Yeni Üyelik
38.
Bölüm

36.Bölüm-Yerin benim yanım

@nurdogru26

 

 

 

 

/Yerin benim yanım

 

 

 

 

HİCRAN

Oturduğum bahçe koltuğunda serinleşen havanın getirisiyle üzerimdeki şala sıkıca sarıldım, bakışlarım boş bahçede dolandığında sessiz bir nefes çektim içime.

Hava gidererek kararırken bahçede oturmuş Pamir'in gelmesini bekliyordum, bu akşam yemekte ona katılmaya karar verdiğimden beri haftalardır yüzünü görmeyişimin içimde tuhaf bir hüzün yaydığını hissediyorum.

Onu özlüyor olmak artık sinirimi bozmuyor fakat kendime karşı kırılıyorum, beni böylesine çaresiz bırakan bir adamı hala özlemek neden...

Hiç mi canının kıymeti yok ah yüreğim, sen görmez misin sana yapılanları, bilmez misin günlerdir içinde olduğumuz çaresiz durumu, nasıl hala böyle güçlü bir özlem duyarsın bu adama karşı anlamıyorum.

Evin güvenlik kapıları açıldığında, içeri giren araç sesini duyabiliyordum, kafamı omzumun üzerinden ön bahçeye uzanan patikaya çevirdim, fakat arka bahçeden o alanın görüşü oldukça kısıtlı.

Hiçbir şey göremeyerek sıkkın bir nefes aldım ve oturduğum koltuktan kalkarak adımlarımı patika boyunca ilerlettim.

Nihayet ön bahçeye kavuştuğumda ise, eski model bir corsa'nın garaj yolunda park ettiğini gördüm.

Bakışlarım şoför koltuğunda durduğunda Berat'ın aracı durdurarak kapısını açtığını görüyordum.

Uğradığım şaşkınlık sonucunda omuzlarımdaki şal ellerimin hakimiyetinden boşalıp yere düştü, tam o sırada arka kapı açıldı ve babam ağır bir adımla dışarıya çıktı.

Genzimin deli gibi yandığını hissediyordum, gözlerim öyle hızlı doluyordu ki, onu bunca zamanın ardından yeniden görmek içimdeki küçük kız çocuğunun saçlarını okşuyordu.

Koşup boynuna sarılmak isterken buluyordum kendimi, ben yaşı kaç olursa olsun babasına aşık bir kız olarak kalacaktım demek ki, ne yaşarsam yaşayayım sevdiklerinden vazgeçemeyen o aptal olarak ölüp gidecektim...

Evin güvenlik kapısı bir kez daha açıldığında, Pamir'in aracı hızlı bir hareketle garaj yoluna daldı ve park ettiği arabadan aşağıya inerek şaşkın bir ifade ile babama ve berata baka kaldı.

Hiçbiri beni fark etmemişti ama ben onları rahatça görebiliyordum.

"Berat?"

Pamir'in tok sesiyle gözlerim üzerinde durdu, yüzünde bariz bir yorgunluk görüyordum fakat duruşundaki diklikten hiçbir şey kaybetmemişti.

Sessiz bir iç çekişle bakışlarım babama döndü, arkası bana dönüktü ama ellerinde tuttuğu bastonla, ayakta durmakta nasıl zorlandığını görüyordum.

"Babam Hicranı görmek istedi..." dedi Berat.

Yaptığı açıklama sol gözümden bir damla yaşı akıttığında Pamir'in kaşları öfkeyle çatıldı. "Size söyledim, henüz zamanı değil! O sizi görmek istediğinde gelecektir neyi anlamıyorsunuz!" öfkeli sesi bahçede yayıldığında onun aileme böyle davranması ağrıma gidiyordu.

Fakat bir adım atıp öne çıkamadım ya da ağzımı açıp tek kelime edemedim...

