisinde kötülükten başka hiç bir duyguya yer olmayan, kalbi kin ve nefret dolu bir adamsın. Benim merhametimi kendine kalkan edinemeyeceksin." Hızla kapıya doğru döndüğümde beklemeden çıktım salondan, onu arkamda öylece bıraktığımda, az önce dirilen öfkem göz yaşlarına dönüyordu.

Ana kapıyı öyle hızlı açıp kendimi bahçeye attım ki, ruhum nefessiz kalmışta çırpınıyormuş gibiydi.
Sanki açık alan bana ihtiyacım olan gücü verebilecekmiş gibi koşarak çıkışa doğru ilerledim.

Korumaların önümde durması ile Serhat'ın bedeni yolumu kesti.

"Çekil şuradan!" dedim öfkeyle tıslarken.

"Asla.." dedi başı iki yana sallanırken.

"Serhat çekil!" bir adım sola attım ve yolumu kesen bedeninden kurtulmak istedim ama yeniden önüme geçti. "Bir kez daha gitmenize izin vermeyeceğim, bunu bir kez daha yapmaya-"

Sözleri, suratına indirdiğim tokatla yarıda kesilirken yaptığım şeye inanamadım bir an...
Bahçede yayılan tok sesle dudaklarım hayretle aralandı..

Ben bunu nasıl yapardım... "Serhat..." dedim pişmanlıkla.

"Sizsiz yaşayamaz... "dedi gözleri dolarken.

"Pamir bey sizsiz yaşayamaz... ve siz efendim, sizin onu ne kadar sevdiğini biliyorum, sizde o olmadan-"

"Serhat çekil yolumdan..." sızlayan genzimle bir adım geri çekildim...

"Biz bu hesaplaşmayı az önce içerde kapattık, konuşulacak her şey konuşuldu çekil..." öfkeyle salladığım başımla ana kapıdan çıkan Pamir'in yerdeki çakıllarda bıraktığı tok seslerle dikkatimiz o tarafa döndü.

"Söyle Serhat'a, önümden çekilsin Pamir, sen söyle belli ki beni anlamıyor-"

Yanıma yaklaşan bedeniyle bir şekilde onun Serhat'a 'bırak gitsin' diyeceğini düşünmüştüm. "Arabayı getir Serhat!" dedi bağırmasa da hayvansı sesiyle yanımızda durdu ve beni kolumdan sertçe kavradı.

"Ne yapıyorsun Pamir.." şaşkınlıkla kendimi ellerinden kurtarmaya çalıştım.

"Abi..." dedi Serhat şaşkınlıkla.

"Arabayı getir! Kimseye daha fazla rahatsızlık vermeyelim." bakışları Serhat'ın üzerinde kararlı bir öfkeyle dolanırken yüzü bana dönmüyordu.

"Pamir bırak beni.." kendimi geri çekmeye çalışsam da onun güçlü tutuşuyla bu neredeyse imkansızdı.

Serhat hızla garaj yoluna doğru koştuğunda ben elimdeki çantayı Pamir'in beni saran eline geçirdim ve bağırdım. "Bıraksana Pamir delirdin mi?!"

Beni bedenine öyle hızlı çarptı ki vücutlarımız birbiriyle bütünleşecekti sanki, eğilen boynuyla aramızdaki boy mesafesini kapattı ve suratıma emri vaki bir hırıltı bıraktı. "Gidemezsin! Beni dinlemeden, gerçeği öğrenmeden gidemezsin! sen benim Karımsın öylece arkanı bana dönemezsin! Az önce sana gidebilmen için bir şans verdim, onu kullanmalıydın Hicran."

"Delirmişsin sen.." diyebildim sadece, nefesi yüzümü ılıkça okşarken kararlı gözleri ile bu çırpınışın elinde kalan son şey olduğunu görüyordum.

"Beni sevdiğini biliyorum, beni sevdiğini görüyorum. Sadece öfkenin bize bunu yapmasına izin vermeyeceğim! Gidemezsin Hicran, benden bir adım öteye gidemezsin..."

"Sen busun işte, kaybetmeye dayanamayan vicdansız, acımasız-"

"Ben buyum, konu sensen ben buyum. Vicdansızım, acımasızım ben buyum, sana köpek gibi aşığım. Hataydı evet, o anlaşma için seni blöf olarak kullanmam bile hataydı ama sandığın gibi değil, sana birinin dokunmasına izin verir miydim sanıyorsun?! Benim Hicranıma başka bir erkeğin dokunmasına izin verir miydim!" Öfkeli hırıltıyla öylece kaldım olduğum yerde.

Söylediği şeyler genzimi yakarken günlerce bana ağır gelen şeyleri bilerek konuşuyordu sanki , bu acımasız adam sanki neye ihtiyacım olduğunu biliyor da öyle davranıyordu.

Araba hemen dibimizde durduğunda açılan arka kapıyla beni içeriye doğru ittirdi. "Ya bırak!" bağırırken ve binmemeye diretirken bacaklarımı kavradı ve beni kucağına alarak araca birlikte binmemizi sağladı.

Üzerimize kapanan kapıyla şoför koltuğuna geçen Serhat hızla çıkardı bizi bahçeden.

Saniyeler içinde olan biten her şeye bir afallamayla kayıtsız kalırken Pamir'in kollarının arasında ve kucağında olduğumu fark ederek sertçe vurmaya başladım gövdesine. "Bırak dokunma! bana dokunma!" hızla kendimi yan koltuğa attığımda öfkeyle yeniden bağırdım.

"Bana sakın dokunma!" diye inlettim aracı.

"Sakin ol Hicran.." dedi çaresizce fısıldarken.

"Sen, Müslüman bir kadını Müslüman olduğuna inandırıp yatağına girecek kadar acımasız bir pisliksin, eğer o pis ellerin bir daha bedenime dokunursa yemin ederim belinde ki o silahla vururum seni! bu kez gözümü kırpmam-"

Uzanıp beni belimden kavradı ve kucağına çekti, şaşkınlığımın getirdiği tepkisizlikle alnını alnıma çarptı ve kulağıma doğru fısıldadı. "Allah şahidim ki ben Müslüman bir adamım, sana dokunurken de öyleydim şimdi de öyleyim.." nefesi eşarbımın üzerinden kulaklarımı doldurduğunda hızla sıyrıldım kollarından.

"Yalancı..." diyebildim sadece...

Doğru olabilir miydi.. gerçekten doğru olabilir miydi?
Peki nefesinden yayılan o alkol kokusu neyin nesiydi, haram olduğunu söylediğim halde içerken aklından ne geçiyordu.
Yüzümü camlara çevirdiğimde karanlık otobanda hızla ilerleyen diğer araçların arasında öylece kayboluyorduk...

Loading...
0%