@nurdogru26
|
PAMİR Toplantı boyunca zihnimin bir köşesi sürekli Hicran ile meşguldü, kendimi dinlediklerime verebilmek şöyle dursun ruhum bile burada değildi. Sözünü tutuyordu, onu serbest bırakana kadar odasından çıkmamaya niyetli olduğunu anlamam çokda zor olmadı. Hicran'a kendimi nasıl affettireceğim bilmiyorum, sanki hiç bir ihtimal beni bağışlamasına yetmezmiş gibi geliyor artık. "Siz ne dersiniz efendim?" Yönetim kurulu üyelerinden biri bakışlarını sorduğu soruyla üzerime çevirdiğinde, masanın etrafındaki herkesin bana baktığını görüyordum. Neyden bahsettiklerini anlamamıştım bile , saatlerdir konuşulan hiç bir şeyin içinde değildim. Amcamın memnuniyetsiz sesi odada dolandı, "Şu demiri işleme olayını soruyoruz, PK şirketleri ve pekindeki şirketle olacak iş mi bu? onu soruyoruz Pamir, aklın neredeyse topla kendini!" Sıkkın bir nefesle oturduğum koltukta toparlandım ve bakışlarımı genel başkana çevirdim. "Fabrikaların yapımı nasıl gidiyor?" sorgulayıcı bakışları ile gözleri amcama döndü. "Üretime geçemediğimiz bir alanda müşteri eksikliği mi canınızı sıkıyor! Önce sizden istediğim fabrikayı dikin, gerisi halledilir." dedim, ters bakışlarım amcama döndüğünde kızgın bir ifade ile tısladı. "Bir hayale milyonlar harcıyorsun! Bizim işimiz madeni çıkarmak işlemek nereden çıktı şimdi!" Odadaki herkes gergince kıpırdandığında ikimiz arasındaki çekişmeyle ne kadar huzursuz olduklarını görüyordum. "Şirket hisselerinin çoğunluğu bende ve ben böyle olmasını uygun gördüm! o fabrikalar açılacak ve ben demiri işleyeceğim! Senin yönteminle bir kaç seneye piyasada var olmayacağız Amca, şansımı deniyorum! en azından ben bir şeyler yapıyorum!" öfkeli hırıltımla şakaklarının gerildiğini görüyordum. Ona ilk kez böyle kafa tutuyordum, karşısındaki koltukta benim yerime Nikoyu görmek istediğinide çok iyi biliyorum ama umrumda değil! "Kardeşinin ellerinden çaldığın hisse ile o koltukta oturuyorsun bunu unutma!" dedi üst perdeden konuşarak. "Ben kimseden hiç bir şey çalmadım! o imzayı siktiğimin anlaşmasının altına atarken kafasında bir silah yoktu! Ona kaybettiren kibri oldu sevgili amcacığım! Umarım sanada kaybettiren kibrin olmaz!" Hızla sandalyem geri ittim ve ayağa kalktım, bakışlarım yönetim kurulu başkanına döndü. "Eğer o fabrika önümüzdeki ay faliyete geçmezse, kendine başka bir iş bul! Emirlerimi aksattığın her gün için gelecekte işe girme olasılığın olan şirketleri tek tek kara listeye alırım! Yani ne yap ne et, senden isteneni yap, yap ki o boktan kariyerini bitirmeyeyim!" Adımlarım toplantı odasının kapısına döndüğünde beklemeden çıktım ve kendi odama doğru ilerledim. Hayatımda olup biten herşey yetersizmiş gibi birde bu pisliklerle uğraşıyordum. Odamın kapısını açıp içeri girdiğimde koltuklardan birine sere serpe oturmuş Niko ile karşı karşıya geliyordum. "Pamir..." yüzünde sinir bozucu bir sırıtış oluşurken, içeri girip kapıyı ardımdan sertçe çarptım. "Ne işin var burada senin!" koltuğuma oturduğumda önümdeki bilgisayarı açtım ve bakışlarımı Nikonun yüzünde sabitledim. "Seni şirkette görmek istedim, işleri nasıl idare ediyorsun merak ettim." dedi pis pis sıırtırken. "Yenilmelere doyamıyorsun he Niko! Vallahi acayip bir karaktersin, yerinde olsam utancımdan evden çıkamazdım." şimdi benimde yüzümde geniş bir