Ailem dediğim insanların bana yaptıklarını düşününce içimden gelmedi belki de evet suçlu Pamir'di ama bir insan. Bir baba, ya da bir kardeş nasıl kendi canından, kanından birini öyle kolay gözden çıkarırdı aklım almıyor.

"Bir ay oldu evlat, ben bir aydır o kapı açılsın Hicran'ım babasını görmeye gelsin diye bekliyorum. Bırak ta kızımı göreyim... engel olma bize."

Babamın hüzün kaplı tınısıyla geriye doğru bir adım attım, beni özlediğini söylüyordu ama ben neler yaşadım hiç düşündü mü merak ediyordum.

Saçlarımdan sürükleyip beni öldürmeye çalıştığında ya da bedenime indirdiği kemer darbelerini indirirken nasıl korktuğumu hiç düşündümü...

Kesik bir hıçkırıkla arkamı dönmeden önce ağzımı sıkıca kapattım ellerimle, Pamir'in bakışları patikaya döndüğünde kaşlarındaki çatıklık düzeldi ve gözleri hayretle açıldı, göz göze geldiğimizde yorgun bir nefes verdi ve dik tuttuğu omuzları aşağı çöktü.

Arkamı dönüp hızla eve doğru koşmaya başladığımda cam kapılardan geçip yukarı çıkan merdivenlere doğru ilerledim.

--- 

 

 

 

PAMİR

Hicranı görmenin getirdiği afallamayı üzerimden attığımda derin bir nefes çektim içime, kendimi topladığımda bakışlarım Berata döndü.

"Bugün değil, şimdi değil Berat! al babanı git, getireceğim size Hicranı. Ama bugün değil..."

Hızla yanlarından geçip arka bahçeye doğru ilerlediğimde, patikanın bitişinde yere düşen bir şal görüyordum.

Yerden aldığım şalla birlikte açık salon kapılarından geçip evin içine doğru ilerledim.

Onu haftalar sonra görmek beni bir çocuk gibi heyecanlandırırken ne yapacağımı bilemeyerek boş salonda kalakaldım.

"Hicran..." sesim evde dolandığında, yardımcı kız salon kapılarından içeri girdi.

"Odasına çıktılar efendim." dedi üzgün bir ifade ile

"Hicran..." elimdeki şalı ilerideki koltuğa bırakarak beklemeden merdivenlere yöneldiğimde ikişer üçer atladığım merdivenler nihayet beni Hicranın kapısına dayandırmıştı.

Uzanıp kulpu çevirdim, açılmayacağını bildiğim halde çevirdim o lanet kulpu.

Fakat bu kez dönen kilit benim cehennemim olan kapıyı usulca açtı, yavaşça geri ittirdiğim kapıyla bakışlarım odanın içinde dolandı.

Banyodan gelen su sesini işittiğimde içeri girip kapıyı ardımdan kapattım ve banyo kapısına doğru ilerledim.

Küçük ağlama sesleriyle birlikte gelen su sesiyle uzanıp kapıyı yavaşça tıklattım.

"Hicran..." seslenişimle su bir süre daha aktı ve kapandı.

Şimdide kendini oraya mı kilitleyecekti... Bir kez daha görebilsem yüzünü, yanaklarını ıslatan yaşlardan kurtarsam onu başka ne isterdim...

"Güzelim." başım banyonun kapısına yaslandığında kilit açılma sesiyle kapanan gözlerim şok içinde açıldı ve geri çekildim, ardından banyonun kapısı açılarak beni içeriden çıkan kadının güzel suretine kavuşturdu.

"İ-iyi misin." titreyen sesimle ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemez bir halde buldum kendimi.

"Evet..." dedi ve dışarı çıkıp kan çanağına dönen gözlerini yüzümde usulca dolandırdı, sanki bunca zaman göremeyişinin acısını çıkarıyor gibi, bense... kollarımın arasına almak istiyorum onu, sıkıca sarılıp her şey geçecek Hicran, hepsi bitecek üzülme artık demeyi diliyorum rabbimden.

"Hicran." bir adım ona doğru attığımda geri çekileceğinden öyle emindim ki, belki beni apar topar odadan atıp yeniden çekecekti aramıza o lanet kapıyı ama durmadım.

Bir adım peşine bir adım daha attım. Dip dibe geldiğimizde gözlerini benim gözlerimde sabitledi.

"Dur lütfen..." dedi sessiz bir fısıltıyla.

"Hicran..." aynı sessiz fısıltı benim dudaklarımdan ona duyduğum muhtaçlıktan aldığı güçle döküldü.

Kollarımı beline yavaşça sardığımda sırtından desteklediğim elimle onu göğsüme bastırdım, gövdeme... Kalbimin tam üzerine.

Sanki eksik bir parçaydı Hicran, benim göğüs kafesimin ortasındaki o koca delikti, sarıldığım anda ruhumda dolan boşluğun başka nasıl bir açıklaması olurdu Allah'ım.

"Çok özledim... seni çok özledim..." sızlayan genzimden çıkan titrek itirafla sessiz iç çekişi göğsümün üzerinde yaydı, ardından ağlamaya başladığını kollarımın arasında kaybolan küçük bedenin titremesinden anlıyordum.

"Sorun yok..." dedim sırtındaki elim baş örtüsüne doğru yükseldi, başını usulca okşarken yüzünü boynuma gömdü...

Aldığı derin nefesler tenimde yayılırken mutluluk denen şeyin ağlamaya yakın bir his olduğunu yeni anlıyordum. Benim mutluluğum hicrandı, benim için gerçek mutluluk Hicran demekti...

"Sorun yok güzelim..." başörtüsünün üzerinden bıraktığım sessiz bir öpücükle yüzüm açık olan banyoya doğru döndü, bakışlarım tezgâhın üzerinde duran pembe renkli plastik de takıldığında şaşkın bir şekilde bekledim.

"Hicran..." geri çekildiğimde yüzündeki yaşları gizleyebilmek adına yüzünü ellerinin arasına alıp yanaklarını sildi.

"Konuşmamız gerek..." dedi burnunu içeri çekerken.

Benim adımlarım banyoya doğru dönerken tezgâhın üzerinde duran testle karşı karşıya kalıyordum.

Uzanıp elime aldığım hamilelik testinin pozitif olduğunu gördüğümde yüzüm odanın içinde bana arkası dönük bir şekilde duran Hicrana döndü.

Testi gördüğümden habersizce yüzündeki dağılmışlığı topluyordu bense bakışlarımı parmaklarımın arasındaki teste çevirdim, üzerindeki çift çizgiyle bedenimde daha önce hiç bilmediğim ve hissetmediğim bir duygu seli yaşanıyordu.

Gözlerim öyle hızlı doluyor ve genzim öyle güçlü yanıyordu ki, ne ağzımı açıp bir şey diyebildim nede testi elimden bırakabildim.

Olduğum yerde elimdeki küçük plastiğin göğsümü nasıl yeşerttiğini hissediyorum yalnızca.

---- 

 

 

 

HİCRAN

Yüzümdeki yaşları kuruttuğumda ve görüş alanımı netleştirdiğimde başörtümden çıkan saçlarımı yavaşa içeri soktum, güçlü bir nefes alarak yüzümü Pamir'e çevirdim.

Banyo tezgahını önünde elinde tuttuğu hamilelik testine bakarken dona kalmış gibiydi, yanaklarında garip bir ifade yer etmiş ve gözleri her an ağlayacak gibi testin üzerinde dolanıyordu.

Burun kanatları aldığı soluklarla hızlanırken, ne diyecek bilememenin verdiği korkuyla olduğum yerde kaldım, bu bebeği istiyor muydu bilmiyorum.

Mektubunda Allahtan bahseden bir adamdı, aldırmamı istemez diye dilemekten başka bir şey düşünemiyorum.

Aksi halde çocuğumu babasından korumak zorunda kalacaktım ve böyle bir savaş için fazla yorgun olmaktan korkuyorum.