gülümseme yayılıyordu. "Tabi , yenilmek evet, haklısın kardeşim, ama hangi yenilgi." toparlandı ve ciddileşen ifadesi ile devam etti konuşmaya. "Sözünün geçmediği bir şirkette kazandığını mı düşünüyorsun, istediğin Fabrikanın temelleri bile atılmadı daha, çünkü amcam ne derse o olur bu çatının altında bunu unutmuşsun. Hissenin ne kadar büyük olduğunun bir önemi yok, sen bir fahişeden dünyaya gelen plansız çocuksun ve birde şimdi müslüman oldun tüm bunlar birleşince şirkette seni konuştururlar mı sanıyorsun." yeniden sırıtırken oturduğum koltuktan yavaşça kalktım ve adımlarımı Nikoya doğru attım. "Bir daha.." dedim ve tam önünde durup sertçe boğazını kavradım, kafası ardındaki duvara sertçe çarptığında ellerini bileğime attı fakat müdahalesine izin vermeden sıkabildiğim kadar sıktım ince boynunu "Bir daha Annemle ilgili böyle bir şey söylersen, aldığım tek şey hisseler olmaz! Senin canını alırım Niko! o zaman isa gökten inse bile kurtaramaz seni benden! Allah şahidim olsun canını kendi ellerimle alır bu ailenin yahudi bir soydan devam etme hayallerini yerle bir ederim! Sonra ne olur biliyor musun?!" Yeniden kafasını duvara sertçe geçirdim, hayvansı hırıltılarla yüzü morarırken devam ettim. "Boratav ailesinin soyunu Müslüman bir adam olarak Müslüman bir kadından dünyaya getireceğim çocuklarla baştan yazarım." alnımı sertçe alnına çarptım ve boğazını geri ittirdim. "Şimdi siktir git şirketimden! burada tek bir hakkın bile yok! Çok sevgili amcana ilet, eğer seni bu kadar çok düşünüyorsa kendi hisselerini üzerine geçirsin! Ama yapmaz değil mi?! Sizi içten pazarlıkçı şerefsizler, ancak lafta aile kavramını savunursunuz! Şimdi bana kızma Niko, sizinle büyüdüm ve ne gördüysem ona dönüştüm. Yani şansınızı zorlarsanız her birinizi tarihe gömerim! bunu yaparım!" Hızla yakasını kavradım ve odanın kapısına doğru sürükleyip kapıdan dışarıya fırlattım onu. Kapattığım kapıyla yeniden içeri döndüğümde sabır dolu bir nefesle masama doğru ilerledim.
HİCRAN Odamın kapısı tıklatıldığında oturduğum koltukta toparlandım ve yavaşça kapıya doğru ilerledim. Hızla bileğinden tutup içeri çektiğimde kapıyı aceleyle kilitledim. "Aldın mı..." gergince yüzüne bakarken elbisesinin iç cebinden çıkardığı hamilelik testini bana doğru uzattı, elleri heyecan titrerken kuruyan boğazımda aşağı sert bir yutkunma gönderdim. "Efendim.. eğer böyle bir şey varsa..." heyecanla yanaklarında sıcak bir gülümseme oluştu. "Kimseye bir şey belli etmedin değil mi..." dedim gerginlikle elimdeki teste bakarken. "Hayır , istediğiniz gibi alışverişe yalnız çıktım, kimse yoktu yanımda, eczanede de kimse görmedi.." cıvıl cıvıl sesiyle başımı hafifçe salladım. "Tamam, bu şimdilik aramızda kalsın, belki sadece stresten yaşadığım bir gecikmedir..." gözlerim gözlerinde tutunduğunda ona güvenebilir miyim sorguluyordum. "Kimseye bir şey söylemedim, söylememde efendim. Hadi gidip yapın.." heyecanla kolumu tutup beni banyoya doğru ilerletti. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, uzanıp banyonun kapısını açtım ve içeri girerek ardımdan kapattım. Ben çocuğumu babasından uzakta nasıl yetiştirirdim ki.. "Kendine gel Hicran, henüz hiç bir şey belli değil..." *** 5 Dakika sonra... Ellerimin arasında tuttuğum çubuğun üzerindeki çift çizgiyle tam iki dakikadır bakışıyorduk. Boştaki elim karnıma doğru indiğinde usulca okşadım. "Efendim iyi misiniz?" Banyonun kapısı tıklatıldığında kendimi toparladım ve uzanıp kapıyı açtım. "Biliyordum! biliyordum.." hızla boynuma atıldığında yüzümde sessiz bir tebessüm oluştu. "Sakin ol.." dedim geri çekilirken, yanaklarım kızarmış ve içten içe bu heyecan beni sessizce sarıp sarmalamıştı. "Ben demiştim ama size, günlerdir yemekler kokuyor deyip duruyordunuz, hayır yani yemekleri Pamir beyde yiyordu o çok titizdir koksa muhakkak söylerdi, o zamandan beri şüpheleniyordum.." durduğu yerde zıplarken devam etti. "Şimdi ne kadarlık bilmiyoruz ama bir doktor kontrolüne gitmeniz gerek, bundan sonra yediklerinizede dikkat etmeliyiz... Pamir bey duyunca çıldıracak efendim..." gözleri ışıldarken söylediği son şey mideme kramplar sokuyordu. Pamire nasıl söyleyecektim, duyunca ne yapacaktı.. her şeyden önce bu çocuk bir iddia uğruna rahmime düşmüşken onu gerçekten sever miydi ? Bilmiyorum. "Pamir bilmeyecek, en azından şimdilik..." diyebildim sadece. "Ama Hicran hanım.." dudakları hayretle aralandı. "Bir kaç güne söylerim ama şimdi değil, bizim önce aramızdaki sorunları halletmemiz gerekiyor.." "Size gönderdiği mektupta ne yazıyordu hala merak ediyorum, bir aydır hiç bir cevap alamadı sizden, her seferinde soruyor bir şey diyemiyorum.." "Yakında cevabını kendim vereceğim, şimdi müsaade eder misin biraz yalnız kalayım..." adımlarım banyoya döndüğünde testi tezgahın üzerine bıraktım ve ellerimi sabunlayarak içeriden çıktım. "Tabi efendim, akşam yemeği için istediğiniz özel bir şey var mı?" dedi kapıya doğru ilerlerken. "Hayır, sorduğun için teşekkür ederim ama istediğim özel bir şey yok..." Gülümseyerek kilitli kapıyı açtı ve odadan çıktı. Yatağa yavaşça çöktüm ve komodinin çekmecesini açtığımda Pamirin bana haftalar önce verdiği dosyayı ve mektubu çıkardım. ****
Bir ay önce Kapımın önündeki tıkırtılarla Pamir'in sesi kulaklarıma ulaşıyordu, oturduğum seccadenin üzerinden bakışlarım kapı altından görünen gölgelerde tutundu. "Çal kapıyı.." dedi boğuk bir yorgunlukla. Hizmetçi kızın uyarısının ardından, o buradayken kapıyı açmayacağımı bildiğini belirten bi kaç fısıltı daha duydu. Saatlerdir kapıda bekliyordu, saatlerdir hiç bir şey söylemeden orada öylece oturmuş varlığının farkında olmadığımı düşünüyordu ama biliyordum. Geldiği ve o eşiğe oturduğu ilk andan beri haberdardım, bu ev öyle sessizdi ki tüm tıkırtılar kulaklarıma tırmalamalar gibi geliyordu, mahallemin gürültülü sokağından uzak olan bu semtte sanki herkes ölü bir şehirde yaşıyordu. Durum böyle olunca Pamir'in her hareketini her kapıma gelişini duyuyordum, orada sabahladığı geceleri de öyle... Nasıl acı çektiğini simasından göremiyordum belki, yüzüne bakmadığım için gözlerinden de sezemiyordum ama hissediyordum. Kötü bir adamdı, ama vicdansız değildi anlaşılan, yaptığı iğrençliğin altında nasıl eziliyor hissediyorum. Kapım tıklatıldığında, Pamirin gittiğini biliyordum. Adımlarım kapıya döndüğünde kilidi usulca çevirdim ve kapıyı araladım. "Yalnızım Hicran hanım." dedi kız güleç bir yüzle. Kapıyı geriye kadar araladım "Yordum senide hakkını helal et, ben alayım tepsiyi." dedim ve ellerim tepsiye doğru uzandı, tam o an kahverengi tepsinin üzerindeki mavi kaplı ince dosya ve üzerine