"Konuşmamız gereken bir başka konu da buydu..." dedim sessiz bir fısıltıyla.

Konuşmam bakışlarını nihayet testten bana çevirmesine neden olduğunda, göz göze geldik.

Gecenin en ücra saatlerini anımsatan bakışları yüzümde durdu, dudakları bir şeyler söylemek için açıldı fakat sanki diyecek gücü yokmuş gibi yeniden kapandı.

"Pamir ben bu çocuğun günahına giremem... eğer istemiyorsan bırak gidelim. Senden hiçbir şey istemeyiz, buna emin-"

Odanın kapısı çalındığında içeri giren yardımcı kızla bakışlarım o tarafa döndü.

"Efendim Niko Bey ve Amcası eve giriş yaptılar, salona aldım." dedi bana bakarak.

Bakışlarım Pamir'e döndüğünde hala bana baktığını görüyordum fakat bu kez yüzüme değil göbeğime bakıyordu.

Sol gözünden bir damla yaş aktığında derin bir nefes çektim içime ve başımı yeniden kapıda bekleyen yardımcı kıza çevirdim.

"Geliyorum..." dedim sakin bir fısıltıyla.

Dışarı çıkıp kapıyı ardından kapattığında yatağın üzerinde duran anlaşma dosyasını elime aldım ve banyoda put kesilen Pamir'e doğru ilerledim.

Avuçlarımdaki dosyayı ona doğru uzattığımda bakışları dosyada tutundu.

"Bu dosyayla ne yapmak istiyorsan yap yeter ki beni affet demiştin, bende Nikoyu ve amcanı buraya çağırttım, herkesin hisseleri yeniden kendi üzerine geçsin istediğim için ama sen bu çocuğu istemiyorsan Pamir, seni affetmemi gerektirecek hiçbir sebep kalmıyor ortada, yani kazandığın hisselerle hayatına devam edebilirsin, kimseye hiçbir hisseyi devretmeyeceğim, sen mallarını alacaksın bende çocuğumu alıp gideceğim, eğer senin içinde uygunsa-"

Sözlerim fısıltılı sesiyle bölündüğünde elindeki testi pantolonunun cebine sokuşturdu ve bana doğru bir adım attı.

Burun buruna geldiğimizde gözleri gözlerimde tutundu.

"Senin yerin benim yanım Hicran." eli yavaşça karnıma doğru kayarken dudaklarında sıcak bir gülümseme oluştu ve devam etti "Sizin yeriniz bu ev." diye bitirdi sözlerini.

Avuç içinin sıcağı kıyafetlerimin üzerinden bile kendini belli ederken bu dokunuş midemde binlerce kelebeği uçuşturuyordu sanki.

Henüz bir şekle bile bürünmemişti belki ama bu babasının onu sevdiğini ve istediğini hissettiği ilk andı, bu bizim bebeğimizin ailesini bir arada hissettiği ilk andı.

"O zaman." dedim titrek bir sesle konuşurken, yanaklarım heyecandan kızarırken geri çekildim ve bedenimi dokunuşlarından kurtardım.

Bakışlarım dosyaya kaydığında, az önce ona doğru uzattığım dosyayı, yavaşça kendime doğru çektim.

"Hisseler asıl sahiplerine geri dönüyor." dedim adımlarım odanın kapısına dönerken açtığım kapıyla birlikte onu ardımda bırakarak beklemeden merdivenlere doğru ilerledim.

İndiğim her basamakta saniyelerce oyalanırken arkamdan gelmesini bekledim, beni durdurmak adına ya da ne bileyim bunca zaman hırs yaptığı hisseleri kaybetmemek adına, gelmesini bekledim ama gelmedi, bir dakikadan kısa sürede inmem gereken merdivenleri neredeyse on dakikada inmiştim ama Pamir onu bıraktığım yerde öylece durmuş ve hiçbir şey yapmıyordu.

Nihayet adımlarım salona doğru döndüğünde ellerimde buruşan dosyayla açık salon kapılarından içeri geçtim.

Amca Boratav huzursuzca odada dolanırken, şöminenin üzerinde duran tabloda gezindi bakışları.

Bu bakır bir zemin üzerine altın parıltılarla işlenen büyük bir Allah yazısıydı, birkaç gün önce Pamir'in işte olduğu saatlerde aşağıya indiğimde görmüştüm, yardımcı kız Pamir'in onu oraya astığını söylemişti fakat benim için normal olan bu Arapça yazı, amca Boratav'ın stresle avuçlarını sıkmasına sebep oluyordu, odanın en dikkat çeken köşesinde neredeyse tavana kadar uzanan büyük bir tablo, üstelik Pamir'in bunca zaman kendine öğretilenlerin tam aksini seçtiğinin en büyük kanıtı gibi.

"Ne kaypaklık ama." dedi Niko kindar bir hırıltıyla.

"Tıpkı annesi gibi! Eninde sonunda ona dönüştü, kardeşimi en başından beri bu konuda uyarmıştım ama beni hiç dinlemedi!" Amca Boratav arkası hala bana dönükken öfkeyle tısladı.

Niko'nun kurulduğu koltukta genişçe yayılışını izledim, Allah biliyor ya bu insanlara hiçbir şey vermek istemiyorum ama kul hakkına girmek istemiyorum! üstelik üzerimden kazanılmış bir hakka asla.

"Açıkçası Pamir babama da benziyor amca, gidip bir Müslümana âşık olma konusunda ailenin tek sabıkalısı babamdır bilirsin." sinsice sırıtırken birkaç adım atıp odanın tam ortasında durdum.

Niko'nun oturuşu beni gördüğünde düzelmişti ve hafifçe öksürerek amcasının da dikkatini bana çevirmesini sağladı.

"Bakın burada kimler varmış." dedi Amca Boratav bakışlarını üzerimde dolandırırken.

Benden nasıl tiksindiğini görebiliyordum, varlığımdan duyduğu rahatsızlığı bir aptal bile anlardı.

"Oturun lütfen." dedim ilerideki koltuğu gösterirken.

"Bana ne yapmam gerektiğini sen mi söyleyeceksin!" öfkeyle üzerime doğru bir adım attığında durdu ve geri çekildi, bakışları arkama döndüğünde bende başımı omzumun üstünden geri çevirdim.

Pamir gelmişti, kapıda öylece duruyor ve keskin bakışlarla alenen amcasını uyarıyordu. Amca Boratav geri çekildi ve ona az önce gösterdiğim koltuğa oturdu, isteksiz homurtularla.

"Ne diye çağırdınız bizi buraya! Hisseler için olduğunu söylemeseydiniz asla ayak basmazdım!" dedi huysuz bir ifadeyle.

"Kapat çeneni amca! Kapat da biraz minnet et." Pamir'in sesi adımlarıyla eş zamanlı yanımda durduğunda uzanıp elimdeki dosyayı aldı.

Niko'nun bakışları tanıdık dosyada tutunduğunda, odanın içinde keskin bir yırtılma sesi duydum.

Dosyayı ikiye ayıran Pamir bir kısmını amcasının diğer kısmını Niko'nun kucağına doğru fırlattı.

"Tıpkı iki köpeğin kemikleri bölüşmesi gibi düşünün." dedi yüzünde aşağılayıcı bir gülümseme oluşurken, Amca Boratav öfkeyle oturduğu yerden kalkacakken, Pamir havaya kaldırdığı eliyle durdurdu onu.

"Bu tüm hisselerim. İçerisinde hem Nikodan aldığım hem de babamdan kalan kısmı mevcut, avukatıma ulaşın. Islak imzalı bir vekaletim kendisinde bulunur, aranızda dilediğiniz gibi paylaşın. Tabi yapabilirseniz." diye bitirdi.

Söylediği son söz beni afallatırken Boratav üyeleri o son söz yerine baştaki bölüme takılmıştı.