bırakılan siyah zarf dikkatimi çekiyordu. "Bunlar ne?" uzanıp tepsiyi aldığımda, kızın bakışları ardındaki merdivenleri gösterdi ve gülümsedi. Gözlerim merdivenlere doğru kayarken görebilmek için başımı dışarıya uzattım, Pamir'in arkası dönük bir şekilde aşağıya indiğini görebiliyordum, üzerindeki koyu renk ceket her zaman dik duran omuzlarında şimdi çökükçe duruyor ve burada olduğumu bildiği halde arkasını dönüp bakmıyordu. Hızla geri çekildim ve tepsiyi alarak içeri girdim. "Afiyet olsun efendim." dedi genç kız şaşkınlıkla, kapıyı sırtımla kapatıp tepsiyi girişte masaya bıraktım ve kapıyı hızla kilitledim. Bakışlarım tepsideki dosyaya ve zarfa döndü, uzanıp dosyayı aldım ve sayfaları çevirdim, bu başka bir dosyaydı, üzerinde savcılık onayı olan bir dosya, şartlar Niko'nun bana gösterdiğinin aksine daha profesyonelce hazırlanan bir hisse anlaşması gibiydi, burada ne benim adım geçiyordu ne de iddia namına bir metin. Sayfaların arasında Niko boratavın imzasını gördüğümde hissice üzerine kapadığım dosyayı tepsiye geri bıraktım, gözlerim siyah zarfta durdu. Uzanıp elime aldığım kara zarfın ağzını usulca açıp içindeki beyaz kağıdı çıkardım, Pamir'in el yazısı ile yazılmış olduğunu görüyordum. Gözlerim giriş kısmında dolandı. "Anlatmalıyım Hicran...' yazıyordu. O an anladım, günlerdir konuşamayışımızı bir kaç satıra sığdırmaya çabalamıştı. üzerine kapattığım mektubu öylece sıktım avuçlarımın arasında. Dinlemek istiyor muydum bilmiyorum, duymak istiyor muydum sahiden ? öğrenmek , onun yeni yalanlarını yada sahici gerçekleri... bilmiyorum. Bakışlarım tepsideki dosyaya döndüğünde son sayfayı açtım ve tüm hisselerin ederine baktım, ne kadara satılmıştım bilmek istiyordum. -Toplam hisse bedeli : 100 milyar dolar. Yüzümde oluşan tebessümle genzimin yandığını hissediyordum, ben işte bu kadardım, sevdiğim adamın gözündeki değerimdi bu. Tüm samimiyetimle içine sürüklendiğim aşkın karşılığı bu basit rakamdı. Avuçlarımdaki mektubu açtığımda adımları yatağa doğru ilerledi, yapacağı açıklama ne olabilirdi bilmiyorum ama daha ne kadar küçülebilir görmek istiyorum ya da okumak.
'Anlatmalıyım Hicran, sana olan biten her şeyi anlatmalıyım, bu sayfa yeter mi bilmiyorum ama denemeliyim.
Şimdi güzel karım, o ellerindeki dosya benim tüm mal varlığımın bir kaç satıra sığdırılmış halidir, canını yakma pahasına elde ettim bir bölümünü ama artık bir önemi yok. Sen yoksan bir önemi yok Hicran.
Al onu... Artık senindir, tüm kaderimi avuçlarının arasına bırakıyorum, bana ne yapmak istersen yapabilirsin, boynum kıldan ince gülüm, bir sana yenilirim ben bunu sakın unutma. Bir senin karşında böyle çaresiz kalırım.
Avuçlarımdaki mektubun satırları bulanıklaşan görüşümle puslanırken genzim deli gibi yanıyordu. ****
Günümüz
Gözlerim yeniden odanın içine açıldığında avuçlarımdaki dosyayla ve kara kaplı zarfla ne yapacağımı hala bilmiyordum. Avuç içim yavaşça göbeğime doğru alçaldığında yüzümdeki sakin gülümseme ile fısıldadım. "Anneciğim... hoş geldin, ve özür dilerim.. Ben ve baban yüzünden şahit olduğun tüm kötü hisler için özür dilerim... Söz veriyorum mutlu bir çocuk olman için elimden geleni yapacağım. Çok sevilen bir çocuk olacaksın, bunu sakın unutma.. Seni kimse sevmese bile annen çok sevecek, hep sevecek ve yanında olacak..." |
0% |