"Yani hisselerini öylece bize devrediyorsun." dedi Amca Boratav dudakları hayretle aralanırken.

"Bu da başka bir oyun mu Pamir?" dedi Niko şaşkınca ellerinde tuttuğu dosyaya bakıp konuşuyordu.

"Oyun falan yok, şimdi gidip her şeyi üzerinize geçirebilirsiniz." dedi Pamir güven verici bir tonlamayla.

"Beş parasız kalacaksın farkında mısın?" dedi amca Boratav, neredeyse yeğeni için üzülüyor diyeceğim.

"Pamir kendi haklarını vermeni istemedim ben..." dedim ona doğru birkaç adım attığımda, bakışları yüzüme döndü.

"Sorun yok." dedi yumuşak bir tebessümle beni süzerken.

"Ama böyle her şeyini onlara vermene gerek yok..." dedim şaşkınlıkla.

"Pamir." Amcası kalktığı koltuktan yanımıza doğru yaklaşırken kolunu yeğeninin omzuna yükseltti.

"Hayatta herkes hata yapar, ama vazgeçmek için geç değil." merhamete yakın bir ifade ile sıvazladı Pamir'in omuzunu.

"Bu evliliği bitir ve ailene geri dön, şirketine geri dön..." gözleri doluyordu.

"Ben ailemin yanındayım. Şimdi çıkın evimden..." omzunu amcasının ellerinden geri çektiğinde başıyla kapıları göstererek devam etti.

"Bir gün yeniden bir yerde karşılaşırsak, unutmayın ben sizin hiçbir şeyiniz değilim, benden yardım ya da merhamet beklediğiniz anda aklınıza bu gelsin..." diye bitirdi sözlerini.

Bir şeyler ima ediyordu, bunu ona bakınca bile görebiliyordum ama bu aç gözlü insanlar sadece kazandıkları hisselere öyle odaklıydılar ki farkında bile değillerdi.

Pamir'in söylediklerinin arasında gizlenen hiçbir şeyin farkında değillerdi.

Niko oturduğu koltuktan kalktı ve amcasını kolundan tutup salondan çıkardı, ardından açılıp kapanan kapının sesiyle birlikte Pamir ve ben öylece kalmıştık salonda.

Şaşkınca ona bakıyordum, bunu neden yapmıştı anlamıyorum.

Elinde hiçbir şeyi kalmazsa ne yapardı ki? nerede çalışır nasıl hayatta kalırdı, bu aşırılık neden...

"Sen iyi misin..." dedi bakışları bana döndüğünde, sesindeki yumuşaklık ve yüzündeki gülümsemeyle afallamıştım.

"Pamir ne oluyor..." dedim.

"Bir şey olmuyor, gidip akşam yemeği için hazırlan, dışarıda birkaç arkadaşla yiyeceğiz yemeği." dedi ve uzanıp yanağıma sıcak bir öpücük bıraktı.

"Pamir..." şaşkınlıkla açık kalan dudaklarım onun yanımdan geçip odasına çıkan merdivenlere yönelmesiyle öylece kapanıyordu.

"Neydi bu şimdi?"....

 

****

 

Araç büyük güvenlik kapılarından geçtiğinde, bana tanıdık gelen bu ev şaşkınlık içinde kalmama sebep oluyordu.

Bakışlarım Pamir’e döndüğünde onun aracı usulca garaj yoluna park etmesini izledim bir süre, ardından durdurduğu motorla birlikte bakışları bana döndü.

Gözleri karanlık bahçenin loş ışıklarıyla parlarken bakışları yüzümde büyük bir özlemle dolandı.

Sessiz fakat güçlü bir nefesle direksiyondan aldığı destekle kendini bana doğru yaklaştırdı. Burun buruna geldiğimizde fısıltılı sesi kulaklarıma doğru yükseldi.

“Bu akşam vereceğim kararda yanımda olduğunu bilmem gerek Güzelim, yapacağım her şey zaten Boratavların başına gelecek şeylerin hızlanmasını sağlamaktan başka bir şey değil bunu sakın unutma.” dedi.

Söyledikleri alnımın kırışmasına sebep olurken, neden Pars Katipoğlu'nun evinin garaj yolunda böyle bir konuşma yaptığımızı anlamadım. Üstelik birkaç saat önce tüm mirasından neden vazgeçtiğini bile bilmezken üzerine şimdi bu gizemli hal?

“Ne kararı Pamir? Ne oluyor Allah aşkına, ben hiçbir şey anlamıyorum ki...”

Meraklı sesimle aracın kapıları bahçedeki korumalar tarafından açıldı ve inmemizi bekleyen ifadesiz suratlarla öylece durdular yanımızda.

“Eve dönünce her şeyi konuşacağız, ama çocuğumuzun öyle beş parasız bir hayata doğmasına izin veremezdim.” uzanıp burnumun üzerine küçük bir öpücük bıraktığında geri çekildi ve araçtan aşağıya indi.

Birkaç saniye üzerimde ki şaşkınlığı korudum ve kulaklarımda tekrar eden ‘çocuğumuz’ kelimesinin yankısıyla sanrılı bir adım attım karanlık bahçeye.

Pamir'in adımları aracın etrafını dolanıp yanımda durduğunda uzanıp elimi sıkıca kavradı, yönümüz açık olan ana kapıya doğru döndüğünde beklemeden o tarafa doğru ilerledik.
Bakışlarım şaşkınlıkla Pamir’in yüzünde dolandığında, aklından neler geçiyor anlamam imkânsız.

İçeri girdiğimiz büyük kapılar ardımızdaki korumalar tarafından kapandığında, yardımcı bir kadın güleç bir ifade ile bizi karşıladı.

“Hoş geldiniz efendim, paltolarınızı alayım, Pars Bey ve Nasya Hanım birazdan size katılacaklar.” dedi.

Üzerimizde ki paltoları çıkarıp onun avuçlarına bıraktığımızda bizi bana gayet tanıdık gelen salona doğru yönlendirdi.

İçeri girdiğim ilk an beni o güne geri götürürken sessiz bir nefes çektim içime.
Buraya kadar getirilip Pamir’in kollarına nasılda bırakılmıştım.

Adımlarımız ileride hafifçe yanan şöminenin önündeki koltuklara döndüğün de, yavaşça yerleştim birine.

Pamir'in gergince yanıma oturması ile yüzümüz birbirine döndü.

“Ne olduğunu anlatmayacak mısın artık...” dedim fısıltıyla.

“Birkaç kelimeyle anlatabileceğim şeyler değil ki...” dedi şaşkın bir gülümseme ile.

Sabırsız bir nefes çektim içime ve bakışlarım ileride ki hazırda bekleyen yemek masasına döndü.

Yüzümde sakin bir tebessüm oluştuğunda, buraya son gelişimde de bir yemek sofrasına oturtulduğum aklıma geliyordu.

“Dejavu...” dedim histerik bir nefesle.

“Boratav şirketi bitti.” dedi Pamir kulağıma doğru fısıldarken.

Refleksle başımı ona doğru çevirdiğimde şaşkınlıkla aralandı dudaklarım. “A-anlamadım..” diyebildim yalnızca.

“Amcam herkesten habersiz büyük bir ipoteğe bırakmış şirketi, ödeme yapacağına duyduğu inançla evler arabalar ve bilakis şirketi ipotek göstermiş bankaya, aylardır çırpınışının sebebi buymuş. Çaresizlik içinde ne yapacağını bilemiyor ama henüz kimsenin haberi yok, Niko dahil hiç kimsenin. Çok yakında her şeyleri gidecek.” dedi bedeni usulca bana döndü ve sıcak avuç içi saniyeler içinde yanağımı kavradı.

“Biz her şeyimizi zaten kaybetmiştik Hicran, o dosyaları versem de vermesem de, ipoteği kaldıracak gücümüz yok... Milyarlarca dolar borçtan bahsediyoruz...” alnını alnıma yasladığında burnunu hafifçe benimkine dokundurdu.

“Tüm bunlardan bir hafta önce haberim oldu, Pars Bey sayesinde. Ve sana yemin ederim ailemi kurtarmak için elimden geleni yapıyordum, o fabrika kurulsaydı bir şekilde Pars Bey bana destek olacaktı ama bir türlü sözümü dinletemedim ne amcama ne yönetim kuruluna. Fakat bugün, bugün o küçük test bana ailemin kim olduğunu hatırlattı...” gözleri usulca kapandı ve güçlü bir nefes çekti içine.

“Ailem sensin hicran ailem içinde taşıdığın o küçük mucize... sizin için tüm önceliklerimi yıkarım. Onlar için elimden geleni yaptım, ama anlamadılar, fakat sizin için gerekirse göğü yere indiririm.”

Duyduğumuz ayak sesleri ile varla yok arası bir öpücüğü dudaklarımın üzerine bırakarak geri çekildi.

Öğrendiğim onca bilgiyi sindirmeye çalışırken Salon kapılarından giren Pars Katipoğlu ile bakışlarımız o tarafa döndü.

Pamir hızla ayağa kalktığında, adımları güleç bir ifade ile Pars beye doğru ilerledi.

“Hoş geldiniz.”

Pars Katipoğlu'nun adımları Pamir'e doğru ilerlediğinde uzattığı eliyle Pamir’den sıcak bir karşılık aldı.

“Geç bile kaldık Pars Bey.” dedi Pamir kinayeli bir sesle, başı omzunun üzerinden bana döndüğünde ben hala oturduğum koltukta az önce bana üstün körü anlattıklarının afallamasını yaşıyordum.

Pamir ve Pars Bey birlikte bahçeye açılan kapılara doğru ilerlediklerinde öylece bahçeye çıkıp odada beni bir başıma bıraktılar.

Salon kapısından içeri giren silüetle bakışlarım o tarafa döndüğünde Nasya’nın içeri girerek güleç bir ifade ile bana doğru gelişini görüyordum.

“Hoş geldin Hicran...” yanıma doğru geldiğinde oturduğum koltuktan kalktım ve elimi uzattım fakat sıcak bir kucaklama ile şaşkınlıkla gülümserken buluyordum kendimi.

“Hoş buldum Nasya hanım..” dedim ve sessiz bir tebessümle geri çekildim.

Bakışlarım yüzünde dolandığında nasıl ışıl ışıl parladığını görüyordum, bu parıltıyı nerede görsem tanırdım.
Bu sevilen bir kadının yüzünde ki o parıltıydı.
Pamir ve benim arama tüm bu yalanlar ve oyunlar girmeden önce her aynaya bakışımda yüzümde gördüğüm parıltıydı bu nasıl tanımam.

“Seni son gördüğüm günden beri aklımdan çıkmadın, bir söz verdim ama tutamadım... bu konuda bir açıklama da yapamadım sana..” mahcup bir gülümseme ile konuştu.

“Sorun değil Nasya Hanım, hayat bazen planlarımızın dışına çıkar.” dedim gülümseyerek.

“İnan bana çoğu zaman öyle oluyor, hayat çoğu zaman planlarımızın dışına çıkar Hicran.” dedi sıcak bir sesle.

“Biz buna kader diyoruz, insan plan yaparken Allah'ın çizdiği bir yol vardır aslında Nasya Hanım.” dedim yavaşça kalktığım koltuğa otururken.

“Bana Nasya Hanım demeni istemiyorum, Nasya desen olur mu? Ben pek hanım kelimesini falan sevmem, üstelik arkadaşım dediğim insanlardan duymak hiç hoşuma gitmez.” dedi ve yanıma doğru yaklaşarak koltukta yerini aldı.

 

Loading...
0%